PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Allah sefaate muhtac etmesin


Fikret Hekim
13. June 2010, 05:00 AM
Selamun Aleykum,

Degerli kardeslerim,

Sefaat ile ilgili kaleme aldigim calismami sizlerle paylasmak istiyorum. Bu calismamda muslumanlarda geleneksel islam anlayisiyla olusmus carpik, Kur'an'a uymayan sefaat anlayisini ele aldim ve Kur'an isiginda bunlari degerlendirmeye gayret ettim. Siz degerli kardeslerimden gelecek her turlu yapici ve bilimsel elestirileriniz beni menun edecektir. Simdiden ayirdiginiz vakit icin tesekkur ediyor, Rabbimin bizleri dinini kendi kaynagindan ogrenen ve Kur'an muslumani olanlardan etmesini niyaz ederim Selam ve dua ile...




drs. Fikret Hekim








ォ BEN MUSLUMANLARDANIM サ DIYENDEN DAHA GUZEL SOZLU KIM VARDIR ? サ


"Seni Seven, Senin Gibi Olmali Ya Resulallah"


Selam Hakk'a Tabi Olanlara Olsun
Hersey Gonlunuzce Olsun Selam ve Dualarimla
Hazar Fikret Hekimoglu











بِسْمِ اللَّهِ الرَّحْمَٰنِ الرَّحِيمِ







Iyiligi sonsuz, Ikrami bol, Allahin Adi ile







Allah Teâlâ şöyle buyurur:

وَمَنْ يَعْشُ عَن ذِكْرِ الرَّحْمَنِ نُقَيِّضْ لَهُ شَيْطَانًا فَهُوَ لَهُ قَرِينٌ.

وَإِنَّهُمْ لَيَصُدُّونَهُمْ عَنِ السَّبِيلِ وَيَحْسَبُونَ أَنَّهُم مُّهْتَدُونَ .





“Kim Rahman’ın Zikri’ni (Kur’ân’ı) bulanık görürse başına bir şeytan sararız. O onun arka*daşı olur. Onlar bunları yoldan çevirirler ama bunlar doğru yolda olduklarını hesap ederler.” (Zuhruf 43/36-37)




Sozlerimize su ifadelerle baslamak isitiyoruz, Allah bizi sefaate muhtac Sefaat edilenlerden etmesin.!!!




Bu ifademiz ile nedemek istedigimizi, insaAllah ilim asigi siz degerli kardeslerimiz emegimize deger verip konu ile ilgili yazimizi okudugunuzda goreceksiniz ve anlayacaksiniz. Ya Rabbim sen bizlerin ilmini arttir, Dogruyu dogru olarak, egriyi egri olarak gormeyi nasip eyle, Batili Hak, Hakk’i ise batil olarak gorenlerden eyleme (amin)




Sefaat'in sozluk anlami: ,Şefaat sözlükte, yardımcı olmak ve bir şey istemek için birine eşlik etmektir. Daha çok, saygın birinin düşük konumda olana arka çıkması anlamında kullanılır[Ragip el isfahani, Müfredât, شفع. mad.]. Bunun yaninda bircok anlami daha vardiri Sefaat bir kisinin yalniz birakilmamasi, birseyin yaninda bulunmak, yanina almasi, eslik etmek, cift gibi anlamlarada (Fecr 89/3) gelir. Ornegin bir yerde isini halletmek icin birisini referans gostermek, o isin olmasi icin birisinin itibarini hatrini kullanmak, soruldugunda o hatri sayilir kisiden bilgi almak ve hatri sayilan kisiyi hos tutmak icin gonderilenin isini gormek gibi durumlarda da sefaatten sz edilir. Bunun aksi olarakta turkcemizde isini yuksek makama gorduremeyen biri, “bi arkacinamiz yok, bi elimizden tutan yok ki gibi” benzeri ifadeler kullanirlar ki iste bu sefaatin tam ters anlami olarak kullanilir.




Dunyada Sefaat:




Dunyada İnsanlar arasında bu tür ilişkiler olur. Allah Teâlâ şöyle buyurur:

“Her kim iyilik için şefaat ederse (arka çıkarsa) bundan kendine pay vardır. Her kim de kötülük için şefaat ederse (arka çıkarsa) onun da bundan sorumluluğu vardır. Allah her şeyi korur ve kollar.” (Nisa 4/85) Dunyada bu tur bir sefaatte olma ve olunma konusunda herhangi bi sorun yoktur, bir ihtilaf mevzu bahis degildir. Asil mesele iltimas gececek, torbilde bulunabilecek, kurtaricilik anlaminda bir sefaat anlayisini oldukten sonra da beklemektir, bu anlayisa sahip kisiler ahirette de elinden tutacak birilerini arar, onlari beklerler hatta daha dunyada iken ahirette kendilerine sefaat etmeleri icin duada bulunurlar. Iste Kur'an bu anlayisi rededer ve kabul etmez.




Sunuda ozellikle belirtmek isteriz ki, Kur'an yeni bir kavram olarak sefaati gundemine almaz bilakis olan sefaat anlayisini tashih etmek icin gundemine alir.




Geleneksel yaklasimda Sefaat:


Diyanet Vakfi Ilmihali su sekilde durumu ozetler: Âhirette bütün peygamberlerin Allah'ın izniyle şefaat etmeleri haktır ve gerçektir. Şefaat demek, günahı olan müminlerin günahlarının bağışlanması, olmayanların daha yüksek derecelere erişmeleri için peygamberlerin ve Al*lah katındaki dereceleri yüksek olanların Allah'a yalvarmaları ve dua etme*leri demektir.

Kâfir ve münafıklar için şefaatin hiçbir şekilde söz konusu olmadığı o günde, başta Peygamberimiz olmak üzere diğer peygamberler ve Allah'ın has kullan, “O'nun izniyle ve hoşnut olduğu günahkâr müminler hakkında kim şefaat edebilir?...” (el-Bakara 2/255), “...Onlar Allah rızâsına ulaşmış olanlardan başkasına şefaat etmezler...” (el-Enbiyâ 21/28) mealindeki âyetler şefaatin varlığını ortaya koyarlar. Peygamberimiz de “Şefaatim, ümmetim*den büyük günah işleyenler içindir” (Ebû Dâvûd, “Sünnet”, 21; Tirmizî, “Kı*yamet”, 11; İbn Mâce, “Zühd”, 37) buyurmuştur.

Hz. Peygamberin bundan başka bir de genel ve kapsamlı bir şefaati vardır. Mahşerde bütün yaratıklar ıstırap ve heyecan içinde hesaplarının görülmesi için bekleşirlerken, o Allah'a dua ederek hesap ve sorgunun bir an önce yapılmasını ister. Buna “şefâat-i uzmâ” (en büyük şefaat) denilir. Pey*gamberimizin bu şefaati, Kur'an'da “makâm-i mahmûd” (övülen makam) adıyla anılır (el-İsrâ 17/79); şefâat-i uzmâ konusunda bk. Buhârî, “Zekât”, 52).

Müslümanlara düşen görev, şefaate güvenip dinin gereklerini terketmek değil, şefaate lâyık olmak için çalışıp çabalamaktır.(Diyanet Vakfi Ilmihali Sefaat kavrami 1. cilt)




Tam bu baglamda karsi ciktigimiz bir durum vardir ki o da kurtaricilik baglaminda ki sefaat anlayisidir, aynen yukarida ifade ettikleri gibi: Peygamberlerin günahı olan müminlerin günahlarının bağışlanması, olmayanların daha yüksek derecelere erişmeleri için peygamberlerin ve Al*lah katındaki dereceleri yüksek olanların Allah'a yalvarmaları ve dua etme*leri. Bu konuyu ele almadan once dilerseniz , Buna karsi biz ne diyoruz onu arzetmek isteriz.




Biz diyoruz ki: Kur'an'in Sefaat konusundaki yaklasimi kesinlikle geleneksel islam anlayisinda ki sefaat anlayisiyla ortusmemektedir.

1 Kur'an kurtaricilik anlamindaki sefaati reddeder, yani gunahkar muminlerin daha cehenneme girmeden, gunahinin bagislanmasi icin birilerinin araya girip o kisi hatrina ya da hurmetine cehenneme atilmamasi gibi birseyin kabulu soz konusu degildir.




2 Kur'anin bildirdigi sefaat edecekler cehennemliklere kurtaricilik mahiyetinde bir sefaatte bulunmayacaklar, sadece onlarin cehennemden cikmasina eslik edecek, eslik etma anlaminda sefaatte bulunacaklardir. Sefaat edecek kisiler, gunahkar mu’minlere, cehennemden cikacaklara cennete giderken eslik edeceklerdir.




3 Kur'an’a gore sefaat edilecekler mahserde degil cehennemdedirler, yani mahserde sefaat diye birsey soz konusu degildir, herkes yerini bulduktan sonra, Cennetlikler cennete, cehennemlikler de cehenneme gittikten sonra gerceklesir.




4 Kur'anda sefaat edici, sefaat edecegi kisileri kendi belirleyemez, ancak Allah'in razi olduklari, tabiri caiz ise Cennette oturumuna Allah tarafindan zaten vize cikmis kisilere, yine Allahin razi oldugu, Cennetteki kisiler, yani Cennet sakinleri sefaat edecekler.




5 Kur'an'in kabul ettigi sefaate gore sefaat edilecekler, sadece buyuk gunah sahibi ve tevbe etmeden mumin olarak olmus kisilerdir. Bizim: insaAllah Allah bize sefaat edilenlerden olmayi nasip etmez diye ettigimiz dua bundan dolayidir, sefaat bekleyen degil, sefaat edici konuma gelmek icin dua edilmesi gerektigine inaniyoruz, zira sefaat istemek zimnen Allahim bizi gunahkarlardan yap gibi birsey demektir. Onun icin sefaat edilen degil, sefaat eden bir musluman olmak icin gayret edilmesi gerekir.




Sunuda buarada belirtmeden gecmemek lazim, bizim Kur'an'a gore diye zikrettigimiz sefaat anlayisini, ayni zamanda hadisi seriflerden de cikarmak mumkun, insaAllah yeri geldikce bu konuyada deginecegiz.




Peygamberin Yakinlarina Hitabi:




“Ey Kureys toplulugu! Kendinizi kurtarmaya bakin; Allahi’n yannda size bir faydam olmaz. Ey Abdumenaf ogullari! Al-lah’n yannda size faydam olmaz. (Amcasina,) Ey Abdulmuttaliboglu Abbâs! Allahi’n yannda sana faydam ol-maz. (Halasina,) Ey Safiiyye! Allah’n yannda sana faydam olmaz. (Kizina,) Ey Muhammed kizi Fatima! Benim malimdandiledigini iste. Ama Allah’in yannda sana faydam olmaz.” dedi.(Buhârî, Vesâyâ, 11)




Infitar Suresi:

82/13. Şüphesiz, iyiler Naîm cennetindedirler.

14. Şüphesiz, günahkârlar da cehennemdedirler.

15. Hesap ve ceza günü oraya gireceklerdir.

16. Onlar oradan kaybolup kurtulacak da değillerdir.

17. Hesap ve ceza gününün ne olduğunu sen ne bileceksin?

18. Evet, hesap ve ceza gününün ne olduğunu sen ne bileceksin?

19. O gün kimse kimseye hiçbir fayda sağlayamayacaktır. O gün buyruk, yalnız Allah’ındır.




Mu'min 40/16. O gün onlar ortaya çıkarlar. Onların hiçbir şeyi Allah’a gizli kalmaz. Bugün mülk (hükümranlık) kimindir? Tek olan, her şeyi kudret ve hâkimiyeti altında tutan Allah’ındır

17. Bugün herkese kazandığının karşılığı verilir. Bugün asla zulüm yoktur. Şüphesiz Allah, hesabı çabuk görendir.




sureyi inceledigimizde goruyoruz ki, o gun bir baskasinin baskasina lehine bir is de bulunmasi soz konusu degildir, bu ayeti okudugumuzda, gelenekcilerden su sozu duyarsiniz, biz zaten sefaatin Allah'a ragmen yapilacagini soylemiyoruz ki, Allah su kisiye sefaat et diyecek o kiside sefaat edecektir derler, peki Allah birisinin sefaat edilmesi icin izin verdi ise, sefaat edecek olan, sefaat edilecek kisinin nesine sefatte bulunacaktir, cunku yukarida da zikrettigimiz uzre, gelenekte sefaat gunahkar kisiyi cehenneme girmesini engellemek icin yapilir, ama ayetlerde de goruyoruz ve gorecegiz sefaat Allah'in razi oldugu kisilere olacak, yani Allah onlari bagislamis olacak oyleyse hangi gunaha sefaatci sefaat edecek, bu bir, (ilgili ayetlerin yine gelenek tarafindan yapilmis tefsirinide dipnota ekleyecegiz. Orada goreceksiniz ki sefaate verdikleri anlamin , konumun ilgili ayetlerle nasil celiskiye dusmustur.) ikincisi, o gun Allah'a hicbirsey gizli kalmayacagina gore ve yine hic kimse en ufak bir haksizliga ugratilmayacagina gore, sefaat edecek kisilerin Allah'in haksizlik yapacagindan korkularimi var ki, gunahlarinin bagislanmasi icin Allaha yakaracaklar, bu kisiler Allah'tan daha mi merhametli olacak ki gunahkarlara yardim etmeye kalkacaklar, ayet o gun tek otorite sahibinin Allah oldugunu ve herkese kendi yaptiginin karsiligi olacagini soylemiyor mu peki durum boyle iken o gun Allah'tan baska kimmis yardimci olacak kisi. Ayrica sefaat edeck olanlar sefaate muhtac gordugu kimselerin durumunu Allah’tan daha mi iyibilmekteler, bu sefaat etmeye izin verilecekler kalplerin ozunun sadece Allah’in bildigini bilmiyorlar mi? haklarinda hicbir malumati olmayan kisilere nasil gelenegin tarif ettigi sefaat uygulanabilir. Oysa ki Allah Bakara suresin 255. Ayetin de “Göklerde ve yerdekilerin hepsi O'nundur. İzni olmadan O'nun katında kim şefaat edebilir? O, kullarının yaptıklarını ve yapacaklarını bilir. (O'na hiçbir şey gizli kalmaz.) O'nun bildirdiklerinin dışında insanlar O'nun ilminden hiçbir şeyi tam olarak bilemezler.” buyuruyor, yani bu kullarin durumunu sadece Allah biliyor, sefaat edecekler bilmedikleri bir kisinin durumu hakkinda nasil sefatci olabilirler.




Dipnot: infitar, 17-19. Hz. Peygamber'e yöneltilen bu sorular hesap gününün ne derece önemli ve dehşet verici olduğunu gösterir. O gün hiçbir kimse başkası için bir fay*da sağlayamaz, kimse kimseyi koruyamaz; herkes kendisini düşünür ve kendi der*diyle uğraşır. Herhangi bir zararı dokunabilir endişesiyle çoluk çocuğundan ve ya*kın akrabasından dahi kaçar. Allah izin vermedikçe hiçbir şefaatçi şefaat edemez. O gün iş Allah'a kalmıştır. [12] O dilediği gibi tasarrufta bulunur, kimseye -dünyada verdiği gibi- tasarruf yetkisi vermez. [13]







[12] krş. Mü'min 40/16




[13] Şevkânî, V, 459-460




Prof. Dr. Hayrettin Karaman, Prof. Dr. Mustafa Çağrıcı, Prof. Dr. İbrahim Kafi Dönmez, Prof. Dr. Sabrettin Gümüş, Kur’an Yolu:V/498.







Dipnot: Mu'min: 16-18. "Buluşma günü"nde yani âhirette olup biteceklerin bir Özeti verilmektedir. Buna göre bütün insanlar, -dünyadayken yaptıkları eylemlerin hiçbiri Allah'a gizli kalmaksızın- yeniden hayat sahnesine çıkacaklar; kendisinden başka hiç kimsenin hükümranlık yetki ve imkanının bulunmadığı, sınırsız otorite sahibi, dolayısıyla tek ve mutlak hakim olan Allah'ın âdil ve sür'atli yargılamasının sonunda hiç kimseye en küçük bir haksızlık yapılmaksızın herkes dünyada yaptıklarının karşılığını bulacak; cenneti hak edenler cennete, cehennemi hak edenler cehenneme gönderilecektir.




[21] Razî, XXVII, 46-47






Oyleyse Kur'an'a gore kimler Cennetlik kimler Cehennemlik: Bu konu acikliga kavustugunda inaniyoruz ki Kur'an da ki sefaat anlayisini daha iyi ortaya koymus olacagiz.




Terazi kurulacak ve kurulmayacak olanlar:




A'raf suresinin 35, ayetinden 53, ayetine kadar olan kismi inceledigimizde goruruz ki orada

2 guruptan bahsedilir birisi Cehennemlik olanlar, bir digeri cennetlik olanlar.




35. ayetten 41, ayete kadar olan kisim Vahyi inkar eden, ve Vahyin sahibi olan Allah'a iftirada bulunan nankor, kafir topluluktur, bunlar direk olarak cehenneme atilirlar “7/40. Âyetlerimizi yalanlayanlar ve o âyetlere uymayı kibirlerine yediremeyenler var ya, onlara göklerin kapıları açılmaz. Onlar, deve/urgan iğne deliğinden geçinceye kadar cennete de giremezler! Biz suçluları işte böyle cezalandırırız.




41. Onlar için cehennem ateşinden döşek, üstlerinde de cehennem ateşinden örtüler var. İşte biz zalimleri böyle cezalandırırız.” ve bunlar icin terazi kurulmaz. Cunku tartiya deger birseyleri olmadigindan direk olarak ayetin ifade buyurdugu gibi cehennem atesine atilirlar “Kehf18/105. İşte onlar, Rablerinin ayetlerini ve O'na kavuşmayı inkar eden, bu yüzden amelleri boşa giden kimselerdir ki, biz onlar için kıyamet gününde hiçbir ölçü tutmayacağız/bir terazi kurmayacağımız/hiç değer vermeyeceğiz . ”.





Diger bir gurup ise Salih amel isleyen mu'minler ki (mu'minler de o gun iki gurupdur asagida izah edecegiz) bunlarin ilki icin de bir terazi kurulmaz bunlarda dogrudan cennete gidecek olanlardir.




Ayetlerde o gun kisilerin Cennetlik mi yoksa Cehennemlik mi oldugunuda simalarindan taninacagini belirtir.




7/46 İki taraf (cennetlikler ve cehennemlikler) arasında bir perde ve A'raf üzerinde de herkesi simalarından tanıyan adamlar vardır ki, bunlar henüz cennete giremedikleri halde (girmeyi) umarak cennet ehline: "Selam size!" diye seslenirler.




Simasindan taninabilirligine dair Al-i imran suresinde ki su ayetlere tefsir niteliginde bakilabilir.

3/ 105. Kendilerine apaçık deliller geldikten sonra parçalanıp ayrılığa düşenler gibi olmayın. İşte onlar için büyük bir azap vardır.106. O gün bazı yüzler ağarır, bazı yüzler kararır. Yüzleri kararanlara, “İmanınızdan sonra inkâr ettiniz, öyle mi? Öyle ise inkâr etmenize karşılık azabı tadın” denilir.107. Yüzleri ağaranlar ise Allah’ın rahmeti içindedirler. Onlar orada ebedî kalacaklardır.




Ve o gun artik cennet ve cehennemlikler belli olmus aralarina perde cekilmistir. O gun kafirler direk cehenneme gittigi gibi buyuk gunah islememis veya islemiste tevbe etmis ve salih amel isleyerek olmuslerde direk olarak cennete gireceklerdir “Eğer yasaklandığınız büyük günahlardan kaçınırsanız, sizin küçük günahlarınızı örteriz ve sizi şerefli bir yere sokarız.” (Nisa, 4/31)




Goruldugu uzere kucuk gunahlarin buyuk gunahlar islenmedigi takdirde Allah tarafindan ortuldugu soyleniyor ki; bu da bu kisilerin gunahlarinin terazi de tartilmaya gerek kalmadan, direk cennetlik oldugunu gosterir, Allah’in bir vadidir. Bu sinifa giren mu'minler, cehennemin hisirtisini bile duymayacaklar. Enbiya 21/101. Şüphesiz kendileri için tarafımızdan en güzel mükâfat hazırlanmış olanlar var ya; işte bunlar cehennemden uzaklaştırılmışlardır.102. Onlar cehennemin hışıltısını bile duymazlar. Canlarının istediği nimetler içinde ebedî olarak kalırlar.103. En büyük korku bile onları tasalandırmaz ve melekler onları, “İşte bu, size vaad edilen (mutlu) gününüzdür” diyerek karşılarlar.




Yine Necm suresi 31, ve 32. ayetlerinde Buyuk gunahlardan sakinanlara Husna, yani Cennet vaad edilmistir. Necm 53/30 Göklerde olanlar ve yerde olanlar Allah'ındır ki O, kötülük yapanlara işlerinin karşılığını verir; iyi davrananlara, ufak tefek kabahatleri bir yana büyük günahlardan ve hayasızlıklardan kaçınanlara işlediklerinden daha iyisiyle (husna ile/Cennet ile) karşılığını verir... (husna kavrami icin ilgili ayetlere bakiniz nisa 4/95, yunus10/26, Ra'd 13/29)




68. Yine onlar ki, Allah ile beraber (tuttukları) başka bir tanrıya yalvarmazlar, Allah'ın haram kıldığı cana haksız yere kıymazlar ve zina etmezler. Bunları yapan, günahı (nın cezasını) bulur;

69. Kıyamet günü azabı kat kat arttırılır ve onda (azapta) alçaltılmış olarak devamlı kalır.

70. Ancak tevbe ve iman edip iyi davranışta bulunanlar başkadır; Allahı onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah çok bağışlayıcıdır, engin merhamet sahibidir.

71. Kim tevbe edip iyi davranış gösterirse, şüphesiz o, tevbesi kabul edilmiş olarak Allah'a döner.

(Furkan 25/68-71)




Buraya kadar, sunu gormekteyiz ki, kafirler direk olarak cehenneme, buyuk gunah islememis mu'minler ve buyuk gunah islemis, ama tevbe edip salih amel islemis mu'minler ise direk olarak cennete gitmekteler.




Peki Terazi kimler icin kuruluyor:




Peki Rabbimizin ahiretteki terazisi kimeler icin. Ayetlerde de goruldugu uzre bu iki gurubun disinda bir de amelleri tartilacak kimseler vardir ki bunlar inanmis, ama buyuk gunah islemis tevbe etmeden olmus kimselerdir. O gun tartiya kisinin isledigi buyuk kucuk butun sevaplari ve gunahlari teraziye konur, kimin iyiligi agir basarsa cennete kimin kotulugu agir basarsa cehenneme girer.




A'raf 7/ O gün amellerin tartılması da haktır. Kimlerin sevabı ağır basarsa, işte onlar kurtuluşa erenlerdir. 9. Ama kimlerin sevabı da hafif gelirse, işte onlar âyetlerimize haksızlık etmiş olmaları sebebiyle kendilerini ziyana sokanlardır.




Kari'a 101/6. İşte o vakit, kimin tartıları ağır gelmişse, 7. Artık o, hoşnut olacağı bir hayat içinde olacaktır. 8. Ama kimin de tartıları hafif gelirse, 9. İşte onun anası (varacağı yer) Hâviye’dir.




O gun yine ilahi rahmetin tecellisi 1 iyilige 10 karsilik verilirken 1 kotuluge misli ile karsilik verilir.




En'am 6/160. Kim bir iyilik yaparsa, ona on katı vardır. Kim de bir kötülük yaparsa, o da sadece o kötülüğün misliyle cezalandırılır ve onlara zulmedilmez.




Bir de terazisi esit olanlar vardir ki, bu kisiler kendilerinin cennetlik mi yoksa cehennemlik mi olduklarini bilmezler, haliyle akibetlerinin ne olacagini bilmediklerinden, bir kaygi ve bir korku yasarlar. O gun Rabbimizin rahmetim gazabimi gecmistir vadi vuku bulur




7/156“Bizim için bu dünyada da bir iyilik yaz, ahirette de. Çünkü biz sana varan doğru yola yöneldik.” Allah, şöyle dedi: “Azabım var ya, dilediğim kimseyi ona uğratırım. Rahmetim ise her şeyi kapsamıştır. Onu, bana karşı gelmekten sakınanlara, zekâtı verenlere ve âyetlerimize inananlara yazacağım.”




Zumer 39/53 De ki: “Ey kendilerinin aleyhine aşırı giden kullarım! Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin. Şüphesiz Allah, bütün günahları affeder. Çünkü O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.”




Iste bunlar dogrudan cennetliklik olan ve sevaplari gunahlarindan agir gelen mu'minlerle birlikte cennete giderler. Lakin dogrudan cennetlikler icin bir fark vardir ki cehennemin hisirtisini dahi duymazlar. (enbiya 101), ama bu gurup mu'minler icin ayni bir ifadeye rastlayamiyoruz.




Terazide gunhalari agir gelen mu'minler ise dogrudan cehenneme gidecek olan kafirlerle birlikte cehenneme giderler, hesap gorulmus herkes gidecegi yere gitmistir. Oyleyse Kur'an'in kabul ettigi sefaat anlayisini bu ayetlerin baglaminda dusunmek gerekir. O gun herkes yerini bulduktan sonra A'raf'in uzerinde ki Allah'in razi oldugu kimseler Cennet ve Cehennem halkina seslenirler.


Sefaat ile ilgili bazi ayetler: Ta-Ha 20/109 O gün, Rahmân’ın izin verdiği ve sözünden razı olduğu kimseden başkasının şefaati fayda vermez.




Nebe 78/38 Ruh ve melekler saf saf olup durduğu gün, Rahman'ın izin verdiklerinden başkaları konuşmazlar; konuşan da doğruyu söyler.







Sebe 34/23 Allah katında, O’nun izin verdiği kimseden başkasının şefaati yarar sağlamaz. (Şefaat için izin verilip de) kalplerinden korku giderilince birbirlerine, “Rabbiniz ne söyledi?” diye sorarlar. Onlar da “Gerçeği” diye cevap verirler. O, yücedir, büyüktür.







O gun Cennetliklerle, cehennemlikler arsinda perde vardir. Ve A'raftakiler soyle seslenirler:




A'raf 7/46. İki taraf (cennetlikler ve cehennemlikler) arasında bir perde ve A'raf üzerinde de herkesi simalarından tanıyan adamlar vardır ki, bunlar henüz cennete giremedikleri halde (girmeyi) umarak cennet ehline: "Selam size!" diye seslenirler.

Gözleri cehennem ehli tarafına döndürülünce de: Ey Rabbimiz! Bizi zalimler topluluğu ile beraber bulundurma! Derler.




Bundan doalyidir ki, sefaat meselesi mahserdekileri cehennemden kurtarmak icin degil Cehennemde olan mu'minleri Allah'in razi oldugu kimselerin(yani Cennetliklerin) yanina alinmasindan ibarettir ve Kur’anin izin verecegini soyledigi sefaat Cehennemdekileredir daha girmemis olanlara degil.




Ondan dolayidir ki, sefaat edilenler buyuk gunah isleyipte cehenneme girmis, ama inanmis, ama sirke dusmemis olanlaradir. Onun icin Allah Rasulu “Şefaatim, ümmetimden büyük günah sahipleri içindir.” (Tirmizî, Kıyâmet 12, hadis no: 2437; Ebû Dâvud, Sünnet 23, hadis no: 4739; İbn Mâce, Zühd 37, hadis no: 4310, Kütüb-i Sitte Terc. 14/404) buyuruyor. Bizim bu kadar sayip doktugumuz meseleyi Allah Rasulu bir cumle ile izah ediyor, acikliga kavusturuyor.




Hadisi rivayet eden Câbir r.a şöyle der: "Kebâir (büyük günah) ehli olmayanın şefaate ne ihtiyacı var ki!" ((Cunku buyuk gunah islememis kisi zaten dogrudan cennete alinanlardan olacagindan, onun icin Cabir r.a bu sozu soyleme geregi duymustur.)).




Biz de bunun icin diyoruz ki Allah bize sefaat edilmeyi nasip etmesin, sefaat edilenlerden olmayalim, cunku bunu isteyen insan ayni zamanda buyuk gunah isleyerek cehenneme girmeyi de dilemis oluyor.




"Ben, ümmetimin (günahkârlarının) yarısının cennete girmesi ile şefaat (etmem) arasında muhayyer bırakıldım. Ben şefaati tercih ettim. Çünkü şefaat, daha kapsamlı ve ümmetimin (toptan kurtuluşuna) daha yeterlidir. Şefaati siz müttakîlere has mı biliyorsunuz? Hayır! O muttakîler için değil, günahkâr, hatalı ve pis işlere karışan (müslüman)lar içindir." İbn-i Mâce, Zühd Kitabı, Şefaat Babı, hadis no: 4301




Baska bir hadiste ise peygamber a.s sefaatinin sirke dusmeden olmus mu'minler icin oldugunu soyluyor ki o da yine Kur'anin ifade ettigi bir hukmun geregidir, dilerseniz ilkonce hadisi sonra ayeti kerimeyi zikredelim.




"Her peygamberin müstecab (Allah’ın kabul edeceği) bir duası vardır. Her peygamber o duayı yapmada acele etti. Ben ise bu duamı Kıyamet gününde, ümmetime şefaat olarak kullanmak üzere sakladım . Ona inşâallah, ümmetimden şirk koşmadan ölenler nâil olacaktır.” (Buhârî, Deavât 1, Tevhid 31; Müslim, İman 334 (198); Muvatta, Kur’an 26; (1, 212); Tirmizî, Deavât 141 (3597); Dârimî, Siyer 28, Rikak 85; Kütüb-i Sitte Terc. 14/402-403)




Nisa 4/48 ve 116, Allah, kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz; bundan başkasını, (günahları) dilediği kimse için bağışlar. Allah'a ortak koşan kimse büyük bir günah (ile) iftira etmiş olur.




Sefaat konusundaki hadislerde de gormekteyiz ki, gelenekcilerin ifade ettigi bir sefaat sekli bulunmamaktadir..




Konuyla ilgili bir cok hadisi serif var, bunlarin bir kisminida asagida zikredecegiz. Konuyu bu sekilde ortaya koyduktan sonra Kur'an da ki sefaatin gectigi ayetleri birlikte inceyelim sonra hadislerde sefaat nasil anlatiliyor hadisleri birlikte tahlil edelim ve o konudaki tenkidlerimizi sizinle paylasalim.







Kur'anda Sefaat: Onceden de belirttigimiz gibi, Kur'an sefaati degil, ahirette ki Sefaatin dunyada ki sefaat gibi kurtaricilik, aracilik ve torpilcilik gibi anlasilmasini rededer ve onu tashih eder.




“Onlar Allah’ı bırakıp kendilerine hiçbir zarar ve fayda veremeyecek şeylere tapıyorlar ve ‘bunlar, Allah katında bizim şefaatçilerimizdir’ diyorlar. De ki: ‘Siz Allah’a göklerde ve yerde bilemeyeceği bir şeyi mi haber veriyorsunuz? Hâşâ! O, onların şirk/ortak koştukları her şeyden uzak ve yücedir.” (10/Yûnus, 18).

Bu ayete gore Allah’a ragmen, O’nun izin vermediği şefaatçiler olduğunu söylemek, Allah’a iftira etmektir. Bu ayetleri okuyan muslumanlar maalesef ayetin musriklerle ilgili oldugunu soyleyip, okuyup gecerler, ama Allah bu ornegin musriklerle ilgili kismini nicin bize anlatiyor, acaba?

Kur'anin anlattigi dini degil de gelenegin, kulturun olusturdugu dini benimseyenler, kurtuluslarinin iman ile ve imani destekleyen salih amelle olduguna degilde, kendilerince birilerine yukletikleri kutsal kisilerden ve bu kislerin Allah yanindaki ozel konumunun, mevkisinin hatrina, onun hurmetine kurtulacaklarini, o zatin sozunun Allah yaninda degerli oldugu ve o zatin sozunun geri cevrilmeyecegini soylerler, iddia ederler ki bu tur sapik bir inanisi zaten tarikatcilarda bariz olarak gormeyeniniz yoktur.

Bu acikca haddini billmemezlik degildir de nedir. Sorsaniz bu kisinin cennete gideceginden emin mi deseniz, hayir der, ama sanki 100’de 100 cennetlik bir insanmis gibi davranir ne yaman bi celiskidir bu, ya da kisinin imani kalbinde olur, bu kisinin gercekten musluman olduguna 100’de 100 emin misin deseniz ona de hayir derler. Hepimizce ma’lumdur ki seyh kisvesi altinda cikipta saf musluman halki kandiran nice insanlar cikmistir. Iste bu tur insanlar icin artik seyhlerini razi etmek Allahtan once on planda gelir cunku bu insanlara seyhlerini memnun etmeden Allahi memnun edemezsiniz inanisini zerk etmislerdir.





Kur'an, “Allah, onların şirk/ortak koştukları her şeyden uzak ve yücedir.” buyuruyor.

“İleride gelecek bir günden korkun ki, o günde hiçbir kimse başkası için herhangi bir ödemede bulunamaz. Hiç kimseden şefaat kabul olunmaz ve fidye (bedel) de alınmaz. Onlara asla yardım yapılmaz.” (2/Bakara, 48)

“Ve öyle bir günden sakının ki, o günde kimse kimseden yana bir şey ödeyemez, kimseden fidye kabul edilmez, hiç kimseye şefaat fayda vermez, onlara hiçbir yardım da edilmez.” (2/Bakara, 123).

“Sizin O’ndan (Allah’tan) başka ne bir şefaatçiniz, ne de bir velîniz vardır. Hâlâ düşünüp öğüt almıyor musunuz?” (32/Secde, 4).

Goruldugu gibi o gun hakimiyetin yalnizca Allah'ta oldugunu, hic kimsenin baska birinin lehine kurataricilik gibi bir konuma gelemeyecegini ve kurtaricilik manasinda ki sefaatin secde suresi 4'te oldugu gibi, sadece hakimi mutlak Allahin oldugunu, yani eger birseyden kurtulmak isteniyorsa onu sadece Allahin yapabilecegi vurgusunu defaatle soyler..



“O gün öyle dehşetli bir gündür ki, kimse konuşmaya cesaret edemez; Ancak o gün ruh ve melekler, sıra sıra dizilirler. Rahman’ın izin verdiğinden başkası konuşamaz. (Rahman’ın izin verdiği) konuşan da doğruyu söyler.” (78/Nebe’, 38)

“O’nun izni olmadan kimse konuşamaz.” (11/Hûd, 105)

“Onlar Allah’tan önce söz söyleyemezler.” (21/Enbiyâ, 27)

“şefaatin tamamı Allah’ındır.” (39/Zümer, 44).“Allah’ın huzurunda, izin verdiği kimselerden başkasının şefaati fayda vermez. Öyle ki, onların kalplerinden korkuları giderilince denilir ki, ‘Rabbiniz ne buyurdu?’ Onlar da: ‘Hakkı buyurdu, O çok yücedir, çok büyüktür’ derler.” (34/Sebe’, 23)

Ayrica ayet Sefaat yetkisinin sadece Allah'ta oldugunu, sefaat etme konumuna getirilenlerinde Allaha ragmen bir sefaat degil, Allahin musade ettigi kisilere sefaatte bulunabilecegini bize bildiriyor. Kur’an ışığında bu meseleler aydınlatilmadikca nice kendini musluman sayan kisiler, falancadan filancadan medet ummaktalar, hatta soz de peygamberi ovgu olsun diye yazilan, soylenen ilahilerde sirk koskmaktadirlar “ Derler ki: Mahserde nebiler bile senden medet ister” bu ifade nedemektir Allah askina, yani peygamberler mahserde korkularindan Rasulullahtan imdat dileyecekler oyle mi? Yine baska bir ilahi de“Gel sefaat eyle kemter kuluna
Adi guzel endi guzel Muhammed” gibi benzeri bircok ilahileri hatta daha asirisini da bulmaniz mumkun. Insanlarimizda bunlari, maalesef gozyaslariyla dinler ve okurlar. Bu konunun neden bu duruma geldigini, sefaat ile ilgili hadisleri zikrederken farkedeceksiniz. Ozet olarak soylemek gerekirse o gun Kime şefaat izni verilip verilmeyecegi meselesi tamamen Allah’a ait bir olaydir. Bizler kul olarak onu kisitlama veya genisletme gibi bir hakka sahip degiliz. Ve sefaat isteme mercii bizatihi Allah’in kendisidir velev ki istediginiz sefaat Allah Rasulunun sefaati olsun.





“Göklerde nice melek var ki, onların şefaatleri, dilediği ve hoşnut olduğu kimse için Allah’ın izin vermesi dışında bir işe yaramaz.” (53/Necm, 26).

ise yaramayan bir sefaat? Melekte olsaniz demek ki sefaati oyle istediginize yapamiyorsunuz, olmuyor, fayda vermiyor, melekte olsaniz Allahim sunada sefaat edeyim diyemiyorsunuz, sadece Allah'in gosterdigi kisiye baskasina degil. Ya Rabbi sunada sefaat edeyim, bu kiside muskil durumda bunuda cehennemden kurtarayim deme gibi bir luksu kimsenin yok.

Diger bir ayette ise, “Onlar şefaat etmeğe mâlik değillerdir. Ancak bilerek Hakka şehâdet edenler müstesnâdır.” (43/Zuhruf, 86) denilmektedir.

Yine yanina almak manasinda ki bir sefaatte bulunacak olan sefaatciler de bizim tarafimizdan degil Allah tarafindan belirleniyor ki onlarda hakka sahit olanlar, Gercege inananladir.

“O gün, Rahman olan Allah’ın kendisine izin verdiği ve sözünden hoşlandığı kimseden başkasının şefaati fayda vermez.” (20/Tâhâ, 109).

Oncelikle, ama oncelikle alti cizilmesi gereken mesele sudur: Sefaat edecekler o kimselere sefaatte bulunacaklardir ki, onlar sadece Allahin hosnut oldugu kimselerdir. Yani bu sefaat ediciler, gunahi olan birinin cehenneme girmeden, mahserde, gunahlarinin bagislanmasini dilemek cennete ki konumlarini yukseltmek icin yalvarip yakarmak gibi bir durumlari soz konusu degildir. Sadece gunahi Allah tarafindan bagislanmis kimselerin (affa mazhar olmus ve cennetliklere dahil edilmesi kararlastirilmis kisilere) sefaat edecekler (ki bu kiside Allahin razi oldugu, yani cennetliklerden biri) ya da cennete gireceklerin yanina goturulecegini mujdeleyen bir haberci konumunda olan biridir.







Peygamberin Sefaati, Sefaat edecekler ve sefaat edilecekler:




Peygamberimiz, kızına yaptigi su konusmayi akildan cikarmamak gerekir: "Ya Fatıma! Nefsini ateşten kurtar. Çünkü ben, senin için Allah'tan bir şeyi savamam." (Buhâri, Müslim, Tirmizi)

Peygamber bile kizina boyle derken bize ne oluyorda kraldan cok kralci geciniyoruz. Peygamber evladi olsaniz bile torpil veya bir iltimas soz konusu degil. Şefaat etmeye layik gorulenler Peygamberler, şehitler vs. ancak Allah’ın razi olduklarina, magfirette bulunduklarina, Allah'in izniyle şefaat edecekler.

“Rablerinin huzurunda toplanacaklarından korkanları Kur’an’la inzâr et/uyar. Onlar için Allah’tan başka ne bir velî (dost), ne de şefaatçi vardır. Umulur ki, Allah’tan korkup sakınırlar.” (6/En’am, 51).

“(Onlar) Allah’tan önce söz söyleyemezler; ancak O’nun emri üzerine iş yaparlar. Alah onların yaptıklarını ve yapmakta olduklarını bilir. Onlar Allah’ın hoşnut olduğundan başkasına şefaat edemezler. Onun korkusundan titrerler.” (21/Enbiyâ, 27-28).





Ayetler Allah'tan once hic kimsenin soz hakki olmadigini gostermektedir, sefaatciler hangi arada muminlerin gunahlarinin affi icin firsat bulup dua edecekler yalvaracaklar, ki zaten ayetin devami bir supheye mahal vermeyecek sekilde bitiriliyor “Onlar Allah’ın hoşnut olduğundan başkasına şefaat edemezler.”



Sefaat edemeyecekler ve edilmeyecek kisiler: Bu insanları Kur’an bize şöyle tanıtıyor:




O gun Kafirler ne sefaat edebilirler, ne de sefaat gorurler.




“Ey iman edenler, alışverişin, dostluğun ve şefaatin olmayacağı gün gelmeden evvel, sizi rızıklandırdıklarımızdan infak edin. Kâfirler, onlar kendilerine yazık edenlerdir.” (2/Bakara, 254)




“(Ey Muhammed! )Onları yüreklerin ağıza geleceği, tasadan yutkunacakları, yaklaşan kıyamet günü ile inzâr et/uyar. Zâlimlerin ne bir dostu, ne de sözü dinlenecek bir şefaatçisi olur.” (40/Mü’min, 18)

“Orada putlarıyla çekişerek, 'vallahi biz apaçık sapıklık içerisinde idik, çünkü biz sizi âlemlerin rabbine eşit tutmuştuk, bizi saptıranlar ancak suçlulardır. Şimdi bizim için ne bir şefaatçi var, ne de yakın bir dost. Keşke geriye dönüşümüz olsaydı da, iman edenlerden olsaydık' derler.” (26/Şuarâ, 97-102).

“Artık onlara şefaatçilerin şefaati fayda vermez.” (74/Müddessir, 48) (Bu ayet Tur suresi 21. ayet ile beraber degerlendirilmeli)

“O’nu bırakıp da ilâhlar edinir miyim? Eğer Rahman olan Allah bana bir zarar vermek istese, onların şefaati bana fayda vermez, beni kurtaramazlar.” (36/Yâsin, 23)





“Gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra arşa hükmeden Allah’tır. O’ndan başka bir velî ve şefaatçiniz yoktur. Düşünüp öğüt almaz mısınız?” (32/Secde, 4).


Sefaat Hadisinin tahlili:




(5093)- Yezid İbnu Süheyb el-Fakir anlatıyor: "Haricîlerin görüşlerinden biri içime işlemişti, haccetmek, sonra da (propaganda yapmak üzere) insanların karşısına çıkmak arzusuyla, kalabalık bir grup içerisinde yola çıktık. Medine'ye uğradık. Orada Cabir İbnu Abdillah (radıyallahu anh), insanlara hadis rivayet ediyordu. Bir ara cehennemlikleri zikretti. Ben: "Ey Resulullah'ın arkadaşı! Sen ne konuşuyorsun? Halbuki Allah Teala hazretleri: "(Ey Rabbim!) Ateşe kimi atarsan mutlaka onu rezilrüsvay edersin" (Al-i imran 192); "Ateşten her çıkmak isteyişlerinde oraya geri çevrilirler" (Secde 20) buyurmaktadır" dedim. Hz. Cabir:

"Sen Kur'an'ı okuyor musun?" dedi. Ben de:

"Evet!" dedim.

"Öyleyse onun evvelini oku! Çünkü o, küffar hakkındadır!" dedi ve sonra ilave etti:

"Sen, Allah'ın Muhammed (aleyhissalâtu vesselâm)'i dirilteceği makam-ı mahmudu işittin mi?"

"Evet!" dedim. Dedi ki:

"O, Muhammed (aleyhissalâtu vesselâm)'e mahsus mahmud makamdır. Allah Teala hazretleri o makamın hatırına, cehennemden çıkaracaklarını çıkarır!"

(Hz. Cabir) sonra, sırat köprüsünün konuluşunu ve üzerinden insanların geçişini tavsif etti. Biz:

"Bu ihtiyarın, Aleyhissalâtu vesselâm hakkında yalan söyleyeceğini mi zannedersiniz?" dedik ve Haricîlikten rücû ettik. Hayır! Vallahi bizden bir kişiden başka, Haricîlikte kalan olmadı." [Müslim, İman 320, (191).]




Bu hadiste dikkatlerinizi cekmek istedigimiz nokta surasidir, dikkat ederseniz, Rasulullahin sefaati mahserdekiler icin degil, cehennemdekiler oldugunu gostermektedir. Oysa ki geleneksel islam anlayisinda ki sefaat mahserde gerceklesir ki bu hadis bize olayin cehennemdekileri cikartmak icin yapilan bir sefaatin oldugunu gosteriyor, mahserdekiler icin degil… Buda bizim yukarida delilleriyle sundugumuz uzre sefaatin sadece cehennemdeki gunahkarlar icin oldugu gorusumuzu teyyid eder. Alttarafta sunulan hadislerde buna ornek teskil eder..




Ebu Said (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Hakkıyla cehennemlik olan cehennemlikler var ya, onlar cehennemde ne ölürler ne de yaşarlar. Lakin günahları -yahut hataları denmiştir- sebebiyle ateşe duçar olan birkısım kimseler vardır ki, ateş onları tamamen öldürür. Yanıp kömür olduktan sonra, kendilerine şefaat edilme izni verilir. Böylece grup grup getirilirler ve cennet nehirlerine dağıtılırlar. Sonra:

"Ey cennet ehli! Bunların üzerlerine su dökün" denilir. Bunlar, sel yatağında biten bir ot gibi yeniden biterler." [Müslim, İman 306, (185).]




(5154)- İmran İbnu Husayn (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resulullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Muhammed (aleyhissalâtu vesselâm)'in şefaati ile, birkısım insanlar cehennemden çıkacak, cennete girecektir. Bunlara cehennemlikler denecektir." [Buhârî, Rikak 513, Ebu Davud, Sünnet 23, (4740); Tirmizî, Cehennem 10, (2603).]


Asagi tarafta zikredecegimiz hadis, gorusumuzu desteklemekle birlikte, maalesef bircok katmalara sonrada ilavelere maruz kalmistir, onun icin ciddi bir tenkide muhtactir, insaAllah ayetler isiginda bunu birlikte yapmaya calisalim.




(5092)- Yine Sahiheyn ve Tirmizî'nin Ebu Hureyre'den kaydettikleri bir rivayet şöyledir: "Biz bir davette Resulullah ile beraberdik. Ona sofrada hayvanın ön budu(ndan bir parça) ikram edildi. Bud hoşuna giderdi. Ondan bir parça ısırdı ve:

"Ben kıyamet günü ademoğlunun efendisiyim! Acaba bunun neden olduğunu biliyor musunuz? (Açıklayayım): "Allah o gün, öncekileri ve sonrakileri tek bir düzlükle toplar. Bakan onlara bakar, çağıran onları işitir. Güneş onlara yaklaşır. Gam ve sıkıntı, insanların tahammül edemeyecekleri ve takat getiremeyecekleri dereceye ulaşır. Öyle ki insanlar:

"İçinde bulunduğumuz şu hali görmüyor musunuz, sizlere şefaat edecek birini görmüyor musunuz?" demeye başlarlar.

((olay kiyamet gununden bahsediyor ve gunesin insanlara yaklastirilacagi ve sefaat arayacagi soyleniyor, oysa ayete bakin, ayet bize nediyor:

Kiyamet 9.Güneşle ay biraraya getirildiği zaman! Tekvir 1. Güneş katlanıp dürüldüğünde, goruldugu gibi o gun gunes butun fonksiyonunu kaybedecek onuda gecin butun sema altust olacak, Tur 52/9. O gün gök sallanıp sarsılacak, Rahman 55/ 37 Gök yarılıp da, yanıp kızaran yağ gibi kırmızı gül hâline geldiği zaman (hâliniz ne olur?), Hakka 69/16 Gök de yarılmış ve artık o gün o da çökmeye yüz tutmuştur. Insikkak 84/1 Gök yarıldığı zaman. Gibi ayetleri cogaltmamiz mumkun.)

“Kiyamet suresi 75/10. O gün insanoğlu, "Kaçacak yer nerede?" der. 11. Hayır, bir sığınak yok.” ) Ta-Ha 20/108 O gün insanlar, davetçiye (İsrafil'e) uyacaklar. Ona karşı yan çizmek yoktur. Artık, çok esirgeyici Allah hürmetine sesler kısılmıştır. Bu yüzden, fısıltıdan başka bir ses işitemezsin.))





Birbirlerine:

"Babanız Adem var!" derler ve ona gelerek: "Ey Adem! Sen insanların babasısın. Allah seni kendi eliyle yarattı, kendi ruhundan sana üfledi. [Bütün isimleri sana öğretti]. Meleklerine senin önünde secde ettirdi. Seni cennete yerleştirdi. [Allah katında itibarın, makamın var.] Rabbin nezdinde bizim için şefaatte bulunmaz mısın? Bizim şu halimizi, başımıza şu geleni görmüyor musun?" derler. Adem aleyhisselam da:

"Bugün Rabbim çok öfkelidir, daha önce bu kadar öfkelenmedi. Bundan sonra da böylesine öfkelenmeyecek. (Esasen şefaate benim yüzüm yok, çünkü, cennette iken, Allah) beni o ağaca yaklaşmaktan men etmişti. Ben, bu yasağa asi oldum. [Ben cennette iken işlediğim günah sebebiyle cennetten çıkarıldım. Bugün günahlarım affedilirse bu bana yeter]. Nefsim! Nefsim! Nefsim! Benden başkasına gidin.

((Burada da goruldugu gibi yine maalesef Kur’ana muhalif sozler peygamberin sozu diye hadislere ilave edilmis, sozde Adem peygamber bile o gun nefsim nefsim diyecek kendisini kurtarmaya bakacakmis ve bir de hasa Allah’a yuzum yok gibi bir ifadede bulunacakmis, bakalim ayetler Adem peygamber ve o gunu yasayacak olan salih insanlarin tavirlari hakkinda ne soyluyor.

Bakara 2/37 Derken, Âdem Rabbinden birtakım kelimeler aldı, (onlarla amel edip Rabb’ine yalvardı. O da) bunun üzerine tövbesini kabul etti. Şüphesiz O, tövbeleri çok kabul edendir, çok bağışlayandır. Tevbesi kabul edilmis bir insan hic gunah islememistir Kur’an’a gore hatta, gunahlari sevaplarla degistirilir. Bu boyle iken hala Adem a.s’in yuzum yok ki bir ifade kullanmasi izah edilemez, bu anlayis hasa Allahi kisisellestirmeye dahi goturur.

En’am 6/48 Biz peygamberleri ancak müjdeleyiciler ve uyarıcılar olarak göndeririz. Kim iman eder ve kendini düzeltirse onlara korku yoktur. Onlar mahzun da olacak değillerdir.

A’raf 7/35 Ey Âdemoğulları! İçinizden size benim âyetlerimi anlatan Peygamberler gelir de her kim Allah’a karşı gelmekten sakınır ve hâlini düzeltirse, artık onlara korku yoktur. Onlar üzülecek de değillerdir.

Yunus 10/62 Bilesiniz ki, Allah’ın dostlarına hiçbir korku yoktur. Onlar üzülmeyeceklerdir de.

Gibi ayetleri cogaltmamiz mumkun. Durum bu sekilde bize Allah tarafindan aktarilirken, tovbesi kabul gormus, salih bir kul, veli bir insan olan Adem peygamber neden korkacak, Allah onlara o gun kokunun ve uzuntunun olmayacagini soyluyor.

Nuh aleyhisselam'a gidin!" diyecek. İnsanlar Nuh aleyhisselam'a gelecekler:

"Ey Nuh! sen yeryüzü ahalisine gönderilen resullerin ilkisin. Allah seni çok şükreden bir kul (abden şekûrâ) diye isimlendirdi. İçinde bulunduğumuz şu hali görmüyor musun? Başımıza gelenleri görmüyor musun? Rabbin nezdinde bizim için şefaatte bulunmaz mısın?" diyecekler. Nuh aleyhisselam da şöyle diyecek:

"Bugün Rabbim çok öfkelidir. Daha önce hiç bu kadar öfkelenmedi, bundan sonra da böylesine öfkelenmeyecek! Benim bir dua hakkım vardı. Ben onu kavmimin aleyhine (beddua olarak) yaptım. Nefsim! Nefsim! Nefsim! Benden başkasına gidin. İbrahim aleyhisselam'a gidin!" diyecek.




Adem peygamber icin soylediklerimiz Nuh peygamber icinde aynen gecerlidir. Ey Nuh’la beraber taşıdığımız kimselerin soyundan olanlar! Doğrusu o, çok şükreden bir kuldu.” (İsra 17/3) buyuracak, seref verecek, deger verecek, diger taraftan da hasa Allah kisisellestirilip, bir dedigi bir dedigini tutmayan, ne yapacagi belli olmayan, kestirilemeyen biri gibi lanse edilecek!!! Bunu hangi akilla izah edebilirsiniz, hangi akilla bir peygambere bu tur ifadeler yakistirilabilir, anlamak mumkun degil.




İnsanlar İbrahim aleyhisselam'a gelecekler:

"Ey İbrahim! Sen Allah'ın peygamberi ve arz ahalisi içinde yegâne Halilisin. Bize Rabbin nezdinde şefaat et! İçinde bulunduğumuz şu hali görmüyor musun?" diyecekler. İbrahim aleyhisselam onlara:

"Rabbim bugün çok öfkeli. Bundan önce bu kadar öfkelenmemişti, bundan sonra da bu kadar öfkelenmeyecek. (Şefaat etmeye kendimde yüz de bulamıyorum. Çünkü ben) üç kere yalan söyledim!" deyip, bu yalanlarını birer birer sayacak. Sonra sözlerine şöyle devam edecek:

"Nefsim! Nefsim! Nefsim! Benden başkasına gidin! Musa aleyhisselam'a gidin!"





Hele burada Allahin kendisine dosdogru bir insan dedigi, dostum dedigi ibrahim peygambere, Hz. Muhammed a.s agzindan iftira ettiriliyor. Ne demek bir peygamberi yalancilikla suclamak hem de bir baska peygamberin agziyla.

Al-i Imran 3/33 Allah Âdem'i, Nuh'u, İbrahim ailesi ile İmran ailesini seçip alemlere üstün kıldı. 3-67 İbrahim, ne yahudi, ne de hıristiyan idi; fakat o, Allah'ı bir tanıyan dosdoğru bir müslüman idi; müşriklerden de değildi. Hud 11/75 İbrahim cidden yumuşak huylu, bağrı yanık, kendisini Allah'a vermiş biri idi.

Ayetlerde de goruldugu gibi Allah aziz kildigi kullarimdan diyecek, dosdogru kendini Allah’a vermis bir kisi diyecek, ama diger taraftanda yalanci olacak, boyle birseyi Ibrahim peygambere yakistiramayiz. (hangi konularda sozum ona yalan soylemis, onuda asagi tarafa ekleyecegiz)





“Kullarımız İbrahim, İshak ve Yakup’tan söz et. Güçlü ve gönülgözü açık olanlardan.

Yalnız o yurdu düşünmelerine karşılık biz onları arındırmışızdır.

Onlar katımızda gerçekten seçkin ve iyi kimselerdendirler... Korunanlar için gerçekten güzel bir gelecek vardır. Kapıları onlar için açılmış Adn cennetleri... Hesap günü için, size söz verilen budur.İşte bu bizim rızkımızdır. Onun tükenmesi diye bir şey yoktur.” (Sad 38/45-54)





İnsanlar, Hz. Musa aleyhisselam'a gelecekler ve:

"Ey Musa! Sen Allah'ın peygamberisin. Allah seni, risaletiyle ve hususi kelamıyla insanlardan üstün kıldı. Bize Allah nezdinde şefaatte bulun! İçinde bulunduğumuz hali görmüyor musun?" diyecekler. Hz. Musa da:

"Bugün Rabbim çok öfkelidir. Daha önce böylesine öfkelenmedi, bundan sonra da böylesine öfkelenmeyecek. (Esasen Rabbim nezdinde şefaate yüzüm de yok. Çünkü) ben, öldürülmesi ile emrolunmadığım bir cana kıydım. [...Bugün ben mağfirete mazhar olursam bu bana yeterlidir.] Nefsim! Nefsim! Nefsim! Benden başkasına gidin!





Kasas 28/16 Mûsâ, “Rabbim! Şüphesiz ben nefsime zulmettim. Beni affet” dedi. Allah da onu affetti. Şüphesiz O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.

Ahzab 33/69 Ey iman edenler! Siz Mûsâ’ya eziyet eden kimseler gibi olmayın. Nihayet Allah onu onların dediklerinden temize çıkarmıştı. Mûsâ, Allah katında itibarlı bir kimse idi.

Saffat 37/120 Mûsâ’ya ve Hârûn’a selâm olsun.

Allah kitabinda Musa peygamberi bagisladigini ve esenlik icinde olanlardan oldugunu soylerken biz onun tam tersini soyleyecegiz olacak is degil!!!





Hz. İsa aleyhisselam'a gidin!" diyecek. İnsanlar Hz. İsa'ya gelecekler ve:

"Ey İsa, sen Allah'ın peygamberisin ve Meryem'e attığı bir kelamısın ve kendinden bir ruhsun. Üstelik sen beşikte iken insanlara konuşmuştun. Rabbin nezdinde bize şefaat et! İçinde bulunduğumuz şu hali görmüyor musun?" diyecekler! Hz. İsa aleyhisselam da:

"Bugün Rabbim çok öfkeli. Daha önce bu kadar öfkelenmedi, bundan böyle de hiç bu kadar öfkelenmeyecek!" diyecek. -Hz. İsa şahsıyla ilgili bir günah zikretmeksizin- ( Bir başka rivayette): ["Beni, Allah'tan ayrı bir ilah edindiler. Bugün bana mağfiret edilirse bu bana yeter."] Nefsim! Nefsim Nefsim! Benden başkasına gidin! Muhammed aleyhissalatı vesselam'a gidin!" diyecek.





Yine burada da goruldugu uzre kendisinin elinde olmadigi hatta bilgisi dahilinde olmadigi isa peygamberin ilah olarak gorulme hadisesinden kendisini sorumlu tutacak ve bu konudan oturu korkacak. Bu bir peygmbere nasil yakistirilabilir, Seriatten habersiz, sunnetullahtan habersiz bir insanmis konumuna nasil sokulabilir.

Isra 17/15 Kim doğru yola gelirse ancak kendi lehine yola gelmiş ve kim de saparsa ancak kendi aleyhine sapmıştır. Kimse kimsenin günahını çekmez. Biz peygamber göndermedikçe kimseye azabetmeyiz.

Kim doğru yola gelirse ancak kendi lehine yola gelmiş ve kim de saparsa ancak kendi aleyhine sapmıştır. Kimse kimsenin günahını çekmez. Biz peygamber göndermedikçe kimseye azabetmeyiz.




Maide 5/116 Allah: Ey Meryem oğlu İsa! İnsanlara, "Beni ve anamı, Allah'tan başka iki tanrı bilin" diye sen mi dedin, buyurduğu zaman o, "Haşa! Seni tenzih ederim; hakkım olmayan şeyi söylemek bana yakışmaz. Hem ben söyleseydim sen onu şüphesiz bilirdin. Sen benim içimdekini bilirsin, halbuki ben senin zatında olanı bilmem. Gizlilikleri eksiksiz bilen yalnızca sensin.




En’am 6/85 Zekeriyya, Yahya, İsa ve İlyas'ı da (doğru yola iletmiştik). Hepsi de iyilerden idi.










İnsanlar Muhammed (aleyhissalâtu vesselâm)'e gelecekler, bir diğer rivayette: "Bana gelirler!" denmiştir- ve:

"Ey Muhammed! Sen Allah'ın peygamberisin, bütün peygamberlerin sonuncususun. Allah senin geçmiş, gelecek bütün günahlarını mağfiret buyurdu. Bize Rabbin nezdinde şefaatte bulun. Şu içinde bulunduğumuz hali görmüyor musun?" diyecekler. Bunun üzerine ben Arş'ın altına gideceğim. Rabbim için secdeye kapanacağım. Derken Allah, benden önce hiç kimseye açmadığı medh u senaları benim için açacak [Ben onlarla Rabbime medh u senalarda bulunacağım]. Sonra:

"Ey Muhammed başını kaldır ve iste! (İstediğin) sana verilecek! Şefaat talep et! Şefaatin yerine getirilecek!" denilecek. Ben de başımı kaldıracağım ve: "Ey Rabbim ümmetim! Ey Rabbim ümmetim! Ey Rabbim ümmetim!" diyeceğim. Bunun üzerine:

"Ey Muhammed! Ümmetinden, üzerinde hesap olmayanları cennet kapılarından sağdaki kapıdan içeri al! Esasen onlar diğer kapılarda da insanlara ortaktırlar!" denilecek."

Resulullah sonra şöyle buyurdular:

"Nefsim kudret elinde olan Zat-ı Zülcelal'e yemin olsun. Cennet kapısının kanatlarından iki kanadının arasındaki mesafe Mekke ile Hacer arasındaki veya Mekke ile Busra arasındaki mesafe kadardır." [Buhârî, Enbiya 3, 8, Tefsir, Benî İsrail 5; Müslim, İman 327, (194); Tirmizî, Kıyamet 11, (2436).]





Yine bu rivayette garip olan bir durum, bir baska hadiste diger peygamberlerinde sefaatte bulunacagi bildirilmisken burada boyle bir durumun sozkonusu olmamasidir “Âhirette peygamberlerin hepsine mü'minlere şefaat etme hakkı tanınanacaktır. (Buhârî, Rikak 45, Tevhid 33; Müslim, İman 81; Ebû Dâvud, Cihad 26; Ahmed bin Hanbel, Müsned III/ 94, 325, V/43; Tirmizî, II/66).”

Bir digeri sefaatin Allah’tan degil de peygamberlerden istenmesidir. Allah sefaatin tamamamen kendisinde oldugunu soylemesine ragmen ve sefaat edecekleride edilecekleride kendisi belirleleyecegini belirtmis olmasina ragmen bu sekilde bir rivayet yapilmasi gercekten dusundurucu. Herzaman dedigimiz gibi bu hadis rivayetinde de maalesef rivayet edilen metin kur’an’a ne derece uyup uymamakta ona bakilacagina sened zincirine bakilarak yapilmistir. Bu konuda ki en meshur hadislerden biri oldugu icin bu hadisi zikrettik, ikinci olarakta asagida zikredecegizm hadislerde yine bizim Kur’an isiginda delillendirdigimiz sefaat anlayisini destekler mahiyette oldugu icin buraya aldik, dikkat edilirse burada da sefaat cehennemdekilere.

Soz de ibrahim peygamberin yalan soyledigi 3 yer: ((Hz. İbrahim aleyhisselam'ın kıssasıyla ilgili bir rivayette şu ziyade var: [Hz. İbrahim, (insanlar, şefaat etmesi için kendine geldikleri zaman, Allah'a şefaat talebinde bulunmasına mani olan üç günahı olarak yıldızlar hakkında sarfettiği "İşte bu Rabbim" (En'am 76) sözünü, atalarının putları hakkında sarfettiği "Belki de bu (putları kırma) işini onların en büyüğü yapmıştır" (Enbiya 63) sözünü ve bir de: "Ben gerçekten hastayım" (Saffat 89) sözünü zikretti.")).












(4520)- Ebû Said (radıyallahu anh) anlatıyor: "Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm) buyurdular ki:

"Ümmetimden (alim, şehid, salih) bazıları var; bir(çok kabilelere şamil bir) cemaate şefaat eder, bazıları var bir kabileye şefaat eder; bazıları var bir bölüğe şefaat eder; bazıları da tek bir ferde şefaat eder ve cennete girmelerini sağlar." [Tirmizî, Kıyâmet 11, (2442).]



(4558)- Ebû Sa'id (radıyallahu anh) anlatıyor: "Ebû Talib Resûlullah (aleyhissalâtu vesselâm)'ın yanında zikredilmişti.




"Cennette insanların ilk önce şefaatte bulunanı benim." (Müslim, İman 85) buyurmuştur.





Hadis peygamberin sefaat yerini mahser degil, Cennet oldugunu da ayrica gostermektedir.





“Şefaatim, ümmetimden büyük günah sahipleri içindir.” (Tirmizî, Kıyâmet 12, hadis no: 2437; Ebû Dâvud, Sünnet 23, hadis no: 4739; İbn Mâce, Zühd 37, hadis no: 4310, Kütüb-i Sitte Terc. 14/404)

Peygamberin sefaatini isteyenler, maalesef buyuk gunah islemeleri gerekmektedir. Konuyla ilgili teferruati zaten yukarida yeri geldiginde izah edilmistir.

Ebû Sâ'îd el-Hudrî anlatıyor: Resûlullah bir gün .hutbe irad edip *Kim Rabbine suçlu olarak gelirse onun için cehennem vardır, orada ne ölür ne de ya*şar» (Tâhâ, 74), ayetine gelince buyurdu ki: «Cehen*nemde temelli kalacak olanlar vardır, ne ölürler ne de yaşarlar. • Ama orada devamlı kalmayacak olanlara gelince, ateş onlara bir miktar dokunur, sonra şefaat*çiler şefaat ederler. Müteakiben onlar bölük bölük alınıp «hayat» veya «haya» nehri denilen bir ırmağa atı*lıp oradan sel uğrağında kalan otlar gibi sür'atle bi*terler"[385]. Buna başka misal de vardır[386].



[385] îbn Kesir, IV. 527 (tbn Ebi Hâtim'den, ayrıca ayet zikri geçmeksizin Ahmed b. Hanbel ve Müslim'den).

[386] Bu neviden bir başka ayet tefsiri, ez-Zu3ıruf 77 hakkında: îbn Kesir, VI. 240 (el-Buhâri'den).


Sonuc:

Bu son olarak zikredilen hadiste de bizim izah etmeye calistigimiz, Kur’anin sefaat anlayisi acikca ozetlemektedir.





Kur’anda ki sefaat anlayisi birilerini kurtarmak degil, cennetteki birinin, cehennedeki birinin Allah’in bagislamasii neticesinde, Cennete sevkedilirken, bir cennetlik tarafindan yanina almasindan, onunla birlikte cennete goturulmesinden ibarettir.

Kur’an’a gore dogrudan cennete gidecek insanlar oldugu gibi, amellerinin sevap yonu agir basmasiyla cennete gidecekler de vardir. Ayriyeten amellerinin sevabi ile gunahi esit olanlar da Allahin rahmetinin genis olmasi sebebiyle cennete gideceklerdir. Bundan oturu bu kisilere sefaat namina hicbirsey zaten gerekmeyecektir.

Cehenenem girecek olanlar ki onlar Kafirler ve buyuk gunah islemis ve tovbe etmeden olmus insanlar olacaktir. Bunlar icinden ise Kafirler surekli olarak cehennemde,(yukaridaki hadiste de buyruldugu gibi) buyuk gunah islemisler de Allah’in bagislamasi ve onlari affetmesi nedeniyle de, cennete gonderilecekler ve sefaat edilecekler dir ki bu sefaat cennete giderken, eslik etmekten, yoldaslik etmekten ote gitmeyecektir ve sefaat edecek kimseler o kimselerdir ki, cenneten birileridir, bunlar peygamberler ve salih insanlar olabilecegi gibi kisinin cennetteki yakin akrabasi veya bir tanidigi olabilir, rivayetlerde gecen hafizlar, sehitler ve alimler gibi kisilerde olabilirler. Ama bunlar bu kisileri cehennemden kurtarma gibi bir konumda olarak degil, Allah’in hosnut oldugu kimseleri Cennette yanlarina almalari tarzinda olacaktir.





Ve biz diyoruz ki RAbbim bizleri Sefaate muhtac duruma getirmesin, dogrudan cennetliklerden eylesin ve Sefaat goren degil sefaat edeceklerden etsin, duamiz hep bu olsun.









En dogrusunu Allah bilir.









Drs. Fikret Hekim

hiiic
14. June 2010, 05:49 PM
Fikret Bey çok güzel bir çalışma olmuş, hemen arşivime aldım, gören gözler için çok değerli bilgiler bunlar.
Teşşekkür ederiz, ayrıca hoş geldiniz.

Miralay
14. June 2010, 05:51 PM
Yalnız ben, Resulullah (Allah'ın selamı O'nun üzerine olsun) bize şefaat mi edecek; yoksa "Kur'an'ı terkettiğimiz için" bizi Cenab-ı Allah'a şikayet mi edecek? (Kur'an'da Furkan suresinde öyle yazıyor)

Hala kararsızım.

hiiic
14. June 2010, 06:00 PM
Eğer Allah felç olmamızı dilerse, birbaşkalarının yardımına ve şefaatine muhtaç kalırız. Yani şefaate muhtaç olmamızı sağlayacak olanda şefaati yollayacak olanda Allahtır. Ancak Fikret Beyin son sözünde belirttiği gibi Allah bizi şefaate muhtaç bırakmasında ahirette bahsi geçen ve eninde sonunda gideceğimiz yerlerden yine dünyaya gelirkenki doğumumuzdan daha rahat süreçlerle geçip gidelim inşallah.

Miralay kardeşim sorduğunuz soruda kararı ben çözdüm Allahın izniyle. Peygamberin şefaati dünyada yararlıdır. Kuranı bırakmıştır ve kurana sarılanlara otomatikmen şefaat ediyor olmuştur. Kuranı yok sayan kimselere ise genelde buhari şefaat ediyor :) çünkü kutsal kitapları o olmuş. Kısaca şeffati dünyada arıyalım, peygamberin, kuranın, alimlerin şefaati burdadır onların ilme dayalı, delilli, geçerliliği olan, değiştirilmemiş yada üzerinde kavrmam oynamasına gidilmemiş, mantığa akla ve genel yapıya uygun eserlerinden bol bol yararlanalım. terk edersek elbetteki yine gözünüzle gördüğünüz üzere şeffati elimizle itmiş oluyoruz.

dost1
15. June 2010, 12:11 AM
Selamun Aleykum! Değerli Fikret Hekim Kardeşim!

Allah Razı olsun. Şefaat ile ilgili çalışmanızı paylaşıma açarak yararlanmamızı sağladınız.

Yazınızda ulaştığınız sonuç “şefaatin cennet ve cehennemde olacağı” şeklindedir.

Buna dayanak olarak Allah’ın Resulu/Nebisi Muhammed’e (Allah’ın selamı üzerine olsun.) dayandırılan hadislerden örnekler vermişsiniz .

Değerli Kardeşim biliyorsunuzdur ama yine de kısaca özetleyecek olursak hadisler:

1.Kaynağına göre
Rivayet edilen fiil ve söz ;Allah’ın Resulune dayandırılıyorsa “merfu”;
Sahabeye dayandırılıyorsa “mevkuf”;
Sahabeyi gören ve sahabeyi göreni gören kişilere dayandırılıyorsa “maktu”
hadis olarak nitelendirilir.

2. Sened sayısına göre
Yalan üzerine ittifak edemeyecek kadar çok kişi/ravi tarafından rivayet edilenler ”mütevatir”
Bir kişi tarafından rivayet edilenler “ahad”

hadis olarak nitelendirilir.

3.Sıhhat durumuna göre
Sahih hadis, hasen hadis,Zayıf hadis

4.Senedine göre
Muttasıl(mevsul) hadis ve Gayrı muttasıl( Munkatı) hadis

diye değerlendirilmektedir.

Yazılarda kaynak olarak gösterilen hadislerin ne tür hadis olduğu genelde belirtilmiyor. Belirtilmesi gerekir ki, okuyan kardeşlerimiz daha iyi değerlendirme yapabilsinler. Bunu ben de yapamadığım için Afuvv olan Allahımdan af diliyorum.

Değerli Kardeşim!

Cennet; peygamberlerin davetine uyarak, Allah`tan gelen Hakk Din`e inanan, salih ameller işleyen, Allah`tan sakınan kullar için ahirette hazırlanmış olan mutluluk ve mükâfat yurdudur. Bu cennetin farklı nitelikleri; hoş kokulu yiyecekler, gönlün hoşlandığı her türlü yiyeceğin varlığı, içinden nehirlerin akışı, bal ve sütten ırmaklar, emre amade kişiye özel hizmetçiler, ipek atlas giyecekler, altın ve gümüşten kaplar, sınırsız genişlik vs. ile birlikte, bunları kimlerin hak ettiği ve bunlara kimlerin kavuşacağı Kur`an`da hep açıklanmıştır.

Fussilet;31:“Dünya hayatında da, Ahiret’te de biz sizin dostlarınızız. Orada nefslerinizin iştah ettiği-arzuladığı şey vardır. Ve orada sizin için temenni ettiğiniz şey vardır”.

Zühruf; 71: Çevrelerinde altın tepsiler, kadehler dolaştırılır. Orada nefislerin arzu duyacağı, gözlerin zevkleneceği her şey vardır. Ve siz orada sürekli kalacaksınız.

Duhan; 56: Orada ilk ölüm dışında ölüm tatmazlar…

Ta Ha/117- 119: Sonra da Biz; “Ey Âdem! Şüphesiz bu [İblis] sana ve eşine düşmandır. Sakın sizi cennetten çıkarmasın, sonra bedbaht olursun, kesinlikle senin acıkmaman ve çıplak kalmaman oradadır [cennettedir]. Ve sen orada susamazsın ve güneşin sıcağında kalmazsın” dedik.
İçkiler de dünyadakiler gibi çürümüş meyve ve arpadan yapılmamıştır. Oradaki içkiler nehir ve çeşmelerden akacaktır.

Tur/22- 28: Onlara canlarının istediği meyveler ve etlerden bol bol sergiledik.
Orada kendisinde lağıv ve günaha sokma olmayan bir kadehi kapışırlar.
Ve kendilerine ait bir takım delikanlılar onların etrafında dönerler; sanki onlar sedefleri içine gizlenmiş inci gibidirler.
Birbirlerinin yüzüne dönüp soruyorlar: “Gerçekte biz daha önce âilemiz içinde korkanlardan idik. Allah bizi kayırdı ve bizi içe işleyen azaptan korudu. Şüphesiz biz daha önce, O’na yalvarıyor idik. Gerçekten O, iyilik yapanın, acıyanın ta kendisidir.

[B]İnsan/5 – 22: Şüphesiz, ebrar/iyiler/yardımseverler, kâfur katılmış bir tastan içerler, fışkırtıldıkça fışkırtılacak bir pınardan ki, ondan, verdikleri sözleri yerine getiren ve kötülüğü yayılan bir günden korkan ve “Biz sizi, ancak Allah yüzü [Allah rızası] için doyuruyoruz ve sizden bir karşılık ve teşekkür beklemiyoruz; evet, biz asık suratlı ve çatık kaşlı bir günde, Rabbimizden korkarız” diyerek Allah sevgisi için, yiyeceği, yoksula ve öksüze ve tutsağa veren Allah’ın kulları, içerler. Allah da, bu yüzden onları, o günün kötülüğünden korur; onlara aydınlık ve sevinç rastlayacak, sabretmelerine karşılık onlara Cennet’i ve ipekleri verecek; orada tahtlara kurulmuş olarak kalacaklar; orada bir güneş de, dondurucu bir soğuk da görmeyecekler ve bahçenin gölgeleri onların üzerlerine sarkacak ve onların koparılması son derece kolaylaştırılacak. Ve aralarında gümüş bir kap ve billûr kâseler dolaştırılacak, Kendilerinin ayarladığı billûrları gümüştendir. Ve orada, onlara karışımı zencefil olan bir tastan sulanırlar. Orada, Selsebil denilen bir pınardan... Ve aralarında büyümez, yaşlanmaz çocuklar dolaşır; onları gördüğünde, saçılmış birer inci sanacaksın! Orayı gördüğünde, mutluluk ve büyük bir krallık [mülk ve yönetim] göreceksin; üzerlerinde ince, yeşil ipekli, parlak atlastan giysiler olacak; gümüş bileziklerle süslenmiş olacaklar; Rabb’leri, onlara tertemiz bir içecek içirecek.
Şüphesiz ki bu, sizin için karşılıktır. Çalışmalarınız da meşkûrdur [karşılık ödenecek niteliktedir].

Muhammed/15:Takvalı davranmışlara vaad edilen cennetin örneği: “Orada bozulmayan temiz sudan ırmaklar, tadı değişmeyen sütten ırmaklar, içenlere lezzet veren şaraptan ırmaklar ve süzme baldan ırmaklar vardır. Onlar için cennette her çeşit meyve ve Rablerinden bir bağışlanma vardır. Bunlar, ateşte ebedî olarak kalacak olan ve bağırsaklarını parçalayacak kaynar su içirilen kimse gibi olur mu?

Vakıa/10-40: Öne geçenler de, öne geçenlerdir.
İşte onlar [öne geçenler], yaklaştırılanlardır.
İşte onlar [öne geçenler], Naim cennetlerindedirler.
Bir topluluk [çoğu] evvelkilerdendir, çok azı da sonrakilerdendir.
[Onlar] Yaptıklarına karşılık olarak; mücevherlerle işlenmiş tahtlar üzerindedirler. Karşılıklı onların üzerinde yaslanırlar. Üzerlerinde [çevrelerinde], kaynağından doldurulmuş testiler, ibrikler, kadehler -ki ondan ne başları ağrıtılır, ne de akılları giderilir- beğendiklerinden meyveler, canlarının çektiğinden kuş eti ile; süreklileştirilmiş [hep aynı bırakılmış] çocuklar, saklı inciler gibi iri gözlüler dolaşırlar. Orada lağv ve günaha sokan işitmezler. Sadece söz olarak: “selâm!”, “selâm!”
Ve sağın yaranı, nedir o sağın yaranı! [Onlar], dikensiz kirazlar, meyve dizili muzlar/akasyalar, uzamış gölgeler, fışkıran su, kesilmeyen [tükenmeyen] ve yasaklanmayan birçok meyveler ve yükseltilmiş döşekler içindedirler.
Şüphesiz Biz onları [kiraz, muz, gölgeler, fışkıran su…] öyle bir inşa ile inşa ettik [yarattık]. Ki onları, sağın ashabı için albenili ve hepsi bir ayarda bakireler [dokunulmamışlar] kıldık [yaptık].
Bir cemaat [çoğu] öncekilerdendir. Bir cemaat da sonrakilerdendir.

[B]Nebe': 31–36: Kesinlikle muttakiler için, Rabbinden bir karşılık ve yeterli bir bağış olarak korunaklar/kurtuluş mekânları; sulak bağlar, bahçeler, üzümler, hepsi bir seviye tomurcuklar, [çiçek bahçeleri] dolu dolu su kapları vardır. Onlar orada boş bir söz ve yalan duymazlar.

Yâ-Sîn: 58: Söz olarak [onlara] Rahîm Rab'den "selâm." [vardır]

Ra'd: 21–24 : Ve o kişiler, Allah'ın birleştirilmesini istediği şeyi birleştirirler. Rabblerine haşyet duyarlar ve hesabın kötülüğünden korkarlar. Ve o kişiler Rabblerinin rızasını kazanmak arzusuyla sabretmişler, namazı ikame etmişler ve kendilerine verdiğimiz rızklardan gizli ve açıkça infak etmişlerdir. Ve onlar çirkinlikleri güzelliklerle ortadan kaldırırlar. İşte bu yurdun akıbeti; Adn cennetleri kendilerinin olanlardır. Onlar, atalarından, eşlerinden ve soylarından Sâlih olanlar oraya [Adn cennetlerine] gireceklerdir. Melekler de her kapıdan yanlarına girerler: "Sabrettiğiniz şeylere karşılık size selâm olsun! Bu yurdun sonu ne güzeldir!"

Zümer: 73–74 : Rabblerine karşı takvalı olanlar da cennete bölük bölük sevk edildi. Nihayet oraya vardıkları zaman kapıları açıldı ve bekçileri onlara: "Selâm sizlere, ne hoşsunuz! Ebedî olarak içinde kalmak üzere haydi girin oraya!" dediler. Ve onlar da "Hamd olsun o Allah'a ki, bize vaadini doğru çıkardı ve bizi cennet arzına vâris kıldı. Cennette istediğimiz yerde oturuyoruz" dediler. -Yapıp edenlerin ödülü ne güzeldir!-
Yazınızda kaynak gösterdiğiniz hadisler bu ayetler ışığında değerlendirilirse bizleri daha sağlıklı sonuçlara ulaştırır diye düşünüyorum.

Değerli Kardeşim!

“Peki Terazi kimler icin kuruluyor” diyerek soruyorsunuz

Terazi diye çevrilen "Mizan", "ölçü ve tartı işleminde kullanılan ölçü aleti" demektir. "Terazi" olarak özelleştirilmiş olsa da "mizan", sadece ağırlık ölçmeye mahsus bir alet olmayıp, ısı ve hız gibi özellikleri ölçmeye yarayan ölçü aletleri de "mizan" kapsamındadır.

"Mizan (terazi)" sözcüğü mecazen, hukukta ve iyilik ile kötülüğün ölçülmesinde de kullanılır. Hukuk düzeninde "adalet"in sembolü hâline gelen terazi; "hak terazisi", "iyilik terazisi", "akıl terazisi" gibi deyimlerle bütün dillerde aynı anlama gelen kavramları temsil etmektedir.

Ayetlerde geçen "mevazin" sözcüğü, "mizan" sözcüğünün çoğulu olarak kabul edilirse ayet; "kimin terazileri ağır basarsa" şeklinde çevrilebilir.

Eğer "mevazin" sözcüğü, "mevzun" sözcüğünün çoğulu olarak kabul edilirse ayet; "kimin tartıları ağır gelirse" şeklinde çevrilebilir.

Tartı ve terazi kelimelerinin yer aldığı tüm Kur`an ayetlerine bakılmasının konuyla ilgili öğrenilmesi gereken bilgiler ve alınması gereken mesajlar bakımından yararlı olacağını düşünüyorum:

A`râf; 8, 9: Ve tartı, o gün hakktır. Kimin terazileri ağır basarsa, işte onlar kurtulanlardır. Kimin terazileri de hafif kalırsa, işte onlar da ayetlerimize karşı zalimlik etmelerinden dolayı kendilerini ziyana sokan kimselerdir.

Kehf; 105: İşte onlar, Rabblerinin ayetlerini ve O`na ulaşmayı inkâr etmişlerdi de bu yüzden yaptıkları bütün amelleri boşa gitmiştir. Artık kıyamet günü onlar için hiçbir ölçü tutturmayız (hiç bir değer vermeyiz).

Enbiya; 47: Biz kıyamet günü için adalet terazileri koyarız; hiçbir kimse, hiçbir şeyce haksızlığa uğratılmaz, (o şey) bir hardal tanesi ağırlığınca da olsa, onu getiririz. Ve hesap görenler olarak Biz yeteriz.

Müminun;101-108: Sur`a üflendiği zaman, işte o gün aralarında soy sop ilişkisi yoktur. İstekleşemezler de (kimse kimseden bir şey isteyemez).Böylece kimlerin tartıları ağır basarsa, işte bunlar asıl kurtuluşa erenlerdir.Kimlerin de tartıları hafif gelirse, artık bunlar da kendilerine yazık etmişlerdir; cehennemde sürekli kalıcıdırlar.Orada onlar dişleri sırıtır halde iken ateş yüzlerini yalar.Benim ayetlerim size okunmadı mı? Siz ise onları yalanlıyordunuz. Dediler ki: "Rabbimiz! Azgınlığımız bizi yendi ve biz, bir sapıklar topluluğu olduk. Rabbimiz! Bizi buradan çıkar. Eğer bir daha aynısını yaparsak işte o zaman gerçekten biz zalimleriz."(Allah) Dedi ki: "Alçaldıkça alçalın orada! Bana konuşmayın da.

Hadid; 25: Ant olsun biz peygamberlerimizi açık delillerle gönderdik ve insanların adaleti yerine getirmeleri için beraberlerinde kitabı ve teraziyi / ölçüyü indirdik. Biz demiri de indirdik ki onda büyük bir güç ve insanlar için yararlar vardır. Bu, Allah`ın, kendine ve peygamberlerine görmeden yardım edenleri belirlemesi içindir. Şüphesiz Allah kuvvetlidir, daima üstündür.

Şûra; 17: Allah, bu kitabı ve teraziyi / ölçüyü hakkla indirendir. Ve sana ne bildirir ki, belki de o Saat (kıyamet) çok yakındır!

Rahman; 7, 8: Ve semayı. Onu yükseltti ve teraziyi / ölçüyü koydu. Sakın terazide / ölçüde taşkınlık etmeyin.

Değerli Kardeşim!

Rahman suresinin 7. ve 8., Şûra suresinin 17. ve Hadid suresinin 25. ayetlerine dikkat edersek, Rabbimizin bu dünya için de "mizan" yani tartı ve terazi koyduğu anlaşılmaktadır.

Fizikî olarak böyle bir şey, yani Allah tarafından indirilmiş bir terazi görünürde mevcut olmadığına göre, ayetlerde tartı ve terazi ile kastedilen; kefeli, gramlı, okkalı terazi değil, "adalet"tir.

Öyleyse ahiretteki tartı ve terazi ile de "adalet" kastedilmiştir: Kur`an, kimsenin kesinlikle haksızlığa uğramayacağını; terazisi ağır basanların (ki bunlar inananlardır) mutlu bir yaşamda olacaklarını, terazisi hafif çekenlerin de (ki bunlar da inançsızlardır) kızgın ateş çukurunda olacaklarını bildirmektedir. Hatırlanacak olursa bu durum farklı üslûpla Tin suresinde de ifade edilmiştir.

Tartının ağır basması ve hafif çekmesi; genellikle, iyiliklerin ve kötülüklerin birlikte tartılması sonucu iyiliklerin veya kötülüklerin birbirine göre ağır basması veya hafif çekmesi olarak anlaşılmaktadır. Oysa bu anlayış Kur`an`a uymamaktadır. Kur`an`ın ifadelerine göre; inananlar, günahları (kötü davranışları) bulunsa da, Allah o kötülükleri örteceği için cehennem görmeyecekler, cennete girecekler; inançsızlar da, iyi davranışları olsa bile cehenneme gireceklerdir. Yapılan iyilikler ve kötülükler ise cennet ve cehennem hayatında etkili olacaktır. Yani inançsız birisi iyi işler yaptıysa cehennem azabında hafiflik söz konusu olacak, inançlı birisi de kötülük yaptıysa cennetteki nimetleri ve alabileceği zevkler ona göre az olacaktır. Böylece herkes zerre kadar iyiliğinin ve şerrinin karşılığını mutlaka almış olacaktır. Sonuç olarak denilebilir ki; tartıları ağır bastıran, İMAN`dır; tartıları hafif tarttıran da küfürdür; ŞİRKtir.

Değerli Kardeşim!

Vakıa Suresinde “Kıyamet günü üç grup insandan” sözedilmektedir. Bunlardan

Vakıa;1–6: Olacak o vak'a olduğu zaman. -Ki onun [o vak'anın] oluşu için yalan söyleyen yoktur. O, [o vak'a] alçaltıcıdır, yükselticidir.- Yeryüzü şiddetle sarsıldıkça sarsıldığı ve dağlar ufalandıkça ufalanıp da toza dumana dönüşüverdiği zaman.
Vakıa;7: Ve sizler üç eş [sınıf] olduğunuz zaman.

1:Ashab-ul meymene (sağın yaranı )

Vakıa;8: İşte sağın ashabı; sağın ashabı nedir?
Vakıa;27–34: Ve sağın yaranı, nedir o sağın yaranı! (Onlar) dikensiz kirazlar, meyve dizili muzlar/akasyalar, uzamış gölgeler, fışkıran su, kesilmeyen [tükenmeyen] ve yasaklanmayan birçok meyveler ve yükseltilmiş döşekler içindedirler.

2. Ashab-üş şimâl (solun ashabı)

Vakıa;9: Ve solun ashabı; solun ashabı nedir?
Vakıa;41-44: Ve solun ashabı; nedir o solun ashabı? Onlar içlerine işleyen bir ateş ve kaynar su içindedirler, serin olmayan, sevimli olmayan kapkara dumandan bir gölge içindedirler.

3. Sabıkune(Öne geçenler)

Vakıa;10: Öne geçenler de, öne geçenlerdir.
Vakıa;11: İşte onlar [öne geçenler] yaklaştırılanlardır.
Vakıa;12: İşte onlar, [öne geçenler] Naim cennetlerindedirler.

“Öne geçmek” ifadesi, bir yarışı çağrıştırmaktadır ki zaten Rabbimiz de Kur’an’da bizleri birçok işte ortak hareket etmeye sevk etmiş ve bu ortak davranışlarda yarışa davet etmiştir:

Fecr; 17, 20: Hayır… Hayır… Doğrusu siz yetimi kerimleştirmiyorsunuz. Yoksulun yiyeceği üzerine birbirinizi teşvik etmiyorsunuz. Oysa mirası yağmalarcasına öyle bir yiyişle yiyorsunuz ki! Malı öyle bir sevişle seviyorsunuz ki, yığmacasına!

Asr; 1–3: Asra ant olsun ki, iman eden, salihatı işleyen, hakkı tavsiyeleşen ve sabrı tavsiyeleşenlerin haricindeki tüm insanlar kesinlikle tam bir hüsran / kayıp-zarar içindedir.

Âl-i Imran; 133: Rabbinizden olan mağfiret ve eni göklerle yer kadar olan cennete (kavuşmak için) yarışın; o, müttekiler için hazırlanmıştır.

Hadid; 21: Rabbinizden bir bağışlanmaya, Allah’a ve elçilerine inananlar için hazırlanmış, genişliği gökle yerin genişliği gibi olan cennete koşuşun. İşte bu, Allah’ın, dilediğine verdiği lütfudur. Onu dilediğine verir. Ve Allah büyük lütuf sahibidir.

Tövbe; 100: Muhacir ve Ensar’dan ilk önce öne geçenler ve iyi amellerle onları izleyenler; Allah onlardan razı oldu, onlar da Allah’tan razı oldular. Ve O (Allah) ve onlara, içlerinde temelli kalacakları altlarında ırmaklar akan cennetler hazırladı. İşte bu, büyük bir kurtuluştur.

Mümin; 61: Allah, içinde dinlenesiniz diye geceyi, göz açıcı bir aydınlık olarak da gündüzü sizin için yaratandır. Şüphesiz Allah insanlara karşı bir lütuf sahibidir. Velâkin insanların çoğu şükretmezler (karşılığını ödemezler).

Hadid; 10: Göklerin ve yerin mirası Allah’ın olmasına rağmen neden siz Allah yolunda harcamıyorsunuz? Sizden, fetihten önce harcayan ve savaşan kimse eşit olmaz. Onlar derece bakımından, sonradan infak eden ve savaşan kimselerden daha büyüktür. Bununla beraber Allah hepsine de “En güzel”i vaat etmiştir. Ve Allah yaptıklarınızdan haberdardır.

Sünnetüllah’ta karşılık amel cinsindendir:

O hâlde, dünya hayatında salihatı işlemekte yarışıp öne geçenler, dünyada nasıl önde yer aldılarsa, ahiret hayatında da; cennete girişte ve nimetlere erişmede yine önde yer alacaklardır.

Burada yüce Allah, " Ashab-üş şimâl (solun ashabı)" olan zümre için "ayetlerimizi inkâr edenler" nitelemesinden başka bir nitelemede bulunmamıştır. Yani kâfirlikle birlikte hiçbir iyi amel düşünülemez, onlar iyi davranışlarda bulunsalar dahi bu iyiliklerin kendilerine hiçbir yararı olmaz, onların kâfir olmaları her şeyi siler bitirir. Onlar; uğursuz, kötü, defterleri sol taraftan verilecek olan "meş`eme" ehlidirler. Onlar; sarp yokuşun gerisinde kalmışlar ve onu aşmak için o yokuşa saldırmamışlardır.

(Âl-i İmrân: 91)Şüphesiz ki şu inkâr etmiş ve inkârcı oldukları hâlde de ölenlerin hiç birinden, yeryüzü dolusu altın -onu fidye verseler bile- asla kabul edilmeyecektir. İşte onlar, dayanılmaz azap kendileri için olanlardır. Onlar için yardımcılardan da yoktur.

(İsrâ: 19) Kim de ahireti isterse ve mümin olarak ona [ahrete] yaraşır bir çaba ile onun [âhiret] için çalışırsa, işte öylelerinin çalışmalarının karşılığı verilir.

(Enbiyâ: 94) Öyleyse kim inanmış olarak Sâlihatı işlerse onun emeği için nankörlük edilmeyecektir. Biz hiç şüphesiz onu yazanlarız da.

(Kehf: 105) İşte onlar, Rabblerinin Âyetlerini ve O'na ulaşmayı inkâr etmişlerdi de bu yüzden yaptıkları bütün amelleri boşa gitmiştir. Artık kıyamet günü onlar için hiçbir ölçü tutturmayız. [hiç bir değer vermeyiz]

(Hûd: 16) İşte onlar, kendileri için, âhirette ateşten başka bir şey olmayanlardır. Yapıp ürettikleri de orada boşuna gitmiştir. Bütün yaptıkları şeyler de batıldır.

Değerli Kardeşim!

Kur’an’a baktığımızda Cennet ve cehennemin ebedi olduğu görülür.
Buraya bakar mısınız? (http://www.hanifler.com/showthread.php?t=218)

Yazınızda “şefaatin cennet ve cehennemde olacağı” şeklindeki ulaştığınız sonuç Kur'an ayetleri ile çelişmektedir.

Bu bilgiler ışığı altında yazınızı gözden geçirmeniz dileğiyle.

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen AlalH'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

myro
16. June 2010, 09:25 PM
Daha önce Şefaat bağlığında yazdığım metni alıntılıyorum.

Allah Resulü dünyada şefaat ettiği gibi Allah'ın izniyle Ahirette de ümmetine şefaat edecektir.

Şefaat doğla olarak Allah'ın izniyle olacaktır. Hiçbir müslüman şefaat olacaktır derken haşa kula bir güç yakıştırmasında bulunmaz. Nasıl bulunsun ki;

Bakara 255. ayette "İzni olmadan O'nun katında kim şefaat edebilir?" tehditi varken.

Bu ayet şefaatin varlığının delilidir aynı zamanda. Mefhumun muhalifinden "izni olmadan şefaat olmadığına göre, izni olarak şefaat vardır denebilir."

Şefaat ifadesi bir güç ve bir emir ifadesi değildir. Daha çok bir rica ve yalvarma ifadesidir.

Şefaate bir başka delil de;

Meryem Suresi 87. Ayet :
"Rahmân’ın katında söz almış olanlardan başkaları şefaat hakkına sahip olmayacaklardır."

ayetidir. Demek ki ahd almış olanlar şefaat edecektir.

Devam edelim ;

Tâ-Hâ Suresi 109. Ayet : "O gün, Rahman'ın izin verdiği ve sözünden hoşlandığından başkasının şefaati fayda vermez."

Demek ki şefaat var ki böyle deniyor.


Enbiya 28. Ayetde, peygamberlerden bahisle " Allah rızasına ulaşmış olanlardan başkasına şefaat etmezler. Onlar, Allah korkusundan titrerler!" denmektedir.

Demek ki Peygamberlerin şefaati hakmış.

Kuran da şefaat fayda etmeyecek insanlar sayılmıştır. Bu noktada maksat anlaşılmış olacağı için tekrar etmiyorum. Enbiya 28 den açıkça anlaşılacağı gibi şefaat sadece müminleredir.

Allah tüm müminleri ve başta beni kutlu nebinin şefaatine nail eylesin.

En iyisini Allah bilir.

Miralay
16. June 2010, 11:39 PM
Selam değerli myro kardeş
Sizi tekrar aramızda görmekten memnuniyet duyuyorum.
Ne güzel siz de delillerinizi ortaya koymuşsunuz.
Malumunuzdur ki, forum sitelerinde her türlü tartışmalar ve fikir teatileri olur.
Sizin de katılımınız memnuniyet verici.

Allah'a emanet olunuz.

Fikret Hekim
19. June 2010, 02:02 AM
Fikret Bey çok güzel bir çalışma olmuş, hemen arşivime aldım, gören gözler için çok değerli bilgiler bunlar.
Teşşekkür ederiz, ayrıca hoş geldiniz.

Hiic nikli kardesim ilgininiz icin tesekkur ederim dualarinizi eksik etmeyiniz. Dediginiz gibi hakikati gormek isteyen elbette ki gorur. "Mu' min den korkunuz zira o Allah' in nuru ile bakar" diyor Allahin Rasulu.

Bizim yapmamiz gereken Kur' ani referans alip, Allah Rasulunun diye onumuze sunulan hadisleri Kur' an'a arzetmektir. Hergun okudugumuz Fatihada gazaba ve dalalete sapmislardan olmamak icin dua ediyoruz. Ne yahudiler gibi peygamberi tamamen yok sayariz, ne de hiristiyanlar gibi asiri yuceltiriz. O baglamda Rabbim bizleri dogru yolundan ayirmasin insaAllah. Selam ve dua ile

Fikret Hekim
19. June 2010, 02:09 AM
Yalnız ben, Resulullah (Allah'ın selamı O'nun üzerine olsun) bize şefaat mi edecek; yoksa "Kur'an'ı terkettiğimiz için" bizi Cenab-ı Allah'a şikayet mi edecek? (Kur'an'da Furkan suresinde öyle yazıyor)

Hala kararsızım.

Degerli kardesim Miralay, kararsiz kalacak bir durum soz konusu degil, zira ikiside olacaktir, herkese sefaat etmiyecegi gibi herkeside sikayet etmeyecektir. Tabii benim buradaki sefaatten kasdim yazimda belirttigim gibi kurtaricilik manasinda bir sefaat degildir onu belritmistir. Yapilacak sefaat hicbir surette bir yaptirimi olan sefaat degildir bunu aklinizdan cikartmayin yeter. Diploma alacak birisine, diplomayi takdim etmek uzere cagirilan kisinin konumu ne ise sefaatcinin de konumu o olacaktir, yazimda teferruatiyla izah ettim. Rabbim ilminizi arttirsin. SELAM VE DUA ILE

Fikret Hekim
19. June 2010, 06:54 AM
Degerli Dost1 kardesim, yazimi tam manasiyla incelemediginiz kannatindeyim. Konuyu ben ayetlerle delillendirdikten sonra ilaveten konuyla ilgili hadisleri Kur' an' a arzederek degerlendirdim ve tahlilini yaptim. Yani konuyu hadislerle delillendirmedim, Kur' an isiginda hadisleri ele aldim ve nasil anlasilmasi gerektigini, hadislere nasil yaklasilmasi gerektigini ortaya koymaya calistim.
Bunun yaninda ben cennetin ve cehennemin ebedi olmadigini soylemedim, ayrica oraya dikkat cekisinizide anlayamadim, yalniz sizin Cennetlikler ve Cehennemlikler tasavvurunda bir yanlislik oldugunu saniyorum.

Sunu tekrar etmek isterim ki yazimda da ayetler isiginda sunlari belirttim: Cennet ve ve cehenneme direk olarak gidecekler vardir, ki bunlar icin terazi kurulmaz. ((sizin terazi hakkinda yaptiginiz yorumda bir konuyu etkileyecek bir sorun gormuyorum, su var ki, terazinin muhtevasi yani sekli, semali onemli degildir, Allah insanlara kullandiklari kavramlarla hitap eder, terazinin maksadi ne ise o anlasilmalidir. Terazi deyince aklina insanin, gram, kilo gibi olceklerden ziyade maksadi ne ise amaci ne ise o dusunulur ki ben hangi anlamlarda kullanildigini da ayrica meallendirme de verdim)). Ve ikinci olarak direk olarak gitmesi gereken yere gidecekler oldugu gibi, yaptiklari tartilacak olanlarda vardir ki bunlar mu' minlerdir, cunku kafirin ahirette tartiya konacak deger verilecek bir ameli olup olmaidigina zaten bakilmaz, ameli olculenecek olan gunahkar mu' minlerdir, siz butun mu' minlerin gunahlari ortulecegini ve dogrudan cennetlik oldugunu soyluyorsunuz, orada sunu goz ardi etmisiniz ki ayet gayet acik olarak gunahi ortulecek olanlarin buyuk gunahlardan kacinanlar olacagi soylenmistir. Aksi takdirde bunlarin amelleri tartiya konulacak, agir bastigi tarafa gore gidecegi yere gidecektir. sevabi ve gunahi denk olanlarda var ki bunlarada Rahmanin rahmeti gazabina ustun gelecek ve merhamete ugrayacaklardir. Sizin ifade ettiginiz gibi degerlendirmemizde bir celiski soz konusu degildir. Ayetler arasi iliski kurulup okundugu zaman bunu goreceksiniz, sefaatin bir kurtaricilik manasinda degil eslik etme manasinda olacagini soyledim. Bu da gunahini cekmis ve cennete gitmek uzere izin verilmis kisilere eslik etme manasinda olacaktir.

ama maalesef gelin gorun ki ayetleri baglamindan kopuk veya tek tek alinip ayetler arasi iliski kurulmadigindan cesitli anlamalara vesile olmustur.


Ornegin: Bakara 24' u ele alanlar Cehennemin sadece kafirler icin oldugunu soylemisler "2/24...o hâlde yakıtı insanlarla taşlar olan ateşten sakının. O ateş kâfirler için hazırlanmıştır."


yine baska bir ayeti ele alanlar, cennetin mu' minler icin oldugunu ve gunhakar olan mu' minlerin bile cehenneme girmeden cennete gireeklerini soylemislerdir ki siz de oyle yapmissiniz. Allah mümin erkeklere ve mümin kadınlara, altlarından ırmaklar akan cennetler vaad buyurdu. Orada ebedi kalacaklardır. Hem de Adn cennetlerinde hoş meskenler vaad etmiştir. Allah'ın rızası ise hepsinden büyüktür. İşte asıl büyük kurtuluş da budur. (TEVBE/72)


yukarida da belirttigim gibi tekrar tekrar soylemekte fayda goruyorum direk cehennemlik olan kafirler oldugu gibi direk cennetlik olan mu' minler vardir. Bir de bunlar yaninda buyuk gunah islemis, ama tevbe etmeden olmus mu' minler vardir ki, bunlar gunahi tartida agir basanlardir, ama mu' mindirler, bunlarin irili ufakli kotu amelleri tartilir, bu tur mu' minlerin kucuk gunahlarida ortulmez cunku o vaad buyuk gunahtan kacinanlarin, kucuk gunahlari ortulcegi tarzindadir, bunlar buyuklerinden kacinmadiklari icin kucuk gunahlarida teraziye konacaktir, “Eğer yasaklandığınız büyük günahlardan kaçınırsanız, sizin küçük günahlarınızı örteriz ve sizi şerefli bir yere sokarız.” (Nisa, 4/31) aksi takdirde kafirler direk cehennemlik ise, mu' minlerin hepside dogrudan cennete gidecek ise tartilarin hafif ve agir gelmesinden bahseden ayetler anlamsiz olurdu.

Devam edecek olursak meryem suresinde ki ayetler bize durumu dahada acikca ifade etmektedir. ilgili ayetler soyedir



Meryem 19/ 68. Rabbine andolsun ki, onları ve şeytanları mutlaka toplayacağız, sonra onları diz çökmüş vaziyette cehennemin çevresinde bulunduracağız.

69. Sonra her milletten Rahman'a en çok karşı geleni ayıracağız.

70. Sonra, elbette biz, kimlerin oraya girmeğe uygun olduğunu daha iyi biliriz.

71. İçinizden oraya gitmeyecek hiç kimse yoktur. Bu, Rabbinin üzerine aldığı kesin borçtur.


bu ayete dayanarak hasa butun herkesin oraya girecegi soylenir peygamberlerde dahil, ama ayet baglamindan koparilmistir. yine bir kismi cehenneme girmeyecek, ama peygamberler de dahil herkes cehennemin cevresinde toplanacaktir derler, oysa ki ayetler arasi iliski koparildigindan bu ayette kendi baglaminda dogru anlasilamamistir.

meryem suresi 68 de, cehennemin etrafinda toplayacagiz dedigi istisna kisilerdir, cunku cennetlik olanlar onun hisirtisini dahi duymayacaklartir, onlara husna sozu verilmistir Enbiya 21/101. Şüphesiz kendileri için tarafımızdan en güzel mükâfat hazırlanmış olanlar var ya; işte bunlar cehennemden uzaklaştırılmışlardır.102. Onlar cehennemin hışıltısını bile duymazlar. Canlarının istediği nimetler içinde ebedî olarak kalırlar.103. En büyük korku bile onları tasalandırmaz ve melekler onları, “İşte bu, size vaad edilen (mutlu) gününüzdür” diyerek karşılarlar.

Gelelim meryem 71. ayete 71 de bu istisna kisiler cehenneme mutlaka ugrayacak oldugundan ,onun icin mahserde sefaat yoktur, yani herkes yerini bulacaktir. sefaat cehennemden cikarken olacaktir. Nitekim Bakara 254 soyledir: 2/254. Ey inananlar, ne alışverişin, ne dostluğun ve ne de şefaatin olmadığı gün gelmezden önce, size verdiğimiz rızıktan (Allah için) harcayın. Kafirler, zalimlerin ta kendileridir.

Meryem 72 soyle devam eder. Sonra korunanları kurtarırız ve zalimleri öyle diz üstü çökmüş olarak bırakırız.

72 de kurtulacaklar kendilerini koruyanlardir ki bunlar sirke bulasmamis olanlardir (bu baglamda hadislere baktigimizda da goruruz ki sirk kosmamislara ve buyuk gunah islemislere sefaat vaad ediliyor).

Bu konuyu dahada teferruatli izah etmemiz mumkun ama burada bu verdigimiz deliller isi aciklamaya ve anlamaya yeter kanaatindeyim. Cehenemdeki mu' minlerin Cennete gireceklerine dair daha teferruatli bir aciklama ve bilgiyi Tur suresi 21. ayette ve Ra' d suresi 22, 23 ve 24 te bulmaniz mumkundur. O ayetlerden de anlasilmaktadir ki imanini muhafaza etmis sirke dusmemis mu' minler kendi soylarindan veya atalrindan veyahut eslerinden, cocuklarindan cennette olanlarin yanina alinir ki iste sefaat budur, sefaat yanina almaktir, onun icin bazi kisilerrin hadislerde de belirtildigi uzre yakinlara sefaat edecegi bahsi gecer. Meryem 72 de korunanlar yani sirke dusmemis mu' minler cehennemden bu sekilde cikartilir sunnetullah geregi boyletir.

Son olarak nasil ki Kur' an da Dunya zinetleri mu' minler icindir dendigi halde kafirler de dunyadan istifade ediyorsa, Cehennem kafirler icindir dendigi halde, mu' minler' den de buyuk gunah islemis olanlari oraya girecektir, ama soyle bir soru yoneltilecek olursa, peki cehennemlikler, dunyada mu' minlere aid olan dunya susunden istifade ettikleri gibi cennetten de istifade edebilirler mi, ona kesinlikle hayir deriz cunku ayet cennetin sadece mu' minler icin oldugunu bizlere soyluyor.

A' raf 7/32. De ki: “Allah’ın, kulları için yarattığı zîneti ve temiz rızkı kim haram kılmış?” De ki: “Bunlar, dünya hayatında mü’minler içindir. Kıyamet gününde ise yalnız onlara özgüdür. İşte bilen bir topluluk için âyetleri, ayrı ayrı açıklıyoruz.”

A' raf 7/50. Ateş halkı, cennet halkına: "Suyunuzdan veya Allah'ın size verdiği rızıktan biraz da bizim üzerimize akıtın (ne olur)!" diye seslendiler. (Onlar da) dediler ki; "Allah, bu ikisini kafirlere haram etmiştir."


asagida zikredegimiz bir kac hadisi de Kur' an' a arzettiginizde. yukarida ifade ettigimiz Tur ve Ra' d surelerinin bir tefsiri mahiyetindedir.

Tur 17. Korunanlar da cennetlerde, ni'met içindedirler.
18. Rablerinin kendilerine verdikleriyle sefa sürerler. Rableri onları, cehennem azabından korumuştur...
21. Kendileri inanmış, zürriyetleri de imanda kendilerine uymuş olan kimselerin zürriyetlerini de kendilerine katmışızdır; kendi ameller(inin sevab)ından da hiçbir şey eksiltmemişizdir. Herkes kendi kazandığına bağlıdır...

Ra' d 22. Ve onlar Rablerinin yüzünü (rızasını) arzu ederek (nefsin gücüne giden şeylere) sabrederler; namazı kılarlar, kendilerine verdiğimiz rızıktan gizli ve açık olarak (hayır yoluna) harcarlar ve kötülüğü iyilikle savarlar. İşte şu yurdun sonucu onlarındır:

23. (Onlar) Adn cennetlerine girerler. Babalarından, eşlerinden ve çocuklarından iyi olanlar da kendileriyle beraber olur. Melekler de her kapıdan yanlarına varırlar:

24. Sabretmenize karşılık selam size, yurdun sonu ne güzel! (derler).

Hadisler:

"Şehid, ehl-i beytinden (aile ve akrabasından) 70 kişiye şefaat eder, şefaati kabûl edilir."

(Ebû Dâvud, Tirmizî).

Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Küçük çocuk ana-babasına şefaat eder, onları Cennete çeker.) [İbni Mace]

insaAllah maksadimiz hasil olmustur.


Selam sizlerle olsun kardeslerim

dost1
20. June 2010, 12:54 AM
Selamun Aleykum! Değerli Fikret Hekim Kardeşim!

Degerli Dost1 kardesim, yazimi tam manasiyla incelemediginiz kannatindeyim. Konuyu ben ayetlerle delillendirdikten sonra ilaveten konuyla ilgili hadisleri Kur' an' a arzederek degerlendirdim ve tahlilini yaptim. Yani konuyu hadislerle delillendirmedim, Kur' an isiginda hadisleri ele aldim ve nasil anlasilmasi gerektigini, hadislere nasil yaklasilmasi gerektigini ortaya koymaya calistim.
Bunun yaninda ben cennetin ve cehennemin ebedi olmadigini soylemedim, ayrica oraya dikkat cekisinizide anlayamadim, yalniz sizin Cennetlikler ve Cehennemlikler tasavvurunda bir yanlislik oldugunu saniyorum.


Cennet ve cehenneme dikkat çekişimin nedeni cennet ve cehennemin ebedi olduğunu belirtmek içindi. Rabbimiz Vakıa Suresinde üç gruptan sözediyor. Buradaki İki grup cennete bir grup cehenneme gidiyor.

Cennet ve cehennemin ebedi olmadığını söylemediğinizi belirtiyorsunuz. O zaman "cennet ve cehennemin ebedi olduğunu söylemiş olursunuz."

İlk astığınız yazınızdaki




Biz diyoruz ki: Kur'an'in Sefaat konusundaki yaklasimi kesinlikle geleneksel islam anlayisinda ki sefaat anlayisiyla ortusmemektedir.

2 Kur'anin bildirdigi sefaat edecekler cehennemliklere kurtaricilik mahiyetinde bir sefaatte bulunmayacaklar, sadece onlarin cehennemden cikmasina eslik edecek, eslik etma anlaminda sefaatte bulunacaklardir. Sefaat edecek kisiler, gunahkar mu’minlere, cehennemden cikacaklara cennete giderken eslik edeceklerdir.

3 Kur'an’a gore sefaat edilecekler mahserde degil cehennemdedirler, yani mahserde sefaat diye birsey soz konusu degildir, herkes yerini bulduktan sonra, Cennetlikler cennete, cehennemlikler de cehenneme gittikten sonra gerceklesir.


Ve sonuç bölümünde:



…Kur’anda ki sefaat anlayisi birilerini kurtarmak degil, cennetteki birinin, cehennedeki birinin Allah’in bagislamasii neticesinde, Cennete sevkedilirken, bir cennetlik tarafindan yanina almasindan, onunla birlikte cennete goturulmesinden ibarettir. …



belirtiğiniz bu görüşlere göre cehennemdeki insanlar bulundukları yerden çıkacaklar. Cenabı Allah da çıkmıyacaklarını söylüyor.

Bununla ilgili olan bir çalışmaya buradan bakılabilir (http://www.hanifler.com/showthread.php?t=218)

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

Fikret Hekim
1. July 2010, 04:00 AM
Selamun Aleykum,

Degerli kardesim Dost1, foruma fazla vakit ayiramadigimdan devamli konuyu takip edemiyorum, onun icin gec yanit verdigim icin kusuruma bakmayin. Kisa ve oz olarak ifade etmeye calisiyim, yonlendirdiginiz Hakki Beyin yazisini inceledim, ama ondan once yazimda ifade etmeme ragmen, Cennet ve Cehennemin ebediligi konusu pek anlasilmamis tarafinizindan. Diyorum ki: Cennette Cehennemde ebedidir, bunun boyle oldugunu zaten Kur' an soyluyor. Bizim aksini soylememiz mumkun degil, ama ayrildigimiz nokta surasi, cehennemde ebedi kalacak olanlar var ki bunlar mu' minlerin disinda ki herkes, mu' min olarak cehenneme girecek olan buyuk gunah sahipleride var ki o sekilde girenler, orada ebedi kalmayacaklar ilgili ayetlerle onu yazimizda izah ettik-

Gelelim Hakkin Beyin yazisina, sayin Hakki Yilmaz' in yazisinda degindigi cehenneme girdikten sonra ebediyyen kalacagi ve birdaha cikmayacagi ile ilgili ayetler kafirlerle alakalidir, ayetlerin siyak ve sibagina iyi bakiniz. Ayetler arasindaki baglantilari kurmadan parcalari birlestirmeden bir butun hakkinda konusmak yanlis olur. Onun icin bir baskalarinin ilgili konuya verdigi yanlis anlam ve anlayis bizi yanlisa suruklemesin, ayetleri baglamindan ve beraberliginden kopuk olarak ele almak, son derece yanlis olur.

Onun icin kendisini vahiyle insaa etme gayreti icinde olan siz degerli kardeslerimizden istirhamimiz, Kur' an' i bir butun olarak ele alarak, ilgili ayetlerin, siyak ve sibagina bakip arasindaki iliskiler agini kurarak ayetleri ele almanizdir. Meryem suresinde "havle cehenneme" cehennemin cevresinde toplananlar buyuk gunahlarida islemis mu' minler ile birlikte kafirlerdir, zira diger mu' minler cehennemin hisirtisini bile duymadan cennete gideceklerdir, ve ikinci olarak, "Cehennemin cevresine" ifadesi, cehennemin disini gostermez. Cehennem icinde cehennemler vardir, kat kattir, tabaka tabakadir, kapi kapi ayrilmistir, kisiler asirilik derecesine gore oraya atilirlar, burada Cehennemin etrafindakiler yine cehennemdedir azap gormektedirler. Tesbihte bulunursak derecesine gore atesin atrafinda kizaranlardir, birde bunlarin atesin ta icine atilacaklar vardir. Burada Cehennem kavraminin ne anlama geldigine ve bu baglamda azap kavramina da ayrica bakiniz ve lutfen dikkat ettiniz Ayrica Saliyya (meryem 70)ve varidu ha(meryem 71) kavramlari da konuyu daha da iyi izah edecektir. Bazilari gibi Allah' a imanim var benim kalbim de temiz deyip ibadetten yoksun, buyuk gunah batakligi icinde yuzenler kolaylikla isin icinden siyrilamayacaktir. Cennet kimsenin tekelinde degildir, bizim degilki isteyeni koyalim isteyeni cikartalim. Herseyin sahibi, herseyin kuralini olcusunu kendi belirlemistir. vaktimin elverdigince kisa bir sekilde arzetmeye calistim, ins. muradimiz hasil olmustur. Selam ve dua ile

Nisâ 145
Şüphe yok ki münafıklar cehennemin en alt katındadırlar. Artık onlara asla bir yardımcı bulamazsın.

Hicr 44
Cehennemin yedi kapısı vardır. Onlardan her kapı için birer gurup ayrılmıştır.

Nahl 29
"O halde, içinde ebedi kalacağınız cehennemin kapılarından girin! Kibirlenenlerin yeri ne kötüdür!"