PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Hayat boşluk kabuletmez


müslümanlardan
29. March 2010, 08:55 PM
HAYAT BOŞLUK KABUL ETMEZ
Hayat boşluk kabul etmez’` deyişi kadim zamanlara ait bir gerçektir.

--------------------------------------------------------------------------------

Bir gerçek daha var ki o da hayatta boşluk bırakmak, şeytana alan açmaktır. Bu bakımdan hayata ne anlam yüklediğimiz ve hangi değerleri taşıdığımız oldukça önemlidir.

Allah’a adanmayan, ebede odaklanmayan hayatlar elbette boş ve batıl hayatlardır.

Zaten insanın değeri, değer verdikleri ile ölçülür.

Evet, “hayat boşluk kabul etmiyor” dedik.

Aynı hayat, başıboşluğu hiç kabul etmiyor, boş vermişliğe de izin vermiyor.

İnsanoğlunun başına gelen belalar, boş vermişliğinin bedeli değil midir?

“Boş ver” felsefesi kitleleri ve nesilleri aldırışsız, dertsiz, gamsız kıldı, gününü gün etme, günü kurtarma, her şeyin üstünü çizme mantalitesi serkeş ve avare bir gençliği tahrik ediyor.

Anlamsızlığın girdabında bunalan gençler, gün geldi gayesizliğin gayyasında kayboldular. Yani hayattaki boşluğun ve boş vermişliğin faturası ağır oluyor. Başıboşlar için dünya bir çılgınlık arenası ya da çelişkiler yumağı. Veyahut çekilmez bir çileye dönüşüyor.

Batıl beşeri sistemlerin insana kurduğu en büyük tuzak: boş ver…

Nihilizm, hedonizm bu damardan besleniyor…

Evet, hayat İslam’la dolmadığı ve doymadığı zaman cahili tortular, şeytani iğvalar, şehvani duygular, hevai etkiler, yaşamı kirletir ve çürütür…

Hayat açık vermeye, gedik bırakmaya gelmiyor. Şirk sızmaları, nifak virüsleri, fısk mikropları, bünyeyi hemen tahrip ediverir…

İslam’la teyid ve tahkim edilmeyen hayatların hurafe ve bidatlerle nasıl bulandığını, insanların nasıl bunaldığını açıkça görmekteyiz.

Bugün duyarlılıklarını yitiren, doğrularında şüpheye düşen, değerlerini taşıyamaz duruma gelen insanlarımız varsa bunun sebebi dünün boşluğu ve boş vermişliğidir.

Boşlukta bocalayan yürekler, bunalan zihinler, durup dururken bu hale gelmedi. İradeler çökmüş, iddia ve idealler geri çekilmişse mutlaka bunun bir nedeni olmalıdır.

Ruhlarımız, yüreklerimiz, nasıl bir kuşatmaya maruz kaldı?

Nerede açık verdik? Neleri ihmal ettik? Eksiğimiz neydi?

Doğrusu boş zamanların Müslümanlığı ile açıklarımız kapanacak gibi görünmüyor. Öncelikle İslam için kendimizi boşa çıkarmamız gerekiyor.

Hayattaki boşlukların bedeli ağır oluyor. Zaten insanlık tarihinde de hep böyle olmamış mıydı?

Hz. Musa (as) İsrailoğullarını Firavun’un esaretinden kurtarıp özgürlüğe taşıdıktan sonra, Tur-i Sina’ya Allah ile görüşmeye gideceğini söylüyor ve bunun otuz gün süreceğini hatırlatıyor. Hz. Harun’a geri dönünceye kadar onlara riyasette bulunmasını istiyor. Ancak ilahi hikmet gereği 30 günlük süre 40 güne çıkıyor, dolayısıyla Hz. Musa’nın (as) Tur-i Sina’dan dönüşü 10 gün uzuyor. İsrailoğullarından Samiri adında bir sanatkâr, ziynet takımlarını toplayarak bir buzağı heykeli yapıyor ve “Sizin de, Musa’nın da ilahı budur. Fakat Musa ilahını unuttu’’ diyor.

Buzağıyı öyle bir ustalıkla yapmıştı ki, içine rüzgâr girdiğinde canlıymış gibi böğürüyordu. İşte İsrailoğullarını baştan çıkaran bu buzağıydı…

10 günlük boşlukta yüzlerini buzağıya çevirdiler, ilahi beyanı hiçe saydılar.

Musasız kalan kitleler buzağının büyüsüne kapıldı. Şimdi Samiri tarihin bir döneminde yaşayıp gitmiş bir şahıs mıdır, yoksa tüm zamanlarda varlığını sürdüren bir zihniyet midir? Bugünde buzağılarını pazarlamak için boşluk kollayan, fırsat arayan Samiriler piyasayı tutmuş durumda…

Ümmetin açtığı boşluk, beşeriyete pahalıya mal oldu…

Çünkü düne kadar insanlığın, adaletin, hakikatin güvencesi, sigortası bu ümmetti…

Bugün insanlığın salahına ve felahına yönelik bir projemiz var mı? Beşeriyete katkı sağlıyor muyuz? Değer taşıyor muyuz? Giden iyilerin yerini doldurabiliyor muyuz?

Acı ama gerçek: Düne kadar okulların önünde insan kazanmak için nöbet tutan İslami camialardan bugün ses yok… Peki, kim var? Müslümanlardan oluşan boşluğu mafya ve çeteler doldurdu… Şimdi okulların önünde uyuşturucu, fuhuş, organ ticareti yapan yer altı dünyası tezgâh kurdu…

Biz varken onlar yoktu…

Şimdi neden boş bırakıyoruz, boş veriyoruz?

Öncelikle hayatımıza sinen lehviyat, lağviyat, laubalilik, lakaytlık ve laçkalık mutlaka son bulmalıdır.

Sorumluluklarımızın zamanımızdan çok fazla olduğunu fark etmeliyiz. Az zamana çok iş nasıl sığdırılır, bunu başarmalıyız. İbnü-l-vakt olmanın, anın vacibini idrak ve eda etmenin becerisini ortaya koymalıyız.

Bunu başarabilmek için de öncelikle, ertelemeci anlayışları terk etmeliyiz. Kurtarıcı bekleme yanılgısından kurtulmalıyız. Kurtarıcı olma potansiyelinin bize bahşedildiğini bilmeliyiz. Mükemmeliyetçi arayışlarla zamanı tüketmeden elimizi taşın altına sokmamız gerekiyor. Sahih düşünce ve salih amellerle doldurulmayan bir hayat savruk ve siliktir…

Sakın, boş verenlerden olmayalım, yoksa yarın Rabbimizin huzurunda eli boş, yüzü kara çıkanlardan oluruz.

“O halde boş kaldığında yine kalk yorul.” (İnşirah-7)


Ramazan Kayan