PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Kutsi hadis gerçekleri.......


halukgta
15. March 2010, 11:53 PM
Günümüzde üzerinde çok konuşulan ve geleneksel İslam ın çok önemsediği bir konu olan kutsi hadis inancını sizlerle konuşmak ve kur’an ışığında değerlendirmek istiyorum. Rabbim bakın Kur’an ile ilgili bizlere neler söylüyor önce onları hatırlayalım.

Ali imran 79: Hiçbir insanın, Allah'ın kendisine Kitap, hikmet ve peygamberlik vermesinden sonra (kalkıp) insanlara: Allah'ı bırakıp bana kul olun! demesi mümkün değildir. Bilakis (şöyle demesi gerekir): Okutmakta ve öğretmekte olduğunuz Kitap uyarınca Rabbe halis kullar olunuz.


Ahzap 2: Rabbinden sana vahyedilene uy! Allah, yapmakta olduklarınızdan en iyi biçimde haberdardır.

İbrahim Sur.52.ayet: İşte bu, onunla uyarılsınlar, Allah'ın tek ilah olduğunu bilsinler, aklı ve gönlü işleyenler de ibret alsınlar diye, insanlara yöneltilmiş bir tebliğdir.

Araf suresi 3; Rabbinizden size indirilene uyun; O'nun berisinden bir takım velilerin ardına düşmeyin! Siz ne kadar da az öğüt alıyorsunuz.


Nisa Suresi 174. ayet; Ey insanlar, bakın size Rabbinizden kesin bir delil geldi; size açık bir nur indirdik. 175. ayet; Allah'a inanıp O'na sarılanları O, kendisinden bir rahmetin ve lütfun içine sokacak ve onları kendisine ulaşan dosdoğru bir yola kılavuzlayacaktır.

Kehf 54. ayet; Yemin olsun, biz, bu Kuran'da, insanlar için her türlü örneği değişik ifadelerle gözler önüne koyduk. İnsan ise varlığın, tartışmaya en çok tutkun olanıdır.

Yukarıdaki ayetlere örnek onlarca hatta yüzlerce verebiliriz. Ne diyor Rabbim? Size indirdiğimiz kitaba sarılın, onun emirleri uyarınca Rabbe halis kullar olun. Kur’an sizlere bir tebliğdir, sizlere indirilen kur’ana uyun ondan başka velilerin sözlerine sakın uymayın. Sizlere kur’an ile kesin, açık ve her türlü örneği değişik ifadelerle verdik, bu tebliği okuyup ona uyarsanız Rahmanda sizi dosdoğru yola kılavuzlayacaktır, diye ayetlerinde çok açık anlatıyor ve bizleri uyarıyor.

Şimdide gelelim konumuza, günümüzde neredeyse kur’an ayetleri mertebesinde görülen, onunla eş tutulan kutsi hadis konusu üzerinde çok düşünmemiz gerektiği kanısındayım. Sizlerden şunu düşünmenizi rica edeceğim, yukarıda okuduğunuz ayetlerden sizler, kur’anın bizlere Rahmana ulaşabilmemiz ve onun doğru yolundan gidebilmemiz için yeterli olamayacağını mı anladınız? Eğer evet kur’anın bizlere yetmeyeceğini anladım diyorsanız yazının devamını lütfen okuma zahmetine girmeyiniz. Hayır, kur’an da her konudan nice örnek verdiğini söyleyen Rabbim, kur’ana sarıldığımızda Rabbe ulaşacağımızı anladım diyorsanız, birlikte düşünmeye devam edelim.

Önce şunu iyice anlayalım kutsi kelimesi ne anlama geliyor? Kutsi sözcük anlamı mukaddes, kutsal anlamına geliyor. Şimdide birlikte düşünelim kutsal, mukaddes olan, yani hiç şüphelenmeden kabul edeceğimiz kaynağın ne olduğunu söylüyordu Rabbim? Elbette kur’an, hatta hadi bir benzerini getirsinler diye nasıl meydan okuduğunu hatırlayın. Peki, kutsi kelimesi ile hadislerin içinden ayrım yaparak, bir kısmını Rabbin kelamıyla eş tutup, ona kutsallık vererek nakledilmesi sizce ne kadar doğru? Bizlere, bazı hadisleri yüce Rabbin mertebesine oturtup, onlara tıpkı kur’an gibi kabul ettirmelerine niçin ses çıkarmıyoruz hiç bunu düşündünüz mü? Konuya devam etmeden önce bir Cuma vaazında müftünün yaptığı bir konuşmadan bahsetmek istiyorum. Bu kişi herhangi bir kişi değil, devletin müftüsü bunu da unutmayalım. Hadisler konusunda şu sözleri söyledi;
( Bizler kur’an ayetlerinden bir tanesini nasıl kabul etmediğimizde gerçek iman etmemiş sayılıyorsak, hadislerde aynen öyledir. Eğer bir hadisi, ben kabul etmiyorum derseniz gerçek iman etmemiş sayılırsınız.)

İşte bizlere İslam ı anlatan kişiler ve sözleri. Bu düşünceyle, inançla, kur’ana şirk koştuğunun sanırım farkında bile değil. Eğer bunları söyleyen tahsil, terbiye, eğitim görmüş bir insan ise, eğitim görmemiş bir insan neler yapar, neler söyler ve İslam ı nasıl yaşar düşünmek bile istemiyorum. Bu sözleri söyleyenlerin, toplumu yanlış bir inanç doğrultusunda yönlendirenlerin hükmünü Rabbim verecektir.

Hadisleri kendilerince tasnif edip, bir kısmını kutsallaştırıp bizlere Rabbin emri gibi gösterenlere neden şu soruyu sormuyoruz lütfen düşünün?

(Acaba Allah kur’anda her şeyden nice örnekler verdim ona sarılın dedikten sonra, hâşâ aklına gelen diğer konuları, kur’ana yazdırmadan mı peygamberimize nakletmiştir?)

Elbette böyle mantıksız bir soruyu kimseye sormaya cesaret edemiyoruz, peki neden inanmaya devam ediyoruz? İşte bu soruya da cevap veren ne yazık ki yok. Kutsi hadis sözleri öyle büyük bir silah ki, adeta kur’ana şirk koşmak ve kur’anın karşısına, kaynağı bilinmeyen bir kur’an koymaktan farksızdır, herhalde bunun ŞİRK olduğunu hepimiz biliyoruz. Kutsi hadis diye nakledilen hadisleri inceleyin en önemli özelliği, peygamberimizden değil, Rahmandan nakledilen bir sözmüş gibi anlatılmasıdır, işte en büyük tehlikede budur zaten. Elbette bu hadisler içinde de kurandan ilham alınarak doğru hadislerde vardır, ama buradaki hata bu sözleri sanki rahman söylemiş gibi nakletmektir. Çünkü o kadar yanlış bilgiler bu yolla içimize girmiş ve kabul görmüş ki, zarar çok büyük olmuştur. Kutsi hadislere dikkat ettiğinizde, sözlerdeki hitaplar Rabbin elçisine ve kullarına hitap ediş şeklindedir, tıpkı kur’an ayetlerinde ki hitap şeklinde olduğu gibi. Örnek vermek gerekirse;

Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: Âdemoğlunun her ameli kendisi içindir. Fakat oruç böyle değildir. O, sırf benim (rızam) için yapılan ibadettir. Onun (sayısız) mükâfatını bizzat ben vereceğim.”

Her kim dünya için hüzünlenir ve kederlenirse bana kızmış gibidir. Kim bir musibetten şikâyette bulunursa benden şikâyette bulunmuş olur.

Her kim bir zenginin yanına çıkar ve ona sırf zenginliği sebebiyle tevazuda bulunursa dininin üçte biri gider.

İşlerde şaşırırsanız kabirler ehlinden yardım isteyiniz.

Ziyaretin hayırlısı, ziyaret edilenin yok olmasıdır…

Allah rızası için lütfen düşünün, eğer Rabbim bu sözleri söylemiş olsaydı, neden sorumlu olduğumuz kur’ana dâhil ettirmesin tüm bunları? Neden Rabbim yukarıda yazdığım ayetlerde olduğu gibi, bizleri kur’ana sarılın desin? Kutsi hadis diye nakledilen Rahmana atıfla nakledilen sözler içinde, kur’andan ilhamla söylenmiş doğrular olduğu gibi, asla Rabbin kur’an da hiç bahsetmediği konular ve hükümler de vardır. Ne yazık ki doğruların içine öyle yanlış inançlar, itikatlar yerleştirilmiş ki, ayır ayırabilirsen. Yukarıdaki kutsi hadis örneklerini lütfen inceleyiniz, kur’an ile karşılaştırınız değerlendirmesini herkes kendi nefsinde yapsın. Bakın Rahman bizleri nereden hesaba çekecekti hatırlayalım.

Zühruf 44: Doğrusu Kur'an, sana ve kavmine bir öğüttür. İleride ondan sorumlu tutulacaksınız.

Rabbim apaçık sizleri kur’andan hesaba çekeceğim diyor, ama birileri kutsi hadis olarak bizlere Allah ın sözüdür diyerek, birçok kur’an dışından bilgileri de tıpkı kur’an ile eş değerde tutup naklediyorlar, ne yazık ki bizler bu sözleri kur’an ile karşılaştırmadan, onun süzgecinden geçirmeden kabul ediyoruz. Bu sözlerin, doğruluğunun garantisi kim, ya da kimler diye soran bile yok.


Hadisler konusunda bu ayrım ve tasnif elbette ne dört halife devrinde, nede mezheplerin ilk kurulduğu zamanlarda yoktu. Çok daha sonraları toplumu istedikleri ölçüde yönlendirmek, dine sokulan hadislerin kabul edilmesini kolaylaştırmak ve garantiye almak adına, ne yazık ki hadis silahını güçlendirmek için kutsi hadis, yani asla şüphelenmeyeceğimiz, kuran ayetleri ile eş değerde hadisler yaratılmıştır. Bazı hurafe hadis üretenler, din düşmanları ya da dini kendi menfaatlerine kullananlar, Peygamberimizi kullanmak onlara yetmemiş, Yüce Rabbim i de kullanmaktan, onun adına sanki Allah emretmiş gibi sözler söylemekten çekinmemişlerdir. Kur’andan uzaklaştırılan toplum da, tüm söylenenlerin doğruluğunu kontrol etme gücü ellerinde olmadığı için, inanmak zorunda kalmıştır. Hemen açıklık getirelim, tüm bunları söylemekle hadisleri devre dışı bırakalım demiyorum elbette. Kur’anın tastiklediği her söz ve bilgiden yararlanmak bizlere fayda sağlayacaktır, bunda hiç şüphe yok. Burada anlatmak istediğim, yapılan en büyük yanlış, hadisler arasında tasnif yaparak, bir kısmını rabbin kitabıyla eş tutup, kutsi hadis silahıyla topluma istediklerini kabul ettiren düşüncenin yanlışlığını anlatmaya çalışmaktır amacım.

Rabbim elçisi kanalıyla gönderdiği her vahiy, her söz, her bilgi bizlere kur’an ile nakledilmiştir. Bunun dışından hiçbir sözün, bilginin Allah katından geldiğini söylemek Kur’ana şirk koşmaktır. Rabbim sizleri kur’andan hesaba çekeceğim diyorsa, bizleri bağlayan tüm bilgiler kur’anda yazılı olanlardır, bunu asla unutmayalım. Bunun tersini düşünmek ve inanmak kur’an ayetleri arasında çelişki yaratılmasını sağlayacaktır. Sizlere yazacağım şu ayet üzerinde lütfen çok iyi düşününüz.

Maide Suresi 67: Ey resul! Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan onun verdiği peygamberlik görevini yerine getirmemiş olursun. Allah seni insanlardan korur. Allah, küfre batmış topluluğa kılavuzluk etmez.

Maide suresi 67. ayette Rabbim elçisine bakın ne diyor? Sana indirdiğimi tebliğ et. Burada eğer sana ayrıca kuran dışından ilettiklerim diye bir açıklama var mı? Ayetin devamındaki uyarı çok önemli. Eğer bunu yapmazsan görevini yerine getirmemiş sayarım diyor. Şimdi bizlere kutsi hadis ismiyle Rabbin sözleri diye aktarılan bilginin de Allah sözü olduğunu düşünelim. Bu durumda Rabbim ben kur’anı koruma altına aldım diyordu, peki kur’an dışından gelen bu sözlerden neden bahsedilmiyor, onlarda mı koruma altında? Rabbim sizleri kur’andan sorumlu tutacağım diyordu, acaba daha sonra bizlere aktarılan kutsi hadislerden de sorumlu tutar mı? Madem kutsi hadisler Rabbin sözleri neden kurana geçirilmemişte sözlü iletilmiş, yoksa HÂŞÂ kuran eksik mi toplanmış? Doğrusu bu soruları kendimize sorduğumuzda aslında her şey ortaya çıkıyor, ama acaba farkında olabiliyor muyuz, işte bu çok önemli. Bizler Rabbin ayetlerine gözlerimizi kapayıp yeni dinler, yeni kitaplar ediniyoruz farkında bile değiliz. Artık uyanmanın aklımızı başımıza almanın zamanı geldi de geçiyor bile.

Bizler ne yazık ki kur’anı yeterli görmeyip, bizlere anlatılanları, öğretilenleri kur’anda bulamadığımızda söylenenlere inanma hatasını yapıyoruz. Rabbim Yemin ederek bu kitabı, dini kolaylaştırdığını söylemesi, bizlerin çok fazla dikkatini çekmemiş bile. Rabbim İsra suresi 36. ayette hakkında bilgin olmayan sözlerin ardına gitmeyin, sorumlu olursunuz dediğini bile duymaz olmuşuz. Rivayetler, kur’an dışı bilgiler, kur’anın hiç bahsetmediği onca konular, karşımıza çıkmış ve din adına söz sahibi olmuş adeta, ama rehber kur’andan çok uzak yaşar olmuşuz farkında bile olmadan. Yanlışlar ruhumuza, kanımıza öyle bir girmiş ki, doğru bilgi artık yanlış görünür olmuş bizlere. Rabbin bizleri uyarısı olan, mahşerde peygamberimizin söyleyeceği o acı uyarı bile kendimize getirmemiş bizleri. ( Benim kavmin bu kur’anı devre dışı bıraktılar) Kimse üzerine bile alınmamış bu uyarıyı, herkez ben doğru yoldayım nasıl olsa diye. Uzaklaşmışız Rabbin kelamından, emrettiği dininden ama farkında olan bile yok.

Gelin artık gözlerimizi açalım, uyanalım gaflet uykusundan. Bırakalım onun bunun sözlerini, kulak verelim Rabbin sözlerine. Aklımızı devreye sokalım, anlamak için kur’anı. Bizlerin imtihan olacağı kitap, anayasa, kanun KURAN olduğunu söyleyen Rabbim e kulak verelim. Bakın hesap günü kurulacak imtihan meydanını nasıl anlatılıyor Rabbim, dikkatle düşünelim bu sözler üzerine.

Zümer 69: Yeryüzü, Rabbinin nuruyla parıldamış, Kitap ortaya konmuş, peygamberler, tanıklar getirilip aralarında hakla hüküm verilmiştir. Onlar asla haksızlığa uğratılmazlar.

Rabbim hesap günü geldiğinde kitabın yani KURANIN ortaya konacağını söylüyor ve peygamberler tanık olarak gelip kur’andan yargılanacağımız apaçık bizlere anlatılıyor, ama bizler bunları bile görmekten aciz, kendimizi düşünmeden ateşe atıyor, bir bilinmeyenin ardı sıra gidiyoruz.

Rabbim bizlere kur’anı verdin sana çok şükür, ama bizler onun kıymetini ne yazık ki bilmiyoruz, bizleri affet. Sana yalvarıyorum Rabbim, bizlerin gözlerindeki bu kara perdeyi kaldır artık. Kulaklarımızdaki pası sök at ne olur. Taşlanmış, hissetmeyen kalbimize his ver de duyalım artık, hissedelim tüm kur’an gerçeklerini. ÂMİN Saygılarımla Haluk GÜMÜŞTABAK

hiiic
17. March 2010, 02:48 AM
Örnek

-Yere göğe sığmam, mümin kulumun kalbine sığarım (bir araştırma sonucunda YALAN olduğunu öğrendim)

-Nefsini bilen rabbini bilir (buda YALAN mış)

bir söz gerçek olabilir ama onu hadis hatta ayet olarak aktarmak çok yanlış.

Sizin için gerekli ne varsa biz bu kitapta yazdık (ayet ismi no su aklımda kalmıyor, bilen arkadaşlar yazarlar, ama bunu okuduğuma şahitim)

Sanki Töbe töbe, Allah Kuranı indirirken unutmuşta ha şunu da indirmeyi sölemeyi unuttum şuda vardı gibi kelamlar, töbe töbe çok töbe, sen bu lafımdan münezzehsin.

Güzel bir konu açmışsın kardeşim teşekkür ederiz, Allah emeğini boş çıkarmasın.

dost1
17. March 2010, 03:31 AM
Selamun Aleykum! Değerli Kardeşim!

Örnek

-Yere göğe sığmam, mümin kulumun kalbine sığarım (bir araştırma sonucunda YALAN olduğunu öğrendim)

-Nefsini bilen rabbini bilir (buda YALAN mış)

bir söz gerçek olabilir ama onu hadis hatta ayet olarak aktarmak çok yanlış.

Sizin için gerekli ne varsa biz bu kitapta yazdık (ayet ismi no su aklımda kalmıyor, bilen arkadaşlar yazarlar, ama bunu okuduğuma şahitim)

Sanki Töbe töbe, Allah Kuranı indirirken unutmuşta ha şunu da indirmeyi sölemeyi unuttum şuda vardı gibi kelamlar, töbe töbe çok töbe, sen bu lafımdan münezzehsin.

Güzel bir konu açmışsın kardeşim teşekkür ederiz, Allah emeğini boş çıkarmasın.

Okuduğunuz bu ayet olabilir mi?

En'am;59:Ve ındeHu mefatihul ğaybi la ya'lemuha illâ Hu ve ya'lemü ma fiyl berri vel bahr* ve ma teskutu min verakatin illâ ya'lemüha ve la habbetin fiy zulümatil Ardı ve la ratbin ve la yabisin illâ fiy Kitabin mübiyn

S. Ateş Gayb'ın (görünmez bilginin) anahtarları, O'nun yanındadır, onları O'ndan başkası bilmez. (O) karada ve denizde olan herşeyi bilir. Düşen bir yaprak, ki mutlaka onu bilir, yerin karanlıkları içinde gömülen dâne, yaş ve kuru hiçbir şey yoktur ki, apaçık bir Kitapta olmasın.

Kusursuzluk sadece Allah’a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah’tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz

hiiic
17. March 2010, 08:50 AM
yok oda var ama, benim okudğum şöyleydi,
inanan bir kulun ihtiyaç duyacağı herşey bu kitapta yazılıdır gibi bir mealdi...

öyle bişeydi şimdi kafadan atıyormuş gibide olmıyayım ama, cahillik işte napalım, manası kalıyor ama yeri kalmıyor. büyük ihtimalle bu kuttisi hadisleri felan çıkaranlarda benim gibilerdir, sağır duymaz uydururmuş, napalım işte kör sağır dilsiz etmesin allah gene bizi.

müslümanlardan
17. March 2010, 10:47 AM
Aslında şu soruya tam bir cevap bulursak konu daha iyi aydınlanacak kanaatindeyim.,
Kuranda hz.muhammed [sav] kuran dışında BİR BİLGİ VERİLMEDİĞİNE DAİR bir ayet var mı dır.

halukgta
17. March 2010, 12:25 PM
Müslümanlardan rumuzlu arkadaşım siz şunu sormuşsunuz?

( Aslında şu soruya tam bir cevap bulursak konu daha iyi aydınlanacak kanaatindeyim.,
Kuranda hz.muhammed [sav] kuran dışında BİR BİLGİ VERİLMEDİĞİNE DAİR bir ayet var mı dır. )

Bende bu sorunun tam tersini sorayım. Kur'anda peygamberimize kur'an dışından bizleri ilgilendiren bilgi verildiğine dair bir ayet varmıdır?

Bu iki sorunun ötesinde Rabbim onlarca yüzlerce ayetinde bizleri kur'ana sarılmamızı emreder. Hepsini bir kenara bırakın, SİZLERİ BU KİTAPTAN SORUMLU TUTUYORUM demesi her iki soruyada cevap niteliğindedir. SAYGILARIMLA Halukgta

müslümanlardan
18. March 2010, 03:50 PM
tahrim.3. Peygamber, eşlerinden birine gizlice bir söz söylemişti. Fakat eşi, o sözü başkalarına haber verip Allah da bunu Peygamber'e açıklayınca, Peygamber bir kısmını bildirmiş, bir kısmından da vazgeçmişti. Peygamber bunu ona haber verince eşi: Bunu sana kim bildirdi? dedi. Peygamber: Bilen, her şeyden haberdar olan Allah bana haber verdi, dedi.

AYRICA AHZAB 37 DEDE HER MÜSLÜMANI İLGİLENDİREN BİR BİLGİ VAR,

İyi bakında peygambere,Allah tarafından önceden KURAN DIŞINDA ilham edilen BİR BİLGİYİ peygamberde BEŞER OLMA hasebiyle ORTAMIN HAZIR OLMADIĞINI düşünerek nasılda TEĞİR[ERTELİYOR] DA Allah da peygamberi nasıl uyarıyor.

AHZAB .37- "Ey Muhammed! Allah'ın nimet verdiği ve senin de nimetlendirdiğin kimseye. Eşini bırakma, Allah'tan sakın"diyor, Allah'ın açığa vuracağı BİLGİYİ içinde saklıyordun. İnsanlardan çekiniyordun; oysa Allah tan çekinmen daha uygundu. Sonunda Zeyd eşiyle ilgisini kesince onu seninle evlendirdik, ki evlatlıkları eşleriyle ilgilerini kestiklerinde onlara evlenmek konusunda mü'minlere bir sorumluluk olmadığı bilinsin. Allah'ın buyruğu yerine gelecektir."

38- "Allah'ın, Peygambere takdir ettiği bir şeyde O'na bir güçlük yoktur. Bu Allah'ın sizden öncekilere de uyguladığı yasadır. Allah'ın emri şüphesiz gereği gibi yerine gelecektir." ,

39- "O Peygamberler Allah'ın buyruklarını tebliğ ederler, Allah tan korkarlar ve O'ndan başka kimseden korkmazlar. Allah hesap görücü olarak yeter."

40- "Muhammed içinizden hiç kimsenin babası değil. O, Allah'ın elçisi

ve Peygamberlerin sonuncusudur. Allah her şeyi bilendir."

Surenin başında islamdan önceki "evlat edinme" geleneğinin geçersiz olduğu açıklanmış, evlatlıkların öz babalarının soyundan sayılmaları gerektiği belirtilmiş ve aile-içi ilişkiler doğa1 temellerine dayandırılmıştı. O ayetleri bir daha hatırlayalım:

"Allah evlatlıklarınızı da öz oğullarınız gibi saymanızı meşru kılmamıştır. Bunlar sizin dillerinize doladığınız boş sözlerdir. Allah gerçeği söyler ve O, doğru yola iletir."

"Evlatlıkları, babalara nisbet ederek çağırın; bu Allah yanında daha adaletlidir. Şayet babalarını bilmiyorsanız, onlar sizin din kardeşleriniz ve dostlarınızdır. Yanılarak yaptığınızda size bir günah yok, fakat kalplerinizin bile bile yaptığında günah vardır. Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir."

Fakat eski evlat edinme geleneğinin arap toplumunda canlı ve somut izleri vardı. Toplumsa1 hayattaki bu somut izleri silmek, evlat edinme geleneğini ortadan kaldırmak kadar kolay bir iş değildi. Çünkü toplumsal geleneklerin vicdanlarda köklü etkileri vardır. bu etkileri silmek için ortaya karşıt ve pratik örnekler koymak gerekir. Ortaya konacak bu karşıt ve pratik örneklerin ilk başlarda yadırganmaları ve çoğunluğun vicdanlarında yoğun sert tepkiler uyandırmaları kaçınılmazdır.

Peygamberimizin Zeyd b. Harise'yi, halasının kızı Zeynep bint-i Cahş ile evlendirmişti. Bilindiği gibi Zeyd, Peygamberimizin azadlığı ve evlatlığı idi. Önceleri "Muhammed'in oğlu" olarak anıldığı halde daha sonra öz babasının oğlu olarak anılmaya başladı. Peygamberimiz bu evlilikle eskiden kalma sınıf ayrımını ortadan kaldırarak "Allah katında en üstünleriniz, O'ndan en çok korkanlarınızdır" ayetinin anlamını hayata geçirmek, islamın bu yeni değer yargısını pratik bir uygulama ile perçinlemek istemişti. (Hucurat Suresi, 13)

Bunun arkasından yüce Allah, Peygamberimize peygamberlik misyonunun bir uzantısı olarak bu konuda başka bir yük yüklemeyi diledi. Bu yük, eski evlatlık düzeninin izlerini silmeye ilişkindi. Bunun için Peygamberimizin, evlatlığı Zeyd'in boşadığı eşi ile evlenmesi gerekti. Peygamberimiz bu uygulaması ile toplumunun köklü bir alışkanlığına karşı çıkıyordu. Evlat edinmeye ilişkin eski geleneğin ortadan kaldırılmış olmasına rağmen hiç kimse böyle bir uygulama ile o günkü toplumun karşısına çıkmaya cesaret edemezdi.

Yüce Allah, Zeyd'in Zeyneb'i boşayacağını ve yerine gelmesini dilediği bir hikmeti uyarınca onunla evleneceğini Peygamberimize ilham yolu ile sezdirmişti. Bu arada Zeyd ile Zeynep arasındaki ilişkiler bozulmuş ve artık uzun zaman birlikte yaşamayacakları ihtimali belirmişti.

O günlerde Zeyd, birkaç kez Peygamberimize başvurarak Zeynep ile bozuştuklarından ve artık onunla geçinemeyeceğinden yakınmıştı. İnanç konusunda hemşehrileri ile yiğitçe, mertçe ve tavizsizce mücadele etmekten çekinmeyen Peygamberimiz, Zeyneb'in geleceğine ilişkin ilahi ilhamın sorumluluğunu omuzlarında hissediyor, o köleleşmiş geleneği uygulamalı olarak yıkmak üzere hemşehrilerinin karşısına çıkmakta tereddüt ediyordu. Bu arada bir de Zeyd'e bakalım. Yüce Allah onu biri müslümanlıktan, öbürü Peygamberimizin akrabalığından ve diğeri de Peygamberimizin sevgisinden oluşan üç katlı bir nimetle onurlandırmıştı. Peygamberimizin kendisine karşı beslediği sevgi, diğer herkese karşı duyduğu sevgiye baskındı. Peygamberimiz onu kölesi iken azad etmiş, sıkı bir eğitimden geçirmiş ve cömert sevgisi ile bağrına basmıştı. İşte bu yüzden Zeyd'in yakınmalarına karşılık ona "Allah'tan kork da eşin ile iyi geçin, ondan ayrılmayı düşünme" diyordu. Böylece hemşehrilerinin köklü alışkanlıklarına karşı çıkmasını gerektireceğini bildiği önemli gelişmeyi,. göğüslemeye tereddüt ettiği sert çatışmanın gününü ertelemeye çalışıyordu. Nitekim yüce Allah, Peygamberimizin o günlerdeki duygularını şöyle anlatıyor:

"Allah'ın açığa vuracağı şeyi içinde saklıyordun. İnsanlardan çekiniyordun; oysa Allah'tan çekinmen daha uygundur."

Peygamberimizin, Allah tarafından açıklanacağını bildiği halde sakladığı sır, O'nun yapacağını kalbine ilham ettiği işti. Bu iş yüce Allah tarafından açıkça bildirilmemişti. Eğer açıkça bildirilseydi, Peygamberimiz onu yapmakta tereddüt etmez, onu ertelemez, onu geriye atmaya çalışmazdı; tersine getireceği sonuç ne olursa olsun, onu öğrenir öğrenmez, anında açıklardı. Fakat Peygamberimiz sadece içine doğan bir ilham karşısında idi. Aynı zamanda o işle karşı karşıya kalmaktan ve olayın kahramanı olarak halk ile karşı karşıya gelmekten ürküyordu.

Sonunda yüce Allah'ın izni ile beklenen oldu. Günün birinde Zeyd, Zeyneb'i boşayıverdi. Ne Zeyd ve ne de Zeynep boşanmalarını izleyecek olayı akıllarının ucundan bile geçirmiyorlardı. Çünkü toplumda egemen olan geleneksel anlayışa göre Zeynep, Peygamberimizin oğlunun boşanmış eşi idi ve Peygamberimize düşmezdi. Gerçi eski evlat edinme geleneği kaldırılmıştı, ama bu anlayış yine geçerliliğini koruyordu. Üstelik evlatlıkların boşanmış eşleri ile evlenmenin serbest olduğuna ilişkin henüz bir ayet inmemişti. Bu yoldaki serbestliği kurallaştıracak olan olay, bir süre sonra gerçekleşecek olan Peygamberimizin Zeynep ile evlenmesi olayı olacaktı. Kural oturuncaya kadar olay, müthiş bir hayretle, süprizle ve yadırgama ile karşılanmıştı.

Olayın bu akışı, onun hakkında eski-yeni bir çok islam düşmanı tarafından çıkarılan söylentileri, uydurulan masalları ve yakıştırılan iftiraları kökünden çürütüyor.

Olayın gelişimi, yüce Allah'ın buyurduğu gibidir. Okuyalım:

"Sonunda Zeyd, eşi ile ilgisini kesince onu seninle evlendirdik ki, evlatlıklar eşleri ile ilgilerini kestiklerinde onlarla evlenmek konusunda müminler için bir sorumluluk olmadığı bilinsin."

Bu çığır açıcı uygulama Peygamberimizin, görevinin gereği olarak üstlendiği ağır bir fedakârlık, ödediği ağır bir vergi idi. Bu uygulamayı, onu son derece antipatik karşılayan bir toplum ile karşı karşıya gelerek gerçekleştirmişti. O yüzden bu karşı çıkma konusunda çekingen davranmıştı. Oysa aynı Peygamberimiz Allah'ın birliği davası ile; toplumun taptığı putları, Allah'a koştuğu sözde ortakları ve bu yolda körü körüne atalarının izinden gitmelerini açık bir dille yererek aynı toplumun karşısına çıkarken hiç tereddüt etmemişti. Bu ayetin sonundaki değerlendirme cümlesi şöyledir: "Allah'ın buyruğu yerine gelecektir."

sONUÇ OLARAK PEYGAMBER KURAN DIŞINDA BİR BİLGİ ALIYOR VE PEYGAMBERİN HADİSLERİDE BU KATEGORİDEDİR.

Ayrıca sizin hadisi kutsi,birbaşkasının vahiy gayri metluv dediği ,kimine göre var kimine göre yok demelerine rağmen PEYGAMBERİN KURANDADA YUKARDA BAHSEDİLDİĞİ GİBİ KURANDIŞINDA AMA RÜYA AMA İLHAM EDİLEREK BİR BİLGİ VERİLİYOR, ve BU BİLGİLERDE HADİS ÖLÇÜSÜNDEDİR, Hepsininde hadis üsülüne göre zayıfı,uydurması,ve sahih olma dereceleri ölçüsünde GENİŞ ARAŞTIRMA YAPILARAK SONUCA VARILA BİLİNİR AMA BUDA GAYRETLE OLABİLİR.SAYGILAR...

Apollonius
18. March 2010, 04:21 PM
İLHAM EDİLEREK BİR BİLGİ VERİLİYOR,

Selam;

"İlham yoluyla bilgi almak" kavramını nereden çıkardığınızı anlamadım. Kuranda ilham diye çok farklı bir kavramdan bahsediliyor. Tasavvuf bu kavramı çarpıtmış, siz de kullanıyorsunuz/kullanılıyorsunuz.

Kuranda böyle açıklamaya çalıştığınız gibi bir tabir yok, yazdığınız şekliyle geçmiyor çünkü. Çok mu tasavvuf okuyorsunuz? Kuranda açıklayamadığımız kısımlar için Hinduluktan Budizmden panteizmden veya herhangi bir batıl inanıştan kavramlar bulup öyle açıklamak doğru bir şey mi?

müslümanlardan
18. March 2010, 06:10 PM
Selam;

"İlham yoluyla bilgi almak" kavramını nereden çıkardığınızı anlamadım. Kuranda ilham diye çok farklı bir kavramdan bahsediliyor. Tasavvuf bu kavramı çarpıtmış, siz de kullanıyorsunuz/kullanılıyorsunuz.

Kuranda böyle açıklamaya çalıştığınız gibi bir tabir yok, yazdığınız şekliyle geçmiyor çünkü. Çok mu tasavvuf okuyorsunuz? Kuranda açıklayamadığımız kısımlar için Hinduluktan Budizmden panteizmden veya herhangi bir batıl inanıştan kavramlar bulup öyle açıklamak doğru bir şey mi?

sizin kadar bilmeskte cahilliğime verin ve,
Arkadaşım söylermisiniz kuranda peygamberlere neşekilde ve vahiy kaç yolla gelmiştir.

Apollonius
18. March 2010, 07:29 PM
sizin kadar bilmeskte cahilliğime verin ve,
Arkadaşım söylermisiniz kuranda peygamberlere neşekilde ve vahiy kaç yolla gelmiştir.

Selamlar;

Ben çok şey bildiğimi iddia etmedim ki;

Bildiğim bir şeyi söyledim; Kuranda ilham yolu ile bilgi gelmesi diye bir kavram olmadığını söyledim. Siz bu "ilham yolu" iddianız için kaynak verir misiniz?

Benim Kurandan anladığım; Peygamberimize gelen vahiy = Kuran.

Yanlış anlamışsam açıklayın lütfen.

hiiic
19. March 2010, 03:11 AM
İlhamı bilmem ama İlhamiyle beraber çok bilgi geliyor.
İlhami diye bir arkadaşım var bana hergün gelip 1 sayfa kuran meali okur... Böyle canım kuran mealinin orasını eğe bu sayfasını büke, ayetlerin altını çize üstüne fosforlu kalemle işaret koya koya kitabı ne hale çevirmiş. Yanlarınada not düşmüş hadis felan yazmış acayip bir hali ruhiye.

Belki ilhamiyle gelir bilgi.

EEEE ne diyeceksin Apollonius kardeşim, bir insanı şair ilan edeceksen önce ilhamı millete aşılayacaksın, sonrası zaten kendi kendine gelir. Bunlara cebrailden bahsediyorsun, adam diyorki cebrailin kendisi ilhammış, cebrail arapça ilham manasına gelirmiş :pPpp Yarım hoca imandan edermiş derler ya, hakkaten Allah adamı bilgisiz hocadan korusun.

dost1
19. March 2010, 04:28 AM
Selamün Aleyküm! Değerli Kardeşlerim!

Yaptığınız müzakereye yardımcı olur ümidiyle "Vahy" ile ilgili olarak yapılan bir çalışmayı bilgilerinize sunmak istiyorum.


Sözlük anlamı olarak vahy sözcüğünün ilk konuş ve türetiliş anlamı; “gizlice bilgilendirmek” demektir. Zaman içinde bu anlam çerçevesinde “Gizli konuşma, işaret etme, emretme, ilham etme, ima etme, fısıldama, mektup yazma, elçi gönderme” anlamlarında da kullanılır olmuştur.

Terim anlamı olarak ise vahy sözcüğü, “Yüce Allah`ın vasıtasız olarak veya değişik vasıtalarla emirlerini, hükümlerini gizlice ve süratlice peygamberlerine bildirmesi” demektir. Ki ilka sözcüğü ile anlamdaş olarak kullanılır.

Bakara; 37,
“Fetelakka Ademü min Rabbihı kelimatin fetabe aleyhi, innehu huvet TevvaburRahîym”
”Adem, Rabbi'nden emirler aldı; onları yerine getirdi. Rabb'i de bunun üzerine tevbesini kabul etti. Şüphesiz o tevbeleri daima kabul edendir, merhametli olandır.”

Neml; 6:“Ve inneke letülakkal Kur’âne min ledün Hakiymin Aliym”
“Şüphesiz, Kuran'ı, Hakim ve Alim olan Allah katından almaktasın.”

Mümin; 15:“Refiy’ud derecati zül Arş yulkır ruha min emrihi alâ men yeşau min ıbadihi li yünzira yevmet telak;”
”Arş sahibi, varlıkların en yücesi olan Allah, kavuşma gününü ihtar etmek için kullarından dilediğine emriyle vahyi indirir.”

Vahy sözcüğünün Kur`an`da sözcük anlamıyla kullanıldığı ayetler;

1- Allah ile ilgili olarak kullanıldığı ayetlerde “vahy” sözcüğü şu değişik anlamlara gelmektedir:

a) Emir ve bir iş yaptırma:
Fusılet; 12:” Fekadahünne seb'a Semavatin fiy yevmeyni ve evha fiy külli Semain emreha ve zeyyennes Semaed dünya bi mesabiyha ve hıfza zâlike takdiyrul Aziyzil Aliym;

“… ve her göğün işini kendisine vahyetti….”

Zilzal; 4 - 5:” Yevmeizin tühaddisü ahbareha; bienne Rabbeke evha leha;”
“İşte o gün yerküre tüm haberlerini;”

“Rabbin kendisine vahyettiklerini bir bir söyler.”

Nahl; 68:” Ve evha Rabbüke ilennahli enittehıziy minel cibali buyuten ve mineşşeceri ve mimma ya'rişun;”
“Ve Rabbin bal arısına dağlarda, ağaçlarda ve kovanlarda evler edinmesini vahyetti.”
Enfal; 12:” İz yuhıy Rabbüke ilel melaiketi enniy meaküm fesebbitülleziyne amenu seulkıy fiy kulubilleziyne keferurru'be fadribu fevkal a'nakı vadribu minhüm külle benan;”

“Ve Rabbin meleklere vahyediyordu “Ben sizinle birlikteyim inananları destekleyin. …”
b) İma etme ve ilham:

Maide; 111:” Ve iz evhaytü ilel havariyyine en aminu biy ve bi Rasûliy kalu amenna veşhed bi ennena müslimun;”

“Ve hani havarilere: “Bana ve elçime inanın” diye vahyetmiştim de onlar, “inandık, ve bizim gerçekten teslim olduğumuza tanık ol” demişlerdi.”

c) İlham ve rüya:

Kasas; 7:” Ve evhayna ila ümmi Musa en ardııyh feiza hıfti aleyhi feelkıyhi fiylyemmi ve la tehafiy ve la tahzeniy inna radduhu ileyki ve caıluhu minel murseliyn;”

“Musa`nın anasına: “Onu emzir. Eğer onun için korkarsan onu akıntıya bırakıver, korkma ve üzülme. Çünkü Biz onu sana döndüreceğiz ve kendisini peygamberlerden biri yapacağız" diye vahyetik.”


2 - Allah ile ilgili olmadan kullanıldığı ayetlerde de “vahy” sözcüğü yine değişik anlamlar ifade eder:

a) İma etmek, işaret etmek:
Meryem; 11:” -) Feharece alâ kavmihi minel mihrabi feevha ileyhim en sebbihu bükreten ve aşiyya;”
“O (Zekeriyya), bunun üzerine mihraptan kavminin karşısına çıkıp sabah akşam Rablerini tesbih etmelerini vahyetti.

b) Fısıldama, gizli konuşma:
En`âm; 112:”Ve kezâlike cealna likülli Nebîyyin adüvven şeyatıynel’insi vel cinni yuhıy ba'duhüm illâ ba'din zuhrufel kavli ğurura velev şae Rabbüke ma fealuhu, fezerhüm ve ma yefterun;”

“Böylece Biz her peygamber için ins ve cin şeytanlarını düşman yaptık. Onlar aldatmak için birbirlerine süslü ve yaldızlı sözler Vahyederler … “

c) Teşvik etme, telkin etme, söyleme:
En`âm; 121:”Ve la te'külu mimma lem yüzkerismullahi aleyhi ve innehu lefısk ve inneş şeyatıyne leyuhune ila evliyaihim li yücadiluküm ve in eta'tümuhüm inneküm le müşrikûn;”

“… Ve gerçekten şeytanlar dostlarına sizinle mücadele etmeleri için vahyederler …”
, Vahy sözcüğünün Kur’an’da terim anlamıyla kullanıldığı yerler:
Terim anlamıyla Kur`an’da 68 yerde geçmekte olan vahy, bu ayetlerin tümünde sadece Allah`a özgülenmiştir.
Bunun anlamı; terim anlamındaki vahyin Allah`ın işi olduğu, ne melek, ne peygamber, ne de herhangi bir insanın bu anlamda vahyetmesinin mümkün olmadığıdır.

Kusursuz olan sadece Allah'tır.
Şüphesiz en doğrusunu Allah bilir.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

halukgta
19. March 2010, 11:57 AM
Müslümanlardan rumuzlu arkadaşıma verdiği bazı örnek ayetlerle ilgili bazı şeyler söylemek istiyorum.
Tahrim 3 de ne diyordu Rabbim ayetinde?

(Hani Peygamber, eşlerinden bazılarına gizli bir söz söylemişti. Derken o (eşlerinden biri), bunu haber verip Allah da ona bunu açığa vurunca, o da (Peygamber) bir kısmını açıklamış bir kısmını (söylemekten) vazgeçmişti. Sonunda haberi verince (eşi) demişti ki: 'Bunu sana kim haber verdi?' O da: 'Bana bilen, (her şeyden) haberdar olan (Allah) haber verdi' demişti.)

Değerli kardeşim önce şunu hatırlatmalıyım ki Allah elçisiyle ya da vahiyleri gönderdiği melekleri ile elbette kur’anın vah yettiği sözlerin dışında konuşmuştur, bunun tersini zaten söyleyen yok. Örneğin gaibi konularda da birçok soruların peygamberimiz tarafından sorulduğunu anlıyoruz fakat cevap verilmediği, bilmemiz kadarının söylendiğini anlıyoruz ayetlerden. Hatta bazı ayetlerde bende sizin bildiğiniz kadarını yani kur’anın açıkladığı kadarını biliyorum türünden ayetleri görürüz. Peygamberimiz inanıyorum ki bu güzel görevin heyecanıyla vahiy meleğine ve Rabbe birçok sorular sormuştur ama ona bizlere iletmesi söylenen bizleri ilgilendiren, sorumlu olduğumuz yalnız kur’an olduğunu birçok ayetinden anlıyoruz.

Gelelim yazdığınız ayete bakın bu ayet çok önemli, eğer biraz düşünürsek her şey çıkacaktır ortaya. Peygamberimiz eşlerinden bazılarına gizli bir söz söylemiş, içlerinden biriside açığa vurunca bunu Rabbim elçisine haber vermiş, oda bir kısmını açıklamış bir kısmını söylememiş ve peygamberimiz bunu Allah ın söylediğini bildiriyor. Şimdi düşünelim bakın bu olay kur’anda geçiyor ve kısmi bilgi veriliyor, peki neden geçiyor? Neden günümüzde bizlere binlerce hadisin kur’anda hiç bahsedilmediği halde inanıyoruz? Şimdide ayetin üzerinde düşünelim. Konu nedir? Peygamberimizin ailesi içinde geçen gizli kalması gereken bir olay var. Peki, bu açıklanıyor mu? Hayır, hiçbir bilgi verilmiyor. Peki, neden verilmiyor? Çünkü bizi din ve iman adına bu olay ilgilendirmiyor da ondan. Peki, bu ayet boşuna mı yazıldı o zaman diye bir soru gelir aklımıza, elbette hiçbir ayet boşuna değildir bir sebebi vardır. Burada peygamber eşlerine bir ihtar ve dikkat çekme vardır. Dikkat li olun yanlış yapmayın, peygamberinizin her şeyden haberi olur. Bizlerde bu ayetten dersler çıkarabiliriz. Gizlenmesi gereken şeyleri açığa vurarak kimseyi zor durumda bırakmayın, Allah her şeyin şahididir. Bir gün bunun hesabı verilecektir, sırların açığa çıkması birçok kötülüklere sebep verebilir, kötü olaylara neden olabilir, onun için gizlenmesi gereken gizli tutulmalıdır. Bakın bu ayet kur’anda var ama dikkat edin peygamberimize Rabbin aktardığı o gizli bilgi bizlere açıklanmamış neden dersiniz? Çünkü bizi ilgilendirmiyor da ondan.

Şimdide son olarak yine yukarıdaki konu gibi açığa vurulmayan bir konu var önce ayeti yazalım.

AHZAB. 37- "Ey Muhammed! Allah'ın nimet verdiği ve senin de nimetlendirdiğin kimseye. Eşini bırakma, Allah'tan sakın"diyor, Allah'ın açığa vuracağı BİLGİYİ içinde saklıyordun. İnsanlardan çekiniyordun; oysa Allah tan çekinmen daha uygundu. Sonunda Zeyd eşiyle ilgisini kesince onu seninle evlendirdik ki evlatlıkları eşleriyle ilgilerini kestiklerinde onlara evlenmek konusunda müminlere bir sorumluluk olmadığı bilinsin. Allah'ın buyruğu yerine gelecektir."

Allah elçisine şöyle sesleniyor; Benim nimet verdiğim seninde evlatlık alarak ona yardımda bulunduğun, yetiştirdiğin Zeyd e eşin ile ilgilen onu bırakma diye tavsiyeler veriyordun diyor. Demek ki evlatlığı Zeyd eşinden ayrılmak istediği ondan uzaklaştığı anlaşılıyor buradan. Şu cümleyi lütfen iyi düşünün bakın Rabbim ne diyor elçisine.( Allah'ın açığa vuracağı BİLGİYİ içinde saklıyordun. İnsanlardan çekiniyordun.) peki neydi bu peygamberimizin içinde sakladığı açığa vurmaktan çekindiği düşüncesi? Allah bu sözleri söyledikten sonra, elçisine insanlardan çekineceğine benden çekin diye de ikazı var Rabbin. İşte çekindiği söyleyemediği ama Rabbin bunun ne olduğunu bildiği düşüncesini bakın ayetin sonun da hem elçisinin düşüncesini yerine getiriyor hem de bir konuya açıklık getirip evlatlıkların gerçek evlat olmadığının örneğini bizzat elçisine verdirmiş oluyor. Bakın ne diyor ayetin sonunda.( Sonunda Zeyd eşiyle ilgisini kesince onu seninle evlendirdik.) Şimdi lütfen herkes kendi aklınca ve nefsiyle düşünsün acaba peygamberimizin kendi nefsinde açığa vuramadığı çekindiği şey neydi? Gelelim asıl konuya, demek ki peygamberimiz ile Rabbin arasındaki bu duygu ve düşünce açığa vurulması istenmeyen bir düşünce ki, bizlere ancak tahmin etmemiz ve anlamamız isteniyor buda zor değil çünkü ayetin sonunda bu anlaşılıyor. Hatırlayın bu konu bile üstü kapalı bizlere dersler veren ayet olarak indirilmiş ve kısmi olarak kur’anda anlatılmış. Demek ki bazı özel haberleşmeler elbette olmuş Rabbin elçisi ile ama bizi ilgilendirmeyen konular asla açığa vurulmamıştır.

Sanırım bu iki ayet ve anlatmak istenenler sorularınızın, düşüncelerinizin cevabı olmuştur. Sonuç olarak Allah elçisine bizlerin sorumlu olduğu her şeyi kur’anda açıklamıştır, yoksa sizleri kur’andan sorumlu tutuyorum der mi? Bunun tersini söylemek Rabbin adaletini sorgulamak olduğunu bilmeliyiz. SAYGILARIMLA Haluk GÜMÜŞTABAK

dost1
20. March 2010, 04:28 AM
Selamun Aleykum! Değerli Halukgta Kardeşim!


...
Değerli kardeşim önce şunu hatırlatmalıyım ki Allah elçisiyle ya da vahiyleri gönderdiği melekleri ile elbette kur’anın vah yettiği sözlerin dışında konuşmuştur, bunun tersini zaten söyleyen yok.
...
SAYGILARIMLA Haluk GÜMÜŞTABAK

Bu cümlenizi açabilir misiniz?
Allah'ın vahiyleri gönderdiği melekleri ifadenizi Kur'an'dan delillendirebilir misiniz?

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

halukgta
20. March 2010, 11:24 AM
Melek derken Cebrail i kast ettim, Kur'anı tebliğ eden. Burada elbette tebliğ esnasında Allah resulü Cebrail e, kendi nefsini, duygularını tatmin etmek adına bizlere iletilmeyen ve bizleri de ilgilendirmeyen sorular sorulmuş olması çok doğaldır.

Örneğin peygamberin eşlerinin bir kısmına gizlice söylediği bir sır daha sonra yayılmış ve Allah elçisine haber vermiş bunu. Bu konu kur'anda geçer ama konunun ne olduğu Allah ile elçisi arasındadır, söylenmemesinin nedeni de bizleri o kısmının ilgilendirmediğidir. Örneğin peygamberimiz Yaratana cennet, cehennem ve kıyamet ile ilgili birçok sorular sormuş olmalı ki, bu konuda bana hiç bir bilgi verilmedi yalnız Allah bilir diyerek kendisine bu konularda detaylı açıklamalar yapılmadığını öğreniyoruz ayetlerden. Bir insan olarak mutlaka sormuş olmalıdır ki Allah elçisi, bu konuda birçok ayet indirilmiştir.

Musa peygamber örneğinde de buna rastlarız. Musa peygamberimizde inancını pekiştirmek adına Allah ı görmek istemiş ama görmesinin mümkün olmadığı örnekleri verilmiştir. İnsanoğlunun aceleci, meraklı ve hemen düşünmeden hüküm veren bir yapıda olduğunu söyler Rahman. İşte bu özelliğinden dolayı elbette peygamberimizde hem Cebrail e hem de Yaratana birçok sorular sormuş olması çok doğaldır. Fakat ayetlere baktığınızda Müslümanları ilgilendiren hiç bir konunun kur'an dışı kalmadığını çok net anlıyoruz. Rahman sizleri kur’andan sorumlu tutuyorum diyerek, tüm tevatür bilgilere kapısını kapatmıştır. Bu sözlerimle bunları kast etmiştim.

müslümanlardan
20. March 2010, 11:55 AM
halaukta arkadaş peygambere isnad edilen her sözü tabiki metin tenkidine göre bakıp kurana uyuyormu uymuyor mu ozaman netlik çıkar.

ğayip ile ilgili peygamberler Allahın onlara bildirdiği kadarını açıklamışlar ve bunların bazılarıda hadislerde geçer ki bu gün bu şekilde hadis olmayıp YALAN SÖZLERDE DOLAŞMAKTA bu doğru ama bundan dolyıda HEPTEN RED ÇOK BÜYÜK BİR YANILGI VE YANLIŞLIKTIR.

Gelelim ahzab 37 ye burada ZEYNEB İLE peygamberin evliliği önceden peygambere ilham edildiği ve peygamberin ise bu olayı O AN DEĞİL BİR BEŞERİYET HASEBİYLE ORTAMI BİRAZ OLUŞTURMAK İÇİN DAHA SONRAYA ERTELEMEK İSTEMESİNDEN DOLAYI, AÇIKÇA UYARILIYOR. VE TABİKİ PEYGAMBER O OLAYI TOPLUM TARAFINDAN KINAYICININ KINAMASINDAN DOLAYI YAPIYOR VE RABBİMDE PEYGAMBERİNİ UYARIP BENDEN KORKMAN GEREKİYORDU DİYOR.

Allah bir toplumun kültüründeki batılları peygamberinin hayatında kaldırtıyor.

VE BU OLAYDDA GEÇEN BİLGİ DE BÜTÜN MÜSLÜMANLARI İLGİLENDİRİYOR....

halukgta
20. March 2010, 12:21 PM
Sayın Müslümanlardan rumuzlu arkadaşım şu sözleriniz üzerine cevap vermek istiyorum. Çünkü Ahzap 37. ayeti biraz daha farklı düşünmenizi ve sözlere daha objektif bakmanızı tavsiye edeceğim.

(Gaip ile ilgili peygamberler Allahın onlara bildirdiği kadarını açıklamışlar ve bunların bazıları da hadislerde geçer ki bu gün bu şekilde hadis olmayıp YALAN SÖZLERDE DOLAŞMAKTA bu doğru ama bundan dolayı da HEPTEN RED ÇOK BÜYÜK BİR YANILGI VE YANLIŞLIKTIR.)

Gaip konusunda açıklanan tüm bilgiler kur’anda dır bunu söyleyen kur’andır, yani Yaratan. Kur’an dışından bazı hadislerle de bu bilgilerin geldiğini söylemeye çalışıyorsanız kur’ana ters düşersiniz. Hadis ve sünnet konusunda ben birçok yazımda düşüncemi söylemişimdir tekrar söylemek isterim. Ben ana kitaba (KURANA) uyan her bilgiden yararlanır ve kabul ederim, hiç bir zaman tümden red edelim demedim. Yeter ki kur’an süzgecinden geçsin. Özellikle peygamberimizin hayatı, örnek yaşamı ve toplumda olaylar karşısında takındığı tavırlar bizlerin yararlanacağı örneklerdir. Tevatür yollarla gelen bilgiler asla dinin kanıtı ve delili olamaz. Delili ve hükmü Allah yalnız ben veririm diyor. Bunu söyleyen ben değilim Yüce Rabbim. O öyle söylüyorsa bizlere buna inanmak düşer. Hadisler dine ilave hüküm koyamaz.

Lütfen düşünün mezhepleri. Hepside aynı konularda bile çok farklı hadisleri kabul etmiş ve dinin temeli yapmışlar. Sormak isterim acaba hangi mezhebin kur’an dışından kabul ettikleri gerçek doğrudur? Tabi bu soruyu hangi mezhebin mensubuna sorsak bizimkiler diye cevap verecektir. Onun içindir ki birbirlerini öldürmekten bile geri kalmıyorlar. Peki delilleri nelerdir dediğimizde ise ne yazık ki rivayetler örnek gösteriliyor bunların delil olamayacağı açık, ama kabul edenlere de söyleyecek sözümüz elbette yok. Rabbim emin olunacak, güvenilecek, korunan tek delilin KURAN olduğunu söylüyor. Dikkat edin ben söylemiyorum Yaratıcı söylüyor. Sizce rahman sizi bu kitaptan hesaba çekeceğim dedikten sonra, kur’an dışından da bazı bilgiler gönderdim onlardan da sorumlusunuz der mi? Herkes kendi yaptıklarından ve söylediklerinden sorumlu tutulacaktır. SAYGILARIMLA Halukgta

aşık74
20. March 2010, 12:27 PM
Selamlar...

06:38 Yerde debelenen hiçbir hayvan ve iki kanadı ile uçan hiçbir kuş yoktur ki, sizin gibi birer ümmet olmasınlar! Biz kitapta HİÇBİR EKSİK BIRAKMAMIŞIZDIR. Sonra hepsi Rablerinin huzurunda toplanırlar.

11:01 Elif, Lam, Ra. Bu, hikmet sahibi ve herşeyden haberdar olan Allah tarafından ayetleri sağlamlaştırılmış, sonra da AYRINTILI OLARAK AÇIKLANMIŞ bir Kitaptır.

07:03 Rabbinizden SİZE İNDİRİLENE (Kur'an'a) UYUN. O'nu bırakıp da başka dostların peşlerinden gitmeyin. Ne kadar da az öğüt alıyorsunuz!

06:155 İşte bu (Kur'an), bizim indirdiğimiz mübarek bir kitaptır. BUNA UYUN ve Allah'tan korkun ki size merhamet edilsin.

06:106 Rabbinden SANA VAHYOLUNANA UY. O'ndan başka tanrı yoktur. Müşriklerden yüz çevir.

53:23 Bunlar, sizin ve atalarınızın taktığı isimlerden başka şeyler değildir. Onlar hakkında ALLAH BİR KANIT İNDİRMEMİŞTİR. Onlar, SADECE SANIYA, bir de nefislerin hoşlandığı şeylere UYUYORLAR. Yemin olsun, onlara hidayet Rablerinden gelmiştir.

Düşünesiniz diye Allah size ayetlerini böyle açıklamaktadır. (Bakara-242)

Şu bir gerçek ki, size Allah’tan bir ışık ve apaçık bir kitap gelmiştir.. (Maide-15)

Bilgiden nasipli olanlar için, ayetleri gerçekten ayrıntılı kılmışızdır.. (Enam- 97)

Biz öğüt alanlara ayetleri ayrıntılı bir biçimde açıkladık.. (Enam-126)

Biz sana Kur’an’ı ve en güzel açıklamayı- yorumu(ahsena tefsir) getirdik. (Furkan-33)

Kur’an ayetleri Allah tarafından eksiksiz ve açık-anlaşılır kılınmıştır. Sonra da Allah’tan başkasına kulluk etmeyesiniz diye ayrı ayrı açıklanmıştır.. (Hud-2)


Sevgiler...

müslümanlardan
20. March 2010, 02:20 PM
Selamlar...

06:38 Yerde debelenen hiçbir hayvan ve iki kanadı ile uçan hiçbir kuş yoktur ki, sizin gibi birer ümmet olmasınlar! Biz kitapta HİÇBİR EKSİK BIRAKMAMIŞIZDIR. Sonra hepsi Rablerinin huzurunda toplanırlar.

11:01 Elif, Lam, Ra. Bu, hikmet sahibi ve herşeyden haberdar olan Allah tarafından ayetleri sağlamlaştırılmış, sonra da AYRINTILI OLARAK AÇIKLANMIŞ bir Kitaptır.

07:03 Rabbinizden SİZE İNDİRİLENE (Kur'an'a) UYUN. O'nu bırakıp da başka dostların peşlerinden gitmeyin. Ne kadar da az öğüt alıyorsunuz!

06:155 İşte bu (Kur'an), bizim indirdiğimiz mübarek bir kitaptır. BUNA UYUN ve Allah'tan korkun ki size merhamet edilsin.

06:106 Rabbinden SANA VAHYOLUNANA UY. O'ndan başka tanrı yoktur. Müşriklerden yüz çevir.

53:23 Bunlar, sizin ve atalarınızın taktığı isimlerden başka şeyler değildir. Onlar hakkında ALLAH BİR KANIT İNDİRMEMİŞTİR. Onlar, SADECE SANIYA, bir de nefislerin hoşlandığı şeylere UYUYORLAR. Yemin olsun, onlara hidayet Rablerinden gelmiştir.

Düşünesiniz diye Allah size ayetlerini böyle açıklamaktadır. (Bakara-242)

Şu bir gerçek ki, size Allah’tan bir ışık ve apaçık bir kitap gelmiştir.. (Maide-15)

Bilgiden nasipli olanlar için, ayetleri gerçekten ayrıntılı kılmışızdır.. (Enam- 97)

Biz öğüt alanlara ayetleri ayrıntılı bir biçimde açıkladık.. (Enam-126)

Biz sana Kur’an’ı ve en güzel açıklamayı- yorumu(ahsena tefsir) getirdik. (Furkan-33)

Kur’an ayetleri Allah tarafından eksiksiz ve açık-anlaşılır kılınmıştır. Sonra da Allah’tan başkasına kulluk etmeyesiniz diye ayrı ayrı açıklanmıştır.. (Hud-2)


Sevgiler...

ELİF,LAM ,RA yı açıklarmısın....saygılar

halukgta
20. March 2010, 07:19 PM
Sayın müslümanlardan rumuzlu arkadaşım verilen apaçık ayet örnekleri yani muhkem ayetlerle lütfen müteşabih ayetleri karıştırmayalım. Verdiğiniz örnek ayet başlangıçları ve buna benzer daha birçok ayetler müteşabih ayetler dir. Bunlar zamanla anlamları açığa çıkacaktır, çünkü rabbim böyle söylüyor. Bu ayetlerin tamamı dinin temel pirensipleri ve kuralları değil, Kur'ânın yüceliğinin zamanla anlaşılacak kanıtlarındandır. Örneğin bir müddet öncesine kadar anlamları bilinmeyen ve bilim adamları tarafından bulunan ayette geçen, biz acı suyla tatlı suyu yanyana getirir bir birine karıştırmayız ayetinde olduğu gibi. Bu ve buna benzer ayetleri örnek verip kur'anın apaçık anlatımına lütfen gölge düşürmeyelim. Bu bizlerin işine değil şeytanın işine yarar. Hatırlayın Rabbim ne diyordu bir ayetinde? Kuranın muhkem ayetlerini bırakırlar müteşabih ayetlerin peşine düşerler diyor, kimler için söylüyor? Dine nifak sokmak doğruyu örtmek ve gölgeleyerek kendi inançlarına delil arayanlar için. SAYGILARIMLa Halukgta

aşık74
21. March 2010, 01:27 AM
ELİF,LAM ,RA yı açıklarmısın....saygılar

Selamlar güzel kardeşim\abim.

هُوَ الَّذِي أَنْزَلَ عَلَيْكَ الْكِتَابَ مِنْهُ آيَاتٌ مُحْكَمَاتٌ هُنَّ أُمُّ الْكِتَابِ وَأُخَرُ مُتَشَابِهَاتٌ ۖ فَأَمَّا الَّذِينَ فِي قُلُوبِهِمْ زَيْغٌ فَيَتَّبِعُونَ مَا تَشَابَهَ مِنْهُ ابْتِغَاءَ الْفِتْنَةِ وَابْتِغَاءَ تَأْوِيلِهِ ۗ وَمَا يَعْلَمُ تَأْوِيلَهُ إِلَّا اللَّهُ ۗ وَالرَّاسِخُونَ فِي الْعِلْمِ يَقُولُونَ آمَنَّا بِهِ كُلٌّ مِنْ عِنْدِ رَبِّنَا ۗ وَمَا يَذَّكَّرُ إِلَّا أُولُو الْأَلْبَابِ

Ali imran suresi 7.ayet:

O ki sana bu kitabı indirdi.
Onun bazı ayetleri kesin anlamlıdır (muhkem), ki bunlar kitabın özüdür.
Diğerleri de benzer anlamlıdır (müteşabih).
Kalplerinde hastalık bulunanlar, insanları şaşırtmak ve farklı anlam vermek için benzer anlamlı olanlarının ardına düşerler.
Onların gerçek anlamını ise kimse bilmez, ancak istisnadır ALLAH ve derin bilgiye sahip olanlar "Ona inandık, hepsi Rabbimiz katındandır," derler. Akıl ve anlayış sahiplerinden başkası öğüt almaz.

Malesef anlamını bilmiyorum kardeşim.Ama şunu derim ; ' Ben onlarada inandım,hepsi rabbimin katındandır'

Sizleri seviyorum, selamlar...

hiiic
21. March 2010, 01:46 AM
aşık74, hatırladığım kadarıyla hatta daha önce defalarca kontrol etmiştim, aynı ayette muhkem (açık, anlaşılır, aşikar) ayetler hakkında onların kitabın anası (asılı, önemli olan yeri) olarak belirtmişti. Yani kitapta önemli olan yer anlaşılır olan muhkem ayetler, diğerleri ardına düşen fitnecilerden bir örnek; "kime göre anlaşılır, biz ledülni bildiğimiz için o muteşabih ayetler bize göre muhkem hal alıyor, yani biz anlaşılırın peşine gidiyoruz, ve orda diyorki" gibi laf salatasıyla fitne çıkarır aynen ayette yazdığı gibi farklı farklı yorumlar ve pekçok zarar verirler.

dost1
21. March 2010, 05:08 AM
Selamun Aleykum! Değerli halukgta Kardeşim!



Melek derken Cebrail i kast ettim, Kur'anı tebliğ eden. Burada elbette tebliğ esnasında Allah resulü Cebrail e, kendi nefsini, duygularını tatmin etmek adına bizlere iletilmeyen ve bizleri de ilgilendirmeyen sorular sorulmuş olması çok doğaldır.
...


Kur'an'ı Cebrail mi tebliğ etmiştir? Bu savınızı Kur'andan delillendirebilir misiniz?


Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

dost1
21. March 2010, 05:14 AM
Selamun Aleykum! Değerli Müslümanlardan Kardeşim!

ELİF,LAM ,RA yı açıklarmısın....saygılar

"Elif, Lam, Ra" yı Allahın Resulu Muhammed (Allahın selamı üzerine olsun. Yaşadığımız sürece tebliğ ettiğini yaşayan ve tebyin edenlerden olalım.) açıklamış mı?

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

müslümanlardan
21. March 2010, 10:44 AM
Selamun Aleykum! Değerli Müslümanlardan Kardeşim!



"Elif, Lam, Ra" yı Allahın Resulu Muhammed (Allahın selamı üzerine olsun. Yaşadığımız sürece tebliğ ettiğini yaşayan ve tebyin edenlerden olalım.) açıklamış mı?

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

İşte güzel abim,sorun tamda bu,

KURANI ANLAMAK İÇİN SADECE MEAL OKUMAKLA DEĞİL, KURANIN HER AYETİNİ ALLAH RESULUNUN TEBYİNİNE[AÇIKLAMASINA] GÖTÜRMEK LAZIM.
Bununda ola bilmesi için geçmişi çok iyi araştırmak ve üzerinde durmak lazım.

Yani KURANI ANLAYA BİLMEK İÇİN, AHZAB 21 İYİ ANLAMAK LAZIM.
Ve ALLAH IN VERDİĞİ ÖRNEĞİNİN HAYATINIDA TIPKI KURAN GİBİ KORUDUĞUNU İYİ ANLAMAK LAZIM,

İ,Yİ BİR TAHLİL VE ARAŞTIRMA SONUCUNDA NEYİN YANLIŞ NEYİN DOĞRU OLDUĞU ÇIKARR YETERKİ GÖNÜLDEN YÖNELİP CEHD EDELİM.

.......Müslüman doğruyu araştırıp bulandır....[cin 14]...saygılar

snobyx
21. March 2010, 12:04 PM
İşte güzel abim,sorun tamda bu,

KURANI ANLAMAK İÇİN SADECE MEAL OKUMAKLA DEĞİL, KURANIN HER AYETİNİ ALLAH RESULUNUN TEBYİNİNE[AÇIKLAMASINA] GÖTÜRMEK LAZIM.
Bununda ola bilmesi için geçmişi çok iyi araştırmak ve üzerinde durmak lazım.

Yani KURANI ANLAYA BİLMEK İÇİN, AHZAB 21 İYİ ANLAMAK LAZIM.
Ve ALLAH IN VERDİĞİ ÖRNEĞİNİN HAYATINIDA TIPKI KURAN GİBİ KORUDUĞUNU İYİ ANLAMAK LAZIM,

İ,Yİ BİR TAHLİL VE ARAŞTIRMA SONUCUNDA NEYİN YANLIŞ NEYİN DOĞRU OLDUĞU ÇIKARR YETERKİ GÖNÜLDEN YÖNELİP CEHD EDELİM.

.......Müslüman doğruyu araştırıp bulandır....[cin 14]...saygılar


Selamlar,

Götürelim isterseniz Allah Resulunun açıklamasına.Peygamber ''elif lam ra''için ne demiş.Bu konuda bu harflerle ne denmek istendiği hususunda elinizde bulunan sıhhatli hadisleri bizlerle paylaşırmısınız.Bizler de öğrenmiş oluruz.

Selametle...

halukgta
21. March 2010, 12:08 PM
Sayın Dost 1 Allah kur'an ayetlerini istediği şekilde iletmeye kadirdir ve öylede yapmıştır, bize düşen kur’anda açıklananlar üzerinde durmaktır. Benim burada Cebrail den söz etmem açıkça yazılan ayetleri referans almam nedeniyledir. Örneğin:

Bakara 97: Söyle: "Her kim Cebrail'e düşman ise kendisinden öncekileri doğrulayan ve müminlere bir hidayet ve müjde olan Kur'an'ı senin kalbine Allah'ın izniyle o indirdi.

Buna benzer bazı ayetlerde vardır. Necm suresi 1–13. ayetleri okuduğumuzda yine Cebraillin kur’anı tebliğ ederken bir durumu anlatılır. SAYGILARIMLA Halukgta

snobyx
21. March 2010, 12:46 PM
Selamlar,

Bakara 97.

De ki: "Cibril'e kim düşman ise, gerçekten onu , Allah'ın izniyle kendinden öncekileri doğrulayıcı ve mü'minler için hidayet ve müjde verici olarak senin kalbine indiren O'dur.''


De ki: "Cibril'e kim düşman ise, gerçekten onu , Allah'ın izniyle kendinden öncekileri doğrulayıcı ve mü'minler için hidayet ve müjde verici olarak benim kalbime indiren O'dur.''

Fark var mı?

halukgta
21. March 2010, 12:51 PM
Sayın snobyx, bu sorunuzun muhatabı ben isem cevap vereyim, benim yazdığımla sizin yazdığınızın bir farkı yok. Bu ayeti örnek göstermemdeki nedenim Cebrailin kur'anı tebliğ etmekte görevli olduğunu belirtmek içindir. Selamlar

snobyx
21. March 2010, 01:10 PM
Selamlar Haluk abi,

Esasında sorumun muhatabı direk siz değilsiniz,birlikte tefekkür etmek amaçlı bir soruydu.Yazdığım meallere tekrar bakmanızı sizden rica ediyorum.(Gerçi ikinci meal hatalıdır sadece düşünce amaçlıdır)

Ayetin başında geçen ''De ki''ifadesi nedeni ile ayetin içinde ki ''senin kalbine''ifadesi çok büyük önem kazanmaktadır.Dikkat çekmeye çalıştığım nokta budur.

Ayrıca vesile olması nedeni ile size paylaşımlarınız için teşekkür ediyorum,şahsım adına hem faydalanıyorum hem de bu gibi platformları zenginleştirdiğinizi düşünüyorum.Elbette katılmadığım noktalar oluyor ama inanın zevkle okuyorum.

Değerli Dost1'in dikkatimizi çektiği noktanın çok önemli olduğunu düşünüyorum ve paylaşımları için teşekkür ediyorum.

Selametle...

halukgta
21. March 2010, 01:22 PM
Yazdığınız iki mealde belirtiğiniz farklılık itibariyle zaten çok net anlaşılıyor. Birinci yazdığınız mealde seslenen ve hitap eden makam olarak Yaratıcı olduğuna göre doğrusu odur. İkinci mealde dikkat ettiğimizde sözler kişileştirilmiş ve hitabın yönü değişmiştir. Ayetin başlangıcındaki, Deki sözlerine uygun düşmüyor. Belki anlam bakımından sonuçta birliktelik görünmekteysede hitapta ve anlatımda yanlışlık vardır. Selamlar

sabaha_dogru
21. March 2010, 05:57 PM
Yüreğinize sağlık Haluk hocam... Ellerinizden öpüyorum. sevgilerle.

dost1
22. March 2010, 04:49 AM
Selamun Aleykum! Değerli Halukgta Kardeşim!

Sayın Dost 1 Allah kur'an ayetlerini istediği şekilde iletmeye kadirdir ve öylede yapmıştır, bize düşen kur’anda açıklananlar üzerinde durmaktır. Benim burada Cebrail den söz etmem açıkça yazılan ayetleri referans almam nedeniyledir. Örneğin:

Bakara 97: Söyle: "Her kim Cebrail'e düşman ise kendisinden öncekileri doğrulayan ve müminlere bir hidayet ve müjde olan Kur'an'ı senin kalbine Allah'ın izniyle o indirdi.

Buna benzer bazı ayetlerde vardır. Necm suresi 1–13. ayetleri okuduğumuzda yine Cebraillin kur’anı tebliğ ederken bir durumu anlatılır. SAYGILARIMLA Halukgta


Allah razı olsun. Uzun zamandır yazılarınızı okuyorum. Dikkatimi çeken en önemli şey yazdıklarınıza Kur’an’dan onay almanızdır. Bu nedenle “Cebrail” ile ilgili yazdıklarınızı Kur’an’dan delillendirebilir misiniz? diye sormuştum.

Değerli Kardeşim!

Cebrail ile ilgili olarak Kur’an’da üç ayet vardır. Bunlar:

Bakara;97: Kul men kâne adüvven liCibriyle feinnehu nezzelehu alâ kalbike Biiznillahi musaddikan lima beyne yedeyhi ve hüden ve büşra lilmu'miniyn;
“De ki: “Kim cibrîl'e düşmansa, bilsin ki şüphesiz Allah onu [cibrîl'i], Kendisinin bilgisi gereği, iki eli arasındakileri doğrulayıcı, inananlar için bir yol gösterme ve müjde olarak senin kalbine indirmiştir.”

Bakara;98: Men kâne adüvven Lillahi ve Melaiketihi ve Rusulihi ve Cibriyle ve Miykâle feinnAllahe adüvvün lilkâfiriyn;

Kim ki, Allah'a, meleklerine, elçilerine, cibrîl'e, mîkâl'e düşman olursa bilsin ki, şüphesiz Allah da inkârcılara düşmandır.

Tahrim 4: İn tetuba ilellahi fekad sağat kulubüküma* ve in tezahera 'aleyhi feinnAllahe HUve Mevlahu ve Cibriylu ve salihul mu’miniyn* velMelaiketü ba'de zâlike zahiyr

Eğer ikiniz, Allah’a tövbe ederseniz... -çünkü kesinlikle ikinizin kalbi kaydı- Yok eğer ona [peygambere] karşı dayanışmaya girerseniz hiç kuşkusuz bizzat Allah, ona Mevla’dır [yardımcıdır, destekçisidir, koruyucudur, yol göstericidir]. Cibril ve iman edenlerin salihleri de. Ve bunlardan sonra melekler de ona arka çıkarlar.

ayetleridir.

Bakara;97: Kul men kâne adüvven liCibriyle feinnehu nezzelehu alâ kalbike Biiznillahi musaddikan lima beyne yedeyhi ve hüden ve büşra lilmu'miniyn

Ne yazık ki, bu ayet rivayetlere uygun şekilde meallendirilmiştir. “feinnehu ve nezzelehu kelimelerindeki üçüncü şahıs zamirleri ayette zamirin gideceği “KUR’AN ve VAHY” kelimeleri olmadığı halde bu kelimeler varmış gibi meallendirilmiştir.



Diyanet De ki: “Her kim Cebrail’e düşman ise, bilsin ki o, Allah’ın izni ile Kur’an’ı; önceki kitapları doğrulayıcı, mü’minler için de bir hidayet rehberi ve müjde verici olarak senin kalbine indirmiştir.”

Elmalılı Orj. Söyle, her kim Cibrile düşman ise bilsin ki o, o Kur'anı senin kalbin üzerine Allahın iznile indirdi, önündekileri tasdıklayıcı ve mü'minlere bir hidayet ve bişaret olmak için

Ö.N. Bilmen De ki: «Her kim Cibrîl'e düşman olmuş ise (kahrolsun).» Çünkü Kur'an'ı önündeki kitapları musaddık ve mü'minler için bir hidâyet ve bir beşaret olmak üzere Allah Teâlâ'nın izniyle senin kalbin üzerine indiren, şüphe yok ki O'dur.

C. Yıldırım De ki: Kim Cibril'e düşmansa (bilsin ki) o kendinden önceki kitapları tasdîk eden, inananlar için doğru yolu gösteren ve aynı zamanda müjde olan Kur'ân'ı Allah'ın izniyle Senin kalbine indirmiştir.

A.F. Yavuz Ey Rasûlüm söyle: Her kim Cibrîl’e düşman ise, kininden helâk olsun. Gerçekten Cibrîl, daha önce indirilen kitabları tasdik etmekte olan Kur’an’ı, Allah’ın izniyle senin kalbine indirdi; ve Kur’an-ı Kerim, doğru yol gösterici, müminlere derecelerle kurtuluşu müjdeleyicidir.

H.B. Çantay (Habîbim) de ki: «Kim Cebrâîle düşman olursa» (kahrından gebersin!). Çünkü kendinden evvelki (Kitab) ları tasdik edici (ve doğrultucu) ve mü'minler için ayn-ı hidâyet ve müjde olan (Kuran) ı Allahın izni ile senin kalbinin üstüne o indirmişdir.

M. Esed (Ey peygamber, onlara) şunu anlat: Kim ki, Allah'ın izniyle senin kalbine, önceki çağlarda indirdiklerini doğrulayan, inananlara bir muştu ve rehber olan bu (ilahi kelam)ı indirdiği için Cebrail'e düşmanlık besliyorsa;

A. Bulaç De ki: "Cibril'e kim düşman ise, (bilsin ki) gerçekten onu (Kitabı), Allah'ın izniyle kendinden öncekileri doğrulayıcı ve mü'minler için hidayet ve müjde verici olarak senin kalbine indiren O'dur.

Y.N. Öztürk De ki: "Kim Cebrail'e - ki o, Allah'ın izniyle Kur'an'ı kendinden öncekini doğrulayıcı, insanlara yol gösterici ve müjde olarak senin kalbine indirmiştir - düşman kesilirse,

Diyanet Vakfı De ki: Cebrail'e kim düşman ise şunu iyi bilsin ki Allah'ın izniyle Kur'an'ı senin kalbine bir hidayet rehberi, önce gelen kitapları doğrulayıcı ve müminler için de müjdeci olarak o indirmiştir.

Elmalılı S1 Söyle: «Her kim Cebrail'e düşman ise kendisinden öncekileri doğrulayan ve müminlere bir hidayet ve müjde olan Kur'an'ı senin kalbine Allah'ın izniyle o indirdi.

Elmalılı S2 Söyle; her kim Cebrail'e düşman ise iyi bilsin ki, Kur'ân'ı senin kalbine Allah'ın izniyle kendinden önceki vahiyleri onaylayıcı, müminlere hidayet ve müjde kaynağı olmak üzere o indirdi.

TefhimulKuran De ki: «Cibril'e kim düşman ise, (bilsin ki) gerçekten o Kitabı, Allah'ın izniyle kendinden öncekileri doğrulayıcı ve mü'minler için hidayet ve müjde verici olarak senin kalbine indiren O'dur.

F. Kuran De ki; «Kim Cebrail'e düşman olursa - ki O Allah'ın izni ile Kur'an'ı, O'na inanmayanın elleri arasındaki Tevrat'ı onaylayıcı, müminlere yol gösterici ve müjde kaynağı olarak senin kalbine indirdi :

A. Gölpınarlı De ki: Kim Cibrîl'e düşmansa iyi bilsin ki o, Allah'ın izniyle evvelce inen kitapların doğruluğunu bildiren, inananlara doğru yolu gösteren ve bir müjdeci olan Kur'ân'ı, senin kalbine indirmiştir.

S. Ateş De ki: "Allâh'ın izniyle Kur'ân'ı kendinden öncekini doğrulayıcı ve inananlara yol gösterici ve müjdeci olarak senin kalbine indirdiği için, kim Cebrâil'e düşman olursa,

S. Yıldırım De ki: "Kim Cebrâil’e düşman ise iyi bilsin ki, bu Kur’ân’ı daha önceki kitapları tasdik etmek, inananlar için bir rehber ve müjde olmak üzere, Allah’ın izniyle senin kalbine o indirmiştir.

A. Uğur De ki: Cebrail'e kim düşman ise şunu iyi bilsin ki Allah'ın izniyle Kur'an'ı senin kalbine bir hidayet rehberi, önce gelen kitapları doğrulayıcı ve müminler için de müjdeci olarak o indirmiştir.

G. Onan De ki: "Cebrail'e kim düşman ise, (bilsin ki) gerçekten onu (kitabı) Tanrı'nın izniyle kendinden öncekileri (bence: yanınızda olanı / olanları) doğrulayıcı ve inançlılar için hidayet ve müjde verici olarak senin kalbine indiren O'dur. (A.Bulaç)

Ş. Piriş De ki: -Cebrail’e düşman olan bilsin ki O, daha önceki kitapları doğrulayan, mü’minler için yol gösterici ve müjde olan Kur’an’ı Allah’ın izniyle senin kalbine indirmiştir.


Ayet rivayet ekseninde değil de metne sadık kalınarak yapılsaydı.

HakkıYılmaz “De ki: “Kim cibrîl'e düşmansa, bilsin ki şüphesiz Allah onu [cibrîl'i], Kendisinin bilgisi gereği, iki eli arasındakileri doğrulayıcı, inananlar için bir yol gösterme ve müjde olarak senin kalbine indirmiştir.”

böyle meallendirilecekti.

Değerli Kardeşim!

"Necm suresi 1–13. ayetleri okuduğumuzda yine Cebraillin kur’anı tebliğ ederken bir durumu anlatılır. SAYGILARIMLA Halukgta"
Diyorsunuz.

Sözünü ettiğiniz ayetlere birlikte bakalım. İnşaAllah.

1- Ven necmi iza heva;
İndiği zaman necme kasem olsun ki (Parça parça inmiş ayetlerin her bir inişi kanıttır ki),

2- Ma dalle sahıbuküm ve ma ğava;
arkadaşınız sapmamıştır, azmamıştır.

3- Ve ma yentıku anil heva;
O, hevasından da konuşmuyor.

4- İn huve illâ vahyun yuha;
O, kendisine vahyedilen vahyden başka bir şey değildir.

5- Allemehu şediydulkuva;
Ona, onu müthiş kuvvetleri olan öğretti.

6- Zu mirretin, festeva;
O, üstün akıl sahibi. Ki istiva etmiştir O.

7- Ve huve bil ufukıl a'la;
Ve O, en yüksek ufukta idi.

8- Sümme dena fetedella;
Sonra yaklaştı ve hemen sarktı.

9- Fekâne kabe kavseyni ev edna;
İki yay uzunluğu kadar, ya da daha yakın olmuştu.

10- Feevha ila abdiHi ma evha;
Hemen de kuluna vahyettiğini vahyetti

11- Ma kezebel fuadu ma rea;
Gönlü, gördüğünü yalanlamadı.

12- Efe tumarunehu alâ ma yera;
Onun rü’yet ettiği/gördüğü şeyden kuşku mu duyuyorsunuz? (onun rü’yet ettiği /gördüğü şey hakkında onunla mücadele mi ediyorsunuz?)

13- Ve lekad reahu nezleten uhra;
Ant olsun onu, başka bir inişte daha gördü

Ne yazık ki, meallere baktığımızda çoğunlukla bu ayetlerde de rivayete uyabilmek için “ Cebrail” kelimesi olmadığı halde “Cebrail diye meallendirilebilmiştir.

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

halukgta
22. March 2010, 12:01 PM
Necm suresinde söylediğiniz gibi Cebrail ismi geçmez. Bunun Cebrail olduğunu Bakara 97 ayetinden anlarız. Yazdığınız Hakkı Yılmazın mealini önce inceleyelim.

Bakara 97: (“De ki: “Kim Cibrîl’e düşmansa, bilsin ki şüphesiz Allah onu [cibrîl'i], Kendisinin bilgisi gereği, iki eli arasındakileri doğrulayıcı, inananlar için bir yol gösterme ve müjde olarak senin kalbine indirmiştir.”)

Ayetten anladığımıza göre insanların bir kısmı Cibril adıyla geçene düşman kesilmiş ki Allah onlara kızıyor. Neden düşman kesilmiş ve ne işi dolayısıyla olabilir dersek, demek ki Allah tan gelen ayetlere aracılık yapıyor ve bunları beğenmeyenler varda ondan olsa gerek. Yoksa bu ismi ne maksatla zikrettiğini anlayamayız. Peki, ne diyor bu konuda? Kendisinin bilgilendirdiği yani görevlendirdiği bilgiler gereği, ona iletilenleri doğrulayıcı, inananlar için yol gösterme ve müjde olarak senin kalbine indiren odur diyor. Demek ki Cibril Allah ın gönderdiğini peygamberimizin kalbine indiriyor yani ona tebliğ ediyor. Peki, neyi tebliğ ediyor? Birçok ayetinde sizlere rehber, yol gösterici ve müjde olsun diye kur’anı indirdim demiyor muydu? Peki, burada kur’an ismi geçmediği halde biz bunun kur’an olduğunu bu yolla anlayamıyor muyuz? Kuran mealinde gizli yüklemin açığa vurulması çok doğaldır. Bunda da bir sakınca yoktur bana göre. Önemli olan mana ve anlamının değişmemesidir. Ayette Cibril isminin geçmesi boşuna olmasa gerek. Bahsedilen Allah ın ayetleri ve onun elçisine iletilmesidir. Demek ki arada bahsedilen Cibril var. İndirilen de insanlara yol gösterici olarak daha önce kur’anı indirdim dediğine göre burada başka bir indirilen anlamak bana göre doğru olmaz.
Ben bunları anladım rabbim yanıltmasın. Ben genelde tek meale bağlı kalmam bu durum bizleri yanılta bilir diye düşünüyorum, elbette bu benim düşüncem her düşünceye saygı duyarım. Selamlar

snobyx
22. March 2010, 03:12 PM
Necm suresinde söylediğiniz gibi Cebrail ismi geçmez. Bunun Cebrail olduğunu Bakara 97 ayetinden anlarız. Yazdığınız Hakkı Yılmazın mealini önce inceleyelim.

Bakara 97: (“De ki: “Kim Cibrîl’e düşmansa, bilsin ki şüphesiz Allah onu [cibrîl'i], Kendisinin bilgisi gereği, iki eli arasındakileri doğrulayıcı, inananlar için bir yol gösterme ve müjde olarak senin kalbine indirmiştir.”)

Ayetten anladığımıza göre insanların bir kısmı Cibril adıyla geçene düşman kesilmiş ki Allah onlara kızıyor. Neden düşman kesilmiş ve ne işi dolayısıyla olabilir dersek, demek ki Allah tan gelen ayetlere aracılık yapıyor ve bunları beğenmeyenler varda ondan olsa gerek. Yoksa bu ismi ne maksatla zikrettiğini anlayamayız. Peki, ne diyor bu konuda? Kendisinin bilgilendirdiği yani görevlendirdiği bilgiler gereği, ona iletilenleri doğrulayıcı, inananlar için yol gösterme ve müjde olarak senin kalbine indiren odur diyor. Demek ki Cibril Allah ın gönderdiğini peygamberimizin kalbine indiriyor yani ona tebliğ ediyor. Peki, neyi tebliğ ediyor? Birçok ayetinde sizlere rehber, yol gösterici ve müjde olsun diye kur’anı indirdim demiyor muydu? Peki, burada kur’an ismi geçmediği halde biz bunun kur’an olduğunu bu yolla anlayamıyor muyuz? Kuran mealinde gizli yüklemin açığa vurulması çok doğaldır. Bunda da bir sakınca yoktur bana göre. Önemli olan mana ve anlamının değişmemesidir. Ayette Cibril isminin geçmesi boşuna olmasa gerek. Bahsedilen Allah ın ayetleri ve onun elçisine iletilmesidir. Demek ki arada bahsedilen Cibril var. İndirilen de insanlara yol gösterici olarak daha önce kur’anı indirdim dediğine göre burada başka bir indirilen anlamak bana göre doğru olmaz.
Ben bunları anladım rabbim yanıltmasın. Ben genelde tek meale bağlı kalmam bu durum bizleri yanılta bilir diye düşünüyorum, elbette bu benim düşüncem her düşünceye saygı duyarım. Selamlar

Selamun aleykum,

Öncelikle tekrarlıyorum,ayetin başında ''De ki'' ifadesi olduğundan ayetin içinde geçen ''senin kalbine''ifadesi peygambere değil,ayeti okuduğu muhatabı işaret eder.Gerçi Elmalılı bu durumu fark ederek eserinde bir açıklama getirmiş ama şahsen beni tatmin etmedi.

Değerli Halukgta,benim bu konuda eğer izin verirseniz size iki sorum var.Amacım sadece beyin fırtınası yapmak.

1-Bakara 98 Her kim Allah’a, meleklerine, peygamberlerine, Cibril’e ve Mîkâl’e düşman olursa bilsin ki, Allah da inkâr edenlerin düşmanıdır.

Tahrim 4 Eğer sizler Allah'a tevbe ederseniz ; çünkü kalbleriniz eğrilik gösterdi. Yok eğer ona karşı birbirinize destekçi olmaya kalkışırsanız, artık Allah, onun mevlasıdır; Cibril ve mü'minlerin salih olan(lar)ı da. Bunların arkasından melekler de onun destekçisidirler.

1. Bakara 98'de ve Tahrim 4.ayetlerde Cibril ve melekler ayrı ayrı ifade edilmektedir.Cibril bir melek ise neden ayrı ayrı ifade edilmektedir?

2.Cibril'in gelenekselleşmiş kabullere dayanarak meallendirilen ayetlere göre Vahyi indiren melek olduğunu farz edersek onun neden düşman kabul edildiğini anlayabiliriz,en azından bir açıklama olmuş olur.Peki ya Bakara 98'de geçen Mikal'e neden düşman olanlar uyarılıyor.Onun suçu nedir?
Ayetlerin söz gelimiyle Mikal arasında ne bağlantı vardır?Mesela sizce Mikal nedir?Düşmanlık edilmemesi hususunda uyarılan bizlere Kuran Mikal'i ne kadar tanıtıyor?

Selametle...

halukgta
22. March 2010, 07:50 PM
Cebrailin neden düşman olarak kabul edildiğini aslında kendi düşüncem olarak yazmıştım. Elbette bunun doğrusunu Rabbim bilir. Rabbin Cebrail vasıtasıyla Kur’anı elçisine indirdiğini düşündüğümüzde o devrin insanlarının hem peygamberimize hem de bu vahyi getiren Cebrail i düşman görmeleri çok normaldir. Kur’ana karşı duran toplum hem peygamberimize hem de onu getirene düşman olmaları yadırganamaz. Sorduğunuz diğer soru ise bence çok önemli Cibril, melekler hatta Mikail sözlerini ayrı ayrı zikrediyor. Fakat bizler kur’anda bunları bazen melekler adıyla bazı ayetlerden öğreniyor bazılarını ise Cebrail özel ismiyle görüyoruz. Sizin söylediğiniz Mikail ismini yalnız ayette ismi geçiyor ama görevi konusunda hiçbir detay göremiyoruz.

Şimdi bu konuyu düşünelim. Rabbim meleklerin görevleri konusunda ayetlerde örnekler vermiş, Cebrail konusunda da bana göre ayetin içinde özellikle zikrederek vermiş, peki Mikail konusunda neden bilgi yok? Şimdi kendimize soralım, kur’anda birçok ayetleri içinde müteşabih olmalarından dolayı hala bir şey anlayamıyoruz. Ama anlamını bilmediğimiz için inkâr da etmiyoruz. Burada bizlere düşen görevini ya da anlamını bilemediğimiz ayetlerin peşinden koşmak yerine, açıklanan ve anlayabildiğimiz ayetlerin ardına düşmek bence en iyisidir. Zaten Allah ta öyle söylüyor. Müteşabihlerin değil, muhkemlerin ardı sıra gidiniz. Selamlar Halukgta

Apollonius
23. March 2010, 12:28 AM
Sayın Hakkı Yılmazın tahlilini okumuştum Cibril kavramı ile ilgili. Foruma da kopyaladım biraz önce:

http://www.hanifler.com/showthread.php?t=1562

halukgta
23. March 2010, 12:47 PM
Sayın Hakkı Yılmazın Kur’anı Allah tan başka kimse tebliğ etmemiş tir düşüncesinden yola çıkarak, aşağıda vereceğim iki ayet üzerinde yine, Hakkı Yılmazın meallerinden ve karşılaştırmalı diğer meallerden de faydalanıp düşünmeye çalışalım.

Hakkı Yılmaz Bakara 97: “De ki: “Kim cibrîl'e düşmansa, bilsin ki şüphesiz Allah onu [cibrîl'i], Kendisinin bilgisi gereği, iki eli arasındakileri doğrulayıcı, inananlar için bir yol gösterme ve müjde olarak senin kalbine indirmiştir.”

Yukarıdaki ayeti isim bazında değil de, anlatmak istediklerini düşünmeye çalışalım. Demek ki düşman olunan birisi var ki Cibril e kim düşmansa diye başlıyor. Burada madem isim bazında bir anlaşmazlık var isim zikretmeyelim. Ama birilerinin düşman olduğu birisi var demek ki Rabbim böyle söylüyor. Devamına bakalım Rabbim ne diyor? Kim düşmansa şunu çok iyi bilsin ki Allah onu kendisinin bilgisi gereği, yani kendisinin verdiği bilgiler doğrultusunda, ellerinin getirdiklerini doğrulayıcı inananlar için yol gösterici bilgileri senin kalbine indirmiştir diyor. Şimdi burada Rabbim ile elçisi arsında bir varlıktan bahsedildiği çok açık. Ona hem düşman olunuyor, hem de Allah onu işaretiyle belirterek, kendisinin bilgisi dâhilinde bilgiler getirdiğinden bahsediyor. Birçok ayetinde bizlere rehber, yol gösterme olarak Kur’anı indirdiğini belirtiyordu Rabbim. Demek ki bu indirilen apaçık kur’an, belki direk adı zikredilmiyor ama bunu diğer ayetlerde zikrettiği şeklinden anlıyoruz. Burada açıkça Allah kitabı indirirken aracı olduğunu belirttiği halde hayır aracı yok direk Allah indirmiştir dersek bu ayeti doğru açıklar mı sizce?

Şimdi de Necm suresini inceleyelim, acaba burada vah yedilen kur’an Allah mı tebliğ ediyor, yoksa ismin vermeden görevli bir başkası mı iletiyor onu anlamaya çalışalım. Yine önce Sayın Hakkı Yılmazın mealini alalım.


Necm suresi:

1 - İndiği zaman necme kasem olsun ki [Parça parça inmiş âyetlerin her bir inişi kanıttır ki] ,
2 - arkadaşınız sapmamıştır, azmamıştır.
3 - O, hevasından da konuşmuyor.
4 - O, kendisine vah yedilen vahiyden başka bir şey değildir.
5 - Ona, onu müthiş kuvvetleri olan öğretti.
6 - O, üstün akıl sahibi. Ki istiva etmiştir O.
7 - Ve O, en yüksek ufukta idi.
8 - Sonra yaklaştı ve hemen sarktı.
9 - İki yay uzunluğu kadar, ya da daha yakın olmuştu.
10 - Hemen de kuluna vah yettiğini vah yetti.
11 - Gönlü, gördüğünü yalanlamadı.
12 - Onun gördüğü şeyden kuşku mu duyuyorsunuz? [onun gördüğü şey hakkında onunla mücadele mi ediyorsunuz?]
13 - Andolsun onu, başka bir inişte daha gördü.
14 - Son sidrenin yanında.
15 - Ki onun yanında oturulan bahçe vardır.
16 - O zaman sidreyi kaplayan kaplıyordu.
17 - Göz şaşmadı ve azmadı.
18 - Andolsun, Rabbinin ayetlerinin en büyüğünü gördü.


Yukarıdaki ayetler üzerinde düşünelim şimdide. Burada arkadaşımız sapmamıştır azmamıştır derken dikkat ederseniz ismini zikretmiyor peygamberimizin ama biz bunun Hz. Muhammet olduğunu anlıyoruz. Tıpkı bu ayette geçen Cebrail ve kur’an ismini zikretmediği gibi. Allah şöyle söylüyor; (O, kendisine vah yedilen vahiyden başka bir şey değildir.) Buradaki anlatım şekline dikkat edelim lütfen. Bir bilgi vah yediliyor yani bildiriliyor ama Allah kendisinden bu bilginin geldiğini söyleme gereği duyuyor. Eğer bizzat kendisi bildirmiş olsaydı bunu neden söylesin. Şu cümle çok önemli bence üstünde iyice düşündüğümüzde çok iyi anlaşılıyor. (Ona, onu müthiş kuvvetleri olan öğretti. O, üstün akıl sahibi……) Dikkat edin Rahman yine burada tastikleyici en üst konumda, bakın ne diyor? Peygamberimize kur’anı öğreten çok kuvvetli, üstün akıl sahibi olan birisi öğretti diyor. Demek ki çok açık bir öğretici var. Şimdi şöyle bir soru gelebilir akla. Burada çok müthiş kuvvetli, akıl sahibi olan Allah tır diyen çıkabilir. Bunu söylersek Yaratıcının yüceliğini çok basite almış oluruz ki, bunu düşünmek kuranın bütününe ters düşer. Allah kendisini büyüklük ve yücelik kriterlerinin birisiyle anlatmaz, izah etmez hiçbir zaman. O kendisi için bizim anlayacağımız şekliyle, ben ol dediğimde o iş olur tarzında anlatır yüceliğini. Demek ki rabbin kur’anı tebliğ için gönderdiği bir görevli var arada. Ayette gelen görevlinin bakın nereden göründüğünü söylüyor?

(Ve O, en yüksek ufukta idi. Sonra yaklaştı ve hemen sarktı. İki yay uzunluğu kadar, ya da daha yakın olmuştu. Hemen de kuluna vah yettiğini vah yetti.)

Şimdide bu sözler üzerine düşünelim. Tebliğ edicinin ufuktan göründüğünü söylüyor Allah, çünkü yaratan kendisi olsa bir başka şahıstan bahsetmez, ufuktan göründüm derdi. Ufuktan görünen iyice yaklaştığını ve peygamberimizle iki yay uzaklığı kadar yakın olduğunu söylüyor. Şimdi hatırlayalım. Bu görünen ve bu kadar yakına gelen Rabbim olabilir mi? Asla ve asla olamaz. Çünkü kur’anda Musa peygamberimizin Rabbi görme isteğini ve daha sonra anlatılanı hatırlayın lütfen. Rabbim bu kıssasıyla asla beni hiç biriniz göremezsiniz diyordu bu ayetinde. Peki, burada ufuktan görünen ve peygamberimize yaklaşan kimdi o zaman? Yaratan olmadığına göre görevli birisi var demek ki. Yaklaştıktan sonra vah yedilmesi gereken bildirildi kendisine diyor. Devamına bakalım ayetin.

(Gönlü, gördüğünü yalanlamadı. Onun gördüğü şeyden kuşku mu duyuyorsunuz? Andolsun onu, başka bir inişte daha gördü.)

Yukarıdaki sözleri düşünelim şimdide. Peygamberimizin gördüğünü yalanlamadığını söyledikten sonra çok dikkat edin lütfen Rahman kendisinden bahsetmiyor, bir görevli olduğu çok net anlaşılması için, Onun gördüğü şeyden kuşkumu duyuyorsunuz diyor. Hatta onu bir kez değil birçok kez inişinde de gördüğünü belirtiyor. Burada görünen ve birçok kez tebliğ için gelen Rabbim asla olamaz. Çünkü onu görmenin mümkün olmadığını bizlere çok açık kur’anda belirtmişti. Demek ki görünen ve ayetleri getiren Allah değil, bizzat rabbin görevlendirdiği bir melek.

Değerli arkadaşlarım ben kur’anı anlamaya çalışırken çok dikkatli ve itinalı olmaya çalışıyorum elimden geldiğince, rabbim yanıltmasın. Kur’an ayetlerini anlamaya çalışırken bir bütün olarak düşünmek gerektiği gibi, birçok kişinin de fikrinden faydalanmak bizleri daha doğruya götüreceğine inanıyorum. Tek kaynağa bağlı olmak bizi yanıltabilir. Ben bu ayetlerden, Rabbin kur’anı görevlendirdiği bir meleği tarafından ilettiğini, tebliğ ettirdiğini anlıyorum. Rabbim yanıltmasın. SAYGILARIMLA Haluk GÜMÜŞTABAK

snobyx
23. March 2010, 08:25 PM
Cebrailin neden düşman olarak kabul edildiğini aslında kendi düşüncem olarak yazmıştım. Elbette bunun doğrusunu Rabbim bilir. Rabbin Cebrail vasıtasıyla Kur’anı elçisine indirdiğini düşündüğümüzde o devrin insanlarının hem peygamberimize hem de bu vahyi getiren Cebrail i düşman görmeleri çok normaldir.

Ayetlerin söz gelimine bakarsanız düşman olanlar Yahudi toplumudur.O devrin müşrikleri değildir.
Kur’ana karşı duran toplum hem peygamberimize hem de onu getirene düşman olmaları yadırganamaz. Sorduğunuz diğer soru ise bence çok önemli Cibril, melekler hatta Mikail sözlerini ayrı ayrı zikrediyor. Fakat bizler kur’anda bunları bazen melekler adıyla bazı ayetlerden öğreniyor bazılarını ise Cebrail özel ismiyle görüyoruz. Sizin söylediğiniz Mikail ismini yalnız ayette ismi geçiyor ama görevi konusunda hiçbir detay göremiyoruz.

Şimdi bu konuyu düşünelim. Rabbim meleklerin görevleri konusunda ayetlerde örnekler vermiş, Cebrail konusunda da bana göre ayetin içinde özellikle zikrederek vermiş, peki Mikail konusunda neden bilgi yok? Şimdi kendimize soralım, kur’anda birçok ayetleri içinde müteşabih olmalarından dolayı hala bir şey anlayamıyoruz. Ama anlamını bilmediğimiz için inkâr da etmiyoruz. Burada bizlere düşen görevini ya da anlamını bilemediğimiz ayetlerin peşinden koşmak yerine, açıklanan ve anlayabildiğimiz ayetlerin ardına düşmek bence en iyisidir. Zaten Allah ta öyle söylüyor. Müteşabihlerin değil, muhkemlerin ardı sıra gidiniz. Selamlar Halukgta

Selamlar,

Değerli Halukgta abim,

Bakara 97 ve 98 müteşabih ayetler değil muhkem ayetlerdir.Nedenine gelince bu ayetlerde muhatablara ciddi bir uyarı vardır.Allah'ın düşmanlığını kendi üzerine üzerinize çekmek istemiyorsanız;Allah'a,meleklere,resullerine,Cibri l ve Mikal'e düşman olmayın diye çok ciddi bir uyarı vardır.Bu ayet en az zinadan uzak durun diyen ayetler kadar muhkemdir.Çünkü bu ayetler ''elif lam mim'' gibi direk emir ve yasak içermeyen ve yoruma açık ayetlerden değildir.

Bu ayetlerin bu güne kadar dirayetli bir şekilde beyanı yapılmadığı için müteşabih ayetlerdendir denemeyeceğini düşünüyorum.

Selametle...

halukgta
23. March 2010, 08:39 PM
Ben bakara 97 ve 98. ayetlere müteşabih ayetler demedim. Mikail konusunda detaylı bilgi olmadığından, kur’andaki müteşabih ayetler gibi, bu sözün ardına düşüp başka anlamlar vermek yerine, zamana bırakmalıyız diyorum. Bakın ne yazmışım hatırlayalım.

(Şimdi kendimize soralım, kur’anda birçok ayetleri içinde müteşabih olmalarından dolayı hala bir şey anlayamıyoruz. Ama anlamını bilmediğimiz için inkâr da etmiyoruz. Burada bizlere düşen görevini ya da anlamını bilemediğimiz ayetlerin peşinden koşmak yerine, açıklanan ve anlayabildiğimiz ayetlerin ardına düşmek bence en iyisidir. Zaten Allah ta öyle söylüyor. Müteşabihlerin değil, muhkemlerin ardı sıra gidiniz.)

Kur’anda geçen birçok müteşabih ayetleri örnek vererek, nasıl onların üzerinde bilmediğimiz halde fazla durmuyorsak, burada geçen Mikail isminden ve görevi konusunda açıklama olmamasından dolayı bir bilgimiz yok. Burada söylediğim nasıl müteşabih ayetlerde bilemediğimiz ya da anlayamadığımız konuları zamana bırakıyorsak, burada geçen Mikail sözünün manasını ve görevini de zamana bırakıp araştırmalıyız diyorum. Selamlar.

snobyx
23. March 2010, 08:46 PM
Sayın Hakkı Yılmazın Kur’anı Allah tan başka kimse tebliğ etmemiş tir düşüncesinden yola çıkarak, aşağıda vereceğim iki ayet üzerinde yine, Hakkı Yılmazın meallerinden ve karşılaştırmalı diğer meallerden de faydalanıp düşünmeye çalışalım.

Hakkı Yılmaz Bakara 97: “De ki: “Kim cibrîl'e düşmansa, bilsin ki şüphesiz Allah onu [cibrîl'i], Kendisinin bilgisi gereği, iki eli arasındakileri doğrulayıcı, inananlar için bir yol gösterme ve müjde olarak senin kalbine indirmiştir.”

Yukarıdaki ayeti isim bazında değil de, anlatmak istediklerini düşünmeye çalışalım. Demek ki düşman olunan birisi var ki Cibril e kim düşmansa diye başlıyor. Burada madem isim bazında bir anlaşmazlık var isim zikretmeyelim. Ama birilerinin düşman olduğu birisi var demek ki Rabbim böyle söylüyor. Devamına bakalım Rabbim ne diyor? Kim düşmansa şunu çok iyi bilsin ki Allah onu kendisinin bilgisi gereği, yani kendisinin verdiği bilgiler doğrultusunda, ellerinin getirdiklerini doğrulayıcı inananlar için yol gösterici bilgileri senin kalbine indirmiştir diyor. Şimdi burada Rabbim ile elçisi arsında bir varlıktan bahsedildiği çok açık. Ona hem düşman olunuyor, hem de Allah onu işaretiyle belirterek, kendisinin bilgisi dâhilinde bilgiler getirdiğinden bahsediyor. Birçok ayetinde bizlere rehber, yol gösterme olarak Kur’anı indirdiğini belirtiyordu Rabbim. Demek ki bu indirilen apaçık kur’an, belki direk adı zikredilmiyor ama bunu diğer ayetlerde zikrettiği şeklinden anlıyoruz. Burada açıkça Allah kitabı indirirken aracı olduğunu belirttiği halde hayır aracı yok direk Allah indirmiştir dersek bu ayeti doğru açıklar mı sizce?

Şimdi de Necm suresini inceleyelim, acaba burada vah yedilen kur’an Allah mı tebliğ ediyor, yoksa ismin vermeden görevli bir başkası mı iletiyor onu anlamaya çalışalım. Yine önce Sayın Hakkı Yılmazın mealini alalım.


Necm suresi:

1 - İndiği zaman necme kasem olsun ki [Parça parça inmiş âyetlerin her bir inişi kanıttır ki] ,
2 - arkadaşınız sapmamıştır, azmamıştır.
3 - O, hevasından da konuşmuyor.
4 - O, kendisine vah yedilen vahiyden başka bir şey değildir.
5 - Ona, onu müthiş kuvvetleri olan öğretti.
6 - O, üstün akıl sahibi. Ki istiva etmiştir O.
7 - Ve O, en yüksek ufukta idi.
8 - Sonra yaklaştı ve hemen sarktı.
9 - İki yay uzunluğu kadar, ya da daha yakın olmuştu.
10 - Hemen de kuluna vah yettiğini vah yetti.11 - Gönlü, gördüğünü yalanlamadı.
12 - Onun gördüğü şeyden kuşku mu duyuyorsunuz? [onun gördüğü şey hakkında onunla mücadele mi ediyorsunuz?]
13 - Andolsun onu, başka bir inişte daha gördü.
14 - Son sidrenin yanında.
15 - Ki onun yanında oturulan bahçe vardır.
16 - O zaman sidreyi kaplayan kaplıyordu.
17 - Göz şaşmadı ve azmadı.
18 - Andolsun, Rabbinin ayetlerinin en büyüğünü gördü.


Yukarıdaki ayetler üzerinde düşünelim şimdide. Burada arkadaşımız sapmamıştır azmamıştır derken dikkat ederseniz ismini zikretmiyor peygamberimizin ama biz bunun Hz. Muhammet olduğunu anlıyoruz. Tıpkı bu ayette geçen Cebrail ve kur’an ismini zikretmediği gibi. Allah şöyle söylüyor; (O, kendisine vah yedilen vahiyden başka bir şey değildir.) Buradaki anlatım şekline dikkat edelim lütfen. Bir bilgi vah yediliyor yani bildiriliyor ama Allah kendisinden bu bilginin geldiğini söyleme gereği duyuyor. Eğer bizzat kendisi bildirmiş olsaydı bunu neden söylesin. Şu cümle çok önemli bence üstünde iyice düşündüğümüzde çok iyi anlaşılıyor. (Ona, onu müthiş kuvvetleri olan öğretti. O, üstün akıl sahibi……) Dikkat edin Rahman yine burada tastikleyici en üst konumda, bakın ne diyor? Peygamberimize kur’anı öğreten çok kuvvetli, üstün akıl sahibi olan birisi öğretti diyor. Demek ki çok açık bir öğretici var. Şimdi şöyle bir soru gelebilir akla. Burada çok müthiş kuvvetli, akıl sahibi olan Allah tır diyen çıkabilir. Bunu söylersek Yaratıcının yüceliğini çok basite almış oluruz ki, bunu düşünmek kuranın bütününe ters düşer. Allah kendisini büyüklük ve yücelik kriterlerinin birisiyle anlatmaz, izah etmez hiçbir zaman. O kendisi için bizim anlayacağımız şekliyle, ben ol dediğimde o iş olur tarzında anlatır yüceliğini. Demek ki rabbin kur’anı tebliğ için gönderdiği bir görevli var arada. Ayette gelen görevlinin bakın nereden göründüğünü söylüyor?

(Ve O, en yüksek ufukta idi. Sonra yaklaştı ve hemen sarktı. İki yay uzunluğu kadar, ya da daha yakın olmuştu. Hemen de kuluna vah yettiğini vah yetti.)

Şimdide bu sözler üzerine düşünelim. Tebliğ edicinin ufuktan göründüğünü söylüyor Allah, çünkü yaratan kendisi olsa bir başka şahıstan bahsetmez, ufuktan göründüm derdi. Ufuktan görünen iyice yaklaştığını ve peygamberimizle iki yay uzaklığı kadar yakın olduğunu söylüyor. Şimdi hatırlayalım. Bu görünen ve bu kadar yakına gelen Rabbim olabilir mi? Asla ve asla olamaz. Çünkü kur’anda Musa peygamberimizin Rabbi görme isteğini ve daha sonra anlatılanı hatırlayın lütfen. Rabbim bu kıssasıyla asla beni hiç biriniz göremezsiniz diyordu bu ayetinde. Peki, burada ufuktan görünen ve peygamberimize yaklaşan kimdi o zaman? Yaratan olmadığına göre görevli birisi var demek ki. Yaklaştıktan sonra vah yedilmesi gereken bildirildi kendisine diyor. Devamına bakalım ayetin.

(Gönlü, gördüğünü yalanlamadı. Onun gördüğü şeyden kuşku mu duyuyorsunuz? Andolsun onu, başka bir inişte daha gördü.)

Yukarıdaki sözleri düşünelim şimdide. Peygamberimizin gördüğünü yalanlamadığını söyledikten sonra çok dikkat edin lütfen Rahman kendisinden bahsetmiyor, bir görevli olduğu çok net anlaşılması için, Onun gördüğü şeyden kuşkumu duyuyorsunuz diyor. Hatta onu bir kez değil birçok kez inişinde de gördüğünü belirtiyor. Burada görünen ve birçok kez tebliğ için gelen Rabbim asla olamaz. Çünkü onu görmenin mümkün olmadığını bizlere çok açık kur’anda belirtmişti. Demek ki görünen ve ayetleri getiren Allah değil, bizzat rabbin görevlendirdiği bir melek.

Değerli arkadaşlarım ben kur’anı anlamaya çalışırken çok dikkatli ve itinalı olmaya çalışıyorum elimden geldiğince, rabbim yanıltmasın. Kur’an ayetlerini anlamaya çalışırken bir bütün olarak düşünmek gerektiği gibi, birçok kişinin de fikrinden faydalanmak bizleri daha doğruya götüreceğine inanıyorum. Tek kaynağa bağlı olmak bizi yanıltabilir. Ben bu ayetlerden, Rabbin kur’anı görevlendirdiği bir meleği tarafından ilettiğini, tebliğ ettirdiğini anlıyorum. Rabbim yanıltmasın. SAYGILARIMLA Haluk GÜMÜŞTABAK


Selamlar,

Öncelikle Rabbimizin Kuran'ı bizzat resulune vahy ettiğini düşünüyorum.Ama en son tahlilde bunu bir melek aracılığı ile yaptığını düşünmek de sakıncalıdır demiyorum.Amacım sadece bu konuları daha iyi irdelemek anlamak.

Sadece bir noktaya dikkat çekmek istiyorum.Yukarıda büyük ve farklı renkte yazdığım mealin arapçasını

Necm 10.Fe evha ila abdihi ma evha

Böylece(O:Fiildeki gizli özne) kuluna vahyettiğini vahyetti.

Eğer ''O''zamiri ile işaret edilen ''Cibril''ise vahyedilen kişi yani Resul Cibril'in kulumu oluyor.

İsra 1.Sübhanellezi esra bi abdihi leylem minel mescidil harami ilel mescidil aksallezi barakna havlehu li nüriyehu min ayatina innehu hüves semiul besiyr

Eksiklikten uzaktır O ki bir gece kulunu, âyetlerimizden bir bölümünü, kendisine göstermemiz için, Mescid-i Harâm'dan, çevresini bereketli kıldığımız Mescid-i Aksâ'ya yürüttü. Gerçekten O, işitendir, görendir.

Selametle...

halukgta
23. March 2010, 08:56 PM
Ayetin tümüne baktığınızda bir aracı olduğu ve birçok kez indiği ve peygamberimizin de onu çok yakından gördüğü anlaşılıyor. Tüm bu gerçekler bir tarafta dururken ayette geçen şu cümleden yola çıkarak ayetin manasını değiştirmek doğru olmayacağını düşünüyorum. ( Hemen de kuluna vah yettiğini vah yetti...) Burada şöyle anlamalıyız. Allahın, kuluna vahyedilmesini istediğini hemen vahyetti. Ayetin bütününde Rahman ile elçisi arasında bir görevli olduğu çok açık anlaşılıyor bizlere düşen bunu anlamaya çalışmak olmalıdır. Selamlar

snobyx
23. March 2010, 09:20 PM
Ayetin tümüne baktığınızda bir aracı olduğu ve birçok kez indiği ve peygamberimizin de onu çok yakından gördüğü anlaşılıyor. Tüm bu gerçekler bir tarafta dururken ayette geçen şu cümleden yola çıkarak ayetin manasını değiştirmek doğru olmayacağını düşünüyorum. ( Hemen de kuluna vah yettiğini vah yetti...) Burada şöyle anlamalıyız. Allahın, kuluna vahyedilmesini istediğini hemen vahyetti. Ayetin bütününde Rahman ile elçisi arasında bir görevli olduğu çok açık anlaşılıyor bizlere düşen bunu anlamaya çalışmak olmalıdır. Selamlar

Selamlar,

Ayetlerin başından itibaren bir aracıdan bahsedildiğini görmedim.Peygamberin yaşadığı iki vahy deneyiminin insanlara Kuran ile anlatılmasından başka birşeyden bahsetmiyor ayetler.Aracı elbette bir yorumdur,kesin bir gerçek değildir.

Verdiğim ayetin Arapça orjinalinde zamirler çok açıktır.Resule görünen her ne ise vahyi o vermiştir ve Resul onun kuludur.Bunun başka bir çeviriside yoktur.
Ama dolaylı bir anlatım tarzıdır diyerek arada bir görevli olduğu düşüncesi anlaşılır bir düşüncedir ama yukarıda dediğim gibi bir yorumdur ve kesin bir gerçek değildir.

Sonuç olarak şahsi kanaatim ne Cibril ne de Mikal iki melek değildir.

Selametle...

sabaha_dogru
23. March 2010, 09:31 PM
snobyx kardeşimin söylediklerine katılmamak mümkün değil kanaatimce...
Kur'an'ı vahyeden Yüce Allah vahyedilen ise Muhammed....
Cebrail vahiy anlamında iken birden meleğe çevrilmiş, tuhaf.

müslümanlardan
24. March 2010, 10:31 AM
Mevdudi'nin Tefhimu'l Kur'an adlı Tefsirinde Kıyamet 19.ayetin yorumunu okurken şöyle bir ifade ile karşılaşmıştım:

Sonra muhakkak onu açıklamak bize ait (bir iş) tir.

Hatta önceki ayetleriyle birlikte:

16- Onu (Kur'an'ı, kavrayıp belletmek için) aceleye kapılıp dilini onunla hareket ettirip-durma.
17- Hiç şüphesiz, onu (kalbinden) toplamak ve onu (sana) okutmak bize ait (bir iş) tir.
18- Şu halde, biz onu okuduğumuz zaman, sen de onun okunuşunu izle.

Ve Mevdudi der ki:


Bu çok önemli bir ayettir. Bu ayetin ortaya koyduğu bazı ana umdeleri eğer iyice anlarsak daha önceleri pekçok kişinin düştüğü ve bugün de yaygın olan birçok sapıklığa düşmekten kurtuluruz.

İlk önce, şu açıkça anlaşılmaktadır ki, Rasulüllah'a nazil olan vahiy sadece Kur'an'da yazılı olandan ibaret değildir. Kur'an'ın haricinde ve Kur'an'da yer almayan bilgiler de Allah Rasulü'ne verilmiştir. Kur'an'ın emirleri, yol gösterişleri, kelimeleri, hususi ıstılahları ve bunların manaları Allah Rasulü'ne anlatılmıştır. Eğer bunların hepsi Kur'an'da yazılı olmuş olsaydı o zaman "Bunların anlamlarını biz sana açıklayacağız" ya da "Onun açıklanması bize düşer" gibi bir söze gerek duyulmazdı. Eğer Rasulüllah'ın (s.a) bilgilenmesi böyle olmasaydı, tüm açıklamalar Kur'an'da olurdu. O halde, Kur'an'ın Allah tarafından yapılan açıklama ve izahı her halûkârda Kur'an kelimelerinden ayrıdır. Bu, bize Kur'an'da anlatılan Vahy-i Hafî'nin diğer bir ispatıdır. (Kur'an-ı Kerim'de bunun hakkında başka deliller de vardır.

halukgta
24. March 2010, 10:40 AM
Sayın Snobyx sizin cevabınızdaki cümleniz, kur'an bütünlüğünde düşündüğünüzde benim sözlerimi onaylıyor farkındamısınız? ( Resule görünen her ne ise vahyi o vermiştir.) Görünen Rahman, Yaratıcı olmayacağına göre?..... Esen kalın. Halukgta

sabaha_dogru
24. March 2010, 02:21 PM
Selam Haluk Hocam, Kur'an bazı yerlerde neden bu kadar karışık ya da biz mi anlayamıyoruz. Zira Yüce Allah açıkca bu vahiyleri Cebrail adında bir melek kulumuza vahyediyor diyemez miydi? ya da ben Cebrail'e vahyediyorum O'da kulumuza şeklinde.

Kamer suresinde Yüce Allah dört kez yemin ederek Kur'an'ı kolaylaştırdığını söylüyor fakat biz en önemli konuları bir türlü çözemiyoruz. mesela namaz 2 vakit , 3 vakit veya 5 vakit diyenler var. ya da bu cebrail olayı. Musa'ya vahyedip, levhaları verirken meleğe ihtiyaç duymayan Allah, neden Muhammed'de bu gereği duyuyor?
Allah'a emanet olun. sevgilerle...

halukgta
24. March 2010, 07:01 PM
Değerli arkadaşım zor olan kur'an ın anlatımı değil, bizlerin kafalarının karışık olmasıdır zorluk çıkaran. Allah yarattığı canlılar içinde tek aklı ile hür hareket eden, yaratığın insan olduğunu söyler. Bırakın birazda akıl kullanılsın kur'anı anlamak için, yoksa diğer canlılardan ne farkımız kalır. Aklını kullanamayan hayvanlara bile gel, git, yat, kalk demesini öğrettiğimizde onlarda yapıyor. Ama bunu kendileri akıl edemiyor. Allah yarattığı kulları için tartışmaya meyillidirler diyor. Böyle yaratmasının ve kur'anıda düşünerek anlamamızın elbette bir sebebi vardır. Buda imtihanın zor sorusu olsa gerek, ne dersiniz?

snobyx
24. March 2010, 08:34 PM
Sayın Snobyx sizin cevabınızdaki cümleniz, kur'an bütünlüğünde düşündüğünüzde benim sözlerimi onaylıyor farkındamısınız? ( Resule görünen her ne ise vahyi o vermiştir.) Görünen Rahman, Yaratıcı olmayacağına göre?..... Esen kalın. Halukgta


Selamlar,


Anlatmak istediğimi yanlış anlatmışım veya eksik kalmış,

Önce Musa'nın ilk vahyi nasıl aldığına bakalım.

(Kasas; 30) Sonra oraya vardığında o bereketli toprak parçasındaki vadinin sağ tarafından, bir ağaçtan şöyle seslenildi: "Ey Mûsâ! Alemlerin Rabbi Allah Benim, Ben!"

(Tâ Hâ; 9–15) Ulaştı mı sana Mûsâ'nın haberi? Hani bir ateş görmüştü de ailesine, "Bekleyin! Gözüme bir ateş ilişti. Olabilir ki, ondan size bir kor parçası getiririm yahut onun üzerinde bir kılavuz bulurum" demişti. Onun(ateşin) yanına geldiğinde kendisine "Mûsâ! Benim Ben, senin Rabbin. Hadi pabuçlarını çıkar, sen kutsal vadide, Tuva'dasın. Ve Ben seni seçtim; o hâlde vahyedilecek olanı dinle. Hiç kuşkulanma ki, Ben Allah'ım. İlâh yoktur Benden başka. O halde Bana kulluk et ve Beni anmak için namaz kıl. Kuşku duyma ki o saat gelecektir. Onu neredeyse gizleyeceğim ki, her kimse gayretinin karşılığını elde etsin" diye seslenildi.

Ben hiçbir zaman Resul'e Rabbimizin perdesiz göründüğünü söylemedim.Zaten böyle birşey söz konusu olamaz.

Şûrâ 51.Bir beşer için, bir vahy ile veya perde arkasından yahut bir elçi gönderip de izniyle dilediğini vahyetmesi dışında Allah'ın kendisiyle konuşması olmaz. Muhakkak O, Aliyy'dir Hakîm'dir.

Burada ifade edilen Resul'un dikkatini çeken vahy öncesi bir durumdur.Belki bir ışık veya başka birşey.Bunu elbette bilemiyorum.Fakat şuna inanıyorum ki,Vahy bizzat Rabbimiz tarafından Resullerine verilmiştir.Kesinlikle bir aracı olduğunu(ki 1400 küsur senedir işi gücüde yok)düşünmüyorum.

Selametle...

sabaha_dogru
24. March 2010, 09:01 PM
Gerçekten bizim kafalar sorunlu hocam. Bizim burada iki tane cami imamına dedim ki, siz ne dediğinizi bilmeden namaz kılıyorsunuz, bu Nisa 43. e ters bir durum. ne cevap verseler iyi, o ayet sarhoşlar için dediler.
o zaman bende dedim ki, ben içki içmem, sizde içmezsiniz peki yine de ne dediğinizi biliyor musunuz? sarhoştan ne farkınız var?
sustular, sonra arapçanın faziletlerini! anlatmaya başladılar. cennet dili falanmış.
oraya gidersem görecekmişim, gerçi gitmem imkansızmış ya. çünkü ben onların gözünde kafirim ya. yani konuya dönecek olursam, zihinler çok fena bir halde bulandırılmış. Din adamı olanlar maalesef islam'dan en habersiz olanlar aynı zamanda.
Bu kadar açık bir ayeti dahi anlamaya kafaları yetmiyor.

Biri de şöyle dedi, Kur'an'da nasıl namaz kılınacağı yazmaz.
evet bunu diyen bir imam.
Dedim ki Namazı emreden Rabbimiz bize nasıl kılınacağını anlatmamış ha, veyl olsun size.
Maalesef orayı terketmek zorunda bırakıldım, Rabbime şahit ol diyerek..
sevgilerle...

halukgta
24. March 2010, 09:21 PM
Sayın Snobyx yine sorunuza kendiniz cevap vermişsiniz.

Şûrâ 51.Bir beşer için, bir vahy ile veya perde arkasından yahut bir elçi gönderip de izniyle dilediğini vahyetmesi dışında Allah'ın kendisiyle konuşması olmaz. Muhakkak O, Aliyy'dir Hakîm'dir.


Yukarıda yazdığınız ayette bir elçi gönderebileceğini söylüyor, ama siz bunu vahiy öncesi olarak adlandırmışsınız. Bilmediğimiz konularda yorum yapmak nekadar doğru olur sizce? Bahsettiğimiz ayette bir çok inişte gördü dediği halde ve siz bir aracı olduğunu söylemişken, hala bunun tersini söylemeniz doğru olurmu?

Bana Musa peygamberimizin örneğini vermişsiniz. Çok doğru bakın orada direk elçisiyle konuştuğunu ne güzel de anlıyoruz. Allah istediği gibi vahyeder ve konuşur bunuda yukarıdaki ayette zaten anlatmış. Bu konuda daha fazla konuşmak istemiyorum çünkü aynı şeyleri söylememizin bir faydası olmayacaktır. Herkez özgür iradesi ile inancında serbesttir.

Sabaha-Doğru nikli kardeşim sözlerinizde çok haklısınız, Rabbin kitabını rehber almayıp beşerin kitaplarını rehber alanların hem gözlerine perde indiriyor hemde gönülleirni mühürlüyor. Rabbim bu durumdan bizleri korusun inşallah. Selametle kalın. halukgta

sabaha_dogru
24. March 2010, 09:24 PM
Selametle Hocam. Ellerinizden öperim..

snobyx
24. March 2010, 11:48 PM
Sayın Snobyx yine sorunuza kendiniz cevap vermişsiniz.

Şûrâ 51.Bir beşer için, bir vahy ile veya perde arkasından yahut bir elçi gönderip de izniyle dilediğini vahyetmesi dışında Allah'ın kendisiyle konuşması olmaz. Muhakkak O, Aliyy'dir Hakîm'dir.


Yukarıda yazdığınız ayette bir elçi gönderebileceğini söylüyor, ama siz bunu vahiy öncesi olarak adlandırmışsınız. Bilmediğimiz konularda yorum yapmak nekadar doğru olur sizce? Bahsettiğimiz ayette bir çok inişte gördü dediği halde ve siz bir aracı olduğunu söylemişken(Bir aracı olduğunu söylemedim,dikkatini çeken farklı bir ışık veya bir görüntü olduğunu sonra vahyin indirildiğini ifade ettim) , hala bunun tersini söylemeniz doğru olurmu?

Bana Musa peygamberimizin örneğini vermişsiniz. Çok doğru bakın orada direk elçisiyle konuştuğunu ne güzel de anlıyoruz. Allah istediği gibi vahyeder ve konuşur bunuda yukarıdaki ayette zaten anlatmış. Bu konuda daha fazla konuşmak istemiyorum çünkü aynı şeyleri söylememizin bir faydası olmayacaktır. Herkez özgür iradesi ile inancında serbesttir.

Sabaha-Doğru nikli kardeşim sözlerinizde çok haklısınız, Rabbin kitabını rehber almayıp beşerin kitaplarını rehber alanların hem gözlerine perde indiriyor hemde gönülleirni mühürlüyor. Rabbim bu durumdan bizleri korusun inşallah. Selametle kalın. halukgta


Selamlar,

Bu hususda benimde son iletim olacak fakat son irdelediğiniz noktayı açmak istiyorum.


Şûrâ 51. Bir beşer için, bir vahy ile veya perde arkasından yahut bir resul gönderip de izniyle dilediğini vahyetmesi dışında Allah'ın kendisiyle konuşması olmaz. Muhakkak O, Aliyy'dir Hakîm'dir.

Bu ayeti sadece peygamberlere özel indirilmiş olarak algılarsanız elbette dediğiniz doğrudur.Ben ise ayeti genel olarak algılıyorum.

Bu ayette elbette Vahy ve perde arkasından konuşulması peygamberlerin deneyimlediği durumlardır.Fakat 3.yol olan Resul aracılığı ile konuşması ise hepimizin yaşadığı durumdur.

Bizler insan olarak hiçbir zaman Rabbimiz ile direk konuşmadık.Ama onun Resulleri(Peygamberleri ve gönderdiği kitablar)aracılığı ile o bizlerle konuşmakta.

Yani demem o ki,ayette geçen Resul ,Cibril veya başkası değil,bir beşer olan bana ;Rabbimin emirlerini ileten peygamberleri ve kitablarıdır.

Kuran'da örneklerine bakarsak Meryem'e,Lut'a,İbrahim'e gönderilen Resulleri bu manada düşünebiliriz.Firavun'la Rabbimiz Musa aracılığı yani Resul'u aracılığı ile konuşmadı mı?

Selametle...

aşık74
26. March 2010, 12:36 AM
Biri de şöyle dedi, Kur'an'da nasıl namaz kılınacağı yazmaz.
evet bunu diyen bir imam.
Dedim ki Namazı emreden Rabbimiz bize nasıl kılınacağını anlatmamış ha, veyl olsun size.
Maalesef orayı terketmek zorunda bırakıldım, Rabbime şahit ol diyerek..
sevgilerle...

Selamlar kardeşim ve kardeşlerim....

Acaba rabbimiz bize hakkatende namazımı emretmiş ?

Bu soruyu hanif islam anlayışını tanımadan önce bana sizler sorsaydınız ! Ben kesinlikle namaz emrediliyor derdim.

Ama hanif müslüman olmaya çalışdığımdan beri ,bazı düşüncelerim değişti !

Şu an bu sorunun cevabına namazı emretmiştir diyemiyorum !!

Çünkü kuranda namaz diye bir kelime göremedim.Namaz diye çevrilenlerin hepsinde ' salaat ' kelimesi geçiyor...

Ve benim anladığıma göre salaat = namaz değikl !!! namaz = salaat değil !!

Acaba bu düşüncede olan ben, sapıtanlardanmı olmuşumdur ? :)

selamlar...

halukgta
26. March 2010, 01:02 PM
Değerli arkadaşım namaz kur’anda var mıdır yok mudur, sözünü kendimize soruyorsak, bunu salât kelimesi ile namaz aynımıdır karşılaştırmasıyla yaparak cevap bulamayabiliriz. Birisi çıkar salât ın anlamı şudur der ona başka bir anlam verir geçer. Rabbim her şeyden nice örnekleri değişik ifadelerle verdim ki anlayasınız ayetini boşuna indirmemiştir. İşte bu ve buna benzer sorulara kur’an kendi içinde o kadar çok cevap veriyor ki. Kelimelerin üzerinde durmadan genel anlamda düşünelim namaz konusunu. Biz salât kelimesine hiçbir anlam vermeden düşünelim. Salât yapmadan önce ne yapın diyordu Rabbim? Yıkayın yüzünüzü kolarınızdan dirseklere kadar, mesh edin başınızı ayaklardan topuklara kadar. Şimdi bu temizliği ne zaman yapmamızı istiyor rahman? Salâttan önce. Demek ki salât sözüyle anladığımız, özel bir ibadet var burada çünkü Rabbim salâtı yapmadan önce böyle bir temizliğin yapılmasını istiyor. Hatta tuvalete giderseniz, cinsel ilişkiye girerseniz bu temizliğiniz bozulur diyor. Şimdi düşünelim salât Rabbe karşı yapmamız gereken bir duadan ibaret olabilir mi? Olamaz çünkü onun için böyle bir temizliğin gerektiğini söylemiyor, tam tersine her yerde ve zaman onu anıp ona dua edebileceğimizi söylüyor. Demek ki özel bir durum olduğu çok açık. Yine salât kelimesini kullanarak salatı kılın sözcüğünü kullanıyor Rabbim kur’anda, dikkat edin kılın diyor. Eğer bir dua olsaydı kılmak tabirini neden kullansın. Örneğin bir ayetinde namazları ve orta namazı koruyun der bizlere. Demek ki özellikle zaman belirterek yapılması istenen bir salât var. Burada bahsedilen de dua olamaz çünkü duanın zamanı ve vakti olmadığı yine kur’andan anlaşılıyor. Yine boy abdesti alıncaya kadar salata yaklaşmayın der Rabbim. Ama Allah a dua için böyle bir şart yoktur. Örneğin savaş esnasında peygamberimizin askerlerinin önce yarısına salât ettirirken ilk secdeden sonra diğerlerinin sıraya girmesini istiyorsa, demek ki secdeli, kıyamlı bir salât var demektir. Örneğin vakit ve zaman belirterek Allah; Gündüzün iki tarafında ve geceye yakın saatlerde namaz kıl diyor. Burada dikkat edin zaman belirterek salâtı kıl diyor. Eğer bu dua olsaydı ne onun için bir abdest gerekirdi nede özel bir zaman, çünkü Rabbim Allah ı her zaman anın ve ona dua edin der.
Değerli arkadaşım salât sözcüğünün anlamını söylemeden bu sözcüğün özel bir durum olduğunu anladık kur’andan. Hiçbir detaya girmeden ve salâtın ne olduğunu ve ne şekilde hareketlerinin olduğunu dahi söylemeden özel bir ibadet olduğu apaçık çıkıyor. Elbette tartışmamız gereken, salâtın günümüzde yapılan şekli konusunda, okunan dualar konusunda olması çok doğaldır. Rabbin yemin ederek kolaylaştırdığı salâtı ne yazık ki bizler zorlaştırmış ve insanları bundan uzaklaştırmışız. Namaz kur’anda var mıdır yok mudur sorusuna cevap vermeden önce, yukarıda verdiğim örnekleri iyice düşünmeliyiz diyorum, çünkü salâttan bahseden Rabbim, onun şekilsel hareketlerini de anlatıyor, dua olsaydı salât neden rükû ve secde yapalım? Selametle kalın. Halukgta

sabaha_dogru
26. March 2010, 07:59 PM
sevgili Aşık74, çok talihsiz bir yazı asmışsın. Hem hanif müslüman oldum diyorsun hem de Allah namazı emretmemiş diyorsun. Bizi de otomatikman islam dışına atıyorsun.

Bizim namazdan kastımız salatı ikame etmemizdir. Ben namaza başlarken şu vaktin namazına diye bir niyette bile bulunmuyorum, sadece içimden anıyorum. Rabbim göğüslerde olanı bilir. Sen Kıyam, rükü ve secdeyi yap ama adına namaz deme , o da kabulümdür.. Ama sakın namaz yok deme.
o zaman da ucu salat'a dokunur....
Mühim olan o anda Rabbimizi anmak ve O'ndan yardım dileyip O'na dua edip yalvarmak. Ama O'nun bize öğretmiş olduğu gibi...

sevgilerle...

aşık74
27. March 2010, 01:06 AM
sevgili Aşık74, çok talihsiz bir yazı asmışsın. Hem hanif müslüman oldum diyorsun hem de Allah namazı emretmemiş diyorsun. Bizi de otomatikman islam dışına atıyorsun.

Selamlar kardeşim.

Yazdığım yazıyı daha dikkatli okursanız,ben yazıda ,rabbimiz namazı emretmemişdir demedim !!
Ben şunu dedim : Acaba rabbimiz bize hakkatende namazımı emretmiş ?
dikkat ederseniz,yazıda bir soru kipi var !!!

Sonuçta hepimiz hakk'ı yani en doğru yolda olanların yoluna girmeye çalışmıyormuyuz ?

Bende doğal olarak ,okuduğum ve anladığım yorumları bu platformda soruyorum .

Benim hiç kimseyi islam dışına atmak gibi bir niyetim yok ! Bunu yapmaktan rabbimize sığınırım güzel kardeşim.

Ben sadece; şeytanın oturduğu dosdoğru yolda ilerlemeye çalışan,rabbin kullarından biriyim.
Sizi üzdüysemde özür dilerim.
Amacım sadece dosdoğru yolu bulmaya çalışmak!!
Herhalde , siz , biz,hiçbirimiz dosdoğru yolu bulduk,bu yol doğrudur diyemeyiz sanırım!!! Oldum diyen solmuşdur bildiğimiz gibi...

Bizim namazdan kastımız salatı ikame etmemizdir. Ben namaza başlarken şu vaktin namazına diye bir niyette bile bulunmuyorum, sadece içimden anıyorum. Rabbim göğüslerde olanı bilir. Sen Kıyam, rükü ve secdeyi yap ama adına namaz deme , o da kabulümdür..

Sizin kabulünüze teşekkür ederim :) Ama, ya asıl kabul edecek olan !!!!!!!!!!

Ama sakın namaz yok deme.

Namaz yok demiyorum zaten,yazımı dikkatli okuyun !! Kuran'da namaz diye bir ifade göremedim diyorum,acaba salaat denen kelime namazmıdır diyorum..

o zaman da ucu salat'a dokunur....
Mühim olan o anda Rabbimizi anmak ve O'ndan yardım dileyip O'na dua edip yalvarmak. Ama O'nun bize öğretmiş olduğu gibi...

Aynı fikirdeyim...
sevgilerle...

Selamlar sevgiler...

aşık74
27. March 2010, 01:19 AM
http://www.hanifler.com/showthread.php?t=1037&page=6

Ayrıca üstteki link'i incelemenizi rica ederim. Dost1 abi'den ve üstteki yazışmalarımızı okuyan kardeşlerimdende yorum yapmalarını rica ederim..

selamlar...

dost1
27. March 2010, 03:53 AM
Selamun Aleykum! Değerli Aşık74 Kardeşim!

http://www.hanifler.com/showthread.php?t=1037&page=6

Ayrıca üstteki link'i incelemenizi rica ederim. Dost1 abi'den ve üstteki yazışmalarımızı okuyan kardeşlerimdende yorum yapmalarını rica ederim..

selamlar...

Linkini verdiğin yazıda düşüncelerimi belirttim.
Sorularınızın net olarak cevabını verdim.
Kısaca yine belirteyim.

Namaz=Tazarrulu yakarış Allah emretmiştir
Salat=Zihinsel,ekonomik,sosyal destek. Allah emretmiştir.
Bunlarla ilgili ayetleri ve kelimelerin tanımlarını verdiğiniz linkteki yazılarımda belirtmiştim.

Namaz=Tazarrulu yakarış yok diyen bir insan Allah'a secde ediyorum diyebilir mi?
Salat=Zihinsel, ekonomik ve sosyal desteği hayatından çıkaran Allah'a secde ediyorum diyebilir mi?

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

aşık74
27. March 2010, 11:57 AM
Teşekkür ederim halil abi :)

Ben zaten namaz kılıyorum,ama kafamda soru işaretleri çok fazla :(

Sabaha doğru isimli kardeşim sanırım beni yanlış anladı ve fevri bir çıkış yaptı bana karşı (problem değil :))

Amacım benden bilgi olarak daha üstün kişilerden,birşeyler öğrenebilmek.

Selamlar :)

sabaha_dogru
27. March 2010, 08:13 PM
Kusura bakma Aşık74 kardeşim. Bazen ben de zihin karmaşası yaşamıyor değilim.
seni yanlış anladığım için özür dilerim... Rabbimiz hepinizden razı olsun inşaAllah.
sevgilerle...

aşık74
28. March 2010, 01:31 AM
Bu zihin karmaşaları belkide imtihanımızın bir parçası diye düşünüyorum..Yani en azından bu karmaşaları en doğru olanı bulmaya çalışmak için yaşıyoruz,rabbimize en iyi kulluğu yapabilmek için yaşıyoruz bu içimizi yeyip bitiren sıkıntıları.

Belkide rabbimiz bunu istiyıor bizden,düşünün diyor ! Öğrenin veya öğrenmeye çalışın diyor !
Belkide salaat budur ?

Selamlar...

dost1
28. March 2010, 03:32 AM
Selamun Aleykum! değerli Aşık74 Kardeşim!

Bu zihin karmaşaları belkide imtihanımızın bir parçası diye düşünüyorum..Yani en azından bu karmaşaları en doğru olanı bulmaya çalışmak için yaşıyoruz,rabbimize en iyi kulluğu yapabilmek için yaşıyoruz bu içimizi yeyip bitiren sıkıntıları.

Belkide rabbimiz bunu istiyıor bizden,düşünün diyor ! Öğrenin veya öğrenmeye çalışın diyor !
Belkide salaat budur ?

Selamlar...

Kur'an'ın metnine sadık kalındıktan sonra "belki" diye bir kelimeye yer yoktur.

Rabbımız olan Allah, Kur’an’ı anlaşılması için kolaylaştırdığını yeminle söylüyor.

[054.017] [DI] And olsun ki Kuran'ı, öğüt olsun diye kolaylaştırdık; öğüt alan yok mudur?
[054.022] [DI] And olsun ki, Kuran'ı öğüt olsun diye kolaylaştırdık; öğüt alan yok mudur?
[054.032] [DI] And olsun ki, Kuran'ı öğüt olsun diye kolaylaştırdık; öğüt alan yok mudur?
[054.040] [DI] And olsun ki, Kuran'ı öğüt olsun diye kolaylaştırdık; öğüt alan yok mudur?

Rabbimiz olan Yüce Allah;Kur’an’ın sözlerini, en güzel olarak bildirmiş. Okuyanların tüyleri ürperir,kalpleri yumuşar…
Anlaşılmayan kitap okunduğunda ayette sözedilenler yaşanabilir mi?

[039.023] [DI] Allah, ayetleri birbirine benzeyen ve yer yer tekrar eden Kitap'ı sözlerin en güzeli olarak indirmiştir. Rablerinden korkanların, bu Kitap'tan tüyleri ürperir, sonra hem derileri ve hem de kalbleri Allah'ın zikrine yumuşar ve yatışır. İşte bu Kitap, Allah'ın doğruluk rehberidir, onunla istediğini doğru yola eriştirir. Allah kimi de saptırırsa artık ona yol gösteren bulunmaz.

[012.002] [DI] Biz onu, anlayasınız diye, Arapça bir Kuran olarak indirdik.

[027.001] [DV] Tâ. Sîn. Bunlar Kur'an'ın, apaçık bir Kitab'ın âyetleridir.

[036.069] [DI] Biz ona şiir öğretmedik, zaten ona gerekmezdi. Bu bir öğüt ve apaçık Kuran'dır.

[039.027] [DI] Biz bu Kuran'da insanlara her türlü misali, belki öğüt alırlar diye, and olsun ki verdik.

[039.028] [DV] Korunsunlar diye, pürüzsüz Arapça bir Kur'an indirdik.

[041.003] [DV] (Bu,) bilen bir kavim için, âyetleri Arapça okunarak açıklanmış bir kitaptır.

Kur'an şüphe götürmeyen bir kitaptır...

Bakara;2:” Bu, doğruluğu şüphe götürmeyen ve Allah'a karşı gelmekten sakınanlara yol gösteren Kitap'dır.”

Âl-i İmran; 138:” Bu Kuran, insanlara bir açıklama, sakınanlara yol gösterme ve bir öğüttür.”

Nisa; 175:” Allah kendisine inananları ve Kitabına sarılanları rahmetine ve bol nimetine kavuşturacak, onları Kendisine götüren doğru yola eriştirecektir.”

Maide; 15:” Ey Kitap ehli! Kitap'dan gizleyip durduğunuzun çoğunu size açıkça anlatan ve çoğundan da geçiveren peygamberimiz gelmiştir. Doğrusu size Allah'tan bir nur ve apaçık bir Kitap gelmiştir.”

Maide; 16:” Allah, rızasını gözetenleri onunla, selamet yollarına eriştirir ve onları, izni ile, karanlıklardan aydınlığa çıkarır. Onları doğru yola iletir.”

Kur'an'ın metnini rivayete göre değil de metnine sadık kalınarak yapma basiretini gösterebilenler "salat" kelimesinin ne olduğunu bilir. Bu kesinlikle "namaz" değildir. Namaz dediğimiz "tazarrulu niyazdır,yakarışdır.


Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muıhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

aşık74
28. March 2010, 11:48 AM
Kur'an'ın metnini rivayete göre değil de metnine sadık kalınarak yapma basiretini gösterebilenler "salat" kelimesinin ne olduğunu bilir. Bu kesinlikle "namaz" değildir. Namaz dediğimiz "tazarrulu niyazdır,yakarışdır.

Sabaha doğru kardeşim ; işte demek istediğim üstte yazanlardı! Halil abi ne demek istediğimi üstte yazmış...

selamlar...