PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Günümüzde kur'an ayetelrini devre dışı bırakan silah;nüzul sebebi.....


halukgta
3. March 2010, 07:59 PM
Değerli arkadaşlarım günümüzde söylenilen ve inanılan bir inanç var ki, ne yazık ki buna inandığımızda kur’anın birçok ayeti neredeyse devre dışı kalmakta ve anlatılan anlamların dışına çıkartılmaktadır, buda ayetlerin nüzul sebebini bilmeden ayetin ne söylediği anlaşılmaz düşüncesi, fikri neden olmuştur.

Şimdi lütfen rabbin kur’anda onlarca ayetini hatırlayalım ve bunun üzerinde düşünelim, rabbim ben her şeyden nice örnekler verdim ve sizlere apaçık ayetlerimi anlattım diyordu. Kur’anın ipine sarılan bana ulaşır diye de birçok ayetinde bizleri kur’ana yönlendiriyordu. Elçisini hatırlayın bizlere kur’anı tebliğ etmesi gerektiği konusunda uyarıyor, bunu yapmadığı takdirde görevini yapmamış sayarım diyordu. Şimdi düşünelim birileri karşımıza çıkıyor ve diyor ki, Kuranın ayetlerinin nüzul yani iniş sebeplerini bilmediğimiz takdirde, ayetler ne anlatıyor bilemeyiz. Hani Rabbim anlaşılır gönderdim diyordu? Acaba neden Kuranda ayetlerinin iniş sebepleri konusunda bir açıklama yapmamışta, bizleri ilgilendiren kısımlarını aktarmıştır bunu hiç düşündük mü? Yoksa HÂŞÂ Rabbim ayetlerin daha iyi anlaşılması konusunda bir eksiklik mi varda birileri bunu tamamlama çabasına girmiş? (Rabbim bu sözlerimden dolayı affet) Bakın eğer ayetlerin anlaşılması için nüzul sebebini bilmemiz lazım dersek, koskoca bir silahı kafamıza dayamış oluruz bunu unutmayalım. Buna inanırsak isteyen istediği sebebi söyler ve bizleri kendi doğrultusunda yönlendirir, bizlerde gerçek anlatılmak istenenden uzakta iman etmiş, ancak kendimizi kandırmış oluruz.

Şimdi konumuz ile ilgili olan bakara suresi 189. ayeti değişik meallerde yazalım ve anlamaya çalışalım. Acaba iniş sebebini açıkladıkları konuyla bizlerin okuduğunda anladıkları arasında ne farklar var kendimiz değerlendirelim.


Diyanet vakfı meali: Sana, hilâl şeklinde yeni doğan ayları sorarlar. De ki: Onlar, insanlar ve özellikle hac için vakit ölçüleridir. İyi davranış, asla evlere arkalarından gelip girmeniz değildir. Lâkin iyi davranış, korunan (ve ölçülü giden) kimsenin davranışıdır. Evlere kapılarından girin, Allah'tan korkun, umulur ki kurtuluşa erersiniz.




Muhammet Esed meali: 189. SANA ayın evrelerini soruyorlar. De ki: “Onlar, haccın ve insanların [öteki faaliyetlerinin] vaktini gösterir.”Öte yandan erdemlilik, [zannedildiği gibi] evlere arkalarından girmeniz değildir; ama gerçek erdem sahibi, Allah'a karşı sorumluluk bilinci duyandır. O halde evlere kapılarından girin ve Allah'a karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun ki gerçek mutluluğa erişebilesiniz.

Muhammet Esed in bahsedilen konuda açıklaması:

( Yani, gerçek erdemlilik, imanî meselelere “arka kapıdan” yaklaşmak, yani yalnızca çeşitli dinî vecîbelerin ifası için konulmuş şekil ve sürelere uymaktan ibaret değildir. Bu şekil ve süre sınırlamaları, kendi başlarına ne kadar önemli de olsalar, her eyleme onun ruhsal “giriş Kapısı”ndan, yani Allah'a karşı sorumluluk bilinci duyarak yaklaşılmadıkça, gerçek hedeflerine ulaşmış olamazlar. Bâb (“kapı”) kelimesi, mecazî olarak “bir şeye nüfûz etmenin, yahut ona ulaşmanın yolları”nı gösterdiğinden “bir eve (ön) kapısından girme” mecazı, klasik Arapçada çoğunlukla bir probleme doğru yaklaşımı anlatmak için kullanılır (Râzî).

Yukarıda sizlere iki değişik meallerden ayeti yazdım. Bu ayetleri okuduğumuzda Sayın Muhammet Esed in açıklamasını okumasak bile, yapılması gereken şeyin yanlış yapıldığı, yani girilmesi gereken yerden girmemenin, bizleri yanlış işler yapmamıza örnek bir mecaz anlatımla anlatıldığı belli oluyor ayette. Allah a karşı sorumluluk bilinci olan, takva sahibi olan insan yaptığı işi doğru yapar işe doğru yönde başlar diyor. Şimdide Sayın Muhammet Esed in mealinde arka kapıdan sözüyle anlaşılması gereken mecazi anlatımı hatırlayın lütfen. (her eyleme onun ruhsal “giriş Kapısı”ndan, yani Allah'a karşı sorumluluk bilinci duyarak yaklaşılmadıkça, gerçek hedeflerine ulaşmış olamazlar.) Bakın ne kadar güzel, her okuyanda buna yakın anlıyor zaten.

Bizlere kur’an ayetlerini anlayabilmemiz için, nüzul sebebini bilmemiz lazım diyenler, bakın bizleri nasıl yanlışa yönlendiriyor ve ayetten bizlerin nasılda nasiplenmemizi engelliyorlar ona bakalım.

(Ayetin iniş sebebi bilinmeden evlere arkalarından girmenin ne demek olduğu bazı insanlar için anlaşılmaz görünebilir, hatta bunun mecazi bir deyim olduğu düşünebilir. )

Oysa bu ayet, Kureyş dışındaki Ensar ve diğer Arap kabilelerin ihramdayken evlere kapılarından girmeyi günah saymaları, bu yüzden de evlere arkalarından açtıkları deliklerden girip çıkmaları, böyle yapmayanları da ayıplamaları üzerine nazil olmuştur.)

Yukarıdaki düşünceyi ve sözleri destekleyen hiçbir delil yoktur. Ayrıca ayeti okuyan hiç kimse bunu anlaması ya da Rabbin bunu kastettiğini söylemesi de mümkün değildir. Bunu kabul ettiğimizde Kuranın anlaşılır ve açık deliller olduğunu söyleyen tüm ayetlere de ters düşer. İşin ilginci buna inanırsak ayetin bugün hiçbir hükmü kalmamış demek anlamına gelir. Hâlbuki rabbim ayetleri tüm zamana uygun anlaşılacak ve ibret olacak bir şekilde bizlere gönderdiğini söylüyor, elbette çok özel peygamberimize ve eşlerine inen ayetler hariç. Onlarda bile bizler için büyük dersler vardır.

Sizlere bir örnek vermek istiyorum, bir arkadaşımızla tartışırken ona şu ayeti örnek göstermiştim ve bana bakın bahsettiğimiz konuda nasıl bir cevap verdi?

Ankebut 51. Karşılarında okunup duran bir kitabı sana indirmiş olmamız onlara yetmiyor mu? Bunda, inanan bir toplum için elbette ki bir rahmet ve bir öğüt vardır.


Ben bu ayeti ona hatırlatıp, bakın rabbim o günkü kuranı yeterli görmeyen ve eski geleneklerinden kopamayan topluma ne diyor?

(. Karşılarında okunup duran bir kitabı sana indirmiş olmamız onlara yetmiyor mu?)

Bunu hatırlattığımda verdiği cevap aslında çok düşündürücüydü. Bana şunu söyledi; Siz bu ayetin nüzul sebebini biliyor musunuz? Bu ayet o günkü topluma inmiştir. Bunun sebebini bilmeden günümüze uygulayamazsınız. İşte NÜZUL silahının tam kalbimizden nasıl vurduğunun açık delilidir. Bunu söylediğiniz zaman bu ayetin günümüzde hükmü artık yoktur demektir. Hani bir ayeti kabul etmediğimizde gerçek iman etmiş sayılmayız diyorduk ne oldu? Bugün Kur’anın hükümlerini yeterli görmeyip hala atalarından gelen ama Kur’anın hiç bahsetmediği hükümlere iman edenlere hitap etmiyor mu sizce bu sözler? Hani Kuran tüm cihana ve zamana hitap ediyordu ne oldu? Demek ki işimize gelmediğinde NÜZUL silahı çok işe yarıyormuş. Bu konuda devre dışı bırakılan o kadar çok ayet var ki, hangi birisini anlatayım bilmiyorum. Bu konu ile ilgili bir yazıdan bazı alıntılar nakletmek istiyorum konunun daha iyi anlaşılması için.


(En son bid’at mezheplerden birisi olan “ modernizm”in temsilcilerinin, Kur’an’ın “tarihsel” bir kitap olduğunu, yani ihtiva ettiği hükümlerin 7. yüzyıla ait olduğunu, bugün için geçerliliğinin bulunmadığını söylemesi, en başta sakat bir “Allah inancı” taşıdıklarını gösterir. Bu inanç günümüzde birçok tarikat ve itikadi fırka tarafından kabul görmektedir. Tarihselcilik görüşünü benimseyen modernistler, Kur’an ayetlerinin sadece indikleri dönemin meseleleriyle ilgilendiğini, dolayısıyla bugüne hitap etmediğini söylerler. Mesela Tebbet Suresi hakkında şunları duyarsınız tarihselcilerden: “Bu surede Ebu Leheb ve karısı anlatılıyor. Oysa bugün ne Ebu Leheb var, ne de onun “odun hamalı” karısı. Öyleyse Ebu Leheb’in ve karısının hayatta olduğu dönem için anlamlı olan bu sure, bugün bize hitap etmiyor demektir…”

Şu halde herhangi bir olay ( sebeb -i nüzul) üzerine vahyin inmesi hadisesini şu şekilde izah etmek gerekiyor:
Allah Telâ’nın, meydana geleceğini ezelden beri bildiği bir olay, günü-saati geldiğinde vuku buluyor, olayı yaşayan kişi Efendimiz s.a.v.’e gelerek başından geçen hadisenin hükmünü soruyor ve bunun üzerine, ezelî kelamın o olaya taalluk eden kısmı bir ayet olarak indiriliyor.

Levh-i Mahfuz’un mahiyeti
Peki vahyi indiren Cebrail a.s. onu nereden alarak Efendimiz s.a.v.’e getiriyordu? Kur’an’da şöyle buyurulur :
“Hayır, (sana vahyedilen ) o (kitap), kadri pek büyük bir Kur’an’dır . Ki Levh-i Mahfuz’dadır .” ( Bürûc , 21-22 )
“… ki bu, hakikaten çok değerli bir Kur’an’dır ; korunmuş bir Kitap’ta Levh-i Mahfuz’da) dır .” (Vâkıa, 77-78 )
“Doğrusu biz onu Arapça olarak okunacak bir Kur’an kıldık ki, akıl erdiresiniz. Şüphesiz o, katımızda bulunan Ana Kitap’tadır. Şanı yücedir, hikmetle doludur.” ( Zuhruf , 4)

Bu ayetler, Kur’an ayetlerinin Levh -i Mahfuz’da bulunduğunu ifade etmektedir. Öyleyse şunu anlıyoruz ki, Cebrail a.s , Rasul -i Ekrem s.a.v Efendimiz’e getirdiği Kur’an ayetlerini, Levh -i Mahfuz’dan almaktadır. Ve yine şunu anlıyoruz ki, Kur’an ayetleri, peyderpey nazil olurken, hatta nüzul sürecinden çok daha önceleri Levh -i Mahfuz’da bir bütün olarak mevcuttu.
Öyleyse belli bir nüzul sebebi üzerine inen ayetlerin, o nüzul sebebi meydana gelmeden önce de aynen var olduğunu söylemek durumundayız.
Zamanın başından sonuna kadar ve mekânın her boyutunda olmuş ve olacak her şeyin bilgisine sahip olan Yüce Allah’ın, insanlığa gönderdiği son vahyin 21. yüzyıl insanı hakkında “geçerliliğini yitirmiş” olduğunu ileri sürmek mümkün değildir. Böyle bir şey söyleyebilmek için, Allah Tealâ’nın ilminin -hâşâ- sınırlı olduğuna inanmak gerekir ki, böyle bir düşünce sahibinin dinden çıkmasına sebep olur.

Bir de, dünyadaki, hatta sadece dünyadaki değil, evrenin herhangi bir yerindeki herhangi bir olayın, henüz meydana gelmeden önce Levh -i Mahfuz’da kayıtlı bulunduğu gerçeğini hesaba kattığımızda, yukarıdaki düşüncenin en başta Kur’an’a aykırı olduğu daha iyi anlaşılmış olacaktır.
Bir diğer ifadeyle, belli bir nüzul sebebi üzerine indirilen ayet de, onun inişine sebep kılınan olayın meydana geleceğine dair bilgi de ezelden beri Levh -i Mahfuz’da kayıtlı olduğundan, doğru olan şöyle düşünmektir:
Zaman bizi bağlar, Cenab-ı Hakk’ı değil.

Herhangi bir olayı, meydana geldiği tarihle bağlantılı düşünmek insana mahsus bir tavırdır. Çünkü bizler, zamandan ve mekândan bağımsız düşünemiyoruz. Oysa Allah Tealâ için dün de, bugün de yarın da birdir. Zaman O’nun yarattığı bir şeydir; O’nun ilmini ihata edemez, kuşatamaz, etkileyemez. Bizler sadece geçmişe ve bugüne ait şeylerin malumatına (hatta onların da cüz’i bir kısmına) sahip iken, Allah Tealâ bütün zamanların ve bütün mekânların, hatta zaman ve mekân ötesinin ( gaybın ) bilgisine sahiptir.

Dolayısıyla bizim, “tarihin belli bir dönemine ait” olarak gördüğümüz şeyler ile bugüne ait gördüğümüz şeyler, aslında bizim sınırlı değerlendirmemize göre böyledir. Allah Tealâ nezdinde ise bunlar arasında hiçbir fark yoktur.
Mukaddes Kitabımızın tamamının veya bir kısım hükümlerinin artık geçerliliğini yitirdiği iddiasını bir de bu en temel akaid bilgisine göre değerlendirmek gerekir. Açıkça görülüyor ki, bu tarz iddia sahiplerinin asıl sorunu Allah tasavvuruyla alakalıdır. )


Yukarıda bilgilerin Semerkant dergisinden alıntı olduğu yazılıydı belirtmek isterim. Gerçektende Rabbim gönderdiği ayetlerin nüzul sebeplerini bizlere açıklama gereği duymamış ise, bunu sanki bir eksiklik gibi görüp, beşerin rivayetleri ile anlamaya çalışmak bizleri ayetin özünden anlatılmak istenen manadan uzaklaştıracaktır. Şöyle bir araştırın, birçok ayet için neredeyse o kadar çok şeyler söyleniyor ki, okuduğunuzda ayetin konusuyla ilgili olmadığını göreceksiniz.


Son olarak şunu söylemek ve hatırlatmak isterim. Rabbim Kur’anda ayetlerin Nüzul sebebini açıklamamışsa bunun çok önemli bir sebebi olduğunu unutmamalıyız. Kuran ayetleri ve açıklamaları yalnız indiği devre değil, Tüm cihana ve zamana hitap edecek şekilde indirilmiştir, öyle kelimeler ve sözcükler kullanılmış tır ki, her çağ kendisine hitap edecek bir mana çıkarabilmiştir. Eğer Rabbim ayetleri indirme sebeplerini açıklasaydı hepimiz bugün birçoğumuzun yaptığı gibi, ayetleri devre dışı bırakır, artık hükmü kalkmıştır der ve ne söylerdik bir düşünelim lütfen. Sanırım çoğumuz şunu söylerdik, bu ayet bu olay ve o devirin insanlarına indirilmiş artık bu devirde böyle konular yok, o zaman bizi bağlamaz. İşte gelecekten habersiz bağnazca buna benzer kim bilir neler söylerdik. Evet, aynen bunu yapardık eminim. Şimdide bundan farkı yok, yine yanlış inançlarını dine sokmak için başka yollar bulunmuş ve adeta bizlerin düşünme yeteneğimizi elimizden almışlar. Rabbin hiç bahsetmediği nüzul nedenini bilmek lazım diyerek, toplumun kafasında kur’an ile ilgili şüpheler yaratılmış kafalar bulandırılmıştır. Amaç toplumu kur’andan uzaklaştırmak, ektikleri zehirleri topluma daha rahat enjekte etmekti, ne yazık ki bunda başarılıda oldular. Günümüzde birçok ayetin hükmünün olmadığını ve birçok ayetinde zamanla nesh edildiğini (hükmünün kalktığını) söyleyerek, Rabbin ayetlerinden toplumu uzaklaştırmışlardır.

Herkes kendisinden sorumludur ve hesabı kendisi verecektir. Bu yazdıklarım benim düşüncelerim ve kurandan anladıklarımdır yalnız beni bağlar. Sizlere düşen kuranı anlayarak bol bol okuyup rabbin ne söylediğini anlamaya çalışmak olmalıdır. Bende bir beşerim her zaman hata yapabilirim, onun içindir ki bizlere anlatılan, öğretilen bilgileri mutlaka her Müslüman kur’ana müracaat edilip anlayıp, düşünüp ondan sonra kabul etmelidir. Yaratanda bu yolu bizlere tavsiye ediyor, okuyun, düşünün ve akledin. Rabbim yardımcımız olsun. SAYGILARIMLA Haluk GÜMÜŞTABAK

Apollonius
4. March 2010, 05:43 AM
Selam;

Sizin yazılarınızı başka forumlarda da takip ediyorum. Çok akıcı bir anlatımınız var.

Görüş olarak mezhepçilerden oldukça uzaktayım. Fakat size sizinle ilgili görüşümü söylemem gerekirse, sizin ayet cımbızladığınız izlenimine kapıldım. Bu söylediğimi lütfen olumlu bir eleştiri olarak alın ve üzerinde düşünün.

Kurana bütün olarak bakmak gerekiyor. Verdiğiniz örnekteki Ankebut 51'i kimbilir nasıl farklı algılayıp neye dair söylediniz, fakat o ayette mucize isteyenlere yönelik mucize olarak Kuran gösteriliyor. Sizin bunu nasıl yorumlayıp karşıya aktardığınızı tahmin edebiliyorum. Bir kaç yazınızda daha gördüm aynı şeyi yaptığınızı.

Şimdi birileri Allahın belli başlı kişilere lanet ettiği veya tehdit ettiği bir kaç ayeti alıp buraya yapıştırsa "işte Haluk bey Allah sizin gibiler için böyle lanet okuyor böyle tehdit ediyor" dese siz de DOĞAL OLARAK o ayetlerin öncelerine bakarak "hayır öncesine bakın, bu tehdidi namuslu kadına iftira edenler için etmiş, şu suçu işleyenler için etmiş" gibi açıklamaya girersiniz.. Bu çok normal.

Lütfen iğneyi kendinize de batırın. Ben pek bilgili bir insan değilim, yazılanlardan faydalanmaya çalışıyorum. Sadece yazılarınızda dikkatimi çeken bu noktayı belirtmek istedim. Karşınızda bir düşman belirlemeden yalnızca öğretme niyetiyle yazarsanız çok daha faydalı olacağına inanıyorum. Çünkü sizin yazılarınız su içer gibi kolay okunuyor. Yazdıklarımı olumlu bir eleştiri olarak alırsanız sevinirim. Allaha emanet olun

Ali Rıza Borazan
4. March 2010, 09:23 AM
Herkes kendisinden sorumludur ve hesabı kendisi verecektir. Bu yazdıklarım benim düşüncelerim ve kurandan anladıklarımdır yalnız beni bağlar. Sizlere düşen kuranı anlayarak bol bol okuyup rabbin ne söylediğini anlamaya çalışmak olmalıdır. Bende bir beşerim her zaman hata yapabilirim, onun içindir ki bizlere anlatılan, öğretilen bilgileri mutlaka her Müslüman kur’ana müracaat edilip anlayıp, düşünüp ondan sonra kabul etmelidir. Yaratanda bu yolu bizlere tavsiye ediyor, okuyun, düşünün ve akledin. Rabbim yardımcımız olsun. SAYGILARIMLA Haluk GÜMÜŞTABAK
Haluk gümüştabak kardeşimin bu çalışmalarını ve kurandan anladıkları ve yorumladıkları konusundaki görüşlerini tebrik ediyor imzamı altına atıyorum. Allah razı Olsun diyorum.

halukgta
4. March 2010, 12:08 PM
Değer arkadaşım önce düşüncenizi söylediğiniz için size teşekkür ederim. Benim en çok dikkat ettiğim ve mücadele ettiğim şey, kur’an içinden kelime ya da cümlelerin ardından anlamlar çıkaranlar iledir. Bunu yapanlar kur’ana istedikleri düşünceyi ilave etmekte, toplumu yanlış yola yönlendirmektedir. Ben elimden geldiğince böyle bir hataya düşmemek için çok çaba gösteriyorum. Yanılmış olabilirim düşüncesiyle verdiğim Ankebut 51. ayetin öncesindeki ayetleri bir kısmını yazdım, isterseniz birlikte bakalım, caba yalnız sizin söylediğiniz mucize isteyenlere yalnız kur’anmı gösteriliyor bundan mı kast ediliyor ona bakalım.




Ankebut 45: Kitap'tan sana vah yedileni oku! Namazı/duayı yerine getir! Çünkü namaz/dua, çirkinliklerden ve kötülüklerden alıkoyar. Elbette ki, Allah'ın zikri/Kur'an'ı daha büyüktür! Allah, neler yaptığınızı biliyor.


46 Ehlikitap'la, en güzel olan yöntem dışında bir yolla mücadele etmeyin! Onların zulme sapanları müstesna. Şöyle deyin: "Bize indirilene de size indirilene de iman ettik; tanrımız ve tanrınız bir. Ve biz O'na teslim olanlarız.

47 Kitap'ı sana işte böyle indirdik. Kendilerine kitap verdiklerimiz ona inanırlar. Şunlar içinden de ona inananlar vardır. Bizim ayetlerimize, gerçeği örtenlerden başkası kafa tutmaz.

48 Sen bundan önce herhangi bir kitap okumuyordun; onu sağ elinle de yazmıyorsun. Eğer öyle olsaydı bâtıla saplananlar mutlaka kuşku duyacaklardı.

49 Hayır, o, kendilerine ilim verilenlerin göğüsleri içinde ayan-beyan ayetlerdir. Bizim ayetlerimizi, zalimlerden başka kimse inkâr etmez.

50 Dediler ki: "Ona Rabbinden mucizeler indirilseydi ya!" De ki: "Mucizeler Allah katındadır. Bana gelince, ben açıkça uyaran biriyim. Hepsi bu.

51 Karşılarında okunup duran bir kitabı sana indirmiş olmamız onlara yetmiyor mu? Bunda, inanan bir toplum için elbette ki bir rahmet ve bir öğüt vardır.

Ankebut 45. ayette peygamberimize hitaben sana kitaptan vahyedileni oku diyerek kur’ana yönlendiriyor. Yine ayette Allah ın kur’anının büyük olduğu hatırlatılıyor. 46. ayette yine Allah tan gelen kitaptan bahsederek bakın ne diyor? Ehlikitap'la, en güzel olan yöntem dışında bir yolla mücadele etmeyin. Demek ki yine Rabbim bizleri kur’ana yönlendiriyor ve onun hakkında çekişmeye girip, başka yöntemler bulmayın diyor. Yine 47. ayete baktığımızda Rabbim nereden bahsediyor? Kitap'ı sana işte böyle indirdik. Kendilerine kitap verdiklerimiz ona inanırlar. Demek ki başka şeylere değil Kur’ana inanırlar diyor. 47. ayette aslında çok düşündürücü bir cümle var, işte bu sözler üzerinde çok düşünmemiz gerektiğini düşünüyorum. (Şunlar içinden de ona inananlar vardır. Bizim ayetlerimize, gerçeği örtenlerden başkası kafa tutmaz.) Bu cümleden ben inanmayan kâfirlerden bahsettiğini düşünmüyorum. Öyle inanan bir toplum var ki onlar kendi atalarından gelen inançları devam ettirmek için, bazı ayetlerin üstünü örtüp anlamlarını değiştirip Rabbin gerçeklerini değiştirmek isteyenler vardır diyor. Sizce ne demek istediği sanırım çok açık. Günümüzde bunların örneğini bulmak zor olmasa gerek. Ben Ankebut 51. ayeti bu insanlara örnek verdiğimde bana şunu söylüyorlar, sen bu ayetin nüzul sebebini biliyor musun, bu ayetin söylediğin ile hiçbir ilgisi yoktur diyorlar. İşte ayetin üstünü örtmek ve kendi yalanlarına zemin hazırlamak böyle olur. Devamında 48. ayette peygamberimizin zaten hiçbir şey yazamayacağını, peygamber olmadan önce bu bilgi birikimine sahip olmadığını, bunu da biz özellikle yaptık ki kimse bu kişi kendisi yazmış demesinler diye, izah ediliyor. 49. ayette bizim ayetlerimizi zalimler inkar eder diyor 50. ayette inkarcıların peygamberimizden mucize beklediği anlatılıyor. Peygamberimizin cevabı ise çok anlamlı, mucize Rabbin katındadır ben yalnız bir yalnız uyarıcıyım. Burada şunu söyleyebiliriz. Peygamberimizin gerçekten Allah elçisi olup olmadığını anlamak için ondan çok özel gösteriler isteniyor kanıt olarak. Peygamberimizin verdiği cevap ise bir o kadar geniş anlamda düşünülmelidir, yani mucize yalnız kur’an değil, olağan üstü olan her şey Rabbim katındadır anlamını taşır. Şimdide gelelim benim örnek verdiğim Ankebut 51. ayete onu da yazalım.

(Karşılarında okunup duran bir kitabı sana indirmiş olmamız onlara yetmiyor mu? Bunda, inanan bir toplum için elbette ki bir rahmet ve bir öğüt vardır.)

Önce Ankebut 45. ayetten bu yana Rabbim bizleri hangi kitaba yönlendiriyordu? Apaçık Kur’ana, peki en son ayette ne diyor? Karşılarında okunup duran bir kitabı sana indirmiş olmamız onlara yetmiyor mu? Demek ki en son ayetin açıklaması önceki ayetlerde zaten yapılıyor. Ankebut 51. ayetin hitap ettiği toplum hem iman etmekte zorlanan iman etmeyenlere, hem de iman edipte onun sözlerinin üzerini örtmeye çalışan, Atalarından gelen bilgileri, inançları bazı rabbin ayetlerinin üzerini örterek devam ettirmek isteyenlere sesleniyor ve diyor ki; İnanan bir topluma öğüt ve rahmet yalnız KURANDIR.

Ben yazılarımı karşımda belirlediğim hiçbir topluluk için yazmıyorum. Eğer yazsaydım benim yazılarım yalnız belirli yerlerde, belirli düşüncelerin olduğu yerlerde yayınlanır ve tartışılırdı. Elbette bazı aşırı tutucu kesimler yazılarımı kabul etmiyor ve izin vermiyor, ama onlar kızacak diye de Rabbin gerçeklerini saklayacak değilim. Bana şöyle söylemişsiniz;( Karşınızda bir düşman belirlemeden yalnızca öğretme niyetiyle yazarsanız.) Bunu yapmaktan rabbim e sığınırım. Bu düşünce ve inanç bağnazca bir düşüncenin izahıdır bana göre, benim amacım düşman değil dost kazanmaktır. Eğer yazdığım yazıları okuyorsanız üslubumdaki sabrı da görmüş olmalısınız. Bu benim düşman değil dost kazanmak için nasıl hakaretlere bile katlandığımda maksadımı kanıtlıyor olsa gerek. Eğer ben karşıma bir gurup alsaydım yazılarımda benim kur’andan anladığım dedikten sonra, sizlerde bu düşünceleri kur’andan anlayarak değerlendirin demezdim ve bu düşünce Allah ın emrettiği der geçerdim. Çünkü karşımdaki düşünce genelde böyle yapıyor. Öğretme konusuna gelince ben ne öğretmenim nede din adına yetkili bir insanım. Ben kur’anı anlamaya çalıştığımdan bu yana, bana öğretilenlerin yanlış olduğunu gördüğümde, içimdeki yanan ateşin acısıyla, başka yürekler yanmasın diye onlara yalnız ve yalnız bir yol göstermektir benim yaptığım, uyarmaktır ama benim yaptığım Rabbin kaynağına yönlendirmek ve onu anlamaya çalışarak doğru ile eğrinin farkına varılmasını sağlamaktır.

Sayın arkadaşım ben bir ayeti örnek vermeden önce yalnız önündeki ve sonundaki ayetleri değil, kur’anın bütünlüğüne de ters düşmemesi için, azami dikkat ederim. Elbette bende bir insanım hata yapabilirim. Rabbim istemeden yapacağım hatalarımı affetsin. SAYGILARIMLA Haluk GÜMÜŞTABAK

Apollonius
5. March 2010, 05:12 AM
Selam;

Açıklamanız için teşekkür ederim.

Size herhangi bir suçlama yöneltmedim, sadece öyle bir izlenime kapıldığımı bilmeniz gerektiğini düşündüm. Yazdıklarınızı takip etmemin sebebi zaten bir şeyler öğrenebileceğim kolay okunan akıcı yazılar oluşu. hanifdostlar sitesinde de yazdığınız yazıları takip ediyorum. Her ayetin de öncesine sonrasına Kurandan açıp bakıyorum kontrol ediyorum (her yazarda olduğu gibi).
Bir kaç tane -belki de ben yanlış anlayarak- burada söylediğim şekilde ayet verdiğinizi görmüştüm. O yüzden burada dile getirmek istedim. Amacım güzel amacınızı baltalamak değil aksine bazı insanlar tarafından (örnek ben) bu şekilde anlaşılabileceğinizi göstermek ve uyarmak. Sizin kötü bir amaçla yaptığınızı düşünsem zaten hiç yazmazdım :)

Teşekkür ederim anlayışınız için.