PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : İntihal (AŞIRMA) Nedir?


kamer
11. February 2010, 04:11 PM
Aşırma, Arapça kökenli Osmanlıca bir sözcük olan ''intihal'' in Türkçe karşılığı olarak kullanılıyor. Son zamanlarda gerek medyada, gerek mahkeme tutanak ve kararlarında, bu sözcüklere sık sık rastlanıyor. Daha çok intihal sözcüğü kullanılıyor. İntihal nedir?

Devellioğlu 'nun ''Osmanlıca Türkçe Ansiklopedik Lûgatında'' (17. Baskı, 2000) şöyle açıklanıyor: ''İntihal. 1. çalma, başkasının malını benimdir diye iddia etme. 2. ed. Birinin yazısını veya şiirini kendinin gibi gösterme'' . özön 'un sözlüğünde de (Osmanlıca Sözlük) buna benzer bir tanım var.

Şemsettin Sami 'nin ''sadeleştirilmiş ve genişletilmiş'' yeni baskı ''Kamus-ı Türkî'' sinde (Temel Türkçe Sözlük 1985) intihal sözcüğü karşılığı olarak, ''aşırma'' dendikten sonra, ''intihal edebiyat âleminde hırsızlıktır'' deniyor.

Bu tanımlarda yer alan intihal ya da aşırma sözcüğünün dayandığı olgu, bir şeyin sahibinin rızası ya da onayı olmaksızın, sahibinin adı da gizlenmek suretiyle kullanılması olgusudur. Bu olgunun ceza hukukundaki genel adı ''hırsızlık'' tır. Popüler dilde buna aşırma denir. Bu eylemi yapan da, ''hırsız, aşırmacı, sarik, uğru'' gibi sözcüklerle adlandırılır. Osmanlıcada Arapça kökenli intihal sözcüğünün kullanılmış olması, bununla anlatılan olgunun toplumda eskiden beri var olduğunu gösterir. Sözlüklerdeki açıklamalardan Osmanlı döneminde başlıca intihal şeklinin, şiirdeki aşırmalar olduğu anlaşılıyor. Şeyh Galip 'in ''Hüsnü ü Aşk'' taki ''çaldımsa mirî malı çaldım'' dizesi de şiirdeki aşırmaların o zamanda da yakınma konusu olduğunu gösteriyor. Osmanlı edebiyatı dünyasında bir dönem ''intihal mi, tevarüt mü'' tartışmasının yapılmış olduğu, bizim kuşağa, (1940'larda) lisedeki edebiyat derslerinde anlatılırdı. Arapça kökenli ''tevarüt'' sözcüğü, ''iki şairin birbirinden habersiz olarak aynı mısra ya da beyti söylemeleri'' demekti ( Devellioğlu age). Anılan tartışmadan anlaşıldığına göre, şiirlerinde, başkasının mısra, beyit ya da daha geniş alıntılarla aşırma yapanlar, yakalanınca, bu kavrama (tevarüt'e) sığınmakta idiler.

İntihal olayı Batı dünyasında da vardır ( Plagiarism ). Prof. Hasan Yazıcı 'nın naklettiğine göre, daha Antik Yunan'da bile aşırma yapılıyordu. O zamanlar ve daha sonraki dönemlerde, bu olay bireysel alanda kalıyor; toplum açısından ise yaptırımsız bir ahlaksızlık olarak belli kesimlerce kınanmakla yetiniliyordu. Aşırmanın bireysel alanda kalan ve toplumsal olarak dar bir çevrenin kınama şeklindeki tepkisinden başka yaptırımı olmayan ahlak dışı bir eylem olması durumu, matbaanın icadıyla değişikliğe uğramıştır. Başkasına ait düşün ürünü bir yapıtı basım yoluyla çok sayıda ''çoğaltmak'' suretiyle kullanan aşırıcı, bu yoldan önemli ölçüde gelir sağlama olanağına kavuşunca, düşün ürünü yaratan kişi, buna karşı hukuksal korunma arayışına düşmüştür. Bunun sonucu, Fikir ve Sanat Eserleri Hukuku adıyla bir hukuk dalının oluşmasıdır. Bu hukuk dalındaki düzenlemelere göre bir fikir ürününü, sahibinin onayı olmadan aşırıp kendisininmiş gibi kullanan kimse, ürünün ister tamamını, ister bir bölümünü aşırmış olsun, bundan dolayı özel hukuk, ceza hukuku ve yönetim hukuku kurallarına göre sorumlu olur. Bu sorumluluk bakımından, eseri (ürünü) aşırılanın ''şikâyet hakkı (yetkisi)'' vardır ama, bu hakkı kullanmadığı takdirde, aşırmayı yapana, bu eylemi nedeniyle - kural olarak - bir yaptırım uygulanmaz. Yaptırım uygulanması söz konusu olduğundaysa ilk aşamada, intihal (aşırma) olgusunun var olup olmadığını saptanmak gerekecektir. Yargıtay 4. Hukuk Dairesi'nin bu konuyla ilgili kökleşmiş içtihadı şöyledir: Yayımlanmış bir kitabın kısmen ya da tamamen kendi eserinden aşırma olduğunu ileri süren eser sahibine ya da aynı iddiada bulunan üçüncü kişilere karşı, kitabı yayımlayan kişi, aşırma yapmadığını savunarak bu tür iddialar ile kişilik hakkının çiğnendiğini ileri sürüp tazminat isterse, mahkemece yapılacak ilk iş ''aşırma eyleminin olup olmadığı'' nı incelemektir. Yargıtay 4. Hukuk Dairesi 'nin yeni sayılacak bir kararında bu konuda şu gerekçeye yer verilmiştir: ''Bir eserin yazılmasında elbette kaynaklardan yararlanma olabilir. Hatta o eserin zenginleştirilmesi, karşılaştırma yapılması bakımından zorunlu ve yararlı da olabilir. Böyle bir yöntem izlenirken alınan düşünce ve örneğin kime ve hangi eserine ait bulunduğuna yollama yapılması, yerleşmiş ve zorunlu yazım kuralıdır. Aksi halde başkasına ait düşünce ve üretimleri, kendinize aitmiş gibi bir sonuç çıkarılmış olur ki, bilim ve yazım kuralları bunu hoşgörüyle karşılamaz'' Aşırma iddiaları yerleşik ve kökleşmiş yargısal içtihadı teyit eden bu gerekçeye dayandırılmalıdır. Ayrıca bu konuda aşıranlarca yapılan kimi hileler de göz ardı edilmemelidir. Bunun en bilinen şekli, aşırılan metne bir iki sözcükte gönderme yapılıp, üst tarafını sayfalarca sanki kendininmiş gibi doldurmaktır. çokça rastlanan bu hile 'ye, özellikle YöK sonrası ciddi bir denetimden geçmeden akademik unvan ''kapıveren'' bazı (sözde) bilim adamlarınca başvurulmaktadır. Bu konuda ceza sorumluluğuyla yönetim (idare) hukuku açısından sorumlulukla ilgili açıklanacak pek çok şey vardır. örneğin, yasada, aşırma ile oluşan bazı suçlarda, aşırılan yapıtın sahibinden başka Milli Eğitim ve Kültür bakanlarının da şikâyet hakkı vardır. Bunun gibi, örneğin başbakan da, kendi bünyesinde aşırma işine bulaşmış görevliler hakkında Devlet Memurları Yasası'na göre soruşturma açarak gerekli yönetimsel yaptırımları uygulamakla yükümlü sayılır. Son olarak şunu belirtelim:

Aşırma eylemi hırsızlıktır . Başkasının eserinden alıntı yapılacaksa, yararlanılan kaynaktan aynen ne alınıyorsa (sayfa, paragraf, cümle, ibare), bunun ''babalığı'' (droit de paternite) mutlaka belirtilmelidir. Şunu da ekleyelim: Bir disiplin suçu olarak idari bakımdan soruşturulan bir aşırma eylemi için yapılan kovuşturma, zamanaşımına uğrasa bile hukuk davalarında zamanaşımı yoktur.

Kaynak: http://www.mergopder.com/haber-ayrinti-INTIHALasirmaNEDIR-257.html