PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Ekonomi Çökünce Ülke Çöker


Barış
26. January 2010, 01:52 AM
EKONOMİ ÇÖKÜNCE ÜLKE ÇÖKER


Türkiye neden böyle körü körüne Avrupa ve Amerika yanlısı politikaların peşinden gidiyor? Neden başka çıkar yol aramıyor? Neden liberali, muhafazakârı, İslamcısı “varsa yoksa Batı” diyor?


Bu sorunun cevabını aramak için Tanzimatı başlatan sürece uzanmak gerek.


Tanzimatı ilan eden Reşit Paşa öylesine İngiliz hayranıdır ki, 16 yaşındaki Abdülmecit tahta oturur oturmaz, 12 Ağustos 1839’da İngiltere Dışişleri Bakanı Palmertson’a ilginç bir rapor sunar.

Rapor adeta bir İngiliz istihbarat elemanı edasıyla kaleme alınmıştır.


Reşit Paşa raporunda “padişahın yaşının küçük olmasının batılı devletlerin kendisine doğru yolu göstermesine imkân vereceğinden” bahsederek İngilizlerin nasıl davranırlarsa bütün önerilerini Osmanlıya kabul ettireceklerine dair tavsiyelerde bulunur.


Osmanlı paşasına göre “batılı devletler Osmanlıya doğru yolu göstermek” için bütün gayreti sarf etmelidir.

Batı için “doğru yol” sömürü idi. Asırlar boyunca bunu başarı ile icra etmişti. Bir ülkenin içinden devşirdiği paşalarla, hocalarla, siyasetçilerle o ülkeyi nasıl kendine peyk yapacağını çok iyi bildiğinden Osmanlı üzerinde de bu “doğru yolu” başarı ile uygulamaya koydu.


Tanzimat Fermanıyla, Islahat Fermanıyla, daha önce Serbest Ticaret Anlaşmasıyla, daha sonraları AB süreciyle, ABD ile stratejik müttefik olma masalıyla bir sürü “doğru yolu arayan Reşit Paşa takipçisi” türedi.
Ve hepsi de Türkiye’ye doğru yolu gösterdi!

Bugün, ticarette AB’ye tanınan imtiyazlar, Amerika’ya tanınan imtiyazlar, kendi üreticini, sanayicini, işadamını yok ederek “yabancı müteşebbisi” ayağa kaldırma icraatlarının temeli Reşit Paşa’nın Baltalimanı’nda 1838’de imzaladığı Ticaret Anlaşmasına dayanır. Bu anlaşma ile kapitülasyonlar devam edeceği gibi ilave olarak İngiliz tüccarlara ve onların yanındaki tüm adamlar Osmanlı devletinin her yerinde sınırsız imtiyazlara sahip olacaklardı.


Osmanlı bu yanlış politikalar sonucu 1854 yılında İngiltere’den ilk borcunu aldı.
3 milyon sterlin tutarındaki borçlanma yüzde 6 faizliydi. Osmanlı İmparatorluğu bu borca karşılık Mısır’dan elde ettiği cizye vergilerini, Suriye ve İzmir gümrük vergilerini güvence olarak göstermişti.


1860’de yeniden İngiltere’nin kapısını çaldık. Sebep yine borç istemekti. İngiltere bu defa yeni ve daha ağır şartlar ileri sürdü. Ve borç vermedi.
“Osmanlı Devleti bu kez Fransa’ya başvurdu. Mires adındaki bir banker, devlet yetkilileri ile temas kurarak 400 milyon franklık borç verme önerisinde bulundu. Osmanlı Devleti Mires ile anlaştı, karşılık olarak da bir çok yerin gümrük gelirini, tuzlu balık resmini, Filibe gülyağı gelirini, Bursa’nın öşürünü gösterdi.


Yaşanan mali bunalım 1862’de yeni bir borçlanma ile aşılmaya çalışıldı. 1863’de Osmanlı Bankası’na devlet bankası statüsü verildi ve aynı yıl bir devlet bütçesi yapıldı. Ancak bütçenin ne kendisine ne yapanlar bir faydası oldu.Çünkü bu bütçe, daha sonra yapılacak olanlar gibi bir borç ödeme bütçesiydi.


Onbir yıl sonra 1875’de bütçenin 17 milyon gelirine karşılık 13 milyon lira dış borç ödemesi vardı. Osmanlı, tıpkı bugünkü Türkiye Cumhuriyeti gibi gelirlerinin yüzde yetmiş altısını borç ödemesine ayırmıştı.”


Ve iflasın ilanı!

Osmanlı devleti 6 Ekim 1875’de yayınladığı bir kararname ile borçlarını ödeyemeyeceğini tüm dünyaya duyurdu. Bu Osmanlının iflasa doğru gittiğini gösteriyordu. 1891’de İstanbul’da yapılan Osmanlı mevcut borçlarının alacaklılar tarafından seçilen bir kurul tarafından yönetilmesini kabul etti. Bu anlaşmaya Muharrem Kararnamesi denildi. Bu kararnamenin bir gereği olarak Duyunu Umumiye kuruldu. Bu kurul borç ödemelerine ayrılan devlet gelirlerini alacaklılar yararına yönetmek için oluşturulmuştu.

Alacakları tahsil için kurulan bu kurul, Reji idaresi adlı bir “despot yapı” oluşturarak tütün üreticilerinin üzerine çullandı. Onların ürettiklerini zorla ve kelepir fiyata ellerinden aldı. Karşı koyan binlerce köylüyü öldürdüler.
Osmanlı borcu uğruna kendi vatandaşlarının katledilmesine ses çıkarmıyordu.


Batı bize “doğru yolu” göstermişti.
Reşit Paşa ve onun yolundan gidenler Osmanlıyı batıran bir sürü anlaşmayı imzalamış bu anlaşmaları gereğini yerine getirmek için “Türk kanı” akıtılmasına dahi göz yummuşlardı.


Ekonomi çökünce Osmanlı da çöktü.
Türkiye bugün de “batının gösterdiği doğru yolda ilerleme sevdasında olanların yürüttüğü ekonomik politikaların cenderesine” girmiş durumda.

Reşit Paşa çizgisi aynen devam ediyor.


Borç gırtlağa dayanmış kimsenin umurunda değil. Bir çırpıda borcumuzu öderiz diye hava attığımız IMF ile anlaşma imzalayıp birkaç milyar dolar almak için takla atıyoruz. Geçen hafta hazine “sessiz sedasız 10 katrilyon” iç borçlanamaya gitti.

Avrupa’nın doğru yolundaki politikacılardan Allah bu milleti korusun!

Muharrem Bayraktar

mavera
13. February 2010, 02:40 AM
borç konusunda bugünlerde yunanistan sıkıntı çekiyor. bakalım gelişmeler bu yazının başlığını doğrulayacak mı, yoksa "eğer bir büyük abin yoksa" eklemesi mi gerekecek.

http://www.milliyet.com.tr/yunanistan-in-isi-zor-/gungor-uras/ekonomi/yazardetay/12.02.2010/1197901/default.htm?ver=53

-alıntıdır-

AB’nin Yunanistan’a destek vereceği söyleniyor ise de Yunanistan’ın işi çok zor. Başkaları kurtaramaz. Ancak kendi kendini küçülterek kurtulabilir. Yunanistan ekonomisi çıkmaz bir sokağa girmiş ve duvara toslamış durumda. Rakamların hangisi doğrudur bilinemiyor ama ben sizlere CIA’nın The Work Fact Book isimli belgesindeki rakamlara dayalı olarak durumunu özetleyeyim.
- Sorunun dibinde Yunanlıların kazandıklarından fazla harcamaları yatıyor.
- Yunanistan’ın nüfusu 11.7 milyon. Milli gelirleri 338 milyar dolar.
- Milli gelirlerinin yüzde 85’ini tüketiyor, yüzde 15’ini tasarruf ediyorlar.
- Kişi başı milli gelir 30 bin $ dolayında.
- Bütçelerinin (doğruluğu şüpheli) gelir tahmini (gerçekleşme rakamı değil) 108 milyar dolar, gider tahmini 145 milyar dolar. Açık anlatımıyla, 40 milyar dolar dolayında bütçe açığı var.
- Bütçe açığının milli gelire oranı yüzde 13’e yaklaşmış (Yüzde 12.7).
- Yunanlıların bu oranı 3 yıl içinde yüzde 3’ün altına indirmeleri bekleniyor. Bunun anlamı şu: Bütçe harcamasını 145 milyar dolardan 108 milyara doğru indirecekler. Yüzde 40 kısacaklar.
- Bütçe harcaması nasıl kısılır? Çalışanların ve emeklilerin maaş ve ücretleri kısılır. Çiftçiye verilen destekler kaldırılır. Vergiler artırılır.
- Bitmedi... Yunanistan’ın ithalatı 61.4 milyar dolar, ihracatı 18.6 milyar dolar. Dış ticaret büyük açık veriyor.
- Turizm gelirine rağmen cari açıkları 40 milyar dolar.
- İyi de... Bugüne kadar işi nasıl götürdüler? AB’den oluk oluk hibe adı altında paralar geldi. AB’de ortalama faiz yüzde 2.5-3.0 iken, yüzde 5-6 faizle euro tahvili çıkararak bolca sattılar. Bunun sonucu borçları (kesin olmayan rakamlara göre) 552 milyar dolara yükseldi.

Bunlar oldu, şimdi durum nedir?
- 2010 yılında hayatın eskisi gibi devam etmesi için bütçenin 40 milyar dolar açığının kapatılması için Yunan hükümetinin borçlanması gerekiyor.
- Fakat bugüne kadar biriken borçların bu yıl ödenmesi gereken taksiti ve faizi var. Bu da (kesin olmayan rakamlara göre) 50-55 milyar dolar.
- Mevcut borçlar yapılandırılarak 2010 yılındaki ödeme 10-15 milyar dolara indirilebilir.
- Ama bütçe açığı aynı şekilde kolaylıkla küçültülemez ki... Örneğin 40 milyar dolardan 30 milyar dolara indirildi... Ama bütün bunların sonunda gene de 2010 yılı için Yunanistan’ın 50 milyar dolar dolayında borçlanmaya ihtiyacı var.
- Diyelim ki bu borçlanmaya da göz yumuldu... Ama gelecek yıl ne olacak?
- Açık anlatımıyla, “Almanya ile İngiltere bir araya gelir. Toplar üç beş milyar euro... Yunanistan’a verirler... Sorun çözülür” denilemez.

AB’nin de işi zor
- AB sistemi kurulurken, üye ülkelerde bu tür sorunlar çıktığında nelerin yapılacağı dikkate alınmadı. AB’nin IMF gibi bir denetim ve yardım kuruluşu yok.
- Bu nedenle, Yunanistan’ın ve de daha sonra benzer şekilde sorunlarla karşılaşacak üye ülkelerin derdine Almanya ile Fransa’nın çare bulması bekleniyor.
- AB’nin “baba ülkeleri” kendi ekonomilerini zayıflatmayı göze alarak büyük rakamlarla üye ülkelere devamlı destek veremezler.
- Ama AB’de bir üyenin iflasını hazmedemezler. Bunun için işleri zor.
- Bir başka nokta da Yunanistan’ın özel durumu. Avrupalılar Yunanistan’ı Avrupa medeniyetinin anası-babası olarak pek severler. Bu nedenle, üzmek istemez, tersine, şımartmaktan hoşlanırlar.
Sonuç: Yunanistan’ın açıkladığı tedbirlerle bütçe açığının kapatılması imkânsız. Sorun devam edecek. Yunanistan halkı haklarından ödün vermez. Grev yapacaklar. Direnecekler. Sonunda dereler yeni bir yataktan akmayı sürdürecek.

PİLOT
15. February 2010, 11:18 PM
son anketlerde AB vatandaşları, yunanistan a yardıma sıcak bakmıyor.

Ali Rıza Borazan
16. February 2010, 08:43 AM
Allahtan başka dayanak arayanların dayanakları bir gün gelip yıkılacaktır. Siz Kopması yıkılması mümkün olmayan kulpa yapışın. O çökmez kopmaz yıkılmaz.

flashback
24. September 2010, 09:27 PM
Türkiye'nin Ekonomik gerçeklerini öğrenmek istermisiniz ?

Türkiye'de vatandaşların büyük çoğunluğunun nasıl ekonomik yalanlarla kandırıldığını öğrenmek istermisiniz ?

Etin kilosunun 30 TL. olduğu ve asgari ücretin 576 TL. olduğu bir ülkede kimse ekonominin yolunda olduğundan bahsedemez.

1 Yunanistan nüfusu kadar işsizi (+10.000.000) olan bir ülkede kimse ekonominin yolunda olduğundan bahsedemez.

Hayatın temel tüketim kalemlerinin (Elektrik, Telefon, Su, Doğalgaz) asgari ücretin yarısına yaklaştığı bir ülkede kimse herşeyin yolunda olduğundan bahsedemez.

Sürekli ihracatımızın arttığından bahsedilirken ithalatımız daha fazla artıyorsa orada büyük bir sorun var demektir.

Sürekli cari açık (Döviz açığı) vererek ve sıcak paraya bağımlı kalarak büyüdüğümüzü düşünmek kadar büyük bir gaflet yoktur.

Bir ülkenin büyüdüğünden bahsedilirken bir yandan sürekli borcu artıyorsa orada büyük bir yanlışlık ve hata var demektir.

Bu şekilde Türkiye Cumhuriyeti ekonomik olarak dış sermaye güçlerinin kölesi haline getirilmektedir.

Düşük Kur - Yüksek Faiz ile Sermaye - Emek dengesizliği hat safhaya ulaştırılıp böylece fakir ve muhtaç haline getirilen büyük bir kitle, iktidarın sadaka ekonomisine mahkum edilip iktidarın siyasi menfaat aracı haline getirilmektedir.

Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşları olarak Türkiye'nin nereye götürülmek istendiğini öğrenmek istiyorsanız, Türkiye'nin geleceğini dışardan güdümlü birileri iyice karartmadan önce siz herkese bu gruptaki videoları herkese izlettirin !

Türkiye'ye uyarlanmak istenen tam bağımlılık üzerine dayalı ekonomik modelden Türkiye kurtulmalıdır !

Türkiye Cumhuriyeti Vatandaşları olarak daha fazla uyutulmaya ve kandırılmaya tahammülümüz yoktur.

Bir ülke vatandaşlarının bilinç düzeyinin seviyesi kadar ilerler ve gelişir.

Bugün izlenen politikaların (siyasi - ekonomik) bizi aydınlığa götürmediğini, toplumun gözünün önünde demokrasi tiyatrosu oynanırken arka tarafta haraç mezat ülkenin varlıkları elden giderken bunu toplumun kalkınmanın bir parçası gibi görmesi ne kadar büyük bir acı.

Facebook'ta bu rezil ekonomik gidişata karşı gözleri olup göremeyenleri bir nebze olsun gördürebilmek için toplumun en tarafsız, hiçbir siyasi bağımlılığı olmayan değerli ekonomistlerin bütün gerçekleri anlattığı bir grup kurdum.

Türkiye'nin geleceğinin nereye doğru gittiğini ve gelecek kuşaklara ne gibi sorunların kalacağını öğrenmek istiyorsanız siz de bu gruba katılın ve tamamen tarafsızca yorumlanmış gerçekleri öğrenin !

Facebook Grubunun linki :

http://www.facebook.com/group.php?gid=115802621796754

Barış
25. September 2010, 07:52 PM
Merhaba Flashback,

Grubunuzu inceledim ve katıldım. Güzel bir amacınız var,başarılar dilerim.

Ayrıca forumumuza hoşgeldiniz. Burada da güzel paylaşımlarda bulunmak dileğiyle.

hiiic
26. September 2010, 05:27 PM
Bakara 268
Şeytan sizi fakirlikle korkutur ve size cimriliği telkin eder. Allah ise size katından bir mağfiret ve bir lütuf vadeder. Allah herşeyi ihata eden ve herşeyi bilendir.

İnsaf sınırlarını zorlayan bu tür komplo teorileri duymaktan başıma ağrılar girmeye başladı. Basiret biraz basiret...

Barış
30. September 2010, 12:30 AM
Şeytan kimi korkutur fakirlikle? Fakiri mi, zengini mi?

Korkanlar yığdıklarıyla ele verirler kendilerini zaten.

Toplumun genel ekonomik durumundan bahsetmek, bu anlamdaki fakirlikle korkutmak değildir. Zenginin elindekinden kopamamasına sebep olan, kişiyi infaktan uzaklaştırıp münafık yapan korkudur şeytanın verdiği korku diye düşünüyorum.

hiiic
4. October 2010, 03:09 PM
Tamam da,,, ekonomi gibi bilimler durağan değildir statik ve sürekli değişkendir, şimdi batıyor gördüğünüz hiç bilinmeyen sebeplerden dolayı bataerken çıkıyor gördüğünüz batabilir, çünkü pek çom değişken vardır ortada...

diyelim ekonomi gelişiyor ohh herşey yoluna girdi, patttt !!!(o da nesi) savaş çıktı, kütttt ekonomi aşağıya... Diyelimki ekonomi batıyor hooop bir bakmışsın gelişmiş ülkeler finansal krizie girmiş senin bankan kredi veriyor v.s.

Ayrıca ekonomist herşeye olumlu bakar, bu veriler hiç birşeyi göstermez çünkü değişkenlerin hepsini birden incelemek şimdiki imkanlarla çok zor. Hatta değişkenlerin bazılarından haberimiz bile yok, onlar zamanla ekonomik terimler olarak karşımıza ileride çıkacak, yani şu aşamada duysak bile bize müteşabih gelir.


Şu aşamada ekonomimiz kötüyse bu devletin vermek zorunda olduğu (bağımsızlık ilkesine ve hatta Allahın öğüdüne aykırı olsada ses çıkarmıyoruz) bazı ödünlerden kaynaklanıyor, belki bizi sürekli dibe çekiyor ama Allah dilerse durum tersine dönebilir.
-----------------------------

Kısaca yukarıda yazanlar aslında ne toplumun genel ekonomik durumunu bildiriyor ne de ekonomi bilimine kattığı bir değeri var. Onlar bir takım siyasi propaganda ver duygusal şiddet içeren veriler. Yani bir veriyi nasıl sunduğunuz önemli

Örnek; Olamaz kapı tokmağı kaybolmuş, meclisin çok değerli kapı tokmağı ilerleyen günlerde ülkeyi krize mi sokacak yoksa halk yoksulluğu 3 katına mı çıkacak, hayııır olamaz tokmaaak kayıp tokmağı hükümet kaybetti ..

gibi bişi bu..
-----------------------------------

Ayrıca şeytan fakiride fakirlikle korkutur, herkezin sahiplendiği (gerçek sahibini bilmeden) ve kaybetmekten korktuğu birşey vardır. Bu galakside paylaşamadığımız şeylerden ahirette kaçacağımızdan çok eminim. bi böcek türü var afedersiniz adını sölemicem ama o sürekli toprakta yok debertir, azıcık bir parça buldumu sahiplenir dünyada kendini zengin ilan eder... varmı zengin? kim zengin hani nerede ben göremiyorum???

zengin demek malı mülkü olan demek, varmı mal mülk sahibi? eğer varsa ebediyen sahip olsunda görelim, hadi madem mal onun götürsün öldükten sonra peşi sıra görelim,, hani mal senin di? nere de götürsene kabire de? Mal kafamızda bizim debertip sahiplendiğimiz yok parçalarından başka bişey değil.

Allah ahirette bize hoşumuza gidecek daha güzel şeyler verecek. İnanmayan belkesinde görsün. Mal sahibi mülk sahibi hani bunun ilk sahibi?
Herkez fakirdir, hepiniz fakirsiniz, asıl zengin malın sahibini tanıyan ve kıskançlığını sindirip elindekilerin kıymetini bilendir. Kanaat etmesini ve hayatı yaşamasını bilendir.

Yapması da çok kolay, her gün geri kalan ömrümüzün ilk günüdür. Yaşayalım, yaşatalım, paylaşalım, tadını çıkaralım, keyifne varalım, ama sınırları gözetelim çünk, sınırları aşmak ne yaşamak nede özgürlüktür, o düpedüz azgınlıktır.

Bu dünyada da ahirette de güzelliklere sahip olmak dileğiyle, beynimiz cenneti bile cehenneme çevirebilecek olumsuz düşünceler üretebilir, biz cehennemleri cennete çevirmesini bilelim. Sevelim. Allahın rahmeti geniştir bitmez.