PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : özgürlük putunun köleleri


müslümanlardan
23. January 2010, 12:40 PM
ÖZGÜRLÜK PUTUNUN KÖLELERİ


Herhangi bir kavramı savunmak veya tenkid edebil*mek için, bu kavramı oluşturan zihniyet tarafından, zikre*dilen kavramın hangi manada kullanıldığının bilinmesi ve bunun gözönünde bulundurması gerekir.

Harflerden meydana gelen sözcükler, kendilerine yüklenen anlam ile değer kazanırlar. Bilmediği bir söz*cük veya bir kavram ile karşılaşan insanlar; “Bu ne de*mektir?” sorusu ile.

“Bu söze ne anlam veriyorsunuz, bu söz ve ne ne demek istiyorsunuz, bu söz ile ne anlıyorsunuz?" demektedirler. Nite*kim bu gibi sorular cevaplandığı zaman sözkonusu kav*ram tanınmış olmakta ve hangi anlamda kullanılabile*ceği açıklık kazanmaktadır.

Yaşadığımız yüzyılda sık kullanılan özgürlük kavramına, bu kavramı oluşturan ve savunan insanlar tarafından şu anlamlar yüklenmiştir.

Herhangi bir kısıtlamaya, şarta: koşula bağlı olma*yan, hiçbir siyasi güç tarafından denetlenmeyen, engellenmeyen, toplumsal baskılara, kurallara boyun eğmeyen, tavır ve davranışlarında serbest olan. Bu ifadeler genellikle halk tabakasının özgürlük anlayışıdır. Özgürlüğü bilinçli bir şekilde savunmaya çalışan entelektüel kesim ise, bu kavramın içerdiği ma*nayı daha geniş boyutları ile varoluşçuluk felsefesinde bulmaktadır.

Kısaca açıklamak gerekirse, varoluşçuluk felsefe*sinde özne ve nesne ilişkisi vardır. Bu ilişkide özne et*kileyen ve aynı zamanda etkilenmeyen, nesne ise etkile*nen durumundadır. Mesela bir bekleme salonunda yal*nız olarak oturan bir insan genelde ezne durumundadır. Bekleme salonunda bulunan masa, sandalye gibi eşyalardan etkilenmesi ve nesne durumuna düşmesi sözkonusu değildir. Çünkü bu gibi eşyaların kendisini görmediğini ve kendisi hakkında bir yargıda bulunama*yacaklarını bilir. Bu nedenle, bekleme salonunda gelişi*güzel oturabîlmekte, istediği yerini, istediği şekilde ra*hatça koyabilmektedir. Özne durumunda olduğu için, bekleme salonunda bulunan eşyaları nesne olarak görmekte ve bu nesnelerden etkilenmemektedir.

Bu durumda iken, bekieme salonuna bir insan gelir ve karşısına oturur. Bu olayla, bekleme salonunda yalnız oturmakla olan insanın tavırlarında bir değişiklik olur. Usulca, oturuşuna çekidüzen verir. Herhangi bir ayıp yeri kaçınsa dahi, kendisini bundan nıeneder. Çün*kü karşısına, nesne clarak gördüğü eşyalardan farklı bir varlık gelmiştir. Bu varlıktan etkilenmesinin sebebi, bu varlığın kendisini germesi ve kendisi hakkında iyi veya kötü bir yargıa bulunabilmesidir.

Bekleme salonunca yalnız iken öznelliği yaşayan insan, ikinci insanın gelmesi ile bu insandan etkileniyor ve hareketlerini bu insana göre şekillendiriyor veya kısıtlıyor ise, o insanı özne kabul etmekte ve kendisi de nesne durumuna düşmektedir. Özneliği terkederek nes*ne durumuna düşen bu insan, varoluşçulara göre özgürlüğünü yitiren insandır. Çünkü özgürlük, nesne durumuna düşmeden özneliği yaşama eylemidir.

Herhangi bir insan, yaşantısına ve tavırianna kendi İç dünyasındaki değer ölçülerine göre yön verilebiliyor ve dış çevreden etkilenmiyorsa; bu insan, varoluşçulara göre özgür bir insandır. Bunun karşıtı olarak herhangi bir insan, çevresindeki bazı insanlardan veya toplumdan etkileniyor ve onların ölçülerine göre yaşıyorsa, bu in*san kesinlikle özgür değildir.

Nitekim varoluşçuların büyük bir çoğunluğu bu ge*nel yaklaşımdan hareket ederek, bir insanın özgür ola*bilmesi için ateist, yani tanrıtanımaz olmasını da şaît ka*bul etmişlerdir. Çünkü Allah'a inanan insanlar, Allah'ı özne, kendilerini ise nesne olarak göreceklerinden ve ister istemez etki sahasına gireceklerinden, bu insan*ların özgür olması mümkün değildir.

Özgürlüğün bu şekilde anlaşıldığı ve entelektü*eller tarafından genci olarak bu yaklaşımla benimsendiği bir çağda, bts muslürnaniarın özgürlük kavramı ile ilişkisi ne olacaktır?

Müslümanlar özgür müdür?

Tabi ki zor bir soru!.

Ne var ki söz konusu zorluk, cevabı bulmakta değil, bu cevabı açıksözîüiük ile ifade edebilmektir.

Ne yazık ki birçok müslüman, kulağa ve nofse hoş gelen bü kavramı bîr eteğer oîarak benimsemekte ve yüce İslam dinin? bu değerden mahrum etmemek için, “Gerçek özgürlük İslam'dadır” diyebilmektedir. Artık rahattır!.

Hürriyet, özgürlük, demokrasi gibi sloganların be*nimsendiği ve alkışlandığı bir çağda; “Ben özgür değilim” diyerek, aşağılık kompleksine düşmeyecektir!.

Şayet özgürlüğün gerçek anlamını bilen düşünen kafalar tarafından sıkıştırılır ve zor durumda bırakılırsa; “Siz özgürlüğü böyle anlıyorsunuz. Biz ise şöyle anlı*yoruz” diyerek, gerçek anlamından feragat ettiği özgür*lüğünün, harflerine tutunacaktır. Zaten mühim olan, bu kutlu rozetin yakaya takılması değil midir!.. İnsanları Allah'a kuüuktan ve bu kuüuk psikolojisin*den soyutlamak için firavunlar tarafından uydurulan bu kavramlar, bir put gibi yükseltilmiş ve zavallı insanlara bir ideal olarak benimsenmiştir.

Özgürlüğü ideal olarak benimseyen bir insanın, bu idealinin perde arkasında ilahlaşma özlemi vardır. Çünkü dileğini, dilediği şekilde yapacak olan, sadece ve sadece Allah (c.c.)'dir.

İnsan ise bir mahluktur, bir yaratıktır ve yaşadığı hayat çeşitli Adetullah'lar ile kuşatılmıştır. Bunların dışına çıkması, bunları geçer*siz kılması kesinlikle ve kesinlikle mümkün değildir.

Hürriyet ve özgürlük kavramlarını sioganlaştıran müstekbirlerin yegane gayesi, bu özgürlük büyüsü ile insanları kendilerine köle yapmaktır. Bu müstekbirler; “Herkes hür olmalı midir?” sorusuna, haklı nedenlerle iyi ve kötü ayrımını getirmekte, ancak “İyilik ölçüsü ne olmalıdır?” sorusuna ise çıkar ve menfaatlerine uygun bir şekilde hazırlanan şeytani kanunlarla cevap vermektedieler. Neticede iyi kabul edilen insanlar, Allah'ın huku*kuna göre değil, şeytani hükümlere göre iyi kabul edi*len insanlardır.

Böyle bir toplumda ceza hukukuyla karşılaşmamak ve iyi insan olabilmek için, ister istemez firavunların ölçüsünü esas aîan insanlar, bu ölçünün gerektirdiği tavırları yerine getirdikleri zaman, iyi ve özgür birer insan değil, firavunların zavallı köleleri durumuna gelmektedir*ler!..

Firavunlara kulluk ve kölelik yapmalanna rağmen vazgeçmedikleri, vazgeçemedikleri özgürlük ideali ise, firavunlar tarafından putlaştırılmış, yüce leştin imiş ve söz meydanlarına dikilmiştir.

Artık methiyeler ona, özlemler ona, akıtılan kanlar ve adanan kurbanlar onadır!.

Yaşadığımız çağda, özgürlük putunun gölgesi bir hayii genişlemiş ve bu ziliet verici gölgede, yakalarında özgürlük rozeti île firavunlara kuüuk yapan zavallılar kitleleşmiştir.

Sözü fazla uzatmadan, bizlere; “Siz özgür müsü*nüz veya özgürlüğe talip misiniz?” sorusunu soranlara, durmadan ve duraksamadan şunu söylüyoruz.

“Biz özgür değiliz ve özgürlüğe de talip değiliz!”

Ahlar, vahlar, sızlanmalar, hor ve küçük görmeler... vs.

Böylesi cahili fısıltıları bilinçli bir tebessümle ayaklar altına alınarak, sözümüze devam ediyoruz.

“Bizler, bin firavuna bir kere boyun eğmeyi zillet ka*bul eden, ancak alemlerin Rabbi olan Allah (c.c.)'a bin*lerce secde ederek, binlerce itaat ederek, şeref ve izzet kazanan müslümanlarız. Şahidlik yapabilecek herşey sahid olsun ki, bizler Allah'ın kulu, Allah'ın kölesiyiz.

Bundan şeref duyuyoruz, bundan izzet duyuyoruz, bundan onur duyuyoruz ve bu kulluğu yaşarken özgür olmak değil, Allah'a kulluğumuzu eksik görerek, kulluğa daha fazla yaklaşmak ve hakkıyla kul olmak isti*yoruz.”

Herhalde yine yirminci yüzyıla yabancı bir üslupla konuştuk. Ve herhalde yine mürteci olduk!.

Allah'a kul olmanın verdiği tüm gerçek duygularla tekrar tebessüm ediyoruz. Sonra, sonra da özgürlük büyüsü ile firavunlara kul olan dünya insanlarına bakıyor, onlara merhamet ediyor ve onlara şöyle sesle*niyoruz.

“Sizleri yaratan ve sizleri yaşatan Allah (c.c), sizle*ri başıboş bırakmayacaktır. Özgürlüğü isteseniz veya özgür olduğunuzu zannetseniz de, O'nun buyatğuna karşı çıkamayacak ve boynu bükük olarak O'nun huzu*runa götürüleceksiniz. Bir mahluk ve bir kul olarak ya*ratıldığınızı ve Yaratıcıya karşı çaresiz olduğunuzu unutmayınız. Yaptıklarınızdan ve yapmanız gerekirken yapmadıklarınızdan hesaba çekileceksiniz.

Bir insansınız ve iki çeşit kulluk ile karşı karşıyasınız. Bir tarafta nefse veya şeytana veya şeytanın dostu olan firavunlara kulluk, diğer tarafta ise alemlerin Rabbi olan Allah (c.c]a kulluk. Bu iki çeşit kulluğun dışına çıkmanız ve özgür olmanız mümkün değildir. Bu nedenle sizleri hayali bir kavram olan özgürlüğe değil, kullara kulluğu reddederek Allah'a kul olmaya da*vet ediyoruz.

İstiyoruz ki, Alah'a kulluk ile şeref ve izzet kazanasınız, istiyoruz ki, bu kulluk ile kurtuluş bulaşınız

Toslunba
24. January 2010, 01:34 AM
Özgürlük Kulluktur. Kişi kul olamadan asla ve asla özgür kalamaz. Yine özgürlük insan oğlunun en büyük erdemlerindendir. O halde kişilere önce kulluğu anlatmak lazım gelir. Kulluğu anlatan kulluğu bilmiyor bildim sanıyor ise susması daha makbuldür.

Selametle kalınız.