PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Namazda niyyet,tekbir,kıyam,kıraat


dost1
24. December 2009, 05:22 AM
NİYYET
Birileri tarafından namazlar; sabah, öğle, ikindi, akşam, yatsı ve vitir namazı; farz, vâcib, sünnet ve nafile namazlar diye kategorilere ayrılmış, ayrıca bir de niyet şartı eklenmiştir. Niyet şu şekilde izah edilmiştir:
Namazın niyyeti, yapmakta olduğu hareketin namaz kılmak olduğunu ve hangi namazı kılacağını söylemektir. Meselâ, ikindi namazını kılmak için kıbleye dönen bir adam tekbir için ellerini kaldırırken ikindinin, meselâ, sünnetini düşünüp, kendisi için tekbir almakta olduğu bu kılacağı namazın, ikindinin sünneti olduğuna içinden veya diliyle karar vermesidir.

Din, Allah'ın dini olmaktan çıkarılmış, her önüne gelen din ve ibadetlere kendince bir şeyler eklemiştir. Oysa ki Allah, açığı ve gizliyi, zihinlerdeki düşünceleri bilir. Bu gibi şartlar, Allah'ı hakkıyla tanımamaktan ileri gelmektedir.

BAŞLANGIÇ [İFTİTAH] TEKBİRİ
Bu şart, İlmihal kitaplarında, “namaza, Allah'ın yüceliğini bildiren bir kelime ile başlamak, namazın şartlarındandır” şeklinde tarif edilmiştir. İşin aslı, niyazda bulunacak kişinin, zihinsel olarak tazarruya hazırlanması ve başlamasıdır. Kul, tazarruya, önce kendini psikolojik olarak hazırlamalıdır.
Günlük hayatta insanlar kılık-kıyafetlerini, görüşecekleri kimsenin kimliğine göre seçerler. Görüşülecek kişi sıradan birisiyse, görüntüye pek önem verilmez. Ama önemli biri ise, o zaman özene bezene hazırlık yapılır.
İşsizin işverene, hastanın hekime, suçlunun hâkime, borçlunun alacaklıya karşı tutumunu düşünün, sonra da kimin huzuruna çıkacağınızı düşünün:
O ki, yaratan; yaşatan; söz-fiil ve düşünceleri işiten, gören ve bilen; her isteyene istediğini veren, her şeyin, cennet ve cehennemin sahibi olan, suçluları affeden, yardım edecek olan, bağışı sınırsız olan, acıyan, terbiye eden, kahreden ve huzuruna çıkılacak ve hesap soracak... olan Allah'tır.

Hakikatte Allah bize şah damarımızdan yakındır ve her an bizimle beraberdir. Ama lütuf buyurmuş, bizim Kendisine belirli vakitlerde niyazda bulunmamızı istemiş. Öyleyse bu randevu çok önemlidir, çünkü Rabbimizle buluşacak, O'nun tüm sıfatlarıyla tecelli ederek bizi kuşattığını hissedecek, aklımızı-fikrimizi buna odaklayacak, azameti karşısında elpençe divan duracak ve “Allahu ekber” diyeceğiz.
ALLAHU EKBER!
Allah en büyüktür, Allah her şeyden büyüktür!
Bu noktada bilinçli olmak gerekir. Allah nelerden, hangi şeylerden büyüktür?
Allah;
Sahte ilahlardan, yapay tanrılardan,
Maldan, mülkten, çıkardan, tutkudan, paradan, puldan, kadından, kızdan, çocuktan, aşktan... daha büyüktür.

Namazın başlangıcında içtenlikle bu ilan yapılırken, hareketlerle de bu desteklenir. “Allahu ekber” derken eller baş hizasına kaldırılarak Allah'ın dışındaki herşey elin tersiyle arkaya atılır, ki buna “nahr” denir. Detayı, Kevser sûresi'nde verilmiştir.
Kulun Rabbine niyaza bu şekilde başlaması, niyazının hudûlu olması ve kabul edilmesi için önemli bir adımdır.
Kul Allah'ı büyükledikten sonra, Rabbine karşı bir neviselâmlamaya geçer:
Sübhanekellahümme ve bihamdike ve tebarekesmüke ve teâlâ ceddüke ve lâ ilâhe ğayrüke [Allahım! Seni her türlü noksanlıklardan tenzih ederim. Ve Seni hamdinle tesbîh ederim. Ve Senin adın mübarektir. Ve Senin şanın çok yücedir. Ve Senden başka hiçbir ilâh yoktur].
Bu, olmazsa olmaz bir kural değildir. Bu, Rabbimizi büyüklemek açısından bu aciz kula ait bir görüştür. Herkes Rabbini kendi kavrayışına göre ta’zim ve tekbir edebilir ve aslında öyle de olmalıdır. Bunlar kurallaştırılamaz.
AYAKTA DURMAK [KIYAM]
Bu şart İlmihal kitaplarına, “bir özrü olmayan mükellefin farz ve vâcib olan namazları ayakta kılması da farzdır. Nafile namazları ise ayakta kılmak şart değildir, oturarak da kılabilir, ancak sevabı daha az olur” şeklinde girmiştir.
Halbuki Allah'ın, namazda ayakta durma emri yoktur; insanın her durumda Kendisini anabileceğini bildirmiştir:
O kişiler ki ayaktayken, otururken ve yanları üzerine yatarken Allah'ı anarlar; göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde tefekkür ederler: “Rabbimiz! Sen bunu boş yere yaratmadın, Sen noksanlıklardan münezzehsin. Artık bizi ateşin azabından koru! Rabbimiz! Şüphesiz Sen kimi ateşe girdirisen, artık onu kesinlikle rezil etmişsindir. Zâlimler için hiç yardımcılardan da yoktur. Rabbimiz! Şüphesiz ki biz, “Rabbinize inanın!” diye çağıran bir nidacıyı duyduk ve hemen inandık. Rabbimiz! Artık bizim günahlarımızı bağışla, kötülüklerimizi ört ve bizi ebrâr [iyiler/yardımseverler] ile birlikte vefat ettir. Rabbimiz! Ve bize, elçilerin üzerine vaad ettiğin şeyleri ver, kıyâmet günü bizi rezil etme. Şüphesiz Sen verdiğin sözden dönmezsin.” (Âl-i İmrân/191-194)
Sonra (korku halindeki) salâtı tamamlayınca, artık Allah'ı ayakta, oturarak, yan yatmışken anın. Sükûnet bulduğunuzda/güvene erdiğinizde, salâtı ikâme edin. Hiç şüphesiz ki salât, mü’minler üzerine vakti belirlenmiş bir yazgıdır. (Nisâ/103)
Onlar [Rahman'ın kulları], Rabb'lerine secdeler ve kıyamlar ederek gecelerler. (Furkân/64)
Niyazda/namazda kıyam [ayakta durmak], tazarru [Allah huzurunda sürekli alçalma] kapsamında ele alınmalıdır.
Namazda kıyam, yalnızca bir şekil değildir. Kul, Allah'ın huzuruna tam bir teslimiyet, derin bir alçak gönüllülük, bir saygı anlayışıyla çıkar, çıkmalıdır. Yeryüzünde nice insanlar kibirle başlarını yukarı kaldırır, büyüklük taslarlar, namaz kılan kimse ise başını Allah'ın önünde eğer, sakin ve vakarlı bir şekilde O'nun önünde dikilir. Bu kıyam, Allah'ın dışında her şeyin bir tarafa atıldığı bir buluşmanın başlangıcıdır. Müslüman sadece ibadet için Allah'ın huzurunda ayakta dikilir. Bu hareket Allah'a karşı duyulacak bütün saygı ifadelerini, zikirleri, duâları kapsar. Çünkü kul, yalnızca O'na karşı olan saygısından dolayı ayağa kalkmıştır, O'nun karşısında emre hazır bir asker gibi “hazır ol” duruşuna geçmiştir.

Namazdaki kıyamın iki yüzü vardır:

A) Allah'tan başka hiç kimsenin huzurunda böyle durulmayacağının ilanı.
B) Bütün dünya kayıtlarından sıyrılmanın, Allah'tan başka hiçbir şeyi önemsememenin, Allah'tan başkasının önünde eğilmemenin gösterilmesi.

Bunun bir diğer adı da “kunut”tur. Kunut, huşû ve hudû gibi namazın önemli özelliklerindendir. Kunut, “itaat, saygı ve sakinlik” anlamlarını ifade eder. Bu anlamıyla kunut, “Allah'a karşı saygıdan dolayı alçak gönüllü olarak uzun süre ayakta durmak ve O'na yakarmak”tır.
KUR’ÂN OKUMAK [KIRAAT]
Bu madde ilmihal kitaplarında, “farz namazların ilk iki rekâtlarında Kur’ân-ı Kerîm'den bir parça okumak da farzdır. Dolayısı ile bu farzın yerine gelmesine yetecek kadar Kur’ân âyetini ezbere bilmek de farz olmuş olur. Bu farz, Kur’ân'ın neresinden olursa olsun, üç kısa âyet okumakla yerine gelmiş olur” şeklinde yer alır. Ve buna, O hâlde Kur’ân'dan kolay geleni okuyun! Sizden hastalar olacağını bildi. Bir kısmının yeryüzünde dolaşıp Allah'ın fazlından bir şeyler isteyeceklerini, diğer bir kısmının da Allah yolunda çarpışacaklarını bildi. O hâlde ondan kolay geleni okuyun! (Müzzemmil/20) âyeti kanıt olarak ileri sürülür.
Oysaki bu âyetin namaz ile alakası yoktur. Bu âyette, mü’minlerin Kur’ân çalışmaları, dinlerini Kur’ân'dan öğrenmeleri istenmektedir.
Konumuz, din dersi olmadığından, namaz süresince Kur’ân âyetleri okunmayıp, gönülden niyazda bulunulmalıdır. Kur’ân'daki dua içerikli âyetler namazda dua olarak okunur, din dersi olarak okunmaz. Veya Felâk ve Nas sûreleri, başındaki “De ki” ifadeleri kaldırılarak; Yarattığı şeylerin şerrinden ve çöktüğü zaman karanlığın şerrinden ve düğümlere tükürüp üfleyenlerin şerrinden ve kıskandığı zaman kıskananın şerrinden felâkın Rabbi'ne sığınırım ve Cinn ve insten, insanların akıllarında, sinsice kötülük fısıldayan hannasın kötü fısıltılarının şerrinden, insanların ilâhına, insanların hükümdarına ve insanların Rabbine sığınırım şeklinde dualaştırılarak okunmalıdır.
Fıkıh bilginleri, namazda Fâtiha sûresi'nin okunmasının, farz ya da vâcib olduğu hususunda ittifak etmişlerdir. Bununla birlikte, namazda Fâtiha'nın tek başına okunması yeterli görülmemiştir. Buna, kısa bir sûre daha ilave etmenin lüzumu ileri sürülmüştür.
Mushaf'ın son sûreleri olan Fil, Kureyş, Mâûn, Kevser, Kâfirûn, Nasr, Tebbet, İhlas ve Muavvezeteyn sûrelerine, “Namaz Sûreleri” adını vermişlerdir. Müslümanlar mektep ve medreselerinde çoluk-çocuklarına bu adla öğretir, ezberletirler. Oysaki bu adlandırma yanlıştır; Kitap ve sünnette dayanağı yoktur.

Namazın dindeki hakiki anlam ve uygulamasını izaha çalıştığımız için kıraat konusunu da Kur’ân açısından ele almamız gerekir:
Kaynak:İşte Kur'an(Hakkı Yılmaz)

Devamı (http://www.hanifler.com/showthread.php?t=1390)