PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Kur’an’da Kadın Hakları


TUĞÇE DENİZ AKIN
2. November 2009, 09:37 PM
Toplumlarda kadın-erkek eşitliğinin yasal olarak verilmesine rağmen bu eşitliğin gerçek hayata yansımadığını görüyoruz. Eşitlikler, kültüre, coğrafyaya, toplumlara göre değişmekte, bu yönüyle de kamuoyunu oluşturan her kesimi yakından ilgilendirmektedir. Kadın haklarının son zamanlarda sıkça gündeme gelmesi ve üzerinde yapılan tartışmalar, gerçekte İslam’ın bu konuya bakış açısını ortaya koymasının zeminini hazırlamıştır. Ancak bu konuya geçmeden önce İslam öncesi toplumlara kısaca bir göz atalım. Eski Hint dininde, kadınların değeri yoktur. Kadınlar, murdar, temiz olmayan varlıklar sayılırlardı. Veda’larda kadın, zehirden, yılandan, haşerattan daha tehlikeli bir varlıktır. Budizm’de kadınların dindar olmaları, Budha dinine girmeleri uzun zaman kabul edilmemiş, Budha buna izin vermemiştir. İsrail hukukuna baktığımızda ise kadınların hiçbir değeri yoktur. Kadın hizmetçi konumundadır. Eski Yunan ve Roma’da da durum farklı değildir. 11. asra kadar, İngiltere’de kadın, şeytan olarak kabul edilmiştir. Hz. Meryem’e saygı duyan, takdis eden Hıristiyan dünyasında, “Adem’i” yoldan çıkaran ve yasak meyveyi yediren “Havva” olduğu için kadın suçlu konumundadır. Lanetlenen insanlığı kurtarmak üzere dünyaya gelen Hz. İsa, çarmıha gerilir, hayatını fedâ eder ve insanlık günahtan kurtulur. Bütün bunların temelinde yatan Havva’dır. Yani bir kadın…
İslam öncesi dönemlerde, Batı’da, kadın aşağılanmış, fitne kabul edilmiş, şer aracı sayılmış hatta kadından uzak durma Tanrı’ya yaklaşmanın, ulaşmanın bir merdiveni, bir vesilesi kabul edilmiştir. Aristo, Eflatun, Kant gibi filozoflar bile kadına değer vermemişlerdir.
İslam’ın indiği topluma gelince… Arap Yarımadası’nda kadınlar toplumun en zayıf kesimi idi. Kız çocukları, Kur’an’ın ifadesiyle ‘rızk endişesinden dolayı’ diri diri toprağa gömülerek öldürülür, kız çocuğa sahip olmak ise ayıp sayılırdı. Kadının mal-mülk sahibi olma gibi hiçbir hakkı yoktu. İslam öncesi Cahiliye Dönemi’nde sadece Arap Yarımadası’nda değil, bütün dünyada kadınlar insan haklarından mahrum idi. Kur’an böyle bir ortamda insanlık ile buluştu.
İslam, ilahi dinlerin sonuncusu ve kendinden önceki dinleri kuşatıcı nitelikte sonsuza kadar insanlığa rehberlik etme özelliğini taşıyan bir din olarak, ana kaynağı Kur’an’da insanın en güzel şekilde kadın ve erkek olarak bir tek candan/özden/nefisten/cevherden yaratıldığını ifade eder. Yine Kur’an’da herhangi bir cinsiyet ayrımı yapılmadığı, kadının da erkeğin de beşer ve halife olarak yaratıldığı belirtilmektedir. Kadın ve erkek olarak ayrı ayrı yaratılmanın esprisi, cinslerin birbirlerini tanımasına imkân vermek olduğu ifade edilmektedir.
Zira kadın ve erkek yaratılış özellikleri sebebiyle birbirini tamamlayan iki unsurdur. Böylece bir taraftan yaratılışın amacı olan Allah’ı tanımak ve ona kulluk etmek diğer taraftan da toplum hayatını ve insan neslinin devamını sağlamak gerçekleşmiş olacaktır. Bu durumda Kur’an’ın yaratılış ve sorumluluk yönünde kadın ve erkeği eşit olarak ele aldığını görmekteyiz.
İslam, kadına ferdî, sosyal, siyasal ve ekonomik birçok haklar getirmiştir ve kadının toplumdaki yeri konusunda önemli değişiklikler yapmıştır. İslamî düşüncede kadının sahip olduğu yer, üstün; kişiliği ise mükemmeldir. Bu sebeple kadın haklarının en iyi şekilde İslam dininde korunduğu söylenebilir. Kur’an’ın kadına getirdiği hak ve özgürlükleri dinî ve ahlakî, bireysel, sosyal, ekonomik ve siyasal hak ve özgürlükler olmak üzere dört ana noktada toplamak mümkündür.

1-Dinî ve Ahlakî Haklar: Kur’an’da inanmak, iman etmek ve güzel işler (amel’i salih) yapmaktan bahseden bütün ayetlerde erkek kadın ayrımı yapılmamaktadır. Bunun en güzel örneğini şu ayette görmekteyiz:
“Doğrusu, Müslüman erkekler ve Müslüman kadınlar inanan erkekler ve inanan kadınlar, gönül vermiş kadınlar, dosdoğru erkekler ve dosdoğru kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, gönülden bağlanmış ve teslim olmuş erkekler ve gönülden bağlanmış ve teslim olmuş kadınlar, tasadduk, infak eden servetinden veren erkekler ve servetinden veren kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, namusunu koruyan erkekler ve namusunu koruyan kadınlar, Allah’ı çok zikreden, çok anan erkekler ve çok zikreden kadınlar için Allah da çok bağışlama ve çok büyük mükâfat (ecir) vardır.”
Bu ayetten ne anlıyoruz? Bu ayetten, dinde, ahlâk ve ruhaniyette, uhrevî hayatta tam bir eşitlik olduğunu anlıyoruz.
Dinde eşitlik yani, iman etme, teslimiyet, gönülden bağlanma, Allah’ı anma vs. dinî değerler, itikadî değerler olarak sorumlulukta bir ayırım yok. İnanan erkekler, inanan kadınlar olarak bütünü içine alıyor. İkisi için de eşit ve aynı. İbadetlerde de eşitlik var, oruç burada bir örnek. Ayrı ayrı ibadetler yok. Yine ahlakî değerler, yani sabır, içtenlik, doğruluk, iffetlilik ve tasadduk gibi Kur’an’da son derece önemli olan ana değerler açısından bakıldığında da asla bir ayrım söz konusu değil. Bütün bunların yapılması sonucunda büyük bir mükâfat ile ödüllendirilme yine kadın ve erkek için eşit, sevapta eşit oldukları gibi günahta da eşittir. Yani uhrevî hayatta da tam bir eşitlik görüyoruz. Bunun gibi yüzlerce ayette dinî, ahlakî ve uhrevî haklar konusunda her iki cinsi de aynı şekilde ilgilendiren hitaplar olduğunu görüyoruz. Diledikleri gibi inanma, istedikleri dini seçmekte özgür olma hakkına sahip oldukları gibi inançlarının gereğini yerine getirme, dinî eylemlerde bulunma, hak ve özgürlüğüne de sahiptirler.
2-Bireysel Haklar: Kur’an’ın kadına verdiği bireysel hakların başında, ona tam bir kişilik kazandırması gelir. Kur’an’da, kadının bir insan olarak sorumlu tutulacağı, iyi ve kötü işlerinin sorumluluğunun kendisinde olacağı bildirilmiştir. Ayrıca Kur’an, kız-erkek çocuğu ayrımını temelde reddederek kız ve erkek evladın Allah’ın bir lütfu olduğunu, aile ve toplumun mutluluğunda eşit role sahip olduğunu açıklar.
Bu bağlamda, yine Kur’an kadına da boşanma hakkı verirken; evlenmede, eş seçmede, namusta, karı koca haklarında, aile içi ilişkilerde eşitlik; sanatta, bilgide, düşünce özgürlüğünde, tasarruf yapmada eşitlik gibi birçok bireysel haklar tanınıyor. Gene bu ferdî hakların kapsamına mülk edinme hakkı, vâris olma hakkı, seyahat hakkı, nafaka hakkı gibi haklar da girmektedir. Bugün çok tartışmalı olan çok eşle evlilik konusuna gelince, çok eşli evlilik sosyal şartların yarattığı bir olgudur. Kur’an bu realiteye hem sayısal bir sınırlama getirmiş, hem de adalet ilkesini şart koşmuştur. Aslında Kur’an:
“Ne kadar isterseniz de eşlerinize adaletle davranmak elinizde değildir.” “Bu sebeple ‘bir tane’ ile yetinmek ’ doğru yoldan sapmamak ’ için daha uygundur. diyerek çok evliliği güç şartlara bağlamakta ve ideal hedef olarak tek evliliği önermektedir. Burada göz ardı edilmemesi gereken husus çok evlilik, boşanma, kadının şahitliği, kadının miras hakkı gibi hususlardaki farklı yorumlar ve yapılan yorumlarda kadının ikinci plana atılıyormuş düşüncesi, büyük ölçüde sosyal ve tarihsel şartların göz ardı edilmesiyle ortaya çıkmaktadır. Kur’an’ın bütünlüğü, insanın yaratılışı ve yaratılış amacı göz önünde bulundurulduğunda, kadına ve erkeğe yüklenen haklar ve sorumluluklar zamanla toplum içinde yüklenen rollerin değişmesiyle hukukî kurallardaki değişiklikler ister istemez kaçınılmaz olacaktır. Kur’an’ın kamusal ve sosyal haklar konusunda toplumsal hizmetleri yalnızca erkeklere tahsis etmediğini, kadınları da ortak ettiğini görüyoruz.

3-Sosyal Haklar: Bu haklara gelince, ilim öğrenme ve öğretme hakkından tutun da savaşa katılma, askerlik, amme hizmeti, hayır ve iyiliklerde bulunma, vakıf kurma ve çalışma hakkına kadar kadın ile erkekler arasında, herhangi bir ayrım gözetilmemiştir. Bu hususta Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulmuştur.
“Erkek ve kadın kim yararlı bir iş yaparsa, onu güzel bir hayat ile yaşatacağız.”
Yine, “Deki çalışın, sizin çalışmanızı Allah da Resulü de görecektir.” âyeti ve benzeri ayetlerden kadının çalışma hakkına sahip olduğunu, “çalışıp kazandığının da kendine ait” olduğunu anlamaktayız.

4-Siyasal Haklar: Toplumun iki ana unsurundan biri olan ve topluma dönük yapılacak her türlü sosyal, kültürel ve siyasal örgütlenmelerde erkekler kadar sorumluluk taşıyabilecek olan kadına Kur’an, dinî, ferdî, ekonomik ve sosyal haklar verdiği gibi siyasal haklar da vermiştir. Kur’an’ın kadına verdiği bu siyasî hakları üç ana başlık altında toplamak mümkündür. Velâyet hakkı, seçme hakkı, seçilme hakkı.

4.a- Velâyet Hakkı: Bu hakkı Kur’an’daki şu ayet açıkça tescil etmektedir.
“İnanan erkekler ile inanan kadınların bazısı bazısının velâyet hakkına sahiptir. İyiliği emreder. Kötülükten sakındırırlar. Namazı kılarlar, zekâtı verirler, Allah Resulü’ne itaat ederler.”
4.b- Seçme Hakkı: Çağımızdan 15 asır önce Kur’an, kadına siyasal hak tanımış, onun yönetime doğrudan katılımını sağlamıştır.
“Ey Peygamber, inanan kadınlar Allah’a hiçbir şey ortak koşmayacaklarına, çalmayacaklarına, zina etmeyeceklerine, çocukları öldürmeyeceklerine, elleri ve ayakları arasına yalan atmayacaklarına, hayır ve iyilikte sana isyan etmeyeceklerine söz verirlerse, sen de onların sözünü kabul et. Kendileri için Allah’tan bağışlanma dile. Çünkü Allah çok bağışlayandır.”
Kadının ruhunun olup olmadığının, insan mı, şeytan mı olduğu tartışmalarının yapıldığı, bazı toplumlarda adının dahi verilmediği bir dönemde, yukarıdaki ayette de açıkça ifadelendirildiği gibi, siyasî otoriteyi temsil eden Hz. Peygamber’e, yani yönetime “biat” etme, kadına hak olarak tanınmaktadır. İlkeleri benimsedikleri takdirde onların taleplerinin dikkate alınması gerektiğini de Kur’an ifadelendirmektedir.

Ali Rıza Borazan
8. November 2009, 07:43 PM
Tuğçe kardeş. eline diline sağlık, güzel yazmışsın. fakat bazı kavranmayan yerleri anlatmak istiyorum. Önce Kuran birine hak verip birinden hak almaz. veya bir toplumun yapmış olduğu doğruya ya da yanlışa göre seyir değiştirmez. Allah toplumda bir düzen koyar iman eden erkek ve kadınları ona uymaya davet eder. Allah Kainatta hiç bir şeyi eşit yaratmamıştır. eşit demek simetrik demek birir birinin kopyası demektir. Dünya hayatı Allah'ın Adalet dağıttığı yer değil, Dünya hayatı Allahın , farklılıklar içerisinde yarattığı insanları denemek için adaletle davranmayı emrettiği yerdir. Müslüman olmak teslim olmak demektir. teslim olmak da aklına hoşuna gidenlere değil, hoşlarına gitmese de iman edenlerdir. Allah ve resulü her hangi bir konu da bir hüküm vermişse tereddüt etmeden iman eden erkek ve kadına teslim olmak düşer.33/36- Allah ve Resûlü, bir işe hükmettiği zaman, mü'min bir erkek ve mü'min bir kadın için o işte kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah'a ve Resûlüne isyan ederse, artık gerçekten o, apaçık bir sapıklıkla sapmıştır. İman edenlerle İman etmeyenleri ayıran özellik budur. Dünya hayatı farklı olarak yaratılmış olan insanların ister cinsiyet yönünden ister ırk renk, isterse de güçlü ve güçsüz olsun herkese bir rol vermiştir. Eşitlik Bu Rollerin farklı konumlarda olması değil farklı konumlarda olan rollerde insanlara yapabildiğini yapanlara ödülleri göstermiş olduğu performansa göre verilmesidir.4/32- Allah'ın kendisiyle kiminizi kiminize göre üstün kıldığı şeyi ( Yaratılış farklılığını) temenni etmeyin. Erkeklere kazandıklarından pay (olduğu gibi), kadınlara da kazandıklarından pay vardır. Allah'tan onun fazlını (ihsanını) isteyin. Gerçekten, Allah herşeyi bilendir. Kurana göre kadının piskolojik ve sosyolojik hatta fiziksel olarak farklı yaratıldığı bir gerçektir. Bu Farklılık onların takva ve sorumluluk yönüyle olan farklılığı değil onlara verilmiş olan rollerinde en güzel bir şekilde davranışı onu üstün bir konuma götürecektir. Ahiret aleminde kadın ve erkek ayırımı diye bir olay yok sadece kadın ve erkek dünyada sizinde söylediğiniz gibi ikisi biribrini tamamlayan bir birlerinin elbisesi ve velisi olan anlamındadır. olayı Kuranın Bütünlüğü içerisinde düşünürsek kavrayamadığımız yerlerde susmamız ve teslim olmamız gerekiyor biz bilmeyiz onlarda ne himetler olduğunu allah bilir. ama bize düşen görev bütün cehdimizi gösterip doğru olan anlayışı yakalamaktır. sagılarımı sunuyorum.

hiiic
11. November 2010, 02:34 PM
Nisâ 34
... Baş kaldırmasından endişe ettiğiniz kadınlara öğüt verin, onları yataklarda yalnız bırakın ve (bunlarla yola gelmezlerse) dövün. Eğer size itaat ederlerse artık onların aleyhine başka bir yol aramayın; çünkü Allah yücedir, büyüktür.

Peki bu nedir?

dost1
11. November 2010, 04:20 PM
Selamun Aleykum! Değerli Hiiç Kardeşim!

Nisâ 34
... Baş kaldırmasından endişe ettiğiniz kadınlara öğüt verin, onları yataklarda yalnız bırakın ve (bunlarla yola gelmezlerse) dövün. Eğer size itaat ederlerse artık onların aleyhine başka bir yol aramayın; çünkü Allah yücedir, büyüktür.

Peki bu nedir?

Nisa;34: Allah'ın, bazı şeyleri bazısına fazla kılması ve erkeklerin mallarından harcamaları nedeniyle erkekler, kadınlar üzerine kavvamdırlar [en üst düzeyde koruyup kollayan, gözetenlerdir]. Hâl böyle olunca, sâlih kadınlar, Allah'a itaat edicidirler, Allah'ın koruduğu şey nedeniyle ğayb için koruyucudurlar. Nüşûzundan [dikkafalılık yaparak kendisini taciz ve tecavüz riskine atmasından] korktuğunuz kadınlara da, öğüt verin ve yataklarında yalnız bırakın ve de baskı yapın/sürgün edin/dövün. Bunun üzerine size saygılı davranırlarsa, artık onlar aleyhine başka bir yol aramayın. Allah çok yücedir, çok büyüktür.

Bu âyette, toplumdaki mutluluğun, huzurun ve sulh içinde yaşamanın yolları gösterilmektedir. Bunları maddeler hâlinde sıralayacak olursak:

• Erkekler kadınları en iyi şekilde koruyup kollamalı ve gözetmelidirler.

• Sâlih kadınlar, Allah'ın bu ilkesine uymalıdırlar. (Çünkü bu ilke kadınların korunmasına yönelik olarak konmuştur.)

• Nüşûzundan [dikkafalılık yaparak kendisini taciz ve tecavüz riskine atmasından] korkulan kadınlar, öğüt verilerek, yataklarında yalnız bırakılarak, baskı yapılarak/sürgün edilerek/dövülerek [eğitilip rehabilite edilerek] nüşûzdan vazgeçirilmelidir.

Âyette geçen qavvam sözcüğü, fa‘al vezninde mübalağa ifade eden bir kelime olup, “bir şey üzerinde özenle durmak, onu iyice gözetmek, bütün gayreti ile onu korumak, ona nezaret etmek” anlamındadır.

Bu âyette, erkek, hanımı üzerine değil, toplumun erkekleri, toplumun kadınları [ana, bacı, kız, eş, gelin, hala, teyze, komşu kadını vs.] üzerine “qavvam” tayin edilmiştir. Bu da, kadınların yaşamlarını sürdürmeleri için gerekli tüm ihtiyaçların erkekler tarafından karşılanması gerektiğini ifade eder. Hanımın geçimi kocasının; kızın geçimi babasının, babası yoksa erkek kardeşlerinin üzerinedir.

Durumun böyle olması gerektiğine gerekçe olarak da, Allah'ın, bazı şeyleri bazısına fazla kılması gösterilmiştir.

Âyetin bu bölümü, –genellikle– “Allah, erkekleri kadınlara üstün kılmıştır” diye açıklanmaktadır, ki bu kesinlikle yanlıştır. Burada konu edilen üstünlük, kadın ve erkek arasındaki üstünlük değil, kadın ve erkeğin özellikleridir. Meselâ, erkekteki güç, cesaret, soğuk kanlılık ve metanet, kadındakinden üstündür; kimse bunun aksini edemez. Diğer yönden, yani haya, merhamet, şefkat, eğiticilik gibi özellikler açısından ise kadın erkekten üstündür; kimse bunun aksini iddia edemez. İşte âyette söz konusu edilen üstünlük, bu özellikler açısındandır; yoksa cinslerin birbirinden üstünlüğü değildir. İnsanların birbirinden üstünlüğünün tek ölçüsü, takva'dır.

Öyleyse, daha güçlü, daha cesur ve daha dayanıklı olmaları hasebiyle erkekler kadınların koruyucusu ve gözeticisi olmalıdırlar. Bu, kamuya verilen bir görevdir.

Âyetin devamında da, Hâl böyle olunca, sâlih kadınlar, Allah'a itaat edicidirler, Allah'ın koruduğu şey nedeniyle ğayb için koruyucudurlar buyurularak, kadınların bu kuralı kabullenmeleri gerektiği bildirilmiştir. Çünkü Allah, onların onurlarını, ırz ve namuslarını koruma altına almış; onlara mehir verilmesini emretmekle, onların geçimlerini erkekler üzerine yüklemekle kadınları güvenceye almıştır. İyi kadınlar, başlarına gelebilecek taciz, tecavüz vs. muhtemel felaketlere karşı tedbirlerini alıp kendilerini korur, bu açıdan korunmayı da seve seve kabul eder, Allah'ın koyduğu bu kurala boyun eğer, kibir ve komplekse kapılıp erkeklerle yarışa girerek dışarıda zor ve riskli işler yapmaya kalkışmazlar.

Âyetin son bölümünde ise, Nüşûzundan [dikkafalılık yaparak kendisini taciz ve tecavüz riskine atmasından] korktuğunuz kadınlara da, öğüt verin ve yataklarında yalnız bırakın ve de baskı yapın/sürgün edin/dövün. Bunun üzerine size saygılı davranırlarsa, artık onlar aleyhine başka bir yol aramayın. Allah çok yücedir, çok büyüktür buyurularak, bu kurala uymayan kadınlar hakkında baş vurulacak tedbirler ortaya konulmuştur.

Bir çok kitapta [tefsir, meâl, ilmihal], burada sözü edilen kadınların, erkeklerin kendi hanımları olduğu iddia edilir. Hâlbuki muhatap kocalar değil, tüm insanlardır [toplumdur]. Öyleyse, nüşûzundan [dikkafalılık yaparak kendisini taciz ve tecavüz riskine atmasından] korkulan kadın da, toplumdaki herhangi bir kadındır; bu, bir eş, bir anne, bir kız kardeş veya dul ve kimsesiz bir kadın olabilir.

Bu âyetin iniş sebebi hakkında şu nakledilmiştir:

Âyet-i kerîme, Sa‘d b. er-Rabî hakkında nâzil olmuştur. Hanımı, Zeyd b. Hârice b. Ebî Züheyr kızı olan Habîbe, ona karşı serkeşlik etmiş, o da ona bir tokat atmıştı. Babası ise şöyle dedi: “Ey Allah'ın Rasûlü! Kızımı ben onun nikâhı altına verdim, o da kalktı, onu tokatladı.” Bunun üzerine Hz. Peygamber, “Kocasına kısas yapsın” dedi. Kocasına kısas yapmak üzere babasıyla geri dönüp gidince, Hz. Peygamber, “Geri dönün. İşte Cebrâîl bana gelmiş bulunuyor” dedi. Yüce Allah da bu âyet-i kerîmeyi indirdi.[1]

Bizce, terbiye için olsa bile kocanın hanımını dövmesi, Kur’ân'a terstir.

ERKEĞİN HÂKİMLİĞİNE DAİR HÜKMÜN NÜZÛL SEBEBİ
Qavvâm, “işi bi-hakkın yapan kimse” demektir. Kadının işlerini gereği gibi yapıp, onu korumaya itinâ gösteren kimse için de denilir. İbn Abbâs (r.a), bu âyetin Muhammed ibn Seleme'nin kızı ile Ensâr'ın ileri gelenlerinden biri olan kocası Sa‘d b. Rabî hakkında nâzil olduğunu söylemiştir. Zira Sa‘d ona bir tokat atmış, o da kocasının yatağını hemen terkederek, kocasının tokadının izi yüzünde olarak Hz. Peygamber'e (s.a) gelip, kocasının kendisini tokatladığını şikâyet etmiştir. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a), “Ondan kısas iste” dedi, sonra da, “Sabret, (vahiy) bekliyorum” dedi. Bunun üzerine, Erkekler kadınlar üzerine hâkimdirler... âyeti nâzil olmuştur. Bu, “erkekler kadınları terbiye etme ve onlara müdahale etme hususunda hakimdirler” demektir. Böylece Cenâb-ı Hakk sanki erkeği, karısı üzerinde bir reis ve hükmü geçen birisi kabul etmiştir. Bu âyet nâzil olunca Hz. Peygamber (s.a), “Biz bir şey istedik, Allah da bir şey istedi. Allah'ın istediği daha hayırlıdır” buyurdu. Böylece Cenâb-ı Allah, Hz. Peygamber'in (s.a) söylediği kısas hükmünü kaldırmış oldu. Daha sonra o, erkeklerin kadınlara hâkim olduğunu ve erkeklerin emrinin onlar yanında geçerli olması gerektiğini belirtince, bunun şu iki sebepten dolayı olduğunu beyân buyurmuştur.[2]

ERKEĞİ KADINDAN İLERİ KILAN SEBEPLER
Birinci sebep: Cenâb-ı Hakk'ın, Çünkü Allah onlardan bazısını [erkekleri], bazısından [kadınlardan] üstün kılmıştır buyruğu ile belirttiği husustur. Bil ki erkekler pek çok yönden kadınlardan üstündür. Bunların bir kısmı hakiki sıfatlar, bir kısmı ise şer‘î hükümlerdir. Hakiki sıfatlara gelince, bil ki hakiki üstünlüğün neticesi şu iki şeye dayanır:

a) Bilgi [ilim],

b) Kudret [güç-kuvvet].

Erkeklerin akıllarının ve bilgilerinin daha çok olduğu hususunda şüphe yoktur. Yine, erkeklerin güç ve meşakkatli işlere karşı kuvvetlerinin daha fazla olduğu hususunda da şüphe yoktur. İşte bu iki sebepten ötürü akıl, sebat, kuvvet, genel manada yazı yazma, binicilik ile atıcılık, peygamberler ile alimlerin erkeklerden oluşu, gerek büyük gerek küçük imametin [namaz imamlığı ve devlet başkanlığının] erkeklere verilmiş olması; cihad, ezan, hutbe, itikaf, had ile kısas hususlarındaki şehadet –ki bu sayılanlar âlimlerce ittifakla kabul edilmiştir–, Şâfiî'ye (r.h) göre evlilik, mirastaki hissenin fazlalığı, mirasta asabe oluş, gerek kasten gerekse hataen adam öldürmede diyeti yüklenme, kasame, nikâhta velâyet, talak, ric’at [talaktan dönüş], birden çok kadınla evlenebilme ve çocukların erkeklere nisbet edilmesi hususlarında, erkeklerin kadınlardan üstünlüğü söz konusudur. Bütün bunlar, erkeklerin kadınlardan üstün olduğuna delâlet eder.

İkinci sebep: Cenâb-ı Hakk'ın, Ve çünkü onlar [erkekler] mallarından infak ederler buyruğu ile belirttiği husustur. Bu, “erkekler, kadınlara mehir verip, onların nafakalarını [geçimlerini] temin ettikleri için daha üstündürler” demektir.

Sonra Allah Teâlâ kadınları iki kısma ayırıp, sâlih olanları, İyi kadınlar itaatli olanlardır. Allah kendilerini nasıl koruduysa onlarda öylece mahremiyeti koruyanlardır diye tavsif etmiştir.[3]

NÜŞÛZ
النشوز[nüşûz] sözcüğü, ن ش ز[neşz] kökünün türevlerindendir. Sözcüğün kök anlamı, “yeryüzünün yüksek bir yeri” demektir. Bir vâdinin içinde bulunan kimseye nisbetle yukarı bölümlerine, النشز[neşz] denir. نشوز[nüşûz] ise mastar anlamı olarak, “aşağıdan yukarıya doğru yükselmek, bulunduğu konumdan bir üst konuma çıkmak, dikleşmek” demektir.[4]

Bu sözcük Kur’ân'da Bakara/259, Nisâ/34, 128 ve Mücâdele/11'de olmak üzere 4 kez yer alır.

Nisâ/34'de kadının nüşûzu, “dikleşmesi, kendisini bulunduğu konumdan daha bir üst konumda görmesi, onun bedenen zayıf ve cinsel yönden savunmasız olmasına rağmen, kendisini güçlü ve cinsel taciz ve tecavüzden koruyabilir sayması, bu konuda kendisini erkek seviyesine çıkarması”dır.

Nisâ/128'deki erkeğin nüşûzu ise, “kendini kadından üstün görmesi”dir.

Bakara/259'daki nüşûz, “etin alttan yukarı doğru tırmanması”dır.

Mücâdele/11'deki nüşûz ise, “alt konumda olanların kendilerini üst seviyeye çıkarmaları, aşağılıktan kurtulup üstün olmaları”dır.
Kaynak:İşte Kur'an (Hakkı Yılmaz)

[1] Kurtubî, el-Câmiu li Ahkâmi'l-Kur’ân.

[2] Râzî, Mefâtihu'l-Ğayb.

[3] Râzî, Mefâtihu'l-Ğayb.

[4] Lisânu'l-Arab; c. 8 , s. 557.


Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

hiiic
13. November 2010, 02:17 PM
http://oddee.com/_media/imgs/articles/a103_a4.jpg

eğer eşini( zkız arkadaşınız varsa) ona vurmayın, onu koruyun, şevkat gösterin, koruyun...

satılan her malda olduğu gibi her ayetin alıcısı da farklı oluyor galiba...

pramid
15. November 2010, 12:47 PM
adem ve eşi
lut ve eşi
musa ve annesi ile kardeşi
isa ve annesi
ibrahim ve eşi
firavun ve eşi
muhammet ve eşleri...............
dinde kadının yeri mi??...............merkezde. kadını ikici plana alan din hak yol değil.....

islam ne güzel ama akledene

müslümanlardan
17. November 2010, 07:24 PM
adem ve eşi
lut ve eşi
musa ve annesi ile kardeşi
isa ve annesi
ibrahim ve eşi
firavun ve eşi
muhammet ve eşleri...............
dinde kadının yeri mi??...............merkezde. kadını ikici plana alan din hak yol değil.....

islam ne güzel ama akledene

kadını ikinci pılana değil KADININ VE ERKEĞN FARKLI DÜZLEMLERDE FARKLI YERLERİ OLUR,

Kadının ve erkeğin farkındaysan yaratılışları bile farklı ismende öyledir biri kadın diğeri erkek ve tabiki biri diğerine göre farklılık arz edecektir,

İnsan bazında kadında erkekte insanaolmaahasebiyle aynıdır.Lakin farklı düzlemlerdeler örneğin biri diğerine göre daha ,güçsüz,biri diğerine göre doğurgan[rahim olarak] ,vs vs,farklılıkrıyla,yeri gelir kadın,kendi alanında MERKEZ,ken yeri gelir erkeklerlede kendi DURDUĞU YERDE DURMALI Kİ ERKEKLERDE,Bunada HUDUDULLAH denir...Yani allahın dur dedği yerde durmaktır bu..

Aslında sorgulanması gereken bu günkü türkiye coğrafyasında laik demeokretik kemalist rejimde kadın nerdedir,bunuda şöyle sıralıyıp sorgulayalım bi islami kimlikli olarak..,

1,GENEL EVLERİNDE,[Veska verilerek vergiye tabi tutulmuş]
2.PAVYONLARDA[konstirmasyon adı altında erkeklere meze ettirilmiş]
3.manken adı altında her reklamde obje olarak pezevenklere sunulmuş ve bunda kadını MERKEZE ALMAK DENMİŞTİR GALİBA KADIN BÖYLEMİ MERKEZDEDİR..

VE SORUYORUM KADIN NASIL BİR MERKEZDE OLMALI..YAZINDA ÖĞRENELİM..

Miralay
17. November 2010, 11:44 PM
teşekkürler sayın müslümanlardan

pekala;

1-Hastanelerde doktor yada hemşire hanımlar
2-Okullarda öğretmen hanımlar
3-Mühendis hanımlar,...vs.

hep kötü örnekleri mi gözönüne getireceğiz.

Sizin o yukarıda saydığınız hanımlar, İslam ülkesi dediğiniz; Suusdi de,İran'da,Irak'ta,Suriye'de vesair İslam ülkesi olduğunu iddia eden tüm ülkelerde açıktan ya da gizli olarak, mesleklerini (!) petrol zenginlerine ve amerikan askerlerine icra eyliyorlar. Hatta artık o ülkelerde ensest ilişkiler,homo... türden ilişkiler de yaygınlaşmışken artık bu tür saydığınız meslekler de icra edilmesi normaldir.

Türkiye demiştiniz afedersiniz. Türkiye'de durum farklı tabii. Bu işleri yapan kadınlar en azından vesika alarak,sağlık kontrolünden geçerek; devletin kontrolü altında işlerini yapmaktalar. Tabii bu tür şeyleri tasvip ettiğimi sanmayınız lütfen. Sonuçta bu işleri yapan hanımlar da oraya düşmüş zavallılardır. En azından devlet kontrolünde kalarak ortalığa hastalık saçmıyorlar.

Mankenlerde hangi ülkede olurlarsa olsunlar kendi özgür seçimleriyle; hem de bol para kazanarak işlerini yapıyorlar. Haaa tasvip eder miyiz?
Asla!
Ama onlara soracak olursanız hayatlarından memnundurlar. Onların kazandıklarını biz 10 yılda çalışıp çabalayıp kazanamıyoruz.

Vesselam

Miralay
18. November 2010, 11:18 AM
Osmanlı'nın son zamanlarını hatırlayınız. Güya İslam üzerine hilafetle yönetilen bir koskoca imparatorluktu. Ama Heleni'nin umumhanesi,Yorgo'nun meyhanesi gizli izbe yerlerde faaliyetini sürdürüyordu. Defalarca baskına uğrayıp,kapatılan,kapısına mühür vurulan bu yerler; başka mekanlarda yine karşımıza çıkıyorlardı.

Allah'ın son elçisi Muhammed (selam üzerine olsun) zamanının asrı saadetinde acaba bu tür gizli yapılanmalar yok muydu? Bilemeyiz tabii ki; ama o zamanlarda da münafıkların bulunduğunu Kur'an bize bildirmekte.

Hangi amaca hizmet ederse etsin despot yönetimlerde; birinci olarak yönetime korkudan karşı çıkamayan, belki de beyni yıkandığından dolayı destekleyen koyun sürüsü halk olduğu gibi; karşı çıkmazmış gibi,desteklermiş gibi görünen münafık sürüsü de mevcut olur.
Zaten sistemin ters yönlerini gören,"kral çıplak" diyenlerin yaşamaya hiiiç hakları yoktur. Kelleler anında kesilir.

Vesselam

müslümanlardan
18. November 2010, 10:11 PM
teşekkürler sayın müslümanlardan

pekala;

1-Hastanelerde doktor yada hemşire hanımlar
2-Okullarda öğretmen hanımlar
3-Mühendis hanımlar,...vs.

hep kötü örnekleri mi gözönüne getireceğiz.

Sizin o yukarıda saydığınız hanımlar, İslam ülkesi dediğiniz; Suusdi de,İran'da,Irak'ta,Suriye'de vesair İslam ülkesi olduğunu iddia eden tüm ülkelerde açıktan ya da gizli olarak, mesleklerini (!) petrol zenginlerine ve amerikan askerlerine icra eyliyorlar. Hatta artık o ülkelerde ensest ilişkiler,homo... türden ilişkiler de yaygınlaşmışken artık bu tür saydığınız meslekler de icra edilmesi normaldir.

Türkiye demiştiniz afedersiniz. Türkiye'de durum farklı tabii. Bu işleri yapan kadınlar en azından vesika alarak,sağlık kontrolünden geçerek; devletin kontrolü altında işlerini yapmaktalar. Tabii bu tür şeyleri tasvip ettiğimi sanmayınız lütfen. Sonuçta bu işleri yapan hanımlar da oraya düşmüş zavallılardır. En azından devlet kontrolünde kalarak ortalığa hastalık saçmıyorlar.

Mankenlerde hangi ülkede olurlarsa olsunlar kendi özgür seçimleriyle; hem de bol para kazanarak işlerini yapıyorlar. Haaa tasvip eder miyiz?
Asla!
Ama onlara soracak olursanız hayatlarından memnundurlar. Onların kazandıklarını biz 10 yılda çalışıp çabalayıp kazanamıyoruz.

Vesselam

Forum Kuralları ve Politikası
Sitemiz "Kur'an Odaklı Dindarlık" anlayışını benimseyen müslümanların fikirlerini paylaştığı bir platformdur.

Tüm üyelerimizin aşağıda belirtilen kurallara uymaları durumunda Hanifler forumlarında rahat, sağlıklı ve verimli bir tartışma ortamı oluşacağına inanıyoruz. Anlayışınız için teşekkür ederiz.

1. Hanifler sitesi forumlarına yazılan yazılardan tamamen yazıyı yazan üye sorumludur. Üyelerin yazdıkları yazılar nedeniyle hanifler sitesi ve yönetimi hiçbir sorumluluk kabul etmez.

2. Topluluklar hakkında, tahrik edici ve küçük düşürücü yazılar yazılamaz (Örneğin: Türk, Kürt, Ermeni, Yahudi, Çerkez, Zenci, Hint, Arap, Çingene, Roman, Rus, Göçmen gibi.)

3. Forumu Türkiye Cumhuriyeti yasaları karşısında sıkıntıya sokacak ifadelerden sakınılmalıdır. Eleştiri ile hakaret birbirine karıştırılmamalıdır.

4. İnsan onurunu küçük düşüren, İslami ve insani değerleri hafife alan isimlerle üye olunamaz.

5. Ateizm, Deizm propagandası yapılamaz.

6. Yorum amacı taşımayan, salt propaganda içerikli parti ve siyaset yazıları, reklam amaçlı yazılar,ahlak ve adaba aykırı mesajlar gönderilemez.

7. Mezhep, cemaat, tarikat propagandası ve efendi, şeyh, hazret reklamı içeren alıntılar yapılamaz. Alıntılarla müzakereler kilitlenemez.

8. İslam dininin rituel’lerini reddeden, namaz yoktur, oruç yoktur, hac yoktur,kabe put’tur gibi tezleri içeren yazılar yazılamaz.

9. Üyeleri tehdit edici, aşağılayıcı, taciz edici ve küfür, hakaret, karalama içerikli mesajlar göndermek yasaktır.

10. Forumlara konuyla ilgili olmayan yazılar, forumu provoke edici, forumu karıştırmaya yönelik, kışkırtıcı, mükerrer yazılar göndermek yasaktır.

11. Bir konuda forum açılmadan önce o konuda bir forum olup olmadığı araştırılmalıdır. Uygunsa o başlık altında devam edilmelidir.

12. Gereksiz şekilde, çok sayıda başlık açarak tartışma ortamını sabote etmek ve/veya aynı mesajı farklı metinle de olsa değişik forumlarda tekrar etmek yasaktır.

13. Forumlara kaynağı belirtilmeden başka internet sitelerinden alıntı yapılamaz.

14. Forumlarda bağırmak anlamına geldiğinden, vurgulama amacını aşar tarzda aşırı büyük fontlar kullanmak veya büyük harflerle yazı yazmak tavsiye edilmemektedir.

15. Forumlara bir önceki yazıya katkı yapmadan, sadece bende demek amacına yönelik mesaj gönderilmesi forumların takibinde güçlük getirdiğinden tavsiye edilmemektedir. Ancak bir soru sorulduğunda cevap verilirse, teşekkür etmek amacıyla cevap vermek nezaket gereği kabul edilebilir bir davranıştır.

16. Kişisel konuları forumda tartışmak yasaktır. Bu amaçla Özel Mesaj özelliği kullanılabilir.

17. Özel Mesaj özelliği üyeleri taciz etmek amacıyla kullanılamaz.

18. Forum yöneticileri kuralları açık veya dolaylı olarak ihlal eden, uygun olmayan mesajları silme, düzeltme , editleme, taşıma ve kilitleme yetkisine sahiptir.

19. Forum Kurallarına uymayan üyelerin üyelikleri, forum yönetimince belirli bir süre veya tamamen engellenebilir. Bu işlem ihtar verilmeden de yapılabilir.

20. Yöneticiler her yazılan mesajı göremeyebilirler. Yöneticilerden önce uygunsuz bir Mesajla karşılaştığınızda lütfen yöneticilere bildiriniz.

21. Site ve Forumun işleyiş ve kuralları konusunda katılımcıları bilgilendirmek Adminlerin veya Moderatörlerin görevi değildir. Katılımcılar bu kuralları okuyup uymak zorundadır.
www.hanifler.com

Hanifler formuna üyelik, yukarıdaki form kurallarına uyulacağının kabulu ile gerçekleşmektedir. Verilen sözde durmamak ismi kabairdendir.

Form kurallarına uymayan yazılar silinecektir.

Hanifler Yönetimi

Miralay
19. November 2010, 12:37 AM
Selam çok değerli müslümanlardan kardeşim

Lütfen yanlış anlamayınız. Ben ne Atatürkçülüğü ne de başka bir ...izm'i savunmak adına yazmıyorum.

"Allah ve rsulune harp açmak olan FAİZ MÜESSESELERİ OLAN BANKALARIDA kemalist bi rejimin uzantısı olan ŞİRK ANAYASA KİTAPÇIĞIYLA BAKANLAR KURULUNUN İZNİYLE ÇIKAR BU BELDEDE[TC]..." demişsiniz.
Ben Türkiye'deki yasalarla kurulmuş bankalarla, diğer İslam ülkelerindeki güya faizsiz "kar dağıtım ortaklığı" bilmem ne finans kurumları arasındaki farkı anlayabilmiş değilim. Ben adı ister faiz,ister riba olsun farketmez; faizin her türlüsünün haram olduğuna sizin kadar sahip çıkarım. Bunda kaçamak yok; olamaz. Allah ne dediyse o.

Diğer konu "laiklik";

Bu Mustafa Kemal'in değil de, Allah'ın elçisinin Kur'an'da bize tebyin ettiği bir mefhum olsaydı kabul etmez miydiniz? Tamam laiklik fransızca bir kelimedir. Arapça değildir. Lakin rabbulalemin "La ikrahe fiddin" yani "dinde zorlama olmaz" demiştir. Kur'anda.

Güzel kardeşim Arapça değil de fransızca diye mi; yoksa buna Atatürk sahip çıktı diye mi karşısınız. Güzel olan,akla mantığa uyan bir şeyi kim kabul ederse etsin o makbuldur her zaman. Aklın yolu birdir. Allah'ın bir hükmünü Stalin kabul etseydi ve uygulatsaydı ve onu rusça söyleseydi, "yok olmaz mı" diyecektik.

Bir de İslam Devleti hakkında birkaç kelam daha yazayım ve sizleri fazla sıkmayayım inşaAllah.

Biliyorsunuz Osmanlıdan bu zamana topraklarımızda her dinden,her milletten,her ırktan insanlar yaşamaktadır; bu insanlar topluluğu yani halk, bu topraklara sahip çıkmaktadır. Müslümanı da bu memleket benim demekle beraber; hristiyan ve yahudisi de aynı kelamı söylemektedir. Şimdi nasıl biz Türkiye topraklarında İslam devleti kurarız ve gayrımüslümlerden cizye alırız. Onlardan cizye alabilmemiz için, onların bize savaş açmaları, müslümanları yerinden yurdundan etmeleri ve bunun sonucunda da bizlerin karşı saldırıya geçerek, topraklarımızı geri kazanarak, onlara karşı kesin galibiyet sonucu cizye istememiz ve İslam Devleti'ni kurmamız gerekmektedir. Şu anda topraklamızıda böyle birşey yoktur ve hiçbirimiz hicrete zorlanmıyoruz. Herkes ibadetini ve inancını serbestçe yapıyor.

Mustafa Kemal bu çağın gerekleri neyse onu yapmıştır. Şu anda hangi surede olduğunu ve ayetin tam metnini hatırlamıyorum ama, rabbimiz,"...onlara karşı besili atlar hazırlayın..." mealindeki ayette de buyurduğu gibi; besili attan maksat, muassır medeniyetlerin elinde ne varsa daha üstünüyle donanmamızı emrediyor. Yani düşmanı gerekiyorsa onların silahıyla vurmak, onlardan her koşulda daha üstün olmamızı emrediyor.

Bizler hala 7.yüzyılın gelenek,yaşantısıyla durursak; başımıza gelenler ve gelecekler içler acısıdır. Ondan sonra da İsrail ve Amerikanın yaptıklarını sadece "kahrolsun" naralarıyla bastırmaya çalışırız. Ama nafile.

Vesselam

müslümanlardan
19. November 2010, 08:43 PM
KARDEŞ sen başta şu DİNDE ZORLAMA OLMAZ AYETİNİN TAMAMINI SÜRE İÇİNDE VER ONDAN SONRA MÜNAZARAMIZI YAPALIM,bu bir,

ikincisi ben ülke ,mülke tanımam,ALLAH IN HÜKMÜ KURAN VE PEYGAMBERİN KURANLA BİRLEŞMİŞ PIRATİĞİ NEDİR ONU ARAŞTIRIR VE UYGULARIM PRATİKTE,

FAİZ HARAMMI,ALLAHIN KİTABINA GÖRE,VE türkiyedeki şirk anayasası bunu bankalar açarak helal etmiş mi etmiş,bunu başka bi ükede başka bi ad altında kar payı mar payı diye vermişse oda halt etmiştir oda aynen KURANIN beyanında Allah ve resulune harp açmıştır demek...

yukarda verdğiniz ayeti tam sure içinde verin münazaramızı yapalım bakalım nasıl ve neşekilde zorlama yok diyor rabbimiz ayetin bir kısmını almışsın bu öyle olmaz kanaatindeyim kardeş...

saygılar..

hiiic
19. November 2010, 09:18 PM
bozuk bir saat bile günde en az 2 kere doğruyu gösterirmiş,,
Bak bu konuda kesinlikle haklısın müslümanlardan, faiz konusunda sana bende katılıyorum... Şu başımızdaki muhaviddinler gelene kadar ülke bu kadar faizden muzdarip kredi kartı borcunu ödemekte zorlanan duruma gelmemişti,,, dünya bankaları batarlen bizim bankalar halkın sırtından derisini bile kazıyarak karlarına kar ektiler...

Muhaviddin tayip sağolsun, nede müslüman mışş, en azından eskiden faiz borcu ödeniyordu şimdi o durumda yok,, her gün daha karanlık bir ülkeye uyanıyoruz,, ben daha ülke tarihinde bu kadar beceriksiz bir muhaveddin yönetim görmedim ...

Kim bilir belki hilafet devleti de kurarda organlarımızı biz canlıyken alıp satarlar,,, unakıtan kesin satar da öteki çete üyelerinden haberim yok... eee halkın gücüyle bir yere gelip şımaran bir gün halkın gücüyle yerin dibini boylar...

müslümanlardan
19. November 2010, 09:48 PM
günün her satinde doğru olan saatli kardeşim,senin muvahhid anlayış ve kavrayışın TAYYİP SE,

GERÇEKTEN KURANDA MAİDE 44 İYİ OKU VE NİSA 59,60 BAK...

BİRİ ALLAHIN HÜKMÜYLE HÜKMETMEYENLER KAFİRDİR VE YANDAŞLARIDA,

İKİNCİSİ NİSDADA,BEŞERİ KANUNLARLA HÜKÜM İSTEYEN DE KAFİRDİR DİYOR AYET VE RED EDER MUVAHHİDLR..

değerlendirme ölçünüz tayipse muvahhidlikte gerçekten kuranı okuyun BEN ALLAH İLE İNSANLARI ALDATAN ŞARLATANLARI İÇİ BOŞ NUTUKÇULARI,

TIPKI İÇİ BOŞ KÜTÜK GİBİDİR DİYEN KURANIN BEYANINI ALIR VE YÜRÜRÜM ÜSTLERİNE...

SEN RAHAT OL ATANIN İZİNDE...

Miralay
20. November 2010, 01:24 PM
Güzel kardeşim çok güzel yazmışsın. Öncelikle samimiyetinden zerrece şüphem yok. Sen de bizler gibi herşeyin Kur'an'a göre olması gereken bir ülke ve de dünya istiyorsun. İnan ki, bu sitedeki bütün arkadaşlarım aynı duygular içinde.

Durmadan "atanızın izinde" tarzında şeyler yazıyorsun. Hayır! biz atacı,şucu bucu değiliz. Biz bu güzelim ülkede nasıl barış içerisinde yaşanır, nasıl ferd ferd olgunlaşır da, ülkemizi nasıl daha güzel bir duruma getiririz diye çırpınanlarız.

Başka bir yazımda da belirttiğim gibi; bir ülkenin meclisi,yönetenleri,kanunları o ülkede yaşayanların mozayiğidir. Öyler tepeden inme devrimlerele,darbelerle istediğin yönetim biçimini getiremezsin. Getirsen de halk 2 günde seni alaşağı eder. Öncelikle halkın bu duruma hazır hale gelmesidir. Zaten halk düzeldimi ne darbeye, ne de devrime gerek kalır.
Ben başından beri bu mozayiği oluşturan bizler olarak düzelmemiz gerekliliğini, zaten düzelirsek bizlerden oluşan meclisin de Kur'an'a uyan kanunlar,yasalarçıkaracağımızı savundum durdum.

Sen,ben,bizler bu değişime hazır mıyız? Acaba bir ululemir başımıza gelse, ilk önce bizler mi isyan bayrağını çıkartacağız?

Öncelikle bizlerin düzelmesi lazım. %99 u nun müslüman olduğunu iddia ettiğimiz bu ülkede, müslüman halkımız hala Kur'an'ı yüzünden okuyup, Allah'ın bize ne emrettiğini anlamamaktadır. Hala 5 vakit namaz kılıp, camiden çıkmayıp faiz yiyen,tefecilik yapan ve buna helal diyen müslümanım diyenler mevcuttur.

Hala falanca hocaefendi,falanca şeyh diyen ehli şirk mevcuttur.

Şimdi hem size hem de bilen arkadaşlara soruyorum. Ululemr,halife kim olacak. Evet illede halife deyip duruyorsunuz. Hala o ululemr diye düşündüğünüz şahıslar "ben mehdiyim,ben İsa'yım,ben mesihim" diye basbas bağırıyorlar. Bu şarlatanlaramı hilafeti verip, onlara itaat edeceğiz. Yok cüppelisi,yok sarıklısı,yok sakallısı,yok talibanı,yok kafa keseni,yok kol keseni.....vs. Kime itaat edeceğiz söyler misiniz?

O başımıza getirmek istediklerinizin, işte yeminle söylüyorum Atatürk'ten hiçbir farkı yok.
Birisi şapka giymiş,diğeri takke takmış,diğeri sakal uzatmış,diğeri cüppe giymiş. Aralarındaki fark ne?

En azından o beğenmediğiniz Atatürk dini sömürü düzeni haline getirmemiş. Bizden sadece "Kula kul olmayın, sadece Allah'a kul olun" demişse kötü mü söylemiş.
İşte etrafınızda partizan olup parti başkanına secde edenler, tarikatçi olup şeyhine secde edenler, hocaefendi deyip, okul yapacağım diye paralarını yurtdışına kaçıranlar...

Daha çok şey diyecektim ama şimdilik anlayan anlamıştır.

Vesselam