PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Siz olsanız ne yapardınız?


Barış
15. October 2009, 11:13 PM
SELAM DOSTLAR,

E-mail ile bana gelen iletideki hikayeyi sizlerle paylaşmak istedim.

Sözsüz ve içten gelen bir dayanışma ile sergilenen güzel bir davranış, bazı kardeşlerimizin hayatında ne kadar büyük ve güzel bir yer tutabilir bazen.


.................................................. ...........





Ne yapardiniz? Karari siz verin. Komik bir cümle beklemeyin, çünkü yok.
Yine de okuyun. Sorum şu: Aynı kararı siz verir miydiniz?

okuma ve öğrenme zorluğu çeken çocuklara özel eğitim veren bir okul icin bağıs toplama yemeğinde, çocuklardan birisinin babası katılımcılar tarafından asla unutulmayacak bir konuşma yaptı. Okula kendini adamış öğretmenleri kutladıktan sonra şöyle bir soru sordu: 'Dışardaki etkenler tarafından etkilenmedikçe doğa herşeyi mükemmel bir şekil ve sırada yapıyor. Ama yine de oğlum Shay, diğer çocukların öğrendikleri gibi öğrenemiyor. Diğer çocukların anlayabildikleri gibi anlayamıyor. Oğlumda doğal olması
gereken şeyler nerede?'

Bu soru karşısında dinleyiciler sessiz kaldılar.

Baba devam etti. 'Ben inanıyorum ki, dünyaya fiziksel ve zeka engelli Shay gibi bir çocuk geldiğinde, gerçek insan doğası kendini gösterme fırsatını buluyor ve bu da insanların o çocuğa davranış şekillerinde kendini gösteriyor.'

Ve sonra aşağıdaki hikayeyi anlatmaya başladı:

Shay ve babası bir gün parkta Shayin tanıdığı birkaç çocuğun baseball oynadıklarını gördüler.

Shay sordu, 'Acaba oynamama izin verirler mi?'

Shay'in babası çoğu çocuğun Shay gibi bir çocuğun takımlarında oynamasını istemeyeceklerini ama aynı zamanda eğer oğluna izin verirlerse oğlunun o çok ihtiyacını duyduğu, engellerine rağmen başkaları tarafından kabul edilmenin özgüveni ve sahiplenme duygusunu vereceğini de biliyordu.

Shay'in babası çocuklardan birinin yanına yaklaştı ve (fazla birşey
beklemeyerek) Shay in oynayıp oynayamayacağını sordu. Çocuk şöyle danışabileceği birilerine baktı ve sonra 'Şu anda 6 sayı gerideyiz ve oyun sekizinci turunda. Herhalde takıma girebilir ben de onu dokuzuncu turda vurucu olarak sokmaya çalışırım' dedi.

Shay büyük bir gayretle takımın yanına gitti ve yüzünde kocaman bir gülümseme ile takım t-shirtini giydi. Babası gözünde yaş, kalbi sıcak duygularla dolu onu izledi. Çocuklar oğlunun kabul edilmesinden dolayı babanın mutluluğunu gördüler. Sekizinci turun sonunda Shay'in takımı birkaç puan kazandı ama hala 3 sayı gerideydi. Dokuzuncu turun başında Shay eldiveni eline geçirdi ve sağ açık sahaya çıktı. Ona doğru hiç top isabet etmemesine rağmen oyunda olmaktan son derece mutluydu ve babasının ona tribünlerden el salladığını gördüğünde yüzünde kocaman bir gülümseme vardı.
Dokuzuncu turun sonunda Shay'in takımı yine puan kazandı. Şimdi bütün kaleler doluydu, oyunu kazanma şansı ortaya çıkmıştı ve topa vurma sırası Shay'e gelmişti.

Bu noktada Shay'in vurucu olmasına izin vererek oyunu kaybetme riskini mi almalıydılar? Şaşırtıcı bir hamleyle Shay'e sopayı verdiler. Herkes topa isabet ettirme şansının sıfır olduğunu biliyorlardı çünkü bırakın topa vurmayı Shay sopayı bile elinde tutmasını bilmiyordu.

Ama Shay sahaya çıktığında top atıcı, diğer takımın kazanma şanslarını bir kenara bırakarak Shay'e bu fırsatı tanıdıklarını görünce birkaç adım öne giderek yumuşak bir şekilde topu Shay'e doğru fırlattı. İlk topa Shay zorlukla sopayı savurdu ama ıskaladı. Atıcı tekrar birkaç adım öne doğru geldi ve topu yine yumuşak bir şekilde Shay'e doğru attı. Shay sopayı savurdu ve hafifçe topa dokunarak yere atıcıya doğru vurdu.

Oyun şimdi bitecekti. Atıcı topu yerden aldı ve ilk kaledeki adamına
kolaylıkla atabilecek ve Shay'i sobeleyerek oyunu bitirebilecekti.

Ama atıcı topu aldı ve ilk kaledeki adamının başının üzerinden diğer takım arkadaşlarının erişemeyeceği yere fırlattı.

Tribünlerdeki herkes ve iki takımda bağırmaya başladılar, 'Shay, ilk kaleye koş, ilk kaleye koş!' Shay hayatında hiç bu kadar uzağa koşmamıştı ama ilk kaleye gidebildi. Şaskınlıktan büyümüş gözleriyle yere çöktü.

Herkes bağırmaya devam etti, 'İkinci kaleye koş, ikinci kaleye koş' Nefes nefese Shay zorlukla ikinci kaleye koşabildi. Shay ikinci kaleye geldiği sırada açık sahada diğer takımdan biri topu almıştı ... takımın en küçüğü olan bu çocuk kahraman olma şansını elinde tutuyordu. Topu ikinci kaledeki adamına atabilirdi ama top atıcısının niyetini anladığından o da kasıtlı olarak topu üçüncü kaledeki arkadaşının başının üzerinden attı.

Herkes bağırıyordu, 'Shay, Shay, Shay, bütün yolu koş Shay'

Karşı takımdan birinin yardım ederek onu üçüncü kaleye doğru döndürmesiyle Shay üçüncü kaleye koşabildi, 'Üçüncüye koş! Shay, üçüncüye koş!'

Shay üçüncüye gelirken diğer takımdakı çocuklar ve seyirciler ayağa
kalkmışlardı ve bağırıyorlardı, 'Shay, hepsini koş! Hepsini koş!' Shay
hepsini koştu ve oyunu takımı için kazanan bir kahraman olarak herkes tarafından alkışlandı.

'O gün', dedi babası, gözlerinden yaşlar aşağıya doğru süzülerek,
'iki takımdaki çocuklar da dünyaya bir parça sevgi ve insanlık getirmeyi başardılar'.

Shay bir sonraki yaza yetişemedi. O kış öldü. Bir kahraman olduğunu ve babasını mutlu ettiğini ve eve geldiğinde annesinin de gözyaşları içinde onu kucakladığını asla unutmadı.

Son NOKTA: E-mail ile hiç düşünmeden binlerce fıkra yolluyoruz, ama hayattaki seçimler konusunda mesaj olduğunda insanlar tereddüt ediyorlar.

Bunu size yollayan kişi hepimizin bir farklılık yapabileceği inancını taşıyor. Hepimizin her gün binlerce fırsatı olabiliyor 'doğal olan şeyleri' gerçekleştirmek için.

Bilgin bir adam bir zamanlar demişki: Her toplum, kendilerinden daha az şanslı olanlara nasıl davrandığıyla değerlendirilir.

dost1
16. October 2009, 01:32 AM
Selamun aleykum! Değerli Barış Kardeşim!

Allah razı olsun. Defalarca okuduğum bir öyküydü ve yine de bir solukta okudum.
Alemlerin rabbi olan Yüce Allahım Çocuklarımızı olduğu gibi kabul edebilmeyi ve koşulsuz sevebilmeyi nasip eylesin.

Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi, saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.

Toslunba
16. October 2009, 10:01 AM
İlk okuduğumda ağlamama ramak kalmış gözlerim dolmuştu. Allah tüm muhtaçlara ,boynu büküklere yardımcı olsun.

aşık74
16. October 2009, 12:29 PM
Ben pek dayanıklı değilim toslunba,tutamadım kendimi :(
Dua'anada amiiin diyorum.

Selamlar...

merdem
10. April 2013, 11:32 PM
İNSANI DUYGULANDIRAN YAŞANMIŞ BİR HADİSE

Birkaç yıl önce, Seattle Özel Olimpiyatları’nda, zihinsel özürlü olan dokuz yarışmacı 100 metre koşusu için başlama çizgisinde toplandılar. Başlama işareti ile birlikte hepsi birden yarışa başladılar. Bir hamlede başlamadılar belki ama yarışı bitirmek ve kazanmak için istekliydiler. Yarış başlar başlamaz içlerinden genç bir delikanlı tökezleyip yere düştü ve ağlamaya başladı. Diğer sekiz yarışmacı genç delikanlının hıçkırıklarını duydular ve yavaşlayarak geriye baktılar. Sonra hepsi yönlerini değiştirdiler. Geriye dönerek genç delikanlının yanına geldiler. İçlerinden Down Sendromlu bir kız eğilip genç delikanlının yanağına bir öpücük kondurdu ve “-Bu onun daha iyi olmasını sağlar” dedi. Sonra dokuzu birden kol kola girdiler ve bitiş çizgisine doğru hep birlikte yürüdüler. Stadyumdaki herkes ayağa kalkıp dakikalarca bu yürekli insanları alkışladılar. O gün orada bulunan herkes hala bu öyküyü anlatıyor. Çünkü öğrendikleri bir şey vardı:

HAYATTA ÖNEMLİ OLAN ŞEY SADECE KENDİMİZ İÇİN KAZANMAKTAN ZİYADE, KİMİ ZAMAN YAVAŞLAMAK ANLAMINA GELSE BİLE KENDİMİZLE BİRLİKTE DİĞERLERİNİN DE KAZANMASINA YARDIM ETMEKTIR!

Barış
12. April 2013, 12:55 AM
Aradan epey zaman geçmiş hikayeyi paylaşalı. Geçen zaman, hikayenin bendeki izlerini silmiş. Merdem arkadaşımız sayesinde başlık yenilenince tekrar okudum, sanki ilk kez okumuş gibi gözlerim doldu.

Hayatı güzel kılan insanların her zaman var olmasını ve çoğalmasını diliyorum.

merdem
19. April 2013, 02:58 AM
VİETNAM SAVAŞI’NDAN BİR HİKÂYE…


Vietnam savaşına katılmış John adında bir asker, evine telefon açar:
-Sonunda eve dönüyorum, ama bir şey sormak istiyorum. Bir arkadaşımı da beraber eve getirebilir miyim?
-Tabi ki onunla tanışmaktan mutluluk duyarız, dediler.
-Yalnız arkadaşım bir mayına bastı, bir kolu ile bir bacağını kaybetti. Başka gidecek hiçbir yeri yok. Onun bize gelmesini ve bizimle beraber kalmasını çok istiyorum…
-Çok üzüldüm oğlum. Belki başka bir yer bulması için yardımcı olabiliriz.
-Hayır, bizimle yaşamasını istiyorum…
-’Oğlum’ dedi babası; sen ne dediğinin farkında değilsin. Böyle büyük sorunu olan birisi bizi çok rahatsız eder. Böyle bir farklılığa izin veremeyiz. Bence sen eve gelmeli ve bu çocuğu unutmalısın.
O andan sonra John telefonu kapattı. Bir kaç gün sonra şehir polisi kapıya geldi. Polis, oğullarını ölü olarak bulmuş ve teşhis etmek üzere gelmeleri gerektiğini söylüyordu. Anne, babası John’u teşhis etmişlerdi. Ama bir gariplik vardı. John’un BİR KOLU VE BİR BACAĞI YOKTU……..