PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Oruca zorlukla dayanmak


mavera
22. August 2009, 06:17 PM
Bakara 184.
Sayılı günlerdir. Sizden kim hasta olur veya yolculuk halinde bulunursa tutamadığı gün sayısınca başka günlerde tutar. Oruca zorlukla dayananlar üzerine düşen, fidye olarak bir yoksulu doyurmaktır. Kim bir mecburiyeti olmaksızın içinden gelerek iyilik yaparsa bu onun için daha hayırlı olur. Ve oruç tutmanız, eğer bilirseniz, sizin için daha hayırlıdır.


"Oruca zorlukla dayananlar üzerine düşen, fidye olarak bir yoksulu doyurmaktır."

Bu kişilerin kendi durumlarına ve algılamalarına göre verecekleri bir karar mıdır? Ayetin Arapçasında çok yaşlılar gibi bir ekleme var mıdır?

dost1
28. February 2010, 06:01 AM
Selamun Aleykum! Değerli Mavera Kardeşim!

Bakara 184.
Sayılı günlerdir. Sizden kim hasta olur veya yolculuk halinde bulunursa tutamadığı gün sayısınca başka günlerde tutar. Oruca zorlukla dayananlar üzerine düşen, fidye olarak bir yoksulu doyurmaktır. Kim bir mecburiyeti olmaksızın içinden gelerek iyilik yaparsa bu onun için daha hayırlı olur. Ve oruç tutmanız, eğer bilirseniz, sizin için daha hayırlıdır.


"Oruca zorlukla dayananlar üzerine düşen, fidye olarak bir yoksulu doyurmaktır."

Bu kişilerin kendi durumlarına ve algılamalarına göre verecekleri bir karar mıdır? Ayetin Arapçasında çok yaşlılar gibi bir ekleme var mıdır?

Sözünü ettiğiniz yutikune kelimesidir. Bununla ilgili oldukça yoğun tartışmalar vardır.



184. ÂYETTEKİ يطيقون [YUTÎQÛNE] FİİLİ
İbn Abbâs, ط [tı] harfini şeddesiz, و [vav] harfini şeddeli olarak, يطوّقون [yutavviqûnehu/zorlukla bu oruca güç yetirenler] şeklinde okumuştur. Bu kıraate göre veya sözcüğün if‘âl babından olup bu babın hemzesinin de “izale” için olmasından hareketle ibare, “oruca güç yetirmiş [tutabilmiş] olanlar üzerine de bir yoksulun yiyeceği fidye vardır [borçtur]” şeklinde de anlaşılmıştır ki bu durumda, kişi hem oruç tutmak hem de fidye vermek durumundadır.
Bizce bu âyet geçmiş ümmetlere ait oruç hükümlerini bildirdiğinden müslümanları ilgilendirmez. Müslümanlar, 185. âyette gösterilen kolaylık nedeniyle bu hükümlerden muaf tutulmuştur.
Bu durumda, 184. âyetteki sayılı günler ifadesi, geçmiş ümmetlere farz kılınan orucun zamanını ifade etmekte olup Müslümanlara farz kılınan orucun zamanı [Ramazân ayı] ile ilgisi yoktur.
Sayılı günler'in, hangi günler ve kaç gün olduğuna dair Kur’ân'da herhangi bir ifade yer almamaktadır. Herhangi bir değeri olmamakla birlikte bu husustaki görüşleri naklediyoruz:
Yüce Allah Hz. Mûsâ ile Hz. Îsâ'nın kavimlerine Ramazân ayı orucunu farz olarak yazdı, onlar ise bunu değiştirdiler. Bilginleri onlara 10 gün daha ilave ettiler. Daha sonra bilginlerinden birisi hastalandığında, Allah kendisine şifa verdiği takdirde oruçlarına 10 gün ilave etmeyi adadı ve bu adağını yerine getirdi. Bunun sonucunda Hristiyanların oruçları 50 günü buldu. Ancak sıcakta bu kadar süre oruç tutmak onlara ağır gelince bu orucu yazdan bahara aktardılar.
eş-Şa‘bî der ki: “Bütün yıl boyunca oruç tutsam şekk günü mutlaka orucumu açarım. Çünkü Hristiyanlara bize olduğu gibi Ramazân ayında oruç tutmak farz kılınmıştır. Onlar bunu güneş senesindeki mevsime havale ettiler, değiştirdiler. Çünkü artık oruç oldukça sıcak günlere tesadüf ediyordu. O bakımdan 30 gün sayarak (diğer mevsimde) tutmaya başladılar. Ardından bir başka nesil geldi. Bunlar da kendileri için işi sağlam tutmak istediler. 30 günden önce 1 gün sonrasında da 1 gün oruç tuttular. Arkalarından gelenler kendilerinden önce gelenlerin yolunu izlemeye devam etti, nihâyet oruçlarının sayısı 50 günü buldu.”
1) Allah Teâlâ Ramazân orucunu Yahûdi ve Hristiyanlara da farz kılmıştır. Yahûdiler bu ayda oruç tutmayı terketmişler, senenin tek bir gününde oruç tutmuşlar ve bu günün Firavun'un denizde boğulduğu gün olduğunu söylemişler.
2) Oruç sayılı günlerdir ifadesi ile ilgili olarak şöyle demişlerdir:“Önceleri oruç, her ayın üç gününde tutulmak üzere farz kılınmıştı. Ehl-i Kitab'a da bu şekilde farz kılınmıştı. Önceleri Peygamberimiz ve mü’minler, bu uygulamayı gönüllü olarak yerine getiriyorlardı. Sonra farz kılındı. Ardından da Ramazân orucunun farz kılınışı ile birlikte neshedildi.”
Kaynak:İşte Kur'an (Hakkı Yılmaz)

Kusursuzluk sadece AllaH'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.