PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Nur Cemaati...


aşık74
15. July 2009, 04:08 PM
Selamlar;

Ben şu an bir arkadaşımın tavsiyesi üzerine , o arkadaşımla nur cemaati'nin sohbet lerine katılıyorum.
Acaba bu cemaat hakkında sizinde iyi veya kötü yönde görüşlerinizi alabilirmiyim ?

svg...

Toslunba
15. July 2009, 05:20 PM
Türkiye ve Ortadoğuda Amerikanın maşalığını yapan bir cemaat diye düşünüyorum. Tarih boyu gerek ingilizler gerekse ABD liler kendilerine bağlı müslüman cemaat ve tarikatlar kurarak siyasi hedefleri doğrultusunda kullanmıştır. Bunun örnekleri ispatlı olarak çok fazladır. Fettullah Gülenin Beyaz minare ve beyaz saray benzetmelerini ve okullarının çeşitli ülkelerde CIA ye bilgi sızdırmaktan kapatılması , vatikana yakınlığı , diyalog masalına verdiği desteği ,örgütlenme yapısının ... kiliselerininkiyle bire bir örtüşmesini ve pek çok bilgi değerlendirirsek daha net anlaşılır. Cemaatini oluşturan kimselerin iyi niyetli ve safiyane duygularını anlaya biliyorum ancak nur risaleleri dedikleri kitapları KURANIN üzerine koymaları -bir tür kutsiyet yüklemelerini ve Kurandan daha çok bu kitapları bilmelerini anlayamıyorum.
Sağlıcakla.

aşık74
15. July 2009, 05:47 PM
Cemaatini oluşturan kimselerin iyi niyetli ve safiyane duygularını anlaya biliyorum ancak nur risaleleri dedikleri kitapları KURANIN üzerine koymaları -bir tür kutsiyet yüklemelerini ve Kurandan daha çok bu kitapları bilmelerini anlayamıyorum.
Sağlıcakla.

Nur risalesi denen kitap, kuran tefsiri yanılmıyorsam,doğrumuyum ?

svg.

Toslunba
15. July 2009, 09:04 PM
Hayır ,Bildiğim kadarıyla Saidi nursinin kitaplarıdır. Kendileri genellikle bu kitapların kuranın açıklaması mahiyetinde olduğunu iddea ederler. Nur risalelerinin Kuran tefsiriyle bir alakası yoktur.
Sağlıcakla kalın.

nuh
16. July 2009, 10:36 AM
(Şuara)106. Kardeşleri Nuh onlara şöyle demişti: Allah'a karşı gelmekten sakınmaz mısınız?
(Yunus)66. İyi bilin ki, göklerde ve yerde ne varsa yalnız Allah’ındır. O halde Allah’tan başka ortaklara tapanlar neyin ardına düşüyorlar! Doğrusu onlar, zandan başka bir şeyin ardına düşmüyorlar ve onlar sadece yalan söylüyorlar (Hicr)64. Sana gerçeği getirdik; biz, hakikaten doğru söyleyenleriz (Maide)77. De ki: Ey Kitap ehli! Dininizde haksız yere haddi aşmayın. Daha önceden sapan, birçoklarını saptıran ve yolun doğrusundan uzaklaşan bir topluma uymayın.(Bakara)10. Onların kalblerinde bir hastalık vardır. Allah da onların hastalığını çoğaltmıştır. Söylemekte oldukları yalanlar sebebiyle de onlar için elîm bir azap vardır. 242. Allah size işte böylece âyetlerini açıklar ki düşünüp hakikati anlayasınız.

aşık74
16. July 2009, 10:36 AM
Cevabınız için teşekkür ederim.

Bu arada ; biraz önce mail lerime bakıyordum.Birşeyler öğrenmek için için mail listelerine üye olduğum site ler de var.
Bakın o sitelerden birinden gelen mail,sizinlede paylaşmak istiyorum.
Verilen cevaplar enteresan geldi bana.

Sual: Yalnız Kur’an diyenlerin sapıttıklarını görüyoruz. Hâlbuki Kur’an, Resulullah’a ve âlimlere uyulmasını emretmiyor mu? Yalnız Kur’an diyenler niye, Kur’anın emrine uymuyorlar?


CEVAP

Baştan sapıtınca, raydan çıkınca, raya girmek kolay olmaz. Allah ne diyor diyerek meal okuyup hüküm çıkarmak çok zararlıdır. (Hayır, ben hüküm çıkarmak için değil, de Kur’anda ne var diye okuyorum) demek de yanlıştır. İnsan okuduğun etkisinde kalır. Tercüme edenin fikrine esir olur. Kendi tercüme ediyorsa, kendi fikrinin esiri olur. Osmanlılar bunu bildiği için, hiç meal yazmamışlardır. Osmanlıdan sonra gayrimüslimler bu işe önayak olmuş, sonra herkes meal yazmaya başlamış ve çok kimsenin sapıtmasına sebep olmuşlardır. Meal okumak, yüzme bilmeyenin, kendisini denize atması gibi tehlikelidir. Meal okuyup hüküm çıkarmak, rüzgâr ekip fırtına biçmeye benzer. Buna birkaç üç örnek verelim:

1- Rahmetli Sadreddin hoca, çocuklarına, dini aslından, Kur’andan öğrenin diye nasihat ederdi. Oğlu 19’cu oldu, Kur’andan başka şeyi kabul etmem demeye başladı. Babası eyvah dediyse de, dizlerini dövdüyse de, fayda vermedi.

2- Reformist Fazlurrahman’ın oğlu Hıristiyanlığa geçip papaz olunca, babası tepki gösterip niye Hıristiyan olduğunu sorar. Oğlu da, (Baba, Hıristiyanların da Cennet’e gideceğini söyleyen sen değil miydin? İftihar edeceğin yere, tepki göstermeye ne hakkın var) diyerek, babasını susturur.

3- Yine bir yazar, (Hıristiyanların mazlumları cennete gidecek) dedi. Ona tâbi olanların çoğu, (Hıristiyanların hepsi mazlum) diyerek kiliseye gitmeye, ayinlere katılmaya, papazların da takva sahibi olduklarını söylemeye başlamışlardır.

Bu acı örnekler gösteriyor ki, dinden taviz vermeye gelmiyor, elini veren kolunu alamıyor, dinini yıkmış oluyor.


Bu verilen cevaplar,bana pek tatmin edici gelmedi arkadaşlar. Nedir bu işin aslı ?

svg...

aşık74
16. July 2009, 10:42 AM
Nuh bey ; aynı anda cevap yazmışız :)

Nuh kardeşim; bu ayetlerde allah ( c.c) putlara tapanların durumlarına bir takım örnekler vermiş,şu an ben bu durumda değilim mesela.

Ama tabii aşırıya kaçanlarda vardır elbette,ama onlarda put'a tapma manasında değilde,peygamber sevgisini biraz abartma manasında olabilir.

sevgiler...

nuh
16. July 2009, 02:24 PM
(Zümer)41. Şüphesiz biz bu Kitab'ı sana, insanlar için hak olarak indirdik. Artık kim doğru yolu seçerse kendi lehinedir; kim de saparsa ancak kendi aleyhine sapmış olur. Sen onların üzerinde vekil değilsin.(Kıyame) 5. Fakat insan önündekini yalanlamak ister.(Mücadele) 14. Allah'ın kendilerine gazap ettiği bir topluluğu dost edinenleri görmedin mi? Onlar ne sizdendirler ne de onlardan. Bilerek yalan yere yemin ediyorlar.19. Şeytan onları etkisi altına aldı da kendilerine Allah'ı anmayı unutturdu. İşte onlar şeytanın yandaşlarıdır. İyi bilin ki şeytanın yandaşları hep kayıptadırlar. (Kamer)5. Bu büyük bir hikmettir. Fakat uyarılar ne fayda verir! 43. Şimdi sizin kâfirleriniz, onlardan daha mı iyidirler? Yoksa kitaplarda sizin için bir berât mı var?

Toslunba
16. July 2009, 02:45 PM
Cevabınız için teşekkür ederim.

Bu arada ; biraz önce mail lerime bakıyordum.Birşeyler öğrenmek için için mail listelerine üye olduğum site ler de var.
Bakın o sitelerden birinden gelen mail,sizinlede paylaşmak istiyorum.
Verilen cevaplar enteresan geldi bana.

Sual: Yalnız Kur’an diyenlerin sapıttıklarını görüyoruz. Hâlbuki Kur’an, Resulullah’a ve âlimlere uyulmasını emretmiyor mu? Yalnız Kur’an diyenler niye, Kur’anın emrine uymuyorlar?

Yalnız Kuran diyenler Peygamberimize uymuyor iddeası tamamen boştur. Bizce peygamberimize uymak Kurana uymaktırki Kuranda bu durum çok açık ifade edilmiştir. Kuranı arkasına atan yada ikinci sınıf bir yere koyan hiç bir kimsenin peygamberimize uyabileceğini sanmıyorum. Madem peygamberimiz bize örnek ; onun hayatına baktığımda ben Kurana -Allahın emirlerine adanmış bir hayat görüyorum ; kimsenin peşine düşmeyen sadece Allah diyen bir hayat. Buyrun bizde bunu yapalım ,onu örnek Alıp Kurana hizmet edelim. Hiçbir kitabıda ona eş koşmayalım ; tıpkı peygamberimiz gibi İlla Allah diyelim .

Bakara Suresi 213 İnsanlar bir tek ümmet idi. Sonra Allah, peygamberleri müjdeleyiciler ve uyarıcılar olarak gönderdi. Onlarla beraber, anlaşmazlığa düştükleri konularda, insanlar arasında hükmetsinler diye gerçeği taşıyan Kitap'ı hak olarak indirdi.

Maide Suresi 48 Sana da Kitap'ı hak olarak indirdik. Kitap'tan onun yanında bulunanı tasdikleyici ve onu denetleyip güvenilirliğini sağlayıcı olarak... O halde onlar arasında Allah'ın indirdiğiyle hükmet, Hak'tan sana gelenden uzaklaşıp onların keyiflerine uyma. Sizden her biri için bir yol/şerîat ve bir yöntem belirledik. Allah dileseydi sizi elbette bir tek ümmet yapardı. Ama size vermiş olduklarıyla sizi imtihana çeksin diye öyle yapmamıştır. O halde hayırlarda yarışın. Tümünüzün dönüşü Allah'adır. O size, tartışmış olduğunuz şeylerin esasını bildirecektir.

Maide Suresi 49 Sen de aralarında, Allah'ın indirdiğiyle hükmet. Onların keyiflerine uyma. Dikkat et de Allah'ın sana indirdiğinin bir kısmından seni uzaklaştırıp fitneye düşürmesinler. Eğer yüz çevirirlerse bil ki, Allah onları bazı günahları yüzünden belaya çarptırmak istiyor. Zaten insanların birçokları doğru yoldan iyice sapmış bulunuyorlar.



CEVAP

Baştan sapıtınca, raydan çıkınca, raya girmek kolay olmaz. Allah ne diyor diyerek meal okuyup hüküm çıkarmak çok zararlıdır. (Hayır, ben hüküm çıkarmak için değil, de Kur’anda ne var diye okuyorum) demek de yanlıştır. İnsan okuduğun etkisinde kalır. Tercüme edenin fikrine esir olur. Kendi tercüme ediyorsa, kendi fikrinin esiri olur.

Kuranın nasıl okunacağının kararını mail gruplarına yazı yazan hoca efendiler değil yine Kuran verir. Kuranın okunması için gerekenler Kovulmuş şeytandan Allaha sığınmak ve tefekkürdür. Meallerde hata oluyorsa hatası olmayan meal yazmakla uğraşmak yerine neden meallerin kökü kazınmak istenir anlayamadım. Peki biz Kuranı nasıl bileceğiz ; Arapça öğrendik diyelim bu seferde bize arapça öğretenlerin öğrettiklerine yapışacağız. Kelimenin hangi anlamları bize söylendi ise o anlamlarla okuyup bize arapça öğretenin bakışına sığınacağız. O halde bir Türkün Kuran okuma ihtimali yoktur. Kuran araplar içindir. Peki ya Araplar bizim kendi dilimizde bilmediğimiz pek çok anlam olduğu gibi kendi dillerindeki çeşitli anlamları bilmiyorsa ; bu seferde onlar ana babalarından öğrendikleri dile esir olacaklar. Araplarda Kuran okuyamaz bu durumda. Peki ne yapılmalı ,işte bu hususta sevgili hoca efendilerimiz devreye giriyor ve bizden öğreneceksin diyiveriyor. İstedikleri zaten bu. Yukarıdaki cümleler tamamen saptırmadan ibarettir. Doğru meallerde hata var ancak o hatalara esir olmak için TEFEKKÜR etmemek gerekir. Zaten tefekkür olmadan Kuran okunmaz. Olabildiğince çok meal okuyup , çok araştırmak tavsiye edileceğine OKUmayın deniyor. Oysa Kuranıon kelime manası bile OKUNACAK OLAN dır.

Osmanlılar bunu bildiği için, hiç meal yazmamışlardır. Osmanlıdan sonra gayrimüslimler bu işe önayak olmuş, sonra herkes meal yazmaya başlamış ve çok kimsenin sapıtmasına sebep olmuşlardır. Meal okumak, yüzme bilmeyenin, kendisini denize atması gibi tehlikelidir. Meal okuyup hüküm çıkarmak, rüzgâr ekip fırtına biçmeye benzer. Buna birkaç üç örnek verelim:

Osmanlının resmi dili Arapça idi ve Osmanlının her yaptığı doğru kabul edilemez. Osmanlıda yoktu ama Karahanlılarda ,Selçuklularda Meallendirilmiş Kuranlar mevcuttu. Buna ne diyecekler peki? Meal yazdırma işini ise gayrı müslümler değil ,müslüman Mustafa Kemal ATATÜRK (Allah mekanını cennet eylesin) yapmıştır. Kendisinden Allah razı olsun.

1- Rahmetli Sadreddin hoca, çocuklarına, dini aslından, Kur’andan öğrenin diye nasihat ederdi. Oğlu 19’cu oldu, Kur’andan başka şeyi kabul etmem demeye başladı. Babası eyvah dediyse de, dizlerini dövdüyse de, fayda vermedi.

2- Reformist Fazlurrahman’ın oğlu Hıristiyanlığa geçip papaz olunca, babası tepki gösterip niye Hıristiyan olduğunu sorar. Oğlu da, (Baba, Hıristiyanların da Cennet’e gideceğini söyleyen sen değil miydin? İftihar edeceğin yere, tepki göstermeye ne hakkın var) diyerek, babasını susturur.

3- Yine bir yazar, (Hıristiyanların mazlumları cennete gidecek) dedi. Ona tâbi olanların çoğu, (Hıristiyanların hepsi mazlum) diyerek kiliseye gitmeye, ayinlere katılmaya, papazların da takva sahibi olduklarını söylemeye başlamışlardır.

Bu acı örnekler gösteriyor ki, dinden taviz vermeye gelmiyor, elini veren kolunu alamıyor, dinini yıkmış oluyor.

:) Bu örneklere sadece gülünür. Peki Kuran anlaşılmaz ,mealden okunmaz diyenlerden kimler çıkmış birde ona bakalım. Bizde 4 örnek verelim
1- Hüseyin Üzmez : Çocuk tacizcisi oldu...
2- Hasan Mezarcı : Peygamber oldu ,yurt dışına kaçtı...
3- Cemaleddin Kaplan : Türkiyeyi darul harp ilan edip ,Almanyada halife oldu..
4- Usame bin ladin : Suçsuz günahsız binlerce insanı katlederek müslüman ülkelerin işgalini haklı gösterdi ,İslamı terörizm olarak tanıttı.


Bu verilen cevaplar,bana pek tatmin edici gelmedi arkadaşlar. Nedir bu işin aslı ?

svg...

nuh
16. July 2009, 05:33 PM
(Hac)3. İnsanlardan, bilgisi olmaksızın Allah hakkında tartışmaya giren ve her inatçı şeytana uyan birtakım kimseler vardır. (Yusuf)106. Onların çoğu, ancak ortak koşarak Allah'a iman ederler. (Enbiya)45. De ki: Ben, sadece, vahiy ile sizi ikaz ediyorum. Fakat, sağır olanlar, ikaz edildikleri zaman bu çağrıyı duymazlar.54. Doğrusu, siz de, babalarınız da açık bir sapıklık içindesiniz, dedi. (Müminun)108. Buyurur ki: Alçaldıkça alçalın orada! Bana karşı konuşmayın artık! (Enfal)2. Müminler ancak, Allah anıldığı zaman yürekleri titreyen, kendilerine Allah'ın âyetleri okunduğunda imanlarını artıran ve yalnız Rablerine dayanıp güvenen kimselerdir(Nisa)56. Şüphesiz âyetlerimizi inkâr edenleri gün gelecek bir ateşe sokacağız; onların derileri pişip acı duymaz hale geldikçe, derilerini başka derilerle değiştiririz ki acıyı duysunlar! Allah daima üstün ve hakîmdir.

ÖmerFurkan
17. July 2009, 01:15 AM
Zümer 3 e bakın dostum sitenin ana sayfasında kocaman bir ayet yazıyor..Umarım aklınızı işletirsiniz..

ÖmerFurkan
17. July 2009, 01:39 AM
Nuh bey ; aynı anda cevap yazmışız :)

Nuh kardeşim; bu ayetlerde allah ( c.c) putlara tapanların durumlarına bir takım örnekler vermiş,şu an ben bu durumda değilim mesela.

Ama tabii aşırıya kaçanlarda vardır elbette,ama onlarda put'a tapma manasında değilde,peygamber sevgisini biraz abartma manasında olabilir.

sevgiler...


Sizce Put nedir ??

Toslunba
17. July 2009, 03:27 AM
İnsanları Nur cemaatine çeken şeyi çok düşündüm. Vakti ile benimle sağlam uğraşmışlardı. İnsanlar safiyane duygular ile dinine (Hakk dine demiyorum -kendi dini ,kuralları ne ise ona) yöneldiğinde bir şeyler üretmek -ortaya bir değer koymak derdine düşüyor. Kimisi bunu nefsini şişirmede -kimisi huzur bulmada -kimiside Rabbine gideceğini umarak istiyor. Yada cennet karşılığı istiyor ama illaki birşeyler yapma derdine giriyor. Buraya kadar herşey normal. İş bundan sonra başlıyor. İnsanların bu istemine karşılığı devletin vermesi gerektiği ,devletinde bir şey yapmayıp umutları kırdığı anlarda bu gibi cemaatler insanların arayışına cevap oluveriyor. Keza bu isteğin iş yapma ,ortaya bir şeyler koyma temelinden dolayı çokta güçleniyorlar. Bu istek doğal ve anlaşılır hatta takdir edilesi olsada ,isteği karşılama yöntemi Kurandan öğrenilmediği takdirde , kişi doğrudan Rabbini muhatap almadan aracılarla gittiğinde firavuna asker yetiştirir hale geliyor. Uranyum elektirik yerine bomba oluyor anlıcanız. Bu nedenle Kuran hayatın her alanında bir yaşam kitabı olmalıdır ve kişinin tek muhatabı Rabbi olmalıdır diye düşünüyorum.

aşık74
17. July 2009, 11:17 AM
Sizce Put nedir ??

Selamlar ömer bey ;

Put ; bildiğim kadarıyla ,toplumlarda doğaüstü güç ve etkisi olduğuna inanılan canlı veya cansız nesnelere put deniyor.
svg...

aşık74
17. July 2009, 11:25 AM
Zümer 3 e bakın dostum sitenin ana sayfasında kocaman bir ayet yazıyor..Umarım aklınızı işletirsiniz..

Selamlar ;

Zümer 3 : Dikkat et, hâlis din yalniz Allah'indir. O'nu birakip kendilerine bir takim dostlar edinenler: Onlara, bizi sadece Allah'a yaklastirsinlar diye kulluk ediyoruz, derler. Dogrusu Allah, ayriliga düstükleri seylerde aralarinda hüküm verecektir. Süphesiz Allah, yalanci ve inkârci kimseyi dogru yola iletmez.

Ömer bey ; dikkat ettiyseniz ayet de şu kelime geçiyor ( Onlara, bizi sadece Allah'a yaklastirsinlar diye kulluk ediyoruz, derler.)

Diyor cenabı allah,ben bu gittiğim sohbet lerde , hiç bir zaman demiyorumki,nur cemaatini sohbetlerindeki kişiler , beni allaha yaklaşdırsın diye kulluk ediyorum :) Böyle düşünmem çok komik olur zaten :)

Amacın ne derseniz ; allah adının anıldığı yerlerde bulunmak,bir şeyler öğrenmeye çalışmak sadece.
Ama belki bazı guruplar bu işi çok abartıyor olabilir,onlardan olmakda istemem,allah korusun....

svg...

aşık74
17. July 2009, 11:37 AM
İnsanları Nur cemaatine çeken şeyi çok düşündüm.

Benim girmeme sebeb,kişilerin büyükden küçüğe çok terbiyeli ve edepli olmalarıydı.

Vakti ile benimle sağlam uğraşmışlardı.

Sağlam uğraşmışlardı derken,ne demek istediniz,anlayamadım ?


İnsanlar safiyane duygular ile dinine (Hakk dine demiyorum -kendi dini ,kuralları ne ise ona) yöneldiğinde bir şeyler üretmek -ortaya bir değer koymak derdine düşüyor. Kimisi bunu nefsini şişirmede -kimisi huzur bulmada -kimiside Rabbine gideceğini umarak istiyor. Yada cennet karşılığı istiyor ama illaki birşeyler yapma derdine giriyor. Buraya kadar herşey normal. İş bundan sonra başlıyor. İnsanların bu istemine karşılığı devletin vermesi gerektiği ,devletinde bir şey yapmayıp umutları kırdığı anlarda bu gibi cemaatler insanların arayışına cevap oluveriyor. Keza bu isteğin iş yapma ,ortaya bir şeyler koyma temelinden dolayı çokta güçleniyorlar. Bu istek doğal ve anlaşılır hatta takdir edilesi olsada ,isteği karşılama yöntemi Kurandan öğrenilmediği takdirde , kişi doğrudan Rabbini muhatap almadan aracılarla gittiğinde firavuna asker yetiştirir hale geliyor. Uranyum elektirik yerine bomba oluyor anlıcanız. Bu nedenle Kuran hayatın her alanında bir yaşam kitabı olmalıdır ve kişinin tek muhatabı Rabbi olmalıdır diye düşünüyorum.

Son söylediğinize sonuna kadar katılıyorum,zaten bu yüzden bu forum çok dikkatimi çekdi ve üye oldum.Acaba bu son söylediğinizi yapmak için ne yapmam lazım ?

svg...

Toslunba
17. July 2009, 01:47 PM
Aşık dostum ,benimle uğraşmışlardı derken cemaatlerine çekmek için uğraşmışlardı . Sonra benim "SAPIK (!)" olduğumu anlayıp vaz geçtiler. Son cümlelerimde yazdıklarımı ben kendi adıma cevaplamaya çalışayım. Bunlar sadece birer fikirdir ,uygulamaya geçirilmiştir. Sizin aklınıza daha iyi fikirler gelirse lütfen sizde paylaşın. Ekonomik olarak yardıma ihtiyacı olan kardeşlerimize nasıl yardım edileceğini ve nasıl ulaşılacağını hepimiz biliyoruz. Bu nedenle ben ekonomikten ziyade alın teri dökerek nasıl destek olunabileceği ile ilgili uygulamalarımı paylamak isterim. Öncelikla son bahar aylarında 50-100 arası fidan alınır ,gidilip dağbaşı bir yere dikilir ve sulanır. Yaz aylarındada 25 er litrelik 2 bidon kapılıp bu fideler 2 yaşına gelene kadar sulanır (ankara iklim şartlarına göre tabi) , sonra ekim kasım döneminde ağaçların (ankara için özellikle kokar ağaç ,dışbudak ,kara ağaç ,meşe ,at kestanesi) tohumları torbalara toplanır. Ocak Şubat en geç Mart dönemide bu tohumlar çıplak arazilere ekilir ve merakla baharın gelmesi ve o yavrucukların çıkması gözlenir. Sonra bahar gelir ,mart döneminde yine 40-50 fidan alınıp Diğer fidelerin etrafına dikilir. Bu fide işi pahalı gelip belinizi bükmeye başlayabilir ,bu seferde kendi fidenizi kendiniz yetiştirmeye karar verirsiniz. Bir sürü meşe palamudu toplar sonra onları fidan tüplerine dikersiniz. Elinizde dikebileceğinizden fazla fide olur ,onuda ücretsiz olarak gönüllülere dağıtırsınız. Bunun dışında çebinizde çocuklara vermek için şeker ve çukulata taşırsınız. İnternet üzerinden evinizdeki çiçekleri ,sevdiğiniz şeyleri dağıtıma açarsınız ve isteyenlere ücretsiz yollarsınız. 30- 40 tane Kuran meali alıp isteyen merakı olan insanlara hediye edersiniz. Bu işlerin Kuran ahlakıyla olması içinde asla ben yaptım demezsiniz ,kimselere söylemez ve karşılığında cennet felanda beklemezsiniz. Rabbinize onun ,sadece onun için yaptığınızı bildirip onun rızasını umarsınız. Kimseciklere demezsenizde zaten geriye başka ihtimal kalmaz.

Yada malum kene sorunumuz var. Kenelerin en büyük düşmanıda göçmen kuşlar. Kuşların göç mevsiminde ülkenizde kalması için onlara çekici gelecek kuş yuvaları yapar , park bahçe ve yeşil alanlara asarsınız.

Çöplerinizi dökmeye giderken komşunuzunkileride dökersiniz. Evinizde pişenden ikram edersiniz.

Alışverişinizi süper market yerine geçim sıkıntısı çeken bakkalınızdan yaparsınız ,ne olur üç kuruş fazla ödersiniz.

Pazara gittiğinizde en yaşlı satıcıyı bulup tüm ihtiyacınızı ve belki fazlasını ondan alırsınız.

Size bakan insanlara gülümser ve hoş bir şeyler söylersiniz.

Çocukların oynadığı oyun bahçelerine onların seveceği oyuncaklar atıp kaçarsınız.

Kuşların su içmesi için balkonunuzda yada bulunduğunuz civarda su dolu kaplar bulundurur ,artık ekmeklerinizide onlara verirsiniz.

Gittiğiniz piknik ,mesire alanlarında çöpleri toplarsınız.

Say say bitmez dostum. Yapacak çok iş var.

Toslunba
17. July 2009, 02:24 PM
Bu arada Aşık dostum put ve kulluk kavramları sanki biraz daha farklı gibi ,yada ben daha değişik anlıyorum diyeyim. İstersen biraz araştır ,eminim yardımcı olacak bilgiler bulacaksın.

Enam
(74) Hani İbrahim babası Âzer'e, "Sen putları ilah mı ediniyorsun? Şüphesiz, ben seni de, kavmini de apaçık bir sapıklık içinde görüyorum" demişti.

Buradan benim anladığım Put başka birşey ilah başka birşey ,putu ilah edinmek ise bam başka birşey.

Ankebut
(25) İbrahim onlara dedi ki: "Sırf aranızda dünya hayatına mahsus bir sevgi (ve çıkar) uğruna Allah'ı bırakıp bir takım putlar edindiniz. Sonra kıyamet gününde kiminiz kiminizi inkar edip tanımayacak; kiminiz kiminize lanet edecektir. Barınağınız cehennem olacaktır. Yardımcılarınız da olmayacaktır."

Putlari ilah edinenler ise Allahı bilmekteler ,bilmeseler Allahı bırakıpta denilmezdi o kavime.

Şahsi görüşümü çok kısa özetlemek isterim put ve kulluk ile ilgili (tabiki bu sadece beni bağlar) : Allahın kölesi olursan adın KULL , astlarının kölesi olursan adın müşrik yada putperest olur. Köleyi şu şekilde düşünüyorum ,kendi iradesi olmayan -efendisi bulunan manasında. Bu nedenle nefsini putlaştıran ,parayı putlaştıran ,cemaatini putlaştıran ,düşüncelerini putlaştıran ,kültürünü putlaştıran ,şahısları putlaştıran kimseler o kişilere sözlük anlamıyla köle olmaz ,onlara koşulsuz itaat ettiği ,onların peşine düştüğü ,onlarda takılı kaldığı için manen kölesi olur diye düşünüyorum. Buda kişiyi kanımca Allaha köle olmaktan geri tutacaktır kanısındayım. Kişinin kural koyucusu kimse ilahı odur. Bizim ilahımız Allahtır ,kurallarımızı o koyar ki buda Kurandadır. O halde Kurana uymak kişiyi kul yapacaktır. Kuran dışında birşeylere uymak ise ilahımızın kim olduğu sorusunu akıllara getirir. Bu gibi durumlardada genelde put ararız çünkü kişinin ilahıyla ilgili sürüncemeleri varsa mutlaka ortalıkta bir put parmağı vardır -bu kültürü olsun -nefsi olsun -kişi olsun pekte fark etmez. Genellikle putlara dokunmak kişi için çok can yakıcıdır ve ızdırap verir. Kişinin kendi putları ile mücadelesi Kaf dağına tırmanmak gibi birşeydir. Putuna dokunulan insan çok tehlikeli olur zira aşağıdaki ayet düşündürücüdür ;

Yasin 74. Belki kendilerine yardım edilir diye Allah'ı bırakıp da ilahlar edindiler.
Yasin 75. Onlar ilahlar için (hizmete) hazır asker oldukları halde, ilahlar onlara yardım edemezler.

Bizlerin ilahı Alemlerin Rabbi Allahtır ,bu nedenle ondan başka muhatabımız olmaması içindir mücadelemiz .Herkez ve her cemaatten önce kendi nefislerimiz buna dahildir. Aksi bizi putlara götürür. İlahımızı Allah yapmamız içinde önce Allahı bilmemiz gerekir. Herkez Allah Allah derde bildim sanır ,kafasında oluşturduğu ilaha Allah ismini verir. Oysa herkezin kafasındaki Allah bir başkadır. Hakikatte sapma - oynama olmayacağına göre

Enam
(91) Allah'ın kadrini gereği gibi bilemediler. Çünkü, "Allah hiç kimseye hiçbir şey indirmedi" dediler. De ki: "Mûsâ'nın insanlara bir nur ve hidayet olarak getirdiği, parça parça kağıtlar haline koyup ortaya çıkardığınız, pek çoğunu ise gizlediğiniz; (kendisiyle) ne sizin, ne babalarınızın bilmediği şeylerin size öğretildiği Kitab'ı kim indirdi?" (Ey Muhammed!) "Allah" (indirdi) de, sonra bırak onları, içine daldıkları batakta oynayadursunlar.

bu ayeti daha bir derin düşünmekte fayda var. Demem oki Allahın kadrini gereği gibi bilmeden ilahımızı Allah yapamayız -zira bilmediğini nasıl ilah edinir insan? Yine bu ayetten anlıyoruzki kişiyi Allahı bilemez yapan kendisine indirilen kitaba uzak kalmasıdır.

Neyse çok uzattım. Uzattıkçada dağıttım. Hatamız varsa affola.
Sağlıcakla kalın.

aşık74
17. July 2009, 03:07 PM
Aşık dostum ,benimle uğraşmışlardı derken cemaatlerine çekmek için uğraşmışlardı . Sonra benim "SAPIK (!)" olduğumu anlayıp vaz geçtiler.

Yazdıklarınız çok ilginç hakkaten,siz ne dedinizde bu insanlar size,bu kulağa hoş gelmeyen 'sapık' ifadesini kullandılar ? Allah ile kul arasındaki 'iman' dediğimiz olguya kimsenin karışması haddine değil herşeyden önce :mad:

Son cümlelerimde yazdıklarımı ben kendi adıma cevaplamaya çalışayım. Bunlar sadece birer fikirdir ,uygulamaya geçirilmiştir. Sizin aklınıza daha iyi fikirler gelirse lütfen sizde paylaşın.

Hemen bir tane paylaşayım o zaman :)
Bundan yaklaşık 10 gün önceydi,sabah namazımı kılmak üzere evden saat 5:15 gibi çıkdım.Apartman kapısına indim,caddenin karşısına gözüm ilişdi,karşı kaldırımda 4-5 yaşlarında bir yavrucak bakınıp duruyordu.
Anladım kayıp olduğunu,yanına gittim,annen nerde kızım ? ' evde ' , baban nerde kızım ' ben babama gitcem , dedi.
Hadi gel seni götüreyim dedim,elimi tutmak istemedi,korkdu doğal olarak.
Sonra hafif kızmış gibi görünüp elimi tutturdum yavruya,korkuyla karışık elime sımsıkı sarıldı yavrum :)
Hadi dedim götür beni evine bakalım,gittik beraber 200 mt kadar,burası dedi.
Başka ev gösteriyorum,burası diyor!!! haydaaa kaldık sabahın 5:30 unda ,namaz vakti geçicek!!
Ama o yavruyu mümkün değil bırakamam sokak ortasında,bu bana rabbimden insaniyet namına büyük bir imtihan belkide!,it var kopuk var,çocuğun kolunda bilezik falan var :confused:
Hangi evin kapısını çalacağımıda şaşırdım,sonuçda saat sabahın 5:45 i :eek:
Sonra bahçesinde oyuncakların olduğu müstakil bir ev vardı,dedim burası herhalde,yavruda burası diyor,çıkdım yukarı,kapı ardına kadar açık,kapıyı çaldım,gelen yok,seslendim ,bir bayan geldi,beni gördü ve korkudan havaya zıpladı resmen,1:86 boyunda,118 kg ağırlığında dev gibi bir adam,ve elinde yavrusu :D
Kadın gelir gelmez , söyleme ihtiyacını hssettiğim bir kaç sitem sözünü ettim ve annesine yavruyu teslim ettim ,sağ salim elhamdülillah :)
Bunları yaparken,sabah namazı vaktimde geçmişdi,ama yavru yuvasındaydı çok şükür ,rabbim affetsin.
Yani demek istediğim ,rabbimin imtihanları çooook çeşitli,çook farklı , tabii anlayabilene diye düşünüyorum....

Bu arada sizin örnek verdiğiniz iş'lerde çok faydalı ve güzel,ama şahsım adına konuşuyorum,benim iyi insan olma babında sorunum yok,elimden geldiğince,insan olmanın gerekdirdiği ,şeyleri allah rızası için yapıyorum!

Benim sorunum temel ibadet'ler babındaki sorunlar, yani; namazın vakitleri,gereklilikleri,sünnet olan şeyler vs vs vs

Say say bitmez dostum. Yapacak çok iş var.

Doğru diyorsun,yapacak iş çok :)

sevgiler...

Toslunba
17. July 2009, 03:27 PM
Pardon yanlış anlamışım Aşık kardeşim. Sorduğun husus sanki daha bir kolay gibi ,Kuranı oku ; yap dediğini yap yapma dediğini yapma :D... Kuranı anlamada kişlerin anlayışı biribirini tutmaya biliyor. Bu nedenle kendi bakışımı kimsenin önüne doğru diye koymak istemem -korkarım. Ancak canı gönülden inanıyorumki Kuranla uzatılmış Allahın ipine sıkı sıkı sarılana Rabbi yol gösterecektir. Sitemizde namaz vakitleri ve sünnet hususunda bolca bilgi var. Eğer seni tamnin etmedi ise ( ki tatmin değilsen buna senin adına sevinirim ) Kuran üzerinde bu hususlarla ilgili kendin araştırma yap -ve Rabbinden sana öğretmesini iste. İnan öğretiveriyor. İnşallah araştırmalarını bizlerlede paylaşırsın. Namaz la ilgili ayetleri ,oruçla ilgili ayetleri çeşitli meallerden araştır. Arapça sözlüklerden oruç (savm) ,salat (namaz diye çevirip katlederler) kelimelerinin manalarına bak ;Kuranda nerelerde geçmiş kıyasla ve bol bol tefekkür et. İnan çok zevklidir bu işler. Bir o kadarda faydalı. Benim dostane tavsiyem sadece birşeyler bulup öğrendiğinde "ben bildim ,ben buldum ,bu budur" deme. İnan bunu yapanlar olduğu yerde kalakalıyor. Gördümki Allah bilmeyene öğretiyor ,bildim dedinmi kala kalıyorsun ve bildim dediğin herşey birer puta dönüp boynuna dolanıveriyor. Sonuçta EL ALİMin karşısına bildim diye çıkmak olmaz. En iyi ifadeyle gülerler adama. İbadetle ilgili yapacağın araştırmalarda sana kolaylıklar dilerim. Kime ibadet ettiğini bilenlerden olmanıda canı gönülden isterim. İbadetini nasıl yapacağın sana kalmış bir husus ancak bu ibadet isteğinin geldiği yere odaklanırsan bence yeryüzü senin için bir ibadet hane olabilir. İnşallah yanlış bir söz etmedik. Hata ettikse affola.

Sağlıcakla kal.

aşık74
17. July 2009, 03:48 PM
Pardon yanlış anlamışım Aşık kardeşim.

Rica ederim :)

Sorduğun husus sanki daha bir kolay gibi ,Kuranı oku ; yap dediğini yap yapma dediğini yapma :D

:D:D

... Kuranı anlamada kişlerin anlayışı biribirini tutmaya biliyor. Bu nedenle kendi bakışımı kimsenin önüne doğru diye koymak istemem -korkarım. Ancak canı gönülden inanıyorumki Kuranla uzatılmış Allahın ipine sıkı sıkı sarılana Rabbi yol gösterecektir.

Sitemizde namaz vakitleri ve sünnet hususunda bolca bilgi var. Eğer seni tamnin etmedi ise ( ki tatmin değilsen buna senin adına sevinirim )

Kalbimi okudunuz sanki ,sorunum bu işte,tam üstüne basdınız.
Tatmin olamıyorum,korkuyorum,ya yanlışlarım varsa diyorum,doğru yoldamıyım diyorum,net de bi sürü siteler var,hepsine bakıyor ve okumaya çalışıyorum.
Sonra dahada kafam karışıyor,şu ana kadar okumaya çalışdığım sitelerde,en hoşuma giden site de bu site oldu,desem yalan olmaz:)
Tatmin değilsen ,senin adına sevindim demişsiniz!
Yani tatmin olamadım demek ,hayıra alamet bir şeymi? Kafayı yiyorum yahu :D

Birde merak ettiğim birşey var,bu sitede sanırım bi çok kişi namazı 3 vakit kılıyorlar,siz demiyormusunuz,ya namaz milyonlarca insanın kıldığı gibi 5 vakit'se !!!!
Ahiretde nasıl ödeyeceksiniz geri kalan 2 vakit'i ???

Kuran üzerinde bu hususlarla ilgili kendin araştırma yap -ve Rabbinden sana öğretmesini iste. İnan öğretiveriyor. İnşallah araştırmalarını bizlerlede paylaşırsın. Namaz la ilgili ayetleri ,oruçla ilgili ayetleri çeşitli meallerden araştır. Arapça sözlüklerden oruç (savm) ,salat (namaz diye çevirip katlederler) kelimelerinin manalarına bak ;Kuranda nerelerde geçmiş kıyasla ve bol bol tefekkür et. İnan çok zevklidir bu işler. Bir o kadarda faydalı. Benim dostane tavsiyem sadece birşeyler bulup öğrendiğinde "ben bildim ,ben buldum ,bu budur" deme. İnan bunu yapanlar olduğu yerde kalakalıyor. Gördümki Allah bilmeyene öğretiyor ,bildim dedinmi kala kalıyorsun ve bildim dediğin herşey birer puta dönüp boynuna dolanıveriyor. Sonuçta EL ALİMin karşısına bildim diye çıkmak olmaz. En iyi ifadeyle gülerler adama. İbadetle ilgili yapacağın araştırmalarda sana kolaylıklar dilerim. Kime ibadet ettiğini bilenlerden olmanıda canı gönülden isterim. İbadetini nasıl yapacağın sana kalmış bir husus ancak bu ibadet isteğinin geldiği yere odaklanırsan bence yeryüzü senin için bir ibadet hane olabilir. İnşallah yanlış bir söz etmedik. Hata ettikse affola.

Sağlıcakla kal.

Çoook sağolasın :)

sevgiler...

Toslunba
17. July 2009, 04:18 PM
Değerli Aşık dostum ,namaz 5 vakittir ,3 vakittir demek ile 3 vakit olduğunu düşünüyoruz demek farklıdır. Ancak kendi adıma birisi bana 5 vakittir derse Kurandan bana bu 5 vakiti göster derim. Şimdiye kadar gösterebilen olmadı. Allahta kitabında bu hususu unutmuş olamaz. Bizim gördüğümüz 3 vakitten bahsediliyor. Aksini iddea eden delilini getirmeli. Namaz 5 vakittir diyenler hiç 3 ken 5 yaptık derdine düşmüyor ise bizde ahirette Kurandan bunu anladık şeklinde bir savunma yapabiliriz. En azından tutar bir dalımız olur. Peki ya 3 ken 5 yapanlar ne der? Peygamberimizden öyle gördükmü der acaba? Oysa peygamberimizin ümmetinden kitabı arkalarına attılar diye ahirette şikayetçi olacağı bildirilmiş kuranda.

Hem aşağıdaki ayetlerde bize moral olmaktadır böyle bir yanılgıya karşı. Allahın kitabına sarılıp yanlış yada eksik anlamak ile elalemin ipine sarılmak biribirinden farklı olsa gerek.

2.121.
Kendilerine verdiğimiz kitabı gereği gibi izleyenler buna inanır; inkar edenlerse kaybeder.

3.23.
Kitaptan kendilerine bir pay verilmiş olanlara baksana, aralarında hükmetmeleri için ALLAH'ın kitabına çağrılıyorlar da onlardan bir grup yüz çevirip geri dönüyor.

4.105.
Halkın arasında ALLAH'ın sana gösterdiği gibi yargı veresin diye Biz sana gerçeği içeren kitabı indirdik. Hainlerden yana olma.

18.27.
Rabbinin kitabından sana vahyedileni oku. Kelimelerini hiç bir şey değiştirip kaldıramaz ve O'ndan başka bir sığınak da bulamazsın.

21.10.
Size, size olan mesajı içeren bir kitabı indirmiş bulunuyoruz. Aklınızı kullanmaz mısınız?

29.51.
Bu kitabı sana indirmiş olmamız ve kendilerine okunması onlara yetmez mi? Bunda inanan bir toplum için bir rahmet ve öğüt vardır.

# 39.41.
Biz bu kitabı sana halk için gerçekle indirdik. Kim doğruyu bulursa kendisi içindir. Kim saparsa da kendisi aleyhine sapmış olur. Sen onların avukatı değilsin.

Birde Ahirette hesabını vermekle ilgili ;acaba ahiret nasıl bir yer. Sonuçta bu dünyayıda Allah yarattı Ahiretide. Hem o Allahki benim sünnetullahımda değişme bulamazsın diyor. Acaba ahirettede bu dünyadaki gibi bir layıkını bulma ;ancak ayetlerde belirtildiği gibi daha şiddetli ve dönüşü olmayacak şekildemi? Bu ahiret nasıl bir yerdir ? Acaba mahkemelermi olacak? Cennet nasıl bir yer ,cehendem nasıl bir yer? Neden cehendem var? Allah kulunu orada ızgaramı yapar? Bu ateş nasıl bir ateş? gibi pek çok soruyu Kurana sormak gerekli diye düşünüyorum.

Aklıma bir husus geldi bu arada. Derizki Allah her an her yerdedir. Allah derki beni sorarlarsa deki ben size şah damarınızdan yakınım. Yine Allah derki Nefsinizin fısıldadıklarını bilirim!. Bir yaprak düşmesi olmazki bilgimiz olmasın! Alimim! Ve yine o Allah derki "Herşeyin hazineleri bizim yanımızdadır" .Bunları birlikte düşünürsek heran heryerde herşeyin hazinesi ,herşeyin bilgisi mevcut ,ve senin nefsimizin fısıltılarındanda haberdar. Ve o da bize şah damarımızdan yakın. O halde nur cemaatine neden ihtiyacın olsunki. Yada bir başkasına. Ahirette asıl bunu sorarlarsa ,yani "Ben sana şah damarından yakındım ,sen neredeydin -kitap bile gönderdik sana?" denirse ne deriz asıl bunu bi düşünmek gerek. Öbürü kolay gibi ,Kitaptan bunu anladık ,hadislerede ,atalarımızın dininede güvenemedik 3 vakit kıldık deriz inşallah :) . Merak işte. Kurana sor ,sana bir ip atılmış. Rabbinden iste bakalım ne diyecek.

Sağlıcakla kal.....

snobyx
17. July 2009, 09:55 PM
Selamlar değerli Aşık kardeş,

Öncelikle sizi çok samimi bulduğumu söylemek istiyorum.Güzel bir arayış içindesiniz,Rabbim umarım size ve bütün insanlara Sırat-ı Müstakime(Dosdoğru yola/kendi yoluna)ulaşmak üzere hidayet eder(Yol gösterir).Elbetteki en büyük rehberimiz,yol göstericimiz ise Kuran'dır.

Değerli arkadaşım,iki konu hakkında fikrimi size sunmak isterim.Öncelikle birçok müslüman gibi siz de hata yapmaktan,özellikle ibadetleri hatalı uygulamaktan korkuyorsunuz.Esasında güzel bir korku/haşyet sizin ki.Ama unutmayın ki hiçbir beşer yani insan hatasız değildir.Bizi Allah'a kul yapan hata yapmaya müsait yaradılışımızdır.Peki hatalarımız Rabbimizin nezdinde nasıl karşılık görecektir.Şu ayete bakıp tefekkür edin lütfen.

Bakara Suresi
286. Allah hiçbir benlige, yaratilis kapasitesinin üstünde bir yük yüklemez.Her benligin yaptigi iyilik kendi lehine, isledigi kötülük kendi aleyhinedir. "Ey Rabbimiz! Unutur yahut hata edersek bizi hesaba çekme. Ey Rabbimiz! Bize, bizden öncekilere yükledigin gibi agir yük yükleme. Ey Rabbimiz! Bize, güç yetiremeyecegimiz seyleri de yükleme. Affet bizi, bagisla bizi, aci bize. Sen bizim Mevlâ'mizsin. Küfre sapanlar topluluguna karsi yardim et bize!"

Gördünüz üzere Rabbimiz bize çok güzel bir dua örneği yollamış,hatalarımız ve unuttuklarımız için dua etmemizi istiyor.Biz hata yapacağız,unutacağız ve sonra bunlar için dua edeceğiz ki o Tevvab ismi ile bizleri af edecek,Rahman ismi ile Rahmetine sokacak değil mi?

Mesela bir şeyi çok merak ediyor fakat Kuran içerisinde bir türlü o konuda birşey bulamıyorsunuz.Rabbimizin o konuda ki emrini bilmek ve hata yapmak istemiyorsunuz.Lütfen şu ayete bakın.

Maide 101.Ey iman edenler, size açıklandığında sizi üzecek şeyleri sormayın; Kur'an indirildiği zaman sorarsanız, size açıklanır. Allah onu affetti. Allah bağışlayandır, (kullara) yumuşak olandır.

Merak edipde cevabını Kuran'da bulamadığınızı sandığınız şeylerin tamamının cevabı bu ayettir.Rabbimiz Kuran'da değindiği konuların haricindeki konularda kullarını af etmiştir.Çünkü ayette ifade ettiği gibi O çok bağışlayıcıdır.

Son olarak Cemaat meselesine değinmek isterim.Değerli kardeşim elbetteki o veya bu cemaat fark etmez içlerinde samimi müslümanlar vardır.Hayırlı ve güzel yaptıkları işlerde vardır.Ama unutmayın Katolik kilisesi Vatikan'ın da dünyanın dört bir yanında hayır işleri vardır.Kilise güzel işler yapıyor diye hepimiz Hristiyan oluyormuyuz?

Değerli kardeşim,size bir soru soracağım,o sohbetlerde o arkadaşlardan biri dahi Said-i Nursi'yi eleştirebiliyor mu?Bu fikrine katılmıyorum üstadın diyebiliyor mu?Veya üstaddan daha alim bir insanda aramızdan çıkabilir diyebiliyor mu?

Değerli kardeşim,işte bizim meselemiz bu.Bizler Kuran'dan ilk önce şunu öğrendik,Kulları arasında hiçbir kimse ama hiçbir kimse eleştirilemez değildir.Veya %100 doğrudur denemez.

Şu ayete bir bakarsak,

Yusuf 76...Dilediklerimizi derece derece yükseltiriz biz. Her ilim sahibinin üstünde daha iyi bir bilen vardır.

Değerli arkadaşım ilmin ve bilginin sonu yoktur.Çünkü Rabbimizin ilminin sonu yoktur ve o dilediğini kadarını bizle paylaşır.Tek bir soru ile gerçeği anlayacağınızı umarım,Said-i Nursi'den daha alim biri bu asırda var mıdır veya onlara göre gelecek midir?Hayır derlerse bu ayeti hatırlamanızı dilerim.

Son olarak biliyorsunuz Risaleler Said-i Nursi tarafından kendi iradesi dışında kendisine yazdırılmıştır iddiası vardır Risalelerde.Bu ayeti de okuyup üzerinde düşünmenizi dilerim ve hatta onlara sormanızı.

Bakara Suresi
79. Veyl olsun/Lanet olsun/Yaziklar olsun o kisilere ki, Kitap'i kendi elleriyle yazarlar da sonra onunla basit bir karsilik satin alsinlar diye, "Iste bu, Allah katindandir!" derler. Vay haline onlarin, ellerinin yazdiklari yüzünden! Vay haline onlarin, kazanip durduklari yüzünden!

Selametle değerli kardeşim...

Toslunba
17. July 2009, 10:52 PM
Allahı göklerde aradığınız zaman namazı şeklen hatalı kılmak çok korkutucu oluyor . Göklerde değilde şah damarınızdan yakın arasanız bu seferde geleneğe Kuranı değişmek ,namazın özünü yakalayamamak korkutucu hale geliyor.

nuh
18. July 2009, 09:34 AM
(Fussilet) 40. Âyetlerimiz hakkında doğruluktan ayrılıp eğriliğe sapanlar bize gizli kalmaz. O halde, ateşin içine atılan mı daha iyidir, yoksa kıyamet günü güvenle gelen mi? Dilediğinizi yapın! Kuşkusuz O, yaptıklarınızı görmektedir 42. Ona önünden de ardından da bâtıl gelemez. O, hikmet sahibi, çok övülen Allah'tan indirilmiştir52. De ki: Ne dersiniz, eğer o Kur'an, Allah tarafından ise siz de onu inkâr etmişseniz o zaman haktan uzak bir ayrılığa düşenden daha sapık kim vardır? (Bakara)6. Gerçek şu ki, kâfir olanları azap ile korkutsan da korkutmasan da onlar için birdir; iman etmezler. 12. Şunu bilin ki, onlar bozguncuların ta kendileridir, lâkin anlamazlar. 65. İçinizden cumartesi günü azgınlık edip de, bu yüzden kendilerine: Aşağılık maymunlar olun! dediklerimizi elbette bilmektesiniz.78. İçlerinde bir takım ümmîler vardır ki, Kitab'ı bilmezler. Bütün bildikleri kulaktan dolma şeylerdir. Onlar sadece zan ve tahminde bulunuyorlar.119. Doğrusu biz seni Hak Kur'an ile müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik. Sen cehennemliklerden sorumlu değilsin.165. İnsanlardan bazıları Allah'tan başkasını Allah'a denk ilahlar edinir de onları Allah'ı sever gibi severler. İman edenlerin Allah'a olan sevgileri ise onlarınkinden çok daha fazladır. Keşke zalimler azabı gördükleri zaman anlayacakları gibi bütün kuvvetin Allah'a ait olduğunu ve Allah'ın azabının çok şiddetli olduğunu önceden anlayabilselerdi.

aşık74
18. July 2009, 11:31 AM
Değerli Aşık dostum ,namaz 5 vakittir ,3 vakittir demek ile 3 vakit olduğunu düşünüyoruz demek farklıdır. Ancak kendi adıma birisi bana 5 vakittir derse Kurandan bana bu 5 vakiti göster derim.
Şimdiye kadar gösterebilen olmadı. Allahta kitabında bu hususu unutmuş olamaz. Bizim gördüğümüz 3 vakitten bahsediliyor.

Çok enteresan yorumlar bunlar,bildiğimiz ,gördüğümüz islam anlayışından çok farklı yorumlar alıyorum bu site'de :)
Gerçi yaş 35,yaklaşık 10 aydır dinim ile ilgili bilgilerle daha içiçeyim :)
Peki bunca insan 5 vakit kılarken,acaba bunların içinde arapçayı çok iyi yorumlayabilen birileri,bunun 5 vakit olduğunu kesin çıkarmış olmazmı ?
O zaman ahiret'de herkes 5 kılarken,siz neden anlamadınız ? araştırmadınız ?
Herkese uymadınızda 3 kıldınız denirse ne olacak ?
Bu arada sabah,akşam,yatsı kılıyosunuz sanırım dimi toslunba ?

Aksini iddea eden delilini getirmeli. Namaz 5 vakittir diyenler hiç 3 ken 5 yaptık derdine düşmüyor ise bizde ahirette Kurandan bunu anladık şeklinde bir savunma yapabiliriz. En azından tutar bir dalımız olur. Peki ya 3 ken 5 yapanlar ne der? Peygamberimizden öyle gördükmü der acaba? Oysa peygamberimizin ümmetinden kitabı arkalarına attılar diye ahirette şikayetçi olacağı bildirilmiş kuranda.

Eminimki deliller vardır kardeşim,ama ben bulamam size bu delilleri,bilgili birilerini bulmak lazım bu deliller için.
Peki siz bu uygulamaları yaparken,hangi bilgili kişilerin yönlendirmesiyle yapmaya başladınız dini vecibelerinizi ?
Bilgili gördüğünüz kişilerin sizi doğru yönlendirdiğinden emionuçda nmisiniz ?

3 ken 5 yapanlar eminimki bunu yaparken,kitabı arkalarına almak gibi bir NİYET'le yapmıyorlar bunu,en azından ben öyleyim!
Peygamberimiz yapmış diye,yapıyoruz,çünkü allah(c.c) , peygamberimizde güzel örnek ler olduğunu söylemiş bizlere.
Benimde böyle bir tutar dalım olur diye düşünüyorum.
Sonuçda yapılan iş,allaha ibadet,kötü bir şey değil !
Günde 5 kez namaz kılan kişiye,namaz kılma denirmi ?


Hem aşağıdaki ayetlerde bize moral olmaktadır böyle bir yanılgıya karşı. Allahın kitabına sarılıp yanlış yada eksik anlamak ile elalemin ipine sarılmak biribirinden farklı olsa gerek.

2.121.
Kendilerine verdiğimiz kitabı gereği gibi izleyenler buna inanır; inkar edenlerse kaybeder.

Elhamdülillah inkarımız yok,fazla fazla yapmaya çalışıyoruz :)

3.23.
Kitaptan kendilerine bir pay verilmiş olanlara baksana, aralarında hükmetmeleri için ALLAH'ın kitabına çağrılıyorlar da onlardan bir grup yüz çevirip geri dönüyor.

Burda anladığım kadarıyla inanmayanlardan bahsedilmiş,biz yüz çevirmiyoruz,fazla fazla yapmaya çalışıyoruz,gücümüz yettiğince.

4.105.
Halkın arasında ALLAH'ın sana gösterdiği gibi yargı veresin diye Biz sana gerçeği içeren kitabı indirdik. Hainlerden yana olma.

Hain'ler inanmayan lar burda !

18.27.
Rabbinin kitabından sana vahyedileni oku. Kelimelerini hiç bir şey değiştirip kaldıramaz ve O'ndan başka bir sığınak da bulamazsın.

Çok şükür.

21.10.
Size, size olan mesajı içeren bir kitabı indirmiş bulunuyoruz. Aklınızı kullanmaz mısınız?

Burda gene müşriklerden bahsediliyor.Ayetin öncesi ve sonrasını okudum.

29.51.
Bu kitabı sana indirmiş olmamız ve kendilerine okunması onlara yetmez mi? Bunda inanan bir toplum için bir rahmet ve öğüt vardır.

Burdada müşriklere hitap var.
Ayetin öncesi ve sonrasını okudum.

# 39.41.
Biz bu kitabı sana halk için gerçekle indirdik. Kim doğruyu bulursa kendisi içindir. Kim saparsa da kendisi aleyhine sapmış olur. Sen onların avukatı değilsin.

Burdada mübarek peygamberimize seslenmiş allahu teala.

Birde Ahirette hesabını vermekle ilgili ;acaba ahiret nasıl bir yer. Sonuçta bu dünyayıda Allah yarattı Ahiretide. Hem o Allahki benim sünnetullahımda değişme bulamazsın diyor. Acaba ahirettede bu dünyadaki gibi bir layıkını bulma ;ancak ayetlerde belirtildiği gibi daha şiddetli ve dönüşü olmayacak şekildemi? Bu ahiret nasıl bir yerdir ? Acaba mahkemelermi olacak? Cennet nasıl bir yer ,cehendem nasıl bir yer? Neden cehendem var? Allah kulunu orada ızgaramı yapar? Bu ateş nasıl bir ateş? gibi pek çok soruyu Kurana sormak gerekli diye düşünüyorum.

Evet; bu konular kuranda açıklanmış genelde,burda sorun yok :)

Aklıma bir husus geldi bu arada. Derizki Allah her an her yerdedir. Allah derki beni sorarlarsa deki ben size şah damarınızdan yakınım. Yine Allah derki Nefsinizin fısıldadıklarını bilirim!. Bir yaprak düşmesi olmazki bilgimiz olmasın! Alimim! Ve yine o Allah derki "Herşeyin hazineleri bizim yanımızdadır" .Bunları birlikte düşünürsek heran heryerde herşeyin hazinesi ,herşeyin bilgisi mevcut ,ve senin nefsimizin fısıltılarındanda haberdar. Ve o da bize şah damarımızdan yakın. O halde nur cemaatine neden ihtiyacın olsunki. Yada bir başkasına. Ahirette asıl bunu sorarlarsa ,yani "Ben sana şah damarından yakındım ,sen neredeydin -kitap bile gönderdik sana?" denirse ne deriz asıl bunu bi düşünmek gerek.

Bu konuda size yerden göğe kadar katılıyorum.Ama diyorumki; ben bu gurubun sohbetlerine katılıyorum,çünkü buralarda dinim ile ilgili bilgiler ediniyorum.

Şimdi siz diyeceksinizki;zamanında inanmayanlarda bunu demiş,ve demişlerki;biz putlara bizi allaha yaklaşdırsın diye inanıyoruz.

Ama ben zaten inanmayan değilimki :) Bu ayetde allahu teala inanmayanların dediği şeyleri söylemiş,inananların değil :)

Öbürü kolay gibi ,Kitaptan bunu anladık ,hadislerede ,atalarımızın dininede güvenemedik 3 vakit kıldık deriz inşallah :).

Peki ya şu denirse; bunca insan güvendi ve uyguladı,siz kimin sözlerine bakarak bu ayrıntıyı kaçırdınız ?
Gerçi diyorum ya,bunu açıklamak için süper arapçası olan birinin,namaz vakitlerini tam olarak okuyup tercüme etmesi lazım.

Bir soru : Siz arapça biliyormusunuz ? Kimin sözlerine dayanarak 3 vakit olduğunu düşünüyorsunuz ?

Merak işte. Kurana sor ,sana bir ip atılmış. Rabbinden iste bakalım ne diyecek.

Sağlıcakla kal.....

Çok değerli vaktinizi bana ayırabildiğiniz için,sonsuz teşekkürler,sizde sağlıcakla kalın :)


Sevgiler,saygılar...

aşık74
18. July 2009, 12:24 PM
Selamlar değerli Aşık kardeş,

Öncelikle sizi çok samimi bulduğumu söylemek istiyorum.

Kalp kalbe karşıdır derler,samimiyetimi anladığınız için çok teşekkür ederim.
Bu foruma yazmadan önce tek korkum yanlış anlaşılıp,kaale alınmamakdı,ama hamdolsun böyle birşey olmadı,çünkü hakikaten samimi şekilde duygu ve düşüncelerimi,merak ettiklerimi yazıyorum:)

Gerçi nur cemaatinin sohbetlerine gidiyorum,ama hiç bir zaman kendime,nurcuyum,şucuyum ,bucuyum demedim :)

Yanlız bundan 1 hafta kadar önce neredeyse tam nurcu oluyordum :)
Aylık 180 tl burs ücreti talep edildi,ama veremem şeklinde cevap verdim.
Verseydim herhalde tam nurlanacakdım,ama olmadı :D

Güzel bir arayış içindesiniz,Rabbim umarım size ve bütün insanlara Sırat-ı Müstakime(Dosdoğru yola/kendi yoluna)ulaşmak üzere hidayet eder(Yol gösterir).Elbetteki en büyük rehberimiz,yol göstericimiz ise Kuran'dır.

Güzel dilekleriniz için teşekkür ederim,çok güzel dua lar bunlar,canı gönülden arzumda bunların kabul olması inanın...


Değerli arkadaşım,iki konu hakkında fikrimi size sunmak isterim.Öncelikle birçok müslüman gibi siz de hata yapmaktan,özellikle ibadetleri hatalı uygulamaktan korkuyorsunuz.Esasında güzel bir korku/haşyet sizin ki.Ama unutmayın ki hiçbir beşer yani insan hatasız değildir.Bizi Allah'a kul yapan hata yapmaya müsait yaradılışımızdır.Peki hatalarımız Rabbimizin nezdinde nasıl karşılık görecektir.Şu ayete bakıp tefekkür edin lütfen.

Bakara Suresi
286. Allah hiçbir benlige, yaratilis kapasitesinin üstünde bir yük yüklemez.Her benligin yaptigi iyilik kendi lehine, isledigi kötülük kendi aleyhinedir. "Ey Rabbimiz! Unutur yahut hata edersek bizi hesaba çekme. Ey Rabbimiz! Bize, bizden öncekilere yükledigin gibi agir yük yükleme. Ey Rabbimiz! Bize, güç yetiremeyecegimiz seyleri de yükleme. Affet bizi, bagisla bizi, aci bize. Sen bizim Mevlâ'mizsin. Küfre sapanlar topluluguna karsi yardim et bize!"

Elhamdülillah.Hatalarımız elbette olacak,ama benim çekincem,hatalar yapmakdan ziyade , kulluk vazifelerimizi,doğru ve eksik yapmak.
Bunu yapmamakda , bence arapça bilmekden geçiyor.Kurandaki emirleri,ne kadar doğru algılayabiliyoruz ? Önemli olan bu bence.
Peki siz arapça biliyormusunuz ? Arapça bilmiyorsanız,mutlaka sizde dini vecibelerinizi,arapca bilen birinin yorumlarına göre uyguluyorsunuzdur !
Kim bu kişi ? Öğrenebilirmiyim ?


Gördünüz üzere Rabbimiz bize çok güzel bir dua örneği yollamış,hatalarımız ve unuttuklarımız için dua etmemizi istiyor.Biz hata yapacağız,unutacağız ve sonra bunlar için dua edeceğiz ki o Tevvab ismi ile bizleri af edecek,Rahman ismi ile Rahmetine sokacak değil mi?

İnşaallah,tek tesellimiz bu inanın


Mesela bir şeyi çok merak ediyor fakat Kuran içerisinde bir türlü o konuda birşey bulamıyorsunuz.Rabbimizin o konuda ki emrini bilmek ve hata yapmak istemiyorsunuz.Lütfen şu ayete bakın.

Maide 101.Ey iman edenler, size açıklandığında sizi üzecek şeyleri sormayın; Kur'an indirildiği zaman sorarsanız, size açıklanır. Allah onu affetti. Allah bağışlayandır, (kullara) yumuşak olandır.

Merak edipde cevabını Kuran'da bulamadığınızı sandığınız şeylerin tamamının cevabı bu ayettir.Rabbimiz Kuran'da değindiği konuların haricindeki konularda kullarını af etmiştir.Çünkü ayette ifade ettiği gibi O çok bağışlayıcıdır.

Son olarak Cemaat meselesine değinmek isterim.Değerli kardeşim elbetteki o veya bu cemaat fark etmez içlerinde samimi müslümanlar vardır.Hayırlı ve güzel yaptıkları işlerde vardır.Ama unutmayın Katolik kilisesi Vatikan'ın da dünyanın dört bir yanında hayır işleri vardır.Kilise güzel işler yapıyor diye hepimiz Hristiyan oluyormuyuz?

Tabiki hepimiz hristiyan olmayız,çünkü biz islamın son din,Hz.muhammed'in de son peygamber olduğunu kesin biliyoruz,kutsal kitabımızın ayetlerine bakarak.
Biz kendi dinimiz için birşeyler yapmaya çalışıyorsak,onlarda kendi dinleri için çalışıyorlar elbette :)
Olayın özü; iyi insan olmak ve dinimiz için bir şeyler yapmaya çalışmak.
Topluluk halinde olduğu zaman ,insan bir takım hayırlara daha kolay erişebilir diye düşünüyorum.
Örnek; mesela ben serbest meslek ile uğraşan biriyim,mesailerim sabah 9 - akşam 8 , ben bu mesailerle kimi nerden görebilirim.Ama toplulukda bazı kişiler varki,bunlar hayır işlerini daha iyi takip edebiliyorlar,ve bize müracat ediyorlar,bizde elimizden geleni yapmaya çalışıyoruz.
Bilmem anlatabildimmi toplulukla beraber olmanın faydalarını .

Değerli kardeşim,size bir soru soracağım,o sohbetlerde o arkadaşlardan biri dahi Said-i Nursi'yi eleştirebiliyor mu?Bu fikrine katılmıyorum üstadın diyebiliyor mu?Veya üstaddan daha alim bir insanda aramızdan çıkabilir diyebiliyor mu?

Bu dediğinizi hakkaten bende merak ettim şimdi :) Akıllı bir insan olduğumu düşünüyorum,bunu özellikle bir senaryo hazırlayıp,soracağım bazı kişilere,bakalım ne yorumlar alacağım :)

Değerli kardeşim,işte bizim meselemiz bu.Bizler Kuran'dan ilk önce şunu öğrendik,Kulları arasında hiçbir kimse ama hiçbir kimse eleştirilemez değildir.Veya %100 doğrudur denemez.

Bu konuda size kesinlikle katılıyorum.
Yalnız; bişi dikkatimi çekdi kelimelerinizden,bizim ve bizler diyorsunuz!Acaba bu tabirden 'biz' lafsını , kim olarak algılamalıyım ?
Sormamın sebebi ; bende 'biz' dediğiniz guruba girmek istiyorum,kendime çok yakın hissediyorum.Acaba balıkesirde 'biz' dediğiniz gurup varmı ?
BİZ = KİM diyeyim yada :)

Şu ayete bir bakarsak,

Yusuf 76...Dilediklerimizi derece derece yükseltiriz biz. Her ilim sahibinin üstünde daha iyi bir bilen vardır.

Değerli arkadaşım ilmin ve bilginin sonu yoktur.Çünkü Rabbimizin ilminin sonu yoktur ve o dilediğini kadarını bizle paylaşır.Tek bir soru ile gerçeği anlayacağınızı umarım,Said-i Nursi'den daha alim biri bu asırda var mıdır veya onlara göre gelecek midir?Hayır derlerse bu ayeti hatırlamanızı dilerim.

Bunuda soracağım özellikle.Gittiğim ortamdaki kişileri doğru tanıdıysam eğer,
vardır ve gelebilir derler. Doğru tanıdıysam ve anladıysam kişileri tabi :)

Son olarak biliyorsunuz Risaleler Said-i Nursi tarafından kendi iradesi dışında kendisine yazdırılmıştır iddiası vardır Risalelerde.Bu ayeti de okuyup üzerinde düşünmenizi dilerim ve hatta onlara sormanızı.

Bunu hiç duymamışdım,çok ilginç bir iddia :eek: Bunuda soracağım.


Bakara Suresi
79. Veyl olsun/Lanet olsun/Yaziklar olsun o kisilere ki, Kitap'i kendi elleriyle yazarlar da sonra onunla basit bir karsilik satin alsinlar diye, "Iste bu, Allah katindandir!" derler. Vay haline onlarin, ellerinin yazdiklari yüzünden! Vay haline onlarin, kazanip durduklari yüzünden!

Selametle değerli kardeşim...

Allah razı olsun sizden,şunu belirteyim ilk yazdıklarınızı okuyunca gözlerim doldu,itiraf edeyim hatta ağladım,rabbim bu arayışımı hayırlara çıkarır inşaallah.

Ama abi diyorumya,35 yaşımdayım,bu yaşa kadar aldığımız bir din kültürü ve islam anlayışı vardı,bu yaşımda böyle bir topluluğun olduğunu bu forumlarda gördüm.
Ve yazılanlar aklıma mantığıma yatan şeyler,çünkü hep kuran örnek alınıyor,kuranın örnek alındığı bir olaya kim ne diyebilirki :)
Demek istediğim kolay bişey değil bazı şeyleri birden değiştirmek :(

Sevgiler saygılar,çoook sağolun....

Toslunba
19. July 2009, 12:46 AM
Çok enteresan yorumlar bunlar,bildiğimiz ,gördüğümüz islam anlayışından çok farklı yorumlar alıyorum bu site'de
Gerçi yaş 35,yaklaşık 10 aydır dinim ile ilgili bilgilerle daha içiçeyim
Peki bunca insan 5 vakit kılarken,acaba bunların içinde arapçayı çok iyi yorumlayabilen birileri,bunun 5 vakit olduğunu kesin çıkarmış olmazmı ?
O zaman ahiret'de herkes 5 kılarken,siz neden anlamadınız ? araştırmadınız ?
Herkese uymadınızda 3 kıldınız denirse ne olacak ?
Bu arada sabah,akşam,yatsı kılıyosunuz sanırım dimi toslunba ?

Değerli Aşık dostum bu hususla ilgili acizhane düşüncem şu şekildedir : Kurandan namazın 5 vakitini gösterin diyerek çoğu islami sitede meydan okumalarımız oldu ,düşüncelerimize itiraz eden oldukça fazla kardeşimiz geldi tartıştık .İçlerinden ciddi arapça bilgisi olanlar ,yazarlar vs. vardı fakat hiç birisi bize 5 vakiti gösteremedi. Eğer Kuranda namaz 5 vakit ise lütfen bize bunu bildirin de tövbe edip dönelim ,sizi gayet iyi anlıyorum -ben fazla bilgili değilim diyorsunuz -tanıdığınız bilgisine güvendiğiniz kimseler var ise buyursun onlar göstersinler.. Eğer tövbe edemez isek şüphesiz zalimlerden oluruz. Bizim Allah adına ibadet belirleme gibi bir haddimiz asla olamaz. Biz ona köle olmak derdindeyiz. Allah emreder biz yapmaya çabalarız. Ahirette bize sorulacak soru ile ilgili ise ciddi bir bakış farklılığımız var. Allah kulunu herkezle kıyaslayarakmı hüküm verir yoksa hikikatlemi mizan edilir? Peygamberimizi ve diğer peygamberleri düşünürsek hepsinin bulunduğu toplumun sözde (!) asileri olduklarını görürüz. Keza islam tarihindede bunun çok örneği vardır. En basitinden müslümanlar (!) arasında Peygamberimizin evlatları -torunları yaşayamamıştır. Katledilmişlerdir. Kurandaki "insanların çoğuna uyarsan andoolsun seni yoldan çıkarırlar" ayeti ,"insanların çoğu şirk koşmadan imanmazlar" ayetleri boşuna değildir. Bizlerin asla çoğunluktan etkilenmesi düşünülemez. Bizim için Allah ne dediyse o odur. İsterse tüm düna bir araya gelsin. Ahirette bize herkez 5 kılarken siz neden 3 kılıyordunuz diye Rabbimizin bize hitap etmesi onun toplumu bir kural koyucu -otorite olarak kabul etmesi demektir. Oysa la ilahe illa allah diyerek biz Allahtan başkasını tanımadığımızı ilan ederiz. Allahtan başka kural koyucu ,ondan başka ilah olmadığı için böyle bir kıyaslama olamaz kanaatindeyim. Aksi halde Hollandada yaşayan bir eşcinselinde herkez böyle yapıyordu bende yaptım demesi hak olurki düşünülemez. Allahın kanunlarında değişme olmaz. İsterse tüm cihan bir araya gelsin. Ancak şu söylem olabilir ki eğer namaz 5 vakitse siz neden 3 kıldınız sorusuna muhatap olduk sayalım. Biz bu hususu çapımızca çok araştırdık. Vardığımız sonuç budur. Ancak asla hükmetmeye çalışma cehaletine düşmeyiz -bu durum bizi bağlayan bir durumdur. Buyurun bizlere 5 vakit namazı gösterin. Eğer gösteremiyorsanız lütfen bize ahirette "O zaman ahiret'de herkes 5 kılarken,siz neden anlamadınız ? araştırmadınız ?" demeyin. Çünkü davetimiz var. Kurandan bize bunu gösterin uyalım diye (şahsınıza almayın -bu davetimiz herkezedir). Allahın ayetlerini bir biz biliriz diye bir saçmalık ve kibirimiz yok çok şükür ,bizlere öğretilirse uyarız. Ancak muhatabımız Kurandır. Delilimizi Kurandan isteriz.

Eminimki deliller vardır kardeşim,ama ben bulamam size bu delilleri,bilgili birilerini bulmak lazım bu deliller için.
Peki siz bu uygulamaları yaparken,hangi bilgili kişilerin yönlendirmesiyle yapmaya başladınız dini vecibelerinizi ?
Bilgili gördüğünüz kişilerin sizi doğru yönlendirdiğinden emionuçda nmisiniz ?

Değerli kardeşim ,davetimiz her insanadır. Bilgili olduğunu düşünüp güvendiğiniz kimseleri çağırın -durumu izah edin ve Allah rızası için bizlere 5 vakit namazı göstersinler. Samimiyetle söylüyorum Kurandan bunu gösterip hatamızı düzeltenden dünya ahiret duacı olurum. Zira biz burada takım tutan fanatikler değiliz. Hakk nerede biz orada :) .Ha sürçmemiz olurmu ,illaki olur.

Kişilerin yönlendirmesi hususunda sadece şahsımı bağlayacak şekilde şunu söyleyebilirim. Allahın izni ile çekenin çektiği yere giden bir yapıda değilim. Lise çağlarımda başladım Kuran okumaya ,uzun zaman aralıkları verdiğim oldu. Tam bir adanmışlık ile Okuyalı ise 2 yıl kadar oluyor. Eskiden beridir din adına konuşan kimselere güvenemiyor içim ısınmıyordu. Onların olduğu ortamlardan kaçıyordum. Bu nedenle dinimi öğrenmek için ilk yapıştığım kitap Kuran oldu. Kuran okudukçada etrafımdaki cehalet ve bilgisizliği idrak etmeye başladım. Kendi adıma isterse tüm dünya bir araya gelsin Allah ne dediyse o bilinci nasip oldu. Bu nedenle pek fazla birisinden etkilenmeden belirli bir noktaya geldim. Derken Allah kendisinden razı olsun yolum tam bir Kuran erine rastladı ,gölnümüze ayna oldu. Bizim darlıktan kurtulmamızda yardımcı oldu. Kuran ahlakını bedenlenmiş olarak görmek nasip oldu. Etkilendiğim tek kişi odur diyebilirim. Ha bu namaz ..vs hususu için değil -burada konuştuğumuz hususlarla ilgili düşünceler üniversite yıllarımda 2. grup (grup diyorum çünkü ilkinden zaman çok geçmişti) Kuranı okurken oturmaya başlamıştı. Herhangi birisinden etkilendim desem yalan olur.

3 ken 5 yapanlar eminimki bunu yaparken,kitabı arkalarına almak gibi bir NİYET'le yapmıyorlar bunu,en azından ben öyleyim!

Değerli dostum şahsını hedef alacak şekilde konuştu isem affola ,ancak şahsi değilde genel olarak yazıyorum. Ben Allah ne demiş onun derdindeyim -yoksa kimin ne dediği beni bağlamaz. Sonuçta dönüşümüz Rabbimizedir. O bize bir bolluk dilerse alemi cihan bir araya gelsin engelleyemez ,darlık dilersede durduramaz. Bunu hepimiz biliyoruz.

Peygamberimiz yapmış diye,yapıyoruz,çünkü allah(c.c) , peygamberimizde güzel örnek ler olduğunu söylemiş bizlere.
Benimde böyle bir tutar dalım olur diye düşünüyorum.
Sonuçda yapılan iş,allaha ibadet,kötü bir şey değil !
Günde 5 kez namaz kılan kişiye,namaz kılma denirmi ?

Sanırım yanlış anlattık. Biz kimseye 5 vakit kılma yada sadece şu kadar kıl diyemeyiz. Bu edepsizlik olur. 5 vakit kılan günaha girer demektende Allaha sığınırım. Bizim söylemimiz Kuranda Rabbimizin bize bildirdiği namaz 3 vakit. İsteyen istediği kadarda kılar. Kişi ile Rabbi arasındadır. Ancak dememiz oki ; kişi namaz 5 vakittir!!! derse kanıtını göstermediği sürece zalimlik etmiş olur. Namazı 5 vakit kılmakla değil ,Allahın bunu 5 vakit emrettiğini iddea edip delillendiremediği için. Çünkü onun hakkında bilmediğin şeyleri söylemek büyük günahtır. Yoksa isterse 100 vakit kılsın. Namazın hakikatinden uzaklaşıp şekline takılmayıda fazla sağlıklı bulmuyorum açıkçası.

2.121.
Kendilerine verdiğimiz kitabı gereği gibi izleyenler buna inanır; inkar edenlerse kaybeder.

Elhamdülillah inkarımız yok,fazla fazla yapmaya çalışıyoruz

3.23.
Kitaptan kendilerine bir pay verilmiş olanlara baksana, aralarında hükmetmeleri için ALLAH'ın kitabına çağrılıyorlar da onlardan bir grup yüz çevirip geri dönüyor.

Burda anladığım kadarıyla inanmayanlardan bahsedilmiş,biz yüz çevirmiyoruz,fazla fazla yapmaya çalışıyoruz,gücümüz yettiğince.

4.105.
Halkın arasında ALLAH'ın sana gösterdiği gibi yargı veresin diye Biz sana gerçeği içeren kitabı indirdik. Hainlerden yana olma.

Hain'ler inanmayan lar burda !

18.27.
Rabbinin kitabından sana vahyedileni oku. Kelimelerini hiç bir şey değiştirip kaldıramaz ve O'ndan başka bir sığınak da bulamazsın.

Çok şükür.

21.10.
Size, size olan mesajı içeren bir kitabı indirmiş bulunuyoruz. Aklınızı kullanmaz mısınız?

Burda gene müşriklerden bahsediliyor.Ayetin öncesi ve sonrasını okudum.

29.51.
Bu kitabı sana indirmiş olmamız ve kendilerine okunması onlara yetmez mi? Bunda inanan bir toplum için bir rahmet ve öğüt vardır.

Burdada müşriklere hitap var.
Ayetin öncesi ve sonrasını okudum.

# 39.41.
Biz bu kitabı sana halk için gerçekle indirdik. Kim doğruyu bulursa kendisi içindir. Kim saparsa da kendisi aleyhine sapmış olur. Sen onların avukatı değilsin.

Burdada mübarek peygamberimize seslenmiş allahu teala.

Değerki kardeşim ,astığımız ayetler bize moral oluyor diye asmıştım. Yoksa sizi Ayetlerle yargılamak gibi bir edepsizliğimiz olamaz. Allahın kitabını mızrakların ucuna takmaktan Allaha sığınırız. Lütfen demelerimizi şahsi yorumlamayın. Kendi bakış açımızı ifade edebilmek için ortaya konuşuyoruz. Ancak ayetlerin tamamı bize gelmiş gibi okur ve tamamını muhatap alır isek Musayıda firavunuda içimizde aramaya başlarız. Bunun bize çok faydası olacağı kanısındayım. Kişinin kendini bilme yolunda -Kaf dağına tırmanma yolunda ciddi desteği olacaktır bu yaklaşımın diye düşünüyorum.



Bu konuda size yerden göğe kadar katılıyorum.Ama diyorumki; ben bu gurubun sohbetlerine katılıyorum,çünkü buralarda dinim ile ilgili bilgiler ediniyorum.

İnşallah Kuranlada devam edin ,sizin vasıtanızla oradaki Kurana vakıf olmayan arkadaşlarada Kuran ayetleri ulaşmış olur. Böylelikle sizinde Allahın dinine hizmetiniz artmış olur. Kuranla bağınızı kesmediği sürece bence istediğiniz sohpete gidin -faydası olur zararı olmaz. Yeterki kişi Hasbiy Allah (Allah bana yeter) diyebilip Kurana sarılablisin.

Şimdi siz diyeceksinizki;zamanında inanmayanlarda bunu demiş,ve demişlerki;biz putlara bizi allaha yaklaşdırsın diye inanıyoruz.

Ama ben zaten inanmayan değilimki Bu ayetde allahu teala inanmayanların dediği şeyleri söylemiş,inananların değil

Müslümanım diyen bir insanın imanını sorgulamak bize düşmez. Öyle bir söylemimiz olmadı. Ancak şahsi bakış açım oki Nefis denen şehirde firavunda geziyor ,Musada ; Muhammedde geziyor Ebu cahilde ; Yahudide geziyor ,müşrikte geziyor MÜMİNDE. İş oki gönül şehrini Müminlere teslim edelim. Yoksa bundan 5000 yıl önce yaşayıp ölmüş bir Firavundan bane diye bahsetsin yaradan. Yada müşriklerin inanıp okumadığı bir kitapta neden müşrikler sorgulansın? Kişi ne bulursa kendi içinde bulur. Alemde ne varsa kişinin gönlündede o vardır. Kainatın aynasıyam mademki ben bir İnsanım demiş ozan. Bu durumda ayetleri bu bana -bu bana değil diye tertiplemeyi sağlıklı bulmuyor ve şahsım adına tüm ayetlerin bana ve tüm inananlara geldiğine inanıyorum.


Peki ya şu denirse; bunca insan güvendi ve uyguladı,siz kimin sözlerine bakarak bu ayrıntıyı kaçırdınız ?
Gerçi diyorum ya,bunu açıklamak için süper arapçası olan birinin,namaz vakitlerini tam olarak okuyup tercüme etmesi lazım.

Bu sorunuza yukarıda açıklama getirmeye çalıştık. Karanlık ne kadar koyu olursa olsun gücü bir tek muma yetmez. Alemlerin Rabbinin insanları insanlarla kıyaslayıp toplumun inançlarını hüküm kaynağı olarak kabul etmesi düşünülemez. Hüküm yalnızca onundur.

Bir soru : Siz arapça biliyormusunuz ? Kimin sözlerine dayanarak 3 vakit olduğunu düşünüyorsunuz ?

Benim arapçam yok ancak dönemin güvenilir sözlükleri var. Lisanül arap gibi ,müfredat gibi. İlahiyatçılarda bu kaynakları kullanmakta. O dönemde yazılmış şiirler ..vs mevcut. Hepsini geçin Kuranın kendi içerisinde kelimelerin kullanımına bakarak sonuç çıkarmak mümkün. Zira çakışma olmamalı. Ben Meallerden okuyorum ,zaten bir hatalı tercüm versa diğer ayetlerle çakışma yapıp bas bas bağırmaya başlıyor. Bu sefer araştırma yoluna gidiyorsunuz. Ve bi şekilde öğrenmek nasip oluyor. En güvendiğim mealler ise 1- Hakkı YILMAZ ,2- Hüseyin ATAY ,3- Yaşar Nuri ÖZTÜRK ,4- Süleyman ATEŞ şeklinde.

snobyx
19. July 2009, 12:57 AM
Allah razı olsun sizden,şunu belirteyim ilk yazdıklarınızı okuyunca gözlerim doldu,itiraf edeyim hatta ağladım,rabbim bu arayışımı hayırlara çıkarır inşaallah.

Ama abi diyorumya,35 yaşımdayım,bu yaşa kadar aldığımız bir din kültürü ve islam anlayışı vardı,bu yaşımda böyle bir topluluğun olduğunu bu forumlarda gördüm.
Ve yazılanlar aklıma mantığıma yatan şeyler,çünkü hep kuran örnek alınıyor,kuranın örnek alındığı bir olaya kim ne diyebilirki :)
Demek istediğim kolay bişey değil bazı şeyleri birden değiştirmek :(

Sevgiler saygılar,çoook sağolun....

Selamlar değerli kardeşim,

Sorularınıza tek tek cevap vereceğim.

Öncelikle Arapça biliyorum.Kuran ile ilgilenmeye başladıktan sonra önce tüm mealleri elime alıp inceledim.Karşılaştırmalı okudum.Farklı birçok nokta gördüm azmettim Arapçayı öğrendim.Gramer'i artık ortanın biraz üstü seviyede bilmekle beraber kelime hazinem daha zayıf.Bu eksiğimi gidermek için ise Kuran Kavramları sözlükleri edinerek,kelimelerin kök anlamlarını incelemeye çalışıyorum.

Dini vecibelerimi kimsenin fikrine göre uygulamıyorum.Merak ettiğim meseleyi fikirlerine değer verdiğim kişilerin makale ve çalışmalarından araştırıyorum,meallerine bakıyorum,sonra kendim meal ediyorum,sonunda bana en yakın gelen yorumu uyguluyorum.Hatalarım için Rabbimden af dileyerek elimden geleni yapmaya çalışıyorum.

Değer verdiğim ilim adamlarının bir kısmının isimleri yazarsam Merhum Elmalılı Hamdi Yazır,Hakkı Yılmaz,Abdulaziz Bayındır,Bayraktar Bayraklı,Yaşar Nuri Öztürk,Receb İhsan Eliaçık,Ali Şeriati,İsmail Yakıt ve ismini yazamadığım onlarca bilim adamı.Bazıları bazılarının fikirlerine katılır bazıları red eder.Benim için önemli olan ise her fikri mümkün olduğunca dinlemek fakat en sonunda kararı kendi özgür irademle vermektir.

Yazılarımda ''BİZ'' ifadesini kullanırken belirli,adı konmuş,organize hareket eden bir gruptan bahsetmedim.Bizden kasıt bu gibi forumlarda Kuran'ı araştıran,anlamaya çalışan gönüldaşlardır.Çoğumuz birbirimizi forumdaki nickimizden tanıyoruz.Hepsini çok sevmekle beraber ne yazık ki hemen hemen hepsini şahsen tanıma şerefine erişemedim.Birkaç çok değerli Kuran Eri ile telefonla arada sırada konuşmakla,sohbet etmekle yetiniyorum ne yazık ki!
Malum herkes iş güç sahibi yurdun dört bir yanına dağılmış,derdi Kuran olan insanlarız.Birbirimizi görmesekde inanıyoruz ki birgün Rabbimiz bizleri bir araya getirecektir.

Balıkesir'de de eminim Kuran erleri vardır.Fakat inanın ben onlarla tanışma şerefine erişemedim.Zaten dediğim gibi Hanifler gönülde biz olmayı tercih etmekteler.

Ayrıca yaşım 29.Siz benim ağbimsiniz.Şunu bilin ki atalarınızdan kalanı sorgulamak,saf tertemiz kaynağı Kuran olan dine inanmak başta çok zor ve farklı gelir.Çevreniz sizi garipser,eleştirir hatta en yakınlarınız sizle dalga bile geçer.Tıpkı peygamberimiz ve diğer Resullere yapılan muameleler gibi.Yaşadıkça anlayacaksınız,Resullerin ne badireler atlattığını,ne sıkıntılara girdiklerini.

Son olarak Sevgili Toslunba'nın yazdığı ayetlere yorum yaparken bazılarının altına bunlar müşrikler için inen veya peygamberimiz için inen ayetler diye yazmışsınız.Şunu bilin ki Kuran ayetleri zaman ve mekan üstüdür.Muhatabları ise o ayeti okuyan kişinin bizzat kendisidir.Bu nokta çok önemlidir.Rabbimizin sizi muhatab kabul ettiğini bu nedenle her ayetin direk size indiğini asla ama asla unutmayın.Her ayeti bu şekilde okursanız,burda bana ne demek istenmiş diye bakarsanız çok kısa zamanda çok yol kat edersiniz.

Zaten müslümanların temel yanıldıkları nokta Kuran'da Rabbimizin bazı grupları kınadığı bazı ayetleri sadece o kınanan gruplar için indiğini zann etmeleridir.Kuran evrenseldir muhatabları tüm insanlardır.

Selametle...

aşık74
20. July 2009, 03:03 PM
Değerli yorumlarınız için çok teşekkür ederim.Her yazışmamız bana faydalı oluyor,fikirlerim değişiyor.

Toslunba kardeşim; daha önce dediğim gibi arapça bilmem,ilahiyatcı değilim,serbest meslekle uğraşan bir işletmeciyim sadece.
Ama interneti kullanmayı biraz bilirim :)

İnternetden araştırdığıma göre 5 vakit namazla ilgili bir kaç bilgi buldum.
Bilmem siz ne dersiniz ?

Kur'an-ı Kerim' de beş vakit namaza mücmel olarak işaret eden ayetlerden Taha Süresinin 130 uncu ayetinde: "...Güneşin doğmasından önce de, batmasın dan önce de Rabbını övgü ile tesbih et. Gecenin bazı saatlerinde ve gündüzün etrafında (iki ucunda) da tesbih et ki, rızaya ulaşasın." buyurulmuş; güneşin doğmasından ve batmasından önce , gece saatlerinde ve gündüzün iki ucunda olmak üzere beş ayrı vakitte Cenab-ı hakk' ı tesbih yani namaz kılmak emredilmiştir. Bakara Süresinin 238 inci "namazlara ve ayrıca orta namaza devam edin" mealindeki Ayet-i kerimede "namazlar" anlamındaki "salâvat" kelimesi çoğuldur. Arapça da çoğul üçten başlar. "İki'' ye tesniye denir ve ''iki namaz'' sözü "salateyn'' şeklinde söylenir. Demek oluyor ki, ayetteki ''salavat'' sözünden en az üç namaz anlaşılır. Ayrıca bir de "orta namaz" var. Çünkü matuf, matuf aleyhten (üzerine atıf yapılandan) ayrıdır. Bu sebeple "orta namaz", "namazlar'' ifadesine dahil olmadığı gibi, her iki yanında eşit sayı bulunmadığı için, üç namazın arasında yer alacak bir namaza ''orta namaz'' denilmesi de mümkün değildir. O halde, ayetteki "salavat" kelimesi, en az dört namazı ifade eder. Orta namaz buna eklendiğinde beş vakit namaz ortaya çıkar. Orta namazın ikindi namazı olduğu bazı hadislerde açıklanmıştır. Hüd süresinin 114'üncü ayetinde ise, "Gündüzün iki ucunda ve gecenin (gündüze) yakın saatlerinde namaz kıl..." buyurulmaktadır. . Ayet-i celilede ''gündüze yakın saatler" anlamındaki "zülef" kelimesi, "zülfe" nin çoğuludur. Yukarıda belirtildiği üzere en az üç adedi ifade eder. demek oluyor ki, bu ayete göre gecenin gündüze yakın saatlerinde, (akşam, yatsı ve sabah namazı olmak üzere) en az üç namaz var. Ayrıca gündüzün iki ucunda da iki vakit var. Böylece bu ayet-i kerimeden de namazın beş vakit olduğu anlaşılmaktadır. Bunlardan başka Nisa, 4/103. Hud, 11/114; İsra, 17/78; Rum, 30/17-18; Nur, 24/36; Kaf, 50/39-40; Dehr (İnsan) , 76/25-26 ayet.-i kerimelerinde de beş vakit namaza veya vakitlerine mücmel o1arak işaret eden ifadeler bulunmaktadır.

Bu mücmel ifade ve işaretler, Rasulüllah ( s.a.v.. ) , in söz ve uygulamalar ile açıklanmış, onun açıkladığı ve uyguladığı şekilde bütün Müslümanlar tarafından ameli uygulama olarak günümüze kadar devam ettirilmiştir. Asr-ı Saadetten beri her asırda Müslümanlar beş vakit namaz kılmış hiç kimse bunun aksini söylememiştir. Bu itibarla "Kur'an' da beş vakit namazın bulunmadığı iddiasının ilmi, akli, icmali, tafsili, hiç bir değeri yoktur.

aşık74
20. July 2009, 03:46 PM
Birde burası var...

http://forum.islamiyet.gen.tr/islami-bilgi-ve-kaynaklar/81432-namaz-vakitleri-ve-cemaatle-namaz.html


Şüphesiz ki namaz, müminler üzerine vakitleri belli bir farz olmuştur." (1)
Mevla Teala bu ayeti kerimede namazların belli vakitlerle farz kılındığını beyan etmiştir. Ancak bu vakitleri burada mücmel olarak zikredip, bunu başka ayeti kerimelerde açıklamıştır. Geçen dersimizde işlediğimiz "Namazlara ve orta namaza devam edin" (2) ayeti kerimesi de, farz namazların beş tane olduğuna delalet etmekte, lakin bunların vakitlerine delalet etmemektedir. Şimdi vakitlerin tafsilatına delalet eden ayeti kerimelere kısaca bir göz atalım:
1–"Güneşin (zeval vaktinde) kayması anından, gecenin kararmasına kadar namazını kıl, sabah namazını da (öylece eda et)…" (3)
Müfessirlere göre bu ayeti kerime beş vakit namazı ifade etmektedir. Şöyle ki: Güneşin zeval vaktinden kaymasından, gecenin karanlığının basmasına kadar olan zamanda kılınması gereken farzlar, öğle ve ikindi namazlarıdır. Karanlığın basmasından fecr–i sadığa kadar olan zamanda kılınması gereken farz namazlar akşam ile yatsı namazları, fecir vaktinde kılınacak farz namaz ise sabah namazıdır.
2–"Haydi akşama girerken, sabaha ererken, ALLAH'ı tesbih (tenzih) edin (namaz kılın)"(4) Bundan murat gündüzün iki ucunda olan sabah ve akşam namazlarıdır.
Sonra Mevla Teala "Göklerde ve yerlerde hamd O'na aittir. Gündüzün nihayetinde de, öğle vaktine vardığınız zamanda (ALLAHı tenzih edin, namaz kılın.)" (Rum süresi 18)
Bu ayeti celilede ki "Aşiyyen" ifadesiyle tamamen geceleyin kılınan yatsı namazı kastedilmiştir. "Öğle vaktine vardığınız zaman" kavli şerifiyle de, tamamen gündüzün kılınan öğle namazı kastedilmiştir.
Böylece burada zikredilen farz namazların sayısı dört olmuştur. İkindi namazına gelince, Mevla Teala onun şeref ve kıymetini göstermek için, "Asra (ikindi namazına) yemin olsun" (5) buyurarak onu tek olarak zikretmiştir.
3–"Gündüzün iki tarafında, gecenin de yakın saatlerinde namazı hakkıyla kıl."(6) Ayeti celile de geçen "Gündüzün iki tarafı" tabiri sabah namazıyla, ikindi namazının farziyetini ifade eder. Çünkü her ne kadar sabah namazı, gündüzün birinci (başlangıç) tarafı henüz meydana gelmeden, ikindi namazı da gündüzün ikinci (son) tarafı zuhur etmeden önce bulunuyorsa da, bu iki namaz gündüzün iki ucunda yer almış gibidir.
Ayeti celile de ki "Gecenin de yakın saatlerinde" kavli şerifi akşam ve yatsı namazlarının farziyetini gösterir.
Ayeti kerimede geçen "Zülefen" (yakın saatler) lafzı cemi olup, ceminin de en azı üç olduğundan bazı alimler bununla vitir namazının vücubuna delil almışlardır.
4–"Güneşin doğmasından önce de, batmasından önce de, Rabbini hamd ederek tesbih et. Gecenin bir kısım saatleriyle, gündüzün etrafında da tesbih et ki, razı olasın (ALLAHın rızasına ererek memnun olasın)" (7)
Müfessirler bu ayetteki hamd ile tesbihten maksadın namaz olduğunu belirttiler.
Beyzavi'ye göre güneşin doğmasından önceki tesbih, sabah namazı, batmasından önceki öğle ve ikindi namazlarıdır. Gecenin bir kısım saatlerindeki ise akşam ve yatsı namazlarıdır. Gündüzün etrafında (başında ve sonunda) tesbih et ifadesiyle, önemine binaen sabah ve akşam namazlarına ikinci defa dikkat çekilmiştir.
İşte beş vakit namazın ayrı ayrı beş vaktini gösteren ayeti kerimeler bunlardır. Namazın vakitlerini beyan eden Hadisi şeriflere gelecek olursak, bunlardan da bir ikisini zikredelim:
Resülullah SallALLAHü Aleyhi Vesellem şöyle buyurdu: "Cibril Bana, Beytullah'ın yanında iki kere imamlık yaptı. Bunlardan birincide; öğleyi gölge ayakkabı bağı kadarken kıldı. Sonra her şey gölgesi kadarken ikindiyi kıldı. Sonra güneş battığı ve oruçlunun orucunu açtığı zaman akşamı kıldı. Sonra yatsıyı, şafak (ufuktaki aydınlık) kaybolunca kıldı. Sonra şafak söküp oruçluya yemek haram olunca sabahı kıldı.
İkinci sefer; öğleyi bir önceki günün ikindisinin vaktinde, her şeyin gölgesi kendisi kadar olunca kıldı. Sonra ikindiyi, her şeyin gölgesi kendisinin iki misli olunca kıldı. Sonra akşamı, önceki vaktinde kıldı. Sonra yatsıyı, gecenin üçte biri geçince kıldı. Sonra yeryüzü ağarınca da sabahı kıldı.
Ve Cibrîl Aleyhisselam Bana yönelip: 'Ey Muhammed! Bunlar senden önceki peygamberlerin vaktidir. Namaz vakti de bu iki vakit arasında kalan zamandır!' buyurdu." (
Bir diğer Hadisi şerifte Resülüllah SallALLAHü Aleyhi Vesellem şöyle buyurmuştur:
"Şüphesiz ki namazın bir ilk vakti, bir de son vakti vardır. Muhakkak ki, öğle namazının ilk vakti, güneşin zeval (tepe noktasından batıya meyil) anıdır. Son vakti de ikindinin girdiği andır. Şüphesiz ki ikindi vaktinin evveli, vaktinin girdiği andır. Vaktinin sonu da güneşin sarardığı zamandır.
Ve şu muhakkak ki, akşam vaktinin evveli, güneşin battığı andır. Vaktinin sonu da şafağın (ufuktaki aydınlığın) kaybolduğu andır. Şüphesiz ki yatsı vaktinin evveli, ufuğun (gök kenarının) kaybolduğu andır. Vaktinin sonu ise gecenin yarılandığı andır. Şüphesiz ki sabah vaktinin evveli fecrin (aydınlığın) doğduğu zamandır, vaktinin sonu da, güneşin doğduğu andır." (9)
Zikretmiş olduğumuz Hadisi şerifler beş vakit namazdan her birinin ilk vakti ile son vaktini belirtmektedir. Namazlar, gösterilen bu iki vakit arasında muteber olmakla beraber, ilk vaktinde kılınmalarının ehemmiyetine pek çok Hadisi şerif de dikkat çekilmiştir. Gerçi namazın vakitlerini tayin için Cebrail Aleyhisselam'ın gelip namazları öncelikle ilk vaktinde kıldırmış olması da, namazları ilk vaktinde kılmanın efdaliyetine delalet etmektedir.
Namaz hususunda, önemle üzerinde durulması gereken bir diğer husus da, namazın cemaatle kılınmasıdır. Pek çok kişi namazını kılmakta, fakat cemaate maalesef gerektiği şekilde önem vermemektedir. Halbuki, ezanı duyan kişinin cemaati terk etmesine ruhsat verilmez, çünkü o son derece kuvvetli bir sünnettir. Ayrıca, Efendimiz cemaatle namaz kılmanın fazileti hakkında pek çok Hadisi şerifler beyan buyurmuş, ümmetine bu konuda pek çok tenbih ve uyarılarda bulunmuştur.
Efendimiz "Üç kişi bir köyde veya çölde bulunurda aralarında (ezan okumaz ve) cemaatle namaz kılınmazsa, mutlaka şeytan onlara galip gelir. O halde sen cemaate devam et, çünkü kurt (sürüden) uzak kalanı yer." (10) buyurmuştur. Rezin şu ziyade de bulunmuştur: "Zira insanın kurdu şeytandır. Onu yalnız yakaladı mı yer."
İbni Mesud RadıyALLAHü anhdan rivayet edilmiştir ki, Efendimiz şöyle buyurdu: "Her kim yarın ALLAH–u Telaya müslüman olarak kavuşmak isterse şu namazlara devam etsin nerede çağrılırsa (ezan okunursa orada hemen cemaate koşsun) Sonra İbni Mesud şöyle devam etti: "Şüphesiz ALLAH sizin Peygamberinize süneni Hüda (doğru yollar) meşru (tayin etti) etti. Bu namazlar da süneni hudâ'dandır. Eğer siz cemaatden geri kalıp evinde kılanlar gibi evlerinizde kılsanız, elbette Peygamberinizin sünnetini terk etmiş olursunuz. Peygamberinizin sünnetini terk edince de elbette sapıtmış olursunuz. Herhangi bir kişi güzelce abdest alır da şu camilerden birine gitmeyi kastederse mutlaka ALLAH–u Tela o kişiye (o yolda) attığı her adıma karşılık bir hasene yazar onu bir derece yükseltir ve bir günahını siler. (Biz Müslümanlar olarak bu namazları cemaatle kılardık.) Şüphesiz ben, bizi şu halde görürdüm ki, cemaatten ancak münafıklığı belli olanlar geri kalırdı ve yine muhakkak ki bir adam tek başına cemaate gelemediğin de, iki kişiye dayanarak getirilir, safa dikilirdi." (11)
Bir başka Hadisi şerifte Efendimiz aleyhissalâtu vesselâm şöyle buyurdu: "Kişinin cemaatle kıldığı namazın sevabı evinde ve sokağında (dükkanında) kıldığı namazından yirmi beş derece üstündür. Şüphesiz sizin biriniz güzelce abdest alarak sadece namaz niyetiyle camiye gelirse, camiye gelinceye kadar attığı her adıma karşılık mutlaka ALLAH–u Teala onu bir derece yükseltir. Ve bir günahını siler. Mescide girdiğinde namazı beklemek için durduğu müddetçe, namazda sayılır. Ayrıca kimseye eziyet etmemek ve abdestli bulunmak şartıyla namaz kılacağı yerde durduğu müddetçe melekler: 'Ey ALLAHımız! Onu affet, ona rahmet et' diye dua da bulunurlar." (12)
Bir diğer rivayette ise: "Cemâatle namaz kılmak yalnız başına namaz kılmaktan yirmi yedi derece daha üstündür." (13) buyurulmuştur.
İnsan sevap kazanmak niyetiyle namaz kıldığına göre, evde kılacağına biraz daha gayret göstererek camiye gidip cemaatle namaz kılmalı ve bu kadar büyük sevabı kaçırmamalıdır. Dünya işlerinde herkes istinasız "bir" yerine, "yirmi beş" kat daha fazla kazanmayı tercih edecek olmasına rağmen, iş ahiret kazancına gelince maalesef pek çoğu bu büyük kazanca ilgisiz kalmaktadır.
"Fevâid–i Behiyye" de zikredildiğine göre, Muhammed b. Semâe rahimehullah diyor ki:
"Bir keresinde cemaate yetişemedim. Cemaatle kılınan namazın sevabı yirmi beş derecedir diye, sayıyı tamamlamak için o namazı yirmi beş defa kıldım. Sonra rüyamda birinin bana "Ey Muhammed b. Semâe! yirmi beş kere kıldın ama meleklerin Amin demesi ne olacak." dediğini işittim. Meleklerin amin demesinden maksat ise "İmam Fatiha süresini okuduktan sonra "Amin" deyince melekler de amin derler. Kimin "Amin" demesi meleklerin "Amin" demesine rastlarsa, o kişinin geçmiş günahları affolur." (14)
İşte rüyada bu Hadisi şerife işaret edilmiştir. Tüm bunlardan anlaşılan, cemaatle kılınan namazın sevabını, yalnız başına kılmakla elde etmek kesinlikle mümkün değildir.
Cemaati terk edenleri tehdit mahiyetinde ise, pek çok hadisi şerifler vardır. Lakin şuurlu bir müslüman için hiçbir tehdide gerek yoktur. Çünkü ALLAH ve Resülünün emir ve rızaları madem bu yönde, öyleyse bu yeterli bir sebeptir. Zaten bu işin şuur ve idrakinde olmayan birine de, bin çeşit tehdit dahi boş gelir.
Mevla Teala hazretleri, son nefesimize kadar, tüm namazlarımızı vaktinde ve cemaatle kılabilmeye bizleri muvaffak eylesin.

1– Nisa: Süresi: 103
2– Bakara: 238
3– İsra: 78
4– Rum: 17
5– Asr: 1
6– Hud: 114
7– Taha 130
8– Tirmizî, Salât 113, No: 149 1/278, Ebü Dâvud, Salât 2, No: 393, 1/160, Müsnedi Ahmed: 3081, 1/713
9– Tirmizi, salat: 114, No: 151, 1/283, İbni Ebi Şeybe, Kitabussalât: 91/3, 1/351
10– Ebu Davud, Salat 46, 4/150, Nesei, İmamet 48, (2, 106, Ahmed ibni Hanbel 5/196, 6/446
11– Müslim, Mesacid: 257, Ebu Davud Salat, 46, Nesei İman 5, İbn–i Mace , mesacid: 14
12– Buharî, Salat 87, Bedü'l–Halk: 7, Müslim, Mesacid: 272, Ebu Dâvud, Salât: 20, İbn–i Mâce, Mesacid: 14, 19
13– Buharî, Ezân 30, Müslim, Salât 272
14– Buhari, Ezan: 111,113, 125, Müslim, Salat: 71, 72, Ebu Davud, Salat: 140,168, Tirmizi, Mevakit: 71,83, Nesei, İftitah: 33, 34

aşık74
20. July 2009, 04:11 PM
Balıkesir'de de eminim Kuran erleri vardır.Fakat inanın ben onlarla tanışma şerefine erişemedim.Zaten dediğim gibi Hanifler gönülde biz olmayı tercih etmekteler.

Balıkesir'de bu konuda yüzyüze bilgi alışverişi yapabileceğim birini bulursanız,benimle forumdan tanışdırırsanız çok memnun olurum.

Şunu bilin ki atalarınızdan kalanı sorgulamak,saf tertemiz kaynağı Kuran olan dine inanmak başta çok zor ve farklı gelir.

Benim arayışım zaten , atalardan kalma sözleri yargılayarak,akıl ve mantığıma aldıramadığım için başladı.:)
İşin doğrusu , ben hadislerin bir çoğunada güvenmiyorum,1500 sene geçmiş aradan,kim bilir fitneciler araya ne laf lar , ne sözler sokmuşlardır !

Arkadaşlar; acaba namazları hangi vakitlerde kılıyorsunuz ?

Sevgiler...

elmuh
20. July 2009, 04:31 PM
Arkadaşlar; acaba namazları hangi vakitlerde kılıyorsunuz ?

Sevgiler...

Selam aşık74,

Sabah ve akşam kılıyorum, sabahın ve akşamın geceye yakın saatlerinde, güneş doğmadan önce, güneş battıktan sonra, alacakaranlık saatlerinde. Hud 114 gereğince.

Hud 114
Gündüzün iki tarafında ve geceye yakın saatlerde namaz kıl! Güzellikler kötülükleri silip süpürür. İşte bu, Allah'ı ananlara bir öğüttür.

Nur 58
Ey iman edenler! Ellerinizin altında bulunanlarla, ergenlik yaşına gelmemiş olanlarınız sizden üç durumda izin istesinler: Sabah namazından önce, öğlen vaktinde elbiselerinizi çıkardığınızda, akşam namazından sonra... Kaygılanacağınız üç vakittir bunlar. Bunlar dışında size de onlara da bir günah yoktur. Aranızda dolaşırlar, birbirinize bakabilirsiniz. Allah, ayetleri size işte böyle açıklıyor. Allah Alîm'dir, Hakîm'dir.

Hud 114'e göre günün ortasında namaz olmadığı apaçık. Öyle de olması lazım, çünkü Kuran tarif etmişse eksik tarif etmez.

Benim anladığım sabah ve akşam namazı Kuran'da bahsedilen, düzenlenmiş olan, asgari namazdır. Sabahtan önce Akşamdan sonra başka namaz şartı yok. Aksi halde Nur58'de o noktaya dikkat çekilirdi.

Salavat kelimesi ile kastedilen günlük namaz değildir. Sürekli kılınan namazlardır. Dolayısıyla 2 den fazla. Salavat ile günlük namazların kastedildiği iddiası kanıtsız, istediği sonucu çıkarabilmek adına, kendine göre değerlendirmedir. Geçerli bir yöntem değildir.

Muhabbetle.

aşık74
20. July 2009, 05:35 PM
Mesajınıza teşekkürler elmuh bey :)

Yani bu duruma göre sizde 3 vakitmi kılıyorsunuz ? Sabah,akşam ve yatsı ?

svg...

elmuh
20. July 2009, 06:04 PM
Hayır, iki vakit sabah ve akşam. Kuranda sadece bu iki namazın vakten belirlenmiş olduğunu görüyorum. Yatsı namazı yok. Akşam namazı güneş battıktan hemen sonra gece kararıncaya kadar olan herhangi bir zamanda kılınabilir. Buna bakılarak erken ve geç kılınan akşam namazı iki olarak yorumlanmış. Aslında akşam saatlerinde tek bir namaz var.

Aslında namaza düzenleme getirilmesi vahiy süresinin belli bir aşamasında olmuş. Belli ki bu konudaki karışıklığa bir düzen getirilmiş ve iş saatleri dışında olan sabah ve akşam namazı vakten belirlenmiş. Burada bizim iş saatlerimize göre düşünmemek gerek. Elektriği,TV si olmayan toplumlarda iş saatleri gündüz saatleridir. Gece normal olarak dinlenme saatleridir. Sabah gün doğmadan kalkılır, akşam yemeği sonrası kısa bir değerlendirme ve yatılır. Benim çocukluğumda köyümde henüz elektrik yok iken bile yaşam böyle düzenlenmişti. Şehirlerde bile gece yarısına kadar oturmak hayret vericiydi. Sonra TV geldi alışkanlıklar değişti. Herkes gecekuşu oldu. Kuranı anlama çabasında, vahyin indiği toplumu, kültürel yapısını, anlayışını tüm yönleriyle dikkate alarak incelemek ve yorumlamak gerek. Bizden çok farklı bir toplum.

Bu verileri dikkate alırsak, namaz aslında yatmadan önce ve işe başlamadan önce olarak düzenlenmiş oluyor. Nur 58 de buna dolaylı işaret var.

Muhabbetle.

aşık74
20. July 2009, 07:04 PM
Haydi buyrun :confused:

5 vakit'mi 3 vakit'mi nin sıkıntıları vardı,şimdi elmuh bey olaya farklı bir boyut getirdi :confused:

Toslunba ve snobyx kardeş, yorumlarınızı bekliyorum...

Allah'ımm yarabbim,dinimiz neden bu kadar karışık bir halde , neden bu sıkıntıları yaşıyoruz,çok üzülüyor ve korkuyorum :(

svg...

snobyx
20. July 2009, 07:08 PM
Balıkesir'de de eminim Kuran erleri vardır.Fakat inanın ben onlarla tanışma şerefine erişemedim.Zaten dediğim gibi Hanifler gönülde biz olmayı tercih etmekteler.

Balıkesir'de bu konuda yüzyüze bilgi alışverişi yapabileceğim birini bulursanız,benimle forumdan tanışdırırsanız çok memnun olurum.

Şunu bilin ki atalarınızdan kalanı sorgulamak,saf tertemiz kaynağı Kuran olan dine inanmak başta çok zor ve farklı gelir.

Benim arayışım zaten , atalardan kalma sözleri yargılayarak,akıl ve mantığıma aldıramadığım için başladı.:)
İşin doğrusu , ben hadislerin bir çoğunada güvenmiyorum,1500 sene geçmiş aradan,kim bilir fitneciler araya ne laf lar , ne sözler sokmuşlardır !

Arkadaşlar; acaba namazları hangi vakitlerde kılıyorsunuz ?

Sevgiler...


Selamlar,

Tanıdığım arkadaşlar olursa size forumdan haber veririm inşallah.

Değerli kardeşim,öncelikle araştırma yapmanız ve en güzelini bulmak istemeniz çok güzel.Şüphesiz ibadet ve tefekkür çok güzel şeyler.Fakat özellikle namaz hususunda merak ettiğiniz noktalar olduğu için birkaç şey yazmak istiyorum.

Namaz kelimesi Kuran'da geçmez.Namaz farsça bir kelime olup,Kuran'da ifade edilen şekli en genel halinde ''Salat''tır.Alıntıladığınız yazılarda ki ayetlerde verilen Tesbih ise apayrı bir kavramdır,onu namaza yormak bilerek veya bilmeyerek bir hatadır.

Namaz'ın vaktine gelince benim şahsi kanaatim 3 olup,sabah,akşam ve yatsı şeklindedir.Fakat 3'dü 5'di tartışmasının bizlere hiçbir faydasının olmadığını düşünüyorum.Yada sabahdı,ikindiydi veya yatsıydı gibi.Değerli kardeşim önemli olan sizi tatmin eden ve size fayda veren ibadeti yapmaktır.İster 5 ister 3 olsun bence farketmez.

Kuran'da Maun suresinde verilen namaz lanetlenen bir namazdır.Çünkü riya için yapılan,kişisel gelişime,tekamüle ve dinin amacına hizmet etmeyen bir Namazdır.Bakın yazalım.

Maun Suresi,

1. Gördün mü o, dini yalan sayanı?

2. İşte odur yetimi itip kakan;

3. Yoksulu doyurmayı özendirmez o.

4. Veyl olsun/Lanet olsun/Vay haline o namaz kılanların ki,

5. Namazlarından gaflet içindedir onlar!

6. Riyaya sapandır onlar/gösteriş yaparlar.

7. Ve onlar, Maun'a/kamu hakkına/yardıma/zekâta/iyiliğe engel olurlar.


Değerli kardeşim,eğer kıldığımız namaz bizi değiştirmiyorsa,toplumdaki yetime,zayıfa ve ihtiyacı olanları gözetmeyi teşvik etmiyorsa,kul hakkına
dikkat edilmiyorsa,sömürü düzeninde hiç gıkımız çıkmıyorsa,o kılınan namazlar Veyl namazlarıdır.Dinide bu namazları kılanlar yalanlayanlardır.

Size tavsiyem,namaz vakitlerinden önce Kuran'daki ''Salat''kavramını anlamaya çalışmanızdır.Bu konuyu araştırırsanız daha verimli olur.

Selametle...

_mustafa_
26. July 2009, 12:25 AM
Selamlar değerli kardeşim,

Sorularınıza tek tek cevap vereceğim.

Öncelikle Arapça biliyorum.Kuran ile ilgilenmeye başladıktan sonra önce tüm mealleri elime alıp inceledim.Karşılaştırmalı okudum.Farklı birçok nokta gördüm azmettim Arapçayı öğrendim.Gramer'i artık ortanın biraz üstü seviyede bilmekle beraber kelime hazinem daha zayıf.Bu eksiğimi gidermek için ise Kuran Kavramları sözlükleri edinerek,kelimelerin kök anlamlarını incelemeye çalışıyorum.

Dini vecibelerimi kimsenin fikrine göre uygulamıyorum.Merak ettiğim meseleyi fikirlerine değer verdiğim kişilerin makale ve çalışmalarından araştırıyorum,meallerine bakıyorum,sonra kendim meal ediyorum,sonunda bana en yakın gelen yorumu uyguluyorum.Hatalarım için Rabbimden af dileyerek elimden geleni yapmaya çalışıyorum.

Değer verdiğim ilim adamlarının bir kısmının isimleri yazarsam Merhum Elmalılı Hamdi Yazır,Hakkı Yılmaz,Abdulaziz Bayındır,Bayraktar Bayraklı,Yaşar Nuri Öztürk,Receb İhsan Eliaçık,Ali Şeriati,İsmail Yakıt ve ismini yazamadığım onlarca bilim adamı.Bazıları bazılarının fikirlerine katılır bazıları red eder.Benim için önemli olan ise her fikri mümkün olduğunca dinlemek fakat en sonunda kararı kendi özgür irademle vermektir.

Yazılarımda ''BİZ'' ifadesini kullanırken belirli,adı konmuş,organize hareket eden bir gruptan bahsetmedim.Bizden kasıt bu gibi forumlarda Kuran'ı araştıran,anlamaya çalışan gönüldaşlardır.Çoğumuz birbirimizi forumdaki nickimizden tanıyoruz.Hepsini çok sevmekle beraber ne yazık ki hemen hemen hepsini şahsen tanıma şerefine erişemedim.Birkaç çok değerli Kuran Eri ile telefonla arada sırada konuşmakla,sohbet etmekle yetiniyorum ne yazık ki!
Malum herkes iş güç sahibi yurdun dört bir yanına dağılmış,derdi Kuran olan insanlarız.Birbirimizi görmesekde inanıyoruz ki birgün Rabbimiz bizleri bir araya getirecektir.

Balıkesir'de de eminim Kuran erleri vardır.Fakat inanın ben onlarla tanışma şerefine erişemedim.Zaten dediğim gibi Hanifler gönülde biz olmayı tercih etmekteler.

Ayrıca yaşım 29.Siz benim ağbimsiniz.Şunu bilin ki atalarınızdan kalanı sorgulamak,saf tertemiz kaynağı Kuran olan dine inanmak başta çok zor ve farklı gelir.Çevreniz sizi garipser,eleştirir hatta en yakınlarınız sizle dalga bile geçer.Tıpkı peygamberimiz ve diğer Resullere yapılan muameleler gibi.Yaşadıkça anlayacaksınız,Resullerin ne badireler atlattığını,ne sıkıntılara girdiklerini.

Son olarak Sevgili Toslunba'nın yazdığı ayetlere yorum yaparken bazılarının altına bunlar müşrikler için inen veya peygamberimiz için inen ayetler diye yazmışsınız.Şunu bilin ki Kuran ayetleri zaman ve mekan üstüdür.Muhatabları ise o ayeti okuyan kişinin bizzat kendisidir.Bu nokta çok önemlidir.Rabbimizin sizi muhatab kabul ettiğini bu nedenle her ayetin direk size indiğini asla ama asla unutmayın.Her ayeti bu şekilde okursanız,burda bana ne demek istenmiş diye bakarsanız çok kısa zamanda çok yol kat edersiniz.

Zaten müslümanların temel yanıldıkları nokta Kuran'da Rabbimizin bazı grupları kınadığı bazı ayetleri sadece o kınanan gruplar için indiğini zann etmeleridir.Kuran evrenseldir muhatabları tüm insanlardır.

Selametle...


Değerli snobyx, yazınızı çok güzel ve faydalı buldum. Hem teşekkür etmek, hem de yazınıza vurgu yapmak için alıntı yaptım. Allah razı olsun.

Eren Erdem
27. July 2009, 05:10 PM
Aşık74 kardeş,

Put ne ?

Put BEN'im ;)

Put, Benim TEK GÜÇ ve OTORİTE'den ayrı olduğunu iddia eden benliğim.

Her kim, O'nun dışında haram-helal ekler, O MENAT'ı beyan eder.

Putu taşta değil, özde arayıp, Hükmü çarpıtan gözde görmeli.

O vakit, fetullahların hezimet vaktidir işte.

Selam ile

nuh
28. July 2009, 09:02 PM
(İnsan)28. Onları biz yarattık; onların yaratılışını sapasağlam yaptık. Dilediğimizde kendilerini yok eder yerlerine benzerlerini getiririz.(Nuh) 22. Bunlar da, büyük hileler, büyük desiseler kurdular!(Haşr) 16. Münafıkların durumu tıpkı şeytanın durumu gibidir. Çünkü şeytan insana İnkâr et der. İnsan inkâr edince de: Ben senden uzağım, çünkü ben âlemlerin Rabbi olan Allah'tan korkarım, der(Kalem)8. O halde, hakikati yalan sayanlara boyun eğme! (Kaf)15. İlk yaratmada âcizlik mi gösterdik? Hayır, onlar yeni bir yaratma hususunda şüphe içindedirler. (Necm) 19. Gördünüz mü o Lât ve Uzzâ'yı? 20. Ve üçüncüleri olan ötekini, Menât'ı. 55. Şimdi Rabbinin nimetlerinin hangisinde şüpheye düşersin.(Hucurat)16. De ki: Siz dininizi Allah'a mı öğretiyorsunuz? Oysa Allah göklerde olanları da bilir, yerde olanları da. Allah her şeyi hakkıyla bilendir. (Zuhruf)8. Biz bunlardan daha zorba olanları da helâk ettik. Nitekim öncekilerde örneği geçmiştir22.Hayır! Sadece, biz babalarımızı bir din üzerinde bulduk, biz de onların izinde gidiyoruz derler. 26. Bir zaman İbrahim, babasına ve kavmine demişti ki: Ben sizin taptıklarınızdan uzağım. 30. Fakat kendilerine hak gelince: Bu bir büyüdür, biz onu tanımıyoruz, dediler. (Enbiya) 57. Allah'a yemin ederim ki, siz ayrılıp gittikten sonra putlarınıza bir oyun oynayacağım!

Toslunba
28. July 2009, 09:56 PM
Aşık kardeşim ,sanırım kendi araştırmanızı kendiniz yapmadan ve deriiiin derin tefekküre dalmadan gönlünüz mütmain olmayacak :) .İnşallah muhatabınızı Alemlerin Rabbi Allah yapıp (yapmıyorsunuz demedim -sözüm geneledir) onun Kitabına sarılıp Rabbinizin size öğretmesini umarak ona yaklaşır ve güzel bir kadir gecesi ile doğru bilgilere ulaşarak nefsinizi mütmain edersiniz. :) ... Aradığınız herşey Kuranda mevcuttur ,yeterki Kurana yaklaşmayı bilip OKUyanlardan olalım ,acele etmeyelim. Sizin gönlünüzü nur cemaatininde mütmain eyleyemeyeceğinden şimdi emin oldum ve sizin adınıza sevindim :) .Sorgulayan birisisiniz ancak hazır bilgi seviyorsunuz ,cevapları özünüzde değil dışarıda arıyorsunuz. Bu nedenle kafanız karışıyor diye düşünüyorum. İnşallah haddimi aşmadım. Yazmaktaki amacım yardımcı olmak. İnanın dışarıda hiçbirşey yok ,dışarıdakiler bize içeridekini göstermek için birer ip ucu. Cennet gibi yerlerde cehendeme girip girip çıkan -cehendem gibi yerlerde cenneti yaşayan çok kişi görmüşsünüzdür. İnşallah namaz hususunda "Allah bana yeter" ,"ben Allaha teslim olanlardanım" diyerek onun dosdoğru yoluna kılavuzlayan kitabına yapışarak hakikati kendi gözlerinizle görürsünüz. Sizin için sizden "bizler dahil" hiç kimseden etkilenmeden ,kovulmuş şeytandan Allaha sığınarak ve dini ona has kılarak ,deriiin deriiin düşünerek en az 3-4 farklı mealden Kuran okumanızı isterim.

Sağlıcakla kalın. İnşallah bilgilerinizi bizlerlede paylaşırsınız.

aşık74
30. July 2009, 05:02 PM
Aşık74 kardeş,

Put ne ?

Put BEN'im ;)

Put, Benim TEK GÜÇ ve OTORİTE'den ayrı olduğunu iddia eden benliğim.

Her kim, O'nun dışında haram-helal ekler, O MENAT'ı beyan eder.

Putu taşta değil, özde arayıp, Hükmü çarpıtan gözde görmeli.

O vakit, fetullahların hezimet vaktidir işte.

Selam ile

Bu konuda size katılıyorum.
Kuranda haram olduğu belirtilmediği halde,haram gibi gösterilen o kadar çok şey varki dinimizde,resmen insanları din'den soğutuyor bunlar :(

svg...

aşık74
30. July 2009, 05:09 PM
Aşık kardeşim ,sanırım kendi araştırmanızı kendiniz yapmadan ve deriiiin derin tefekküre dalmadan gönlünüz mütmain olmayacak :).

Bencede :) Ama ben zaten 1 yıldır araştırıyorum,okudukcada kafam dahada karışıyor,hatta bu topic'de bile oldu kafa karışıklığım,3-4 yazı önceki namazın 2 vakit olduğu mevzuu mesela.:confused:

İnşallah muhatabınızı Alemlerin Rabbi Allah yapıp (yapmıyorsunuz demedim -sözüm geneledir) onun Kitabına sarılıp Rabbinizin size öğretmesini umarak ona yaklaşır ve güzel bir kadir gecesi ile doğru bilgilere ulaşarak nefsinizi mütmain edersiniz. :)

Amiiiiin,inşaallah,ne güzel dua'lar bunlar,çok sağolun :)


... Aradığınız herşey Kuranda mevcuttur ,yeterki Kurana yaklaşmayı bilip OKUyanlardan olalım ,acele etmeyelim. Sizin gönlünüzü nur cemaatininde mütmain eyleyemeyeceğinden şimdi emin oldum ve sizin adınıza sevindim :) .Sorgulayan birisisiniz ancak hazır bilgi seviyorsunuz ,cevapları özünüzde değil dışarıda arıyorsunuz. Bu nedenle kafanız karışıyor diye düşünüyorum. İnşallah haddimi aşmadım. Yazmaktaki amacım yardımcı olmak. İnanın dışarıda hiçbirşey yok ,dışarıdakiler bize içeridekini göstermek için birer ip ucu. Cennet gibi yerlerde cehendeme girip girip çıkan -cehendem gibi yerlerde cenneti yaşayan çok kişi görmüşsünüzdür. İnşallah namaz hususunda "Allah bana yeter" ,"ben Allaha teslim olanlardanım" diyerek onun dosdoğru yoluna kılavuzlayan kitabına yapışarak hakikati kendi gözlerinizle görürsünüz. Sizin için sizden "bizler dahil" hiç kimseden etkilenmeden ,kovulmuş şeytandan Allaha sığınarak ve dini ona has kılarak ,deriiin deriiin düşünerek en az 3-4 farklı mealden Kuran okumanızı isterim.

İnşaallah bu dediklerinizi yapacağım,meal'e devam :)

Sağlıcakla kalın. İnşallah bilgilerinizi bizlerlede paylaşırsınız.


svg...

aşık74
30. July 2009, 05:30 PM
Konuyu biraz dağıtacak belki,ama genede paylaşmak istiyorum.
Cemaat'ler ve tarikat lerde kişiler arasında bir takım söylentiler çok dolaşır.
Yani konuyu açarsam ; mesela peygamberimizin kişilere rüyada veya normalde görünmesi,bir takım olağanüstü olaylar çok söylenir.
Bunlar belki doğrudur,belkide kişileri o guruba bağlamak için söylenen sözlerdir.

Mesela bir örnek ;

Cemaatin bir otel organizasyonuna gitmişdik,2 gece 3 gün süren bir organizasyondu bu.
Burada geceleri teheccüde kalkıldı,gündüzleri namazlar cemaatle kılındı.
Konuşmacılar geldi,konuşuldu anlatıldı,dinlenildi vs vs

Fakat bir ara ; teheccüd namazlarında birilerinin namaz kılma esnasında,otel'in mescidinin vaaz verilen yerinde,peygamberimizi gördüğü söylentisi söylenmeye başladı.

Bu organizasyonun doğruluğu kişilerce onaylandı vs vs...

En son otel'i terkedeceğimiz gün , konferans salonunda isteyenler görüşlerini,şikayetlerini,memnuniyetlerini bildirmek için değerlendirme yapabiliyordu.

Ve kişiler çıkdı konuşdu,hatta bende çıkdım,memnun olduğumu,ömrümde ilk teheccüd namazımı bu mekanda kıldığımı söyledim.

Biride şunu söyledi ; ağlamaklı bir halde;

Ahh görseniz,aaah bir görseniz , şu an burada hz ömer,hz hamzalar, hz ali ler
ahhh bir görseniz,hepsi şu an burada , görüyorum hepsi burada şu an , resululllah 'da burada , ve doğal olarak salonda ağlama sesleri birbiri ardına....
Sonrada gözümüzaydın tebrikleri konuşulmaya başlandı,çok şükürki , resulullah da yanımızda ve bu organizasyonu onaylıyor konuşmaları söylenmeye başlandı....


Uzun lafın kısası ; acaba hanif ler arasındada bu şekilde söylentiler varmı,bunlar hakkaten oluyormu ?
Oluyorsa biz neden göremiyoruz :) Bizdemi bişeyler eksik ..?

svg...

snobyx
30. July 2009, 07:46 PM
Konuyu biraz dağıtacak belki,ama genede paylaşmak istiyorum.
Cemaat'ler ve tarikat lerde kişiler arasında bir takım söylentiler çok dolaşır.
Yani konuyu açarsam ; mesela peygamberimizin kişilere rüyada veya normalde görünmesi,bir takım olağanüstü olaylar çok söylenir.
Bunlar belki doğrudur,belkide kişileri o guruba bağlamak için söylenen sözlerdir.Değerli kardeşim,ben de çocukken peygamberimizi rüyamda görmüşdüm ve sevinmiştim.Elbette güzel bir olay ama ne ben özel seçilmiş bir insanım ne de bu anlatımlar gerçek.Bunun iki açıklaması olabilir,ya bunu söyleyen insanlar bu gibi anlatımlarla insanların dini duygularını sömürüyorlar ve kendileri için basit bir kazanç elde etme peşindeler ya da halk arasındaki söylem ile ''Aç tavuk kendini darı ambarında görüyor''.Değerli kardeşim gece yatmadan evvel bir avuç tuz yutup,uyumayı deneyin.Size garanti veririm ki kendinizi şarıl şarıl akan cennet ırmaklarının yanında göreceksiniz :)
Değerli kardeşim,peygamber ve sahabeyi sevmek ve özlemek güzel fakat bu özlemi bu tür olaylara alet etmek çok da doğru değil.Ayrıca size bir sorum daha var,bu arkadaşlar neden hiç rüyalarında veya yanlarında diğer peygamberleri,İsa'yı,Musa'yı veya diğer dinlerdeki Allah dostlarını görmezler.Onlar peygamber değil mi,müslümana gözükmez mi?

Mesela bir örnek ;

Cemaatin bir otel organizasyonuna gitmişdik,2 gece 3 gün süren bir organizasyondu bu.
Burada geceleri teheccüde kalkıldı,gündüzleri namazlar cemaatle kılındı.
Konuşmacılar geldi,konuşuldu anlatıldı,dinlenildi vs vs

Fakat bir ara ; teheccüd namazlarında birilerinin namaz kılma esnasında,otel'in mescidinin vaaz verilen yerinde,peygamberimizi gördüğü söylentisi söylenmeye başladı.

Bu organizasyonun doğruluğu kişilerce onaylandı vs vs...

En son otel'i terkedeceğimiz gün , konferans salonunda isteyenler görüşlerini,şikayetlerini,memnuniyetlerini bildirmek için değerlendirme yapabiliyordu.

Ve kişiler çıkdı konuşdu,hatta bende çıkdım,memnun olduğumu,ömrümde ilk teheccüd namazımı bu mekanda kıldığımı söyledim.

Biride şunu söyledi ; ağlamaklı bir halde;

Ahh görseniz,aaah bir görseniz , şu an burada hz ömer,hz hamzalar, hz ali ler
ahhh bir görseniz,hepsi şu an burada , görüyorum hepsi burada şu an , resululllah 'da burada , ve doğal olarak salonda ağlama sesleri birbiri ardına....
Sonrada gözümüzaydın tebrikleri konuşulmaya başlandı,çok şükürki , resulullah da yanımızda ve bu organizasyonu onaylıyor konuşmaları söylenmeye başlandı....Değerli kardeşim;Ömer,Hamza,Ali hepsi şehit edilmiş sahabedendir.Size şehitler yani Allah yolunda öldürülenler ile ilgili iki ayet vermek istiyorum.

Bakara 154.Ve la tekulu li men yuktelü fi sebilillahi emvat, bel ahyaüv ve lakin la teş'urun

Allah yolunda öldürülenler için ölüler demeyin,hayır diridirler/hayattadırlar FAKAT SİZ BİLİNCİNDE OLMAZSINIZ.

Demek ki onlar yaşıyor fakat istinasız bir şekilde hiç birimiz onlar ile görüşemiyoruz.Ölmüş insanları peygamber veya evliyalar bu şekilde görüyorsa peygamberimiz Hz.Hamza şehit edildiğinde neden çok üzüldü.Nasıl olsa hep beraber değiller mi?

Peki şehitler nerde yaşıyor.Hayattalar ama bizim göremediğimiz nerdeler?

Ali İmran 169.Ve la tahsebennellezine kutilu fi sebilillahi emvate bel ahyaün inde rabbihim yürzekun

Allah yolunda öldürülenleri ölüler zannetmeyin,hayır Rableri indinde/katında diridirler/hayattadırlar,rızıklandırılmaktalar.

Demek ki Rabbimizin katında bizim farkında olmadığımız,tasavvur edemediğimiz bir hayat yaşamaktalar.Dünya ile ilişkileri yok.Onlar her insan gibi imtihanını yaşayıp,görevlerini tamamlayıp bu alemden geçti ve gittiler.Size tavsiyem iyi niyetli müslümanları kandırmak için Gayb'dan bilgi edindiklerini,peygamberler gibi din büyükleri ile görüştüklerini iddia eden şarlatanlara inanmayın,Kuran'ın ilgili ayetlerini tefekkür edin.Elbette karar sizin.

Kuran'ın anlattığı ve davet ettiği dinde,hiçbir fani başka bir faniyi ne istismar edebilir ne de kandırabilir.Kuran bu tip aracıları devre dışı bırakıp yolu direk Rabbimize kılavuzlar.İstismar kapıları Kuran'ın dini İslam'da sonuna kadar kapalıdır.



Uzun lafın kısası ; acaba hanif ler arasındada bu şekilde söylentiler varmı,bunlar hakkaten oluyormu ?
Oluyorsa biz neden göremiyoruz :) Bizdemi bişeyler eksik ..?
Çok şükür Kuran'a bağlı müslümanlar böyle şeylere prim vermez,en azından benim tanıyabildiklerim.Eksik yok fazlamız var oda çalışan bir beyin :)
svg...

Selametle...

Toslunba
31. July 2009, 12:02 AM
Değerli Aşık kardeşim ,samimi içten anlatımınıza ,dürüstlüğünüze ve cesaretinize hayran kaldım. Öncelikle şahsım adına size şu düşüncemi söylemek isterim. Bir kişi tutup koca bir şehri havaya kaldırıp 100 km uzaha taşısa ,hemde hiç dokunmadan -yine onun Kurana uyup uymamasına bakarım. Kurana uyuyorsa başımız üzerine -marifetli bir KUL deriz. Uymuyorsa yaramaz deriz. Bakın aşağıdaki ayet düşündürücüdür.

Diyanet İşleri : İsra 36 : Hakkında kesin bilgi sahibi olmadığın şeyin peşine düşme. Çünkü kulak, göz ve kalp, bunların hepsi ondan sorumludur.

Rabbimiz bize duvarların içinden geçin -düşünce gücüyle cisimleri hareket ettirin deseydi amacımız bu olurdu ve bu gibi şeylere (vardır veya yoktur) önem verirdik fakat Rabbimiz bizden KUlluk ister. Şov değil. İslamın propagandayada ihtiyacı yoktur.

Acizene tecrübelerim bana şunu gösterdi değerli dostum ; Şahsımı bağlayacak bu düşünceler Kuran okurken ve hayata geçirme mücadelesi içerisindeyken idrakime geldi . Hatalı ise bizden ,doğru ise Rabbimizdendir. Üzerinde yürüdüğümüz Allahın dosdoğru yolunu kıldan ince kılıçtan keskin gördüm. Kuranda bildirilen şaşmaz doğru bilgilerin hayati önemi olduğunu gördüm. Ve kişinin gözünü diktiği yöne bilinçli yada bilinçsiz kılavuzlandığını gördüm. Kıldan ince kılıçtan keskin bu yolda gözünü Allahtan kaydırdınmı yoldan çıkmaya başlandığını gördüm. Bu nedenle çeşitli metafizik olayların inananların gözünü farklı noktalara kaydırması olasıdır-ki çevremde çok gördüm bunu. Kim ne gördüyse gördü bu bizi bağlayacak bir şey değildir zira ölürkende yaşarkende hesap vereceğimiz -muhatap olacağımız bellidir. LA İLAHE (ilah yoktur) dememize engel olan her şey bizler için tehlikelidir. Aksi halde nefislerimizdeki ilahlaştırma müessesinde şeytanla bir randevu ayarlamış oluruz diye düşünüyorum.

Rüyalarda görülen şeylerin kişiler için çok önemli olabileceğine şahidim ancak nasılı ap ayrı bir konudur. Ve sadece gören kişiyi bağlar. Delil değildir. İslam delil dinidir.

Eskilerin çok hoş bir sözü var. Doğruluğuna şahsım adına şahidim. İnşallah size bir faydası olur bu sözün : " EREN ERDİM DEMEZ ,BİLEN BİLDİM DEMEZ ; SIRRI OLAN SIRRI OLDUĞUNU BİLMEYENDİR -SÖYLEMEZ (hele cemaatin orta yerinde hiç söylemez :) -algıda bozukluk durumları hariç)" . Lütfen bu sözleri çok iyi düşünün.

Değerli dostum ,ülkemizdeki yoğun bilgisizlik ve insanların bilinmeyene olan merakı -bilinmeyenin çekiciliği gibi gerçekler cemaat ve tarikatların uzun süredir dikkatini çeken bir unsurdur. Ve bunu kullanmayı çok iyi bilirler. LÜtfen aşağıdaki ayeti hiç unutmayın

Diyanet İşleri : Araf 16 : Şeytan dedi ki: “(Öyle ise) beni azdırmana karşılık, yemin ederim ki, ben de onları saptırmak için senin dosdoğru yolunun üzerinde elbette oturacağım.”

Şeytanın bulunduğu yer Allahın dosdoğru yolunun tam üzeridir. Allah yolunda yürürken şeytanlar görmeye hazırlıklı olmalıyız (cemaatinizi kast etmiyorum -genel konuşuyorum). Eğer bu yolda hiç şeytan göremiyorsakta şöyle bir düşünmeli derim.

Değerli dostum ; Bir kişi keramet gösterdi(?) diye gidip ona tapınmayacağınızdan eminim. Zira Kuranda Peygamberimizden mucize isteyenlere "ELLERİNDEKİ BU KURAN ONLARA YETMEDİMİ" denir. Aman dikkat ; LA İLAHE İLLA ALLAH.... İLLEDE ALLAH ,BAŞKASINA RAZI DEĞİLİZ ,YA O YA HİÇ. ÇÜNKÜ "LA İLAHE" .Aman gözünüzü hedeften kaydırmayın dostum. Eren erdim demez.

BU gibi metafizik unsurların peşine düşen insanları anlıyorum ancak islam dini İLLA ALLAH der. Biz budist yada Hindu değiliz. Korede tapınaklarının kapatılmasını protesto etmek için iki budist rahip seçilir. Bu 2 rahip sessiz sedasız parlemento binesının önüne gider bağdaş kurar otururlar. Üzerlerine benzin dökerler ve o halde kendilerini yakarlar. Hiçbirisinin kılı bile kıpırdamaz -ne bir çığlık nede en ufak bir hareket. Külleri hala bağdaş kurmuş oturur haldedir ,ve bu şekilde can verirler. Medyadada çok geniş yankı uyandıran bu olay bizim ülkemizde olsa sanırım bağlı bulundukları TAPINAK en kalabalık cemaat olurdu ne dersiniz? O halde müslümanlık başka birşey -keramet(?) denilen şeyler başka birşey.

Selametle kalasın.

aşık74
31. July 2009, 12:47 PM
Değerli Aşık kardeşim ,samimi içten anlatımınıza ,dürüstlüğünüze ve cesaretinize hayran kaldım.

Allah razı olsun :)

Öncelikle şahsım adına size şu düşüncemi söylemek isterim. Bir kişi tutup koca bir şehri havaya kaldırıp 100 km uzaha taşısa ,hemde hiç dokunmadan -yine onun Kurana uyup uymamasına bakarım. Kurana uyuyorsa başımız üzerine -marifetli bir KUL deriz. Uymuyorsa yaramaz deriz. Bakın aşağıdaki ayet düşündürücüdür.

Diyanet İşleri : İsra 36 : Hakkında kesin bilgi sahibi olmadığın şeyin peşine düşme. Çünkü kulak, göz ve kalp, bunların hepsi ondan sorumludur.

Elhamdülillah,kesinlikle sizin gibi düşünüyorum,zaten bende bu iş leri yapıyorum,şunları bunları yapıyorum diyenlere prim vermiyorum,
ama isanın dikkatinide çekiyo haliyle :)
Yani içimden diyorumki; acaba bunlar gerçekmi ? Yoksa bizi guruba bağlamak adına yapılan edilen sözler ve işlermi diyorum..
Hatta şuna bir bakın; bu kişi balıkesirde yaşayan birisidir.
Bana şu kısım çok enteresan geldi mesela;

http://www.siddiknacieren.org/index.php?ussaki=KERAMETLERI

Yani her gurup bir şeylerle övünüyor.Hepsi biz doğru yoldayız diyor,bu arada haniflerde bunu iddia ediyor,forumda görebildiğim kadarıyla...!

Ama doğru yol hangisi ? :( Öyle bir hal aldım ki , artık rabbime dua'larım değişdi inanın,eskiden bize rahmet et,günahlarımız bağışla derdim.
Ama artık rabbime şunu diyorum ; Allahım nolur bana doğru yolu göster,nolur bana doğru yolu gitmeme vesile olacak mucizeler göster , diyorum .
Kısacası; dinimizdeki bu karmaşıklıkdan dolayı ne yapacağımı şaşırmış durumdayım.

Rabbimiz bize duvarların içinden geçin -düşünce gücüyle cisimleri hareket ettirin deseydi amacımız bu olurdu ve bu gibi şeylere (vardır veya yoktur) önem verirdik fakat Rabbimiz bizden KUlluk ister. Şov değil. İslamın propagandayada ihtiyacı yoktur.

Acizene tecrübelerim bana şunu gösterdi değerli dostum ; Şahsımı bağlayacak bu düşünceler Kuran okurken ve hayata geçirme mücadelesi içerisindeyken idrakime geldi . Hatalı ise bizden ,doğru ise Rabbimizdendir. Üzerinde yürüdüğümüz Allahın dosdoğru yolunu kıldan ince kılıçtan keskin gördüm. Kuranda bildirilen şaşmaz doğru bilgilerin hayati önemi olduğunu gördüm. Ve kişinin gözünü diktiği yöne bilinçli yada bilinçsiz kılavuzlandığını gördüm. Kıldan ince kılıçtan keskin bu yolda gözünü Allahtan kaydırdınmı yoldan çıkmaya başlandığını gördüm. Bu nedenle çeşitli metafizik olayların inananların gözünü farklı noktalara kaydırması olasıdır-ki çevremde çok gördüm bunu. Kim ne gördüyse gördü bu bizi bağlayacak bir şey değildir zira ölürkende yaşarkende hesap vereceğimiz -muhatap olacağımız bellidir. LA İLAHE (ilah yoktur) dememize engel olan her şey bizler için tehlikelidir. Aksi halde nefislerimizdeki ilahlaştırma müessesinde şeytanla bir randevu ayarlamış oluruz diye düşünüyorum.

Rüyalarda görülen şeylerin kişiler için çok önemli olabileceğine şahidim ancak nasılı ap ayrı bir konudur. Ve sadece gören kişiyi bağlar. Delil değildir. İslam delil dinidir.

Eskilerin çok hoş bir sözü var. Doğruluğuna şahsım adına şahidim. İnşallah size bir faydası olur bu sözün : " EREN ERDİM DEMEZ ,BİLEN BİLDİM DEMEZ ; SIRRI OLAN SIRRI OLDUĞUNU BİLMEYENDİR -SÖYLEMEZ (hele cemaatin orta yerinde hiç söylemez :) -algıda bozukluk durumları hariç)" . Lütfen bu sözleri çok iyi düşünün.

Bu söz'ler çok güzel,yerden göğe kadar katılıyorum :)
Ve artık düşüncelerim her geçen gün değişiyor dini açıdan...


Değerli dostum ,ülkemizdeki yoğun bilgisizlik ve insanların bilinmeyene olan merakı -bilinmeyenin çekiciliği gibi gerçekler cemaat ve tarikatların uzun süredir dikkatini çeken bir unsurdur. Ve bunu kullanmayı çok iyi bilirler. LÜtfen aşağıdaki ayeti hiç unutmayın

Diyanet İşleri : Araf 16 : Şeytan dedi ki: “(Öyle ise) beni azdırmana karşılık, yemin ederim ki, ben de onları saptırmak için senin dosdoğru yolunun üzerinde elbette oturacağım.”

Şeytanın bulunduğu yer Allahın dosdoğru yolunun tam üzeridir. Allah yolunda yürürken şeytanlar görmeye hazırlıklı olmalıyız (cemaatinizi kast etmiyorum -genel konuşuyorum). Eğer bu yolda hiç şeytan göremiyorsakta şöyle bir düşünmeli derim.

Güzel tespit :) Not: Benim cemaatim yok,sadece ara sıra sohbet'lere gidiyorum toslunba :)



Değerli dostum ; Bir kişi keramet gösterdi(?) diye gidip ona tapınmayacağınızdan eminim. Zira Kuranda Peygamberimizden mucize isteyenlere "ELLERİNDEKİ BU KURAN ONLARA YETMEDİMİ" denir. Aman dikkat ; LA İLAHE İLLA ALLAH.... İLLEDE ALLAH ,BAŞKASINA RAZI DEĞİLİZ ,YA O YA HİÇ. ÇÜNKÜ "LA İLAHE" .Aman gözünüzü hedeften kaydırmayın dostum. Eren erdim demez.

BU gibi metafizik unsurların peşine düşen insanları anlıyorum ancak islam dini İLLA ALLAH der. Biz budist yada Hindu değiliz. Korede tapınaklarının kapatılmasını protesto etmek için iki budist rahip seçilir. Bu 2 rahip sessiz sedasız parlemento binesının önüne gider bağdaş kurar otururlar. Üzerlerine benzin dökerler ve o halde kendilerini yakarlar. Hiçbirisinin kılı bile kıpırdamaz -ne bir çığlık nede en ufak bir hareket. Külleri hala bağdaş kurmuş oturur haldedir ,ve bu şekilde can verirler. Medyadada çok geniş yankı uyandıran bu olay bizim ülkemizde olsa sanırım bağlı bulundukları TAPINAK en kalabalık cemaat olurdu ne dersiniz? O halde müslümanlık başka birşey -keramet(?) denilen şeyler başka birşey.

Selametle kalasın.

Çok sağolun,allah sizden ve hepimizden razı olsun inşaallah,inanın yazdıklarınız bana o kadar faydalı oluyorki anlatamam,bu forumda açdığım konuları,birilerinin cevaplamasını hevesle bekliyorum inanın...

Hatta hiçbir foruma bu kadar bağlı kalamamışdım,sinir oluyordum,çok bağnaz,çok hurafeci insanlar vardı.
Amaaaa bu forum farklı :)
Neden farklı ??
Çünkü ilk kaynak kuran,yüce kitabımız,rabbimizin en büyük hediyesi olan kitap.
Elhamdülillaaaaah .........
Biraz şevke geldim ve coşdum kusura bakmayın :)


sevgiler,saygılar,hayırlı cumalar hepinize....

Ali Rıza Borazan
22. August 2009, 09:01 AM
Kur'an Allahın insanların dünya hayatında nerde ne yapacağının en güzel şekilde projelendirilmiş bir kitaptır. o yaşamın ölçü kaynağıdır. her şeyin doğruluğu ve yanlışlığı ona göre ölçülür. Eğer kurana göre başka kitapları kıyaslamaya kalkışırsak kurana büyük haksızlık yapmış oluruz. onda yanlış yok onda yanılma ihtimali de yok. çünkü kovulmuş şeytan ona musallat olamadı. Ne demek :"Sual: Yalnız Kur’an diyenlerin sapıttıklarını görüyoruz. Hâlbuki Kur’an, Resulullah’a ve âlimlere uyulmasını emretmiyor mu? Yalnız Kur’an diyenler niye, Kur’anın emrine uymuyorlar?"Hem alimlere uyulmasını emrediyor diyorsun hem de kuran diyenler sapıtmıştır diyorsun bu ne biçim lahana turşusu ne biçi
m perhiz. Eğer Arapça biliyorsan kendin tercüme et ve kendin anla eğer bilmiyorsan bilen birilerinin tercümesinden istifade ederek anlamaya çalış. kuranın yerini dolduracak hiç bir kitap yoktur peygambner ve alim olanlarda ona göre hayatlarını yaşarlardı69/44,45,46
Elbette kuranı anlamak için ne söylediğini değil ne söylemek istediğini yakalamakla olur. bu da o konuda uzmanlaşmakla olur.

Kur’an: İnsanları ve Kâinatı Yaratan Allah’ın, Dünya hayatında insanların nerde nasıl davranacağının en güzel biçimde, Allah tarafından çizilmiş bir hayat projesinin adıdır. Ne yazık Ki Asırlardır, Kuran’ın dili çözülemediğinden veya çözülmek için uğraşılmadığından, ne söylemek istediği anlaşılamamıştır, bu sebeple İslam toplumlarında yüzlerce binlerce biri birleriyle uyuşmayan, Dinler ortaya çıkmıştır. İşte bizim uğraşı ve gayretimiz çözümlenmemiş olan kura’nı kendi bütünlüğü içerisinde, ne söylemesinden ziyade ne söylemek istediğini, yakalayarak, kurana, o konunun ilmine akıla ve pratik hayata ters düşmeden, anlamaya çalışmaktır.
Kuranın Doğru bir şekilde ne söylemek istediğinin anlaşılmasında benim tespit edebildiğim kadarıyla iki engel olduğu kanaatindeyim.
1- Mucize, 2- Sünnet ( Yani Kuranın dışında peygamber söyledi ve yaşadı denilip de uydurma hadislerdir.)
MUCİZE
Mucize: İslam toplumlarında, Bütün Peygamberlerin, Kendi peygamberliklerini iddia ve ispat etmek için, Allahın vermiş olduğu olağan üstü harikulade güçler anlamında. Tanımlanmıştır. Örneğin, Hazreti Musa Peygamberin Asası ile denizi yarması, Salih peygamberin Dağdan mucize olarak deve doğurtturması hazreti Muhammet’in (sav)on parmağından su akıtıp askerleri sulaması ayı ikiye bölmesi, Kısır koyunu kuzulatması hep günümüze kadar aktarıla gelen peygamberlerin gösterdi diye, anlatılan mucizelerinden, bir kaçıdır. Ama Gerçek olana baktığımız zaman Kuranda Mucize kelimesi geçmediği gibi Peygamberlere verilen böyle aktarıla gelen gibi mucize verilmediğini aşağıda örnekleriyle izah edeceğiz. Peygamberlere sadece vahiy iletilme farklılığı ile gündeme gelmişlerdir. Yani Peygamberleri Diğer insanlardan ayıran özellik Onların Kutsal ruh ile desteklenerek, Onlara kitaplar indirilmesidir. Allah Kur’anda Mucize kelimesi yerine Ayet beyyine delil burhan, Kelimeleri kullanmıştır. Ayet kelimesi de Allahın Yarattığı Zerreden küreye kadar bütün varlıklar için kullanmıştır. Bu Ayeti meydana getirecek hiçbir yaratığın olmadığını ve Mucizeyi Ortaya kayabilecek kendisinden başka hiçbir gücün Bulunmadığını ve bunu hiç kimseye vermediğini anlatmaktadır.
29/50- Dediler ki: "Ona Rabbinden ayetler (birtakım mucizeler) indirilmeli değil miydi?" De ki: "Ayetler yalnızca Allah'ın Katındadır. Ben ise, ancak apaçık bir uyarıcıyım."
Eğer. Allah. Yarattığı ve ortaya koyduğu ayetleri yaratılanlardan herhangi birine vermiş olsaydı veya onlar da ayet mucize meydana getirebilselerdi o zaman Kâinatta Allah ikileşir fesat çıkardı. Asırlardır toplumlarda oluşan mucize kavramı peygamberlerde zuhur etme anlayışları toplumları şirke götürmüş Sanki Peygamberleri kanun çıkarma helalleri haram yapma haramları helal yapma konumuna götürerek Allaha ortak koşmuşlardır. Peygamberleri diğer insanlardan ayıran özellik Allah’ın gözetimi altında eğitilerek yanlış yaptığı yerlerde düzeltilmesi. Ve dünya hayatında gideceği yolda yol gösterilmesidir.
17/93- "Yahut altından bir evin olmalı veya gökyüzüne yükselmelisin. Üzerimize bizim okuyabileceğimiz bir kitap indirinceye kadar senin yükselişine de inanmayız."De ki: "Rabbimi yüceltirim; ben, elçi olan bir beşerden başkası mıyım?
İşte peygamberi diğer insanlardan ayıran kuranın anlattığı fark budur. İşte Kuran Bu Günkü Toplumun söylediklerini veya peygamberler hakkında bildiklerini Gündeme getirirken şöyle buyurmaktadır.
17/90- Dediler ki: "Bize yerden pınarlar fışkırtmadıkça sana kesinlikle inanmayız."
17/91- "Ya da sana ait hurmalıklardan ve üzümlerden bir bahçe olup aralarından şarıl şarıl akan ırmaklar fışkırtmalısın."
17/92- "Veya öne sürdüğün gibi, gökyüzünü üstümüze parça parça düşürmeli ya da Allah'ı ve melekleri karşımıza (şahid olarak) getirmelisin."
İşte Kuran Gelmezden Önce Mekke Müşriklerinin veya ehli kitap’ın peygamberlerden istedikleri bunlardı. Kuran Yaşıyor Hem de yeniden doğmuş gibi tazeliğini koruyarak yaşıyor. O Bu güne kadar bozulmamış ve kıyamete kadar da bozulmadan yaşayacak. Bu Allahın Vadidir. Asırlar geçtikçe ilim ve teknoloji ilerledikçe Çağlara mesajını vermeye devam edecek. Hem de insanların ve cinlerin toplanıp da bir konu hakkındaki veremedikleri mesajı kuran en güzel bir şekilde verecek. İşte Allahın Peygamberlere verdiği mucize budur. Bütün Peygamberlere verilen mucizeler veya kitaplar kuranla özetlenerek İnsanlığa Allahtan gelen en büyük mucizeyi oluşturmuştur. İşte Allah onların Mucize istemelerine karşın verdiği cevap.
29/50- Dediler ki: "Ona Rabbinden ayetler (birtakım mucizeler) indirilmeli değil miydi?" De ki: "Ayetler yalnızca Allah'ın Katındadır. Ben ise, ancak apaçık bir uyarıcıyım."
29/51- Kendilerine okunmakta olan Kitap’ı sana indirmemiz onlara yetmiyor mu? Şüphesiz, bunda iman eden bir kavim için gerçekten bir rahmet ve bir öğüt (zikir) vardır.
İşte Allahın Peygamberlere verdiği mucize gönderdiği kitaplardır. Kuranda sanatsal üsluplarla Anlatılan peygamber kıssalarını sanki gerçek anlamında anlamaları onların kuranı doğru anlamalarını engellemektedir. Her milletin dillerinde olduğu gibi kuranın dilinde de mecazi anlatım sanatı çok geçmektedir. Mecaz sanatı herkesin bildiği gibi bir olayı gerçek anlamının dışında anlatma sanatıdır. Bunlardan Birkaç Tane örnek verecek olursak. Hazreti Musa’nın Asasıyla denizi yarması, Salih peygamberin devesi, Süleyman peygamberin Balkısın sarayını getirttirmesi, Hazreti isa peygamberin ölüleri diriltmesi hep bunlar değişmeceli olarak anlatılmıştır. Kur’an Okuyucuları şunu iyi düşünmelidir ki Peygamberlerde böyle olağan üstü vahiylerin dışında bir mucizeleri olmuş olsaydı neden kâfir olanlar tarafından eziyet edilmelerine müsaade edilirlerdi. Peygamberler kendisine tabi olanları mucizeleri ile kâfirlerden korumaları gerekirdi. Yoksa Son Peygamber olan hazreti Muhammet sav de on üç sene gibi bir zaman Mekke müşriklerinin içerisinde işkence ve ızdırap çekmezdi. Mekke’den Medine’ye gidebilmesi için mağaralarda yılanların çıyanların içerisinde gizlenmelerine gerek yoktu. Veya. Uhut savaşında bir çok Müslümanlar ölürken buna mucizeleriyle engel olurdu. Hayır. Peygamberlerin diğer insanlardan farkı sadece ve sadece vahiy almalarıydı. Öyle insanların inanmaları için olağan üstü vahiylerin dışında gösterdikleri bir mucizeleri yoktur.
6/111- Gerçek şu ki, Biz onlara melekler indirseydik, onlarla ölüler konuşsaydı ve her şeyi karşılarına toplasaydık, -Allah'ın dilediği dışında- yine onlar inanmayacaklardı. Ancak onların çoğu cahillik ediyorlar. Demek ki insanların bu güne kadar mucize anlayışları, mucize kavramı kuranın anlattığı ile alakası yok. Şimdi soruyorum onlara,? o zaman kuranın tarif ettiği peygamber günümüzde de gelmiş olsaydı kaç kişi onun peygamberliğine inanırdı. Bu Günkü inandım ben müslümanım diyen toplumlar. Diyeceklerdi ki Haydi peygambersen bize mucize göster bakalım dediğinde peygamberim diyen kişinin onlara göstereceği mucize vahiyden başka bir şey olmayacaktı. Ve toplum da onu dövüp öldüreceklerdi. O zaman Ey Müslümanım diyen insanlar, Ortada şimdi bir peygamber yok artık bir daha peygamber de gelmeyecek, size o büyük gün gelmezden önce Allah peygamberlik ayetini feshederek onun yerine insanların yollarını vahiylerle düzeltebilecekleri kuran gibi yeterli bir kitap var. O Kitapta insanlar için her örnekten bir örnek verilmiş ve hiçbir eksik bırakılmamıştır. Ve insanlar sadece ondan sorguya çekileceklerdir.
17/89- Andolsun, bu Kur'an'da her örnekten insanlar için çeşitli açıklamalarda bulunduk. İnsanların çoğu ise ancak inkârda ayak direttiler.
6/38- Yeryüzünde hiçbir canlı ve iki kanadıyla uçan hiçbir kuş yoktur ki, sizin gibi ümmetler olmasın. Biz kitapta hiçbir şeyi noksan bırakmadık, sonra onlar Rablerine toplanacaklardır.
43/44- Ve şüphesiz o (Kur'an), senin ve kavmin için gerçekten bir zikirdir. Siz (ondan) sorulacaksınız. Kuranda geçen mucize ile ilgili ayetlerden ne anlatmak istediği konusunda herhalde yeterli bir açıklama yapıldığı kanaatindeyim Bu Gün Ehli Kitap ve İslam dünyası. Kavramları yeniden gözden geçirerek, Yanlış anlamalara neden olan kelimeleri doğru anlamaları gerekir. Kuranın tarif ettiği yolu doru anlama ve doğru yolda yürüme dileğiyle. Şimdi de Kuranı Doğru Anlamada ikinci engel olan sünnet veya hadis Kavramı üzerinde durmaya çalışalım.
SÜNNET VEYA HADİSLER
Önce Kur’anda geçen sünnet anlayışı ile ilgili birkaç tane ayetlerden örnekler verelim
35/43- (Hem de) Yeryüzünde büyüklük taslayarak ve kötülüğü tasarlayıp düzenleyerek. Oysa hileli düzen, kendi sahibinden başkasını sarıp-kuşatmaz. Artık onlar öncekilerin sünnetinden başkasını mı gözlemektedirler? Sen, Allah'ın sünnetinde kesinlikle bir değişiklik bulamazsın ve sen, Allah'ın sünnetinde kesinlikle bir dönüşüm de bulamazsın.
17/77- (Bu,) Senden önce gönderdiğimiz resullerimizin bir sünnetidir. Sünnetimizde bir değişiklik bulamazsın.
7/185- Onlar, göklerin ve yerin 'bağımlı olduğu egemenliğe ve sünnete’ (melekût) Allah'ın yarattığı şeylere ve ihtimal (verip) ecellerinin pek yaklaştığına bakmıyorlar mı? Bundan sonra onlar artık hangi söze inanacaklar?
Bu Naklettiğimiz ayetlerden Kuranın Tarif ettiği sünnet neymiş onu açıklamaya çalışalım.
SÜNNET: Allahın Evrene ve Toplumlara uyguladığı veya koyduğu yasaların değişikliğe uğramadan tekrarlana gelmesidir. Güneşin doğudan doğup batıdan batması, gece ile gündüzün birbiri ardınca takip etmesi, doğan her canlının eceli geldiği zaman ölmesi, canlılar yaratılırken bir erkek ve bir dişiden yaratılması Yüzme bilemeyenlerin denizde boğulması Hep Allahın evrene koyduğu değişmeyen yasalardandır. Bir Başka Sünnet ve değişmeyen yasalarda Toplumlarda olagelen değişmeyen tekrarlana gelen yasalar sünnetlerdir. Bunlardan Kurandan Örnekler vermeye çalışalım.
17/16- Biz, bir ülkeyi helak etmek istediğimiz zaman, onun 'varlık ve güç sahibi önde gelenlerine' emrederiz, böylelikle onlar onda bozgunculuk çıkarırlar. Artık onun üzerine söz hak olur da, onu kökünden darmadağın ederiz.
Bu Ayette Mecazi bir anlatım sanatı var. Şimdi Ayette geçen anlatımın yüzeyselliğine değil içeriğinde. kastetmek istediği anlam üzerinde durmaya çalışalım. Tarih Boyunca Toplumlarda var ola gelen sünnete baktığımız zaman peygamberlere karşı çıkanlar toplumun hep önde gelenleri olmuştur. Firavunlar Nemrutlar Ebucehiller. EbuLehepler hep toplumların önde gelen şımarmış kibirlenmiş ve gururlanmış olanlardır. Çünkü Onlar Kendi tahtlarının yıkılma endişesi taşımaktadırlar.
7/146- Yeryüzünde haksız yere büyüklük taslayanları ayetlerimden engelleyeceğim. Onlar her ayeti görseler bile ona inanmazlar; dosdoğru yolu (rüşt yolunu) da görseler, yol olarak benimsemezler, azgınlık yolunu, gördüklerinde ise onu yol olarak benimserler. Bu, onların ayetlerimizi yalanlamaları ve onlardan gafil olmaları dolayısıyladır. Kuranın Anlatım sanatına baktığımız zaman. “ Yeryüzünde büyüklük taslayanları ayetlerimden engelleyeceğim.” Ayette geçen bu ifade Kur’anın bütününe baktığımız zaman diğer ayetlerin özünden süzülüp gelen onların anlamlarını da içinde barındıran bir anlam taşımaktadır. Nasıl Kişileri Allah özel olarak saptırma hidayete getirme, bağışlama olayı olmuyorsa kişilerin kendi yönlerini istedikleri tarafa yönlendirmesi ve fiiliyata geçirmesi ile olagelen bir şey ise, Büyüklük Taslayanlar da rabbani yolda yürümeye istekli olmadıklarından dolayı Kuran Böyle bir ifade ile anlatmaktadır.
Dünya hayatına Sanki hiç ölmeyecekmiş gibi sarılan biri Yığdıkça yığan zevk aldıkça daha çok dünyayı mamur hale getiren biriyle, Dünya hayatında malı mülkü olmayan hem hayatı işkence ve ızdırapla geçen birinin, Ölüm anındaki durumları ölüme giden fotoğrafları herhalde bir değildir. Dünya hayatında saltanat sürenler canlarını kolay kolay vermek istemezler. Ama İnanmış ve Salih amel işleyerek. Hayatını ölüme kadar itekleyerek götürmüş biri Daha Güzellik beklerken onun ölüm halindeki fotoğrafı farklı olacaktır herhalde. Şu sözün kime ait olduğunu bilmiyorum ama. “ Sen doğarken ağlıyordun herkes sana gülüyordu, sen öyle bir hayat yaşa ki, sen ölürken gülerek git herkes sana ağlasın.” İnkar edip Ahiret hayatına iman etmeyenler ve dünyada güllük gülistanlık yaşayanlar kolay kolay ölmek istemezler.
2/96- Andolsun, onları hayata karşı (diğer) insanlardan ve şirk koşanlardan (bile) daha ihtiraslı bulursun. (Onlardan) Her biri, bin yıl yaşatılsın ister; oysa bunca yaşaması onu azaptan kurtarmaz. Allah, onların yapmakta olduklarını görendir. Kuran burada Yahudi ve Yahudi zihniyetli adamlardan söz etmektedir. Dünya hayatına bu kadar önem veren insanlar ölürken canlarını zor teslim ederler. Bu da Allahın bir sünnetidir.
18/55- Kendilerine hidayet geldiği zaman insanları inanmaktan ve Rablerinden bağışlanma dilemelerinden alıkoyan şey, ancak evvelkilerin sünnetinin kendilerine de gelmesi veya azabın onları karşılarcasına gelmesi(ni beklemeleri)dir.
Kuranda geçen Allahın sünnetleri ile ilgili ayetlerden aktarmaya çalıştık. Şimdi de Peygambere ait oldukları sanılan hadis ve sünnetlerden söz etmeye çalışalım. Bütün Peygamberler. Kendilerine ait Allaha rağmen hiçbir şey söyleyemezler ve söyleme hakkına da sahip olamazlar.69/44- Eğer o, Bize karşı bazı sözleri uydurup-söylemiş olsaydı. 69/45- Muhakkak onun sağ-elini (bütün güç ve kudretini) çekip-alıverirdik.69/46- Sonra onun can damarını elbette keserdik.69/47- O zaman, sizden hiç kimse araya girerek bunu kendisinden engelleyip-uzaklaştıramazdı. Öyleyse Resule ait sünnet Allahın göndermiş olduğu emir ve yasakları, insanlara aktarır ve yaşar. Yani Kuran Bir kanun peygamber de o kanunu hayatına uygulayan diğer insanlara örnek bir elçidir.
33/38- Allah'ın kendisine farz kıldığı bir şey(i yerine getirme)de peygamber üzerine hiçbir güçlük yoktur. (Bu,) Daha önce gelip geçen (ümmet)lerde Allah'ın bir sünnetidir. Allah'ın emri, takdir edilmiş bir kaderdir. Görüldüğü gibi, Bütün peygamberlerdeki haslet Allahın Emirlerini yerine getirilmesindeki hassasiyettir. Önce Şu Tarihi bir yanılgı ve yanlışlığı düzeltmek gerekir. Hadis İlmi Diye bir ilim Olmaz. İlim belge kanıt ister. Belge ve kanıtı olmayan ancak hikâye ve masal olur onlara itibar edilmez. Bütün İslam toplumlarının bildiği bir gerçek odur ki, Hadisler Kuran ile karışmasın diye yazılmadığı konusunda İslam bilginleri hem fikirdir. Hicri yüzeli sene sonra Gündeme gelmeye başladı. Yazılmayan ve kim söylediği kim rivayet ettiği onlarca kuşağın ağızdan ağza dolaşarak köküne inildiği sanılan sözler ne kadar, güvenirli olabilir onu siz düşünün. Bir programda bununla ilgili bir konu dikkatimi çekti. Beş on tane kişiyi sıralıyorlar. İlk sıradaki ikinci sırada olana öbür sırada olana söylemek için bir cümle söyleniyor. bu cümle son söyleyenden nakledildiği zaman, ilk söyleyenle karşılaştırıldığında hiç ilgi ve alakası olmayan bir cümle karşımıza çıkıyor. Dikkatinizi çekmek istiyorum Bu Aynı anda olan bir yanlışlık Peygambere ait sözlerin doğru olup olmadığı Aradan yüzeli sene geçtiğinde ne kadar güvenilir olduğuna siz karar verin. Bütün Hadis Kitaplarında geçen Güvenilir hadis diye aktarılan bir sözde hadisi naklederek hadisler konusundaki düşüncelerinizi tekrar gözden geçirmenizi istiyorum.
Bir Gün Allah Resulü sahabelerden birkaçıyla beraber çöle gezmeye çıkarlar. Resulün o arada taharet ihtiyacı gelir. Her taraf açık gizlenmesi gerekiyor. Arkadaşlarından olan birine git karşıdaki ağaçlara selam söyle beni gizlesinler diyor. Arkadaşı da gidiyor ağaçlara selam söylüyor. Durumu anlatınca ağaçlar hemen yerlerinden fırlayarak resulün yanına gelip gizliyorlar. Sonra da tekrar yerlerine geri gidiyorlar. Allah Aşkına Bu Anlayışın Bu dinin, Yahudi ve Hıristiyanlık dini ile ne farkı var. Şeytan daha önce de bahsettiğim gibi Kuranı tahrip etme gücünü kendisinde bulamamış ne kadar çamur atsa da tutturamamış Ama Hadisler adı altında İslam toplumunu bölmeyi tevhit inancını bozmayı başarmıştır. Kuran gelmezden önce peygamberler toplumu boş bırakmıyordu peş peşe birebirlerini takip ediyordu. Bozulan yerleri düzeltiyorlardı. Son Peygamber olan Hazreti Muhammet SAV ile peygamberlik noktalanınca. İnsanları kurandan başka düzeltecek kalmadı.
33/40- Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir; ancak O, Allah'ın Resulü ve peygamberlerin sonuncusudur. Allah, her şeyi bilendir.
Artık İnsanların Yol Göstericisi Kurandır. Onu Anlamak onu hayatımıza uygulamak gerekmektedir. Çünkü Onda hiçbir şey eksik bırakılmamış.6/38- Yeryüzünde hiçbir canlı ve iki kanadıyla uçan hiçbir kuş yoktur ki, sizin gibi ümmetler olmasın. Biz kitapta hiçbir şeyi noksan bırakmadık, sonra onlar Rablerine toplanacaklardır. Ve onda Her örnekten bir örnek verilmiş30/58- Andolsun, Biz bu Kuran’da insanlar için her örneği gösterdik. Şüphesiz, sen onlara bir ayetle geldiğin zaman, o inkâr edenler, mutlaka: "Siz ancak muptil olanlardan başkası değilsiniz" derler. Bazıları Benim hakkımda. iftira ederek Peygamber düşmanı diye fısıldadıklarını biliyorum. Asla Ve tövbe hâşâ, Peygambere karşı içinde zerre kadar şüphe ve saygısızlık bulunanlar iman etmiş olmazlar.
4/65- Hayır öyle değil; Rabbine Andolsun, aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem kılıp sonra senin verdiğin hükme, içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın, tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça, iman etmiş olmazlar.33/36- Allah ve Resûlü, bir işe hükmettiği zaman, mümin bir erkek ve mümin bir kadın için o işte kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Kim Allah'a ve Resulü’ne isyan ederse, artık gerçekten o, apaçık bir sapıklıkla sapmıştır.
İşte Allah resulüne iman itaat saygı sevgi böyledir. Bu Kuranı bize sunan o Resul Allahtan bu kitap’ı Gökten zembil ile indirmedi. Ona vah yedilerek ağzından süzülerek bize geldi. Peygambere iman etmeyen kurana da iman etmez Asla Peygambere karşı benim saygısızlık ve hafife alma diye bir konumum olamaz. Ben Ona tam bir teslimiyetle iman ettim. ve bazılarının yaptığı gibi de onu kendi bulunmuş olduğu konumdan kaldırarak Allah konumuna da getirmeyi asla kabullenemem. O Resul de böyle bir davranışı yaptığım zaman benden hesap soracaktır.
2/136- Deyin ki: "Biz Allah'a; bize indirilene, İbrahim, İsmail, İshak, Yakub ve torunlarına indirilene, Musa ve İsa'ya verilen ile peygamberlere Rabbinden verilene iman ettik. Onlardan hiçbirini diğerinden ayırt etmeyiz ve biz O'na teslim olmuşlarız." Kuranın dışında peygamberler hakkında söylenen sözlerin hiç birine katılmam Çünkü Allah kâinattaki varlıklara insanlar ve peygamberler de dâhil hepsine bir değer vermiş onları bir yere oturtturmuştur. Kimse Allahın yerine koyduğu kelimeleri yerinden kaldırıp da başka bir yere koyamaz koyma hakkı da yoktur.
4/46- Kimi Yahudiler, kelimeleri 'konuldukları yerlerden' saptırırlar ve dillerini eğip bükerek ve dine bir kin ve hınç besleyerek: "Dinledik ve karşı geldik. İşit, -işitmez olası- ve 'Raina' bizi güt, bize bak" derler. Eğer onlar: "İşittik ve itaat ettik, sen de işit ve 'Bizi gözet' deselerdi, elbette kendileri için daha hayırlı ve daha doğru olurdu. Fakat Allah, onları küfürleri dolayısıyla lanetlemiştir. Böylece onlar, az bir bölümü dışında, inanmazlar. Bu Ayetlere göre peygamberlerin yerlerini ve konumlarını Allah belirleyip sınır çizerken insanlardan herhangi biri kalkıp Allahın çizmiş olduğu sınırı çiğnemeye onu ihlal etmeye “ Hakkı yoktur. Bazı Yahudi ve Hıristiyanlardan Allah örnek vererek Peygamberleri ilahlaştıranları sorgulamaktadır.
5/116- Allah: "Ey Meryem oğlu İsa, insanlara, beni ve annemi Allah'ı bırakarak iki İlah edinin, diye sen mi söyledin?" dediğinde: "Seni tenzih ederim, hakkım olmayan bir sözü söylemek bana yakışmaz. Eğer bunu söyledimse mutlaka Sen onu bilmişsindir. Sen bende olanı bilirsin, ama ben Sende olanı bilmem. Gerçekten, görünmeyenleri (gaybleri) bilen Sensin Sen."
5/117- "Ben onlara bana emrettiklerinin dışında hiçbir şeyi söylemedim. (O da şuydu:) 'Benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a kulluk edin.' Onların içinde kaldığım sürece, ben onların üzerinde bir şahidim. Benim (dünya) hayatıma son verdiğinde, üzerlerindeki gözetleyici Sendin. Sen her şeyin üzerine şahit olansın.” İşte Hazreti İsa İnsanlara Allahtan başka ilah olmadığını ilan ederken, Hıristiyanlardan bazılarının onu Allah yerine koyup Allaha olan sevgi karşısında ona olan sevgi ve ihtiramı Allaha denk ve Allahın üzerinde bir yere oturtmaları Allaha şirk olmaktadır. Bazı Müslümanların da Aynı Hataya düşerek Hazreti Muhammedi sav De aynı konuma düşürmeleri onları şirke götürmektedir. Bir Ayeti alarak Allahın helal ve haram ettiklerini sanki helal ve haramları da peygamberler de koyar bir konuma getirmeleri müslümanım diyenleri şirke götürmektedir.
7/157- Onlar ki, yanlarındaki Tevrat'ta ve İncil'de (geleceği) yazılı bulacakları ümmi haber getirici (Nebi) olan elçiye (Resul) uyarlar; o, onlara marufu (iyiliği) emrediyor, münkeri (kötülüğü) yasaklıyor, temiz şeyleri helal, murdar şeyleri haram kılıyor ve onların ağır yüklerini, üzerlerindeki zincirleri indiriyor. Ona inananlar, destek olup savunanlar, yardım edenler ve onunla birlikte indirilen nuru izleyenler; işte kurtuluşa erenler bunlardır.
Bilindiği gibi her peygamber kendilerinden önce gelmiş olan peygamberleri tasdik eder ve kendilerinden sonra gelecek olanları da müjdelerler. İşte tevratta ve incilde gelecek olan son resul müjdelendiği halde, onun gelişi ile ilgili bilgiyi saklamışlar ve Kendilerine Allahın bazı helal ettikleri şeyleri haram bazı haram ettikleri şeyleri de helal etmişlerdir. O Haramları helalleştiren ve helalleri de haramlaştıran Allah resulü değil. Allah tır. Allah ona haram ve helalleri bildirmektedir. İşte burada sanki helal ve haramı koyan peygamber gibi bir anlayış kuranın anlatım esprisine ters düşmektedir. Buna yine bir açıklama daha gerekmektedir. Onlar kendilerine haram ettikleri aslında daha önce Allah tarafından helal idi. Onlar helal olanı kendilerine haramlaştırdıklarından. Tekrar son resul ile tekrar helalleştiriliyor. Olay bundan ibarettir.
Sünnet Ve hadis Konusunda Söylenenleri biraz daha açacak olursak, İki Kısma ayırmak lazım.
1- Resuli Sünnet
2- Muhammedi sünnet
Resuli Sünnet: Allah resulü olan Muhammedin davranış biçimlerini Kuranın emriyle bütünleştiren sünnettir. O Kendi hevasından konuşmayan kendi istek ve arzularına göre hüküm vermeyen vahyin gözetiminde hayatını düzenleyen sünnetidir ki. İşte Bu Kuranın Ta Kendisidir. Kuran Kanun Resul de onu pratik hayata uygulayan bir örnek elçidir. Öyleyse Onun Yaşamı kuranın emirlerinin hayata geçirilmesi uygulaması onun açıklaması oluyor. Açıklama derken kuran müphem manasında değil sadece hayata geçirmesi anlamında açıklamasıdır. Yoksa kuranı açıklayan o anlamda resul değil Allah tır.75/19- Sonra muhakkak onu açıklamak Bize ait (bir iş)tir. İslam Toplumlarında Yanlış İnançlardan birisi de Kuranı Biz anlayamayız onu Peygamberimiz Hadisleriyle açıklar. Anlayışı insanları kurandan uzaklaştırmıştır. Peygamber Allah tarafından açıklanmış olan kuranı pratik hayata geçirir onun pratik hayata geçirilmiş olanı peygamberin açıklaması oluyor. Peygamberin açıklayamadığı bazı şeyler vardır. İşte Kuranın Bazılarını açıkladığımız bazılarından vaz geçtiğimiz derken onu kastetmektedir.
6/91- Onlar: "Allah, beşere hiçbir şey indirmemiştir" demekle Allah'ı, kadrinin hakkını vererek takdir edemediler. De ki: "Musa'nın insanlara bir nur ve hidayet olarak getirdiği ve sizin de (parça parça) kâğıtlar üzerinde yazılı kılıp (bir kısmını) açıkladığınız ve çoğunu göz ardı ettiğiniz kitabı kim indirdi? Sizin ve atalarınızın bilmediği şeyler size öğretilmiştir." De ki: "Allah." Sonra onları bırak, içine 'daldıkları saçma uğraşılarında' oyalanıp-dursunlar.
Açıklanmak Olayın yaşanılır hale gelmesini anlatmaktadır. Bilindiği gibi bazı bilgiler insanoğlunun ilim ve teknolojide gelişmesiyle ortaya çıkmaktadır. Kuranın indiği dönemde Güneşin ayın ve dünyanın konumları hakkında sadece teorik olarak bilgileri kuran söyleyip geçiyordu. Peygamber o günkü dönemde uzay bilimlerine ait araç yoktu. O bilgileri o konuyla ilgili ilim geliştiği zaman ancak açıklanabilirdi işte peygambere bazı açıklamağı şeyler bu gibi şeylerdir. Ama şimdi bir uzay köprüsü kurularak onlar hakkında detaylı bilgiler alınmaya başlandı ve bizlere kapalı şeyler ilim adamlarının buluşlarıyla açıklanmaya başladı. Peygamberi İnanan Müslümanlar Öyle bir Konuma getirmişler ki. Sanki Bütün İlimleri bilme gibi bir yeteneği olduğunu sanmışlar. Hayır, Allah resulü sadece Allahın bildirdiklerini bilir o Allahın gayıp ile ilgili bildirdiği şeylerin dışında bilgileri bilemez.
7/188- De ki: "Allah'ın dilemesi dışında kendim için yarardan ve zarardan (hiçbir şeye) malik değilim. Eğer gaybı bilebilseydim muhakkak hayırdan yaptıklarımı arttırırdım ve bana bir kötülük dokunmazdı. Ben, iman eden bir topluluk için, bir uyarıcı ve bir müjde vericiden başkası değilim."
Resulü sünnet: Bütün Müslümanların ilgi odağı olan ve uyması gereken sünnetlerdir. O Allahın emirlerini söyleyip de pratik hayata yansıttığı sünnetlerdir.
Muhammedi sünnet: Peygamberimizin vahiyle sınırlandırılmayan sünnetlerdir. Elbisenin rengi kalınlığı, sakal koyması saç bırakması yemek çeşitlerinin hangisini sevip sevmemesi Muhammedi sünnetlerdendir. Bunlar diğer Müslümanların zevki keyfi ile alakası olmayan şeylerdir bu sünnet sadece kendisini ilgilendirir.Şimdi Bunları da, anladıktan sonra Kuranda söylenenlerin ne söylemek istediğini anlamaya çalışalım.

2/ 245- Allah'a karşılığını çok artırma ile kat kat artıracağı güzel bir borcu verecek olan kimdir? Allah, daraltır ve genişletir ve siz O'na döndürüleceksiniz. Bu Ayeti açıklamak için kuranda geçen diğer ayetlerin yardımına ihtiyaç vardır. Eğer bu ayetin anlamına bakarak hüküm verecek olursak Allahın ihtiyaç sahibi olduğu anlaşılır. Ama kuranda onu ile ilgili ayetlere baktığımız zaman3/ 189- Göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır. Allah, her şeye güç yetirendir. Allahın hiçbir şeye ihtiyacı olmadığını yerleri ve gökleri yaratan Allah olduğunu söylerken insanlarda Allaha borç vermek veya Allahın insanların borç vermesine ihtiyaç olduğunu düşünmek, çok yanlış olur. Ancak İnsanları denemek için rızkı bazılarına yayarak bazılarına da kısarak rızkı dar olanlara rızkı geniş olanların ihtiyaçlarını gidermek istemesidir.
2/ 219- Sana içkiyi ve kumarı sorarlar. De ki: "Onlarda hem büyük günah, hem insanlar için (bazı) yararlar vardır. Ama günahları yararlarından daha büyüktür." Ve sana neyi infak edeceklerini sorarlar. De ki: "İhtiyaçtan artakalanı." Böylece Allah, size ayetlerini açıklar; umulur ki düşünürsünüz;
6/146- Yahudi olanlara her tırnaklı (hayvanı) haram kıldık. Sığırlardan ve koyunlardan, sırtlarına veya bağırsaklarına yapışan veya kemiğe karışanlar dışında iç yağlarını da onlara haram kıldık. 'Azgınlık ve hakka tecavüzde bulunmaları' nedeniyle onları böyle cezalandırdık. Biz şüphesiz doğru olanlarız
Bu Ayete göre Sanki çift tırnaklı hayvanları Müslüman olanlara helal kıldığı halde Yahudi olanlara haram kıldığı söyleniyor ve anlaşılıyor. Bilindiği gibi İlk insan topluluğundan bu tarafa Allah hangi peygambere neyi helal etmiş ise diğer peygamberlere de onları helal neleri haram etmişse de onları da diğer peygamberlere haram etmiştir.16/118- Yahudi olanlara da, bundan önce sana aktardıklarımızı haram kıldık. Biz onlara zulmetmedik, ancak onlar kendi nefislerine zulmediyorlardı3/93- Tevrat indirilmeden evvel, İsrail'in kendine haram kıldıklarından başka, İsrail oğulları’na bütün yiyecekler helal idi. De ki: "Şu halde eğer doğruysanız, Tevrat'ı getirin de onu okuyun". Bu ayetlere göre Bütün peygamberlere gelen kitapların kaynağı Allah’tır Allah hiçbir peygamber ve kavme helal ve haram kıldıklarını başka bir kavme de helal ve haram kılar. Buradaki Kuranın söylemek istediği, Allahın helal ettiklerini kendi kendileri haramlaştırdıkları için böyle bir ifade kullanmıştır. Bazı Alevi vatandaşlar kendilerine tavşan etini örf ve adetlerine göre yemezler. Tavşan onlara hâşâ Allah tarafından haram edilmedi. Onların ellerinde böyle bir belge yok onların kendi kendilerine haram ettiklerinden dolayı onu yemiyorlar. İşte Yahudi olanların durumu da bunun gibidir. İşte Kuran’daki ayetlerin ne söylediği değil ne söylemek istediği yakalandığı veya anlaşıldığı zaman kuran anlaşılmaya başlar.

mustafa hasanpaşaoğlu
2. October 2009, 10:52 PM
Allah,peygamber ve kur'an biz müslümanlar kur'anın ipine sımsıkı sarılalım not:şu bilinmeliki dünyaya kuranın adeleti yüce türk milletinin eliyle gelecektir.

aşık74
2. October 2009, 11:14 PM
Selamlar.

Allah,peygamber ve kur'an biz müslümanlar kur'anın ipine sımsıkı sarılalım

İnşaallah,bencede her müslümanın amacı bu olmalı,doğruyu aramalıyız.

not:şu bilinmeliki dünyaya kuranın adeleti yüce türk milletinin eliyle gelecektir.

Bunu neye dayanarak yazdınız ?

Ali Rıza Borazan
13. October 2009, 01:56 PM
selamün aleyküm. Allahın hiç af kamsamına almadığı büyük günahların başında gelenlerden birisi şirkle gidiştir.4/48- Gerçekten, Allah, Kendisi'ne şirk koşulmasını bağışlamaz. Bunun dışında kalanı ise, dilediğini bağışlar. Kim Allah'a şirk koşarsa, doğrusu büyük bir günahla iftira etmiş olur. Şirk: Allaha olan sevgi ve ihtiramı allaha denk veya allahın üzerinde yaratıklardan herhangi birine verilmesidir. Kainatta en çok sözü edilmesi gereken allah ve onun gönderdiği kitaplar ve peygamberlerdir. eğer kuranın karşısında kuranın denginde ve onun sözü üzerine başkalarının sözü ön plana çıkarılıyorsa. orada düşünülmesi gerekir.

aşık74
13. October 2009, 02:09 PM
not:şu bilinmeliki dünyaya kuranın adeleti yüce türk milletinin eliyle gelecektir.

Bunu neye dayanarak yazdınız ? Cevap rica etsem ?

aşık74
20. October 2009, 02:20 PM
Ali rıza bey ???

Ali Rıza Borazan
12. November 2009, 08:47 AM
Allah razı olsun toslunba kardeşime aynen katılıyorum. Kuran insanları allaha davet eder Allaha davet etmeyen Allaha çağırmayan hiç bir düşünce tevhidt akidesine ship değildir. şirke götürür

aşık74
3. December 2009, 01:42 PM
Alirıza abi selamlar...

Alirıza abi; namaz vakitleri hususunda , sizin sitenizden gördüğüm kadarıyla,namaz vakit lerini 5 vakit olarak yorumlamışsınız !

Acaba toslunba kardeşimizin bu konudaki 28 nolu iletisini, bu bölüm üzerinde
konuşabilirmiyiz ?

Not: Amacım 2 ayrı fikri çakışdırmak değil,lütfen yanlış anlaşılma olmasın!
Sadece bu konuşma dan faydalanabilmek ve faydalandırabilmek amacım!!
Allah rızası için,konu amacını aşmasın!!!
Selamlar,saygılar...

Toslunba
4. December 2009, 03:27 AM
Doğruyu bulmak için geçmiş tecrübelerden faydalanmak güzel bir yaklaşım. Bu sayede yaşanarak uzun yıllarda oluşmuş bilgiyi kısa sürede edinebiliriz. Ancak bu ahiretide ilgilendiren konularda pek tutarlı değil sanki ,sonuçta ölüp tekrar dirilen birisini tanımıyoruz. Elimizde güvenilir sadece Kuran var. Bunun idrakindeyiz. O halde gönlümüze yatacak bilgileri ,hakikatleri KENDİ GÖNLÜMÜZ ile KENDİ KİTABIMIZDA BİZZAT KENDİMİZ aramalıyız diye düşünüyorum. Aşık dostum bence senin gönlün ancak bu şekilde mütmain olur. Dışarılarda boşa aranmaktasın gibi geliyor bana :) ...

Ali Rıza Borazan
10. December 2009, 07:11 PM
Önce şekillenmiş olan namazın anlatalım sonrada. beş vakit olduğunu anlatmaya çalışalım inş.

aşık74
11. December 2009, 03:28 PM
Sabırsızlıkla bekliyoruz abi.:)

Apollonius
10. January 2010, 03:03 PM
Uzun lafın kısası ; acaba hanif ler arasındada bu şekilde söylentiler varmı,bunlar hakkaten oluyormu ?
Oluyorsa biz neden göremiyoruz :) Bizdemi bişeyler eksik ..?

svg...

Sevgili kardeşim, "Peygamberi görme" iddiaları size ilginç mi geldi? Size daha ilginç şeyler söyleyeyim. Said Nursi kitaplarının kendisine Allah tarafından yazdırıldığını iddia etmekte, bilgilerin Allah katından geldiğini iddia etmektedir. Kendisi ile ilgili hükmü verecek olan Allahtır tabi ama ona bir suçlama yöneltmeden bu iddiasının da kendi kitaplarında yer aldığını belirtmek istedim.

Size tavsiyem; bu şüpheciliğinizi kaybetmeyin ve bilmediğiniz şeyin ardından gitmeyin. Delili olmayan bir şeye inanmayın ve delil gösterme veya karşı delil çürütme konusunda konusunda Kuran'dan daha iyi bir rehber bulamayacağınızı unutmayın. Kuranı anlayamayacağımızı söyleyen insanlar Kuranla bazı noktalarda çeliştikleri için Kuranın okunmasını istemeyen insanlardır. Dünyada Allah katından indiği söylenen yüzlerce kitap var. Rehberiniz son peygamberimiz Hz. Muhammed'e vahyedilen Kuran olsun.

Fakat Kuranı bile şüpheyle okuyun (meal çeşitliliğinden dolayı), hüküm içeren ayetler ile anlamadığınız veya size mantıksız/çelişkili/eksik gelen ayetler görürseniz başka meallerden tefsirlerden karşılaştırın.

NOT: Bu yazdıklarım da bana göre doğrulardır, dolayısıyla yanlış içerebilirler.

Miralay
4. May 2010, 02:11 PM
Nur cemaati ve Risale-i Nur hakkında daha detaylı bilgileri:

http:\\www.tevhidnesli.de

sitesinden okuyabilirsiniz. Gerçekten çok tatminkar bir çalışma yapmışlar. Çok uzun olduğu için buraya alamadım.

hiiic
5. May 2010, 04:34 AM
LÜTFEN DİKKATLİ OKUYUN
Siz bu ayetleri okurken Allahın sizi titizlikle izlediğini ve dua ettiğinizde size cevap vereceğini unutmayın!!!


İsrâ 2
Biz, Musa'ya Kitab'ı verdik ve İsrailoğullarına: "Benden başkasını dayanılıp güvenilen bir rab edinmeyin" diyerek bu Kitab'ı bir hidayet rehberi kıldık.
Neml 2
İman eden müminler için bir hidayet rehberi ve bir müjdedir.
Neml 77
Ve o, müminler için gerçekten bir hidayet rehberi ve rahmettir
Lokman 3
Güzel davrananlar için bir hidayet rehberi ve rahmet olmak üzere (indirilmiştir).
Mü’min 54
O, akıl sahipleri için bir öğüt ve doğruluk rehberidir.
Nûr 46
And olsun ki, açıklayıcı ayetler indirmişizdir. Allah dilediğini doğru yola eriştirir.
Yâsîn 69
Ve biz, ona şiir belletmedik ve bu, ona yakışmaz da; bu, ancak bir öğüttür ve her şeyi açıklayan Kur'an.
Zuhruf 2
Andolsun her şeyi açıklayan kitaba.
Duhân 2
Andolsun her şeyi açıklayan Kur'an'a.

Zümer 23
Allah sözün en güzelini, birbiriyle uyumlu ve bıkılmadan tekrar tekrar okunan bir kitap olarak indirdi. Rablerinden korkanların, bu Kitab'ın etkisinden tüyleri ürperir, derken hem bedenleri ve hem de gönülleri Allah'ın zikrine ısınıp yumuşar. İşte bu Kitap, Allah'ın, dilediğini kendisiyle doğru yola ilettiği hidayet rehberidir. Allah kimi de saptırırsa artık ona yol gösteren olmaz.
En’âm 114
Allah'tan başka bir hakem mi arayayım ki size, her muhtaç olduğunuz şeyi bildirip açıklayan kitabı, o indirmiştir. Kendilerine kitap verilenler de bilirler ki o, senin Rabbin tarafından gerçek olarak indirilmiş bir kitaptır; artık şüphe edenlerden olma.

ve kuranda daha niceleri geçer... artık isteyen varsın başka kaynaklara, isteyende onun ayetlerini derinlemesine düşünüp şöyle bir etrafına baksın da hayatına geçirip tatbik etsin.

Kuranda açıklaması tam olarak verilmediği söylenen ayetler ki buna namazda dahil, tamamen kulun kendi iradesine ve isteğine bırakılmıştır.

Aksini idda eden kişi yukarıdaki ayetlere ters düştüğü için dinden çıkabilir.

Her sıkıntıda önce Allaha dua edelim, o bize doğruyu gösterecektir.

message
30. June 2010, 11:53 AM
toslunba kardeşim Allah razı olsun senden... işte her şey apaçık ortada ya. "Öyleyse nereye gidiyorsunuz? bu (mesaj, kuran), bütün insanlık için bir öğüt ve uyarıdan başka bir şey değildir, doğru yolda yürümek İSTEYEN her biriniz için. ama ALLAH, bütün alemlerim rabbi, (o yolu size göstermeyi) istemedikçe SİZ onu İSTEYEMEZSİNİZ." [Tekvir, 26-27-28-29]

cemaatte düşünme hakkın yoktur. sana yukarıdan(bu da ayrı komik ya) emir gelir, bugün bunları yapacaksın, şu kitabı okuyacaksın gibi. sen de bir güzel okursun. birileri ne derse onu yapmakla yükümlüsündür. "hiç mi düşünmüyorsunuz" düşünemezsin arkadaşım senin yerine abin düşünür, onun yerine de biri bulunur düşünmesi için. en son sağolsun hoca efendiler düşünür de senin ne yapman gerektiğini belirlerler.

ben görmedim ya daha cemaatte hadi bugün kuran okuyoruz arkadaşlar diyeni. risale oku, boş boş hikaye oku, ne alâ ya değil mi?

arkadaş madem peygamberimizin hayatını örnek almak istiyorsun işte ortada KURAN. nereye bakıyorsun? Allah için bir şeyler yapmak istiyorsun işte ortada KURAN.

Allah görenlerden ve istememizi istediklerinden olmamızı nasip eder inşallah...

Toslunba
6. July 2010, 11:41 PM
Bir istihbaratçı şöyle demişti ;
Hiçbir cemaat yada tarikat olmasınki bilerek yada bilmeyerek herhangi bir istihbarat teşkilatının oltasında olmasın. Bu yerler insanların gönülden bir bağlılıkla topluluk oluşturduğu yerler olduğu için istihbari açıdan çok önemli ve zengin yerlerdir.

Hakikatende özellikle islam tarihi incelendiğinde yüzlerce yıldır bu tür oluşumların kurulduğu ,kullanıldığı ,ele geçirildiği çokça görülür. Ne denli güçlendikleri ve işe yaradıklarıda birinci dünya savaşında ve kurtuluş harbinde ortaya çıkmıştır.

hiiic
17. July 2010, 01:53 PM
Kuran herşeyi açıklamış diyoruz ayet gösteriyoruz adam hala çıkıyor ayeti inkar ediyor diyorki, yok efedim rivayet hadisler kuranın eksiklerini tamamlar, yok efedim imamı azam dinimizi tamamladı eksikti çünkü, yok efendim saidi nursi kuranı açıkladı...

Ya bunu söylerken dinden çıktıklarının farkında değilmi bu adamlar?

Hadi onu anladımda bu fetullahda neyin nesi, islami yapıyı kullanarak kendisine kölemen sistemi kuruyor daha da ötesi kazandıklarının çok az bşr kısmıyla fakir ülkelere okul yaptırıyor (şirin gözükmek için) diğer gelirlere böylece bakın cebe atmıyorum imajı gösteriyor...


İsrâ 2
Biz, Musa'ya Kitab'ı verdik ve İsrailoğullarına: "Benden başkasını dayanılıp güvenilen bir rab edinmeyin" diyerek bu Kitab'ı bir hidayet rehberi kıldık.
Neml 2
İman eden müminler için bir hidayet rehberi ve bir müjdedir.
Neml 77
Ve o, müminler için gerçekten bir hidayet rehberi ve rahmettir
Lokman 3
Güzel davrananlar için bir hidayet rehberi ve rahmet olmak üzere (indirilmiştir).
Mü’min 54
O, akıl sahipleri için bir öğüt ve doğruluk rehberidir.
Nûr 46
And olsun ki, açıklayıcı ayetler indirmişizdir. Allah dilediğini doğru yola eriştirir.
Yâsîn 69
Ve biz, ona şiir belletmedik ve bu, ona yakışmaz da; bu, ancak bir öğüttür ve her şeyi açıklayan Kur'an.
Zuhruf 2
Andolsun her şeyi açıklayan kitaba.
Duhân 2
Andolsun her şeyi açıklayan Kur'an'a.

Ben bu ayetlerde ne risaleyi nur nede sahihihi buhari göremiyorum. ama açıklayıcı gerekmediğiniz yani bu kitaplara gerek olmadığını görüyorum... bu nurculukta acayip bir din, keşke müslüman olsalardı

hiiic
24. August 2010, 01:10 PM
fetullaha ayet yazalım biraz da.. çok kitap yazmış yarıdan çoğu yalan dolan iftira. Bunlar olmuşlar ehli kitap. bugünkü klasik müslümanlar ehli kitap ayetlerinin muhatabı olmuşlar.

Âl-i İmrân 78
Ehl-i kitaptan bir gurup, okuduklarını kitaptan sanasınız diye kitabı okurken dillerini eğip bükerler. Halbuki okudukları Kitap'tan değildir. Söyledikleri Allah katından olmadığı halde: Bu Allah katındandır, derler. Onlar bile bile Allah'a iftira ediyorlar.

Bakara 79
Elleriyle (bir) Kitap yazıp sonra onu az bir bedel karşılığında satmak için "Bu Allah katındandır" diyenlere yazıklar olsun! Elleriyle yazdıklarından ötürü vay haline onların! Ve kazandıklarından ötürü vay haline onların!
------------------------------------------------------

pramid
15. October 2010, 09:28 AM
Kuranı allah anlaşılması için arapça olarak indirdi. Kuran anlşılması güç bir kitap değil. Sadece dua edin ve şöyle deyin

"rabbim ilmi artır."
"müslüman olarak vefat ettir ve salihlerle beraber eyle."
"dosdoğru yola ilet".

Kurandan insanları soğutmak ne kadar kötü

hiiic
16. October 2010, 09:29 AM
Kuranı allah anlaşılması için arapça olarak indirdi. Kuran anlşılması güç bir kitap değil. Sadece dua edin ve şöyle deyin

"rabbim ilmi artır."
"müslüman olarak vefat ettir ve salihlerle beraber eyle."
"dosdoğru yola ilet".

Kurandan insanları soğutmak ne kadar kötü

Ellerine sağlık pramid

Bazı zümreler (müslüman olduklarını idda eden kendini bilmezler) böyle dua işe yaramaz diyor, illa şeyh lazım diyor sanki doğru yola kılavuzlamak Allahın işi değilmiş gibi yada Allah duaya karşılık vermezmiş gibi bile bile hakikatların üstünü örtmeye onu değiştirmeye çalışıyorlar... Allahın gazabı zalimlerin üzerine olsun.

Ancak ona itaat ve kulluk ederiz; umarız ki bizi doğru yola, nimet verdiklerinin yoluna iletir.

aşık74
25. January 2011, 02:20 PM
Bu konuyu açalı uzuuun zaman olmuş. O zamandan bu zamana düşüncelerimde değişmeler ve gelişmeler oldu.

En sonunda cemaat'imi buldum... :)

YARATICISINA KOŞULSUZ GÜVENİP VE YALNIZ O’NA ÇAĞIRAN, İŞİNE SIMSIKI SARILIP VE DÜZGÜN YAPAN.BARIŞI(SALAAT'I) AYAKTA TUT ' ANLAR CEMATİ :)

ÇİZGİM : YANLIZ ALLAH'IN ÖĞRETİLERİ.

VAZGEÇİLMEZİM : İNSANLARIN DİRLİK VE ESENLİĞİ( SALAAT)'NE ÇALIŞMAK.

Adımız : Barış.
Kulvarımız : Barış kulvarı.
Andımız : Dirlik ve esenlikli olarak,barış'ı sürdürmek.(salaat).

Ve şuna inandımki ; rabbim ; iyi niyet ile kendine yönelenlere doğru yolunu gösteriyor...

Kafamdaki dumanlar yaklaşık 2 yıl içerisinde dağıldı..Çok mutluyum.Sizlerle paylaşmak istedim....

Selam ALLAH aşık larının hepsine olsun.... Sizleri çok seviyorum....

TEBYİN
25. January 2011, 02:56 PM
YARATICISINA KOŞULSUZ GÜVENİP VE YALNIZ O’NA ÇAĞIRAN, İŞİNE SIMSIKI SARILIP VE DÜZGÜN YAPAN.BARIŞI(SALAAT'I) AYAKTA TUT ' ANLAR CEMATİ

ÇİZGİM : YANLIZ ALLAH'IN ÖĞRETİLERİ.

VAZGEÇİLMEZİM : İNSANLARIN DİRLİK VE ESENLİĞİ( SALAAT)'NE ÇALIŞMAK.

02:125 Ve biz sistemi (evi) insanlar için bir kazanç/ödül yeri ve güvenli bir yer kıldık. Ve (Rabbine) bağlı / kendini adayan İbrahim 'in makamından bir yer edinin. İbrahim ve İsmail'e "Sistemimi (evimi) ziyaret edenler, sadık kişiler ve boyun eğip itaat edenler için temiz tutacaksınız" diye emretmiştik.

Sen de ibrahimi emmareler görüyorum demiştimya,
Yanıltmayan RABBE kainatın zerratınca ham ederim
Tekrar kutlu olsun aşik kardeş

hiiic
25. January 2011, 03:44 PM
Ve şuna inandımki ; rabbim ; iyi niyet ile kendine yönelenlere doğru yolunu gösteriyor...

Kafamdaki dumanlar yaklaşık 2 yıl içerisinde dağıldı..Çok mutluyum.Sizlerle paylaşmak istedim....

Selam ALLAH aşık larının hepsine olsun.... Sizleri çok seviyorum....

Şimdi söyler misiniz?
ALlah hidaye vermedikçe, biz aciz nankör ve günahkar kimseleri kim doğru yola iletir.
Allahın terbiye sisteminden, rabliğinden ve yol göstericiliğinden dhaa mükemmel ne vardır?

Allah kuranda sınırsız anlatılacakların sadece yeterli kesimini bize göndermiş, sürekli okuyanı arındıran, temizlenmek isteyeni temizleyen bir kitap, arapçasını bilmem ama meali dahi temizliyor. Orada peygamberleri temizleme ve doğru yola iletme stretejilerini vermiş, aslında bize yazılanda onlarınkınden farksız...

Azıcık daha sıkacağız dişimizi ve sabredeceğiz belalara karşı.
Bir kere temizlendik mi artık bu konuları cennette tahtlarda konuşuruz inşallah, ama erdemli insan olmak zor, çok dert sıkıntı görmek lazım çok. nimete ulaşınca şımarmayan, böbürlenmeyen, şükrünü eda eden kullar olamazsak eğer, Rab bizi cennete sokar mı? ki o galaksinin az ötesinde dahi olsun...

aşık74
25. January 2011, 05:40 PM
Size katılıyorum hiiiç kardeşim. Şımarma'dan,böbürlenmeden , dürüst'ce, ve en önemlisi kararlı bir şekilde yürümemiz lazım.
Sürekli öğrenme ve anlama modunda olmalıyız!

Sıkıntılar ve dertler illaki olacak bu yolda,bunun farkındayım\farkındayız .

Mesela yaşadığım bir olayı kısaca anlatayım sizlere.

Cemaat sohbetlerine 6 aydır gitmiyordum.Dolayısıyla sohbet gurubundan,arkadaşların dikkatleri bana çekilmişti. Çünkü yanlış yapıyordum(onlara göre).

Neden yanlış ? Risaleler den nasiplenmeden olmaz ! O yüzden yanlış...!

Israr lar üzerine kıramadım ve 1 kere daha gittim. Çay'lar ,kahve'ler içildi.Risaleler okunuldu ve dinlendi.

Sonra sıra geldi serbest kürsü sohbet'e.Ben ise bu serbest kürsülerde , her defasında,geleneksel yaşanan islamı eleştirdim(nazikce).

En sonunda bu işe bozulan hoca ları , bana dedi ki;

Eeeeee abi, sen yakında kendini 'peygamber' de ilan edersin dedi.

Ve doğal olarak benim nazik liğim , yerini hafif sert liğe bıraktı...

Karşılıklı tatlı sert konuşmalar oldu,bu arada yaklaşık 20 kişiydik.

En sonunda zurna zırrtt dedi, ve şunu dedi bana HOCA ..!!!

'Abi ; sen bizim kutsalımıza laf söylüyorsun' dedi..

Ne diyeceğimi bilemedim,nutkum tutuldu.Dedimki; size kutsalınızla ( risale-i nurlar) mutluluklar.Benim kutsal'ım beşer kelam'ı olmayan kuran dır. dedim.

Ve sohbeti sonlandırdım.Bu olay beni üzdü ve etkiledi.Sıkıntı yarattı bende...

Yani uzun lafın kısası illaki sıkıntılar yaşayacağız,bize sapık diyecekler,kafayı yemişin sen diyecekler,yakında peygamber ve ya mehdilik ilan edersin bile diyecekler...

Ama yılmayacağız ( elçiler gibi ).

Yaradanımıza sımsıkı sarılacağız,onun sistemine çağıracağız dostlarımızı,işimizi düzgün yapacağız,salaatı ayakta tutacağız.

Yaşamımızın vazgeçilmezi ,salaat(dirlik ve esenlik) dir diyeceğiz.

Çizgimiz ALLAH'ın öğretileridir diyeceğiz...

Adımız : Barış.

Kulvarımız : Barış kulvarı.

Andımız : Dirlik ve esenlikli olarak,barış'ı sürdürmek(salaat). , diyeceğiz.

Ve bu sistem üzerine son nefesimizi vereceğiz inşaallah...

sevgi ve selamlar kardeşlerim...

hiiic
25. January 2011, 06:11 PM
Laf söyletmedikleri Kutsalın onları görecek gözleri mi var? yoksa işitecek kulakları mı?
İnsan oğlu kendisini yaratan rabbin yeryüzü ve gökyüzündeki hakimiyetinin oralarda gezen yada uçan dirilerden daha fazla olduğunu ne zaman anlayacak. En diri ve mutlak hakimiyet sahibi Allah dururken neden başka dirilerden, üstelik ALlah tarafından hidayete erdirilmedikçe hidayeti bulamayan dirilerden medet istenir onların ölüsü yada yazdığı deli saçması şeyler kutsal kabul edilir?


İsrâ 2
Biz, Musa'ya Kitab'ı verdik ve İsrailoğullarına: "Benden başkasını dayanılıp güvenilen bir rab edinmeyin" diyerek bu Kitab'ı bir hidayet rehberi kıldık.

İnsan oğlu rabbin yeryüzünde gezen her aciz canlıdan daha diri ve hüküm sahibi olduğunu hala anlamadı mı? O ne güzel vekildir, o ne güzel dayaılacak dosttur.

Âl-i İmrân 2
Hayy ve kayyum olan Allah'tan başka ilah yoktur.

Bırak onlar Allahın berisinden bir takım kutsallarını dillerine dolasın dursunlar, yakında her an çok titiz ve sürekli bir gözetim altında olduklarını, hiç bir yerde en ufak dahi olsa rabbin denetiminden uzak olmadıklarını ve olamayacaklarını görecekler. O vakit Allahtan başka saydıkları kutsalları da kendilerinden uzaklaşmış olacak.

En’âm 59
Gaybın anahtarları Allah'ın yanındadır; onları O'ndan başkası bilmez. O, karada ve denizde ne varsa bilir; O'nun ilmi dışında bir yaprak bile düşmez. O yerin karanlıkları içindeki tek bir taneyi dahi bilir. Yaş ve kuru ne varsa hepsi apaçık bir kitaptadır.

Derin Düşünce
16. February 2011, 11:57 AM
Selamlar;

Ben şu an bir arkadaşımın tavsiyesi üzerine , o arkadaşımla nur cemaati'nin sohbet lerine katılıyorum.
Acaba bu cemaat hakkında sizinde iyi veya kötü yönde görüşlerinizi alabilirmiyim ?

svg...

Selam Kardesim.

Nur cematinin sohbetlerine katılıyor olman, halk diliyle nurcu olmanı gerektirmiyor. Evet belki fethullah Gülen Allahu alem birilerinin maşasıdır, evet nur cemati icerisinde okuyageldikleri kitabı belki kurandan daha cok onemseyenler vardır. Evet kendi iclerinde bike parcalara ayrılmıslardır. Evet belki onların dogru diye algıladıkları bizlerin yanlıs olarak nitelendirdiklerimizde olabilir.

Sozumun ozu asıl demek istedigim sudur; Said Nursi gercekten alim ve muvahhit bir kişiliktir. Sözleriyle ve amelleriyle o doneme damgasını vurmus, tagut karsısındaki dik durusuyla bir cok insana emsal teskil etmistir. Eserlerinde genellikle iman konusu uzerinde durmus, asıl meselenin iman oldugunu savunmustur. Bu baglamda bakıldıgında ideolojik kaygılar bir yana koyuldugunda, Nur risaleleri adı ile nesredilen kitaplar gercekten faideli ve ilim kokan kitaplardır. Osmanlıca dili nedeniyle anlasılması yeni nesil icin zor olsada :) Maalesef sadelestirme yapmıyorlar.

Said Nursi bir alimdir. Bir insandır. İctihadlarında, soylemlerinde, fikirlerinde isabet yada hata sozkonusu olabilir. Bizim asıl kitabımız kurandır, ancak nasıl birbirimizin soylemlerinden faydalanıyor ve Kuranı, kelamı, yasamı, esyayı, tarihi anlamak icin kuran uzerine munazara ve istisareler yapıyorsak, yeri geldiginde icimizde beyin fırtınaları yaratıp, farklı ilim sahibi arastırmacıların goruslerini paylasıp uzerinde konusuarak en sonunda kanaatimizi ortaya koyuyor isek, aynı sekilde Said Nursi efendiden de faydalanmakta beis gormuyorum.

Ben gucum yettigi kadar her cemaatin sohbetlerine katılmaya calısırım. Cunku ben biliyorum ki halkın icinden olan bu insanların hepsinin gayesi Allah rızasıdır. Bu sayede yargı gucumun geliştigini dusunuyorum. Kimse herseyiyle dogruyu isabet ettiremez. Cemaatlarin fikirleri deyisleri farklı olabilir. Yaklasımlar degişik olabilir, ancak Allah ihlasla yola cıkmıs her muslumana bir sekilde arayısının sonucunda gercegi bulduracaktır. Resullerin dualarındaki su nokta dikkatimizden kacmasın. "Rabbim beni suan uzeride oldugumdan daha dogru olana eristir." Dogrunun ve gercegin pesinde arayıcı ve takipci olalım insaallah. Allahın verdigi aklı kullanarak bir kanaat ortaya koymak icin herkese soz vermeyi,faydalanmayı bilmeliyiz.

Selam ve dua...

aşık74
16. February 2011, 12:18 PM
Öncelikle hoş geldiniz kardeşim. :)

İnşallah bu platformda faydalı bilgi paylaşımlarımız olur hep beraber.

Bende aynı sizin gii davranıyordum,sürekli farklı guruplara katılır,bir şeyler öğrenmeye çalışırdım. Ama ters giden birşeyler vardı !!!
Ters giden şey ise bu gittiğim toplulukların hiç birinde KURAN ' ı anlama adına hiçbir çalışma yapılmamasıydı.

Ama basit bir mantık yürütürsek rabbimiz bize KURAN' dan sorumlu tutulacağımızı bildirmiş,bu ipe sarılın demiş,buna uyan mutlu sonu bulacaktır demiş.

Rabbime çoook dualar ettim,çok yalvardım.Çok şükür'ki rabbim dua larımı kabul etti,birileri ve birşeyleri vesile kıldı,ve yaşadığım şehir de ,YANLIZ KURAN konuşulan bir gurup insanlarla tanışmamı nasip etti.

Ve bu KURAN konuşmalarımızı ,cuma suresine uyarak yapıyoruz çok şükür :)
Yani KURAN da farz olan bir ibadeti de yapmış oluyoruz.

Nurculuk ile ilgili ise alttaki yazıyı okumanız faydalı olacaktır diye düşünüyorum.

1- İslam dininin ana kaynağı olan Kuran'da mezhep, tarikat yoktur. Kuran-ı Kerim bölücü değil bütünleştiricidir. Oysa bütün mezhepler ve tarikatlar bölücüdür, ayrı ayrı topluluklar oluşturmayı yeğler.

2- İslam’da bütün ibadetler, Kuran’da adı sanı geçmeyen kişiler için değil Allah adına sürdürülür. Oysa Nurculukta kurucusunun adı, Allah’ın adları yanında anılır.

3- İslam’ın biricik kitabı Kuran-ı Kerim’dir. Onun yenisi, eskisi olmaz, benzeri, örneği yazılamaz, başka bir kitap Kuran anlamında alınamaz, yorumlanamaz. Oysa Nurculukta Risale-i Nur, Kuran yerine de okunabilmektedir. Bu tutum İslam’a büsbütün aykırıdır; “Küfr-i kebir”dir, büyük suçtur.

4- Kuran'da bütün inananların kardeş oldukları, Allah’ın bütün evrenin yaratıcısı olduğu bildirilir, insanlar arasında üstünlük-aşağılık ayrımı gözetilmez. Oysa Nurculukta Said-i Kürdi; üstün yaratılışlı, Allah’la aracısız bağlantı kuran bir kimse diye nitelenir.

5- Kuran'a göre ibadet belli bir düzene göre, alçakgönüllüce sürdürülür. Nurculukta değişik kılıklara bürünmek, olduğundan başka türlü görünmek, elde değnek (asa) bulundurmak, vs… vardır.

6- İslam'da belli bir toplumsal sınıf ayrımı yoktur, bütün insanlar eşittir. Oysa Nurculukta “Nur talebesi” denen özel bir topluluk, ayrı bir sınıf vardır. Bunlar gerçek Müslümanken öbürleri dinsizdir, kafirdir.

7- İslam'da ibadet açıktır, gizli kapaklı değildir. Nurculuktaysa gizlidir, toplumun gözünden uzaktır. Nitekim ülkemizde Nurcuların oluşturdukları toplulukların tümü dışarıya gizlidir.

Risale-i Nur’daki Sayıklamalar :

Said-i Nursi, “Sikke-i Tasdik-i Gaybi” adlı risalesinde kendi yazılarını Kuran’la özdeş sayar, kendini Allah’la konusan peygamberle eş tutar. Nitekim şöyle bir yorum getirir : “

“Risale-i Nur”u Allah Kuran-ı Kerim’de imzalamıştır. Basta Hz. Muhammet olarak Hz. Ali, Abdulkadir Geylani, Muhittin Arabi ve öteki büyükler de Risale-i Nur'a imza koymuşlardır.”


Said-i Kürdi Isparta'da yazdığı lemalardaysa şunları söylüyor :

“Risale-i Nur girdiği her yeri kutsallaştırmış, bu arada Isparta'ya mübareklik kazandırmıştır. Risale-i Nur, Isparta'ya bütün illerin üzerinde bir dindarlık meziyeti kazandırmıştır.”

Kendini böylece Allah yerine de koyan Said-i Nursi(Said-i Kürdi), “Sönmez Risalesi”nde su sözlerle “Risale-i Nur”u övmektedir :

“Risale-i Nur Kuran’ın aynasıdır, bir mucize niteliğindedir… Risale-i Nur’a kimse karşı koyamaz; onunla boy ölçüşemez, hiçbir kitap ona denk tutulamaz.”

Said-i Nursi’ye göre Risale-i Nur, kendisine Allah’ın isteği üzerine dolaysız olarak indirilmiştir. “Bediüzzaman Cevap Veriyor, 1960” adlı yazıda da “Risale-i Nur, Said-i Nursi’ye Allah tarafından verilmistir.” denmektedir.


İslam dinine göreyse Allah dört peygambere kutsal kitap indirmiştir. Tersini iddia eden sahte peygamber Kürt Sait’in ardından gitmek sapkınlıktır.

Nursi'nin “Mesnevi-yi Nuriye” adlı yazısındaysa şu ifadeler vardır :

“Risale-i Nur, Kuran’ın bir mucizesi olduğundan her şeyde bir marifet penceresi açmıştır. Bu kitap, Kuran'a ait bir sırrı çözerek bir yıllık bir işi bir saatte bitirecek duruma gelmiştir... Risale-i Nur, Musa peygamberin asası gibi nereye değdiyse oradan su çıkarmıştır.”


İslam dinine göre başta insan olmak üzere, bütün yaratılmışlar kendi dillerince Allah’ın adını anarlar. Bizim Said-i Nursi ise bakınız bu konuda ne der:

“Risale-i Nur'u sadece kuşlar değil, gökte ve yerde bulunan bütün varlıklar alkışlar.”


Said-i Nursi yazılarının çoğunda kendini kimi yerde üstü kapalı, kimi yerde çok açık olarak Allah’la aracısız konuştuğunu vurgular. Onun “Hizmet Rehberi” dediği yazısında şu ifadeler vardır :

“...Ama onda (Risale-i Nur'da) yazılanlar Kuran’ın malıdır. Hepsi Allah’tandır... Peygamberimiz Kuran-ı Kerim'in sadece bir tercümanıydı. Üstat da (Said-i Kürdi) Risale-i Nur'un sadece bir tercümanı gibidir.”


“İman Hakikatleri” başlıklı yazısında söyledikleriyse ürperticidir :

“Risale-i Nur, peygamberimizin risaletini yani peygamberliğinin bir mirasını üstada verir.”


Risale-i Nur'un “Hizmet Risalesi” bölümünde geçen şu sözler de ilginçtir :

“Risale-i Nur'a itiraz edilemez. Yapılacak her itiraz en ulu kişilerden , Kutbu'l Azam'dan da gelse aldırış edilmemeli.”


İslam terminolojisinde Kutbu’l Azam peygamber demektir.

Said-i Nursinin eserlerinden birkaç örnek daha :

“Kuran-ı Kerim ve Risale-i Nur, rahman ve rahim olan Allah’ın bir indirişidir. Kuran-ı Kerim ve Risale-i Nur'un indirilişi aziz ve hakim olan Allah’tandır.”


“İşte o nur hem Kuran-ı Kerim’dir hem de Risale-i Nurdur.” “



“Risale-i Nur'un 129 parçası Kuran'dan uzanan elektrik telinin ucuna takılan 129 elektrik lambası gibidir.”



Kuran-ı Kerim’deki Secde suresinin 2. ve 3. ayetleri, Said-i Nursi'ye göre Risale-i Nur'u anlatmaktadır. Nurculara göre Risale-i Nur öyle bir kitaptır ki Fussilet suresi 33. ayette de anlatılan Nur tarikatı üyeleridir.


Said-i Nursi'ye göre de “Hiç bir sözün kendisininkinden daha güzel olamayacağı “söz” , Risale-i Nur külliyatından olan “Sözler” adli risaledir. Fussilet suresi 33. ayette de işte bu kitap anlatılmak istenmiş ve övülmüştür.


İslam dininin ve de Kuran-ı Kerim’in nasıl çarptırmalara uğratılarak Nurculuk denilen sayıklamanın desteklenmek istediği, Allah buyruğuymuş gibi gösterilmeye çalışıldığı açıkça ortadadır.


Said-i Nursi “Nur Meyveleri” adlı yazısında da şöyle der :

“Risale-i Nur okumak veya yazmak alim olmak için yeterlidir, başka bilgiye gerek yoktur.”

Said-i Nursi’ye göre “Risale-i Nur, kendisine hizmet edenleri en başta Nur talebelerini mutlak cennete götürecektir.” Ortaçağ Avrupası’nda kiliseler de varsıl (zengin) kişilere büyük paralar karşılığında cennetten arsa satıyorlardı.


Nurcular Kendilerine Niçin Cemaat Derler?

Nurculukta “tarikat” sözcüğü kullanılmaz. Nurcular kendi sapkın topluluklarına “cemaat” derler. Kendilerine “cemaat” demelerinin nedeniyse “Cemaat-i Müslimin” örneğinde olduğu üzere Said-i Nursi’nin kurduğu, Risale-i Nur’un da sözde kutsal kitap olduğu, sözde “yeni İslam dininin” üyelerini de “Nur Cemaati” oluşturmaktadır.

Yanıtı Belli Sorular :

1- (Said-i Kürdi) Bediüzzaman(!) Said-i Nursi Risale-i Nur’da gecen sözlerinin Allah’tan geldiğini, esin kaynağının Allah olduğunu savunmaktadır. Bu iddia, onun aracısız olarak Allah’la bağlantı kurduğu anl!!!!! gelmez mi? Allah’la aracısız bağlantı kuran kişilere ne denir? İslam’a göre son peygamber Hz. Muhammet olduğuna göre Kürt Sait kimdir?

2- Said Nursiye göre “Risale-i Nur'a itiraz edilemez. Yapılacak her itiraz en ulu kişilerden , Kutbu'l Azam'dan da gelse aldırış edilmemeli.” diye tanımlanan Risale-i Nur’u Kuran-ı Kerim’den üstün gören Nurcular kimdir?

3- Said Nursinin Nur Cemaati ve ilhamını ondan alan Fettulah Gülen’in tarikatı bu para kaynağını nereden bulmaktadır? Açılan bütün okulların, binaların, yurtların, çalıştırılan insanların masrafları kişisel bağışlarla karşılanmaktadır iddiasına inanıp bu sapkınların peşinden gidenlere ne denir?



KURAN'DA LAİKLİĞE İLİŞKİN AYETLER

"Size Rabbinizden basiretler (gerçekleri anlama, kavrama yetenekleri) verildi. Artık kim hakkı (iyiyi kötüyü, eğriyi-doğruyu) görürse kendine, kim de körlük ederse kendi zararınadır. Ben, sizin üzerinizde muhafız (koruyan, kollayan) değilim." (En'am / 104)

"Ey iman edenler! Peygamberinize raina (çobanımız) demeyin." (Bakara / 104)

"Kim doğru yola gelirse kendisi için gelmiş, kim doğru yoldan saparsa, kendi aleyhine sapmış olur. Kimse, kimsenin günahını çekmez." (İsra / 25)

"Kimse başkasının yükünü taşımaz." (En'am / 164)

"Hiç kimse başka birisinin günahını yüklenmez." (Necm / 38 )

"Bize düşen sadece doğru yolu göstermektir." (Leyl / 12)

"Yolun doğrusunu göstermek Allah'a aittir. Yolun eğrisi de vardır. Allah dileseydi hepinizi doğru yola iletirdi." (Nahl / 9)

"Dinde ikrah (zorlama) yoktur." (Bakara / 256)

"Rabbin dileseydi, yeryüzünde bulunanların hepsi kesinlikle inanırlardı... Durum böyleyken inanmaları için insanları sen mi zorlayacaksın." (Yunus / 199)

"Öğüt ver, çünkü sen ancak bir öğütçüsün. İnsanlar üzerine musallat (rahatsız eden, ısrar eden) değilsin." (Gaşiye / 188)

"Allah dileseydi hepinizi tek bir ümmet yapardı. Verdikleriyle sizi denemek için tek bir ümmet yapmadı." (Maide / 48 )

"Sizin dininiz sizin olsun, benim dinim bana yeter." (Kâfirun / 109)

"Rabbin dileseydi, insanları tek bir ümmet haline getirirdi." (Hud / 118, 119)

"Her ümmetin bir yönü ve yöntemi vardır ki ona doğru yönelir. Öyleyse hayırlı işlerde birbirinizle yarışın." (Bakara / 148)

"Müminler, Yahudiler, Hıristiyanlar ve Sabiilerden kim Allah'a ve ahiret gününe inanır ve iyi hareketlerde bulunursa onların Rableri katında elbette mükafatları olacaktır. Onlara bir korku da yoktur. Onlar mahzun da olmayacaklardır." (Bakara/62)

"Üzerlerine gerekli kılmadığımız halde, Allah'ın rızasına erişmek için, ruhbaniyeti din adına icat edip ortaya çıkardılar." (Hadid / 27)

"İyi bilin ki öz din yalnız ve yalnız Allah'ındır." (Zümer / 3)

"Yoksa Allah'tan başka şefaatçılar mı edindiler? De ki; şefaat tümden Allah'ındır." (Zümer / 43, 44)

"Kitlelerin malını, emeğini 'Sizi Allah'a götüreceğiz.' diyerek çeşitli oyunlarla yiyenler..." (Tövbe / 34)


Sapkındır, delidir denilerek Toptaşı Tımarhanesi’ne atılan Atatürk’ün özenle adaylarını belirlediği İkinci Meclis’e alınmayan, Kuvayı Milliye düşmanı, Kürdistan talepçisi, sahte peygamber Kürt Sait’in Risale-i Nur adlı yazıları bir sayıklamadan ibarettir. Bunun tersini inanmak isteyenler binbir demogoji ve saptırmayla kendi bildikleri yolda yürümeye devam edebilirler. Kuran-ı Kerim’i bile saptırmaktan çekinmeyen kişilerin yazdığımız sözleri, bunca kanıtı saptıracakları da kuşkusuzdur. Bizim sözlerimiz bu yolun yolcularına değil kendi öz ve temiz İslam inançlarından dolayı bu gibi sapkınların ağlarına düşebilecek kesimler içindir.


“Türk ulusu daha dindar olmalıdır. Yani bütün yalınlığıyla dindar olmalıdır demek istiyorum. Dinime bizzat gerçeğe nasıl inanıyorsam ona da öyle inanıyorum. Bilince ters, ilerlemeye engel hiçbir şey içermiyor. Oysa Türkiye'ye bağımsızlığını veren bu Asya ulusunun içinde daha karışık, yapay, boş inançlardan ibaret bir din daha vardır. Ancak bu cahiller, bu acizler sırası gelince aydınlanacaklardır. Onlar aydınlığa yaklaşamazlarsa kendilerini yok ve mahkum etmişler demektir. Onları da kurtaracağız.”(Mustafa Kemal ATATÜRK)

Derin Düşünce
16. February 2011, 03:50 PM
Selam kardesim, yukarıda alıntısını yaptıgın yazıya kısmen katılıyorum. Katılmadıgım kısımlarada simdilik katılmıyorum, cunku Risale kitapları ve Said nursi hakkında yukarıda alıntıladıgın iddiaları ya daha once duymadım yada risaleden faydalandıgımda dikkatimden kacmıs. Ben bu kitapların tamamını okumus biri degilim. Savunma geregide duymuyorum. Bizzat teyid etmedende takdir etmek istemiyorum. Ancak yukarıda ki bazı maddelerin ise sanki bir onyargı olusturdugunu sezinliyorum. Bu benim zannımdır.

Su konuda hemfikiriz. İslam dininde mezhep, tarikat, cematcilik yoktur, kuranı kerimde Allah bize muslumanlar ismini vermistir ve buda hepimize kafidir. Benim ise bu konuda dikkat cekmek istedigim husus sudur; ben tarikatcılıgı, mezhepciligi, cemaatciligi, akımları ve ekolleri savunmuyor, bilakis zararlarının faydalarından cok daha fazla oldugunu dusunuyorum. Ve bu durumdan dolayı birbirimiz icine karısmalı, oncelikle hepimizin musluman oldugumuzun bilinci ile dıslamadan, otekinin bizi dıslamasına museade etmeden, kendi kabuklarımıza cekilip, diğerlerinin kabuklarına cekilmesine museade etmeden, gercegi hakkıyla takdir etmeye calısarak, dini nasıl Allaha has kılarız dusuncesi ile hareket edebilmeliyiz. Belkide bu sadece benim iyi niyetimdir. Bu taassubları kırmanın yolu yeni bir taassubla karsılarına cıkmak degildir, vah vah bunlar yanlıs yoldalar Allah onlara hidayet etsin diye acıyarak bakmak degildir. Yasantımızla, mutevaziligimizle, fikirlere onem veren, dinleyen, yorumlayan, tekfir etmeyen kişiliklerimizle beraber olma gayreti ile olmalıdır.

Lafa geldiginde hepimiz dunyada 1-1,5 milyar musluman var deriz. Amma velakin, siası, mutezilesini, cebriyesini, mezhepsizini, selefini, tarikatcısını, tasavvufcusunu yani bizim gibi dusunmeyen herkesi cıktıgımızda sadece kendimiz gibi dusunen toplulugun kaldıgını goruruz musluman olarak. Onlarıda, sen surada yanlıssın, sen burda çarpıksın, sen surada gunahtasın, aksın sütsün, kasın gozun derken birde bakıyoruz tek bir musluman kalmıs. Oda kendimiz. :)

Selam ve dua ile

TEBYİN
16. February 2011, 04:12 PM
“Risale-i Nur”u Allah Kuran-ı Kerim’de imzalamıştır. Basta Hz. Muhammet olarak Hz. Ali, Abdulkadir Geylani, Muhittin Arabi ve öteki büyükler de Risale-i Nur'a imza koymuşlardır.”

Bu sözü söyleyen BABAM bile olsa MÜŞRİKTİR

pramid
23. April 2011, 06:56 PM
nur-i saadet zincir cemaati...abd tekelinde....bir çalışmayı yakında buraya ekliyeceğim

Eren Erdem
11. June 2011, 01:13 PM
Nur Cemaati hakkında;

NURJUVAZİ...

http://www.eren-erdem.com/kitap.asp?id=71

dost1
11. June 2011, 02:51 PM
Selamun Aleykum! Değerli Kardeşlerim!

Hilmi POLAT (İlahiyatçıÖğretmen) kardeşimizin çalışmasını sizlerle paylaşmak istiyorum.

Said-i Nursi; 3 aylık kısa bir ilim tahsiliyle nasıl “Allame-i cihan” olup ulaşılmaz bir makama çıkmıştır?

Şuâlar, 542, Onbeşinci Şua’da geçen; “Evet o zât (Said Nursî) daha hal-i sabavette iken ve hiç tahsil yapmadan zevahiri kurtarmak üzere üç aylık bir tahsil müddeti içinde ulûm-u evvelîn ve âhîrine ve ledünniyat ve hakaik-ı eşyaya ve esrar-ı kâinata ve hikmet-i İlâhiyeye vâris kılınmıştır ki, şimdiye kadar böyle mazhariyet-i ulyâya kimse nail olmamıştır. ”

Kur'an-ı Kerim’e göre peygamberler bile böyle bir bilgiye ve makama ulaşmamışken, bu iddia için Allah (c.c)’tan korkmak gerekmez mi? ;

Said Nursi; ne olursa olsun her zaman her şeyi bilen birisi midir?

Tarihçe-i Hayat, c. II, s. 2123-2124 de geçen

“.. daha çocukken asrın bilgini olarak tanınmış ve kimseye soru sormamış, ama sorulan bütün sorulara mutlaka cevap vermiştir”

İctimâi Reçeteler I, 11, Tarihçe-i Hayat/Rü'ya’da geçen

“ Herhangi ilme sorulan suale bila-tereddüd derhal cevap verirdi.”

İctimâi Reçeteler I, 14, Tarihçe-i Hayat’ta geçen
“Sorulacak suallere cevap vermeye hazır bulunduğu gibi kimseye sual sormayacağını da beyan ederek bu kararda yirmi sene sebat etti.”

Her zaman her şeyi bilen sadece Allah değil midir? Böyle bir inanç şirk, küfür değil midir?

Risale-i Nur denen kitaplar kutsal mıdır, değil midir? Ya da Kur'an-ı Kerim’in taklidi midir?

Şualar, Birinci Şua, c. I, s. 833.de geçen;

“Resailin Nur dahi ne şarkın malûmatından, ulûmundan ve ne de garbın felsefe ve fünunundan gelmiş bir mal ve onlardan iktibas edilmiş bir nur değildir. Belki semavî olan Kur'an'ın, şark ve garbın fevkindeki yüksek mertebe-i arşîsinden iktibas edilmiştir.”

Sikke-i Tasdîk-ı Gaybî, 92,; “Risale-i Nur müminlere şifa ve rahmettir.”

Zülfikar Mecmuası, 436 da geçen;
“EY RİSALE-İ NUR! (...) Sen, "Ben, Rabbânî ve Kur'anîyim. Öyle kuru kavak değilim. Şevkli ve şa’şaalı ve nûrâniyim. Bir Hayy-ı Lâyemût’un eserinden fışkıran, lâyemût san'atlı ve kerâmetli bir nurum. Cansızlara can ve canlılara taze can üflüyorum. Bin, dertlere derman ve âlemlere rahmet-i Rahmânım. İnat ve ısrarı bırak. Beni oku ve beni dinle. Karanlığa ve hiçe giden, hesapsız ve hedefsiz yolundan seni kurtarıp, kokocaman bir saadet ve sermediyet âlemi kazandırayım." diye nidâ ediyorsun”.

Sikke-i Tasdîk-ı Gaybî, 89-90’da geçen;
“o semavî bürhan-ı kudsînin yerde bir bürhanı Resâil-in-Nur’dur
Sözler, 645-646’da geçen; “Nur Risaleleri de 23 senede tamamlandı.”

Sikke-i Tasdîk-ı Gaybî, 199’da geçen;
"ve lâ ratbin ve lâ yâbisin illâ fî kitâbin mubînin" sırrıyla, Kur'anda elbette bu istikametli tefsirinin istikametine işaret var. Evet var. Kur'an o tefsirine hususî bakıyor.”

( Söz konusu ayet madem Nur Risaleleri’ne işaret etmektedir, başka risalelere, başka kitaplara... da işaret etmektedir.İslâm fukahası, söz gelimi beş vakit namazın kaçar rekât olduğunu bile Kur'an’da bulamamışlarken; Said Nursî kendi adını, doğum tarihini, risalelerinin isim ve yazılış tarihlerini onda bulabilmiştir!... Demek fakihler aramayı bilememişler!...)

Zülfikar Mecmuası, 433’de geçen;
“İslâmiyet güneşinin doğuşundan tam öndört asır sonra, senin gibi ulvî ve İlâhî ve arşî bir nurun tekrar ve yeniden, bahusus bu son asırda, hem Türk elinde ve hem de Türk dilinde doğması, acaba kimin hatır ve hayalinden geçerdi? Bu ne büyük bir ni’met bizlere ve bu asır halkı için ne bahtiyarlık Yârabbi!.

Türkçemiz seninle iftihar edip dolmakta, kabarıp şişmekte ve her lisan üstüne bağdaş kurup oturmaktadır.”

Şuâlar, 241’de geçen;
“(...) Risale-i Nur’a hücum edilmez. O doğrudan doğruya Kur'an’a bağlanmış ve Kur'an dahi arş-ı a’zamla bağlıdır. Kimin haddi var, elini oraya uzatsın ve o kuvvetli ipleri çözsün.”

Müdâfaalar, 104’te geçen;
“Risale-i Nur’un arkasında otuzüç âyât-ı Kur'aniye işârâtı ve Hazret-i İmam-ı Ali Radıyallahu Anh’in üç kerâmât-ı gaybiye ile ihbârâtı ve Gavs-ı A’zâm’ın sarahate yakın şehâdeti var. Ona hücûm, bunlara hücûmdur.”

Alıntı yaptığımız bu cümlelerde anlatılmak istenenler düpedüz Kuran-ı kullanarak Risaleleri kutsallaştırmak değil midir? Bu iddia yeni bir din, yeni bir ilahi kitap ve yeni bir peygamber demek değil midir? Bu İslam’a göre küfür değil midir?

Kur’an’da Hz.Muhammed’e açıklanmadığı halde Said Nursi’ye açıklanmış gizli gerçekler var mıdır? Risalei Nur; Kur’an’nın gizli gerçeklerinin arştan inen kesin delili midir?

Şualar, Birinci Şua, Yirmi dördüncü Ayette geçen; “Kur’an’ın gizli hakikatleri Risale-i Nur ile birlikte bize iniyor!!...”

Kastamonu Lâhikası, 231, Yirmiyedinci Mektubda geçen; “Risale-i Nur, yüze yakın din tılsımlarını ve hakâik-ı Kur'aniyenin muammalarını keşfetmiştir ki; her bir tılsımın bilinmemesinden çok insanlar şübehata ve şükûke düşüp, tereddüdlerden kurtulmayıp, bazan îmanını kaybederdi. Şimdi, bütün denizler toplansalar, o tılsımların keşfinden sonra galebe edemezler.”

Şualar, Birinci Şua, Yirmi ikinci Ayet ve Ayetler, c. I, s. 841’de geçen;

“Resailin Nur denilen otuz üç aded Söz ve otuz üç aded Mektub ve otuz bir aded Lem'alar, bu zamanda, Kitabı Mübin'deki âyetlerin âyetleridir”.

Bu iddiaları ileri sürenlere göre; Said Nursi yeni bir peygamber, Risaleler ise yeni bir ilahi kitap, Kur’an sırlarla dolu açıklanmamış gizli bir kitap, Risale-i Nur’lar imanı kurtaran kitap, Hz.Muhammed ise Kur’an’ın sırlarından habersiz veya haberi varsa bunları ümmetten saklamış bir peygamber olur ki böyle bir iddia küfürdür.

Risalei Nur denen kitaplar kusursuz, eksiksiz, izaha ihtiyacı olmayan ve mükemmel bir kitap mıdır?

Barla Lahikası, Yirmi Yedinci Mektub ve Zeyilleri, c. II, 1415. de geçen;
“Mübarek Sözler şübhesiz Kitabı Mübin'in nurlu lemeatıdır. İçinde izaha muhtaç yerler eksik olmamakla beraber küll halinde kusursuz ve noksansızdır”.

Barla Lâhikası, 56’da geçen;

“Kimin haddidir ki, bu Nurlarda yanlışlık bulsun. (...) Onun için bir harfe dokunmayı azîm bir günah işliyorum telâkki ediyorum.”

Barla Lâhikası, 194’de geçen;
“Kimin haddi var ki, risâlelerin birisine el uzatsın veyahut bir sahifesine dil uzatsın, veyahut bir cümlesini tenkid etsin, veyahut bir kelimesine, hatta bir harfine ve belki bir noktasına itirazda bulunsun.” (Malumdur ki, Kur'an’ın bazı harflerinde, hatta kelimelerinde ve vakıf (duraklama) yerlerinde, dolayısıyla noktalamasında çeşitli ihtilâflar vardır. Buna karşın Nur Risaleleri’nin noktasına bile itiraz edilemez, bir harfine bile dokunmak büyük bir günahtır)

Rehberler, 194, Hanımlar Rehberi’inde geçen;
“ Risale-i Nur, yer yüzünde emsaline rastlanmıyan ve bundan sonra dahi rastlanmasına imkân olmıyan bir derya-yı îmân ve bir tevhid hazinesidir.”

Sikke-i Tasdîk-ı Gaybî, 199’da geçen;
“Ey Risale-i Nur! (...) Bütün eller ve dillerde kemâl-i iştiha ve iştiyakla dinlenip okunacak ve yazılıp yayılacak en tatlı ve en halâvetli, en câzibedar ve en revnekdar yegâne eser-i metin ve nûr-u mübîn ancak sensin!

Bu iddialar hangi cesaretle söylenmektedir. Kur'an-ı Kerim’e iman etmiş bir Müslüman için; Kur’an dışında kusursuz, tam ve mükemmel bir kitap olabilir mi? Bu iddia insan eliyle yazılmış bir kitap için fuhşiyat/ aşırı gitmek değil midir? Bu görüşler kişiyi şirke, küfre götürmez mi?

Bu devirde; “Urvet-ül vüska”, yani çok sağlam, kopmaz bir zincir ve bir “hablullah” (Allah’ın ipi) olan kitap Kuran mıdır yoksa Risalei Nur mudur?

Şualar, On Birinci Şua, c. I, s. 985.de geçen;
“Risale-i Nur bu asırda, bu tarihte bir “urvet-ül vüska”dır. Yani çok sağlam, kopmaz bir zincir ve bir “hablullah” yani Allah’ın ipidir.”

Âsâ-yı Mûsa, 82’de geçen;
“Buna rağmen bizzat Kur'an-ı Kerim, Risaletu’n-Nur’un çok muhkem, kopmaz bir zincir ve bir "Hablullah" olduğunu "Ona (Nur Risaleleri’ne) elini atıp yapışanın necat bulacağını" mana-yı ********yle haber verir.” cümlelerine ne demeli? Yorumu siz yapın!!

Müslümanların şeriat, dua, ve ibadet kitabı Kuran mıdır, yoksa Risaleler midir?

Emirdağ Lahikası I, c. II, s. 1719. de geçen “Risale-i Nur'un menşur-u hakikatında tam tecelli ettiğinden, hem bir kitab-ı şeriat, hem bir kitab-ı dua, hem bir kitab-ı hikmet, hem bir kitab-ı ubudiyet, hem bir kitab-ı emr-ü davet, hem bir kitab-ı zikir, hem bir kitab-ı fikir, hem bir kitab-ı hakikat, hem bir kitab-ı tasavvuf, hem bir kitab-ı mantık, hem bir kitab-ı İlmi Kelâm, hem bir kitab-ı İlmi İlahiyat, hem bir kitabı teşviki san'at, hem bir kitabı belâgat, hem bir kitabı isbat-ı vahdaniyet; muarızlarına bir kitab-ı ilzam ve iskâttır”. Cümlesi Said Nursi’nin Risalelerini Kur’anlaştırma çabaları değil midir?

Bu devirde Müslümanlar Kurana mı yoksa Risalelere mi muhtaçtır? Müslümanların tekrar tekrar okuması gereken kitap Kuran mı yoksa Risaleler mi?

Kastamonu Lâhikası, 73’te geçen;

“Risale-i Nur, hakaik-ı İslâmiyeye dair ihtiyaçlara kâfi geliyor, başka eserlere ihtiyaç bırakmıyor. Kat'î ve çok tecrübelerle anlaşılmış ki, îmanı kurtarmak ve kuvvetlendirmek ve tahkikî yapmanın en kısa ve en kolay yolu Risale-i Nur’dadır. Evet onbeş sene yerine, onbeş haftada Risale-i Nur o yolu kestirir, îman-ı hakikîye îsal eder. Hem madem ben sizlere kanaat ettim ve ediyorum, başkalara bakmıyorum, meşgul olmuyorum. Siz dahi Risale-i Nur’a kanaat etmeniz lâzımdır, belki bu zamanda elzemdir.”

İctimâi Reçeteler II, 193’te geçen;
“Hem şu hakikat zahir ve bahirdir ki: Bir kimse allâme dahi olsa, Risale-i Nur’un ve Müellifinin talebesidir; Risale-i Nur’u okumak zaruret ve ihtiyacındadır. Eğer gaflet ederse kendini aldatan enaniyetine boyun eğip, Risale-i Nur Külliyatını okumazsa büyük bir mahrumiyete düçar olur.”

Bediüzzaman Said Nursî, 666’da geçen;
“Bütün bunlar, Risale-i Nur’un dünya çapında muazzam bir boşluğu doldurmakta olduğunun delil ve emareleri değil midir? Bütün beşeriyet, Kur'âna ve dolayısiyle asrımızda onun mânevî i’cazını ispat ve beyan eden Risale-i Nur’a muhtaçtır.” Cümlelerinde geçen telkinler Müslümanların, Kur’an’ı suiistimal eden Risalelere muhtaç olduğunu ortaya koymaktadır.

Zamanımızda İmanı kurtarmanın veya kurtuluşun tek yolu Nur cemaatına girip Risaleye mi tabii olmaktır?

Emirdağ Lâhikası (1), Mektup No: 81, c. II, s.1733. de geçen;
“Bu acip ve dehşetli ve hiç misli görülmemiş devirde, hususan ehl-i imanın çok sarsıntılar geçirdiği ve çok dehşetli düşmanlar karşısında bulunduğu ve küfr-ü mutlak ateşinin mahallemizi sardığı bir zamanda, ancak ve ancak, güvenimizin en müstahkem, kavî, yıkılmaz, sarsılmaz tahkimatı olan Risale-i Nur'un nurânî siperlerine iltica etmekle ve onun daire-i kudsiyesine dehalet etmekle kurtulacak ve imanınızı kurtararak, idam-ı ebedî zannettiğiniz ölümü bir hayat-ı bâkiyeye tebdil edeceksiniz”.

Rehberler, 134, Gençlik Rehberi’nde geçen;
“Evet bu asırdaki insanları saadete kavuşturacak eser ancak Risale-i Nur’dur. Bu hüküm Nur Risalelerini okuyanların kat'i bir hükmüdür. (...) Nasıl Kur'an-ı Kerim’e sarılanların dünya ve âhiretleri mamur olursa; O’nun parlak ve yüksek bir tefsiri olan Risale-i Nur’u okuyup amel edenler de hakiki saadete erişeceklerdir.”

Bediüzzaman Said Nursî, 277, Kastamonu Hayatı’nda geçen;
“(...) işaret ve beşaret-i Kur'aniyede ifade eder ki: "Risale-i Nur dâiresi içine girenler, tehlikede olan îmanlarını kurtarıyorlar ve îmanla kabre giriyorlar ve Cennete gidecekler." diye müjde verirler.”

s. 312’de geçen;
Evet, Risale-i Nur’un bu dehşetli zamanda kazandırdığı iki netice-i muhakkakası, her şeyin fevkindedir; Başka şeylere ve makamlara ihtiyaç bırakmıyor.
Birinci Neticesi: Sadakat ve kanaatla Risale-i Nur dairesine giren, îmanla kabre gireceğine gayet kuvvetli senetler var.”

Kastamonu Lâhikası, 47’de geçen;
“fefi’l-cenneti hâlidîne” âyetinin sırrıyle, "Risale-i Nur talebeleri, îman ile kabre gireceklerdir" tebşîratının (...)” Cümlelerde Said Nursi; kurtuluşun, cennetin, gerçek saadetin yolu olarak Risalelere sığınmayı, kutsal cemaatine girmeyi, Kur’an’la yetinilmeyip Risalelere tabi olunması gerektiğini söylemektedir.

Risalelerin yolunda çalışmak, hizmet etmek günahlara kefaret midir?

Sikke-i Tasdik-i Gaybî, c. II, s. 2061. de geçen;
“Kur'an lemeatlarına ve dellâlı bulunan Risale-i Nura değil ilişmek, tamamiyle terviç ve neşrine çalışmaları elzemdir ki, geçen dehşetli günahlara keffaret ve gelecek müdhiş belâlara ve anarşistliğe bir sed olabilsin.” Cümlesiyle Said Nursi af olmanın yolu olarak Risale propagandasını ve yazımını göstermektedir.

Risale-i Nur; bela ve musibetleri def edip kendisine itiraz edenlerin başlarına bela veya musibetler getirir mi?

Şuâlar, 308-311, Onüçüncü Şua’da geçen;
“İşte Üstadımız Bediüzzaman Hazretleri uzun senelerdenberi "zındıklar Risale-i Nura dokunmasınlar ve şakirdlerine ilişmesinler. Eğer dokunurlar ve ilişirlerse, yakından bekliyen felâketler, onları yüz defa pişman edecek," diye Risale-i Nur ile haber verdiği yüzler hadisat içinde işte zelzele eliyle doğruluğunu imza ederek gelen dört hakikatlı felâket daha…Bütün arkadaşlar lâ ilâhe illallah zikrine devam ediyorduk. Zelzele bütün şiddetiyle devam etmekteydi. O sırada hatırımıza geldi, Risale-i Nur’u aşkla ve bir saikle üç-beş defa şefaatçi ederek Cenab-ı Hak’tan halâs ettik.(Bu apaçık şirk değil midir?) Elhamdulillah derhal sakin oldu…Zındıka tarafdarları mübarek Üstadımızın ihbarları olan ve Risale-i Nur’un büyük kerametlerinden olup... zelzele eliyle gelen beliyyelere ehemmiyet vermek istemiyorlardı.”

Sikke-i Tasdîk-ı Gaybî, 270’de geçen;
“Şimdi tam tahakkuk etti ki; zelzele, Risale-in-Nur ile alâkadardır. …bu şiddetli zelzelenin gelmesi gösteriyor ki; Risale-i Nur, bir vesile-i def'-i belâdır... tatile uğradıkça belâ fırsat bulup gelir.”

Kastamonu Lâhikası, 14’de geçen;
“Kardeşlerim, bu zelzele benim itikadımca Şakk-ı Kamer gibi bir mu’cize-i Kur'an’dır. En mütemerridi dahi tasdike mecbur eden bir vaziyete girdi.”


Bediüzzaman Said Nursî, 557, Afyon Hayatı’nda geçen;
“ Pek çok tecrübelerle ve hâdiselerle kat'î kanaat verecek bir tarzda Risale-i Nur’un ağlamasiyle, ya zemin titrer veyahut ağlar. Gözümüzle çok gördüğümüz ve kısmen mahkemelerde dahi isbat ettiğimiz gibi, tahminimce, bu kış, emsalsiz bir tarzda bidayette yaz gibi gülmesi, Risale-i Nur’un perde altında teksir makinesiyle gülmesine ve intişarına tevafuku ve her tarafta taharri ve müsadere endişesiyle tevakkufla ağlamasına, birdenbire kış, dehşetli hiddeti ve ağlamasiyle tetabuku, kuvvetli bir emaredir ki, hakikat-ı Kur'aniyenin bu asırda parlak bir mu’cize-i kübrasıdır. Zemin ve kâinat onun ile alâkadar.” (Risale için asfalt-yer ağlamış bee!)

Sikke-i Tasdîk-ı Gaybî, 35’te geçen;
“Risalet-ün-Nur’un intişarına karşı gelen düşman ve casuslara mukabil bir tek fare çıktı, planlarını zîr ü zeber etti.”(Hayret abartının bu kadarına..Risale farelerin eline kalmış!)

Şuâlar, 361-362, Ondördüncü Şua’da geçen;
“Her ihtimal var ki; mübarek soba, benim teessüratımı ve tazarruatımı dinliyen tek ve menfaatli arkadaşım bana haber veriyor ki: "Bu zindan ve hapishaneden gideceksin, bana ihtiyaç kalmadı..." (Said; sobayla konuşup sobadan alıyor haberi!!)

Şuâlar, 413, Ondördüncü Şua’da geçen;
“ Aynı saatte, ağır penceremiz adeta sebepsiz kablarım ve şişelerim ve yemeklerim üzerine düştü. Biz tahmin ettik ki, hem camlar, hem bütün şişe ve bardaklarım kırıldılar ve içlerindeki taamlar zâyi’ oldular. Halbuki, hârika olarak hiçbir kırık ve zâyiat olmadı. Yalnız bana hediye gelen pişirdiğim et döküldü. Fakat Nur’un namzed yeni talebelerine kısmet oldu, benim de hediye kabul etmemek olan kaidemi muhafaza etti ve birinci hâdiseye hârikalığıyle tasdik edip imza bastı.” (Kapların, şişelerin ve yemeklerin dökülmesi Saidin doğruluğuna delil!!)

Lem'alar, 246, Yirmialtıncı Lem'a’da geçen;
“Risalet-ün-Nur şâkirdlerinin, hüsn-ü hizmetine acele bir mükâfat gördükleri gibi, hizmette kusur edenler dahi tokat yediklerini, Isparta’da olduğu gibi burada dahi gözümüzle gördük. Hacı Osmanla gelince, kapı güya lisan-ı hâl ile ona demiş ki: "üstadım seni kabul etmeyecek fakat ben sana açılacağım" diyerek arkasından sürgülenmiş kapı kendi kendine Mustafaya açılmış. Demek üstadımın onun hakkında, "Mustafa istikbale lâyıktır" diye söylediği sözü istikbal gösterdiği gibi, kapı da buna şahid olmuştur. Evet Husrevin yazdığı doğrudur, tasdik ediyorum. Kapı bu mübarek Mustafayı benim bedelime hem istikbal etti, hem de kabul etti. Said Nursî” (Kapıları konuşturan bir mucize!! Ve Said bunu tasdik ediyor??)

Sikke-i Tasdîk-ı Gaybî, 39-40’da geçen;
“Üstadımız diyor ki: "Benim de kanaat-ı kat'iyyem çok tecrübelerle gelmiş ki, ben Risalet-ün-Nur’un tashihatiyle meşgul olduğum zaman, pek zâhir bir tarzda hem rızkımda bereket, hem suhulet görüyordum. Ne vakit çalışmazsam, o hali göremiyordum." (Haşa Rezzak Risale olmuş!!)

Şuâlar, 322-323, Onüçüncü Şua’da geçen;
“ Ona "Meyve"deki gençlik ve namaz mes'elelerini okudum ve dedim: Kumar oynama, namaz kıl. Kabûl etti. Fakat haylazlık galebe etti, namaz kılmadı, kumar oynadı. Birden, hiddet tokadını yedi. Üç-dört def'ada daima mağlûb oldu, fakir hâliyle beraber kırk lira ve sako ve pantolonu kumara verdi, daha aklı başına gelmedi. Bu gibi tokatlar daha var; fakat kâğıt bitti, mâna da bitti. Said Nursî”

Cümlelerde değindiğimiz ve değinemediğimiz onlarca saçma sapan iddialara dinî bir cevap veremiyoruz, söyleyecek söz bulamıyoruz. Sadece şunu soralım Nurculara; Üstadınızın tutuklandığı veya Nurculuğunuz yüzünden size menfi bir şey yapıldığı veyahut üstadınız öldüğü gün güneş veya ay tutulsaydı; siz de üsve-i hasene şanlı Resul (s.a.v.) gibi mertçe "güneşin veya ayın tutulmasının bu olaylarla bir alâkası yoktur" diyebilir miydiniz?

“Risalei Nur” darda kalanlara ve günahkârlara yardım eder mi?

Sikke-i Tasdik-i Gaybî s.2102 de geçen bir şiirde:
“Cürmümüzle külhan gibi pürnârız, Dert elinden hem her gün zâr u zârız. Affet bizi madem sana hep yârız, Ey nur-u rahmet-i âlem Risaletü'n-Nur! Çevrildi ateşle bu koca dünya, Bir cehennem gibi kaynadı derya. Yetiş imdada ey şâh-ı evliya! Ey bu zamanda rahmet-i âlem Risaletü'n-Nur!”

Bu şiir Kuran’a göre şirktir. Çünkü af istenecek, sığınılacak, yardım istenecek Risale değil Allah’tır; alemlerin rahmet nuru Risaleler değil Kur'an-ı Kerim’dir.

Risale-i Nur'un manevî kişiliği (her kimse artık!!), ve talebelerinin manevi kişiliği Gavs-ı Âzam mıdır?

İslama göre “Gavs” (kendisine sığınanlara yardım eden) sadece Allah ‘tır. Aksi inanç ise şirktir. Fakat Kastamonu Lâhikası 121.Mektup ta geçen cümlede Said-i Nursi yardım için şöyle diyor:

“Ben, eskide, Risale-i Nur'un şahs-ı mânevîsini, o imamlardan birisini zannediyordum. Şimdi anlıyorum ki, Gavs-ı Âzam'da, kutbiyet ve gavsiyetle beraber, "Ferdiyet" dahi bulunduğundan, âhirzamanda, şakirtlerinin bağlandığı Risale-i Nur, o Ferdiyet makamının mazharıdır” (Bu inanç düpedüz şirktir.)

Risaleler itfayeciler gibi yangına engel olabilirler mi?

Emirdağ Lahikası, Yirmi Yedinci Mektup, c. II, s. 1723. de geçen:

“ bîçare Ceylan yanıma geldi, dedi: "Biz yanıyoruz, mahvolduk." Ben de iki gün evvel mağazalarında bulunan Âyet-ül Kübra'nın bir kısım matbu' nüshalarını yanıma getirmek için söyledim, fakat getirmedi. Demek o ateşi söndürmek için orada kalmıştı. Ben de Risale-i Nur'u ve Âyet-ül Kübra'yı şefaatçı yapıp: "Ya Rabbi kurtar" dedim. Üç saat o dehşetli yangın hücumunda bütün o büyük daireyi mahvetti. Altında ve bitişiğindeki dükkânları bütün yaktı, yıktırdı. Risale-i Nur'un ve Âyet-ül Kübra'nın hıfzında (korumasında) olan mağazaya kat'iyyen ilişmedi ve altındaki şakirdin dükkânı da müstesna olarak sağlam kaldı.” Sözleriyle Said Nursi Risalelerin yangına engel olduğunu, mağazayı koruduğunu iddia ederek şirk işlemiyor mu?

Risale-i Nur’daki uydurma Hadisler ve Said-i Nursi’nin Hadis Uydurmacılığı

Yirmisekizinci Lem'a’da geçen; "Ben ilmin şehriyim Ali’de onun kapısıdır.”
Nur Risaleleri’nde "Keramet-i Aleviye" diye sunulan zırvaların temel dayanağı, işte bu hadistir.

Sözler, 269, Yirmiikinci Söz’de geçen;
“Büyük bir nur lâmbası, Güneştir ki; arzın şarktan geri dönmesiyle yeniden güneşin görünmesi, kucağında Peygamberin (A.S.M.) yatmasiyle ikindi namazını kılmayan İmam-ı Ali (R.A.) o mu’cizeye binaen ikindi namazını edâen kılmış.” (Dünya tersine dönmüşşşşşşş!)

Mu’cizat-ı Ahmediyye/Onüçüncü İşaret’te geçen;
Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm namaz kılarken, hırçın bir çocuk, namazını kat'edip geçtiğinden, Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ﻩﺮﺜﺍ ﻊﻁﻗﺍ ﻢﻬﻟﻟﺍ demiş. Ondan sonra çocuk daha yürümemiş öyle kalmış, hırçınlığının cezasını bulmuş.” (Peygamberimize atılan iftira)

Kastamonu Lâhikası, 35, Yirmiyedinci Mektubda geçen;
“Ben namaz tesbîhatının âhirinde otuzüç def'a kelime-i tevhîd zikrederken birden kalbime geldi ki: Hadîs-i Şerîf’te "Bâzen bir saat tefekkür, bir sene ibadet hükmüne geçer." Risalet-ün-Nur’da o saat var, çalış o saati bul, ihtar edildi.” (işi gücü bırak Risale-i Nur’la uğraşşşşş!)

Mektubat, 410, Yirmidokuzuncu Mektup’ta geçen;
"Bir rivayette, lisanı ehli cennetten sayılan Farisi lisanı….” (Eyvah Farsça bilmeyenler yandı!)

Mektubat, 381-382, Yirmidokuzuncu Mektub’ta geçen;
“ Hadîsin rivayetlerinde var ki: Cenâb-ı Hak nefse demiş ki: "Ben neyim, sen nesin?" Nefis demiş: "Ben benim, sen sensin" Azab vermiş, cehenneme atmış, yine sormuş. Yine demiş: "ENE ENE; ENTE ENTE". Hangi nevi azabı vermiş, enâniyetten vazgeçmemiş. Sonra açlık ile azab vermiş. Yâni aç bırakmış. Yine sormuş: "MEN ENE VEMA ENTE" Nefis demiş: "Sen benim Rabb-ı Rahîmimsin, ben senin âciz bir abdinim..."( Said-in Allah’a ve peygambere attığı iftira!!)

Şuâlar, 48, Üçüncü Şua’da geçen;
“Kur'an’dan ve münâcât-ı nebeviye olan Cevşen-ül-Kebîr’den aldığım bu dersimi,..
( Said; peygambere ait dediği bu cevşen hakkında maalesef hiçbir kaynak gösterememiştir.)

Şuâlar, 484, Onbeşinci Şua’da geçen;
“Binbir Esma-i İlâhiyyeye sarîhan ve işareten bakan ve bir cihetle Kur'an’dan çıkan bir hârika münâcât olan ve mârifetullahda terakki eden bütün âriflerin münâcâtlarının fevkınde bulunan ve bir gazvede "Zırhını çıkar onun yerine bu Cevşeni oku" diye Cebrail vahy getiren "Cevşen-ül-Kebîr" münâcâtı içindeki hakikatlar ve tam tamına Rabbine karşı tavsifler,”(Ey Said! nerde bu vahiy dediğin iftiranın kaynağı)
Kastamonu Lâhikası, 130, Yirmiyedinci Mektubda’da geçen şu sözdür:

Birden bu gelen Hadîs-i Şerif ihtar edildi: "Ahir zamanda, ihtiyâre kadınların samimî dinlerine ve kuvvetli itikadlarına tâbi olunuz.” (Kur’ana değilde ihtiyar kadınların dinlerine!!!)

Mektubat, 165, Ondokuzuncu Mektub’da geçen;
“Mi’rac gecesinin sabahında (...) Hem Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm Kureyş’e demiş ki: "Yolda giderken, sizin bir kafilenizi gördüm; kafileniz yarın filân vakite gelecek. Sonra o vakit kafileye muntazır kaldılar. Kafile bir saat teehhür etmiş. Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın ihbarı doğru çıkmak için, ehl-i tahkikın tasdikıyla, Güneş bir saat tevakkuf etmiş. Yâni Arz, O’nun sözünü doğru çıkarmak için; vazifesini, seyahatını bir saat tâtil etmiştir ve o tâtili, Güneş’in sükûnetiyle göstermiştir.” (Said attığı iftirayla güneşi durdurduuuu!)

Lem'alar, 272, Yirmisekizinci Lem'a’da geçen;
Said Nursî, Hacc suresinin 73. ayetinin tefsirinde, ayetin metninden sonra şöyle diyor:
“….Nemrud’u mağlub eden ve Hazret-i Musâ (A.S.) onların ta’cizlerine karşı müştekiyâne: "Ya Rab, bu muacciz mahlukları ne için bu kadar çoğaltmışsın?" deyince ilhamen cevap gelmiş ki: Sen bir def'a sineklere itiraz ettin, bu sinekler çok defa sual ediyorlar ki: "Ya Rab, bu koca kafalı beşer seni yalnız bir lisan ile zikr ediyor. Bazı da gaflet ediyor. Eğer yalnız kafasından bizleri halk etse idin, binler lisan ile sana zikredecek bizim gibi mahluklar olurlardı," diye …” (Bu da Hz. Musa’ya attığı iftira)

Şuâlar, 228, Onbirinci Şua’da geçen şu;
“Hem meselâ küre-i arzın nevileri adedince başlar ve o nevilerin fertleri sayısınca diller ve o ferdlerin âzâ ve yaprak ve meyveleri mikdarınca tesbihatlar yaptığı için elbette o haşmetli ve şuursuz ubûdiyet-i fıtriyeyi bilerek, şuurdarâne temsil edip dergâh-ı ilâhiyeye takdim etmek için kırkbin başlı ve her başı kırkbin dil ile herbir dil ile kırkbin tesbihat yapan bir melek-i müekkeli bulunacak ki, ayn-i hakikat olarak muhbir-i sâdık haber vermiş.” (Said’in Melekler hakkında ki iftirası)

Hz. Peygambere isnat edilen bütün bu rivayetlerin kaynağı nedir? Bu haberler, hangi hadis kitabında geçmektedir? İşkembeyi kübradan atmak kolay!!

Sözler, 233, Yirminci Söz’de geçen;
(...) Nil-i mübârek, Dicle ve Fırat gibi ırmaklar, (...) hadiste rivayet ediliyor ki: "O üç nehrin herbirine Cennetten birer katre her vakit damlıyor ve ondan bereketlidirler." Hem bir rivayette denilmiş ki: "Şu üç nehrin menbaları, cennettendir."(Sait Dicle’yi hadise eklemiş)

Mektubat, 104, Ondokuzuncu Mektub’da geçen;
“Sonra ehl-i keşfin tasdikıyla; yetmiş def'a Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm temessül edip, yakaza hâlinde O’nun sohbetiyle müşerref olan Celâleddin-i Suyutî gibi allâmeler ve muhakkikler ehâdis-i sahîhanın elmaslarını, sair sözlerden ve mevzuattan tefrik ettiler.”

(Keşif yolunu kabul edince , bu durumda; bazı mülhitlerin, fikirsizlerin, hıfzsızların, bilgisizlerin karıştırdıkları uydurma hadisleri o büyük muhaddislerin ayırmalarının ne kıymeti kalır?! Onlar ayırsınlar, siz Resule sorup (!) onların ayırdıklarını tekrar sokuşturun... Bundan daha kötü ne olabilir ki! )

Şuâlar, 433; Müdâfaalar’da Peygamberimize şöyle iftira atmaktadır:
“Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm, bazı hâdislerle Ümmet-i Muhammediyenin ömrünün binbeşyüz seneyi pek geçmiyeceğini söylüyor.”

RİSALE-İ NURUN EBCED-CİFR YOLUYLA KURAN AYETLERİNİ TAHRİF ETMESİ

Said Nursi; büyücü ve sihirbazların (Hurafecilerin) kullandığı ve hiçbir doğruluğu olmayan, hayal mahsulü ve yalan olan ebced-cifir hesaplarını kullanarak, Kuran’ın 33 ayetini (kendisini ve kitaplarını kutsallaştırmak için) saptırmış ve tahrif etmiş midir?

“Kimi Yahudiler kelimeleri yerlerinden tahrif ederler (yerleşik anlamlarından kaydırırlar). …... Bunu dillerini bükerek ve dine saldırarak yaparlar. ….” (Nisa 4/46)

“Yazık o kimselere ki kendi elleriyle Kitap yazarlar; sonra « Bu, Allah katındandır.» derler ki, karşılığında az bir bedel alsınlar. Yazık o, kendi elleriyle yazdıklarından dolayı onlara! Yazık onunla kazandıklarına! (Bakara2/79)

Bu ayetlerin muhatabı sadece Yahudi ve Hristiyanlar değildir. Bu ayet Müslümanlara da hitap etmektedir. ‘Yahudi yapınca suç, Müslüman (veya Said Nursi) yapınca tefsir’ mantığı yanlıştır.

Reşid Rıza Ebced-Cifir hakkında şunları söyler:

“Cifir; hak ve gerçek olsaydı, o yolla verilen her haberin doğru çıkması gerekirdi. Bunlar hükümdarları, valileri ve bu çapta başka kişileri aldatarak mallarını çarpmak, yanlarında iyi görünmek için vaz edilmiştir. Tesadüf neticesinde doğru çıkan birkaç haber cahilleri aldatıyor da, söylenen şeylerin hepsini doğru zannediyorlar.”

Katip çelebi ise der ki; “Cefr ilmi, Emevî ve Abbasî halifeleri devrinde baskı gören Ali taraftarlarının baskıdan kurtulmak için ortaya attıkları ve yaydıkları bir inanıştır. Daha sonra bu iş, gelecekten haber veren ve kehanette bulunan bir yöntem hâline gelmiştir.”

İşin ilginç bir tarafı da şudur: Bu adamlar, bu işi çeşitli kehanetlerde bulunmak için yapmışlardır. Yani, bu gaybî anahtarı (!) "gelecek" kapısının kilidine sokmuşlardır.

Edebiyatçılar, ebced hesabını meşru bir tarzda kullanmışlar, sanat eserleri ortaya koymuşlar, belki de geçimlerini bu yolla temin etmişlerdir. Oysa Said Nursî beyhude yere, aynı anahtarı zaten açık olan "geçmiş" kapısının kilidine sokup durmaktadır. Said Nursî bu hesabı, gayrimeşru kullanmıştır çünkü Ebcet hesabını Kur'an ayetlerine ve hadislere, hatta Hz. Ali’ye isnat edilen uydurma kasidelere tatbik ederek, bundan kendine, risalelerine ve tebaasına pay çıkarmaya çalışmaktır. Ediplerin ebced hesabını kullanmaları Said Nursî’nin bu hesapla yapıp ettiklerine delil teşkil edemez. Tıpkı mubah bir şeyin mubah bir şekilde mubah bir gaye için kullanılmasının, aynı mubah şeyin mubah olmayan bir biçimde mubah olmayan bir maksat ile kullanılmasına delil teşkil etmeyeceği gibi.

Tefsirci Cerrahoğlu bu konuda şöyle der; “Çeşitli fırka mensupları, Bâtınîler, aşırı sufiler, şiiler ve felsefeciler aynı usûl ve metotları kullanarak, Kur'an’ın asıl maksadını ve manasını ya yok etmeye veya onu gizleyip, asıl kendi maksatlarını ortaya koymaya çalışmışlardır. Bütün bunlar asırlar boyunca, remiz, işaret ve bâtın adı altında Müslümanlar arasında kullanıla gelmiştir. İslâm’ın ilk asrının ortalarından itibaren başlayan bu cereyanlar, meşruiyetlerini ispat edebilmek için delillerini Kur'an-ı Kerim’de aramışlar, aradıklarını tam olarak orada bulamayınca da lâfızların hakikî manalarından sapma yoluna yönelip keyfî manalar çıkarmaya teşebbüs etmişlerdir. ”

Şimdi Said-i Nursi’nin Ebced-Cifir hesabıyla Kur’an ayetlerini nasıl tahrif, te’vil ettiğini Risale-i Nur’daki örnekleriyle görelim.

Sikke-i Tasdîk-ı Gaybî, 67-68’de şöyle anlatır;
(...) "Acaba Risale-i Nur’u, Kur'an kabul eder mi? Ona ne nazarla bakıyor?" denildi. O acib sual karşısında bulundum. Ben de, Kur'an’dan istimdat eyledim. Birden otuzüç âyetin sarîhinin teferruatı nev'indeki tabakattan "mâna-yı işârî" tabakasından ve mâna-yı işârî külliyetinde dahil bir ferdi, Risale-i Nur olduğunu ve duhulüne ve medar-ı imtiyazına birer kuvvetli karîne bulunmasını bir saat zarfında hissettim; ve bir kısmını mücmelen gördüm. Kanaatımda hiçbir şek ve şüphe ve vehim ve vesvese kalmadı; ve ben de, ehl-i îmanın îmanını Risale-i Nur ile takviye etmek niyetiyle o kat'î kanaatımı yazdım ve has kardeşlerime mahrem tutulmak şartiyle verdim. (...)” (Ebced-manayi işari- ile Risale, Kur’an tarafından meşrulaştırılıyor!!) ;

Lem'alar, Onuncu Lem'a’da ilmi cifr işe ilgili ilginç bir olay anlatır;
“(...) Seyranîdir. Bu zat, Husrev gibi Nur’a müştak ve dirayetli bir talebemdi. Esrâr-ı Kur'aniyenin bir anahtarı ve ilm-i cifrin mühim bir miftahı olan tevâfukata dair Isparta’daki talebelerin fikirlerini istimzac ettim. Ondan başkaları, kemal-i şevk ile iştirak ettiler. O zat başka bir fikirde ve başka bir merakta bulunduğu için, iştirak etmemekle beraber, beni de kat'î bildiğim hakikattan vaz geçirmek istedi. Cidden bana dokunmuş bir mektup yazdı. "Eyvah! dedim, bu talebemi kaybettim!" Çendan fikrini tenvir etmek istedim. Başka bir mana daha karıştı. Bir şefkat tokadını yedi. Bir seneye karib bir halvethânede (yani hapiste) bekledi.”

(İşte böyle, yersiniz şefkat tokadını... Seyranî denen bu zatın hapiste yatmasının hikmetini tevafuka, ilm-i cifre karşı olmasında ve Said Nursî’yi bunlardan vazgeçirmek istemesinde bulan bu zihniyete şu soruyu sormadan edemeyeceğiz: Siz bu adamcağızdan daha uzun süre hapislerde yattınız. Birisi de çıkıp size derse ki: "Sen bunca hapsi, kendi hevana ve hevesine göre Kur'an-ı Kerim’i tefsir edip, o yüce Kitabı emellerine alet ettiğin için yattın. Kaç defa bu tokadı yedin, hâlâ akıllanmıyorsun!" Ne cevap vereceksiniz?..)

Sikke-i Tasdîk-ı Gaybî, 112 ve Birinci Şua 31.ayette;
"(... su da bulamadıysanız, temiz bir toprağa teyemmüm edin.” (Maide/6) ayetinde geçen "toprak" (ﺪﻳﻌﺻ )ın Said Nursî olduğu iddia edilmiş, aynen şöyle denilmiştir:

(...) Sad ve sin, birbirine tam kardeş olması ve bir kelimede birbirinin yerine geçmesi münasebetiyle bu âyetteki "sa‘îden" kelimesindeki sad, sin okunsa Risale-i Nur’un tercümanını göstermesi”

Ayet; açıkça abdestten, gusülden, teyemmümden bahsetmekte iken Nur Risaleleri’ne göre; ayetteki "eğer hasta iseniz" anlamına gelen "ve in küntüm merzâ" cümlesi çarpıtılarak "dalâlet ehli tarafından artırılan manevî hastalıkların büyük bir kısmı, Nur Risaleleri’nin Kur'anî ilaçlarıyla giderilebilir" anlamı verilmiş "Bir sapık fırka, üzüntü ile beraber, -şayet dünyanın iki yüz sene daha ömrü varsa- faaliyetlerine devam edecektir" diye de tahrif sürdürülmüştür.

Sikke-i Tasdîk-ı Gaybî, 74-78’de Nur suresi 35.ayet şöyle tahrif edilir;
"Allah, göklerin ve yerin nurudur. Onun nurunun bir örneği, içinde ışık bulunan bir kandil yuvası gibidir. Işık bir cam içindedir; cam ise, doğuya da batıya da ait olmayan mübarek, ateş değmese bile yağı neredeyse ışık verecek olan bir zeytin ağacından yakılan, sanki inci bir yıldız gibidir. Nur üzerine nurdur. ..." (Nûr,35)

“Hem işaret eder ki; Resâil-in-Nur müellifi dahi ateşsiz yanar, tahsil için külfet ve ders meşakkatine muhtaç olmadan kendi kendine nurlanır, âlim olur. Evet bu cümlenin bu mu’cizane üç işarâtı elektrik ve Resâil-in-Nur hakkında hak olduğu gibi, müellif hakkında dahi ayn-ı hakikattır. … Hem, nasılki bu cümlenin mânevî münasebet cihetinde kuvvetli ve letâfetli işareti var; öyle de cifrî ve ebcedî tevafukiyle hem elektriğin zaman-ı zuhurunun kurbiyetini, hem Resâil-in-Nur’un meydana çıkması, hem de müellifinin velâdetini remzen haber veriyor.”

Said Nursî, hiç utanıp sıkılmadan bu hezeyan, kuruntu ve zırvalarının, bir de hakikatin ta kendisi olduğunu söylüyor. Bu ve buna benzer yorumların ayetin siyakıyla uygun olup olmadıkları bir yana, görüldüğü gibi, Kur'anî ifadeler, içinde geçtikleri siyaklarından kopartılmaları durumunda çok çeşitli ve bazen de çok tehlikeli hatalar ortaya çıkabilmektedir.

Tılsımlar Mecmûası, 193’de; "Eğer kulumuz (Muhammed)a indirdiğimiz (Kur'an)den şüphe içindeyseniz, haydi onun (surelerinden biri) gibi bir sure getirin; (bunun için) Allah’tan başka şahitlerinizi de (yardıma) çağırın; eğer doğru kimseler iseniz." (Bakara,23) ayetinin ebcedî tefsirinde

“Fe'tû bisûratin min mislihi" (ebced hesabı ile) 1880'dir. Son asırların tağut dalâletinin doğumu olup, onun temsil ettiği ruh-u dalâlete hazret-i Kur'ân’ın ve ondan nebean eden Risale-i Nur meydan okumasını gösterir.” Denmektedir.

Nur Risaleleri’ndeki ebced hesabına göre "tağut" Mustafa Kemal kabul edilirken aynı yolun (Ebce-Cifr metodunun) farklı yolcularınca Mustafa Kemal’in "Mehdî" ilân edildiğini görüyoruz.

Bu da bizlere; uygulanmasıyla aynı kişinin hem yerin dibine batırıldığı hem de göklere çıkarıldığı bir yöntemin ne kadar geçersiz olduğunu ve bu yöntemle Kur’ana yaklaşmanın ne kadar sapıklık olduğunu gösterir.

Risale-i Nur’da ebcet yoluyla tahrif edilen ayetlerin bazılarını gösterdikten sonra şimdi de tahrif edilen hadislerden bazılarına göz atalım.

Tılsımlar Mecmûası, 186’da:
“Ve vasfuke’s-Sa‘îdu fi’l-Kitâbi’l-Mecîd. Ente mevsûfun yâ Sa‘îde’n-Nâsi min Rasûlillâhi (...) Yani: (Ey Said Nursî!) Senin Kitab-ı Mecid’de vasfın "es-Said"dir. Sen, Resulullah tarafından vasfedilmişsin, ey insanların saidi! Bu cümleye "Hâşiye" düşülür ve orada denir ki: ﻦﺘﻓﻠﺍ ﺏﻧﺠ ﻦﻤﻠ ﺪﻴﻌﺳﻠﺍ ﻥﺇ cümle-i celilesi hadiste üç def'a tekrar edilerek, nazar-ı dikkati bu ism-i pâkin sahibine şiddetle tevcih etmekte olduğu gibi, o zâtın icra-yı faaliyette bulunacağı tarihleri ve ilminin hükümranlığı tarihlerini aynen göstermektedir. (...)" “Mes'ut kimse, fitnelerden uzaklaştırılmış kimsedir. (...)" mealindeki bu hadiste geçen "es-Sa‘îd" sözcüğünden kastedilenin "Said Nursî" olduğunu iddia etmek kadar komik ve çarpık bir başka anlayış var mıdır acaba?

Tılsımlar Mecmuası, 205’te Said Nursî; “Binâenaleyh bu Zât (Said Nursî), cismaniyet noktasında mir'at-ı Peygamberî’dir.”diyerek kendisini Hz. Muhammed’in aynası olarak göstermektedir. Hâşâ ve kellâ... Said Nursî, ne cismaniyet ne de ruhaniyet noktasında Hz. Muhammed’in aynası olabilir. Bu ancak Peygamberi suistimal etmektir. Aynı yazının devamında ebced hesabına dayanılarak şu terbiyesizlik yapılır:

“Üstelik ancak iki Muhammed, bir Bediüzzaman ediyor. Şöyleki; Muhammed (92) Âyine karşısına koyarak Muhammed (92); Bedîüzzaman (184)’dır. (Ebcede göre Muhammed adının sayı değeri 92’dir, Bedîüzzaman adının sayı değeri 184’dür. Yani 92+92=184)

Peki, sizin bu ahmakça çıkarsamanızı esaslı bir şey zanneden muzırın biri çıksa da dese ki:
" Kur'an’da Tebbet suresinde adı geçen Ebu Leheb’in cifri değeri 46’dır. Ebu Leheb’in sağına, soluna, önüne, arkasına ayna koysak ( Yani 46 x 4= 184) kim görünür acaba?”

Bu münasebetsize ne cevap vereceksiniz? Hadi biz verelim cevabı: Bediüzzaman Said Nursî görünür. Çünkü: Ebu Leheb (46) x 4 = Bediüzzaman (184) eder.

Bir diğeri ise çıkıp Ebced ile şöyle bir yorum yapsa;

“Bakara 220’. ayette "(...) Allah, müfsidi muslihten ayırt etmesini bilir. (...)" buyurulmaktadır. "Müfsid" (Ara bozucu, karıştırıcı) kelimesinin "Bediüzzaman"a tam tamına tevafuk etmesi cihetiyle (Çünkü Müfsid’in cifri değeri 184 iken Bediüzzaman’ın cifri değeri de 184’tür.) ayet, Bediüzzaman’ın fesâd-ü ifsadına ima, belki remz ediyor. Hatta bunu delâlet, belki sarahat derecesine çıkarıyor. Nitekim, Said-i Nursi’nin cümleleri de bunu hem lâfzen hem de mealen tasdik edercesine diyor ki: &nb sp; Hiçbir müfsid ben müfsidim demez, daima suret-i haktan görünür. Yahud bâtılı hak görür. Evet, kimse demez ayranım ekşidir. Fakat siz mihenge vurmadan almayınız…” dese ne yaparsınız?

Sikke-i Tasdîk-ı Gaybî, 119-120, Kastamonu Lâhikası, 30-31de şu hadis tahrif edilir;

Ramazan-ı Şerif’te onuncu günün ikinci saatinde birden bu Hadîs-i Şerif ("Ümmetinden birtakım insanlar, kendilerine Allah’ın emri (kıyamet) gelinceye kadar galip gelmekte devam edeceklerdir. (Allah’ın emri) onlar galip olduğu hâlde (gelecektir)." hatırıma geldi. Belki, Risale-i Nur şâkirdlerinin tâifesi ne kadar devam edeceğini düşündüğüme binaen ihtar edildi:

….. Ve’l-ilmu indallahi lâ ya’lemu’l-gaybe illallâhu. Hattâ ye'tiyallahu bu emrihi (şedde sayılır) fıkrası dahi, makam-ı cifrîsi bin beşyüz kırkbeş (1545) olup kâfirlerin başında kıyamet kopmasına îmâ eder. Cây-ı dikkat ve hayrettir ki; üç fıkra bil'ittifak bin beşyüz (1500) tarihini göstermeleriyle beraber, tam tamına mânidar, mâkul ve hikmetli bir surette bin beşyüz altıdan (1506) ta kırkbeşe (1545) kadar üç inkılâb-ı azîmin ayrı zamanlarına tetabuk ve tevafuklarıdır. Bu îmalar gerçi yalnız bir tevafuk olduğundan delil olmaz ve kuvvetli değil, fakat birden ihtar edilmesi bana kanaat verdi. Hem kıyametin vaktini kat'î tarzda kimse bilmez; fakat, böyle îmalar ile bir nevi kanaat bir gâlip ihtimal gelebilir. (...)

Said Nursî, hadiste belirtilen topluluğunun Risale-i Nur şakirtleri olduğundan (?) öylesine emindir ki, artık çıkarımlarını Nurculuğun ne kadar devam edeceği üzerine yoğunlaştırmıştır. E, Said Nursî’nin muhtırı durur mu, hemen ihtar eder hadisi...

Said Nursî’nin, hesap aralarına "Allah’tan başka, hiç kimse gaybı bilmez" anlamına gelen "lâ ya‘lemu’l-gaybe illallâhu" cümlesini koymasının da üzerinde durmak gerekmektedir. Hem bu cümle konulacak, hem de hâlâ kıyamet gibi en gizli gayba muttali olunmaya çalışılacak... Bu, fasıkların büyük günahları bile bile işlerlerken "tövbe, tövbe" demelerini andırmaktadır.
Şatibi derki; “Şu hâlde, Kuran’dan elde edildiği öne sürülen ve fakat Arap dili üzere carî olmayan hiçbir mananın Kur'an ilimleri ile ilgisi yoktur, ne kaynak ne de metot olabilir. Kim böyle bir iddiada bulunursa, onun bu iddiası batıldır. Nasipsizin birinin kendisinin Kur'an’da zikredildiğini iddia etmesi bu konunun örneklerinden birini teşkil eder.”

Said Nursî’nin ve onun bu saçma sapan sözlerine inananların hak ettiği kelâmı, İmam Şatıbî yüzyıllar önce, aynı yolun yolcuları için etmiş.
Bizde Risale-i Nur talebelerine şunu hatırlatalım:

“Aklı zayıf olanlar, hakkı adam ile tanırlar, adamı hak ile değil. Akıl sahibi olan kimseler için Hz. Ali buyurmuş ki: “Hakkı adamla bilemezsin. Önce hakkı tanı, böylece ehlini de tanırsın. Akıllı adam, esasen hakkı tanır. Bir söz işittiği vakit ona bakar, hak ise kabul eder. Söyleyen, ister bozuk fikirli olsun, ister doğru düşünceli. Hatta çok kere sapık kimselerin sözlerinden hakikati çıkarmaya çalışır.

Bir âlimin en aşağı derecesi, koyu cahil halktan farklı olmaktır. Bir sözü, halkın büyük tanıdığı bir adama isnat etsen, batıl dahi olsa, cahiller hemen kabul ederler. Fena, değersiz bildikleri bir kimseye isnat etsen, doğru da olsa reddederler. Daima hakkı adamla ölçerler. Adamı haktan tanımazlar. Bu, çok büyük bir dalâlettir.”

Esasen Nur Risaleleri’nde yapılan ebced ve cifir hesaplarında asla kural tutarlılığı yoktur. Bu hesaplarda şeddeler, tenvinler bazen sayılmış, bazen de sayılmamıştır. Bu hesaplar yapılırken eldeki sayıya ulaşılabilmek için, ayetlerdeki harfler bile çeşitli gerekçelerle değiştirilmiştir. Bu hesaplarda dikkati çeken diğer bir unsur, hem Said Nursî’nin hem de Nur Risaleleri’nin birden fazla ismi olmasıdır: Said-i Nursî, Said-ün-Nursî, Said-i Kürdî, Molla Said... Risale-i Nur, Resail-in-Nur, Risalet-ün-Nur, Risale-in-Nur, Risalet-ün-Nuriyye, Bediüzzaman...

İsimlerdeki bu çeşitliliğin, hesaplarda kolaylık sağlayacağı aşikârdır. Bu hesaplamalarda öylesine keyfî davranılmıştır ki, aynı isim ya da isim tamlaması için farklı yerlerde farklı sayı değerleri verilmiştir. İstenilen rakamı elde edebilmek için keyfî davranılmıştır; ayetlerdeki cümleler anlamını yitirecek şekilde bölünmüştür. Ebced hesaplamalarından çıkan sayı, bazen hicrî, bazen rumî ve bazen de milâdî tarihin senesi sayılmıştır ki, bu da tamamen indî bir uygulamadır.

Eğer ebced hesabı, Said Nursî’nin ileri sürdüğü gibi gaybî bir anahtar ise, yüce Allah’ın kendisine edilmesini istediği "hamd", "kufuryok"le tevafuk etmiştir. Böyle bir anahtar, gaybın kapıları bir yana adî bir kapıyı bile açamaz.

Nurcular Risalelerdeki bütün bu çarpıklıklarını örtmek için Said-i Nursi’nin İşari tefsir yaptığını iddia ederler. Hâlbuki âlimlere göre; İşarî (Bâtınî) tefsirlerin makbul olabilmesi için, şu dört şarttan hâlî olmaması gerekir:
1. Bâtın mananın, Kur'an lâfzının zahir manasına aykırı olmaması,
2. Başka bir yerde bu mananın doğruluğunu teyit eden şer'î bir şahidin bulunması,
3. Verilen bu manaya, şer'î veya aklî bir muarızın bulunmaması,
4. Verilen bâtın mananın tek mana olduğunun ileri sürülmemesi.

İşarî tefsir için ortaya konan şartları, Said Nursî ve talebelerinin ebced ve cifre dayanarak yaptıkları tefsirlere uyguladığımızda; son şart hariç hiç birinin olmadığı görülmektedir. Son şartta da Nur Risaleleri’nde şüpheli anlatımlar vardır. Dolayısıyla Nur Risaleleri’ndeki ebced ve cifre dayalı tefsirlerin, işarî tefsirden kabul edilmesi mümkün değildir.

Bâtınîler; lâfzı, zanlarına göre lâfzın çağrıştırdığı manalar ile yorumlamışlardır. Yani, manayı esas almışlardır ki, batıl da olsa kendilerine göre bir metotları vardır. Oysa Nur Risaleleri’nde, ayetteki lâfızların, ebced ve cifir hesabına göre aldığı sayı değeri, Said Nursî ve Nur Risaleleri ile alâkadar bir sayıyla çakıştığında, bu, o ayetin bunlara işaret, ima... ettiğinin delili kabul edilmiş, bunu tekit edecek bir-iki masal uydurmaktan da geri kalınmamıştır. Velhâsıl, Nur Risaleleri’nde ebced ve cifir hesaplarıyla yapılan bu tefsirler, lâfzın manasına bakmadığından, işarî değil ancak Hurufî tefsirdir.

Nesefî akaid risalesinde Said-i Nursi gibilerine şöyle der: “Nasslar, zahirleri üzerine hamledilir. Bunun aksine yönelmek, bâtın ehlinin iddia ettiği manalara sapmak, ilhattır ve küfürdür.”

Gazalî Said-i Nursi gibilerine şöyle der:

“Bazıları tevil yaptıklarına inanarak mütevatir bir nassa muhalefet ederler. Bunların yaptıkları tevillerin lisan kaideleri ile yakından ve uzaktan bir ilgisi bulunmazsa; bu, küfürdür. Tevilci olduğunu iddia etse de tekzipçidir.

Muhsin Abdülhamid, Said-i Nursi gibi hurafeciler için şöyle der;

“Evet, bu işle uğraşan kişi Kur'an ayetlerine gelince, bunları mevzusuyla asla ilgisi olmayan, delilsiz ve burhansız görüşlerle keyfince tevil eder; canının istediği, hayalinin düşündürdüğü gibi yazar. Kendi yüksek keyfi için coşup yürüyen herkes serbest bırakılsa da Kur'an-ı Kerim ayetlerine hücum etse, onlara kabul edemeyeceği manaları yüklese, acayip Bâtınî tefsirlerle, alçak şeytanî fikirlerle bunları anlasa, bu mevzuda batıl görüşler, bozuk teviller, terk edilmiş manalar ortaya koysa; bu takdirde binlerce insan peygamberlik ve velilik iddia ederlerdi, birçokları da kötü niyetlerini, sapık prensiplerini teyit ederlerdi.”

Ne yazık ki Said-i Nursi, ayetlerde anlatılan Yahudiler gibi Allah’ın ayetlerini tahrif, tağyir ve te’vil etmiştir. İşin daha kötü tarafı ise müritleri de Said’e kanıp Risalelere iman ederek İslam adına yeni dinlerini körü körüne savunur olmuşlardır.

Said-i Nursi bu güne kadar hiçbir akıllı insanın yapamayacağı bir metod olan Kur'an-ı Kerim tefsirinde Kur'an-ı Kerim’i delme metodunu uygulamış mıdır?

Allah (c.c) Ali İmran,7’de;

“Sana Kitabı indiren O'dur. O'ndan, Kitabın anası (temeli) olan bir kısım ayetler muhkem'dir; diğerleri ise müteşabihtir. Kalplerinde bir kayma olanlar, fitne çıkarmak ve olmadık yorumlarını yapmak için ondan müteşabih olanına uyarlar. Oysa onun tevilini Allah'tan başkası bilmez. İlimde derinleşenler ise: "Biz ona inandık, tümü Rabbimizin katındandır" derler. Temiz akıl sahiplerinden başkası öğüt alıp-düşünmez.” buyuruyor. Yani Allah’ın bizlere açıkca bildirmediği, yoruma açık ayetler konusunda biz Müslümanların "Biz ona inandık, tümü Rabbimizin katındandır" demesi gerekirken; kalbinde fitne olan bozuk insanların ise bu kapalı ayetleri dillerine dolayıp olmadık yorumlarda bulunmaları vurgulanıyor. Herhalde Said-i Nursi’nin bu ayetten haberi olmamış ki(!) bakın Mektubat, Ondokuzuncu Mektub’da şöyle bir tefsire yelteniyor;

“yalnız gözü bulunan kulaksız, kalbsiz, ilimsiz tabakasına karşı da, Kur'an’ın bir nevi alamet-i i’câzı vardır. Şöyle ki:

Hâfız Osman hattiyle ve basmasiyle olan Kur'an-ı Mu’ciz-ül-Beyan’ın yazılan kelimeleri birbirine bakıyor. Meselâ: Sure-i Kehf’de: "ve sâminuhum kelbuhum" kelimesi, altında yapraklar delinse: Sure-i Fâtır’daki "kıtmîr" kelimesi, az bir inhirafla görünecek ve o kelbin ismi de anlaşılacak.”

Kehf suresinin bu ayeti, Kur'an’ın 295. sayfasında yer alırken, köpeğin ismi (müteşabihtir) olduğu iddia edilen "kıtmîr" (el-Kıtmîr: çekirdeğin üzerindeki ince kabuk, çekirdek zarı; darbımesel olarak kıymetsiz, adî, ehemmiyetsiz manasında kullanılır) kelimesinin geçtiği ayet 435. sayfadadır. "Ve sâminuhum kelbuhum" ifadesinin altındaki yapraklar delinse (!) bile, "kıtmîr" kelimesi açılan deliğe denk gelmemektedir. Çünkü bu ibare Hafız Osman hattıyla yazılmış Mushafta 295. sayfanın 6. satırının sol tarafında iken; "kıtmîr" kelimesi 435. sayfanın 7. satırının sağ tarafındadır. Kaldı ki, denk gelse dahi bu, o köpeğin isminin "Kıtmîr" olduğunu ve bunu Kur'an’ın şifreli bir şekilde belirttiğini göstermez.

Kur'an’ın icazını bu şekilde gösteren zihniyete, aşağıdaki soruların cevaplarını bulmamız için Kur'an’ın hangi sayfasının neresini, nereye kadar delmemiz (!) gerektiğini sormaya herhâlde hakkımız vardır; çünkü bunlara da yanıt vermeleri yöntemlerinin tutarlı olmasının bir gereğidir.

1. Ashab-ı kehfin isimleri ne idi? Her hâlde Kur'an’ın, bu yiğitlerin isimlerini belirtmesi, köpeğin ismini belirtmesinden daha anlamlı olsa gerektir.
2. Yiyecek almaya giden hangisiydi?
3. Şehirden alınan erzakın cinsi ne idi ve miktarı ne kadardı? 4. kufuryok hangisinindi? 5. Köpeğin cinsi ve rengi ne idi?

Doğrusu, ümmetten İsrailiyat ile uğraşan, yukarıdaki soruların cevaplarını arayan birçok kişi olmuştur; fakat herhâlde Mushaf delme metodunu (!) bulan ve kullanan ilk kişi Said Nursî’dir. Ashab-ı kehf kıssasını ve Kur'an’daki diğer kıssaları anlamak, düşünüp ibret almak yerine; böyle işlerle uğraşmak hastalıklı ruhların, fitnecilerin işidir. Hele bunları Kur'an’ın icazı diye takdim etmenin asla tutarlı bir yanı yoktur.

Her şeyin en doğrusunu Allah bilir. Selamun Aleykum
Hilmi POLAT (İlahiyatçı)

hiiic
11. June 2011, 04:43 PM
Bu saidin kitaplarında inanılmaz bir cahiliye inanılmaz bir saçmalık görüyorum..

İşte "Allah" ile kandırmak. İşte ağızları eğip bükme..
Ve Allahın dediği doğru,,, gerçekten insanları kandırmışlar.


Mâide 41
Ey Resul! Kalpleri iman etmediği halde ağızlarıyle "inandık" diyen kimselerden ve yahudilerden küfür içinde koşuşanlar(ın hali) seni üzmesin. Onlar durmadan yalana kulak verirler, ve sana gelmeyen (bazı) kimselere kulak verirler; kelimeleri yerlerinden kaydırıp değiştirirler. "Eğer size şu verilirse hemen alın, o verilmezse sakının!" derler. Allah bir kimseyi şaşkınlığa (fitneye) düşürmek isterse, sen Allah'a karşı, onun lehine hiçbir şey yapamazsın. Onlar, Allah'ın kalplerini temizlemek istemediği kimselerdir. Onlar için dünyada rezillik vardır ve ahirette onlara mahsus büyük bir azap vardır.

Derin Düşünce
13. June 2011, 11:34 AM
Aklım almıyor, bir yerde bir eksik var! Bu adam bunca cileyi neden cekmis olsun? Neden ayetleri egip bükmüs, hayatını zindanlarda cürütmüs olsun? Evet sacmalık gibi gorunen cok sey var. Bu kişinin dusunce dunyasını anlamamıs olabiliriz belkide. Yada bu sacmalıklar sonradan mı sokuldu? Neyin pesinde idi bu adam? Bir yerlerde birseyler yanlıs. Eren kardesimin kitabını henuz okumadım, temmuz ayının sonunda ancak okuyabilirim. Tek bildigim asla tatmin olamadıgım... Ne said Nursi beni tatmin etti nede ona karsıt sunulan iddialar. Suan elimizde tuttugumuz Kulliyat tehlikeli yanlıslar barındırıyor. Bu muhterem ise bir cok sıkıntıya gark olmus gorunuyor Allah icin. Tarihte mi carpıtma var, kitaplardamı? Ve neden?

Anonymous
13. June 2011, 07:20 PM
Aklım almıyor, bir yerde bir eksik var! Bu adam bunca cileyi neden cekmis olsun? Neden ayetleri egip bükmüs, hayatını zindanlarda cürütmüs olsun? Evet sacmalık gibi gorunen cok sey var. Bu kişinin dusunce dunyasını anlamamıs olabiliriz belkide. Yada bu sacmalıklar sonradan mı sokuldu? Neyin pesinde idi bu adam? Bir yerlerde birseyler yanlıs. Eren kardesimin kitabını henuz okumadım, temmuz ayının sonunda ancak okuyabilirim. Tek bildigim asla tatmin olamadıgım... Ne said Nursi beni tatmin etti nede ona karsıt sunulan iddialar. Suan elimizde tuttugumuz Kulliyat tehlikeli yanlıslar barındırıyor. Bu muhterem ise bir cok sıkıntıya gark olmus gorunuyor Allah icin. Tarihte mi carpıtma var, kitaplardamı? Ve neden?

Mermi çıktığı noktadan bir milimetrenin 10 da biri kadar sapmaya uğrarsa merminin ulaştığı yerde metrelerce kilometrelerce sapma meydana gelebilir.

Yanlışın ilmini yapmak da buna benziyor biraz. Yanlış bir yola saptıysanız ne kadar ilerlerseniz doğru yoldan o kadar uzaklaşıyorsunuz. Öyle ki cahil kalmak yanlış bir ilim üzerine olmaktan iyidir. Çünkü yanlışa sapan ve ilmini yapan birisinin EMEK VEREREK gittiği yoldan dönmesi ve geri dönüp doğrusuna girmesi henüz başlangıçta olan cahilin doğru yola girmesinden daha zordur.

Bir Hristiyan din adamını düşünün. Ne çilelerle ne büyük kararlarla okuyor, öğreniyor ve yükseliyorlar. 30 sene okumuş büyük bir Hristiyan alime 10 yaşındaki bir Müslüman çocuk REHBER kitaptan (Kuran) bakarak "yanlış yapıyorsun papaz efendi" diyebiliyorsa yanlışın ilmini yapmış başka insanlara da denebilir. Yani elinizde rehber varken büyük sapmaları ilim yapmadan da tespit edebilirsiniz. Bu eleştirilere bu gözle de bakmak gerek.

Ben şahsen adı geçen kişinin kötü niyetli olduğunu düşünmüyorum fakat İblis tarafından kandırıldığını ve bu işte kullanıldığını düşünüyorum. Çünkü o da karakterini zayıf bulduklarına vahyeder diye biliyorum. Ben şahsen gaybden sesler duysam vahiy aldığımı düşünmek yerine şizofren olduğumu düşünür doktora giderim. Seçim bizim elimizde.

Benim bu konuda özel olarak araştırmalarım ve bazı deneyimlerim oldu. Sonuca göre bu işin doğrudan islamla da ilgisi yok. Başka inanışlarda da bu vahiy alma/kutsal kitap yazma mevzusu var. Hepsindeki ortak nokta; vahiy aldığını iddia eden kişinin vicdanen itiraz etmeden kabul edebileceği inanışın giysisi altında benzer zehirli fikirler yayılmaya çalışılmıştır. Fikirlerin benzer olması kaynağının aynı olduğunu düşündürmektedir. Örneğin 2012limitsiz.com sitesini gördünüz mü? Veya Hristiyan aziz(!)lerinin veya Hindu din büyükleri(!)nin veya İslam büyük(!)lerinin (celaleddin rumi, said nursi, a.geylani, rabbani, arabi vb) veya satanistlerin veya uzaylı tarikatlarının veya yeni çağcıların vahiyle yazdıklarını iddia ettikleri kitaplara denk geldiniz mi? Hepsi görünüşte farklı olmasına rağmen içerikte çaktırmadan yerleştirdiği fikirler çok benzerdir. Bir çoğunda sevgi kardeşlik hoşgörü ve bunun gibi insanların vicdanına doğrudan etki eden söylemlerinin arasına ustaca yerleştirilmiş zehirli fikirlerdir. Hazmı kolay olsun diye bir çoğunun içinde yanlıştan çok doğru vardır. Bir bardak zehiri kimseye içiremezsiniz fakat bir kazan kompostoya iki damla zehir atarsanız kimse tadında bir gariplik olduğunu farkedemez ve bir sürü insanı zehirleyebilirsiniz.

Selamlar.

Derin Düşünce
13. June 2011, 08:58 PM
Mesela bir cemaat daha biliyorum. okuyageldikleri kitabın yazarı olan, kaddesAllahusırruh diye takısı olan zatı muhtereme bir gun "melek heyeti" gelmis ve YAZ demişler. Oda ben yazma bilmem demiş. Heyet tekrar YAZ demiş. O yazma bilmedigini soylemesine ragmen melekler sana bunu Allah yazdıracak demiş. Ve suan okuyageldikleri eser ortaya cıkmıs. Yazma bilmeyenden boyle bir eser cıkarmı? Hadi bu da yanlıs deyin ? Bu iste bir mucezelik yokmu. O kitap; kuranın İmamı Rabbaninin 1000 yıl onceki acıklamaları ısıgında, kuranın yorumu ve ilahi yardımla yazılmıs ozel bir kitap hukmundedir. Ne diyorsunuz? Buda mı Yalan?

hiiic
13. June 2011, 09:28 PM
ne yazıyor kitapta?
okumak, irdelemek, üzerine düşünmek ve araştırıp soruşturmak lazım.

windows 8 kullanma talimatından daha yararlı bilgiler var mı, kıyaslamak lazım...

Neyse, o kitabı bilmemde, benim KİTABIMDA bir yazı var, bir öğüt, paylaşmak isterim...

Bakara 79
Elleriyle (bir) Kitap yazıp sonra onu az bir bedel karşılığında satmak için "Bu Allah katındandır" diyenlere yazıklar olsun! Elleriyle yazdıklarından ötürü vay haline onların! Ve kazandıklarından ötürü vay haline onların!

Derin Düşünce
13. June 2011, 09:33 PM
Ne yani, simdi siz meleklerin yada bir melegin ilham edemeyecegini mi iddia ediyorsunuz? Bu buyuk adamlar bana melek heyeti gelmis diyorsa bize inanmak dusmez mi? Sorgulamak imanımızı zayıflatmaz mı? Yani Allah istese yazma bilmeyen birine yazdıramaz mı? Bunca cemaat lideri, buyuk allemelerin ve dahi bazı dallamaların, ölmüs merhumların yalan soyledigini mi iddia ediyorsunuz. Seytanlarına mı uymuslar? Allah tarafından vahyedilmek ile ilham edilmek aynı seyler mi?

hiiic
13. June 2011, 09:38 PM
işte bu, kitaptan sanasınız diye ağız eğip bükmektir :)

hiiic
13. June 2011, 09:56 PM
En’âm 93
Allah'a karşı yalan uydurandan yahut kendisine hiçbir şey vahyedilmemişken "Bana da vahyolundu" diyenden ve "Ben de Allah'ın indirdiği ayetlerin benzerini indireceğim" diyenden daha zalim kim vardır! O zalimler, ölümün (boğucu) dalgaları içinde, melekler de pençelerini uzatmış, onlara: "Haydi canlarınızı kurtarın! Allah'a karşı gerçek olmayanı söylemenizden ve O'nun ayetlerine karşı kibirlilik taslamış olmanızdan ötürü, bugün alçaklık azabı ile cezalandırılacaksınız!" derken onların halini bir görsen!

İşin gerçeği bu din ne yazıkki aşağıdaki ayetin muhatapları tarafından bu güne taşındı, eğer öyle olmasaydı zaten ortada sadece Kuran olurdu ve bütün cemaatler, tarikatler ve mezhepler birleşmiş olurdu.

İsrâ 73
Müşrikler, sana vahyettiğimizden başka bir şeyi yalan yere bize isnat etmen için seni, nerdeyse, sana vahyettiğimizden saptıracaklar ve ancak o takdirde seni candan dost kabul edeceklerdi.

Peygambere yaptıramadılar, ama bazı eklentilerle islama yaptılar ve böylece islamı candan dost edindiler... Çünkü artık işlerine gelen bir islam vardı.

Ancak bu münafıkların gösterişte müslüman ama içlerinde budist putperest halleri, Allahın doğru yola ileteceği samimi kul için bir değer taşımaz...

Çünkü o kullar şu gerçeği çok iyi bilir;
Kehf 27
Rabbinin Kitabı'ndan sana vahyedileni oku. Onun kelimelerini değiştirebilecek yoktur. O'ndan başka bir sığınak da bulamazsın.

zaten bu tip münafıklar Kuranla konuşmazlar (işlerine gelen yerler hariç, işlerine gelmeyeni zaten biz anlayamayız, onu ulema anlar sadece... Osmanlıyı çökerten cahil ulema:))
Onlar felsefe ve kelime oyunları yapmaya kalkarlar.

Hac 8
İnsanlardan bazısı, bir bilgisi, bir rehberi ve (vahye dayanan) aydınlatıcı bir kitaba dayanmaksızın, Allah hakkında tartışır.



Vahy sadece peygambere gelmedi,,, bizede geldi ve şu anda orjinali arapça, manası ve özü her dile aynı anlamda çevrilebilir apaçık yeterli şekilde açıklanmış bir kitap olarak gözlerimizin önünde duruyor. Doğruya götüren bir kitap olarak.

Sebe’ 50
De ki: Eğer (haktan) saparsam, kendi aleyhime sapmış olurum. Eğer doğru yolu bulursam, bu da Rabbimin bana vahyettiği (Kur'an) sayesindedir. Şüphesiz O, işitendir, yakındır.

Şûrâ 51
Allah bir insanla ancak vahiy yoluyla veya perde arkasından konuşur, yahut bir elçi gönderip izniyle ona dilediğini vahyeder. O yücedir, hakimdir.

Ama Allah dilemezse ne ola ki;

Şu’arâ 212
Şüphesiz onlar, vahyi işitmekten uzak tutulmuşlardır.

Hadis diye ortaya attıklar fitneleri ise aslında boş kuruntudan öte değildir. Peygamberi peygamber yapan ona gelen vahiydir. O vahyin çizgisinin dışınada çıkmadı.

Ahkâf 9
De ki: Ben peygamberlerin ilki değilim. Bana ve size ne yapılacağını da bilmem. Ben sadece bana vahyedilene uyarım. Ben sadece apaçık bir uyarıcıyım.

Anonymous
13. June 2011, 10:49 PM
Allah tarafından vahyedilmek ile ilham edilmek aynı seyler mi?

Vahiy ve ilham konularında bir kavram kargaşası olduğunu düşünüyorum. Zamanında çözmek için kafa yormuştum, şimdi kendimce doğru sonuca ulaştığımı düşünüyorum. Fakat tabi en doğrusunu Allah bilir.

Vahiy aldığını iddia eden kişiler kendi sınıflandırmaları neticesinde 2 ye ayrılıyorlar.
1) Vahiy aldığını iddia edenler.
2) Vahyi peygamberlik olarak görüp peygamberlik iddiasında bulunmaktan ya edeple ya da korkudan çekindikleri için kitaplarını ilhamla yazdıklarını belirtenler

Bir anlayışa göre Allah yalnızca peygamberlere vahyeder, peygamber olmayanlara da ilham edermiş. Fakat Allah'ın peygamber olmayan bazı kişilere (ör: Musa'nın annesi) hatta bal arısına bile "vahyettiği" yazıyor Kuran'da. Dediğim anlayıştakiler bu kısımları ilham diye çevirseler de vahiy yazıyor asıl metinde.

Kuran'da vahiy geçen her yer doğrudan vahiy anlamına mı geliyor elçi yoluyla bilgilendirilme anlamında da yorumlanabilir mi orasını ben bilemem, gerçekten kimin vahiy aldığını yalnız Allah bilir.

Şimdi 1 numaradaki insanlar da bu bahsettiğim ayetleri kullanarak vahiy alabileceklerini savunuyorlar. Onlar yalnızca vahiy aldıklarını, Kuran'da peygamber olmayanların da vahiy alabildiğine delil bulduklarını, dolayısıyla peygamberlik ilanında bulunmadıklarını ve son nebi ayetine ters düşmediklerini iddia ediyorlar.

2 numaradaki insanlar da zaten "vahiy değil ilham aldık zaten arı da musanın annesi de ilham aldı" diyorlar.


SONUÇ:
İki taraf da peygamberliğin farkını vahiy almak diye yorumlamış. Fakat bence peygamberlerin diğer insanlardan farkı vahiy almaları değil, TEBLİĞ İLE EMROLUNMALARI. Yani fark vahyin tebliği GÖREVİdir, yani aldıkları vahiyler Musa'nın annesindeki gibi kişisel vahiy değil, bir toplumu ilgilendiren/bilgilendiren vahiyler.

Dolayısıyla Kuran'da son nebi ayeti dururken; birisinin vahiy aldığını düşünsem bile bu kendini ifşa eden, kitaplar yazıp sohbetler düzenleyip tebliğ yapan, kendine geldiğini iddia ettiğini yayan, paylaşan, KISACASI peygamberliğe soyunan birisi değildir.


Ben yalnızca konu üzerine düşünmek istedim ve mantıksal açıdan olaya yaklaştım. Çok daha kolay ve isabetli bir yöntem uygulayıp bunların vahiy olarak geldiğini iddia ettikleri şeyleri Kuran ile karşılaştırırsanız Kuran ile çelişkiler içerdiklerini yani batıl olduklarını görebilirsiniz. Vahyin bir kısmı doğru bir kısmı yanlış olmaz, vahye batıl da karışmaz.


Şanı yücedir o kudretin ki, hakla bâtılı ayıran o Furkan'ı, bütün âlemler için bir uyarıcı olsun diye kuluna indirdi. (Furkan 1)

Derin Düşünce
14. June 2011, 08:51 AM
Peki, tarikat kolları olusturmak, ve peygamberle soy baglantısı kurarak seyyit olmamanın hukmu nedir. Biliyorsunuz tarikat seyhleri, bu ulvi kitapların muellifleri yada postun sahipleri genelde seyittir. Peygamberin soyundan yada azıcık ayar ile Eba bekrin soyundan oldukları soylerler. Bunlardamı yalan. Hadi dogru diyelim. Bu insanların soyundan olmak onları 1-0 onde baslatırmı, onde olan bu kişiler takip edilirse hidayete vesile olurlarmı? Peygamber soyundan oldukları icin bize cennetin yolunu gostermeyecekler mi? Ahiret gunu bize destek olmayacaklar mı?

Büyük veliler! anıldıgında 220 volt yemis gibi ask ile! Allah diyen ve titreyen insanların durumu nedir. Sartlanmamı yoksa gercek mi. Zikir ehli bu insanlar zikir cemberlerinde kendilerinden muhabbetle! geciyorlar, bunlarda mı sapık. Sizin dediginize gore bu insanların halkadaki permormansına degil de gercek yasamdaki, bizzat hayatın icindeki performansına bakmamız gerekiyor. O zaman bu topluluklar neden gereksiz seylerin pesinden gidiyorlar. Buda mı gol degil.

Anonymous
15. June 2011, 12:46 AM
Sevgili Derin Dusunce;
Bahsettiğiniz akrabalığın kutsallığı meselesi de insanlar tarafından uydurulmuş. Peygamber soyundan olmak insana kutsallık kazandırmayacağı gibi bilgi açısından bir şey de kazandırmaz. Her insanın bir sınavı vardır ve kendini geliştirip bir şeyler yapmak zorundadırlar. Tıpkı peygamberler gibi peygamber soyu da dünya sınavından muaf tutulmadı. Peygamber soyundan olup tufanda boğulan Nuh'un oğlunu veya putperest birinin oğlu olup tek olan Allah'ı bulan İbrahim peygamberi unutmamamız gerek.

Kendinden geçme hali ile ilgili söyleyeceğim bir kaç şey de var. Bu trans meselesi aslında o kadar garip bir durum değildir. Bir çok dinde hatta paganizmde ve satanizmde de bu BATIL trans ritüelleri vardır. Semavi dinlere de sızmıştır. Bazı RİTMİK NEFES TEKNİKLERİ ve ritmik sallanmalar, özel danslar, dönmek, özel tütsüler ile transa geçme sağlanabiliyor.

Fakat bunlar adı üstünde KENDİNDEN GEÇME'dir. Bence bu kendinden geçme meselesi de genellikle alkol, içki veya şarap olarak çevrilen AKIL ÖRTÜCÜLERİN haram edildiği MUHKEM ayet kapsamındadırlar yani HARAMdırlar.

Selamlar

Anonymous
15. June 2011, 12:58 AM
Bu vahiy/ilham meselesi ile ilgili olduğunu düşündüğüm bir ayet:

Her kim Rahman'ın zikrinden (Kur'an'dan) körlük edip görmemezlikten gelirse Biz ona bir şeytan musallat ederiz, artık o şeytan ona arkadaş olur. Şüphesiz ki bu şeytanlar onları yoldan çıkarırlar. Onlar da kendilerinin doğru yolda olduklarını sanırlar.
(Zuhruf 36-37)

Bundan sonraki aşama için ise şeytan dostları/evliyaları ile ilgili ayetleri okuyabilirsiniz.

hiiic
15. June 2011, 04:33 AM
Her kim Rahman'ın zikrinden (Kur'an'dan) körlük edip görmemezlikten gelirse Biz ona bir şeytan musallat ederiz, artık o şeytan ona arkadaş olur. Şüphesiz ki bu şeytanlar onları yoldan çıkarırlar. Onlar da kendilerinin doğru yolda olduklarını sanırlar.
(Zuhruf 36-37)


Değerli kardeşim.
Bahsettiğiniz ayetteki şeytan/şeytanlar yoldan çıkmış insanlardır. Allahı zikretmeyi unutanların gerçektende çevrelerinde onları batağa sürükleyen dostları vardır.
Allah ne güzel öğüt vermiş, ne geldiyse başımıza kötü arkadaştan gelmedi mi? Şeytan ona vesvese verir onu günaha davet eder, işin garip tarafı bu kişi şeytanını dost bilirde, kendisine arkadaşının kötü olduğundan bahsettiğinde oturur onu savunur. Özellikle futbol holiganlarına dikkat ediniz, yada şu pkk partisine bakınız, birbirlerini nasılda yoldan çıkarıyorlar....


Allah kötü arkadaştan şeytandan korusun, onların etrafımızda olmasından Allaha sığınırım.

-----------------
ayrıca eklemek istediğim bir bilgi var. İblis ile şeytan farklı kavramlardır. Kuranda aynı manada kullanılmamıştır. Oysaki şeytan iblisine uyan insan demektir ve Kuranda şeytan kavramı biz insanların özellikleriyle nitelendirilmiş (adımlarının izlenmesi, şeytanlarla konuşma, onları dinleme, şeytanın yemesi içmesi mala ortak olması v.s.) olup kısaca iblisine uymuş insan demektir. Ancak gelenksel yaklaışım şeytan ile iblisi aynı kefeye koyuyor. ama değil...

Haniflerin açıklamasına göre iblis; insanın ham düşüncesidir.
Pramid kardeşimin yaklaşımında iblis; umutsuzluktur...

iki çalışmayıda sentezledim, her ikiside doğru, şeytan insanın ham/işlenmemiş/bilimsel olmayan/hurafeye dayalı/batıl inançlı düşüncesidir. Sonuç olarak umutsuzluğa bu düşünce insanı iter. Ama kuranda Allahın farzı olarak umutsuzluğa düşmemek gerekir. Bu emirdir. Ancak ham düşünce insanı umutsuzluğa götürür. Daha da ötesi batıl inanç, hayvanlardan verim alacağına inanarak kulaklarını kesmeyi, fayda göreceğini umarak put dikmeyi, nazar taşı asmayı, cevşen v.s. kullanmayı emreder. hiçbiri bilimsel/işlenmiş düşüncenin eseri değildir.

Mantık dışılık demiyorum çünkü mantık siyasi açıdan kullanılabilir bir obje... BİLİMSEL bakış demek istiyorum. objektif tarafsız.

İblis budur... Buna yenilmiş insanlar şeytanlaşırlar ve kötü şeyler emredip İCAT ederler;;;
Örneğin;
-içki içmeyi, kumarı teşvik eder (iddaa adlı bir pislik gençlerimizi kumara teşvik ediyor) (şu alkol reklamlarına bakın)
-sizi fakirlikle korkutur, cimriliği telkin eder (işin gerçeği, bilimsel olanı, Allah lütfuna davet eder)
-ekini yok etmeye çalışır, ülkenin geçim kaynaklarını tekeline almaya yada yok etmeye uğraşır (bu konuya hiç girmeyeceğim, sadece 9 yıldır uygulanan tarım politikasını lütfen ciddiyetle takip ediniz)
-İnsanlara sağdan, yani islami kanaldan gelip kandırır, unutmayın! siz ona gitmezsiniz, o sizi bulur size gelir sağdan...
-İnsanları Allah hakkında bile kandırır. Allahın rahmetini anlatıp kandırır. Cehnnemde yanar çıkarsınız der (küllüm yalan, cehennem sonsuzdur) Allah bi lailaheillallah diyeni hep günahı olsa affeder der, bilmem ne yapana şehit sevabı uydurur... (tanıdık geldi mi?)

İşte eğer Allah bu vahyi, Kuranı bize göndermemiş olsaydı gerçekten bu şeytanlar bizide kandıracaktı. okunmuş sular içirtecek, dualar astıracaklardır. İşin cabası dışarıda iğrenç boynuzlu bir canavar uydurarak kendilerinin şeytanlığını gizlemeyi nasılda başardılar. DIŞARIDA KILLI BOYNUZLU BİR ŞEYTAN YOK... çevrenize daha dikkatli bakın... insanları kimler nerelere sürüklüyor bakın...

ama rivayetleri incelerseniz gülünecek çok saçmalık var.; yok şeytan kuyruğunu bi yerine sokmuş yumurtlamış her bi çocuğu bi köşede farklı işle meşgulmüş, yok peygamberimize köse sakallı gelmiş gerçekleri anlatmış....
Dikkat edin, Allaha hiç çekinmeden yalan yere yemin ettikleri için Allah ayette yeminlerinizden sorumlusunuz diyor... Bu yalancı şahitlerin yemin ede ede uydurdukları cahiliyenin peşine düşen insanlar, bilimsel verileri dahi çizip atıyorlar,,, hemde karalayarak, suçlayarak... sonra birilerini kafir ilan edip onlarla savaşıyorlar... işte şeytanlık bu.. Allah batıya destek vermese, onlarıda hristiyan önderleri harcayacaktı, onların bilimsel gelişiminin, iblislerini yıkmanın önüne geçen hristiyan rahiplere karşı Allah aklı selim temiz akıl sahibi kişilere önderlik yetki verdide batı bu gün temizleniyor...

İnşallah sıra bizede gelecek.

FEDAKARADAM
18. June 2011, 08:22 AM
Selamlar;

Ben şu an bir arkadaşımın tavsiyesi üzerine , o arkadaşımla nur cemaati'nin sohbet lerine katılıyorum.
Acaba bu cemaat hakkında sizinde iyi veya kötü yönde görüşlerinizi alabilirmiyim ?

svg...

Ve aleyküm selam kardeşim.

Nur cemaati, dinlerarası dialoğu hararetle savunurken bindiği dalı kesmişlerdir.Kendileri bu hususta iyi niyet sahibi olsalar bile gavurların art niyetini bilmediklerinden dolayı maalesef büyük bir gafletin içine düşmüşlerdir.Dinlerarası dialog büyük bir tuzaktır.Kur'an'da ayetlerin ışığı altında bu konuda bilgiler vereceğim şimdilik yorumlamıyorum.

hiiic
12. September 2011, 03:25 PM
Deniz feneri ile tüm müslümanları dolandıranlar.
Kombassan la avrupadaki müslümanları dolandıranlar.
Jet-pa ile doğudaki müslümanları dolandıranlar.
Yimpaş ile dolandıranlar.
Faizi helal sayan sülümancılar. (Allah kendilerini tefeci faizcinin eline düşürsün sürüm sürüm süründürsün de anlasınlar bakalım faizin hangi türlüsü helaldir.)
Soruları dağıtarak devletin önemli yerlerine ve askeriyeye sözde kendi adamlarını sokan nurcular.
Sabah akşam milleti uyuşuran mehdi bekleten yada belalara karşı sabretmeyi değil oturup tekamül etmeyi emreden (keza anlamlarını birbirine karıştırdılar) tarikatçılar.
Gerçekleri saklayıp vicdanlarını öteleyen ve ayet tahrifine sessiz kalan diyanetçiler.
Kuranı amacı dışında canlıya değil ölüye okuyan çıkar amacıyla kullanan hocalar.
bunların dışında nice cinci, mubarek, türbevi, tekkevi, semavi bilimum bütün din tacircileri....

Vatikan papazlarıyla beraber haşrolunacağınız günü bekleyin kafirler.


http://www.facebook.com/photo.php?v=423958878094

hiiic
9. October 2011, 07:02 AM
Sadece nur hizibine değil, diğer "cemaat" yada "tarikat" yada diğer adlardaki hiziplere gelsin... kendi grubuyla övünen ve diğerlerini yarım müslüman sananlara gelsin.

bırakın bu ülkeyi, dünyanın çökmesindeki temel sebep tüm hizipcilere bölücülere gelsin.
Osmanlıyı sırtından vuran Şeyh Hüseyinin (iki eli kurusun, kurudu da) hiziplerine gelsin.
İnsanı müslüman temeli hariç "bizden değil" diye adlandıran tüm BİZ cilere gelsin

Mü’minûn 53
Ne var ki insanlar kendi aralarındaki işlerini parça parça böldüler. Her gurup kendilerinde bulunan (fikir ve davranış) ile sevinip böbürlenmektedirler.

Allahın temel emrini çiğneyip hizipleşmişsiniz bir kere, kitapta yazmayan namazı kılmak yada tespiki çekmek sizi kurtarır mı sandınız?

Rûm 32
Dinlerini parçalayan ve bölük bölük olanlardan (olmayın. Bunlardan) her fırka, kendilerinde olan ile böbürlenmektedir.

merdem
15. January 2013, 03:23 AM
(Hac)3. İnsanlardan, bilgisi olmaksızın Allah hakkında tartışmaya giren ve her inatçı şeytana uyan birtakım kimseler vardır. (Yusuf)106. Onların çoğu, ancak ortak koşarak Allah'a iman ederler. (Enbiya)45. De ki: Ben, sadece, vahiy ile sizi ikaz ediyorum. Fakat, sağır olanlar, ikaz edildikleri zaman bu çağrıyı duymazlar.54. Doğrusu, siz de, babalarınız da açık bir sapıklık içindesiniz, dedi. (Müminun)108. Buyurur ki: Alçaldıkça alçalın orada! Bana karşı konuşmayın artık! (Enfal)2. Müminler ancak, Allah anıldığı zaman yürekleri titreyen, kendilerine Allah'ın âyetleri okunduğunda imanlarını artıran ve yalnız Rablerine dayanıp güvenen kimselerdir(Nisa)56. Şüphesiz âyetlerimizi inkâr edenleri gün gelecek bir ateşe sokacağız; onların derileri pişip acı duymaz hale geldikçe, derilerini başka derilerle değiştiririz ki acıyı duysunlar! Allah daima üstün ve hakîmdir.


Allah razi olsun Kardesim,

Not etmis bulundugun Ayet hakkinda düsündüm ve bilgim olmadigi konularda Allah hakkinda tartismaktan kendimi alikoyacagim, yine Rabbimin rizasiyle gerceklesecek elbette Sagolasin.

Selam ve dua ile.

merdem
16. February 2013, 01:23 AM
Öncelikle hoş geldiniz kardeşim. :)

İnşallah bu platformda faydalı bilgi paylaşımlarımız olur hep beraber.

Bende aynı sizin gii davranıyordum,sürekli farklı guruplara katılır,bir şeyler öğrenmeye çalışırdım. Ama ters giden birşeyler vardı !!!
Ters giden şey ise bu gittiğim toplulukların hiç birinde KURAN ' ı anlama adına hiçbir çalışma yapılmamasıydı.

Ama basit bir mantık yürütürsek rabbimiz bize KURAN' dan sorumlu tutulacağımızı bildirmiş,bu ipe sarılın demiş,buna uyan mutlu sonu bulacaktır demiş.

Rabbime çoook dualar ettim,çok yalvardım.Çok şükür'ki rabbim dua larımı kabul etti,birileri ve birşeyleri vesile kıldı,ve yaşadığım şehir de ,YANLIZ KURAN konuşulan bir gurup insanlarla tanışmamı nasip etti.

Ve bu KURAN konuşmalarımızı ,cuma suresine uyarak yapıyoruz çok şükür :)
Yani KURAN da farz olan bir ibadeti de yapmış oluyoruz.

Nurculuk ile ilgili ise alttaki yazıyı okumanız faydalı olacaktır diye düşünüyorum.

1- İslam dininin ana kaynağı olan Kuran'da mezhep, tarikat yoktur. Kuran-ı Kerim bölücü değil bütünleştiricidir. Oysa bütün mezhepler ve tarikatlar bölücüdür, ayrı ayrı topluluklar oluşturmayı yeğler.

2- İslam’da bütün ibadetler, Kuran’da adı sanı geçmeyen kişiler için değil Allah adına sürdürülür. Oysa Nurculukta kurucusunun adı, Allah’ın adları yanında anılır.

3- İslam’ın biricik kitabı Kuran-ı Kerim’dir. Onun yenisi, eskisi olmaz, benzeri, örneği yazılamaz, başka bir kitap Kuran anlamında alınamaz, yorumlanamaz. Oysa Nurculukta Risale-i Nur, Kuran yerine de okunabilmektedir. Bu tutum İslam’a büsbütün aykırıdır; “Küfr-i kebir”dir, büyük suçtur.

4- Kuran'da bütün inananların kardeş oldukları, Allah’ın bütün evrenin yaratıcısı olduğu bildirilir, insanlar arasında üstünlük-aşağılık ayrımı gözetilmez. Oysa Nurculukta Said-i Kürdi; üstün yaratılışlı, Allah’la aracısız bağlantı kuran bir kimse diye nitelenir.

5- Kuran'a göre ibadet belli bir düzene göre, alçakgönüllüce sürdürülür. Nurculukta değişik kılıklara bürünmek, olduğundan başka türlü görünmek, elde değnek (asa) bulundurmak, vs… vardır.

6- İslam'da belli bir toplumsal sınıf ayrımı yoktur, bütün insanlar eşittir. Oysa Nurculukta “Nur talebesi” denen özel bir topluluk, ayrı bir sınıf vardır. Bunlar gerçek Müslümanken öbürleri dinsizdir, kafirdir.

7- İslam'da ibadet açıktır, gizli kapaklı değildir. Nurculuktaysa gizlidir, toplumun gözünden uzaktır. Nitekim ülkemizde Nurcuların oluşturdukları toplulukların tümü dışarıya gizlidir.

Risale-i Nur’daki Sayıklamalar :

Said-i Nursi, “Sikke-i Tasdik-i Gaybi” adlı risalesinde kendi yazılarını Kuran’la özdeş sayar, kendini Allah’la konusan peygamberle eş tutar. Nitekim şöyle bir yorum getirir : “

“Risale-i Nur”u Allah Kuran-ı Kerim’de imzalamıştır. Basta Hz. Muhammet olarak Hz. Ali, Abdulkadir Geylani, Muhittin Arabi ve öteki büyükler de Risale-i Nur'a imza koymuşlardır.”


Said-i Kürdi Isparta'da yazdığı lemalardaysa şunları söylüyor :

“Risale-i Nur girdiği her yeri kutsallaştırmış, bu arada Isparta'ya mübareklik kazandırmıştır. Risale-i Nur, Isparta'ya bütün illerin üzerinde bir dindarlık meziyeti kazandırmıştır.”

Kendini böylece Allah yerine de koyan Said-i Nursi(Said-i Kürdi), “Sönmez Risalesi”nde su sözlerle “Risale-i Nur”u övmektedir :

“Risale-i Nur Kuran’ın aynasıdır, bir mucize niteliğindedir… Risale-i Nur’a kimse karşı koyamaz; onunla boy ölçüşemez, hiçbir kitap ona denk tutulamaz.”

Said-i Nursi’ye göre Risale-i Nur, kendisine Allah’ın isteği üzerine dolaysız olarak indirilmiştir. “Bediüzzaman Cevap Veriyor, 1960” adlı yazıda da “Risale-i Nur, Said-i Nursi’ye Allah tarafından verilmistir.” denmektedir.


İslam dinine göreyse Allah dört peygambere kutsal kitap indirmiştir. Tersini iddia eden sahte peygamber Kürt Sait’in ardından gitmek sapkınlıktır.

Nursi'nin “Mesnevi-yi Nuriye” adlı yazısındaysa şu ifadeler vardır :

“Risale-i Nur, Kuran’ın bir mucizesi olduğundan her şeyde bir marifet penceresi açmıştır. Bu kitap, Kuran'a ait bir sırrı çözerek bir yıllık bir işi bir saatte bitirecek duruma gelmiştir... Risale-i Nur, Musa peygamberin asası gibi nereye değdiyse oradan su çıkarmıştır.”


İslam dinine göre başta insan olmak üzere, bütün yaratılmışlar kendi dillerince Allah’ın adını anarlar. Bizim Said-i Nursi ise bakınız bu konuda ne der:

“Risale-i Nur'u sadece kuşlar değil, gökte ve yerde bulunan bütün varlıklar alkışlar.”


Said-i Nursi yazılarının çoğunda kendini kimi yerde üstü kapalı, kimi yerde çok açık olarak Allah’la aracısız konuştuğunu vurgular. Onun “Hizmet Rehberi” dediği yazısında şu ifadeler vardır :

“...Ama onda (Risale-i Nur'da) yazılanlar Kuran’ın malıdır. Hepsi Allah’tandır... Peygamberimiz Kuran-ı Kerim'in sadece bir tercümanıydı. Üstat da (Said-i Kürdi) Risale-i Nur'un sadece bir tercümanı gibidir.”


“İman Hakikatleri” başlıklı yazısında söyledikleriyse ürperticidir :

“Risale-i Nur, peygamberimizin risaletini yani peygamberliğinin bir mirasını üstada verir.”


Risale-i Nur'un “Hizmet Risalesi” bölümünde geçen şu sözler de ilginçtir :

“Risale-i Nur'a itiraz edilemez. Yapılacak her itiraz en ulu kişilerden , Kutbu'l Azam'dan da gelse aldırış edilmemeli.”


İslam terminolojisinde Kutbu’l Azam peygamber demektir.

Said-i Nursinin eserlerinden birkaç örnek daha :

“Kuran-ı Kerim ve Risale-i Nur, rahman ve rahim olan Allah’ın bir indirişidir. Kuran-ı Kerim ve Risale-i Nur'un indirilişi aziz ve hakim olan Allah’tandır.”


“İşte o nur hem Kuran-ı Kerim’dir hem de Risale-i Nurdur.” “



“Risale-i Nur'un 129 parçası Kuran'dan uzanan elektrik telinin ucuna takılan 129 elektrik lambası gibidir.”



Kuran-ı Kerim’deki Secde suresinin 2. ve 3. ayetleri, Said-i Nursi'ye göre Risale-i Nur'u anlatmaktadır. Nurculara göre Risale-i Nur öyle bir kitaptır ki Fussilet suresi 33. ayette de anlatılan Nur tarikatı üyeleridir.


Said-i Nursi'ye göre de “Hiç bir sözün kendisininkinden daha güzel olamayacağı “söz” , Risale-i Nur külliyatından olan “Sözler” adli risaledir. Fussilet suresi 33. ayette de işte bu kitap anlatılmak istenmiş ve övülmüştür.


İslam dininin ve de Kuran-ı Kerim’in nasıl çarptırmalara uğratılarak Nurculuk denilen sayıklamanın desteklenmek istediği, Allah buyruğuymuş gibi gösterilmeye çalışıldığı açıkça ortadadır.


Said-i Nursi “Nur Meyveleri” adlı yazısında da şöyle der :

“Risale-i Nur okumak veya yazmak alim olmak için yeterlidir, başka bilgiye gerek yoktur.”

Said-i Nursi’ye göre “Risale-i Nur, kendisine hizmet edenleri en başta Nur talebelerini mutlak cennete götürecektir.” Ortaçağ Avrupası’nda kiliseler de varsıl (zengin) kişilere büyük paralar karşılığında cennetten arsa satıyorlardı.


Nurcular Kendilerine Niçin Cemaat Derler?

Nurculukta “tarikat” sözcüğü kullanılmaz. Nurcular kendi sapkın topluluklarına “cemaat” derler. Kendilerine “cemaat” demelerinin nedeniyse “Cemaat-i Müslimin” örneğinde olduğu üzere Said-i Nursi’nin kurduğu, Risale-i Nur’un da sözde kutsal kitap olduğu, sözde “yeni İslam dininin” üyelerini de “Nur Cemaati” oluşturmaktadır.

Yanıtı Belli Sorular :

1- (Said-i Kürdi) Bediüzzaman(!) Said-i Nursi Risale-i Nur’da gecen sözlerinin Allah’tan geldiğini, esin kaynağının Allah olduğunu savunmaktadır. Bu iddia, onun aracısız olarak Allah’la bağlantı kurduğu anl!!!!! gelmez mi? Allah’la aracısız bağlantı kuran kişilere ne denir? İslam’a göre son peygamber Hz. Muhammet olduğuna göre Kürt Sait kimdir?

2- Said Nursiye göre “Risale-i Nur'a itiraz edilemez. Yapılacak her itiraz en ulu kişilerden , Kutbu'l Azam'dan da gelse aldırış edilmemeli.” diye tanımlanan Risale-i Nur’u Kuran-ı Kerim’den üstün gören Nurcular kimdir?

3- Said Nursinin Nur Cemaati ve ilhamını ondan alan Fettulah Gülen’in tarikatı bu para kaynağını nereden bulmaktadır? Açılan bütün okulların, binaların, yurtların, çalıştırılan insanların masrafları kişisel bağışlarla karşılanmaktadır iddiasına inanıp bu sapkınların peşinden gidenlere ne denir?



KURAN'DA LAİKLİĞE İLİŞKİN AYETLER

"Size Rabbinizden basiretler (gerçekleri anlama, kavrama yetenekleri) verildi. Artık kim hakkı (iyiyi kötüyü, eğriyi-doğruyu) görürse kendine, kim de körlük ederse kendi zararınadır. Ben, sizin üzerinizde muhafız (koruyan, kollayan) değilim." (En'am / 104)

"Ey iman edenler! Peygamberinize raina (çobanımız) demeyin." (Bakara / 104)

"Kim doğru yola gelirse kendisi için gelmiş, kim doğru yoldan saparsa, kendi aleyhine sapmış olur. Kimse, kimsenin günahını çekmez." (İsra / 25)

"Kimse başkasının yükünü taşımaz." (En'am / 164)

"Hiç kimse başka birisinin günahını yüklenmez." (Necm / 38 )

"Bize düşen sadece doğru yolu göstermektir." (Leyl / 12)

"Yolun doğrusunu göstermek Allah'a aittir. Yolun eğrisi de vardır. Allah dileseydi hepinizi doğru yola iletirdi." (Nahl / 9)

"Dinde ikrah (zorlama) yoktur." (Bakara / 256)

"Rabbin dileseydi, yeryüzünde bulunanların hepsi kesinlikle inanırlardı... Durum böyleyken inanmaları için insanları sen mi zorlayacaksın." (Yunus / 199)

"Öğüt ver, çünkü sen ancak bir öğütçüsün. İnsanlar üzerine musallat (rahatsız eden, ısrar eden) değilsin." (Gaşiye / 188)

"Allah dileseydi hepinizi tek bir ümmet yapardı. Verdikleriyle sizi denemek için tek bir ümmet yapmadı." (Maide / 48 )

"Sizin dininiz sizin olsun, benim dinim bana yeter." (Kâfirun / 109)

"Rabbin dileseydi, insanları tek bir ümmet haline getirirdi." (Hud / 118, 119)

"Her ümmetin bir yönü ve yöntemi vardır ki ona doğru yönelir. Öyleyse hayırlı işlerde birbirinizle yarışın." (Bakara / 148)

"Müminler, Yahudiler, Hıristiyanlar ve Sabiilerden kim Allah'a ve ahiret gününe inanır ve iyi hareketlerde bulunursa onların Rableri katında elbette mükafatları olacaktır. Onlara bir korku da yoktur. Onlar mahzun da olmayacaklardır." (Bakara/62)

"Üzerlerine gerekli kılmadığımız halde, Allah'ın rızasına erişmek için, ruhbaniyeti din adına icat edip ortaya çıkardılar." (Hadid / 27)

"İyi bilin ki öz din yalnız ve yalnız Allah'ındır." (Zümer / 3)

"Yoksa Allah'tan başka şefaatçılar mı edindiler? De ki; şefaat tümden Allah'ındır." (Zümer / 43, 44)

"Kitlelerin malını, emeğini 'Sizi Allah'a götüreceğiz.' diyerek çeşitli oyunlarla yiyenler..." (Tövbe / 34)


Sapkındır, delidir denilerek Toptaşı Tımarhanesi’ne atılan Atatürk’ün özenle adaylarını belirlediği İkinci Meclis’e alınmayan, Kuvayı Milliye düşmanı, Kürdistan talepçisi, sahte peygamber Kürt Sait’in Risale-i Nur adlı yazıları bir sayıklamadan ibarettir. Bunun tersini inanmak isteyenler binbir demogoji ve saptırmayla kendi bildikleri yolda yürümeye devam edebilirler. Kuran-ı Kerim’i bile saptırmaktan çekinmeyen kişilerin yazdığımız sözleri, bunca kanıtı saptıracakları da kuşkusuzdur. Bizim sözlerimiz bu yolun yolcularına değil kendi öz ve temiz İslam inançlarından dolayı bu gibi sapkınların ağlarına düşebilecek kesimler içindir.


“Türk ulusu daha dindar olmalıdır. Yani bütün yalınlığıyla dindar olmalıdır demek istiyorum. Dinime bizzat gerçeğe nasıl inanıyorsam ona da öyle inanıyorum. Bilince ters, ilerlemeye engel hiçbir şey içermiyor. Oysa Türkiye'ye bağımsızlığını veren bu Asya ulusunun içinde daha karışık, yapay, boş inançlardan ibaret bir din daha vardır. Ancak bu cahiller, bu acizler sırası gelince aydınlanacaklardır. Onlar aydınlığa yaklaşamazlarsa kendilerini yok ve mahkum etmişler demektir. Onları da kurtaracağız.”(Mustafa Kemal ATATÜRK)




Yaziklar olsun Türk Hükümeti Rusya kadar olamadi dememek elde degil. Daha en bastan Said Nursiye bu imkani taniyanlar Said Nursiden daha kabahatliler. Yarin öbürgün Türkiye'nin basina nurculardan bir taskinlik gelecek olursa kimsede kabahat aramasinlar. Sanki 4 hak (!) mezhep yetmemis gibi, müslümanlarin bölünmelerini destekleyenler var. Kimlerin oyununa geliyoruz bir uyansak artik.


Sevginur kardesimizden cok güzel bir güncel haber:

Rusya'da mahkeme kararı ile Said Nursi Bediüzzaman'ın bütün kitapları yasaklandı

Rusya’da Kaliningrad Mahkemesi, Said Nursi’nin 16 kitabını ’aşırı’ olduğu gerekçesiyle sakıncalı bularak yasaklanmasına karar verdi.

RIA Novosti ajansının haberine göre mahkeme kararını adli tıp raporuna dayandırdı. Adli tıp tarafından yapılan ’psikolojik-dilbilimsel’ incelemede, Said Nursi’nin 14 Risale-i Nur kitabıyla iki broşürü, ’Dini nefreti teşvik ettiği ve İslam’a inanmayanların dini özgürlüklerine zarar verdiği’ gerekçesiyle sakıncalı bulundu. Ajans, söz konusu kitapların Kaliningrad’ta oturan ve radikal bir örgüt taraftarı olduğundan şüphelenilen bir zanlının evinde ele geçirildiğini duyurdu.

NURCU ÖRGÜTLERİ YASAKLAMA

Kaliningrad Mahkemesi, Rus Yüksek Mahkemesi’nin 2008 yılında aldığı bir kararla "Nurcu örgütleri" yasaklama kararına dayanarak zanlıyı ’Yasa dışı örgüte üye olmak’ suçundan da yargılama kararı aldı. Mahkemenin son kararıyla, Said Nursi’nin kitapları bütün Rusya çapında yasaklı kitaplar listesine girmiş oldu.



www.internethaber.



Moskova İslâm Üniversitesi Rektörü Marat Murtazin, Rusya’daki İslâmî gelişmeleri anlatırken; “Ateizm artık Rusya’da devlet politikası olmaktan çıktı” dedi. Said Nursî'nin “Rus da dinsiz kalamaz, Kur'ân'la musalâha veya tâbi olur” sözüne Ateizm Rusyanın devlet politasından çıktığına göre bu tesbitin gerçekleşmiş olduğu söylenebilir" ifadesini kullanmış."Bediüzzaman'a göre bir Mümin,"Ateist" olabilir ama Kalben asla “Hıristiyan” olamaz !



Not: Bu bölümdeki yazilari sayfa 8 e kadar heyecanla okudum, burada bir dur dedim kendime :) simdi kalan sayfalari okuyabilirim rahatlikla.:p

Degerli ASIK Kardesim tebrik ederim seni ve tüm degerli kardeslerimize ayri ayri tesekkür ederim cok güzel destek verici paylasimlarindan dolayi.

Selam ve dua ile.

merdem
16. February 2013, 01:42 AM
Selamun Aleykum! Değerli Kardeşlerim!

Hilmi POLAT (İlahiyatçıÖğretmen) kardeşimizin çalışmasını sizlerle paylaşmak istiyorum.

Said-i Nursi; 3 aylık kısa bir ilim tahsiliyle nasıl “Allame-i cihan” olup ulaşılmaz bir makama çıkmıştır?

Şuâlar, 542, Onbeşinci Şua’da geçen; “Evet o zât (Said Nursî) daha hal-i sabavette iken ve hiç tahsil yapmadan zevahiri kurtarmak üzere üç aylık bir tahsil müddeti içinde ulûm-u evvelîn ve âhîrine ve ledünniyat ve hakaik-ı eşyaya ve esrar-ı kâinata ve hikmet-i İlâhiyeye vâris kılınmıştır ki, şimdiye kadar böyle mazhariyet-i ulyâya kimse nail olmamıştır. ”

Kur'an-ı Kerim’e göre peygamberler bile böyle bir bilgiye ve makama ulaşmamışken, bu iddia için Allah (c.c)’tan korkmak gerekmez mi? ;

Said Nursi; ne olursa olsun her zaman her şeyi bilen birisi midir?

Tarihçe-i Hayat, c. II, s. 2123-2124 de geçen

“.. daha çocukken asrın bilgini olarak tanınmış ve kimseye soru sormamış, ama sorulan bütün sorulara mutlaka cevap vermiştir”

İctimâi Reçeteler I, 11, Tarihçe-i Hayat/Rü'ya’da geçen

“ Herhangi ilme sorulan suale bila-tereddüd derhal cevap verirdi.”

İctimâi Reçeteler I, 14, Tarihçe-i Hayat’ta geçen
“Sorulacak suallere cevap vermeye hazır bulunduğu gibi kimseye sual sormayacağını da beyan ederek bu kararda yirmi sene sebat etti.”

Her zaman her şeyi bilen sadece Allah değil midir? Böyle bir inanç şirk, küfür değil midir?

Risale-i Nur denen kitaplar kutsal mıdır, değil midir? Ya da Kur'an-ı Kerim’in taklidi midir?

Şualar, Birinci Şua, c. I, s. 833.de geçen;

“Resailin Nur dahi ne şarkın malûmatından, ulûmundan ve ne de garbın felsefe ve fünunundan gelmiş bir mal ve onlardan iktibas edilmiş bir nur değildir. Belki semavî olan Kur'an'ın, şark ve garbın fevkindeki yüksek mertebe-i arşîsinden iktibas edilmiştir.”

Sikke-i Tasdîk-ı Gaybî, 92,; “Risale-i Nur müminlere şifa ve rahmettir.”

Zülfikar Mecmuası, 436 da geçen;
“EY RİSALE-İ NUR! (...) Sen, "Ben, Rabbânî ve Kur'anîyim. Öyle kuru kavak değilim. Şevkli ve şa’şaalı ve nûrâniyim. Bir Hayy-ı Lâyemût’un eserinden fışkıran, lâyemût san'atlı ve kerâmetli bir nurum. Cansızlara can ve canlılara taze can üflüyorum. Bin, dertlere derman ve âlemlere rahmet-i Rahmânım. İnat ve ısrarı bırak. Beni oku ve beni dinle. Karanlığa ve hiçe giden, hesapsız ve hedefsiz yolundan seni kurtarıp, kokocaman bir saadet ve sermediyet âlemi kazandırayım." diye nidâ ediyorsun”.

Sikke-i Tasdîk-ı Gaybî, 89-90’da geçen;
“o semavî bürhan-ı kudsînin yerde bir bürhanı Resâil-in-Nur’dur
Sözler, 645-646’da geçen; “Nur Risaleleri de 23 senede tamamlandı.”

Sikke-i Tasdîk-ı Gaybî, 199’da geçen;
"ve lâ ratbin ve lâ yâbisin illâ fî kitâbin mubînin" sırrıyla, Kur'anda elbette bu istikametli tefsirinin istikametine işaret var. Evet var. Kur'an o tefsirine hususî bakıyor.”

( Söz konusu ayet madem Nur Risaleleri’ne işaret etmektedir, başka risalelere, başka kitaplara... da işaret etmektedir.İslâm fukahası, söz gelimi beş vakit namazın kaçar rekât olduğunu bile Kur'an’da bulamamışlarken; Said Nursî kendi adını, doğum tarihini, risalelerinin isim ve yazılış tarihlerini onda bulabilmiştir!... Demek fakihler aramayı bilememişler!...)

Zülfikar Mecmuası, 433’de geçen;
“İslâmiyet güneşinin doğuşundan tam öndört asır sonra, senin gibi ulvî ve İlâhî ve arşî bir nurun tekrar ve yeniden, bahusus bu son asırda, hem Türk elinde ve hem de Türk dilinde doğması, acaba kimin hatır ve hayalinden geçerdi? Bu ne büyük bir ni’met bizlere ve bu asır halkı için ne bahtiyarlık Yârabbi!.

Türkçemiz seninle iftihar edip dolmakta, kabarıp şişmekte ve her lisan üstüne bağdaş kurup oturmaktadır.”

Şuâlar, 241’de geçen;
“(...) Risale-i Nur’a hücum edilmez. O doğrudan doğruya Kur'an’a bağlanmış ve Kur'an dahi arş-ı a’zamla bağlıdır. Kimin haddi var, elini oraya uzatsın ve o kuvvetli ipleri çözsün.”

Müdâfaalar, 104’te geçen;
“Risale-i Nur’un arkasında otuzüç âyât-ı Kur'aniye işârâtı ve Hazret-i İmam-ı Ali Radıyallahu Anh’in üç kerâmât-ı gaybiye ile ihbârâtı ve Gavs-ı A’zâm’ın sarahate yakın şehâdeti var. Ona hücûm, bunlara hücûmdur.”

Alıntı yaptığımız bu cümlelerde anlatılmak istenenler düpedüz Kuran-ı kullanarak Risaleleri kutsallaştırmak değil midir? Bu iddia yeni bir din, yeni bir ilahi kitap ve yeni bir peygamber demek değil midir? Bu İslam’a göre küfür değil midir?

Kur’an’da Hz.Muhammed’e açıklanmadığı halde Said Nursi’ye açıklanmış gizli gerçekler var mıdır? Risalei Nur; Kur’an’nın gizli gerçeklerinin arştan inen kesin delili midir?

Şualar, Birinci Şua, Yirmi dördüncü Ayette geçen; “Kur’an’ın gizli hakikatleri Risale-i Nur ile birlikte bize iniyor!!...”

Kastamonu Lâhikası, 231, Yirmiyedinci Mektubda geçen; “Risale-i Nur, yüze yakın din tılsımlarını ve hakâik-ı Kur'aniyenin muammalarını keşfetmiştir ki; her bir tılsımın bilinmemesinden çok insanlar şübehata ve şükûke düşüp, tereddüdlerden kurtulmayıp, bazan îmanını kaybederdi. Şimdi, bütün denizler toplansalar, o tılsımların keşfinden sonra galebe edemezler.”

Şualar, Birinci Şua, Yirmi ikinci Ayet ve Ayetler, c. I, s. 841’de geçen;

“Resailin Nur denilen otuz üç aded Söz ve otuz üç aded Mektub ve otuz bir aded Lem'alar, bu zamanda, Kitabı Mübin'deki âyetlerin âyetleridir”.

Bu iddiaları ileri sürenlere göre; Said Nursi yeni bir peygamber, Risaleler ise yeni bir ilahi kitap, Kur’an sırlarla dolu açıklanmamış gizli bir kitap, Risale-i Nur’lar imanı kurtaran kitap, Hz.Muhammed ise Kur’an’ın sırlarından habersiz veya haberi varsa bunları ümmetten saklamış bir peygamber olur ki böyle bir iddia küfürdür.

Risalei Nur denen kitaplar kusursuz, eksiksiz, izaha ihtiyacı olmayan ve mükemmel bir kitap mıdır?

Barla Lahikası, Yirmi Yedinci Mektub ve Zeyilleri, c. II, 1415. de geçen;
“Mübarek Sözler şübhesiz Kitabı Mübin'in nurlu lemeatıdır. İçinde izaha muhtaç yerler eksik olmamakla beraber küll halinde kusursuz ve noksansızdır”.

Barla Lâhikası, 56’da geçen;

“Kimin haddidir ki, bu Nurlarda yanlışlık bulsun. (...) Onun için bir harfe dokunmayı azîm bir günah işliyorum telâkki ediyorum.”

Barla Lâhikası, 194’de geçen;
“Kimin haddi var ki, risâlelerin birisine el uzatsın veyahut bir sahifesine dil uzatsın, veyahut bir cümlesini tenkid etsin, veyahut bir kelimesine, hatta bir harfine ve belki bir noktasına itirazda bulunsun.” (Malumdur ki, Kur'an’ın bazı harflerinde, hatta kelimelerinde ve vakıf (duraklama) yerlerinde, dolayısıyla noktalamasında çeşitli ihtilâflar vardır. Buna karşın Nur Risaleleri’nin noktasına bile itiraz edilemez, bir harfine bile dokunmak büyük bir günahtır)

Rehberler, 194, Hanımlar Rehberi’inde geçen;
“ Risale-i Nur, yer yüzünde emsaline rastlanmıyan ve bundan sonra dahi rastlanmasına imkân olmıyan bir derya-yı îmân ve bir tevhid hazinesidir.”

Sikke-i Tasdîk-ı Gaybî, 199’da geçen;
“Ey Risale-i Nur! (...) Bütün eller ve dillerde kemâl-i iştiha ve iştiyakla dinlenip okunacak ve yazılıp yayılacak en tatlı ve en halâvetli, en câzibedar ve en revnekdar yegâne eser-i metin ve nûr-u mübîn ancak sensin!

Bu iddialar hangi cesaretle söylenmektedir. Kur'an-ı Kerim’e iman etmiş bir Müslüman için; Kur’an dışında kusursuz, tam ve mükemmel bir kitap olabilir mi? Bu iddia insan eliyle yazılmış bir kitap için fuhşiyat/ aşırı gitmek değil midir? Bu görüşler kişiyi şirke, küfre götürmez mi?

Bu devirde; “Urvet-ül vüska”, yani çok sağlam, kopmaz bir zincir ve bir “hablullah” (Allah’ın ipi) olan kitap Kuran mıdır yoksa Risalei Nur mudur?

Şualar, On Birinci Şua, c. I, s. 985.de geçen;
“Risale-i Nur bu asırda, bu tarihte bir “urvet-ül vüska”dır. Yani çok sağlam, kopmaz bir zincir ve bir “hablullah” yani Allah’ın ipidir.”

Âsâ-yı Mûsa, 82’de geçen;
“Buna rağmen bizzat Kur'an-ı Kerim, Risaletu’n-Nur’un çok muhkem, kopmaz bir zincir ve bir "Hablullah" olduğunu "Ona (Nur Risaleleri’ne) elini atıp yapışanın necat bulacağını" mana-yı ********yle haber verir.” cümlelerine ne demeli? Yorumu siz yapın!!

Müslümanların şeriat, dua, ve ibadet kitabı Kuran mıdır, yoksa Risaleler midir?

Emirdağ Lahikası I, c. II, s. 1719. de geçen “Risale-i Nur'un menşur-u hakikatında tam tecelli ettiğinden, hem bir kitab-ı şeriat, hem bir kitab-ı dua, hem bir kitab-ı hikmet, hem bir kitab-ı ubudiyet, hem bir kitab-ı emr-ü davet, hem bir kitab-ı zikir, hem bir kitab-ı fikir, hem bir kitab-ı hakikat, hem bir kitab-ı tasavvuf, hem bir kitab-ı mantık, hem bir kitab-ı İlmi Kelâm, hem bir kitab-ı İlmi İlahiyat, hem bir kitabı teşviki san'at, hem bir kitabı belâgat, hem bir kitabı isbat-ı vahdaniyet; muarızlarına bir kitab-ı ilzam ve iskâttır”. Cümlesi Said Nursi’nin Risalelerini Kur’anlaştırma çabaları değil midir?

Bu devirde Müslümanlar Kurana mı yoksa Risalelere mi muhtaçtır? Müslümanların tekrar tekrar okuması gereken kitap Kuran mı yoksa Risaleler mi?

Kastamonu Lâhikası, 73’te geçen;

“Risale-i Nur, hakaik-ı İslâmiyeye dair ihtiyaçlara kâfi geliyor, başka eserlere ihtiyaç bırakmıyor. Kat'î ve çok tecrübelerle anlaşılmış ki, îmanı kurtarmak ve kuvvetlendirmek ve tahkikî yapmanın en kısa ve en kolay yolu Risale-i Nur’dadır. Evet onbeş sene yerine, onbeş haftada Risale-i Nur o yolu kestirir, îman-ı hakikîye îsal eder. Hem madem ben sizlere kanaat ettim ve ediyorum, başkalara bakmıyorum, meşgul olmuyorum. Siz dahi Risale-i Nur’a kanaat etmeniz lâzımdır, belki bu zamanda elzemdir.”

İctimâi Reçeteler II, 193’te geçen;
“Hem şu hakikat zahir ve bahirdir ki: Bir kimse allâme dahi olsa, Risale-i Nur’un ve Müellifinin talebesidir; Risale-i Nur’u okumak zaruret ve ihtiyacındadır. Eğer gaflet ederse kendini aldatan enaniyetine boyun eğip, Risale-i Nur Külliyatını okumazsa büyük bir mahrumiyete düçar olur.”

Bediüzzaman Said Nursî, 666’da geçen;
“Bütün bunlar, Risale-i Nur’un dünya çapında muazzam bir boşluğu doldurmakta olduğunun delil ve emareleri değil midir? Bütün beşeriyet, Kur'âna ve dolayısiyle asrımızda onun mânevî i’cazını ispat ve beyan eden Risale-i Nur’a muhtaçtır.” Cümlelerinde geçen telkinler Müslümanların, Kur’an’ı suiistimal eden Risalelere muhtaç olduğunu ortaya koymaktadır.

Zamanımızda İmanı kurtarmanın veya kurtuluşun tek yolu Nur cemaatına girip Risaleye mi tabii olmaktır?

Emirdağ Lâhikası (1), Mektup No: 81, c. II, s.1733. de geçen;
“Bu acip ve dehşetli ve hiç misli görülmemiş devirde, hususan ehl-i imanın çok sarsıntılar geçirdiği ve çok dehşetli düşmanlar karşısında bulunduğu ve küfr-ü mutlak ateşinin mahallemizi sardığı bir zamanda, ancak ve ancak, güvenimizin en müstahkem, kavî, yıkılmaz, sarsılmaz tahkimatı olan Risale-i Nur'un nurânî siperlerine iltica etmekle ve onun daire-i kudsiyesine dehalet etmekle kurtulacak ve imanınızı kurtararak, idam-ı ebedî zannettiğiniz ölümü bir hayat-ı bâkiyeye tebdil edeceksiniz”.

Rehberler, 134, Gençlik Rehberi’nde geçen;
“Evet bu asırdaki insanları saadete kavuşturacak eser ancak Risale-i Nur’dur. Bu hüküm Nur Risalelerini okuyanların kat'i bir hükmüdür. (...) Nasıl Kur'an-ı Kerim’e sarılanların dünya ve âhiretleri mamur olursa; O’nun parlak ve yüksek bir tefsiri olan Risale-i Nur’u okuyup amel edenler de hakiki saadete erişeceklerdir.”

Bediüzzaman Said Nursî, 277, Kastamonu Hayatı’nda geçen;
“(...) işaret ve beşaret-i Kur'aniyede ifade eder ki: "Risale-i Nur dâiresi içine girenler, tehlikede olan îmanlarını kurtarıyorlar ve îmanla kabre giriyorlar ve Cennete gidecekler." diye müjde verirler.”

s. 312’de geçen;
Evet, Risale-i Nur’un bu dehşetli zamanda kazandırdığı iki netice-i muhakkakası, her şeyin fevkindedir; Başka şeylere ve makamlara ihtiyaç bırakmıyor.
Birinci Neticesi: Sadakat ve kanaatla Risale-i Nur dairesine giren, îmanla kabre gireceğine gayet kuvvetli senetler var.”

Kastamonu Lâhikası, 47’de geçen;
“fefi’l-cenneti hâlidîne” âyetinin sırrıyle, "Risale-i Nur talebeleri, îman ile kabre gireceklerdir" tebşîratının (...)” Cümlelerde Said Nursi; kurtuluşun, cennetin, gerçek saadetin yolu olarak Risalelere sığınmayı, kutsal cemaatine girmeyi, Kur’an’la yetinilmeyip Risalelere tabi olunması gerektiğini söylemektedir.

Risalelerin yolunda çalışmak, hizmet etmek günahlara kefaret midir?

Sikke-i Tasdik-i Gaybî, c. II, s. 2061. de geçen;
“Kur'an lemeatlarına ve dellâlı bulunan Risale-i Nura değil ilişmek, tamamiyle terviç ve neşrine çalışmaları elzemdir ki, geçen dehşetli günahlara keffaret ve gelecek müdhiş belâlara ve anarşistliğe bir sed olabilsin.” Cümlesiyle Said Nursi af olmanın yolu olarak Risale propagandasını ve yazımını göstermektedir.

Risale-i Nur; bela ve musibetleri def edip kendisine itiraz edenlerin başlarına bela veya musibetler getirir mi?

Şuâlar, 308-311, Onüçüncü Şua’da geçen;
“İşte Üstadımız Bediüzzaman Hazretleri uzun senelerdenberi "zındıklar Risale-i Nura dokunmasınlar ve şakirdlerine ilişmesinler. Eğer dokunurlar ve ilişirlerse, yakından bekliyen felâketler, onları yüz defa pişman edecek," diye Risale-i Nur ile haber verdiği yüzler hadisat içinde işte zelzele eliyle doğruluğunu imza ederek gelen dört hakikatlı felâket daha…Bütün arkadaşlar lâ ilâhe illallah zikrine devam ediyorduk. Zelzele bütün şiddetiyle devam etmekteydi. O sırada hatırımıza geldi, Risale-i Nur’u aşkla ve bir saikle üç-beş defa şefaatçi ederek Cenab-ı Hak’tan halâs ettik.(Bu apaçık şirk değil midir?) Elhamdulillah derhal sakin oldu…Zındıka tarafdarları mübarek Üstadımızın ihbarları olan ve Risale-i Nur’un büyük kerametlerinden olup... zelzele eliyle gelen beliyyelere ehemmiyet vermek istemiyorlardı.”

Sikke-i Tasdîk-ı Gaybî, 270’de geçen;
“Şimdi tam tahakkuk etti ki; zelzele, Risale-in-Nur ile alâkadardır. …bu şiddetli zelzelenin gelmesi gösteriyor ki; Risale-i Nur, bir vesile-i def'-i belâdır... tatile uğradıkça belâ fırsat bulup gelir.”

Kastamonu Lâhikası, 14’de geçen;
“Kardeşlerim, bu zelzele benim itikadımca Şakk-ı Kamer gibi bir mu’cize-i Kur'an’dır. En mütemerridi dahi tasdike mecbur eden bir vaziyete girdi.”


Bediüzzaman Said Nursî, 557, Afyon Hayatı’nda geçen;
“ Pek çok tecrübelerle ve hâdiselerle kat'î kanaat verecek bir tarzda Risale-i Nur’un ağlamasiyle, ya zemin titrer veyahut ağlar. Gözümüzle çok gördüğümüz ve kısmen mahkemelerde dahi isbat ettiğimiz gibi, tahminimce, bu kış, emsalsiz bir tarzda bidayette yaz gibi gülmesi, Risale-i Nur’un perde altında teksir makinesiyle gülmesine ve intişarına tevafuku ve her tarafta taharri ve müsadere endişesiyle tevakkufla ağlamasına, birdenbire kış, dehşetli hiddeti ve ağlamasiyle tetabuku, kuvvetli bir emaredir ki, hakikat-ı Kur'aniyenin bu asırda parlak bir mu’cize-i kübrasıdır. Zemin ve kâinat onun ile alâkadar.” (Risale için asfalt-yer ağlamış bee!)

Sikke-i Tasdîk-ı Gaybî, 35’te geçen;
“Risalet-ün-Nur’un intişarına karşı gelen düşman ve casuslara mukabil bir tek fare çıktı, planlarını zîr ü zeber etti.”(Hayret abartının bu kadarına..Risale farelerin eline kalmış!)

Şuâlar, 361-362, Ondördüncü Şua’da geçen;
“Her ihtimal var ki; mübarek soba, benim teessüratımı ve tazarruatımı dinliyen tek ve menfaatli arkadaşım bana haber veriyor ki: "Bu zindan ve hapishaneden gideceksin, bana ihtiyaç kalmadı..." (Said; sobayla konuşup sobadan alıyor haberi!!)

Şuâlar, 413, Ondördüncü Şua’da geçen;
“ Aynı saatte, ağır penceremiz adeta sebepsiz kablarım ve şişelerim ve yemeklerim üzerine düştü. Biz tahmin ettik ki, hem camlar, hem bütün şişe ve bardaklarım kırıldılar ve içlerindeki taamlar zâyi’ oldular. Halbuki, hârika olarak hiçbir kırık ve zâyiat olmadı. Yalnız bana hediye gelen pişirdiğim et döküldü. Fakat Nur’un namzed yeni talebelerine kısmet oldu, benim de hediye kabul etmemek olan kaidemi muhafaza etti ve birinci hâdiseye hârikalığıyle tasdik edip imza bastı.” (Kapların, şişelerin ve yemeklerin dökülmesi Saidin doğruluğuna delil!!)

Lem'alar, 246, Yirmialtıncı Lem'a’da geçen;
“Risalet-ün-Nur şâkirdlerinin, hüsn-ü hizmetine acele bir mükâfat gördükleri gibi, hizmette kusur edenler dahi tokat yediklerini, Isparta’da olduğu gibi burada dahi gözümüzle gördük. Hacı Osmanla gelince, kapı güya lisan-ı hâl ile ona demiş ki: "üstadım seni kabul etmeyecek fakat ben sana açılacağım" diyerek arkasından sürgülenmiş kapı kendi kendine Mustafaya açılmış. Demek üstadımın onun hakkında, "Mustafa istikbale lâyıktır" diye söylediği sözü istikbal gösterdiği gibi, kapı da buna şahid olmuştur. Evet Husrevin yazdığı doğrudur, tasdik ediyorum. Kapı bu mübarek Mustafayı benim bedelime hem istikbal etti, hem de kabul etti. Said Nursî” (Kapıları konuşturan bir mucize!! Ve Said bunu tasdik ediyor??)

Sikke-i Tasdîk-ı Gaybî, 39-40’da geçen;
“Üstadımız diyor ki: "Benim de kanaat-ı kat'iyyem çok tecrübelerle gelmiş ki, ben Risalet-ün-Nur’un tashihatiyle meşgul olduğum zaman, pek zâhir bir tarzda hem rızkımda bereket, hem suhulet görüyordum. Ne vakit çalışmazsam, o hali göremiyordum." (Haşa Rezzak Risale olmuş!!)

Şuâlar, 322-323, Onüçüncü Şua’da geçen;
“ Ona "Meyve"deki gençlik ve namaz mes'elelerini okudum ve dedim: Kumar oynama, namaz kıl. Kabûl etti. Fakat haylazlık galebe etti, namaz kılmadı, kumar oynadı. Birden, hiddet tokadını yedi. Üç-dört def'ada daima mağlûb oldu, fakir hâliyle beraber kırk lira ve sako ve pantolonu kumara verdi, daha aklı başına gelmedi. Bu gibi tokatlar daha var; fakat kâğıt bitti, mâna da bitti. Said Nursî”

Cümlelerde değindiğimiz ve değinemediğimiz onlarca saçma sapan iddialara dinî bir cevap veremiyoruz, söyleyecek söz bulamıyoruz. Sadece şunu soralım Nurculara; Üstadınızın tutuklandığı veya Nurculuğunuz yüzünden size menfi bir şey yapıldığı veyahut üstadınız öldüğü gün güneş veya ay tutulsaydı; siz de üsve-i hasene şanlı Resul (s.a.v.) gibi mertçe "güneşin veya ayın tutulmasının bu olaylarla bir alâkası yoktur" diyebilir miydiniz?

“Risalei Nur” darda kalanlara ve günahkârlara yardım eder mi?

Sikke-i Tasdik-i Gaybî s.2102 de geçen bir şiirde:
“Cürmümüzle külhan gibi pürnârız, Dert elinden hem her gün zâr u zârız. Affet bizi madem sana hep yârız, Ey nur-u rahmet-i âlem Risaletü'n-Nur! Çevrildi ateşle bu koca dünya, Bir cehennem gibi kaynadı derya. Yetiş imdada ey şâh-ı evliya! Ey bu zamanda rahmet-i âlem Risaletü'n-Nur!”

Bu şiir Kuran’a göre şirktir. Çünkü af istenecek, sığınılacak, yardım istenecek Risale değil Allah’tır; alemlerin rahmet nuru Risaleler değil Kur'an-ı Kerim’dir.

Risale-i Nur'un manevî kişiliği (her kimse artık!!), ve talebelerinin manevi kişiliği Gavs-ı Âzam mıdır?

İslama göre “Gavs” (kendisine sığınanlara yardım eden) sadece Allah ‘tır. Aksi inanç ise şirktir. Fakat Kastamonu Lâhikası 121.Mektup ta geçen cümlede Said-i Nursi yardım için şöyle diyor:

“Ben, eskide, Risale-i Nur'un şahs-ı mânevîsini, o imamlardan birisini zannediyordum. Şimdi anlıyorum ki, Gavs-ı Âzam'da, kutbiyet ve gavsiyetle beraber, "Ferdiyet" dahi bulunduğundan, âhirzamanda, şakirtlerinin bağlandığı Risale-i Nur, o Ferdiyet makamının mazharıdır” (Bu inanç düpedüz şirktir.)

Risaleler itfayeciler gibi yangına engel olabilirler mi?

Emirdağ Lahikası, Yirmi Yedinci Mektup, c. II, s. 1723. de geçen:

“ bîçare Ceylan yanıma geldi, dedi: "Biz yanıyoruz, mahvolduk." Ben de iki gün evvel mağazalarında bulunan Âyet-ül Kübra'nın bir kısım matbu' nüshalarını yanıma getirmek için söyledim, fakat getirmedi. Demek o ateşi söndürmek için orada kalmıştı. Ben de Risale-i Nur'u ve Âyet-ül Kübra'yı şefaatçı yapıp: "Ya Rabbi kurtar" dedim. Üç saat o dehşetli yangın hücumunda bütün o büyük daireyi mahvetti. Altında ve bitişiğindeki dükkânları bütün yaktı, yıktırdı. Risale-i Nur'un ve Âyet-ül Kübra'nın hıfzında (korumasında) olan mağazaya kat'iyyen ilişmedi ve altındaki şakirdin dükkânı da müstesna olarak sağlam kaldı.” Sözleriyle Said Nursi Risalelerin yangına engel olduğunu, mağazayı koruduğunu iddia ederek şirk işlemiyor mu?

Risale-i Nur’daki uydurma Hadisler ve Said-i Nursi’nin Hadis Uydurmacılığı

Yirmisekizinci Lem'a’da geçen; "Ben ilmin şehriyim Ali’de onun kapısıdır.”
Nur Risaleleri’nde "Keramet-i Aleviye" diye sunulan zırvaların temel dayanağı, işte bu hadistir.

Sözler, 269, Yirmiikinci Söz’de geçen;
“Büyük bir nur lâmbası, Güneştir ki; arzın şarktan geri dönmesiyle yeniden güneşin görünmesi, kucağında Peygamberin (A.S.M.) yatmasiyle ikindi namazını kılmayan İmam-ı Ali (R.A.) o mu’cizeye binaen ikindi namazını edâen kılmış.” (Dünya tersine dönmüşşşşşşş!)

Mu’cizat-ı Ahmediyye/Onüçüncü İşaret’te geçen;
Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm namaz kılarken, hırçın bir çocuk, namazını kat'edip geçtiğinden, Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ﻩﺮﺜﺍ ﻊﻁﻗﺍ ﻢﻬﻟﻟﺍ demiş. Ondan sonra çocuk daha yürümemiş öyle kalmış, hırçınlığının cezasını bulmuş.” (Peygamberimize atılan iftira)

Kastamonu Lâhikası, 35, Yirmiyedinci Mektubda geçen;
“Ben namaz tesbîhatının âhirinde otuzüç def'a kelime-i tevhîd zikrederken birden kalbime geldi ki: Hadîs-i Şerîf’te "Bâzen bir saat tefekkür, bir sene ibadet hükmüne geçer." Risalet-ün-Nur’da o saat var, çalış o saati bul, ihtar edildi.” (işi gücü bırak Risale-i Nur’la uğraşşşşş!)

Mektubat, 410, Yirmidokuzuncu Mektup’ta geçen;
"Bir rivayette, lisanı ehli cennetten sayılan Farisi lisanı….” (Eyvah Farsça bilmeyenler yandı!)

Mektubat, 381-382, Yirmidokuzuncu Mektub’ta geçen;
“ Hadîsin rivayetlerinde var ki: Cenâb-ı Hak nefse demiş ki: "Ben neyim, sen nesin?" Nefis demiş: "Ben benim, sen sensin" Azab vermiş, cehenneme atmış, yine sormuş. Yine demiş: "ENE ENE; ENTE ENTE". Hangi nevi azabı vermiş, enâniyetten vazgeçmemiş. Sonra açlık ile azab vermiş. Yâni aç bırakmış. Yine sormuş: "MEN ENE VEMA ENTE" Nefis demiş: "Sen benim Rabb-ı Rahîmimsin, ben senin âciz bir abdinim..."( Said-in Allah’a ve peygambere attığı iftira!!)

Şuâlar, 48, Üçüncü Şua’da geçen;
“Kur'an’dan ve münâcât-ı nebeviye olan Cevşen-ül-Kebîr’den aldığım bu dersimi,..
( Said; peygambere ait dediği bu cevşen hakkında maalesef hiçbir kaynak gösterememiştir.)

Şuâlar, 484, Onbeşinci Şua’da geçen;
“Binbir Esma-i İlâhiyyeye sarîhan ve işareten bakan ve bir cihetle Kur'an’dan çıkan bir hârika münâcât olan ve mârifetullahda terakki eden bütün âriflerin münâcâtlarının fevkınde bulunan ve bir gazvede "Zırhını çıkar onun yerine bu Cevşeni oku" diye Cebrail vahy getiren "Cevşen-ül-Kebîr" münâcâtı içindeki hakikatlar ve tam tamına Rabbine karşı tavsifler,”(Ey Said! nerde bu vahiy dediğin iftiranın kaynağı)
Kastamonu Lâhikası, 130, Yirmiyedinci Mektubda’da geçen şu sözdür:

Birden bu gelen Hadîs-i Şerif ihtar edildi: "Ahir zamanda, ihtiyâre kadınların samimî dinlerine ve kuvvetli itikadlarına tâbi olunuz.” (Kur’ana değilde ihtiyar kadınların dinlerine!!!)

Mektubat, 165, Ondokuzuncu Mektub’da geçen;
“Mi’rac gecesinin sabahında (...) Hem Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm Kureyş’e demiş ki: "Yolda giderken, sizin bir kafilenizi gördüm; kafileniz yarın filân vakite gelecek. Sonra o vakit kafileye muntazır kaldılar. Kafile bir saat teehhür etmiş. Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın ihbarı doğru çıkmak için, ehl-i tahkikın tasdikıyla, Güneş bir saat tevakkuf etmiş. Yâni Arz, O’nun sözünü doğru çıkarmak için; vazifesini, seyahatını bir saat tâtil etmiştir ve o tâtili, Güneş’in sükûnetiyle göstermiştir.” (Said attığı iftirayla güneşi durdurduuuu!)

Lem'alar, 272, Yirmisekizinci Lem'a’da geçen;
Said Nursî, Hacc suresinin 73. ayetinin tefsirinde, ayetin metninden sonra şöyle diyor:
“….Nemrud’u mağlub eden ve Hazret-i Musâ (A.S.) onların ta’cizlerine karşı müştekiyâne: "Ya Rab, bu muacciz mahlukları ne için bu kadar çoğaltmışsın?" deyince ilhamen cevap gelmiş ki: Sen bir def'a sineklere itiraz ettin, bu sinekler çok defa sual ediyorlar ki: "Ya Rab, bu koca kafalı beşer seni yalnız bir lisan ile zikr ediyor. Bazı da gaflet ediyor. Eğer yalnız kafasından bizleri halk etse idin, binler lisan ile sana zikredecek bizim gibi mahluklar olurlardı," diye …” (Bu da Hz. Musa’ya attığı iftira)

Şuâlar, 228, Onbirinci Şua’da geçen şu;
“Hem meselâ küre-i arzın nevileri adedince başlar ve o nevilerin fertleri sayısınca diller ve o ferdlerin âzâ ve yaprak ve meyveleri mikdarınca tesbihatlar yaptığı için elbette o haşmetli ve şuursuz ubûdiyet-i fıtriyeyi bilerek, şuurdarâne temsil edip dergâh-ı ilâhiyeye takdim etmek için kırkbin başlı ve her başı kırkbin dil ile herbir dil ile kırkbin tesbihat yapan bir melek-i müekkeli bulunacak ki, ayn-i hakikat olarak muhbir-i sâdık haber vermiş.” (Said’in Melekler hakkında ki iftirası)

Hz. Peygambere isnat edilen bütün bu rivayetlerin kaynağı nedir? Bu haberler, hangi hadis kitabında geçmektedir? İşkembeyi kübradan atmak kolay!!

Sözler, 233, Yirminci Söz’de geçen;
(...) Nil-i mübârek, Dicle ve Fırat gibi ırmaklar, (...) hadiste rivayet ediliyor ki: "O üç nehrin herbirine Cennetten birer katre her vakit damlıyor ve ondan bereketlidirler." Hem bir rivayette denilmiş ki: "Şu üç nehrin menbaları, cennettendir."(Sait Dicle’yi hadise eklemiş)

Mektubat, 104, Ondokuzuncu Mektub’da geçen;
“Sonra ehl-i keşfin tasdikıyla; yetmiş def'a Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm temessül edip, yakaza hâlinde O’nun sohbetiyle müşerref olan Celâleddin-i Suyutî gibi allâmeler ve muhakkikler ehâdis-i sahîhanın elmaslarını, sair sözlerden ve mevzuattan tefrik ettiler.”

(Keşif yolunu kabul edince , bu durumda; bazı mülhitlerin, fikirsizlerin, hıfzsızların, bilgisizlerin karıştırdıkları uydurma hadisleri o büyük muhaddislerin ayırmalarının ne kıymeti kalır?! Onlar ayırsınlar, siz Resule sorup (!) onların ayırdıklarını tekrar sokuşturun... Bundan daha kötü ne olabilir ki! )

Şuâlar, 433; Müdâfaalar’da Peygamberimize şöyle iftira atmaktadır:
“Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm, bazı hâdislerle Ümmet-i Muhammediyenin ömrünün binbeşyüz seneyi pek geçmiyeceğini söylüyor.”

RİSALE-İ NURUN EBCED-CİFR YOLUYLA KURAN AYETLERİNİ TAHRİF ETMESİ

Said Nursi; büyücü ve sihirbazların (Hurafecilerin) kullandığı ve hiçbir doğruluğu olmayan, hayal mahsulü ve yalan olan ebced-cifir hesaplarını kullanarak, Kuran’ın 33 ayetini (kendisini ve kitaplarını kutsallaştırmak için) saptırmış ve tahrif etmiş midir?

“Kimi Yahudiler kelimeleri yerlerinden tahrif ederler (yerleşik anlamlarından kaydırırlar). …... Bunu dillerini bükerek ve dine saldırarak yaparlar. ….” (Nisa 4/46)

“Yazık o kimselere ki kendi elleriyle Kitap yazarlar; sonra « Bu, Allah katındandır.» derler ki, karşılığında az bir bedel alsınlar. Yazık o, kendi elleriyle yazdıklarından dolayı onlara! Yazık onunla kazandıklarına! (Bakara2/79)

Bu ayetlerin muhatabı sadece Yahudi ve Hristiyanlar değildir. Bu ayet Müslümanlara da hitap etmektedir. ‘Yahudi yapınca suç, Müslüman (veya Said Nursi) yapınca tefsir’ mantığı yanlıştır.

Reşid Rıza Ebced-Cifir hakkında şunları söyler:

“Cifir; hak ve gerçek olsaydı, o yolla verilen her haberin doğru çıkması gerekirdi. Bunlar hükümdarları, valileri ve bu çapta başka kişileri aldatarak mallarını çarpmak, yanlarında iyi görünmek için vaz edilmiştir. Tesadüf neticesinde doğru çıkan birkaç haber cahilleri aldatıyor da, söylenen şeylerin hepsini doğru zannediyorlar.”

Katip çelebi ise der ki; “Cefr ilmi, Emevî ve Abbasî halifeleri devrinde baskı gören Ali taraftarlarının baskıdan kurtulmak için ortaya attıkları ve yaydıkları bir inanıştır. Daha sonra bu iş, gelecekten haber veren ve kehanette bulunan bir yöntem hâline gelmiştir.”

İşin ilginç bir tarafı da şudur: Bu adamlar, bu işi çeşitli kehanetlerde bulunmak için yapmışlardır. Yani, bu gaybî anahtarı (!) "gelecek" kapısının kilidine sokmuşlardır.

Edebiyatçılar, ebced hesabını meşru bir tarzda kullanmışlar, sanat eserleri ortaya koymuşlar, belki de geçimlerini bu yolla temin etmişlerdir. Oysa Said Nursî beyhude yere, aynı anahtarı zaten açık olan "geçmiş" kapısının kilidine sokup durmaktadır. Said Nursî bu hesabı, gayrimeşru kullanmıştır çünkü Ebcet hesabını Kur'an ayetlerine ve hadislere, hatta Hz. Ali’ye isnat edilen uydurma kasidelere tatbik ederek, bundan kendine, risalelerine ve tebaasına pay çıkarmaya çalışmaktır. Ediplerin ebced hesabını kullanmaları Said Nursî’nin bu hesapla yapıp ettiklerine delil teşkil edemez. Tıpkı mubah bir şeyin mubah bir şekilde mubah bir gaye için kullanılmasının, aynı mubah şeyin mubah olmayan bir biçimde mubah olmayan bir maksat ile kullanılmasına delil teşkil etmeyeceği gibi.

Tefsirci Cerrahoğlu bu konuda şöyle der; “Çeşitli fırka mensupları, Bâtınîler, aşırı sufiler, şiiler ve felsefeciler aynı usûl ve metotları kullanarak, Kur'an’ın asıl maksadını ve manasını ya yok etmeye veya onu gizleyip, asıl kendi maksatlarını ortaya koymaya çalışmışlardır. Bütün bunlar asırlar boyunca, remiz, işaret ve bâtın adı altında Müslümanlar arasında kullanıla gelmiştir. İslâm’ın ilk asrının ortalarından itibaren başlayan bu cereyanlar, meşruiyetlerini ispat edebilmek için delillerini Kur'an-ı Kerim’de aramışlar, aradıklarını tam olarak orada bulamayınca da lâfızların hakikî manalarından sapma yoluna yönelip keyfî manalar çıkarmaya teşebbüs etmişlerdir. ”

Şimdi Said-i Nursi’nin Ebced-Cifir hesabıyla Kur’an ayetlerini nasıl tahrif, te’vil ettiğini Risale-i Nur’daki örnekleriyle görelim.

Sikke-i Tasdîk-ı Gaybî, 67-68’de şöyle anlatır;
(...) "Acaba Risale-i Nur’u, Kur'an kabul eder mi? Ona ne nazarla bakıyor?" denildi. O acib sual karşısında bulundum. Ben de, Kur'an’dan istimdat eyledim. Birden otuzüç âyetin sarîhinin teferruatı nev'indeki tabakattan "mâna-yı işârî" tabakasından ve mâna-yı işârî külliyetinde dahil bir ferdi, Risale-i Nur olduğunu ve duhulüne ve medar-ı imtiyazına birer kuvvetli karîne bulunmasını bir saat zarfında hissettim; ve bir kısmını mücmelen gördüm. Kanaatımda hiçbir şek ve şüphe ve vehim ve vesvese kalmadı; ve ben de, ehl-i îmanın îmanını Risale-i Nur ile takviye etmek niyetiyle o kat'î kanaatımı yazdım ve has kardeşlerime mahrem tutulmak şartiyle verdim. (...)” (Ebced-manayi işari- ile Risale, Kur’an tarafından meşrulaştırılıyor!!) ;

Lem'alar, Onuncu Lem'a’da ilmi cifr işe ilgili ilginç bir olay anlatır;
“(...) Seyranîdir. Bu zat, Husrev gibi Nur’a müştak ve dirayetli bir talebemdi. Esrâr-ı Kur'aniyenin bir anahtarı ve ilm-i cifrin mühim bir miftahı olan tevâfukata dair Isparta’daki talebelerin fikirlerini istimzac ettim. Ondan başkaları, kemal-i şevk ile iştirak ettiler. O zat başka bir fikirde ve başka bir merakta bulunduğu için, iştirak etmemekle beraber, beni de kat'î bildiğim hakikattan vaz geçirmek istedi. Cidden bana dokunmuş bir mektup yazdı. "Eyvah! dedim, bu talebemi kaybettim!" Çendan fikrini tenvir etmek istedim. Başka bir mana daha karıştı. Bir şefkat tokadını yedi. Bir seneye karib bir halvethânede (yani hapiste) bekledi.”

(İşte böyle, yersiniz şefkat tokadını... Seyranî denen bu zatın hapiste yatmasının hikmetini tevafuka, ilm-i cifre karşı olmasında ve Said Nursî’yi bunlardan vazgeçirmek istemesinde bulan bu zihniyete şu soruyu sormadan edemeyeceğiz: Siz bu adamcağızdan daha uzun süre hapislerde yattınız. Birisi de çıkıp size derse ki: "Sen bunca hapsi, kendi hevana ve hevesine göre Kur'an-ı Kerim’i tefsir edip, o yüce Kitabı emellerine alet ettiğin için yattın. Kaç defa bu tokadı yedin, hâlâ akıllanmıyorsun!" Ne cevap vereceksiniz?..)

Sikke-i Tasdîk-ı Gaybî, 112 ve Birinci Şua 31.ayette;
"(... su da bulamadıysanız, temiz bir toprağa teyemmüm edin.” (Maide/6) ayetinde geçen "toprak" (ﺪﻳﻌﺻ )ın Said Nursî olduğu iddia edilmiş, aynen şöyle denilmiştir:

(...) Sad ve sin, birbirine tam kardeş olması ve bir kelimede birbirinin yerine geçmesi münasebetiyle bu âyetteki "sa‘îden" kelimesindeki sad, sin okunsa Risale-i Nur’un tercümanını göstermesi”

Ayet; açıkça abdestten, gusülden, teyemmümden bahsetmekte iken Nur Risaleleri’ne göre; ayetteki "eğer hasta iseniz" anlamına gelen "ve in küntüm merzâ" cümlesi çarpıtılarak "dalâlet ehli tarafından artırılan manevî hastalıkların büyük bir kısmı, Nur Risaleleri’nin Kur'anî ilaçlarıyla giderilebilir" anlamı verilmiş "Bir sapık fırka, üzüntü ile beraber, -şayet dünyanın iki yüz sene daha ömrü varsa- faaliyetlerine devam edecektir" diye de tahrif sürdürülmüştür.

Sikke-i Tasdîk-ı Gaybî, 74-78’de Nur suresi 35.ayet şöyle tahrif edilir;
"Allah, göklerin ve yerin nurudur. Onun nurunun bir örneği, içinde ışık bulunan bir kandil yuvası gibidir. Işık bir cam içindedir; cam ise, doğuya da batıya da ait olmayan mübarek, ateş değmese bile yağı neredeyse ışık verecek olan bir zeytin ağacından yakılan, sanki inci bir yıldız gibidir. Nur üzerine nurdur. ..." (Nûr,35)

“Hem işaret eder ki; Resâil-in-Nur müellifi dahi ateşsiz yanar, tahsil için külfet ve ders meşakkatine muhtaç olmadan kendi kendine nurlanır, âlim olur. Evet bu cümlenin bu mu’cizane üç işarâtı elektrik ve Resâil-in-Nur hakkında hak olduğu gibi, müellif hakkında dahi ayn-ı hakikattır. … Hem, nasılki bu cümlenin mânevî münasebet cihetinde kuvvetli ve letâfetli işareti var; öyle de cifrî ve ebcedî tevafukiyle hem elektriğin zaman-ı zuhurunun kurbiyetini, hem Resâil-in-Nur’un meydana çıkması, hem de müellifinin velâdetini remzen haber veriyor.”

Said Nursî, hiç utanıp sıkılmadan bu hezeyan, kuruntu ve zırvalarının, bir de hakikatin ta kendisi olduğunu söylüyor. Bu ve buna benzer yorumların ayetin siyakıyla uygun olup olmadıkları bir yana, görüldüğü gibi, Kur'anî ifadeler, içinde geçtikleri siyaklarından kopartılmaları durumunda çok çeşitli ve bazen de çok tehlikeli hatalar ortaya çıkabilmektedir.

Tılsımlar Mecmûası, 193’de; "Eğer kulumuz (Muhammed)a indirdiğimiz (Kur'an)den şüphe içindeyseniz, haydi onun (surelerinden biri) gibi bir sure getirin; (bunun için) Allah’tan başka şahitlerinizi de (yardıma) çağırın; eğer doğru kimseler iseniz." (Bakara,23) ayetinin ebcedî tefsirinde

“Fe'tû bisûratin min mislihi" (ebced hesabı ile) 1880'dir. Son asırların tağut dalâletinin doğumu olup, onun temsil ettiği ruh-u dalâlete hazret-i Kur'ân’ın ve ondan nebean eden Risale-i Nur meydan okumasını gösterir.” Denmektedir.

Nur Risaleleri’ndeki ebced hesabına göre "tağut" Mustafa Kemal kabul edilirken aynı yolun (Ebce-Cifr metodunun) farklı yolcularınca Mustafa Kemal’in "Mehdî" ilân edildiğini görüyoruz.

Bu da bizlere; uygulanmasıyla aynı kişinin hem yerin dibine batırıldığı hem de göklere çıkarıldığı bir yöntemin ne kadar geçersiz olduğunu ve bu yöntemle Kur’ana yaklaşmanın ne kadar sapıklık olduğunu gösterir.

Risale-i Nur’da ebcet yoluyla tahrif edilen ayetlerin bazılarını gösterdikten sonra şimdi de tahrif edilen hadislerden bazılarına göz atalım.

Tılsımlar Mecmûası, 186’da:
“Ve vasfuke’s-Sa‘îdu fi’l-Kitâbi’l-Mecîd. Ente mevsûfun yâ Sa‘îde’n-Nâsi min Rasûlillâhi (...) Yani: (Ey Said Nursî!) Senin Kitab-ı Mecid’de vasfın "es-Said"dir. Sen, Resulullah tarafından vasfedilmişsin, ey insanların saidi! Bu cümleye "Hâşiye" düşülür ve orada denir ki: ﻦﺘﻓﻠﺍ ﺏﻧﺠ ﻦﻤﻠ ﺪﻴﻌﺳﻠﺍ ﻥﺇ cümle-i celilesi hadiste üç def'a tekrar edilerek, nazar-ı dikkati bu ism-i pâkin sahibine şiddetle tevcih etmekte olduğu gibi, o zâtın icra-yı faaliyette bulunacağı tarihleri ve ilminin hükümranlığı tarihlerini aynen göstermektedir. (...)" “Mes'ut kimse, fitnelerden uzaklaştırılmış kimsedir. (...)" mealindeki bu hadiste geçen "es-Sa‘îd" sözcüğünden kastedilenin "Said Nursî" olduğunu iddia etmek kadar komik ve çarpık bir başka anlayış var mıdır acaba?

Tılsımlar Mecmuası, 205’te Said Nursî; “Binâenaleyh bu Zât (Said Nursî), cismaniyet noktasında mir'at-ı Peygamberî’dir.”diyerek kendisini Hz. Muhammed’in aynası olarak göstermektedir. Hâşâ ve kellâ... Said Nursî, ne cismaniyet ne de ruhaniyet noktasında Hz. Muhammed’in aynası olabilir. Bu ancak Peygamberi suistimal etmektir. Aynı yazının devamında ebced hesabına dayanılarak şu terbiyesizlik yapılır:

“Üstelik ancak iki Muhammed, bir Bediüzzaman ediyor. Şöyleki; Muhammed (92) Âyine karşısına koyarak Muhammed (92); Bedîüzzaman (184)’dır. (Ebcede göre Muhammed adının sayı değeri 92’dir, Bedîüzzaman adının sayı değeri 184’dür. Yani 92+92=184)

Peki, sizin bu ahmakça çıkarsamanızı esaslı bir şey zanneden muzırın biri çıksa da dese ki:
" Kur'an’da Tebbet suresinde adı geçen Ebu Leheb’in cifri değeri 46’dır. Ebu Leheb’in sağına, soluna, önüne, arkasına ayna koysak ( Yani 46 x 4= 184) kim görünür acaba?”

Bu münasebetsize ne cevap vereceksiniz? Hadi biz verelim cevabı: Bediüzzaman Said Nursî görünür. Çünkü: Ebu Leheb (46) x 4 = Bediüzzaman (184) eder.

Bir diğeri ise çıkıp Ebced ile şöyle bir yorum yapsa;

“Bakara 220’. ayette "(...) Allah, müfsidi muslihten ayırt etmesini bilir. (...)" buyurulmaktadır. "Müfsid" (Ara bozucu, karıştırıcı) kelimesinin "Bediüzzaman"a tam tamına tevafuk etmesi cihetiyle (Çünkü Müfsid’in cifri değeri 184 iken Bediüzzaman’ın cifri değeri de 184’tür.) ayet, Bediüzzaman’ın fesâd-ü ifsadına ima, belki remz ediyor. Hatta bunu delâlet, belki sarahat derecesine çıkarıyor. Nitekim, Said-i Nursi’nin cümleleri de bunu hem lâfzen hem de mealen tasdik edercesine diyor ki: &nb sp; Hiçbir müfsid ben müfsidim demez, daima suret-i haktan görünür. Yahud bâtılı hak görür. Evet, kimse demez ayranım ekşidir. Fakat siz mihenge vurmadan almayınız…” dese ne yaparsınız?

Sikke-i Tasdîk-ı Gaybî, 119-120, Kastamonu Lâhikası, 30-31de şu hadis tahrif edilir;

Ramazan-ı Şerif’te onuncu günün ikinci saatinde birden bu Hadîs-i Şerif ("Ümmetinden birtakım insanlar, kendilerine Allah’ın emri (kıyamet) gelinceye kadar galip gelmekte devam edeceklerdir. (Allah’ın emri) onlar galip olduğu hâlde (gelecektir)." hatırıma geldi. Belki, Risale-i Nur şâkirdlerinin tâifesi ne kadar devam edeceğini düşündüğüme binaen ihtar edildi:

….. Ve’l-ilmu indallahi lâ ya’lemu’l-gaybe illallâhu. Hattâ ye'tiyallahu bu emrihi (şedde sayılır) fıkrası dahi, makam-ı cifrîsi bin beşyüz kırkbeş (1545) olup kâfirlerin başında kıyamet kopmasına îmâ eder. Cây-ı dikkat ve hayrettir ki; üç fıkra bil'ittifak bin beşyüz (1500) tarihini göstermeleriyle beraber, tam tamına mânidar, mâkul ve hikmetli bir surette bin beşyüz altıdan (1506) ta kırkbeşe (1545) kadar üç inkılâb-ı azîmin ayrı zamanlarına tetabuk ve tevafuklarıdır. Bu îmalar gerçi yalnız bir tevafuk olduğundan delil olmaz ve kuvvetli değil, fakat birden ihtar edilmesi bana kanaat verdi. Hem kıyametin vaktini kat'î tarzda kimse bilmez; fakat, böyle îmalar ile bir nevi kanaat bir gâlip ihtimal gelebilir. (...)

Said Nursî, hadiste belirtilen topluluğunun Risale-i Nur şakirtleri olduğundan (?) öylesine emindir ki, artık çıkarımlarını Nurculuğun ne kadar devam edeceği üzerine yoğunlaştırmıştır. E, Said Nursî’nin muhtırı durur mu, hemen ihtar eder hadisi...

Said Nursî’nin, hesap aralarına "Allah’tan başka, hiç kimse gaybı bilmez" anlamına gelen "lâ ya‘lemu’l-gaybe illallâhu" cümlesini koymasının da üzerinde durmak gerekmektedir. Hem bu cümle konulacak, hem de hâlâ kıyamet gibi en gizli gayba muttali olunmaya çalışılacak... Bu, fasıkların büyük günahları bile bile işlerlerken "tövbe, tövbe" demelerini andırmaktadır.
Şatibi derki; “Şu hâlde, Kuran’dan elde edildiği öne sürülen ve fakat Arap dili üzere carî olmayan hiçbir mananın Kur'an ilimleri ile ilgisi yoktur, ne kaynak ne de metot olabilir. Kim böyle bir iddiada bulunursa, onun bu iddiası batıldır. Nasipsizin birinin kendisinin Kur'an’da zikredildiğini iddia etmesi bu konunun örneklerinden birini teşkil eder.”

Said Nursî’nin ve onun bu saçma sapan sözlerine inananların hak ettiği kelâmı, İmam Şatıbî yüzyıllar önce, aynı yolun yolcuları için etmiş.
Bizde Risale-i Nur talebelerine şunu hatırlatalım:

“Aklı zayıf olanlar, hakkı adam ile tanırlar, adamı hak ile değil. Akıl sahibi olan kimseler için Hz. Ali buyurmuş ki: “Hakkı adamla bilemezsin. Önce hakkı tanı, böylece ehlini de tanırsın. Akıllı adam, esasen hakkı tanır. Bir söz işittiği vakit ona bakar, hak ise kabul eder. Söyleyen, ister bozuk fikirli olsun, ister doğru düşünceli. Hatta çok kere sapık kimselerin sözlerinden hakikati çıkarmaya çalışır.

Bir âlimin en aşağı derecesi, koyu cahil halktan farklı olmaktır. Bir sözü, halkın büyük tanıdığı bir adama isnat etsen, batıl dahi olsa, cahiller hemen kabul ederler. Fena, değersiz bildikleri bir kimseye isnat etsen, doğru da olsa reddederler. Daima hakkı adamla ölçerler. Adamı haktan tanımazlar. Bu, çok büyük bir dalâlettir.”

Esasen Nur Risaleleri’nde yapılan ebced ve cifir hesaplarında asla kural tutarlılığı yoktur. Bu hesaplarda şeddeler, tenvinler bazen sayılmış, bazen de sayılmamıştır. Bu hesaplar yapılırken eldeki sayıya ulaşılabilmek için, ayetlerdeki harfler bile çeşitli gerekçelerle değiştirilmiştir. Bu hesaplarda dikkati çeken diğer bir unsur, hem Said Nursî’nin hem de Nur Risaleleri’nin birden fazla ismi olmasıdır: Said-i Nursî, Said-ün-Nursî, Said-i Kürdî, Molla Said... Risale-i Nur, Resail-in-Nur, Risalet-ün-Nur, Risale-in-Nur, Risalet-ün-Nuriyye, Bediüzzaman...

İsimlerdeki bu çeşitliliğin, hesaplarda kolaylık sağlayacağı aşikârdır. Bu hesaplamalarda öylesine keyfî davranılmıştır ki, aynı isim ya da isim tamlaması için farklı yerlerde farklı sayı değerleri verilmiştir. İstenilen rakamı elde edebilmek için keyfî davranılmıştır; ayetlerdeki cümleler anlamını yitirecek şekilde bölünmüştür. Ebced hesaplamalarından çıkan sayı, bazen hicrî, bazen rumî ve bazen de milâdî tarihin senesi sayılmıştır ki, bu da tamamen indî bir uygulamadır.

Eğer ebced hesabı, Said Nursî’nin ileri sürdüğü gibi gaybî bir anahtar ise, yüce Allah’ın kendisine edilmesini istediği "hamd", "kufuryok"le tevafuk etmiştir. Böyle bir anahtar, gaybın kapıları bir yana adî bir kapıyı bile açamaz.

Nurcular Risalelerdeki bütün bu çarpıklıklarını örtmek için Said-i Nursi’nin İşari tefsir yaptığını iddia ederler. Hâlbuki âlimlere göre; İşarî (Bâtınî) tefsirlerin makbul olabilmesi için, şu dört şarttan hâlî olmaması gerekir:
1. Bâtın mananın, Kur'an lâfzının zahir manasına aykırı olmaması,
2. Başka bir yerde bu mananın doğruluğunu teyit eden şer'î bir şahidin bulunması,
3. Verilen bu manaya, şer'î veya aklî bir muarızın bulunmaması,
4. Verilen bâtın mananın tek mana olduğunun ileri sürülmemesi.

İşarî tefsir için ortaya konan şartları, Said Nursî ve talebelerinin ebced ve cifre dayanarak yaptıkları tefsirlere uyguladığımızda; son şart hariç hiç birinin olmadığı görülmektedir. Son şartta da Nur Risaleleri’nde şüpheli anlatımlar vardır. Dolayısıyla Nur Risaleleri’ndeki ebced ve cifre dayalı tefsirlerin, işarî tefsirden kabul edilmesi mümkün değildir.

Bâtınîler; lâfzı, zanlarına göre lâfzın çağrıştırdığı manalar ile yorumlamışlardır. Yani, manayı esas almışlardır ki, batıl da olsa kendilerine göre bir metotları vardır. Oysa Nur Risaleleri’nde, ayetteki lâfızların, ebced ve cifir hesabına göre aldığı sayı değeri, Said Nursî ve Nur Risaleleri ile alâkadar bir sayıyla çakıştığında, bu, o ayetin bunlara işaret, ima... ettiğinin delili kabul edilmiş, bunu tekit edecek bir-iki masal uydurmaktan da geri kalınmamıştır. Velhâsıl, Nur Risaleleri’nde ebced ve cifir hesaplarıyla yapılan bu tefsirler, lâfzın manasına bakmadığından, işarî değil ancak Hurufî tefsirdir.

Nesefî akaid risalesinde Said-i Nursi gibilerine şöyle der: “Nasslar, zahirleri üzerine hamledilir. Bunun aksine yönelmek, bâtın ehlinin iddia ettiği manalara sapmak, ilhattır ve küfürdür.”

Gazalî Said-i Nursi gibilerine şöyle der:

“Bazıları tevil yaptıklarına inanarak mütevatir bir nassa muhalefet ederler. Bunların yaptıkları tevillerin lisan kaideleri ile yakından ve uzaktan bir ilgisi bulunmazsa; bu, küfürdür. Tevilci olduğunu iddia etse de tekzipçidir.

Muhsin Abdülhamid, Said-i Nursi gibi hurafeciler için şöyle der;

“Evet, bu işle uğraşan kişi Kur'an ayetlerine gelince, bunları mevzusuyla asla ilgisi olmayan, delilsiz ve burhansız görüşlerle keyfince tevil eder; canının istediği, hayalinin düşündürdüğü gibi yazar. Kendi yüksek keyfi için coşup yürüyen herkes serbest bırakılsa da Kur'an-ı Kerim ayetlerine hücum etse, onlara kabul edemeyeceği manaları yüklese, acayip Bâtınî tefsirlerle, alçak şeytanî fikirlerle bunları anlasa, bu mevzuda batıl görüşler, bozuk teviller, terk edilmiş manalar ortaya koysa; bu takdirde binlerce insan peygamberlik ve velilik iddia ederlerdi, birçokları da kötü niyetlerini, sapık prensiplerini teyit ederlerdi.”

Ne yazık ki Said-i Nursi, ayetlerde anlatılan Yahudiler gibi Allah’ın ayetlerini tahrif, tağyir ve te’vil etmiştir. İşin daha kötü tarafı ise müritleri de Said’e kanıp Risalelere iman ederek İslam adına yeni dinlerini körü körüne savunur olmuşlardır.

Said-i Nursi bu güne kadar hiçbir akıllı insanın yapamayacağı bir metod olan Kur'an-ı Kerim tefsirinde Kur'an-ı Kerim’i delme metodunu uygulamış mıdır?

Allah (c.c) Ali İmran,7’de;

“Sana Kitabı indiren O'dur. O'ndan, Kitabın anası (temeli) olan bir kısım ayetler muhkem'dir; diğerleri ise müteşabihtir. Kalplerinde bir kayma olanlar, fitne çıkarmak ve olmadık yorumlarını yapmak için ondan müteşabih olanına uyarlar. Oysa onun tevilini Allah'tan başkası bilmez. İlimde derinleşenler ise: "Biz ona inandık, tümü Rabbimizin katındandır" derler. Temiz akıl sahiplerinden başkası öğüt alıp-düşünmez.” buyuruyor. Yani Allah’ın bizlere açıkca bildirmediği, yoruma açık ayetler konusunda biz Müslümanların "Biz ona inandık, tümü Rabbimizin katındandır" demesi gerekirken; kalbinde fitne olan bozuk insanların ise bu kapalı ayetleri dillerine dolayıp olmadık yorumlarda bulunmaları vurgulanıyor. Herhalde Said-i Nursi’nin bu ayetten haberi olmamış ki(!) bakın Mektubat, Ondokuzuncu Mektub’da şöyle bir tefsire yelteniyor;

“yalnız gözü bulunan kulaksız, kalbsiz, ilimsiz tabakasına karşı da, Kur'an’ın bir nevi alamet-i i’câzı vardır. Şöyle ki:

Hâfız Osman hattiyle ve basmasiyle olan Kur'an-ı Mu’ciz-ül-Beyan’ın yazılan kelimeleri birbirine bakıyor. Meselâ: Sure-i Kehf’de: "ve sâminuhum kelbuhum" kelimesi, altında yapraklar delinse: Sure-i Fâtır’daki "kıtmîr" kelimesi, az bir inhirafla görünecek ve o kelbin ismi de anlaşılacak.”

Kehf suresinin bu ayeti, Kur'an’ın 295. sayfasında yer alırken, köpeğin ismi (müteşabihtir) olduğu iddia edilen "kıtmîr" (el-Kıtmîr: çekirdeğin üzerindeki ince kabuk, çekirdek zarı; darbımesel olarak kıymetsiz, adî, ehemmiyetsiz manasında kullanılır) kelimesinin geçtiği ayet 435. sayfadadır. "Ve sâminuhum kelbuhum" ifadesinin altındaki yapraklar delinse (!) bile, "kıtmîr" kelimesi açılan deliğe denk gelmemektedir. Çünkü bu ibare Hafız Osman hattıyla yazılmış Mushafta 295. sayfanın 6. satırının sol tarafında iken; "kıtmîr" kelimesi 435. sayfanın 7. satırının sağ tarafındadır. Kaldı ki, denk gelse dahi bu, o köpeğin isminin "Kıtmîr" olduğunu ve bunu Kur'an’ın şifreli bir şekilde belirttiğini göstermez.

Kur'an’ın icazını bu şekilde gösteren zihniyete, aşağıdaki soruların cevaplarını bulmamız için Kur'an’ın hangi sayfasının neresini, nereye kadar delmemiz (!) gerektiğini sormaya herhâlde hakkımız vardır; çünkü bunlara da yanıt vermeleri yöntemlerinin tutarlı olmasının bir gereğidir.

1. Ashab-ı kehfin isimleri ne idi? Her hâlde Kur'an’ın, bu yiğitlerin isimlerini belirtmesi, köpeğin ismini belirtmesinden daha anlamlı olsa gerektir.
2. Yiyecek almaya giden hangisiydi?
3. Şehirden alınan erzakın cinsi ne idi ve miktarı ne kadardı? 4. kufuryok hangisinindi? 5. Köpeğin cinsi ve rengi ne idi?

Doğrusu, ümmetten İsrailiyat ile uğraşan, yukarıdaki soruların cevaplarını arayan birçok kişi olmuştur; fakat herhâlde Mushaf delme metodunu (!) bulan ve kullanan ilk kişi Said Nursî’dir. Ashab-ı kehf kıssasını ve Kur'an’daki diğer kıssaları anlamak, düşünüp ibret almak yerine; böyle işlerle uğraşmak hastalıklı ruhların, fitnecilerin işidir. Hele bunları Kur'an’ın icazı diye takdim etmenin asla tutarlı bir yanı yoktur.

Her şeyin en doğrusunu Allah bilir. Selamun Aleykum
Hilmi POLAT (İlahiyatçı)


Sagolasiniz degerli kardesim Dost1,

sayenizde bir iki sacmaligi okumus oldum, zaten agir bir anlatim sekli oldugundan hic yanasmisligim olmamistir. Almancada bir söz var; Köylü tanimadigi/bilmedigi seyi yemez diye. Ben de o misal yemedim:p


Iblis kadar sözüne sadik olamayan insanlardan ne beklenir, dogrusunu söylemek gerekirse Rabbimize verdigi sözünde duruyor ve en hamaratli ve basarili olan Iblis oluyor böyle ahmaklarin yüzünden.

A'RÂF Suresi:


16-17) "Öyle ise" dedi, "Sen beni azgınlığa mahkûm ettiğin için, ben de onları gözetlemek üzere Senin doğru yolunun üzerinde pusu kurup oturacağım." "Sonra onların gâh önlerinden, gâh arkalarından, gâh sağlarından, gâh sollarından sokulacağım, vesvese verip pusu kuracağım, Sen de onların ekserisini şükreden kullar bulmayacaksın."


Selam ve dua ile.

khaos
16. February 2013, 06:18 PM
herkes birbirini badeliyor (cinsel istismarın adı badelemek olmuş)

madden ve manen kölesin (bir girdin mi yandın paranı onlar için harcayıp onların istediklerini dost tutacaksın, hatta evleneceksin)

akıl tutulması mı var (her söylenene emredersin diyorlar, delilleri görmüyorlar mı,)

bir kitap var ki Ama ne kitap (Kur an okumana gerek! yok bu zaten Kur an diyorlar. kur anın teferruatlı açıklamasıymış.Ama objektif baksalar adamın ne hayal dünyası varmış diyebilecekler)

badelerler,uçururlar,kaçırırlar normal bir ben-i ademi süper kahramana çevirirler.


Aşağıda anlatacağım olay bir tanıdığımın kuzeninin başına bir kaç ay önce gelmiştir ve tamamen gerçektir.

Arkadaşımın kuzeni olan kız yabancı bir şehirde(adı bende saklı) üniversiteyi kazandı.Yurttu, apartmandı derken bu abla abi dediğimiz mahluklar kıza musallat olmuş, bizim evlerde kal diye.Kız mutaassıp bir aileden geldiği için fazla düşünmemiş hemen kanmış bu sevimli insanlara.
Derken bir gün gece saat 22:00 sıralarında kızın kaldığı odanın kapısı ''büyük abla'' tarafından çalınmış.Hakaretler diz boyu.Kıza ''sen daha önce evlenip boşanmışsın, o yüzden bu evden kalamazsın.bizim kurallarımıza aykırı çabuk eşyalarını topla evi boşalt'' demiş.
Kız her ne kadar abla! bu saatte nereye giderim dese de laf geçirememiş. buraya dikkat... gecenin bir yarısı kızı sokağa atmışlar.evet gecenin bir yarısı bu kız gaspamı tecavüzemi kapkaça mı uğrar diye düşünen yok. koymuşlar kapının önüne.

Olayı uzatmayayım meğer Abiler ve ablalar eve gelen insanların T.C kimlik no sunu falan hemen alıp tahkikata başlıyorlarmış.
tabi tahkikatın bunların hangi uzantıları tarafından yapıldığı malum

işte bunların din cemaat anlayışı savunmasız yirmi yaşında bir kızı gecenin bir yarısı sokağa atmak.sebep ne ?evlenip boşanmış olması.Arkadaşımın anlattığına göre bu durum sadece evlenip boşananlar için değil nişanlılar içinde aynıymış.

merdem
16. February 2013, 10:09 PM
Ayni katoliklerin inanclari gibi, onlardada bosanma en büyük günahlardan sayiliyor.

Allah cümlemize aklimizi dogru yolda kullanmamizi nasip eylesin.

Rabbim seytanin serrinden senin rizan ile sana siginirim, cehennem azabindan senin rizan ile sana siginirim, nurcularin yalanci güler yüzlülügünden senin rizan ile sana siginirim.

Ben biraz fazla safim herhalde, daha gecen seneye kadar nurcu :eek:ne demektir bilmezdim, ister gülün ister aglayin dostlar, escinselligin ne demek oldugunu :confused:rock hudson öldügünde haberlerde duymustum. ca. 30 umda

Daha kimbilir nelerden haberim yok, olmadigi da benim icin daha hayirli :p

Aranizda bulundugum müddetce ögrencegim konular, yararlanacagim bilgiler bir birinden kiymetli, mühim olan da budur.

Selam ve dua ile.

merdem
18. May 2013, 07:59 PM
Vahiy ve ilham konularında bir kavram kargaşası olduğunu düşünüyorum. Zamanında çözmek için kafa yormuştum, şimdi kendimce doğru sonuca ulaştığımı düşünüyorum. Fakat tabi en doğrusunu Allah bilir.

Vahiy aldığını iddia eden kişiler kendi sınıflandırmaları neticesinde 2 ye ayrılıyorlar.
1) Vahiy aldığını iddia edenler.
2) Vahyi peygamberlik olarak görüp peygamberlik iddiasında bulunmaktan ya edeple ya da korkudan çekindikleri için kitaplarını ilhamla yazdıklarını belirtenler

Bir anlayışa göre Allah yalnızca peygamberlere vahyeder, peygamber olmayanlara da ilham edermiş. Fakat Allah'ın peygamber olmayan bazı kişilere (ör: Musa'nın annesi) hatta bal arısına bile "vahyettiği" yazıyor Kuran'da. Dediğim anlayıştakiler bu kısımları ilham diye çevirseler de vahiy yazıyor asıl metinde.

Kuran'da vahiy geçen her yer doğrudan vahiy anlamına mı geliyor elçi yoluyla bilgilendirilme anlamında da yorumlanabilir mi orasını ben bilemem, gerçekten kimin vahiy aldığını yalnız Allah bilir.

Şimdi 1 numaradaki insanlar da bu bahsettiğim ayetleri kullanarak vahiy alabileceklerini savunuyorlar. Onlar yalnızca vahiy aldıklarını, Kuran'da peygamber olmayanların da vahiy alabildiğine delil bulduklarını, dolayısıyla peygamberlik ilanında bulunmadıklarını ve son nebi ayetine ters düşmediklerini iddia ediyorlar.

2 numaradaki insanlar da zaten "vahiy değil ilham aldık zaten arı da musanın annesi de ilham aldı" diyorlar.


SONUÇ:
İki taraf da peygamberliğin farkını vahiy almak diye yorumlamış. Fakat bence peygamberlerin diğer insanlardan farkı vahiy almaları değil, TEBLİĞ İLE EMROLUNMALARI. Yani fark vahyin tebliği GÖREVİdir, yani aldıkları vahiyler Musa'nın annesindeki gibi kişisel vahiy değil, bir toplumu ilgilendiren/bilgilendiren vahiyler.

Dolayısıyla Kuran'da son nebi ayeti dururken; birisinin vahiy aldığını düşünsem bile bu kendini ifşa eden, kitaplar yazıp sohbetler düzenleyip tebliğ yapan, kendine geldiğini iddia ettiğini yayan, paylaşan, KISACASI peygamberliğe soyunan birisi değildir.


Ben yalnızca konu üzerine düşünmek istedim ve mantıksal açıdan olaya yaklaştım. Çok daha kolay ve isabetli bir yöntem uygulayıp bunların vahiy olarak geldiğini iddia ettikleri şeyleri Kuran ile karşılaştırırsanız Kuran ile çelişkiler içerdiklerini yani batıl olduklarını görebilirsiniz. Vahyin bir kısmı doğru bir kısmı yanlış olmaz, vahye batıl da karışmaz.


Şanı yücedir o kudretin ki, hakla bâtılı ayıran o Furkan'ı, bütün âlemler için bir uyarıcı olsun diye kuluna indirdi. (Furkan 1)


Said Nursi düpedüz Risael-i Nur'un Vahy yoluyla bildirildigini ve vazifesinin bunu teblig etmek oldugunu iddia etmis ve bir tek aciktan peygamberligini ilan etmemis olmasi ne farkeder ki.

Ben peygamberim diye bagirmasina lüzum yok, hal ve hareketleriyle zaten kendini peygamber ilan ediyor.

Sonuca bakalim sonuca. Bu gün kac milyon(!) nurcu vardir?

Allah Resulünün bile bir kac sene icerisinde o kadar takipcisi olmamistir.

Hani insanin diyesi geliyor, sünniler hadislere bir sarilis sarilirlar ki hadislerle Kur'an ayetlerini dahi nesh ederlerken :Said Nursi'ye göre de Risaie-i Nur'a itiraz edilemez (Sikke, 56) çünkü onlar Tanrısaldır. Hatta risalelere "Kutb-u Azam"dan itiraz gelse yine de dikkate alınmaz! (Kastamonu L. 145). Çünkü Kutb-u Azam{!) yanılabilir. (Kutb-u Azam meğer pek de cahilmiş!)

Adam itiraz dahi ettirmiyor Risael-i Nur'a. Hoppla!

Yüce Allah (c.c.), peygamberlere düşen vazifenin sadece tebliğden ibâret olduğunu, kabul ettirip ettirmemenin ise Kendisine ait olduğunu bildirir: Peygambere düşen sorumluluk, sadece tebliğ etmektir. (Mâide, 99) Peygamber Efendimize hitâben de: Sen dilediğin kimseyi doğru yola eriştiremezsin! Lâkin ancak Allah dilediğini doğruya hidâyet eder. (Kasas, 56) Sen insanları irşada devam et. Zaten senin görevin sadece irşad edip düşündürmektir.Yoksa sen kimseyi zorlayacak değilsin. (Ğâşiye, 21-22) Tebliğ ve irşad yapan bir kimsenin vazifesi, güzel bir davet ve ilâhî hükümleri muhataplara ulaştırmaktır. Hidâyete erdirmek ise Yüce Allah ın bileceği bir iştir. Çünkü dâvetçi halkı zorla îmana getirecek güce sahip değildir ve bundan mes ûl de değildir.

...Risale-i Nur un mesleği ise; vazifesini yapar. Cenâb-ı Hakk ın vazifesine karışmaz. Vazifesi, tebliğdir. Kabûl ettirmek, Cenâb-ı Hakk ın vazifesidir. Hem, kemiyete ehemmiyet verilmez. (Kastamonu Lâhikası,196-197)

******


Adeta, Kur'an'a alternatif yeni Kur'an'lar; dîne alternatif yeni dinler ve peygambere alternatif yeni peygamberler ortaya çıkmaktadır. Bunun İslâmî literatürdeki adı şirk'ten başka bir şey değildir.



****

Said Nursi, risalelerini Allah'a atfeder. Kitaplarının hemen hemen tamamında, kendisinin Allah tarafından görevlendirildiğine inandığını gösteren beyanatlara rastlamak mümkündür. Hatta bu kanaati o kadar kesin ki, kendinde manevî kuvvetler bulunduğuna, istese 28 senelik düşmanlarından intikamını bir günde alacağına inanmaktadır. (Tarihçe, 550). Fakat özellikle "Sikke-i Tasclîk-i Gaybî" adlı risalesinde baştan sona, kendisinin bilgileri doğrudan Allah'dan aldığını olanca çıplaklığıyla, gayet samimane(!) anlatmaktadır. Onun zihin yapısını anlamak için sadece bu risalesini tetkik etmek yeterlidir. Kitabının adı da, kendisine gaibden gelen bilgilerin doğruluğunun, isbatının kanıtı, mühürü anlamını ifade etmektedir...

Daha kendisi 8-9 yaşlarında iken, etrafındakilerin Nakşî olmalarına ve orada meşhur Hizan Gavsı'ndan istimdat ederlerken, kendisi Gavs-ı Geylanî'ye hitab etmekte, ondan istimdat etmektedir! Binlerce kez, kaybolan bir şeylerini buldurmak için Gavs'ı yardıma çağırmış ve yardım görmüştür! (Sikke, 116). Yani molla Said övüneyim derken, kendini ele vermiş... Çünkü Allah'dan başkasını bu anlamda yardıma çağırmanın şirk olduğunu Kur'an bize öğretmektedir.

Said Nursi'nin doğup-büyüdüğü çevrenin, şeyhlerin mutlak otoritesine dayalı mistik kültürü, evliyalar menkıbeleri, onun gelecekteki kişiliğinin ve din anlayışının temelini oluşturuyordu.

O da diğer sufiler gibi kitap yazımına rüya ile başlıyordu. Çocukluğunda (12-13 yaş) gördüğü bir rüyada Hz. Peygamberin elini öpmüş ve Peygamber, "ümmetine sual sormamak kaydıyla" ona Kur'an ilimlerinin verileceğini müjdelemiştir(!) (Tarihçe, 32-33). Bir başka rüyasında da Abdulkadir Geylanî ona Miran aşireti reisi Mustafa Paşa'ya giderek, onu namaz kılıp zulümden vazgeçmeye çağırması, aksi durumda öldürmesi talimatını vermiştir. Molla Said de rüya gereğince davranmıştır. (Tarihçe, 39 vd.).

Şimdi burada Said Nursi'ye, rüyada Allah'dan Kur'an ilimlerini almanın imkanından, kendisinin yoksa nebî mi olduğundan sormazdan önce; A. Kadir Geylani'nin, mezarda çürümüş olduğu halde, dünyaya nasıl hükmettiğinin, bu gücü nereden aldığının, yoksa yarı-ilah mı olduğunun sorulması ilzam eder. Üstelik, kabirden dünyayı yöneten Geylanî'nin, sözkonusu görevi bizzat kendisinin ifâ etmeyip de Nursiyi görevlendirmesi de bir nebze çelişki olmuyor mu?
Anlaşılan o ki, böyle büyük(!) rüyalarla anlatılmaya çalışılan küçük(!) dünyalar var, onun için bu rüyalara ihtiyaç var!
Said Nursî, risaleleri yazmakta kendisinin sadece bir "mütercim" olduğuna kesin olarak inanmaktadır. O, bu risaleleri ihtiyarı dışında yazmıştır! (Sikke, 91). O yalnızca, kendi hissesine "şükretmek" düşen bir mütercimdir. (Sikke, 60).
Şakirtlere göre, Celcelutiye, Mesnevi-i Şerif ve Fütuhul Gayb gibi eserlerin müellifleri, nasıl yalnızca
bunların mütercimleri iseler, Üstadları da aynen öyledir! Risale-i Nur tamamen Kur'an'ın nurudur. (Sikke, 215).
"İ'caz-ı Kur'an"ı beyan etme görevini kendisine, "vakıa-i sadıka" da gördüğü "mühim bir zat" vermiştir! (Sikke, 187). Bu mühim bir zat, Allah mıdır, peygamber midir, bilemiyoruz.

Said Nursî, kendisinin Şark tarafından zuhur edecek nur olduğuna (Sikke, 189) kesin inanmıştır, hernen hemen bütün risalelerini kendisinin yazmadığını, kendinin bundan aciz olduğunu, hakikatleri beyan etmede o kadar başarılı olmadığını... anlatır. Dolayısıyla Nursinin yazıları "doğrudan doğruya bir inayet-i ilahiyye ve bir ikram-ı Rabbanî ve bir keramet-İ Kur'aniyye"dir. (Sikke, 192, 195). Yani, risaleler, telaffuz edilmese de vahiyden başka birşey değildirler! Zaman zaman, risaleleri yazarken, kuş v.s. suretinde gelip, kendisini murakebe ve taltif eden (Sikke, 196), gayb alemiyle bağlantılarını ifşa(!) eder.

Şakirtleri, üstadlarının "zevahiri kurtarmak için" üç aylık bir tahsil müddeti içinde evvel ve ahirîn alemlerine, ledünnî ilimler ve eşyanın hakikatına, kainatın esrarına, ilahî hikmetlere varis kılındığına inanmaktadırlar. Ve üstelik şimdiye kadar hiç kimse bu makama nail olamamıştır! (Sikke, 216). Nursi'nin bizzat kendisinin de, Risale-i Nurlar dışında bir tek kitaba dahi ihtiyaç duymamış (okumamış) olması (Kastamonu L. 48), acaba, geleneksel kabuldeki, peygamberin ümmî oluşuna bir atıf, bir nazire midir bilinmez... Risale-i Nur onun değildir (Emirdağ L. 46, 49), Allah'a aittir...

Said Nursi'nin, "izin olmadığından yazılmadı"; "bir iki sahife yazdım, perde kapandı..."; "birden şiddetli ihtar ile"; "bir meseleyi beyan etmek ihtar edildi"; (Kitaplarının tamamına yayılmış durumdadır, örnek için, Sikke, 152) gibi mütemadiyen tekrar ettiği ifadeler, Allahdan vahiy aldığına kesin olarak inandığının gayet açık ve net delilleridir.

Kur'an'ın 33 ayeti hem Said Nursi'yi, hem de Risaleleri ta o zamandan ihbar etmiştir! Bu ayetlerden bazıları, 3/18, 4/176, 5/14, 108/1 ayetleridir. (Kastamonu L. 54, 137-138). Said Nursi'nin, kitaplarının vahiy ürünü olduğunu ispatlamak için en çok başvurduğu ve yüzde yüz inandığı bir yöntem de cifir/ ebced hesabıdır. Sikke-i Tasdik-i Gaybî risalesi bununla doludur.

Zümer, Casiye ve Ahkaf surelerinin başlarında bulunan "tenzîlül Kitab" ifadesi, o gün için Kur'an'a delalet ediyordu, şimdi de Risalen Nur'a delalet etmektedir. (Sikke, 78-79).

Said Nursi, Celcelûtiye adını verdiği tamamen uydurma, bir sözde dua metninin de kendisinden bahsettiğinden emindir! (Sikke, 107). Ona göre celcelutiye, Peygamber'e vahiyle inmiştir. (Sikke, 101).

Şu halde hem Allah doğrudan ve rüya yoluyla, hem Kur'an aracılığıyla, hem Peygamber vasıtasıyla, hem Celcelûtiye, hem Hz. Ali ve hem de A. Kadir Geylani aractlığıyla Said Nursi'yi haber vermiş, risale-i nurun "imanı kurtaracağım" müjdelemiştir!!

****


Adeta, Kur'an'a alternatif yeni Kur'an'lar; dîne alternatif yeni dinler ve peygambere alternatif yeni peygamberler ortaya çıkmaktadır. Bunun İslâmî literatürdeki adı şirk'ten başka bir şey değildir.



Kendilerini İslam'a nisbet eden insanlar sadece Allah'ın vahyi olan Kur'an'dan sorumludurlar. O'nu anlamak ve O'na göre yaşamak zorundadırlar. Kendilerini Allah'a değil de, İbnul Arabi'ye, C. Rumi'ye veya S. Nursi'ye nisbet edenler ise Allah'ı veli olarak bulamayacaklardır. Hesap gününde hesabı görecek olan, bu şahıslardan biri değil, Allah'ın kendisidir.

****


Adam deli olabilir, ama onu takip edenler ise zirdelidir :p

Hani günümüzde birisi iki peygamber adini bir arada kullanarak bir seylere ulasmak niyetinde oldugu gibi öbürüde aglayan diyecegine GÜLEN diyor.

Aklini tuz biberle yiyenlere biz de acibiber ve bal ikraminda bulunsak da agizlarinin tadi tam olsun bari.:D