Orijinalini görmek için tıklayınız : Namaz rekatları...
aşık74
10. June 2009, 07:20 PM
Selamlar arkadaşlar :)
Acaba kitabımızda , namazların rekat sayılarının yazdığı ayet ler varmı?
Varsa biri yardımcı olabilirmi ?
svg...
elmuh
10. June 2009, 11:13 PM
Selam Aşık74,
Kuran'da namaz rekat sayısı ile ilgili bir ayet yoktur. Kuran'da bugün görmüş olduğumuz, müslümanların kılmış olduğu namazın bir namaz hocası mantığı ile tarifi de yoktur.
Ancak bir rituel olarak salat bilinmekteydi, Kuranda, daha önceki Resullere de emredildiğine dair ayetler var. Vahyin iniş sürecinde kendilerine kitap verilenlerin bu rituelinden Kuran'da bahsedilmektedir.
Ali Imran 113:
Onların hepsi bir değildir. Kitap Ehli'nden bir topluluk vardır ki, gece vaktinde ayakta durup Allah'ın ayetlerini okuyarak secdeye kapanırlar.
Bugün bilmiş olduğumuz namaz için Kuran'da bahsedilen rituel ibadetin bir örneğidir diyebiliriz. Müslümanlar ve Allah resulü kendilerine salat emredildiğinde bildikleri salat ile Kuran ayetlerinden anladıkları ibadet biçimini bütünleştirerek namazı anladıkları şekilde kılmışlardır. Zaman içinde taklid yoluyla öğrenilmesi nedeniyle giderek bir salat örneği sabit bir rituel şeklini almıştır. Hatta Kuranda bahsedilen, zorunlu durumlarda, yürürken veya binit üzerinde dahi yerine getirilebilecek olan salat neredeyse unutulmuştur.
Muhabbetle.
aşık74
11. June 2009, 11:27 AM
Açıklamalara teşekkürler,ellerinize sağlık :)
Peki şu an da uyguladığımız hareketler doğrudur diyebilirmiyiz ?
svg...
mavera
11. June 2009, 10:45 PM
Merhaba aşık74.
Bu ve benzeri aklına takılan sorular için bir perspektifi http://www.kurandakidin.net/ sitesinde bulacaksın. Pdf kitap indirmek de mümkün oluyor.
http://www.kurandakidin.net/bolumler/36-kuranda-inanc-konulari-namaz-zekat-oruc-hac.asp#10 sayfasında aşağıdaki başlıklar sunuluyor.
KURAN’DA İNANÇ KONULARI
KURAN’DAKİ NAMAZ
ABDEST VE BOY ABDESTİ(GUSÜL)
KIBLEYE DÖNMEK
NAMAZDA KIYAFET, TEMİZLİK
NAMAZ VAKİTLERİ
SABAH (FECR) NAMAZI
AKŞAM (İŞA) NAMAZI
VUSTA (ORTA, EN İYİ) NAMAZI
KAZA NAMAZI VAR MI?
BEŞ VAKİT NAMAZ NEYE DAYANDIRILIYOR
NAMAZIN KAPSADIKLARI
NAMAZDA REKAT VE SAYISI VAR MI?
NAMAZDA SES
CUMA (TOPLANTI) NAMAZI
SAVAŞTA NAMAZ
KORKU NAMAZI
CENAZE NAMAZI
NAMAZA ÇAĞRI (EZAN)
NAMAZDAN SONRA ALLAH’I HATIRLAMAK
SONUÇ OLARAK NAMAZ
Senin sorunla ilgili olarak da aşağıdaki bölümü vermişler:
(Pdf kitabı indirip bir göz atarsan daha bütünsel olarak da fikir verici olabilir. Her halukarda kendi kararlarımızı, kendimiz için, kendimiz vermeliyiz. )
NAMAZDA REKAT VE SAYISI VAR MI?
Kuran’ı okuduğumuz zaman Kuran’da rekat diye bir kavramın geçmediğini görürüz. Allah istese Kuran’da namazların rekat sayılarını belirtirdi. Namazda Allah’ın anılması, kıyam, rüku, secde gibi şartları gördük. Rekattan kastedilen kıyam, rüku ve secdeden oluşan düzenin kaçar defa tekrarlandığıdır. Günümüzdeki uygulamaya bakarsak sabah iki, öğlen dört, akşam üç şeklinde, namazlara ayrı rekatlar biçildiğini görürüz. Oysa rekatların bu şekilde ayrı sayılarda olması, “namaz kaç rekat istenirse o kadar kılınır, isteyen iki, isteyen sekiz, isteyen yirmi rekat kılar” şeklinde de anlaşılabilir (İsteyen istediği kadar rekat kılınca, yani istediği sayıda kıyam, rüku ve secde yapınca rekat sayısı önemsiz olmuş olur). Demek ki bu ayrı rekatların farzlaştırılma süreçleri de mezheplerin bir yorumu sonucudur. Sahabeler, hatta Peygamber namazlarda bir düzen olsun diye kıyam, rüku, secde şu kadar olsun şeklinde bir düzenle namaz kılmış olabilirler. Namazlarda şaşırılmamasını sağlayan, toplu ibadetlerde kolaylık getiren bu tip uygulamalar yapılmış olabilir. Nitekim namaza başlarken elleri kaldırıp namaza başladığını göstermek, namaz bitince sağa, sola selam vererek veya bazı mezheplerde elleri dizlere vurarak namazın bittiğini göstermek gibi uygulamalar da böyledir. Bu uygulamalar belli amaçlara yönelik yapılabilir. Kuran’da bu uygulamaları yasaklayıcı bir ifade yoktur. Fakat Kuran’da geçmeyen bu tür uygulamaları farzlaştırmak kabul edilemez. Kişi on rekatlı namazı üç dakikada kılabilir, fakat bir rekatlı bir namazda saatlerce kalıp Allah’ı daha çok anabilir. Yani namazda rekat sayısının önemli olması için bir sebep gözükmemektedir. Allah da insanları namazda bu şekilde bir sayıma mecbur etmemiştir. Abdestte su bulunmayınca ne yapılması gerektiğini açıklayan Allah, eğer namazda rekat sayısı şeklinde bir farz olsaydı, onu da açıklardı.
Bazıları Nisa Suresi 101,102,103. ayetlerdeki savaş zamanı kılınan namazda namaz kısaltılmasında bir günah olmaması ifadesinden, namazın iki rekat olduğunu çıkarmaktadır. “Eğer ki kısaltılmış namaz bir rekat kılınıyorsa, tam kılınması iki rekattır” demektedirler. Peygamber’in burada iki gruba namaz kıldırdığı için iki rekat olarak kıldırmasını da delil olarak göstermektedirler. Bizce namazı kısaltmaktan kasıt, rekat olarak kısaltmak değil, zaman olarak kısaltmaktır. Çünkü daha evvel dediğimiz gibi, bir rekatlık namaz saatlerce sürebilir. İki rekat namaz yarım dakikadan kısa bir sürede bitirilebilir. Savaşta düşmanın vereceği zarar kaç secde, kaç rüku yapıldığıyla değil, namazın vakit olarak ne kadar sürdüğüyle alakalıdır. Üstelik daha evvel değindiğimiz gibi Kuran’da rekat diye bir kavram yoktur. Birçok konuyu rekatlara endeksli düşünmemiz sanırız geleneksel alışkanlıklarımızdan kaynaklanmaktadır. 4-Nisa Suresi 103. ayetteki “Üzerinize bir günah yoktur” diye tercüme edilen “La cünahun” ifadesi; Kuran’da, kimi yerlerde Müslümanlar’ın endişelerini yok etmek için kullanılır. Örneğin 2-Bakara Suresi 198. ayette hac veya umreye gidenlerin Safa ve Merve’yi tavaf edebileceğinin belirtilmesi için “La cünahun” ifadesi kullanılır.
Eğer bu ayet olmasaydı da Müslümanlar’ın bu bölgeyi tavaf etmesine engel bulunmazdı. Fakat belli ki Müslümanlar’ın zihnindeki endişelerin yok edilmesi için “La cünahun” ifadesi kullanılmıştır. Aynı şekilde Müslümanlar’ın namazı kısa kılmasında bir sakınca olmadığı ifadesi namazın belli bir uzunlukta olmasından dolayı değildir. Uzunluğu belirten böyle bir ayet yoktur. Fakat tahminimiz savaştaki tehlike durumunda namazı çabucak kılan Müslümanların “Namazı baştan mı savdık?” gibi endişeye kapılmalarından dolayı, savaş halinde namazı kısa kılmalarında bir sakınca olmadığı söylenmiştir. Aynı şekilde Bakara Suresi 198. ayette de “La cünahun” ifadesi Hacda lütuf ve bereket aranmasında bir sakınca olmadığını belirterek bir endişeyi yok etmek için kullanılmıştır. Bu ifade olmasa yine de Hacda lütuf ve bereket aramak sakıncalı olmayacaktı.
Zaten mantıklı düşününce rekat sayısının namazın özüne ne kadar katkısı olabilir ki? Rekat sayısı kişinin Allah’ı daha fazla anmasını sağlayan bir unsur değildir ki! Kişi namazı daha uzun süre kılarak Allah’ı daha çok anabilir. Sürenin ise rekatla bir alakası yoktur. Üstelik rekat sayısıyla namazı kalıba sokanlar, aynı namazın birkaç defa kılınmasını sakıncalı görerek, kişilerin Allah’ı hatırlamalarını (zikretmelerini) kısıtlamışlardır. Namazda Allah’ın hatırlanması (zikredilmesi), kıyam, rüku ve secde edilmesi gerektiği anlaşılıyor da rekat adeti niye anlaşılmıyor? Çünkü Allah bunu kullarının insiyatifine bırakmıştır, bu konuda sınırlamalar yapmak istememiştir. İstese saydığımız tüm diğer detayları veren Allah, bir ayette hem rekat kavramını oluşturabilir, hem de rekatı sayılandırabilirdi. Nasıl ki Allah dua etmemiz için dakikalar, sayılar belirtmemişse; aynı şekilde namazı da adetlere, sayılara boğmamıştır. Geleneklerle gelen alışkanlıklar yüzünden hiçbir anlamı, değeri ve fonksiyonu olmayan rekatlara akıllar takılmaktadır. Zihnimizi bütün önyargı ve alışkanlıklarından arındırırsak ve Kuran’ı elimize alıp geleneklerden bağımsız bir şekilde dini anlamaya çalışırsak, sorunlar Allah’ın izniyle hallolacaktır.
Burak
12. June 2009, 12:11 PM
Herkese Merhaba
Yaş ve Kuru ne varsa kuranda vardır.
Namaz rekatlarının Kuranda yazmadığını söylemek eksikliklik olur.
Arkadaşların yukarıda açıkladıkları bazı durumlara katılıyor bazılarınıda kendimce açıklamak istiyorum.
Bir insan ben böyle Namaz kılıyorum varmı diyeceğin derse kimse ona bir şey diyemez.
Ama bir insan Namaz rekatları bu ölçü ile kılınır der ise ona diyecek çok söz olur.
İlk olarak Kullandığı ölçü sorulur. Bakalım kullandığı ölçü Allah'ın Yaratmakta kullandığı ölçü ile bir mi?
herşey çift yaratılmıştır.
Namaz da Allah tarafından yaratılmıştır. ozaman ilk alınacak bir rekat değil bir çift rekat Namaz olacaktır.
bundan sonraki ölçüleri takip edebilmek için Vakit ölçüsünü ele almak gerekmektedir.
GÜN, HAFTA, AY, YIL, ASIR, BİNYIL
Eldeki verilerin nasıl hesaplandığını bulmak ve bunlarla ilişkili zaman ölçüsü ile bir model tasarlıyarak günlük yaşayışa uygulamak gerekmektedir.
elimizde bu ölçülerin hiç biri yokken kendi kafamızdan Kuranda görmediğimiz tarafından eksik bilgi vermek çok tehlikelidir.
Bizim kitabımızda bir rekat namaz yoktur. Bir çift rekat Namaz vardır. Ama yinede ben bu gün bir rekat namaz kılıp yarıda bir rekat daha kılarak onu çiftliye bilirim Allah kabul eder yada etmez ben bilemem Allah bilir.
elmuh
12. June 2009, 07:01 PM
Selam,
Açıklamalara teşekkürler,ellerinize sağlık :)
Peki şu an da uyguladığımız hareketler doğrudur diyebilirmiyiz ?
svg...
"Şu an da uyguladığımız hareketlerde" sorun yok ta, neyi niçin yaptığımızı biliyormuyuz? Kıyam rüku ve secde'yi anlamlarını bilerek dini yalnızca Allaha özgüleyerek mi yapıyoruz? Dinimiz Allahın indirdiği din mi? Asıl önemli olan bu.
Muhabbetle.
cerezci
10. July 2009, 05:41 PM
namaz beş vakittir ve hepside 2 rekattır.sadece korku namazı 1 rekattır. işin aslı da başı da sonu da bu dur.
TUĞÇE DENİZ AKIN
18. July 2009, 04:00 PM
namaz beş vakittir ve hepside 2 rekattır.sadece korku namazı 1 rekattır. işin aslı da başı da sonu da bu dur.
sevgili cerezci namazın 5 vakit olduğu kuranın neresinde geçmektedir?
HanifTürk
20. July 2009, 08:09 PM
Namaz Kur"ana göre 3 vakittir ve Rekat olarakta Nisa 101 102 103 ayetlere bakılırsa kısaltma halinde bir normal zamanda iki rekattir
Nisa 101 Yeryüzünde sefere çıktığınız vakit kâfirlerin size saldırmasından korkarsanız, namazı kısaltmanızdan ötürü size bir günah yoktur. Şüphesiz kâfirler sizin apaçık düşmanınızdır.
Nisa 102 Sen içlerinde olup da onlara namaz kıldırdığın vakit, içlerinden bir grup seninle namaza dursun; silahlarını da alsınlar. Bunlar secdeye varınca, diğerleri arkalarında beklesinler. Sonra namaz kılmamış olan diğer grup gelip seninle birlikte kılsınlar. Dikkatli olsunlar, silahlarını yanlarına alsınlar.
Dikkat ederseniz imam iki rekat kılıyor cemaat ise ikiye ayrılıp her biri bir rekat namaz kılıyor
Nisa 103 Namazı kıldınız mı, gerek ayakta, gerek otururken ve gerek yan yatarak hep Allah’ı anın. Güvene kavuştunuz mu namazı tam olarak kılın. Çünkü namaz, mü’minlere belirli vakitlere bağlı olarak farz kılınmıştır.
Ali Rıza Borazan
23. July 2009, 01:45 PM
sevgili cerezci namazın 5 vakit olduğu kuranın neresinde geçmektedir?
KUR'ANDA TARİF EDİLEN NAMAZ
4/43-Ey iman edenler, sarhoş iken, ne dediğinizi bilinceye ve cünüp iken de -yolculukta olmanız hariç gusül edinceye kadar namaza yaklaşmayın. Eğer hasta veya yolculukta iseniz ya da biriniz ayakyolundan (hacet yerinden) gelmişseniz yahut kadınlara dokunmuş da su bulamamışsanız, bu durumda, temiz bir toprakla teyemmüm edin, (hafifçe) yüzlerinize ve ellerinize sürün. Şüphesiz, Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.
Bazı kuran okuyucu kardeşlerimizin, Kuran yeterlidir, kuranda her örnekten bir örnek verilmiştir. Ve de hiç bir noksanlık yoktur ayetleri karşısında kuranı biz anlayamayız kuranı ancak peygamber efendimiz açıklar veya yaşar biz ondan öğreniriz diyenlere karşı kuranda şekillenmiş namaz yoktur deyip karşılık vermişlerdir.
Kuran Namazı iki kısma ayırmıştır. Birincisi şekillenmiş olan günde beş vakit tarif edilen sembol olarak kılınan namaz. Diğeri de. Bu namazın haline uygun olarak yaşanan hayattır. İlk ayet örneğinde vermiş olduğum namaz kuranda yaşadığın hayat namazını Allah ile beraber olup İstişare yapıp ve her vakit arasında yaşadığın hayatın hesabını vermektir. Nasıl sicili bozulmuş bir kişinin emniyet güçleri tarafından gözlem altında tutulmasa da her gün gelip ben buradayım sizin sandığınız gibi ben suç işlemiyorum deyip de günün belirli saatlerinde imza atıyorsa namaz da aynen öyledir.
Allah Kendisini veli olarak kabullendiği kullarını en güzel bilendir. Onların nasıl bir yapıya sahip olduklarını en güzel bir şekilde bilmektedir. Bu Sebeple günde beş vakit diğer dünya işlerinin yanında Allah ile zorunlu bir durum olması dışında kendisiyle kullarının bir araya gelmesini istemektedir. Bu anlatış ve anlayış ilk etapta okuyucuları hayrete düşürebilir. Ama kurandan okumak koşulu ile Allah namaza davet etmektedir. Bildiğiniz gibi şura suresinde Allahın vahiyle konuştuklarından birisi de gönderilmiş olan peygamberlere indirileni okudukları zaman konuşmuş oluyorlardı
42/51- Kendisiyle Allah'ın konuşması, bir beşer için olacak (şey) değildir; ancak bir vahy ile ya da perde arkasından veya bir elçi gönderip Kendi izniyle dilediğine vahyetmesi (durumu) başka. Gerçekten O, Yüce olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.
“veya bir elçi gönderip Kendi izniyle dilediğine vahyetmesi (durumu) başka. “ Ayette geçen bu ifade Allahın insanlarla elçi aracılığı ile konuşması oluyor Yani iman eden bir müslüman namazda olsun diğer zamanlarda olsun kuranı veya diğer peygamberlere gelen kitapları orijinal haliyle okuduğu zaman Allah ile konuşuyor demektir. Zaten müslümanlar namazlarında kuranı okudukları zaman yaşayacak oldukları kuralları hayatı Allah ile konuşup pratik hayatta nerde ne yapılması gerektiği şeyler konuşulmaktadır.
Namaz insanların iman edenleri disiplin altına alarak nefislerinin ona yapacakları kötülüklere karşı korumak için, onu zırhlarla korumak içindir. Bilindiği gibi
İblis devamlı pusuda insanın zayıf anını beklemektedir. Ne zaman zayıf bir anını buldu hemen fırlayarak. Yılanların avını yakalamak için saldırdığı gibi insanın üzerine saldırarak avını yakalamaktadır. İşte Hazreti Yusuf peygamberin söylediği çok doğrudur.
12/ 53- "(Yine de) Ben nefsimi temize çıkaramam. Çünkü gerçekten nefis, -Rabbimin kendisini esirgediği dışında- var gücüyle kötülüğü emredendir. Şüphesiz, benim Rabbim, bağışlayandır, esirgeyendir." Elbette takva iktidarını kendisinde kuranlar nefsin iblisin şerrinden Allaha sığınarak korunurlar. Bu bir başka ifadeyle Vücudun bağışıklık sistemi zayıfladığı zaman dışardan gelen mikroplar vücudu kontrol altına alarak onu ölüme doğru götürmesi gibidir. İşte Namaz insanlara Dünya hayatında nerde hangi konumda nasıl davranıp yaşayacaklarına ait çizmiş olduğu hayat projesi ile diğer tehlikelere kötülüklere karşı korumaktadır. Namaz bir başka deyişle insanların iman edenleri hayata karşı eğiterek onları yaşanan hayatı kolaylaştırmaktadır hantal bir hayattan kurtarmaktadır. Canlı dinamik psikolojik olarak güçlü bir konuma getirerek yaşanan hayatın anlamlı olduğunu kendisine kanıtlamaktadır.
Yine bir taraftan namaz. Bazı İnsanların nefislerine zor gelip de o amelleri işleyenlere kolaylaştırmaktadır.
2/ 110- Namazı dosdoğru kılın, zekatı verin; önceden kendiniz için hayır olarak neyi takdim ederseniz, onu Allah Katında bulacaksınız. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızı görendir. Bu ifadeyle insanların tekrar dönüp de yapmış oldukları yanlış davranışların düzeltme imkânı olmadığı gün gelmezden önce eğiterek dünyada onları büyük hesap gününe karşı hazırlamaktadır. Bir başka deyişle kimsenin kimseye fayda veremeyeceği herkesin hesabını kendisinin göreceği güne karşı hazırlamaktadır.
2/ 48- Ve hiç kimsenin, hiç kimse adına bir şey ödemeyeceği, hiç kimsenin şefaatinin kabul edilmeyeceği, hiç kimseden bir fidye alınmayacağı ve yardım görülmeyeceği bir günden sakının.
Namaz kişilerin her attığı adımın doğru mu yanlış mı olduğunu takip edendir. Yani onun suflörüdür yanlış yaptığı zaman hemen uyarır. Çünkü Aynı insan hem yanlışın hem de doğrunun yanında olamaz ya iman eder hakkın yanında olur ya da iman etmez şeytanın yanında olur.
33/ 4- Allah, bir adamın kendi (göğüs) boşluğu içinde iki kalp kılmadı ve kendilerini annelerinize benzeterek yemin konusu yaptığınız (zıharda bulunduğunuz) eşlerinizi sizin anneleriniz yapmadı, evlatlıklarınızı da sizin (öz) çocuklarınız saymadı. Bu, sizin (yalnızca) ağzınızla söylemenizdir. Allah ise, hakkı söyler ve (doğru olan) yola yöneltip-iletir.
Namaz kıldığının şuurunda olanlar, insanları ve kainatı yaratan Allaha namaz kılıyorlarsa. Onun yarattıklarından herhangi birini sevgi ve ibadet yönüyle Allaha denk veya Allahın üzerinde bir konuma yerleştiremez. Ona duyduğu sevgiyi saygıyı ve ihtiramı yaratıklardan hiç birine veremez onun dengine veya üstünde bir sevgi veya saygı gösteremez.
Bu sevgi ve saygı bazılarında öyle boyutlara ulaşıyor ki, Bazıları peygamberleri Allahtan daha çok seviyor bazıları. Âlimlerinden daha çok seviyorlar. Bakınız kuran Hıristiyan olanlarda bunun örneğini verirken
5/ 116- Allah: "Ey Meryem oğlu İsa, insanlara, beni ve annemi Allah'ı bırakarak iki İlah edinin, diye sen mi söyledin?" dediğinde: "Seni tenzih ederim, hakkım olmayan bir sözü söylemek bana yakışmaz. Eğer bunu söyledimse mutlaka Sen onu bilmişsindir. Sen bende olanı bilirsin, ama ben Sende olanı bilmem. Gerçekten, görünmeyenleri (gaybleri) bilen Sensin Sen."
İyi niyetler sadece yeterli olmuyor. Peygamberler Allahın kulu ve elçisidir tutarda insan Allahın yarattığını Allahın konumuna koyarsa zulüm yapmış kelimeleri yerinden oynatmış Allahın hakkına tecavüz ederek şirk koşmuştur. İşte Allah’ın en çok celallendiği konu kendisinin karşısına hakkı olmadığı halde ilah edindikleri bir put dikmiştir.
19-Çok sorulan sorulardan birisi de Kuranda Namazın tarifi ve vakitleri yok. Bunu nereden öğreneceğiz.?
Namaz Kuranda kişilerin yaşadığı hayatın ve dinin adıdır. İki kısımda ele alınır. Birincisi kuranın orta namaz diye bahsettiği Allah’ın tarif ettiği şekildeki, yaşanan hayat namazı, Hayat namazını Kılmayan kişilerin günün belirlenmiş vakitlerindeki kılınması emredilen namazını kılmasının bir anlamı yoktur. İşte tarif edilen kurandaki hayat namazı.
2/177- Yüzlerinizi doğuya ve batıya çevirmeniz iyilik değildir. Ama iyilik, Allah'a, ahiret gününe, meleklere, Kitaba ve peygamberlere iman eden; mala olan sevgisine rağmen, onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, isteyip-dilenene ve kölelere (özgürlükleri için) veren; namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve ahdileştiklerinde ahitlerine vefa gösterenler ile zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda sabredenler(in tutum ve davranışlarıdır). İşte bunlar, doğru olanlardır ve muttaki olanlar da bunlardır.
İşte Kuran bir kişinin söylediklerinin samimi olup olmadığını, yaşadığı hayatla sorgulanması gerektiğini söylüyor. Eğer Kişi Kendisinin Allah’a ve Allah’tan gönderilmiş olan peygamberler ve kitaplara inanıyorsa, bunu hayatıyla buluşturması gerekmektedir. Yani inancını yaşaması gerekmektedir. İşte asır suresinde dikkat çekilen konu da budur.
103/1- Asra Andolsun;103/2- Gerçekten insan, ziyandadır.103/3- Ancak iman edip Salih amellerde bulunanlar, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve birbirlerine sabrı tavsiye edenler başka.
Allah İman eden ve Salih amel işleyenler için bir yol belirlemiş, o yol Kur’anın tarif ettiği yoldur. Ölçü odur terazi odur mizan odur. İnsanlar neleri ne kadar yapabilmişse o kurana uygunluk derecesine göre değere tabi tutulacaktır. İşte hayat namazı budur. İkinci olarak kılınan namaz da yaşanan hayatın Allah’a ait olduğunu belirlemek amacıyla Allah’ın insanlardan istediği benim tespit edebildiğim kadarıyla Peygamber için Altı, Diğer Müslümanlar için de beş vakit şekillenmiş olan namaz vardır. Daha önce de bahsettiğim gibi bu şekillenmiş olan namazın Allah Katında hüsnü kabul görmesi için düzgün, Allah’ın emir ve yasaklarına uyulan bir hayatın oluşu neticesinde kılınması gerekir. İşte Maun suresinde namazları kabul olunmayacak kişilerin tanımını Şöyle yapmaktadır.
107/1 Dini Yalanlayanı gördün mü.?2-işte yetimi itip kakan3- Yoksulu doyurmayı teşvik etmeyen odur.4- Namaz kılanların vay haline,5-Ki Onlar namazlarında yanılgıdadırlar.6- ve ufacık bir yardımı da engellemektedirler.”İşte bu tip insanların Allah katında kılmış oldukları namazlar kabul olmayacaktır.
Önce Namaz Allah’a Kulluk Yapmayı kabul edenlerin başta peygamberler olmak üzere günün tarif edilen belirli vakitlerinde Allah’a Ait yaşanan Hayatın İnsanın kendi kendisi ile hesaplaşarak. Allah’a Bilgi verilmesidir. Yani Yaşanan hayatın o bölümü ile ilgili diliminde yapmış olduğu yanlışlıklardan dolayı özür dileyerek kendisinin, Allah’tan af ve mağfiret dileyerek, doğru yolda yürüyebilmesi için dua etmesidir. Dikkat edildiği zaman insanlar, çok yanılgıda, çok aceleci çok unutkandır. Çünkü Onu Doğru Yoldan engelleyen ve devamlı yanlışa götürmenin hesaplarını yapan iblis ve şeytanla imtihan edilmektedir.
Önce Kuranda Namazın kaç rekât olduğunu ve namazın kime ve kimin adına kılınması gerektiğini yakalamaya çalıştıktan sonra hangi vakitlerde kılınması gerektiğini bulmaya çalışalım inşallah.
ALLH’IN KURAN DA TANIMLADIĞI NAMAZ SAVAŞ ANINDA BİR REKÂT NORMAL ZAMANLAR DA İKİ REKATTIR.
4/101100- Allah yolunda hicret eden, yeryüzünde barınacak çok yer de bulur, genişlik (ve bolluk) da. Allah'a ve Resûlü’ne hicret etmek üzere evinden çıkan, sonra kendisine ölüm gelen kişinin ecri şüphesiz Allah'a düşmüştür. Allah, bağışlayıcıdır, esirgeyicidir.
4/101- Yeryüzünde adım attığınızda (yolculuğa ya da savaşa çıktığınızda), kâfirlerin size bir kötülük yapmalarından korkarsanız, namazı kısaltmanızda sizin için bir sakınca yoktur. Şüphesiz kâfirler, sizin apaçık düşmanlarınızdır.
4/102- İçlerinde olup onlara namazı kıldırdığında, onlardan bir grup, seninle birlikte dursun ve silahlarını (yanlarına) alsın; böylece onlar secde ettiklerinde, arkalarınızda olsunlar. Namazlarını kılmayan diğer grup gelip seninle namaz kılsınlar, onlar da 'korunma araçlarını' ve silahlarını alsınlar. Küfredenler, size apansız bir baskın yapabilmek için, sizin silahlarınızdan ve emtianız (erzak ve mühimmatınız)dan ayrılmış olmanızı isterler. Yağmur dolayısıyla bir güçlüğünüz varsa veya hastaysanız, silahlarınızı bırakmanızda size bir sorumluluk yoktur. Korunma tedbirlerinizi alın. Şüphesiz, Allah kâfirler için aşağılatıcı bir azap hazırlamıştır.
4/103- Namazı bitirdiğinizde, Allah'ı ayaktayken, otururken ve yan yatarken zikredin. Artık 'güvenliğe kavuşursanız' namazı dosdoğru kılın. Çünkü namaz, mü'minler üzerinde vakitleri belirlenmiş bir farzdır.”
Şimdi ben burada ki anladığımı, okuyucularla paylaşmak isterken benim söylediğim doğru deyip dayatmak istemiyorum. Eleştiri mutlaka olacaktır. Onları da saygı ile karşıladığımı belirtmek isterim.
Allah Kuran da Ayette belirtildiği gibi bir korku ve savaş namazından bahsetmektedir. Kuran bir konuyu işlerken bir hikâye bir masal gibi anlatmamıştır. Daha öncede verdiğim örnekteki gibi dağın içerisindeki madenleri nasıl inceleme ve tahlil yaparak, ayrıştırıp, ayrı ayrı ortaya çıkıyorsa, kurandaki ayetlerin kastettikleri manalarda kuran içerisine serpiştirilmiş vaziyettedir. Onun yorumunu kuranın bütününde aramak lazımdır.
Nisa suresinin yüz ikinci ayetinde, Allah resulüne savaş anında kılınan kısaltılmış bir namazın tatbikatını yaptırıyor. Ve nöbetleşe kılınan namazdan bahsediyor. “ Sen içlerinde olup, onlara namazını kıldırdığında, onlardan bir gurup seninle birlikte namaza dursun. Silahlarını (yanlarına) alsın böylece onlar secde ettiklerinde, arkalarınızda olsunlar,” İşte buraya kadar peygamberin önderliğinde bir gurup Müslümanın kılmış oldukları namaz anlatılmıştır. Secde ifadesi de kuranın diğer ayetlerinde söz edilmektedir. Kılınan peygamberin dışındaki Müslümanların namazı bir rekât olmaktadır. Ayete devam edelim, Namazlarını kılmayan diğer gurup seninle birlikte namaz kılsınlar” işte burada ikinci gurubun da kıldığı namaz da bir rekâttır. Bu ayetin orijinalinde yok ama birinci gurupta kılınan namazın rekât sayısı ikinci gurupta da verilmeye gerek yoktur. Peygamber iki tane guruba ayrı ayrı birer rekât kıldırmasından dolayı kendisi iki rekât diğer Müslüman cemaatlerde birer rekât kılmış oluyorlar. Bu Hem onlardan peygamberin farklılığını izah ederken hem de bir önderin her konuda önce taşın altına elini koyan kendisi olmalı ki kendisini takip edenlere o yaşam zor gelmesin. Onunla ilgili bir ayet örneği nakledelim.
17/79- Gecenin bir kısmında kalk, sana ait nafile olarak onunla (Kur'an'la) namaz kıl. Umulur ki Rabbin seni övülmüş bir makama ulaştırır” İşte bu namaz. Diğer Müslümanların kılmak zorunda olmadığı namazdır.
Yine namazların rekâtları ile ilgili ayeti incelemeye devam edelim. Asıl ayette önemli olan ve verilmek istenen mesaj” onlar da 'korunma araçlarını' ve silahlarını alsınlar. Küfredenler, size apansız bir baskın yapabilmek için, sizin silahlarınızdan ve emtianız (erzak ve mühimmatınız)dan ayrılmış olmanızı isterler. Kâfirlerin Allah Müslümanların boşluk anını yakalamak için fırsat kolladıklarını onlar hep birden eğer namaz kılarlarsa fırsatı ganimet olarak bilirler ve sizi yenilgiye uğratarak kendi dinlerine çekerler. Veya sizi eziyete uğratırlar uyarısında bulunmaktadır. Allah Kendisine inanan ve kul olanlara öyle bir yaşam biçimi öğütlemektedir ki. Normal anda kılınan namazı iki rekât savaş anında kılınan namazı da bir rekâta düşürerek Müslümanların diğer vakitlerini boş durmaksızın eşyanın dilini çözerek küfrün karşısında güçlü onurlu ve dik duruşu göstererek Allah’ın dinini yeryüzüne duyurulmasını istemektedir.
8/60- Onlara karşı gücünüzün yettiği kadar kuvvet ve besili atlar hazırlayın. Bununla, Allah'ın düşmanı ve sizin düşmanınızı ve bunların dışında sizin bilmeyip Allah'ın bildiği diğer (düşmanları) korkutup-caydırasınız. Allah yolunda her ne infak ederseniz, size 'eksiksiz olarak ödenir' ve siz haksızlığa uğratılmazsınız.” Görüldüğü gibi Namaz esas olarak Allah adına yaşadığının ibadet ve kulluğu Kime yaptığını sembolize etmektir. Yoksa Allah’ın insanların namazına ihtiyacı yoktur. İnsanların namaz kılmaya ihtiyacı vardır. Namaz insanları gerçekten farkında olarak eğer kılınıyorsa kötülüklerden alı koyar.
29/45- Sana Kitap'tan vahyedileni oku ve namazı dosdoğru kıl. Gerçekten namaz, çirkin utanmazlıklar (fahşa)dan ve kötülüklerden alıkoyar. Allah'ı zikretmek ise muhakkak en büyük (ibadet)tür. Allah, yaptıklarınızı bilir.”
Bakınız namaz normal şartlar altında veya güvenliğin oluştuğu zamanlarda tam olarak kılınması gerektiğini emretmektedir.
4/103- Namazı bitirdiğinizde, Allah'ı ayaktayken, otururken ve yan yatarken zikredin. Artık 'güvenliğe kavuşursanız' namazı dosdoğru kılın. Çünkü namaz, mü'minler üzerinde vakitleri belirlenmiş bir farzdır”
Daha önce bahsettiğimiz gibi savaş anında veya kâfirlerin kötülük yapma korkusuyla namazın kısaltılması gerektiği vurgulanırken, acaba kısaltılma dört rekâttan bir rekâta mı kısaltılıyor. Yoksa iki rekâttan bir rekâta mı kısaltılıyor.? Dikkat edildiği gibi orada peygamber namazı korku anında iki rekât kılıyor. Çünkü bölükler halinde iki cemaat oluşuyor. Diğerleri ise birer rekât kılıyorlar. Ben bu konuda normal şartlar altında namazın iki rekât kılınması, ayetin anlattığına göre daha uygun olur kanaatindeyim. Çünkü şu Anda aramızda peygamber yok. Ama ben dört rekât olarak anlayanlara da saygım vardır. Yanlışlıklarından dolayı insanlar bütün cehtlerini gösterdikleri zaman sorumlu tutulmayacaklardır. O zaman şu çelişki ortaya çıkmaktadır. Kuran hiçbir zaman şu namazı iki şu vakit namazları dört şu vakit namazı da üç rekât kılacaksınız diye bir emir vermemiştir. Doğru olanı, ya hepsi ikidir ya hepsi üçtür, ya da hepsi dörttür. Farklı farklı rekat sayısı olmaz.
Ama bir gerçek vardır ki, Cuma namazı genelde ittifak halinde, bütün imamlarda veya alimlerde iki rekat olduğu bize mütevatir olarak gelmiştir. Cuma namazının islâmın emirlerinin sansür uygulanmadan kılındığı yerde, öğle namazının yerine geçtiği halde öğle namazı dört rekat Cuma namazı ise iki rekat kılınması çelişki oluşturmaktadır. Yani Cuma namazı iki rekâtsa öğle namazı da iki rekat olmalıdır. Öyleyse diğer namazlar da ikişer rekattır. Diyebiliriz Dört kılanlara da neden dört kılıyorsunuz diye yadırgamam. Ama Allah’a ait olan ibadet ve kulluğu saptırarak namaz kılış şeklini bir de başka birilerinin adını kullanarak kılınırsa bu insanları şirke götürür kanaatindeyim Allah korusun.
NAMAZLARIN FARZI SÜNNETİ OLMAZ
Namazların farzı ve sünneti olmaz. Peygamberler örnek olarak, namazları Allah’a kılarlar. Diğer Müslüman olanlar da Peygamberin kuranda tarif ettiği gibi, kıldığı namazı, örnek olarak onlar da Allah’a kılarlar. Allah’ın emri vardır, Allah’ın yasakladığı vardır. Peygamberler kendiliğinden bir hüküm koyamaz bir emir veremez onun yaptıkları ve konuştukları kurandandır. Eğer namazın sünneti diye bir namaz kılınıyorsa bu Allah’a şirk olur. Kuranda iki çeşit namaz vardır. Birincisi peygamber ve diğer Müslümanların Allah’ın emrettiği vakitleri belirlenmiş olan namaz, diğeri de peygamberlerin farklı olarak kıldığı nafile namazdır.
17/79- Gecenin bir kısmında kalk, sana ait nafile olarak onunla (Kur'an'la) namaz kıl. Umulur ki Rabbin seni övülmüş bir makama ulaştırır.” Diğer Müslümanlar da kılarlarsa onlarda nafile olarak kılarlar.
Eğer peygamber Sünnet namazı kılıyor idiyse, namaza niyet ederken ne diye niyet ederdi? Niyet ettim öyle namazımın sünnetimi kılmaya mı derdi. Bu anlayış yanlıştır. İşte Yahudilerin ve Hıristiyanların Kendi peygamberlerini ilahlaştırması bu anlamda idi.
9/30/Yahudiler: "Üzeyir Allah'ın oğludur" dediler; Hıristiyanlar da: "Mesih Allah'ın oğludur" dediler. Bu, onların ağızlarıyla söylemeleridir; onlar, bundan önceki inkar edenlerin sözlerini taklit ediyorlar. Allah onları kahretsin; nasıl da çevriliyorlar?
9/31- Onlar, Allah'ı bırakıp bilginlerini ve rahiplerini rabler (ilahlar) edindiler ve Meryem oğlu Mesih'i de. Oysa onlar, tek olan bir İlah'a ibadet etmekten başka bir şeyle emir olunmadılar. O'ndan başka İlah yoktur. O, bunların şirk koştukları şeylerden Yücedir.
Görüldüğü gibi Rab edinmek ilah edinmek demek, Ona olan sevgiyi övgüyü, ihtiramı Allah’a olan sevgi ve ihtiramın önüne geçirmek demektir. Soruyorum size öğle namazı on rekâttır diyorlar. Dördü ilk sünnet dördü farz ikisi de sünneti müekkede diyorlar. Yani dört rekat Allah’a altı rekat peygambere kılınıyor bu çarpık bir paylaştırma değil mi.?
6/136- O'nun üretip-türettiği ekin ve hayvanlardan Allah için bir pay ayırdılar, sonra kendi zanlarınca: "Bu Allah'ındır, bu da ortaklarımızındır" dediler. Kendi ortakları için olan (pay), Allah tarafına geçmez, ama Allah'a ait olan kendi ortaklarının tarafına (payına) geçer. Ne kötü hüküm veriyorlar?
6/137- Yine bunun gibi onların ortakları, müşriklerden çoğuna çocuklarını öldürmeyi süslü gösterdiler. Hem onları helake düşürmek, hem kendi aleyhlerinde dinlerini karmakarışık kılmak için. Allah dileseydi bunu yapmazlardı; sen onları ve düzmekte oldukları iftiraları bırak.
6/138- Ve kendi zanlarınca dediler ki: "Bu hayvanlar ve ekinler dokunulmazdır. Onları bizim dilediklerimiz dışında başkası yiyemez. (Şu) Hayvanların da sırtları haram kılınmıştır." Öyle hayvanlar vardır ki, -O'na iftira etmek suretiyle- üzerlerinde Allah'ın ismini anmazlar. Yalan yere iftira düzmekte olduklarından dolayı O, cezalarını verecektir.
6/139- Bir de dediler ki: "Bu hayvanların karınlarında olan, yalnızca bizim erkeklerimize aittir, eşlerimize ise haramdır. Eğer o, ölü doğarsa onlar da bunda ortaktırlar." Allah, (bu) düzmelerinin cezasını verecektir. Şüphesiz O, hüküm sahibi olandır, bilendir.
6/140- Çocuklarını hiçbir bilgiye dayanmaksızın akılsızca öldürenler ile Allah'a karşı yalan yere iftira düzüp Allah'ın kendilerine rızkı olarak verdiklerini haram kılanlar elbette hüsrana uğramışlardır. Onlar, gerçekten şaşırıp sapmışlardır ve doğru yolu bulamamışlardır.
Bu Ayetlere baktığımız ve incelediğimiz zaman da Hıristiyan ve Yahudilerin kendi peygamberlerini, ilahlaştırmasıyla, müslümanım diyenlerin peygamberini ilahlaştırması arasında ne fark vardır.? Bunları inşallah ilerde detayı ile inceleyeceğiz.
Öyleyse Namazın sünneti diye namaza niyet edilmez. Peygamberde namazı Allah’a kılar. Diğer iman edenler de peygamberin kıldığı gibi Allah’a namazı hangi vakide ait kılacaksa o vakidin ismini anarak Allah için namaz kılmaya diye niyet eder iki rekât kılar ve yeryüzünde rızkını arayarak. Eşyanın esrarını çözer durmadan çalışır küfre karşı yenik düşmemenin yollarını arar.
4/103- Namazı bitirdiğinizde, Allah'ı ayaktayken, otururken ve yan yatarken zikredin. Artık 'güvenliğe kavuşursanız' namazı dosdoğru kılın. Çünkü namaz, müminler üzerinde vakitleri belirlenmiş bir farzdır.
Namazda, Dönülmesi gereken yön, hangi namazı kılacaksa o namaza niyet Kıyam , kıraat, Rüku, sücut yani secde vardır. Kıraat kurandan kolay geleni okumaktır. Diğer namazda yapılanlar teferruattır. Ellerinin bağlı mı olacağı salgın mı olacağı oturduğu zaman ne kadar oturacağı bunlar namazın aslı ile alakası olmayan şeylerdir kişilerin tercihidir.
KURANDA BAHSEDİLEN NAMAZ VAKİTLERİ
Kuranda her örnekten bir örnek verdik hiçbir eksik bırakmadık derken Allah nasıl namazın rekatlarını belirtmişse namazın vakitlerini de belirlemiştir. Bu vakitleri Ayetlerden örnekler vererek açıklamaya çalışalım.
SABAH NAMAZI.: 50/39- Öyleyse sen, onların dediklerine karşılık sabret ve Rabbini güneşin doğuşundan önce ve batışından önce Hamd ile tespih et.
Sabah namazı, gecenin bitişi ile başlar, ve güneşin doğuşuna kadar devam eder Gecenin bitişini de kuran başka bir ayette şöyle izah eder.
2/187- Oruç gecesinde kadınlarınıza yaklaşmak size helal kılındı. Onlar, sizin örtüleriniz, siz de onlara örtüsünüz. Allah, gerçekten sizin, nefislerinize ihanet etmekte olduğunuzu bildi, tövbenizi kabul etti ve sizi bağışladı. Artık onlara yaklaşın ve Allah'ın sizin için yazdıklarını dileyin. Fecir vakti, sizce beyaz iplik siyah iplikten ayırt edilinceye kadar yiyin, için, sonra geceye kadar orucu tamamlayın. Mescitlerde itikafta olduğunuz zamanlarda onlara (kadınlarınıza) yaklaşmayın. Bunlar, Allah'ın sınırlarıdır, (sakın) onlara yanaşmayın. İşte Allah, insanlara ayetlerini böylece açıklar; umulur ki sakınırlar
Ayette izah edildiği gibi, Oruç tutmaya başlanılan an gece ile gündüzün birbirinden ayırt edildiği, beyaz iplikle siyah iplik ifadesiyle, sanatsal bir üslupla anlatılan bölümdür. Bunun saatini bu konunun uzmanlarına bırakalım. Demek ki sabah namazı beyaz iplikle siyah ipliğin biri birinden ayrıldığı zamandan başlayıp, Güneş doğuncaya kadar bölümüdür.
ÖĞLE NAMAZI: 24/58- Ey iman edenler, sağ ellerinizin malik olduğu ile sizden olup da henüz erginlik çağına ermemiş olan (çocuk)lar, (odalarınıza girmek için şu) üç vakitte izin istesinler: Sabah namazından önce, öğleyin üstünüzü çıkardığınız vakit ve yatsı namazından sonra. (Bu) Üçü sizin için mahrem (vakitleri)dir. Bunların dışında size de, onlara da bir sakınca yoktur; onlar yanınızda dolaşabilirler, birbirinizin yanında olabilirsiniz. İşte Allah, size ayetleri böyle açıklamaktadır. Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
20/130- Şu halde onların söylediklerine karşı sabırlı ol, güneşin doğuşundan ve batışından önce Rabbini Hamd ile tespih et (yücelt). Gecenin bir bölümünde ve gündüzün uçlarında da tesbihte bulun ki hoşnut olabilesin.
24/58 De bahsedilen açık olarak öğle diye bahsetmektedir. 20/130 da ise gündüzün uçlarında diye bahsedilen öğle namazıdır. Aslında bu ayette akşam namazı hariç bütün vakitleri kapsamaktadır. Güneşin doğuşundan önce kılınan sabah, batışından önce kılınan ikindi, gecenin bir bölümü yatsı namazıdır.30/18
İKİNDİ NAMAZI.:Yine Aynı ayeti örnek olarak verebiliriz, 20/.130- Şu halde onların söylediklerine karşı sabırlı ol, güneşin doğuşundan ve batışından önce Rabbini Hamd ile tespih et (yücelt). Gecenin bir bölümünde ve gündüzün uçlarında da tespihte bulun ki hoşnut olabilesin.
AKŞAM NAMAZI: 30/17- Öyleyse akşama girdiğiniz vakit de, sabaha erdiğiniz vakit de Allah'ı tesbih edip (yüceltin).
30/18- Hamd O'nundur; göklerde ve yerde, günün sonunda ve öğleye erdiğiniz vakit de.”
YATSI NAMAZI:50/40- Gecenin bir bölümünde ve secdelerin arkasından da O'nu tesbih et.
20/130- Şu halde onların söylediklerine karşı sabırlı ol, güneşin doğuşundan ve batışından önce Rabbini hamd ile tesbih et (yücelt). Gecenin bir bölümünde ve gündüzün uçlarında da tesbihte bulun ki hoşnut olabilesin.”
SADECE PEYGAMBERE HAS NAFİLE NAMAZI.:17/79- Gecenin bir kısmında kalk, sana aid nafile olarak onunla (Kur'an'la) namaz kıl. Umulur ki Rabbin seni övülmüş bir makama ulaştırır.”
İşte kurandan verdiğim ayet örnekleri bunlardır. İsterseniz namaz vakitleriyle ilgili karmaşık olarak ayetleri vereyim hangi ayette hangi namaz vardır onun kararını siz verin.
17/78- Güneşin sarkmasından gecenin kararmasına kadar namazı kıl, fecir vakti (namazda okunan) Kur'an'ı, işte o, şahid olunandır.
17/79- Gecenin bir kısmında kalk, sana aid nafile olarak onunla (Kur'an'la) namaz kıl. Umulur ki Rabbin seni övülmüş bir makama ulaştırır
24/58- Ey iman edenler, sağ ellerinizin malik olduğu ile sizden olup da henüz erginlik çağına ermemiş olan (çocuk)lar, (odalarınıza girmek için şu) üç vakitte izin istesinler: Sabah namazından önce, öğleyin üstünüzü çıkardığınız vakit ve yatsı namazından sonra. (Bu) Üçü sizin için mahrem (vakitleri)dir. Bunların dışında size de, onlara da bir sakınca yoktur; onlar yanınızda dolaşabilirler, birbirinizin yanında olabilirsiniz. İşte Allah, size ayetleri böyle açıklamaktadır. Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.”
30/17- Öyleyse akşama girdiğiniz vakit de, sabaha erdiğiniz vakit de Allah'ı tesbih edip (yüceltin).
30/18- Hamd O'nundur; göklerde ve yerde, günün sonunda ve öğleye erdiğiniz vakit de.
50/”39- Öyleyse sen, onların dediklerine karşılık sabret ve Rabbini güneşin doğuşundan önce ve batışından önce hamd ile tesbih et.
50/40- Gecenin bir bölümünde ve secdelerin arkasından da O'nu tesbih et.
Gönderen Ali Rıza Borazan zaman: 01:13 0 yorum
Gönderen Ali Rıza Borazan zaman: 09:04
1 yorum:
Emrullah dedi ki...
muvahhit
23. July 2009, 09:05 PM
selamlar,
kuranda namazın 5 vakti 3 vakti vs si yoktur,kuranda bu konuda vakitli ve farz olan salattır..
salat ise namaz değildir..namaz diye bir kelime açılımda yoktur Ali kardeşim.
muvahhit
23. July 2009, 09:19 PM
ilk salat kelimesi kuranın 10.ayetinde geçer..
Alak suresi;
(9-10) Namaz kılan bir kulu, ondan alıkoyanı gördün mü ?
peki bu engellenen namaz kılıyor olsun..şimdi alak suresi ilk inen sure ise namaz kılan kim?namazdan engellenen kim?daha peygambere bile namaz kıl denmedi ki..peygamber kimin namazdan engellendiğini gördü?öyle ya görmese ''gördün mü diye sormazdı değil mi?
peki bu namaz kılarken engellenen adamın özelliği neymiş?
(11-12) Ne dersin, ya o (engellenen kul) hidâyet üzere ise; ya da takvayı (Allah’a karşı gelmekten sakınmayı) emrediyorsa?
evet 11 de ya doğru yoldaysa 12 de de takvayı emredense..diye devam etmiş..elçiye daha namaz kıl denmemişken kim doğru yolda kim takvayı emretmede?
insanlara takvayı emreden neden birden namazlı hale geliyor..demek ki namazlı olmak salat ediyor olmak yani dinini yaşayan ve Rabbin yoluna çağıran..burada geçen salla kelimesi namaz değil hemen sonra gelen ayettende anşılacağı gibi takvayı doğru yolu emretmek iyiliğe çağırmak kötülükten nehy etmektir..
Ali kardeşim bu soruların cevaplarını Önyargısız düşün..anlayacaksın.
elmuh
24. July 2009, 10:47 AM
Selam Muvahhit,
Tamam önyargısız düşünelim. Önyargı zihnin bilgi ile koşullanması. Her insanın zihninde bilgi var... O zaman nasıl önyargısız olacağız... Ürettiğimiz düşünce önyargılarımıza ne kadar bağımlı, ne kadar değil nasıl anlayacağız. Herkes ben önyargısızım sen önyargılısın demekte bu sorunu nasıl aşacağız... Bunun bir yolu var mı ? nasıl ?
Bu sorunun cevabını düşünedurun, iddianıza gelelim.
1- Salat bugün Arap'ın dilinde bizim namaz ile aynı anlamda kullanılmaktadır. Bunun böyle olmadığını iddia etmek, zaman içinde farklı anlamlar aldığını iddia etmek ispat ister.
2- Salat kelimesinin ilk defa Alak suresinde, salat kelimelerinin diğer kullanımları geçmeden kullanılması bu kelimenin anlamının bilindiğinin en güzel delilidir. Çünkü Kuran Arapça bir hitap olarak indirilmiştir. Vahyin inmesi öncesi Mekkede yaşayan, yahudi, hristiyan ve hanif olarak adlandırılan birkaç kişi olduğu bilinmektedir. Namaz kılan ( bugünkü şekilde olması şart değil), bir kulun, olması neden şaşırtıyor. Bu ayetlerde Allah Resulüne olmuş bir olayı örnek gösteriyor. Bu sözün bağlamı vahyin kağıda geçirilmesiyle kaybolduğu için kim olduğunu bilme şansımız yok. Bu konuda söylenecek her söz yakıştırma olur. Delillendirilemez.
3- Devamındaki ayetler, namaz kılan bir kulun olması gereken davranışlarını açıklıyor. Namazı niçin kıldığını açıklıyor. Zannetmiş olduğunuz gibi salat'ı değil. Çünkü Kuran bütünlüğünde bakıldığında diğer ayetler, salat'ın/namazın rituel bir ibadet olduğunu yeteri kadar açıklamakta. Bu ibadete verilen isim ile ibadetin manasını karıştırmayalım.
4- Mekkelilerin, sözel kültüre sahip bir toplum olarak düşünce tarzları olayları nesnel olarak kavramaya daha yatkındır. Kurandaki hitapların çoğu bu yöndedir. Onlara soyut kavramlarla seslenilmemiştir. Mekkeli için inanç gösterilmesi gereken bir şeydir. Karşılığı kıyamdır, rükudur, secdedir, kurbandır, hacdır vb. Arabın cennette deve varmı diye sorması bu mantığın en güzel şekilde ifadesidir. "Allahı atalarınızı andığınız gibi anın" denmesi, onlara bu soyut ifadenin bildikleri somut kavramlara dönüştürülerek anlatılmasıdır.
5- Salat simgesel bir davranış olarak anlamlıdır. Kelimeler nasıl bir simge olarak zihinde bir anlamla karşılık buluyor ise, salat/namaz da bir simge olarak zihinde karşılık bulur. Her türlü simgenin zihinde karşılık bulduğu gibi. Zihin kendisine akseden her bilgiyi değerlendirir. Ondan bilinç düzeyinde veya bilinç düzeyine çıkmamış olarak sonuçlar üretir. Zihin bilgiyi sahiplenir. Salat bu simgenin adıdır, anlamı değil.
Muhabbetle.
TUĞÇE DENİZ AKIN
24. July 2009, 03:11 PM
teşekkür ederim haniftürk kardeş paylaşımınız için.
muvahhit
24. July 2009, 06:56 PM
A.S Sevgili Elmuh,
Alak suresinde gelen salla kelimesinin anlamını elçinin bildiğini diğerlerinin ise elçinin anladığı şekilde bilmediğini düşünüyorum...çünkü elçiye sadece ayetler gelmemiştir elçimin kalbine destekte gelmiştir..bu destek yaptığından emin oldurma halinin ta kendisidir..
salla kelimesi o zaman ki insanların kafalarında elbet bir fiili bildiriyordu..cehalette salla,putlar için yaşamada salla..ama onlar Allahıda işin içine katarak şirket görünümünde salla'nın manasını biliyorlardı..oysa tek otorite Allahtır ve salla O'nun içinin anlamından bihaberdiler..
ben şahsım adına birkaç yıl evvel şekilseli savunurdum..lakin ben kuranda,içinde salat kelimelerinin bulunduğu ayetleri toparlayıp incelediğimde hata ettiğimin farkına vardım..
bence secde Rabbin tüm hükümlerinin kabulünden ziyade ''yaşamak''tır..ruku ise tevazudur..hayata insana karşı..zaten bir ayette ''ruku halinde zekat verin''den de bu anlaşılmakta..
ve zaten ben şekilsel olarak yapılan namazların faydadan çok zarar getirdiğini düşünüyorum..çünkü kişide şu düşünce hakim oluyor:''Ben namaz kılıyorum''
şimdi namaz kılıyorum derken dinin direğini o olarak algılıyor,zekatı infakı devre dışı bırakıyor..
vel hasılı Elmuh kardeşim,
bu saatten sonra düşüncem o ki;
Dinde şekilsel namaz yok..elçide böyle bir namaz kılmadı ama elçi Rabbe niyaz etti/desteğini istedi /af diledi..
kıyam için :uyanmak/idrak etmek
ruku için:Rabbın hükümlerini kabul etmek/kabullenmek/tevazu sahibi olmak/kibirden uzak durmak
secde için:Rabbin hükümlerince yaşamak
olarak nitelendiriyorum..
bu şekilllerin bozunuma uğramış diğer din mensuplarının öğretileri olarak algılıyorum..
ve dediğim gibi bence:
Alakta geçen salla yani Allah için yaşa/davran emrinin ne olduğunun sadece Elçi tarafından kavrandığını anlaşıldığını ve zaman içinde elçininde insanlara olan öğretmenliğiyle O'na inananlarında bunu kavradığını düşünüyorum..
sağlıcakla
elmuh
24. July 2009, 07:54 PM
Selam Muvahhit Kardeşim,
İddialar sağlam dayanak ve kanıtlara dayanmalı ve bu kanıtlarla iddia arasındaki ilişki doğru kurulmalıdır. Varsayımların, sezgisel düşüncenin kanıt gibi kullanılması, ilgisiz neden sonuç ilişkileri kurmak doğru bir yöntem değildir.
Muhabbetle.
muvahhit
24. July 2009, 07:59 PM
Selam Muvahhit Kardeşim,
İddialar sağlam dayanak ve kanıtlara dayanmalı ve bu kanıtlarla iddia arasındaki ilişki doğru kurulmalıdır. Varsayımların, sezgisel düşüncenin kanıt gibi kullanılması, ilgisiz neden sonuç ilişkileri kurmak doğru bir yöntem değildir.
Muhabbetle.
Bencede..
HanifTürk
25. July 2009, 11:44 AM
Çünkü Kuran Arapça bir hitap olarak indirilmiştir. Vahyin inmesi öncesi Mekkede yaşayan, yahudi, hristiyan ve hanif olarak adlandırılan birkaç kişi olduğu bilinmektedir.
4- Mekkelilerin, sözel kültüre sahip bir toplum olarak düşünce tarzları olayları nesnel olarak kavramaya daha yatkındır. Kurandaki hitapların çoğu bu yöndedir. Onlara soyut kavramlarla seslenilmemiştir. Mekkeli için inanç gösterilmesi gereken bir şeydir. Karşılığı kıyamdır, rükudur, secdedir, kurbandır, hacdır vb. Arabın cennette deve varmı diye sorması bu mantığın en güzel şekilde ifadesidir. "Allahı atalarınızı andığınız gibi anın" denmesi, onlara bu soyut ifadenin bildikleri somut kavramlara dönüştürülerek anlatılmasıdır.
Muhabbetle.
Değerli kardeşim kanıt demişsiniz güzel yazmışsınız şimdi bende sizden kanıt isteyeceğim nerede Hangi kaynakta Kur"an inmeden önce Mekkede haniflerin yaşadığı yazıyor kaynağınızı bekliyorum ve Muhammed Resul Kur"an inmeden önce haniflerdenmiydi öyle ya Peygamber olacak biri ancak Haniflerden çıkmalı idi öyle ise niye ayetlerde Muhammed Resule hanif olması emredilmekte idi ikincisi ve daha önemlisi ALLAH"ın ayetleri ve ayetlerdeki ifadeleri mekkelilere onların anlayışına göre gönderdiğini yazmışsınız peki O zaman nerede kaldı Kur"anın evrenselliği öyle ya Mekkeliler sözel toplum ama biz yazal toplumuz yada şu an yazal toplumlar var şimdi bu ayetler sadece Mekkelilere mi ? geldi de onların anlayış tarzına göre inmişler bence bu konudaki düşünceleriniz tekrar gözden geçiriniz salat konusunda şu an tam kesin karar vermemiş olmak ile birlikte Kur"anın bütünselliğine baktığımızda muvahhit kardeşinde haklılık payı var saygılar ile
elmuh
25. July 2009, 01:10 PM
Değerli kardeşim kanıt demişsiniz güzel yazmışsınız şimdi bende sizden kanıt isteyeceğim nerede Hangi kaynakta Kur"an inmeden önce Mekkede haniflerin yaşadığı yazıyor kaynağınızı bekliyorum ve Muhammed Resul Kur"an inmeden önce haniflerdenmiydi öyle ya Peygamber olacak biri ancak Haniflerden çıkmalı idi öyle ise niye ayetlerde Muhammed Resule hanif olması emredilmekte idi ikincisi ve daha önemlisi ALLAH"ın ayetleri ve ayetlerdeki ifadeleri mekkelilere onların anlayışına göre gönderdiğini yazmışsınız peki O zaman nerede kaldı Kur"anın evrenselliği öyle ya Mekkeliler sözel toplum ama biz yazal toplumuz yada şu an yazal toplumlar var şimdi bu ayetler sadece Mekkelilere mi ? geldi de onların anlayış tarzına göre inmişler bence bu konudaki düşünceleriniz tekrar gözden geçiriniz salat konusunda şu an tam kesin karar vermemiş olmak ile birlikte Kur"anın bütünselliğine baktığımızda muvahhit kardeşinde haklılık payı var saygılar ile
Selam HanifTürk kardeşim,
Vahiy öncesi dönem Mekke si ile ilgili araştırmalarda, o dönemde Mekke'de puta tapmıyan İbrahimi geleneğe bağlı kalan, bununla birlikte tam bir islami inanca sahip olmayan bazı kişilerden bahsedilir. Ayrıca Mekkede yaşayan hristiyan ve yahudiler de bulunmaktadır. Araştırmacıların hanifler olarak adlandırdıkları bu kişiler daha sonra islama girmeyerek hristiyanlığı veya yahudiliği kabul etmişlerdir. Salat eden kul bunlardan herhangi biri olabilir. Diyelim ki hiç hanif yok, hristiyan ve yahudi de mi yok. Ben sadece haniflerden bahsetmedim ki. Tartışmanın eksenini bu tarafa çevirmeye hiç gerek yok.
Muhammedin haniflerden biri olması gerektiği sizin mantık yürütme biçiminiz. Allah elçisi olarak istediği kulu atar. Allahın seçimini biz dayatamayız. Allah bilir biz bilmeyiz. Allah açıkça fikrimizi doğrulayan bir ayet indirmemişse, Allah şöyle yapmalıydı, Allah böyle demiş olamaz mantığı ile fikir yürütülmez.
Evet Allah evrensel geçerli dini kuralları mekkelilere, onların dil ve kültür özelliklerine uygun olarak, onların anlayışına uygun olarak indirmiştir. Aksi taktirde yabancısı oldukları dil ve kültür ile indirilmiş olsaydı anlayamazlar ve itaat etmezlerdi. Arap için yabancı dilde Kuran mı derlerdi. Kuran'ın dili muhattap toplumun kültürel özelliklerine göre deşifre edilmeli, anlamlandırılmalı ve elde edilen bilgi içinde bulunduğumuz toplumun dil ve kültür özelliklerine uygun olarak anlatılmalıdır. Kuranda anlaşılmaz zannedilen pek çok ayet aslında bu kültürel motiflerden kaynaklanıyor.
Kuran kitap olarak değil söz olarak indirilmiştir. Dili hitap dilidir. Basılı bir kitap, bir kullanıcı el kitabı dili değildir. Bu Kuran içindeki hitabette açık biçimde görülmektedir. Zaman zaman bu konulara bu sitede de değindim. Bu konulara aşina değilseniz, bu konularda çalışma yapmanızı öneririm. Yazınızdan bu kavramlara pek aşina olmadığınız kanısına vardım.
Sözlü ve yazılı kültüre sahip toplumlar hakkında inceleme yapan araştırmacılar bu toplumların anlayış ve kültürel özellikleri hakkında çarpıcı tesbitlerde bulunmuşlardır. Bu sitede bu iki toplum tipi hakkında kısa bir karşılaştırma sunmuştum. Daha detaylı bilgiler isterseniz bu forumun boyutunu aşacağından size bazı kitaplar önerebilirim.
Sözlü ve Yazılı Kültür - Walter J. Ong , Metis yayınları
Sözlü Kültürden Yazılı Kültüre Kuran - Süleyman Gezer, Ankara Okulu
Kuranda Anlatım Sanatı - M.A. Halefullah, Ankara Okulu
Kuran ve Dile Dair - Dücane Cündioğlu, Kaknüs Yayıncılık
Kuran ve Mekke - Prof. Dr. Ş. Gölcük, İz Yayıncılık
İslam Öncesi Mekke, Dr. Yaşar Çelikkol, Ankara Okulu
HanifTürk
25. July 2009, 02:16 PM
Selam HanifTürk kardeşim,
Vahiy öncesi dönem Mekke si ile ilgili araştırmalarda, o dönemde Mekke'de puta tapmıyan İbrahimi geleneğe bağlı kalan, bununla birlikte tam bir islami inanca sahip olmayan bazı kişilerden bahsedilir. Ayrıca Mekkede yaşayan hristiyan ve yahudiler de bulunmaktadır. Araştırmacıların hanifler olarak adlandırdıkları bu kişiler daha sonra islama girmeyerek hristiyanlığı veya yahudiliği kabul etmişlerdir. Salat eden kul bunlardan herhangi biri olabilir. Diyelim ki hiç hanif yok, hristiyan ve yahudi de mi yok. Ben sadece haniflerden bahsetmedim ki. Tartışmanın eksenini bu tarafa çevirmeye hiç gerek yok.
.
Evet Allah evrensel geçerli dini kuralları mekkelilere, onların dil ve kültür özelliklerine uygun olarak, onların anlayışına uygun olarak indirmiştir. Aksi taktirde yabancısı oldukları dil ve kültür ile indirilmiş olsaydı anlayamazlar ve itaat etmezlerdi.
Değerli kardeşim o araştırmacılar dediğiniz kişiler hadisleride doğru kabul ediyorlar mezhebleride kabul ediyorlar onların dediklerini doğru kabul edersek hepsini doğru kabul etmeliyiz hristiyan ve yahudiler dediğinize karşı bir şey demedim çünkü bu konuda ayetler var yani Müslümanların onlarla karşılaştığına dair ama haniflerin olduğuna dair bir ayet yok ayrıca şu çok çelişik
Evet Allah evrensel geçerli dini kuralları mekkelilere, onların dil ve kültür özelliklerine uygun olarak, onların anlayışına uygun olarak indirmiştir. Aksi taktirde yabancısı oldukları dil ve kültür ile indirilmiş olsaydı anlayamazlar ve itaat etmezlerdi.
O zaman biz nasıl anlayacağız kuranı çünkü bize hitap etmiyor nasıl evrensel olacak saygılar ile
elmuh
25. July 2009, 02:48 PM
Selam HanifTürk,
Araştırmacıların hadisi doğru kabul etmesi iddiası bir genelleştirme ve genelleştirmeler ile düşünmek doğru değildir. Bir insanın tüm söylediklerinin doğru olması gerektiği veya yanlış olması gerektiği iddiası mantıksal dayanaktan yoksundur. Tüm kanıtların birinci dereceden olması zorunluluğu yoktur. Kanıtlara göre kanaat hasıl olur. Kabul edersiniz veya etmezsiniz. Bu hakka da sahipsiniz. Ayet olmaması, ayet derecesinde bir delil yoktur anlamına gelir. Daha fazlasına değil. Ancak hiçbir kanıta dayanmadan "bana göre" derseniz, sezgisel düşüncenize güvenirseniz bu zan olur. Delil kabul edilmez.
Kırmızı ile alıntıladığınız yazının devamındaki cümle, mavi olanlar, anlamadığınız noktayı açıklıyor. Dil ve kültür olarak bize hitap etmemesi, bizim onu anlayamıyacağımız, ondan alacağımız evrensel doğrular yoktur anlamına gelmez. Önemli olan vahyi doğru anlayıp, bizim için gerekli evrensel doğruları çıkarmaktır. Bu evrensel mesajlar muhattap toplumun dili ve kültürü ile kodlanmıştır (söze dökülmüştür). Bu kodu (sözü) doğru anlamı verecek şekilde okuduğumuzda bizde doğru anlama ulaşacağız.
Evet Allah evrensel geçerli dini kuralları mekkelilere, onların dil ve kültür özelliklerine uygun olarak, onların anlayışına uygun olarak indirmiştir. Aksi taktirde yabancısı oldukları dil ve kültür ile indirilmiş olsaydı anlayamazlar ve itaat etmezlerdi. Arap için yabancı dilde Kuran mı derlerdi. Kuran'ın dili muhattap toplumun kültürel özelliklerine göre deşifre edilmeli, anlamlandırılmalı ve elde edilen bilgi içinde bulunduğumuz toplumun dil ve kültür özelliklerine uygun olarak anlatılmalıdır. Kuranda anlaşılmaz zannedilen pek çok ayet aslında bu kültürel motiflerden kaynaklanıyor.
Muhabbetle.
Ali Rıza Borazan
28. July 2009, 10:34 AM
Güzel Anlatmışsın Elmuh Kardeş Eline diline sağlık
Ali Rıza Borazan
10. November 2009, 12:17 PM
Bana içinizden namazın şekillenmiş olan bir hali yok diyenler için soruyorum Namazın asıl olanının yaşanan allahın tarif ettiği şekildeki hayatın olduğuna aynen katılıyor ve inanıyorum peki yaşanan hayat namazında hangisi için allah namaz için kalkıldığında abdest almayı emrediyor.5/6- Ey iman edenler, namaza kalktığınız zaman yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi yıkayın, başlarınızı meshedin ve her iki topuğa kadar ayaklarınızı da (yıkayın.) Eğer cünüpseniz temizlenin (gusül edin); eğer hasta veya yolculukta iseniz ya da biriniz ayak yolundan (hacet yerinden) gelmişse yahut kadınlara dokunmuşsanız da su bulamamışsanız, bu durumda, temiz bir toprakla teyemmüm edin (hafifçe) yüzlerinize ve ellerinize ondan sürün. Allah size güçlük çıkarmak istemez, ama sizi temizlemek ve üzerinizdeki nimeti tamamlamak ister. Umulur ki şükredersiniz. Bu namazın hangi namaz olduğunu bana bulabilirseniz problem çözülmüş demektir.
aşık74
10. November 2009, 01:03 PM
Selamlar :)
Sanki bunları yazarken içimden geçenleri okudunuz sandım:)
Bende bu konu ile ilgili bir şey danışacakdım,tevafuk etti...
Acaba dinimizde namaz yoktur, diyen kardeşler, maide 6 'ya ne yorum getiriyorlar acaba ?
Selamlar...
aşık74
12. November 2009, 03:38 PM
Acaba dinimizde namaz yoktur, diyen kardeşler, maide 6 'ya ne yorum getiriyorlar acaba ?
Bilgisi olan varmı ?
Selamlar...
Barış
13. November 2009, 03:09 AM
Selam,
Öncelikle belirteyim ki, ben namaz yoktur diyenlerden değilim.:)
Salat da vardır namaz da diyenlerdenim.
Ali Rıza Abimizin önceki sayfadaki açıklamalarında paylaştığı, hayat namazı ,Kurandaki salattır, bu sebeple ben hayat namazı tabiri yerine salat kelimesini kullanıyorum. Namaz ise farsça olup Kuranda geçmeyen bir kelime, ben ise namaz dediğimde Rabbimize yönelip yakarmayı, Onu överek kıyam-rüku-secde ile madden ve manen alçalarak niyazda bulunmayı kasdediyorum. Yani, meallerde geçen namazlar salattır(hayat namazı anlamında.) Namaz ise Rabbimize alçalarak yakarmaktır,niyazdır.
Bahsi geçen abdest ayetinde de salattan bahsedildiği için, abdest salat için gereklidir diye düşünmekteyim. Salatı ikame için Allah resulünün çağırması (ezan)ile mescide gidecek olan kişilerin, bu toplantı için yapmaları gereken hazırlığın anlatıldığını düşünüyorum ayette. Daha geniş açıdan ele alırsak da, her birimiz her sabah salatı ikame ve salihat işlemek niyetiyle bu azimle yataktan kalkıyor isek ve az sonra da insanların arasına karışacak isek, aslında her sabah evden çıkmadan abdest almak ve temiz olmak isabetli olur de diyebiliriz. Kurandan görebildiğim budur. Ancak ben şahsen namazdan önce abdest alıyorum. Çünkü salat için ezan ile yapılan çağrıya uyup abdest alıp giden kişiler namaz da kıldıklarına göre, salatı ikamenin toplantısında namaz da var. Yani abdestin namazı da kapsama durumu söz konusu olabilir. Kaldı ki, suyun diriltici uyarıcı etkisi gözönüne alındığında, güne başlarken, gün içinde, yani hem salat hem de namazdayken suyla haşır neşir olmak güzeldir diye düşünüyorum.
Abdest ayetinde geçen ifadelerin hem vücuden (maddi) temizliği hem de mecazen manevi bir hazırlığı anlatıyor olabileceği düşüncesindeyim ama henüz bu konuda olgunlaşmış bir fikrim yok. Bir örnek ver derseniz, teyemmüm kasdetmek anlamına geliyor. Temiz toprakla teyemmüm dediğimiz şey de ''temiz toprağa kasdet, onun gibi ol'' anlamına gelebilir o zaman. Bu da salatı ikame için toplanan ve birazdan Kuran dinleyecek olan kişilerin bundan evvel zihinsel olarak yapmaları gereken bir hazırlık olsa gerek. Çünkü temiz toprağa ekilen tohum güzel yeşerir, ürün verir. Tuvaletten geldiğinizde ifadesindeki tuvaletin orjinalinde alçak toprak olduğunu okumuştum. Alçak toprak ise tohumun yeşermesi sağlam bitki bitmesi için sağlıklı değil. Bunun gibi bir okuyuşun abdst ayeti için mümkün olabileceğini düşünüyorum. Ancak bu konuda sizlerle paylaşabileceğim oturmuş düşüncelerim de yok. Bunlar sadece üzerinde düşündüğüm birkaç örnek.
Ali Rıza Abi ve Aşık kardeşin sorularına yanıt verecek namaz yoktur diyen biri buralarda olmadığından, soruyu üstüme aldım ve kendi düşünceme göre düşüncelerimi paylaşmak istedim. Biraz karışık bir yanıt oldu, esasen bu konuda bir yandan da düşündüğüm için çok berrak yazamadım sanıyorum.
Dikkatimi çeken ise, Kurana yönelen insanların Allah'ın izniyle ve yardımıyla Kurandaki salatın farkına vardıkları.
Bizler de Salatlarını zayi eden, hırsına ve şehvetine uyan toplulukların arından gelen bir topluluğuz. Kim ki Kurana yöneliyor, Allah ona salatı gösteriyor. Tanımlamalardaki farklılıklar vs. benim için önemli değil, Ali Rıza abinin hayat namazı derken kasdettiğini yaşamayı salatta daim olanlardan olmayı nasip etsin Rabbimiz.
Rabbimiz bilgimizi, şevkimizi, sabrımızı ve azmimizi artırsın.
Haydin salata, haydin felaha dostlar.
Selam ve sevgi ile.
Allah en doğrusunu bilendir.
hasanöktem
14. November 2009, 09:02 PM
REKAT SAYISININ FARZLAŞTIRILMASI ÜZERİNE(1) (http://www.kuranmuslumani.com/2007/10/28/rekat-sayisinin-farzlastirilmasi-uzerine-1/)
REKAT SAYISININ FARZLAŞTIRILMASI ÜZERİNE ( 2 ) (http://www.kuranmuslumani.com/2007/10/28/rekat-sayisinin-farzlastirilmasi-uzerine-2/)
Toslunba
17. November 2009, 01:19 AM
Benim anladığım namaz kavramının oturması için DUA-ÇAĞRI kavramının oturması; salat kavramının oturması içinde OKU emrini iyi okumak gerekiyor. Salat ve namaz anladığım kadarı ile kesinlikle biri birinden bağımsız değil .Aslında hiçbir ibadet bir diğerinden bağımsız değil. Anladığım kadarı ile Dua-Namaz için bir projelendirme dersek ,salat için proje ödeneği ,oruç için projeye başlanması ,haç için ise devir teslim diyebiliriz.
Selametle....
Korkut
7. December 2009, 12:27 AM
Acaba dinimizde namaz yoktur, diyen kardeşler, maide 6 'ya ne yorum getiriyorlar acaba ?
Bilgisi olan varmı ?
Selamlar...
Bir sey diyemesek bile, bu mekanik namazin kaniti degildir!
Ama Baris kardesin de degindigi gibi, 5:6 ve 4:43 mecaz anlam tasiyan birer ayetler olabilir.
Mesela yikiyacagin yüz 7:29 da anlatilan olmasin, 3:106 daki anlatilan gün icin...
El kelimesini bir ayetle aciklamama gerek yok sanirim, herkez biliyorki "el" kelimesi bir güc ifade ediyor. Dirsek diye cevrilen kelime deayrica "dayanma, destek" anlamina geliyor....
Mes etmek, "silmek, cizmek, karalamak" anlamina da geliyor.
Buraya kadan ayet bize ne demis olabilir?
5:6. Ey iman edenler, baglila kalktığınız zaman yüzlerinizi/simanizi yikayiniz ve güclerinizi (ellerinizi) desteklerinize kadar, ve silin basinizi (lüsumsuz düsüncelerden arinin veya bir Baskanlik mertebesindeki kisiden alakanizi kesin).... vs. vs. vs.....
Bu kalkilan baglilik ne olabilir? Mesela bir sahitlik sözkonusu ise, ya da bir antlasma hazirlanilyorsa veya Allahin in systemi üzerine hacca (tartismaya) gidiliyorsa....
Selamlar
Ali Rıza Borazan
12. December 2009, 04:46 PM
NAMAZ
Son Zamanlarda namaz konusunda epey değişik anlayışlar gelmektedir. Bazıları namazın salât olduğunu Allahın güzel emirlerinin pratik hayata fiilen yansıtılması, yaşanılması, olduğunu söylerken, şekillenmiş veya mekanik bir namazın olmadığını anlamışlar. ve anlatmaya çalışmışlardır. Bazıları da Kuranda namazın tarifi kılınış şekli yok onu peygamberimiz tarif etmiştir. Deyip, geleneksel olan peygamberin sünneti ile Allahın emrettiği namazı bir arada barındırıp namaz tarifi yapmışlar. Bazıları namazın vakitleri konusunda üç vakitti beş vakitti deyip değişik görüşlerini ortaya koymuşlardır. Âcizane otuz yıl gibi bir zamandır. Kuranı kuranla anlamaya çalışan birisi olarak kuranda tanımlanan namazın kılınışı ve vakitlerini anladığım kadarıyla anlatmaya çalışacağım inşallah.
KUR’ANDA MEKANİK VEYA ŞEKİLSEL NAMAZIN OLMADIĞINI SÖYLEYENLERE CEVAP
Öncelikle kuranın bir masal veya hikâye kitabı olmadığını bilmemiz gerekiyor. Kuran okuyanların da bildiği gibi kuranda hem müteşabih hem de muhkem olan ayetler vardır. Müteşabih kelimesini kuranın anlaşılmasına doğru isimli web sayfasında değişik yerlerde anlatmaya çalışmıştım. Burada sadece konunun anlaşılması açısından tanımlayıp geçeceğim. Müteşabih; karmaşık ve ikişerli anlamına gelmektedir. Anlaşılması inceleme ve tahlil yapıldıktan sonra o konunun uzman olanlarının kararı ve yorumu ile ne anlama geldiği anlaşılan demektir. Aynen Dağdaki madenleri ayrıştırarak insanların önlerine yemek tabaklarının gelişi, araba olarak yorumlanması, tıpkı kuranda müteşabih ayetlerin açıklaması onun gibi ilim gerektirir. Bu sebeple Kuranda ne bazılarının dediği gibi onu sadece peygamber anlar onu da hadislerle açıklamıştır, Anlayışı, ne de kurandaki ayetler kolay anlaşılır açıktır. Deyip de kuranda şu yoktur bu yoktur demeleri kesinlikle doğru değildir.
Kurandan bazı kardeşlerimizin söylediği hayatın pratiğini kuşatan salâtı veya hayat namazı tanımlamalarına kesinlikle yürekten katılıyorum. Asıl olan bu namaz toplumlardan kaldırılmış, yüzeysel şekilsel olan namaz yerini almıştır. Bu da Toplumlarda, aç, fakir, borçlular, köleler, daha nice ihtiyaç sahipleri unutulmuş, kapitalist bir sınıfı doğurarak yığdıkça yığan bir sınıfın doğmasına sebep olarak güç yetiremeyenler toplumda rezil rüsva haline düşmüştür.
16/71- Allah rızıkta kiminizi kiminize üstün kıldı; üstün kılınanlar, rızıklarını ellerinin altında bulunanlara onda eşit olacak şekilde çevirip-verici değildirler. Şimdi Allah'ın nimetini inkâr mı ediyorlar?
Yerleri ve gökleri yaratan Allah tır. İnsanları da yaratan Allah tır. Allah kişilerin bazılarına güç ve yetenek vermişse o gücünden ve yeteneğini verilmeyenlerle paylaşmalarını istemektedir. Ama insanlar azgınlık yapıp Allahın paylaşmak için verdiği malları paylaşmayan topluluğa da hidayet vermiyor.
Kur’an asıl bunları Allah adına yaptıktan sonra güçleri olanlar bu yükü omuzladıklarında kimin adına bu yükleri omuzladığını belirginleştirmesini
İstemektedir. Ve asıl namazın doğuya ve batıya yüzü dönmeden daha çok bunların yapılmasının, yaşanmasının önemine dikkat çekmek istemektedir.
2/177- Yüzlerinizi doğuya ve batıya çevirmeniz iyilik değildir. Ama iyilik, Allah'a, ahiret gününe, meleklere, Kitaba ve peygamberlere iman eden; mala olan sevgisine rağmen, onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, isteyip-dilenene ve kölelere (özgürlükleri için) veren; namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve ahidleştiklerinde ahidlerine vefa gösterenler ile zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda sabredenler(in tutum ve davranışlarıdır). İşte bunlar, doğru olanlardır ve muttaki olanlar da bunlardır.
Kuran, burada müslümanım diyenin tam bir fotoğrafını çizmektedir. Bir taraftan çalışarak yeryüzünde kendi üzerine düşen görevi yapmaya eşyanın esrarını çözmeye davet ederken, bir taraftan da ihtiyaç sahiplerine kazanmış olduğu mallardan onu dağıtmayı ifade ederken, bir taraftan da Allahın kuranda tanımladığı inanç esaslarını ortaya koyarak yaşadığı hayatla kıldığı namazın bütünleşmesini istemektedir. Bu ayete göre ne Kazandığından mallarını başkalarına dağıtırken namaz kılmadan vermenin bir anlamı olmadığını, ne de namaz kılıp da başkalarına vermeden yaşayanların asla Allah katında bir önem ve değeri olmayacaktır.
İman etmeyenler yakınlarını yetimlerini Allaha yöneldiğini veya yaptıkları güzel davranışları Allah adına yaptığını belirginleştirmeden yaptıklarının boşa gideceğini söylemektedir.
9/54- İnfak ettiklerinin kendilerinden kabulünü engelleyen şey, Allah'ı ve elçisini tanımamaları, namaza ancak isteksizce gelmeleri ve hoşlarına gitmiyorken infak etmeleridir.
107/1- Dini yalanlayanı gördün mü? 107/2- İşte yetimi itip-kakan;107/3- Yoksulu doyurmayı teşvik etmeyen odur.107/4- İşte (şu) namaz kılanların vay haline,107/5- Ki onlar, namazlarında yanılgıdadırlar,107/6- Onlar gösteriş yapmaktadırlar107/7- Ve �ufacık bir yardımı (veya zekatı) da engellemektedirler.
Maun suresinde bahsedildiği gibi, namaz kılıp da bu yaptıkları eylemlerin hiçbir anlamı olmadığı gibi bunlar ahret âleminde yaptıkları bu davranışlar yürek acısı olacak. Kuran Hem güzel işlerin Allah adına yapılmasını emrederken hem de yapılan eylemin Allah adına yapıldığını namazla göstermesi gerekmektedir.
Diyelim ki, Bir kişi gidiyor. İhtiyar, dünyada kendi yükünü taşıyamayan birinin yükünü omuzlayıp Allahın gönderdiği peygamberlere ve kitaplara iman etmediğini söylüyorsa bunu Allah kabul eder mi? Bu yapmış oldukları davranışlar Allah için değilse kendi putları içindir.
Aynı davranışı Allaha ve ahret gününe iman eden gönderilmiş olan peygamberlere kitaplara inanan bir kişi olursa bunların Allah katında yaptıkları hüsnü kabul görecektir.
Allah insanların yapmış oldukları güzel olan davranışların kimin adına yaptığını bildiği gibi kalplerden geçenleri de bilmektedir. İnsanların yapmış olduğu güzel davranışların kime ait olduklarını Allah inanaları bir arada bulundurmayı onların şekilsel olarak tanımladığı o namaz olmazsa nasıl insanlar birbirlerini tanıyıp düşman olanlara karşı güç ve kuvvet olup savunacaklar. İnsanların kalplerinden geçenleri elbette başka insanlar bilemez. Onların ancak yaşadıkları hayatla kıldıkları namaz uyum sağlamazsa münafık mı? Değil mi? ancak ayırt edilebileceğini anlatmaktadır.
60/10- Ey iman edenler, mü'min kadınlar hicret ederek size geldikleri zaman, onları imtihan edin. Allah, onların imanlarını daha iyi bilendir. Şayet (gerçekten) mü'min kadınlar olduklarını bilip-öğrenirseniz, artık sakın onları kafirlere geri çevirmeyin. (Çünkü) Ne bunlar onlara helaldir, ne onlar bunlara helaldir. Onlara (kafir kocalarına kendileri için) harcadıklarını verin. Onlara (hicret eden mü'min kadınlara) ücretlerini (mehirlerini) verdiğiniz takdirde onları nikahlamanızda size bir güçlük yoktur. Kafir (kadın)ların ismetlerini (nikahlarını) tutmayın ve (onlar için) harcadıklarınızı isteyin. Onlar da (mü'min kadınlara) harcadıklarını istesinler. Bu, Allah'ın hükmüdür; sizin aranızda hükmeder. Allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
Allah kuranda değişik yerlerde kimin münafık kimin müslüman kimin kâfir veya müşrik olduklarını yaşam biçimlerinden bize bilgiler vermektedir. Biz o verilmiş olan bilgilere göre o gelen kadınları test edip imanlı olup olmadığına karar vermemizi istemektedir.
Bu Kısa açıklamalardan sonra, iman edenlerin, kurana iman ettiğini söyleyen ve tek kuran diyen kardeşlerimin. Yaşanan hayatın salât olduğunu, hayat namazı olduğunu söylediklerini ve bu hayatın bütün yaşamlarında kendilerine boyunları çözmeğe, aklına gelen ne varsa güzel olan davranışların hepsine namaz veya salât dediklerine istisnasız katılıyorum. bunu kabullendik. Ancak bu salâtlardan Allah hangisi için namaza kalktığınız zaman abdest almağa çağırmaktadır.
5/6- Ey iman edenler, namaza kalktığınız zaman yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi yıkayın, başlarınızı meshedin ve her iki topuğa kadar ayaklarınızı da (yıkayın.) Eğer cünüpseniz temizlenin (gusül edin); eğer hasta veya yolculukta iseniz ya da biriniz ayakyolundan (hacet yerinden) gelmişse yahut kadınlara dokunmuşsanız da su bulamamışsanız, bu durumda, temiz bir toprakla teyemmüm edin (hafifçe) yüzlerinize ve ellerinize ondan sürün. Allah size güçlük çıkarmak istemez, ama sizi temizlemek ve üzerinizdeki nimeti tamamlamak ister. Umulur ki şükredersiniz.
Köleyi Özgürlüğe kavuşturmak namaz veya salât, bahçe çapalamak salat, okumak salat birilerine yardım yapmak salat, evlenmek salat savaşa çıkmak salat, zekat oruç salat vs. bunların hangisi için abdest alınacak?
Eğer abdesti temizlik olarak kabul edenlere sesleniyorum. Su bulunmadığı zaman teyemmüm etmeğe çağırıyor. Toprağa elleri sürüp onu yüze sürmek insanın nesini temizler.
Kuran İnsanlar için yaşamlarında her örnekten bir örnek vermiş hiçbir eksik de bırakmamıştır.
17/89- Andolsun, bu Kur'an'da her örnekten insanlar için çeşitli açıklamalarda bulunduk. İnsanların çoğu ise ancak inkârda ayak direttiler. Kurana uygun olmayan bir söz söylediklerinde hemen o sözün yanlışlığını ortaya koyan mutlaka bir ayet vardır.
72/9- "Oysa gerçekte biz, dinlemek için onun oturma yerlerinde otururduk. Ama şimdi kim dinleyecek olsa, (hemen) kendisini izleyen bir şihab bulur."
Şimdi Kuranda şekillenmiş olan namaz yok diyen kardeşlerimin, bu görüşleri eğer doğru olmuş olsaydı. Şu arazlar ortaya çıkmazdı.
1- Eğer namaz olmasaydı İman eden ve Salih amel işleyenlerle, iman etmediği halde aynı ameli işleyenler arasında kimin müslüman kimin müslüman olmadığı ayırt edilmezdi.
1- Namaz Kılanları Allah Bir disipline sokmaktadır. Eğer o yürekten namaz kılıyorsa onun veliliğini Allah kendisi üslenmekte ve o namaza ihlâsla devam ettiği sürece onu fahşalardan korumaktadır.29/45- Sana Kitap'tan vah yedileni oku ve namazı dosdoğru kıl. Gerçekten namaz, çirkin utanmazlıklar (fahşa)dan ve kötülüklerden alıkoyar. Allah'ı zikretmek ise muhakkak en büyük (ibadet)tür. Allah, yaptıklarınızı bilir.
2- Namaz Vücutta iki kalpten birini işgal eder. İnsan ya müslümandır Allah yolunda ölümü dirimi Allaha aittir. Ya da şeytan yolundadır ölümü dirimi tağutlar içindir 33/4- Allah, bir adamın kendi (göğüs) boşluğu içinde iki kalp kılmadı ve kendilerini annelerinize benzeterek yemin konusu yaptığınız (zıharda bulunduğunuz) eşlerinizi sizin anneleriniz yapmadı, evlatlıklarınızı da sizin (öz) çocuklarınız saymadı. Bu, sizin (yalnızca) ağzınızla söylemenizdir. Allah ise, hakkı söyler ve (doğru olan) yola yöneltip-iletir. Namaz kılanlar kendilerine şeytandan bir kışkırtma geldiğinde hemen Allaha sığınır Allah adına kılmış olduğu namaz onu diğer kötülüklerin gelmesini engeller kişi ya namazı Allaha olan yönelişini kaldırır ya da tağuta olan yönelişini kaldırır kişi aynı anda hem tağuta hem de Allaha kulluk edemez. Bu insanın yaratılışına terstir.
3- Allah Kâinatta yarattığı bütün varlıkları çift yaratmıştır Namaz da çifttir bir hayat namazı bir de şekilsel namaz.13/3- Ve O, yeri yayıp uzatan, onda sarsılmaz-dağlar ve ırmaklar kılandır. Orada ürünlerin her birinden ikişer çift yaratmıştır; geceyi gündüze bürümektedir. Şüphesiz bunlarda düşünen bir topluluk için gerçekten ayetler vardır.
Öyleyse Namaz gerçekten müminin Allaha olan bağlılığının, bir göstergesi bir terazisidir. Kötülük yapmamayı Allah müslümana böyle bir silah vererek koruma altına almıştır. İmanın fanusudur. Şimdi Kuranda geçen namaz ile ilgili ayetlerden bir kaçını nakletmeye çalışalım.
2/3- Onlar, gaybe inanırlar, namazı dosdoğru kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler.
2/43- Namazı dosdoğru kılın, zekatı verin ve rüku edenlerle birlikte siz de rüku edin.
2/110- Namazı dosdoğru kılın, zekatı verin; önceden kendiniz için hayır olarak neyi takdim ederseniz, onu Allah Katında bulacaksınız. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızı görendir.
2/125- Hani Evi (Ka'be�yi) insanlar için bir toplanma ve güvenlik yeri kılmıştık. "İbrahim'in makamını namaz yeri edinin", İbrahim ve İsmail'e de, "Evimi, tavaf edenler, itikafa çekilenler ve rüku ve secde edenler için temizleyin" diye ahid verdik.
4/77- Kendilerine; "Elinizi (savaştan) çekin, namazı kılın, zekatı verin" denenleri görmedin mi? Oysa savaş üzerlerine yazıldığında, onlardan bir grup, insanlardan Allah'tan korkar gibi- hatta daha da şiddetli bir korkuyla- korkuya kapılıyorlar ve: "Rabbimiz, ne diye savaşı üzerimize yazdın, bizi yakın bir zamana ertelemeli değil miydin?" dediler. De ki: "Dünyanın metaı azdır, ahiret, ise muttakiler için daha hayırlıdır ve siz 'bir hurma çekirdeğindeki ip-ince bir iplik kadar' bile haksızlığa uğratılmayacaksınız."
Şimdi de namazın kuranda beş vakit olduğunu ispat etmeye çalışalım.
KURANDA TARİF EDİLEN NAMAZ BEŞ VAKİTTİR
Bazı Kardeşlerimiz namazı kabullendikleri halde namazın üç vakit olduğunu söylemektedirler. Namaz kuranda beş vakit olarak anlatılmaktadır. Sadece Peygambere ait olan namaz da ekenince altı vakittir. Şimdi bunları tek tek anlatmaya çalışalım.
4/103- Namazı bitirdiğinizde, Allah'ı ayaktayken, otururken ve yan yatarken zikredin. Artık 'güvenliğe kavuşursanız' namazı dosdoğru kılın. Çünkü namaz, mü'minler üzerinde vakitleri belirlenmiş bir farzdır.
Bu ayet hem kuranda mekanik olarak günün belirli vakitlerde kılınması gereken bir namaz olduğu gibi, hem de belirli vakitlere hasredilmesi olduğunu da göstermektedir.
SABAH NAMAZI:50/39- Öyleyse sen, onların dediklerine karşılık sabret ve Rabbini güneşin doğuşundan önce ve batışından önce hamd ile tesbih et.
Güneşin doğuşundan önceki namaz sabah namazıdır. Buna sanmıyorum itiraz edecek olanı. Sabah bilindiği gibi Kuranda tarif edilirken2/187- Oruç gecesinde kadınlarınıza yaklaşmak size helal kılındı. Onlar, sizin örtüleriniz, siz de onlara örtüsünüz. Allah, gerçekten sizin, nefislerinize ihanet etmekte olduğunuzu bildi, tevbenizi kabul etti ve sizi bağışladı. Artık onlara yaklaşın ve Allah'ın sizin için yazdıklarını dileyin. Fecir vakti, sizce beyaz iplik siyah iplikten ayırt edilinceye kadar yiyin, için, sonra geceye kadar orucu tamamlayın. Mescidlerde itikafta olduğunuz zamanlarda onlara (kadınlarınıza) yaklaşmayın. Bunlar, Allah'ın sınırlarıdır, (sakın) onlara yanaşmayın. İşte Allah, insanlara ayetlerini böylece açıklar; umulur ki sakınırlar.
Bakara yüz seksen yedinci ayete baktığımız zaman gören gözler için burada üç vakti tarif ediyor., Gece kelimesini güneşin batışı ile doğuşu arasındaki karanlık bölgeyi tanımlamaktadır. Karanlık bölgenin gündüze yakın olan iki vakitten söz etmek mümkündür. Birisi güneşin batışından sonra gelen akşam diğeri güneşin doğuşundan önce gelen sabah kelimesidir. İşte sabah namazını tanımlarken , “Rabbini güneşin doğuşundan önce” ifadesini kullanmaktadır. Dikkat edilirse namaz vakitleri, ardı arkası kesilmeden bir namazın bitişi ile diğer namazın başlaması söz konusudur. Eğer güneş doğmadan önce sabah namazı kılınamamışsa o namaz ertelenmesi veya kılamaması gerekmez. Ne zaman fırsat bulunmuşsa o namaz güneş doğduktan veya öğleye erdikten sonra kılamadığın sabah namazını kılıp daha sonra öğleyi kılman gerekir. İşte namazın kazası yoktur anlayışı da burada çözülmüş oluyor.
Öyleyse Allahın sınırladığı sabah namazının vakti sizce beyaz iplik siyah iplikten ayırt edilinceye kadar yiyin, İşte kuranda gecenin tanımı beyaz iplik siyah iplikten ayırt edilinceye kadar. Sabah namazı da bu zamandan güneşin doğuşuna kadar olan bölümdür. Sizce beyaz iplik siyah iplikten ayırt edilinceye kadar yiyin, için, sonra geceye kadar orucu tamamlayın ne zamana kadar? Sonra geceye kadar orucu tamamlayın. İşte orucun tutuluş sınırları. Gece kelimesi eğer güneşin batışından sonra başlayıp beyaz iplikle siyah ipliğe kadar kalan bölge ise gündüz de diğer kalan zaman dilimidir. Şimdi onları tanımlayalım.
ÖĞLE NAMAZI: 18- Hamd O'nundur; göklerde ve yerde, günün sonunda ve öğleye erdiğiniz vakit de.
Kuran okuyucuların kuranda yok dediği vakitlerden birisi de öğle namazıdır.30/ 17- Öyleyse akşama girdiğiniz vakit de, sabaha erdiğiniz vakit de Allah'ı tesbih edip (yüceltin).
Kuran gördüğünüz gibi namaz vakitlerini tanımlarken sabah ve akşamdan bahsediyor daha sonra gelen ayette de öğleye erdiğiniz vakit de ifadesini kullanıyor bu tabii ki namazı kabullenip üç vakit diyenler içindir. Namaz yoktur diyen kardeşlerimize diyeceğim bir şey yoktur. Öğle namazının oluşunu destekleyen bir ayet daha.20/ 130- Şu halde onların söylediklerine karşı sabırlı ol, güneşin doğuşundan ve batışından önce Rabbini hamd ile tesbih et (yücelt). Gecenin bir bölümünde ve gündüzün uçlarında da tesbihte bulun ki hoşnut olabilesin.
Bu Ayet anlaya bilenler için dört vakit namazı tanımlamaktadır. Sabah, öğle ikindi, yatsı, namazlarıdır. Buradaki,” gündüzün uçlarında “ ifadesi zeval vaktini işaret ediyor. Yani her yokuşun son anını ve daha sonra inişe başladığı yeri gösterdiği gibi güneş de gündüzün zirve yaptığı yer demektir bu namazın süresi de ikindi vaktine kadardır. Bunu da bu konuyla ilgilenen uzmanlara bırakıyorum.
Öğle namazını destekleyen bir ayet daha nakledelim.
24/ 58- Ey iman edenler, sağ ellerinizin malik olduğu ile sizden olup da henüz erginlik çağına ermemiş olan (çocuk)lar, (odalarınıza girmek için şu) üç vakitte izin istesinler: Sabah namazından önce, öğleyin üstünüzü çıkardığınız vakit ve yatsı namazından sonra. (Bu) Üçü sizin için mahrem (vakitleri)dir. Bunların dışında size de, onlara da bir sakınca yoktur; onlar yanınızda dolaşabilirler, birbirinizin yanında olabilirsiniz. İşte Allah, size ayetleri böyle açıklamaktadır. Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
İKİNDİ NAMAZI: Yine burada dört namaz vaktini de içine alan bir ayeti vereceğim.20/ 130- Şu halde onların söylediklerine karşı sabırlı ol, güneşin doğuşundan ve batışından önce Rabbini hamd ile tesbih et (yücelt). Gecenin bir bölümünde ve gündüzün uçlarında da tespihte bulun ki hoşnut olabilesin.” batışından önce Rabbini hamd ile tesbih et (yücelt bu ayette batışından önce diye bahsedilen namaz ikindi denilen namazdır.
Bu Namaz diğer namazlarla beraber devamlı anıldığı için uzun uzadıya bahsetmeye gerek yok.
AKŞAM NAMAZI: 17- Öyleyse akşama girdiğiniz vakit de, sabaha erdiğiniz vakit de Allah'ı teşbih edip (yüceltin).
Akşam namazının da nasıl gecenin bitişi ile güneşin doğdu arasındaki kalan bölüm ise akşam namazının vakti de güneşin batışı ile gecenin başlangıcına kadar geçen zamandır. Yine bu zamanını sınırlarını dakikasını koyan ilim adamlarına bırakıyorum. Ama şu gerçek var ki sabah namazı vakti kadar da akşam namazı olduğu kesindir.
YATSI NAMAZI:20/130- Şu halde onların söylediklerine karşı sabırlı ol, güneşin doğuşundan ve batışından önce Rabbini hamd ile tesbih et (yücelt). Gecenin bir bölümünde ve gündüzün uçlarında da tesbihte bulun ki hoşnut olabilesin.
Burada bahsedilen” Gecenin bir bölümünde” dediği namaz yatsı namazıdır. Bu namazın vakti de. Akşam namazının bitişi ile başlar. Sabah namazının başlangıcına kadar devam eder.
SADECE PEYGAMBERE HAS NAFİLE NAMAZI: 79- Gecenin bir kısmında kalk, sana ait nafile olarak onunla (Kur'an'la) namaz kıl. Umulur ki Rabbin seni övülmüş bir makama ulaştırır. Bu namaz da peygamberlere emredilen diğer müslümanlar üzerinde sorumluluk olamayan bir namazdır ama diğer peygambere ait olan namazı kılanları da Allah övgü ile bahsetmiştir.
Bazıları ayetlerde geçen teşbih edin zikredin kelimelerini namaz olarak görmeyebilirler ama namazın müslümanım diyenler üzerindeki vakitleri belirlenmiş farzdır ayeti başka türlü nasıl açıklanabilirdi?
Gönderen Ali Rıza Borazan
Korkut
13. December 2009, 06:11 PM
Selamlar
Müteşabih; karmaşık ve ikişerli anlamına gelmektedir. Anlaşılması inceleme ve tahlil yapıldıktan sonra o konunun uzman olanlarının kararı ve yorumu ile ne anlama geldiği anlaşılan demektir. Aynen Dağdaki madenleri ayrıştırarak insanların önlerine yemek tabaklarının gelişi, araba olarak yorumlanması, tıpkı kuranda müteşabih ayetlerin açıklaması onun gibi ilim gerektirir. Bu sebeple Kuranda ne bazılarının dediği gibi onu sadece peygamber anlar onu da hadislerle açıklamıştır, Anlayışı, ne de kurandaki ayetler kolay anlaşılır açıktır. Deyip de kuranda şu yoktur bu yoktur demeleri kesinlikle doğru değildir.
Bu Mütesabih olayina dayanarak, bir mekanik Namazin, Mütesabih ayetlerin ilmini bildikten sonra mi ortaya cikar diyorsunuz?
Yani bu konuda ilmi olmayan.... neyse bir bakalim...
....İnsanların yapmış olduğu güzel davranışların kime ait olduklarını Allah inanaları bir arada bulundurmayı onların şekilsel olarak tanımladığı o namaz olmazsa nasıl insanlar birbirlerini tanıyıp düşman olanlara karşı güç ve kuvvet olup savunacaklar. İnsanların kalplerinden geçenleri elbette başka insanlar bilemez. Onların ancak yaşadıkları hayatla kıldıkları namaz uyum sağlamazsa münafık mı? Değil mi? ancak ayırt edilebileceğini anlatmaktadır.
"namaz olmazsa nasıl insanlar birbirlerini tanıyıp düşman olanlara karşı güç ve kuvvet olup savunacaklar" demissiniz. Peki 100 lerce yil namaz var di da bu güc ve kuvet neden daha hala ortada yok, herkez bölük bölük ayrilmis? Tek kuran deyip, namazin var oldugnun kabul edenlerin, Namazi bile bir birini tutmuyorda, bu mekanik bicim nasil bir birlik olusturacak? Sirk kosmadan tek Allaha ipine sarilan, elbetdeki mekanik bir hareketde bulunmasa bile, zalimlerden ap acik ayirt edilir.....
Ve yukardaki paragrafiniza kadar daha hic bir sekilde Mekanik Namazin oldugna dair bir ayet göremedim, sadece birkac yerde Salaat gecen ayetleri bu mekanik Namaza yorumlamis siniz, bakalim ilerde ne gelecek....
Ancak bu salâtlardan Allah hangisi için namaza kalktığınız zaman abdest almağa çağırmaktadır.
5/6-....
Bir önceki yazim da da belirtigim gibi, bu abtest ayetini mecaz olarak da anlayabiliriz!
Ve mecaz olmasa bile, bu mekanik Namazin var oldungu göstermez!
Mecaz olmasa bile, bir Kurani baska birine Teblig edertekn temiz bir sekilde gitmek var bir de kirli.......
Köleyi Özgürlüğe kavuşturmak namaz veya salât, bahçe çapalamak salat, okumak salat birilerine yardım yapmak salat, evlenmek salat savaşa çıkmak salat, zekat oruç salat vs. bunların hangisi için abdest alınacak?
Sihinsel abtest herbir isinizde almalisiniz!
Eğer abdesti temizlik olarak kabul edenlere sesleniyorum. Su bulunmadığı zaman teyemmüm etmeğe çağırıyor. Toprağa elleri sürüp onu yüze sürmek insanın nesini temizler.
5:6... Allah size herhangi bir güçlük çıkarmak istemez; fakat sizi tertemiz kılmak ve size (ihsan ettiği) nimetini tamamlamak ister; umulur ki şükredersiniz.
Toprak temizlemeseydi, muhtemelen Allah kalkip da bizden temizlenmemiz icin böyle bir sey istemezdi...
Kuran İnsanlar için yaşamlarında her örnekten bir örnek vermiş hiçbir eksik de bırakmamıştır.
17/89- Andolsun, bu Kur'an'da her örnekten insanlar için çeşitli açıklamalarda bulunduk. İnsanların çoğu ise ancak inkârda ayak direttiler. Kurana uygun olmayan bir söz söylediklerinde hemen o sözün yanlışlığını ortaya koyan mutlaka bir ayet vardır.
Bunu bir de bas bas bagriyoruz! O kadar örnek var iken neden mekanik namaz kilma sekli yok kuranda..
Şimdi Kuranda şekillenmiş olan namaz yok diyen kardeşlerimin, bu görüşleri eğer doğru olmuş olsaydı. Şu arazlar ortaya çıkmazdı.
1- Eğer namaz olmasaydı İman eden ve Salih amel işleyenlerle, iman etmediği halde aynı ameli işleyenler arasında kimin müslüman kimin müslüman olmadığı ayırt edilmezdi.
Simdi edebiliyormu?
Hem bu sorunuzu neye dayanarak soruyorsunuz?
Ben de diyorum ki, mükemmel bir sekilde erderdi! Bir mümin hal ve hareketlerinden belli olur. Dort duvarin arasinda kendi basina kildigi bir namazla degil!
1- Namaz Kılanları Allah Bir disipline sokmaktadır. Eğer o yürekten namaz kılıyorsa onun veliliğini Allah kendisi üslenmekte ve o namaza ihlâsla devam ettiği sürece onu fahşalardan korumaktadır.29/45- Sana Kitap'tan vah yedileni oku ve namazı dosdoğru kıl. Gerçekten namaz, çirkin utanmazlıklar (fahşa)dan ve kötülüklerden alıkoyar. Allah'ı zikretmek ise muhakkak en büyük (ibadet)tür. Allah, yaptıklarınızı bilir.
Bu ayet bir mekanik namazin olmadigna kannitdir, milyonlarca insan Namaz kiliyor ve malesef bu mekanik namaz cirkin islerden alikoyamiyor!
Ama Allahin mesajina baglilik gösteren, hic bir zaman cirkin islere bilasamaz, bilasirsa Allahin mesajina bagli degildir. Salaat etmekle, cirkin is yapmak az cok zit anlam tasir!
2- Namaz Vücutta iki kalpten birini işgal eder. İnsan ya müslümandır Allah yolunda ölümü dirimi Allaha aittir. Ya da şeytan yolundadır ölümü dirimi tağutlar içindir 33/4- Allah, bir adamın kendi (göğüs) boşluğu içinde iki kalp kılmadı ve kendilerini annelerinize benzeterek yemin konusu yaptığınız (zıharda bulunduğunuz) eşlerinizi sizin anneleriniz yapmadı, evlatlıklarınızı da sizin (öz) çocuklarınız saymadı. Bu, sizin (yalnızca) ağzınızla söylemenizdir. Allah ise, hakkı söyler ve (doğru olan) yola yöneltip-iletir. Namaz kılanlar kendilerine şeytandan bir kışkırtma geldiğinde hemen Allaha sığınır Allah adına kılmış olduğu namaz onu diğer kötülüklerin gelmesini engeller kişi ya namazı Allaha olan yönelişini kaldırır ya da tağuta olan yönelişini kaldırır kişi aynı anda hem tağuta hem de Allaha kulluk edemez. Bu insanın yaratılışına terstir.
Bu anlattiklariniz da Mekanit bir namazin olmadigna bir kanit tir. Nedenmi bir camiye gidin ve ordan cikan insanlarin hal ve hareketlerine bakin, kac tanasi Allaha bagli?
Anlattiklariniz bir Hayar Salaatini dogrular, mekanik bir namazi degil!
3- Allah Kâinatta yarattığı bütün varlıkları çift yaratmıştır Namaz da çifttir bir hayat namazı bir de şekilsel namaz.13/3- Ve O, yeri yayıp uzatan, onda sarsılmaz-dağlar ve ırmaklar kılandır. Orada ürünlerin her birinden ikişer çift yaratmıştır; geceyi gündüze bürümektedir. Şüphesiz bunlarda düşünen bir topluluk için gerçekten ayetler vardır.
Öyleyse Namaz gerçekten müminin Allaha olan bağlılığının, bir göstergesi bir terazisidir. Kötülük yapmamayı Allah müslümana böyle bir silah vererek koruma altına almıştır.
33:4 de allah "iki kalp kilmadi" derken neden herr seyin cift olduna saplaniyorsunuz?
Zaten tüm zorlamaniz, 13:2 yi yanlis anlamanizdan dir! Orada her sey yazmiyor! Bütün varliklari cift yaratmistir! Salaat bir Varlik mi ki, iki tane salaat olsun?
Şimdi Kuranda geçen namaz ile ilgili ayetlerden bir kaçını nakletmeye çalışalım.
2/3- Onlar, gaybe inanırlar, namazı dosdoğru kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler.
Bu ayette Mekanik namazin sekli anlatilmaz! Ayni ayeti Hayat namazina da cekebilirsiniz!
2/43- Namazı dosdoğru kılın, zekatı verin ve rüku edenlerle birlikte siz de rüku edin.
Burda Rukunun mekanik namazda yapildigni savunuyorsaniz, ben de sorarim neden Zekat verirken rüku yapmiyorsunuz?
Namaz, Zekat, Ruku ayri ayri seylerdir!
2/110- Namazı dosdoğru kılın, zekatı verin; önceden kendiniz için hayır olarak neyi takdim ederseniz, onu Allah Katında bulacaksınız. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızı görendir.
Bu ayette Mekanik namazin sekli anlatilmaz! Ayni ayeti Hayat namazina da cekebilirsiniz!
2/125- Hani Evi (Ka'be�yi) insanlar için bir toplanma ve güvenlik yeri kılmıştık. "İbrahim'in makamını namaz yeri edinin", İbrahim ve İsmail'e de, "Evimi, tavaf edenler, itikafa çekilenler ve rüku ve secde edenler için temizleyin" diye ahid verdik.
1. Ibrahimin yapti beytin, Kabenin oldugu büyük bir zorlamadir.
2.Ibrahimin yaptigi beyt ayrica Bekke dedir.
3.Sizin Kabe dedigniz yapi Mekkededir. Allah da bekke ve Mekkeyi ayirt edemeseydi bunlari ayri ayri anmazdi!
4. Kabe kesinlikle güvenli bir yer degildir!
6. Ayetin arbacasinda "Evimi Tavf eden..." diye gecmez! Tavaf edenler, Rüku edenler.... icin evimi temiz tutun diye gecer!
Orjinal metine bakarak, Tavafin, Rukunun, tastan bir yapiya yapilacagindan bahs etmez!
Bu zaten Ibrahimin Dinine ters düser. Ibrahim eski kavminin Putlarini kirmis birisi olarak, yeni daha büyük bir Put insa etmis olabilirmi?
Ben ayeti söyle anliyorum:
2/125- Hani Evi (Islam Systemini ) insanlar için bir toplanma ve güvenlik yeri kılmıştık. "İbrahim'in makamını(durusunu baglilik edinin", İbrahim ve İsmail'e de, "Evimi, (Islam Systemini) temiz tutun, Hizmet (tavaf), Ibadet, alcakgönüllük (rüku) ve Itaat edenler için " diye ahid verdik
4/77- Kendilerine; "Elinizi (savaştan) çekin, namazı kılın, zekatı verin" denenleri görmedin mi? Oysa savaş üzerlerine yazıldığında, onlardan bir grup, insanlardan Allah'tan korkar gibi- hatta daha da şiddetli bir korkuyla- korkuya kapılıyorlar ve: "Rabbimiz, ne diye savaşı üzerimize yazdın, bizi yakın bir zamana ertelemeli değil miydin?" dediler. De ki: "Dünyanın metaı azdır, ahiret, ise muttakiler için daha hayırlıdır ve siz 'bir hurma çekirdeğindeki ip-ince bir iplik kadar' bile haksızlığa uğratılmayacaksınız."
Şimdi de namazın kuranda beş vakit olduğunu ispat etmeye çalışalım.
Bu ayette Mekanik namazin sekli anlatilmaz! Ayni ayeti Hayat namazina da cekebilirsiniz!
Görüldügü gibi, Mekanik bir namazin sekli yok ortada!
KURANDA TARİF EDİLEN NAMAZ BEŞ VAKİTTİR
Bazı Kardeşlerimiz namazı kabullendikleri halde namazın üç vakit olduğunu söylemektedirler. Namaz kuranda beş vakit olarak anlatılmaktadır. Sadece Peygambere ait olan namaz da ekenince altı vakittir. Şimdi bunları tek tek anlatmaya çalışalım.
4/103- Namazı bitirdiğinizde, Allah'ı ayaktayken, otururken ve yan yatarken zikredin. Artık 'güvenliğe kavuşursanız' namazı dosdoğru kılın. Çünkü namaz, mü'minler üzerinde vakitleri belirlenmiş bir farzdır.
Bu ayet hem kuranda mekanik olarak günün belirli vakitlerde kılınması gereken bir namaz olduğu gibi, hem de belirli vakitlere hasredilmesi olduğunu da göstermektedir.
neden Günün? Gün kelimesi gecmiyorki! Gün olarak anlamaniz sadece bir zorlama. Belki Hayatin belli Vakitlerinde farz kilinmistir?
SABAH NAMAZI:50/39- Öyleyse sen, onların dediklerine karşılık sabret ve Rabbini güneşin doğuşundan önce ve batışından önce hamd ile tesbih et.
Güneşin doğuşundan önceki namaz sabah namazıdır. Buna sanmıyorum itiraz edecek olanı.
Bu ayette Namaz kelimesi gecmez! Tesbih etmek ne zaman Namaz kilmak olmus?
Ayrica, bu ayet sadece Peygambere hitap eder, müminlere degil!
Bakara yüz seksen yedinci ayete baktığımız zaman gören gözler için burada üç vakti tarif ediyor., Bu ayetde Namazdan bahs etmez!
ÖĞLE NAMAZI: 18- Hamd O'nundur; göklerde ve yerde, günün sonunda ve öğleye erdiğiniz vakit de. Hamd namaz degildir!
Selamlar
aşık74
14. December 2009, 07:00 PM
Selamlar korkut kardeşim :)
Görebildiğim kadarıyla toplumumuzda 3 farklı görüş var.
1) Namaz yoktur diyenler ! ( Siz )
2) Namaz vardır diyenler ! (Ali rıza bey )
3) Olup olmadığını,şu anki bilgim ile bilmiyorum,ama halisane niyetimle,rabbimi anmak için bu ritüeli yapıyorum diyenler ! ( Olması gereken )
Şimdi belki bana kızacaksınız ama ben genede söylemek istiyorum .
Tamam! Hadislere güven olmaz ! Tehlikelidir !
Onca hadis var,peygamberimizin ve arkadaşlarının namazları ile ilgili ?
Peki, ya doğru hadisleri ne yapacağız ???
Allah'ın selamı üzerinize ve üzerimize olsun kardeşim.
Korkut
14. December 2009, 11:03 PM
Selam,
Peki, ya doğru hadisleri ne yapacağız ???
onlari da korkmadan atacagiz cünki onlar kuranda yer almaktalar ....
görüsmek üzere
Ali Rıza Borazan
28. December 2009, 12:02 PM
NAMAZ HAKKINDA
Korkut kardeş Kuranda namazın olmadığını söylüyor ve nereye dönüleceğinden söz ediyor. Kıbleyi Kuran model alınması gereken bir yaşam biçiminin dönüleceği yön ve insanların yaşamaları gereken bir hayat tarzı olarak anlatmaktadır. Devamlı söylüyorum Kuran her şeyi çift yaratmıştır.51/49- Ve Biz, her şeyi iki çift yarattık. Umulur ki, öğüt alıp-düşünürsünüz. Nereye bakarsan bak yalın halde de Allahtan başka hiçbir şeyi tek olarak düşünemezisin göremezsin. Müslüman olanların arzuladığı ve kendilerine model almaları gereken yaşam tarzı Hazreti İbrahim peygamberin yaşadığı hayatı kuran örnek vermektedir. Bunu Hem de dönülen yön olarak da namazla sembolleştirmiştir.
2/124- Hani Rabbi, İbrahim'i birtakım kelimelerle denemişti. O da (istenenleri) tam olarak yerine getirmişti. (O zaman Allah İbrahim'e): "Seni şüphesiz insanlara imam kılacağım" dedi. (İbrahim) "Ya soyumdan olanlar?" deyince (Allah:) "Zalimler Benim ahdime erişemez" dedi.
Burada imam kelimesi geçiyor diye sadece önde namaz kıldıran anlamında alırsan olur mu? Kuran Burada İmam kelimesini Allahın insanlar içerisinde örnek bir yaşamı sergileyebilen canını ve sevdikleri bütün varlığını Allah uğruna gözünü kırmadan verebilen anlamında insanlara model bir örnek sunmuştur. Her türlü bağımlılıktan uzak şirklerden kendisini arındırmış, tevhit akidesinin doruğa ulaştırmış bir yaşam biçimini sergilemiş olarak örnek bir peygamberi örnek vermiştir.
Bakınız Kıble kelimesini son peygamber için de kullanmıştır.2/143- Böylece Biz sizi, insanlara şahid (ve örnek) olmanız için orta bir ümmet kıldık; Peygamber de üzerinizde bir şahid olsun. Senin üzerinde bulunduğun (yönü, Ka'be'yi) kıble yapmamız, elçiye uyanları, topukları üzerinde gerisin geri dönenlerden ayırt etmek içindir. Doğrusu (bu,) Allah'ın hidayete ilettiklerinin dışında kalanlar için büyük (bir yük)tür. Allah, imanınızı boşa çıkaracak değildir. Şüphesiz, Allah, insanlara şefkat edendir, esirgeyendir.
Burada parantez içindeki mütercimin yorumu. Asıl peygamberin yaşam biçimini insanların örnek alacak ve iman edenlerle iman etmeyenlerin yaşam biçimlerindeki farklılığın ölçüsü mihengi terazisi olarak tanımlamış. O modele uyan insanların o yöne döndüklerini anlatmak istemiştir. Elbette Allaha bir mekân ve şekil tahsis edilemez. Peki, buna itiraz edenlere soruyorum nereye dönelim? Neyi kendimize örnek alalım tevhit akidesine sahip olanlar yönünü kabeye dönmeye kabeye tapmak için değil Allaha tapmak için Allahın arzuladığı yaşam biçimine insanların kavuşmaları anlamında bunlardan söz etmiştir.
2/125- Hani Evi (Ka'be�yi) insanlar için bir toplanma ve güvenlik yeri kılmıştık. "İbrahim'in makamını namaz yeri edinin", İbrahim ve İsmail'e de, "Evimi, tavaf edenler, itikâfa çekilenler ve rüku ve secde edenler için temizleyin" diye ahid verdik.
Yani iman edenler yaşam biçimlerini Hazreti İbrahim’in örneklik teşkil eden hayat namazı anlamında söylemiştir. Ama insanların hangi dinde hangi mezhepte hangi cemaatte olurlarsa olsunlar yaşamak istedikleri doğru olan Allah katında hüsnü kabul görülecek olan hazreti İbrahim’in ortaya koyduğu namaz ve yöneliştir. Tilkinin dönüp dolaşacağı yer kürkçü dükkânı denildiği gibi İnsanların dönüp dolaşacağı yerde Allahın Hazreti İbrahim de örnekliğini verdiği yaşam biçimidir.
2/148- Herkesin (her toplumun) yüzünü çevirdiği bir yön vardır. Öyleyse hayırlarda yarışınız. Her nerede olursanız, Allah sizleri bir araya getirecektir. Şüphesiz Allah, her şeye güç yetirendir.
2/149- Her nereden çıkarsan, yüzünü Mescidi-i Haram yönüne çevir. Şüphesiz bu, Rabbinden olan bir haktır. Allah, yaptıklarınızdan gafil değildir.
2/150- Her nereden çıkarsan, yüzünü Mescid-i Haram yönüne çevir. (Siz de) Her nerede olursanız yüzünüzü onun yönüne çevirin. Öyle ki, onlardan zulmedenlerin dışında insanların, size karşı bir delilleri olmasın. Onlardan korkmayın, Benden korkun, üzerinizdeki nimetimi tamamlayayım. Umulur ki hidayete erersiniz.
Bu ayetlerden Dönme yok deyip de sadece yaşam var demek doğru olmaz. İman etmeyenlerin kendilerine göre taptıkları bir yön bir yaşam biçimi varsa iman edenlerin yaşam biçimlerini bir taraftan Allah bir örnekle belirlemiş ve insanları bir yöne dönmelerini istemiştir.
Neden herkes kendilerine örnek aldıkları bir ideoloji adamlarının yaşadıkları hayatı kendilerine örnek alarak öldükten sonra ona bağlılıklarını ortaya koymak için bir put dikip senenin belirli günlerinde ona bağlılıklarını ifade etmek için önüne geliyorlar? Bu Tapma olayı insanların yaratılışında var ama Allah yaratıklara değil kendine insanların tapmalarını istemektedir. Tapma da ona olan bağlılığı yaşamlarında göstermek ve bunu da sembolleştirerek Allaha tapanlarla Allahlın dışındakilere tapanları hem insanların kendileri arasında hem de kendisine tapılıp tapılmadığını ayırt etmek için sembolleştirerek namaz kılmalarını emretmiştir.
Tamam Namaz Kavramı bu güne kadar iman ettim diyenler arasında ifrat ve terfide vardıysa o kuranın suçu değil o insanların suçudur. Bir takım kelime oyunları ile namazın olmadığını söyleyerek kurandaki iman edenlerle iman etmeyenler arasındaki asıl farkı ortaya koyan namazın olmadığını söylemek bence arkasında iyi bir niyetin olmadığını gösteriyor.
4/100- Allah yolunda hicret eden, yeryüzünde barınacak çok yer de bulur, genişlik (ve bolluk) da. Allah'a ve Resûlü�ne hicret etmek üzere evinden çıkan, sonra kendisine ölüm gelen kişinin ecri şüphesiz Allah'a düşmüştür. Allah, bağışlayıcıdır, esirgeyicidir.
101- Yeryüzünde adım attığınızda (yolculuğa ya da savaşa çıktığınızda), kafirlerin size bir kötülük yapmalarından korkarsanız, namazı kısaltmanızda sizin için bir sakınca yoktur. Şüphesiz kafirler, sizin apaçık düşmanlarınızdır.
102- İçlerinde olup onlara namazı kıldırdığında, onlardan bir grup, seninle birlikte dursun ve silahlarını (yanlarına) alsın; böylece onlar secde ettiklerinde, arkalarınızda olsunlar. Namazlarını kılmayan diğer grup gelip seninle namaz kılsınlar, onlar da 'korunma araçlarını' ve silahlarını alsınlar. Küfredenler, size apansız bir baskın yapabilmek için, sizin silahlarınızdan ve emtianız (erzak ve mühimmatınız)dan ayrılmış olmanızı isterler. Yağmur dolayısıyla bir güçlüğünüz varsa veya hastaysanız, silahlarınızı bırakmanızda size bir sorumluluk yoktur. Korunma tedbirlerinizi alın. Şüphesiz, Allah kafirler için aşağılatıcı bir azap hazırlamıştır.
103- Namazı bitirdiğinizde, Allah'ı ayaktayken, otururken ve yan yatarken zikredin. Artık 'güvenliğe kavuşursanız' namazı dosdoğru kılın. Çünkü namaz, mü'minler üzerinde vakitleri belirlenmiş bir farzdır.
104- (Düşmanınız olan) Topluluğu aramakta gevşeklik göstermeyin. Siz acı çekiyorsanız, şüphesiz onlar da, sizin acı çektiğiniz gibi acı çekiyorlar. Oysa siz, onların umud etmediklerini Allah'tan umuyorsunuz. Allah, bilendir, hüküm ve
Gören gözler için peygamberin önderliğindeki bu namaz tarifi yetmiyor mu ki lafı çarpıtıyorlar. Eğer burada tarif edilen namaz sadece yaşam biçiminin tarif edildiği namaz ise neden hangi namaz için iman edenleri abdest almağa davet ediyor. Veya buradaki abdest temizlik oluyorsa neden su bulunmadığı zaman teyemmüm almaya davet ediliyor? Yüzün toprak tarafından mes edilerek sürülmesi insanın yüzünü temizliyor mu? Burada Kastedilen temizlik kişilerin Allaha bağlılığını emrinin yerine getirilmesini istiyor.
5/6- Ey iman edenler, namaza kalktığınız zaman yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi yıkayın, başlarınızı meshedin ve her iki topuğa kadar ayaklarınızı da (yıkayın.) Eğer cünüpseniz temizlenin (gusül edin); eğer hasta veya yolculukta iseniz ya da biriniz ayak yolundan (hacet yerinden) gelmişse yahut kadınlara dokunmuşsanız da su bulamamışsanız, bu durumda, temiz bir toprakla teyemmüm edin (hafifçe) yüzlerinize ve ellerinize ondan sürün. Allah size güçlük çıkarmak istemez, ama sizi temizlemek ve üzerinizdeki nimeti tamamlamak ister. Umulur ki şükredersiniz.
4/43- Ey iman edenler, sarhoş iken, ne dediğinizi bilinceye ve cünüp iken de -yolculukta olmanız hariç- gusül edinceye kadar namaza yaklaşmayın. Eğer hasta veya yolculukta iseniz ya da biriniz ayakyolundan (hacet yerinden) gelmişseniz yahut kadınlara dokunmuş da su bulamamışsanız, bu durumda, temiz bir toprakla teyemmüm edin, (hafifçe) yüzlerinize ve ellerinize sürün. Şüphesiz, Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.
Hadi manevi bir temizliğin olmadığını söylesinler bu gusülü nasıl anlamak lazım o zaman?
Bu kadar ayrıntılı açıklamadan sonra halen namaz yok oruç yok, haç yok, abdest temizliktir diyerek kuranın iman etmeyenler ve kalbinde maraz olanların hükmüne girilmiş olduğu kanaatine varırım bunun arkasında art niyet olduğu anlaşılır.3/7- Sana Kitab�ı indiren O'dur. Ondan, Kitab�ın anası (temeli) olan bir kısım ayetler muhkem'dir; diğerleri ise müteşabihtir. Kalplerinde bir kayma olanlar, fitne çıkarmak ve olmadık yorumlarını yapmak için ondan müteşabih olanına uyarlar. Oysa onun tevilini Allah'tan başkası bilmez. İlimde derinleşenler ise: "Biz ona inandık, tümü Rabbimiz'in Katındandır" derler. Temiz akıl sahiplerinden başkası öğüt alıp-düşünmez.
Anlayana sivrisinek saz anlamayana davul zurna az.
Selam ve sevgilerimi sunuyorum
NAMAZ HAKKINDA
Korkut kardeş Kuranda namazın olmadığını söylüyor ve nereye dönüleceğinden söz ediyor. Kıbleyi Kuran model alınması gereken bir yaşam biçiminin dönüleceği yön ve insanların yaşamaları gereken bir hayat tarzı olarak anlatmaktadır. Devamlı söylüyorum Kuran her şeyi çift yaratmıştır.51/49- Ve Biz, her şeyi iki çift yarattık. Umulur ki, öğüt alıp-düşünürsünüz. Nereye bakarsan bak yalın halde de Allahtan başka hiçbir şeyi tek olarak düşünemezisin göremezsin. Müslüman olanların arzuladığı ve kendilerine model almaları gereken yaşam tarzı Hazreti İbrahim peygamberin yaşadığı hayatı kuran örnek vermektedir. Bunu Hem de dönülen yön olarak da namazla sembolleştirmiştir.
2/124- Hani Rabbi, İbrahim'i birtakım kelimelerle denemişti. O da (istenenleri) tam olarak yerine getirmişti. (O zaman Allah İbrahim'e): "Seni şüphesiz insanlara imam kılacağım" dedi. (İbrahim) "Ya soyumdan olanlar?" deyince (Allah:) "Zalimler Benim ahdime erişemez" dedi.
Burada imam kelimesi geçiyor diye sadece önde namaz kıldıran anlamında alırsan olur mu? Kuran Burada İmam kelimesini Allahın insanlar içerisinde örnek bir yaşamı sergileyebilen canını ve sevdikleri bütün varlığını Allah uğruna gözünü kırmadan verebilen anlamında insanlara model bir örnek sunmuştur. Her türlü bağımlılıktan uzak şirklerden kendisini arındırmış, tevhit akidesinin doruğa ulaştırmış bir yaşam biçimini sergilemiş olarak örnek bir peygamberi örnek vermiştir.
Bakınız Kıble kelimesini son peygamber için de kullanmıştır.2/143- Böylece Biz sizi, insanlara şahid (ve örnek) olmanız için orta bir ümmet kıldık; Peygamber de üzerinizde bir şahid olsun. Senin üzerinde bulunduğun (yönü, Ka'be'yi) kıble yapmamız, elçiye uyanları, topukları üzerinde gerisin geri dönenlerden ayırt etmek içindir. Doğrusu (bu,) Allah'ın hidayete ilettiklerinin dışında kalanlar için büyük (bir yük)tür. Allah, imanınızı boşa çıkaracak değildir. Şüphesiz, Allah, insanlara şefkat edendir, esirgeyendir.
Burada parantez içindeki mütercimin yorumu. Asıl peygamberin yaşam biçimini insanların örnek alacak ve iman edenlerle iman etmeyenlerin yaşam biçimlerindeki farklılığın ölçüsü mihengi terazisi olarak tanımlamış. O modele uyan insanların o yöne döndüklerini anlatmak istemiştir. Elbette Allaha bir mekân ve şekil tahsis edilemez. Peki, buna itiraz edenlere soruyorum nereye dönelim? Neyi kendimize örnek alalım tevhit akidesine sahip olanlar yönünü kabeye dönmeye kabeye tapmak için değil Allaha tapmak için Allahın arzuladığı yaşam biçimine insanların kavuşmaları anlamında bunlardan söz etmiştir.
2/125- Hani Evi (Ka'be�yi) insanlar için bir toplanma ve güvenlik yeri kılmıştık. "İbrahim'in makamını namaz yeri edinin", İbrahim ve İsmail'e de, "Evimi, tavaf edenler, itikâfa çekilenler ve rüku ve secde edenler için temizleyin" diye ahid verdik.
Yani iman edenler yaşam biçimlerini Hazreti İbrahim’in örneklik teşkil eden hayat namazı anlamında söylemiştir. Ama insanların hangi dinde hangi mezhepte hangi cemaatte olurlarsa olsunlar yaşamak istedikleri doğru olan Allah katında hüsnü kabul görülecek olan hazreti İbrahim’in ortaya koyduğu namaz ve yöneliştir. Tilkinin dönüp dolaşacağı yer kürkçü dükkânı denildiği gibi İnsanların dönüp dolaşacağı yerde Allahın Hazreti İbrahim de örnekliğini verdiği yaşam biçimidir.
2/148- Herkesin (her toplumun) yüzünü çevirdiği bir yön vardır. Öyleyse hayırlarda yarışınız. Her nerede olursanız, Allah sizleri bir araya getirecektir. Şüphesiz Allah, her şeye güç yetirendir.
2/149- Her nereden çıkarsan, yüzünü Mescidi-i Haram yönüne çevir. Şüphesiz bu, Rabbinden olan bir haktır. Allah, yaptıklarınızdan gafil değildir.
2/150- Her nereden çıkarsan, yüzünü Mescid-i Haram yönüne çevir. (Siz de) Her nerede olursanız yüzünüzü onun yönüne çevirin. Öyle ki, onlardan zulmedenlerin dışında insanların, size karşı bir delilleri olmasın. Onlardan korkmayın, Benden korkun, üzerinizdeki nimetimi tamamlayayım. Umulur ki hidayete erersiniz.
Bu ayetlerden Dönme yok deyip de sadece yaşam var demek doğru olmaz. İman etmeyenlerin kendilerine göre taptıkları bir yön bir yaşam biçimi varsa iman edenlerin yaşam biçimlerini bir taraftan Allah bir örnekle belirlemiş ve insanları bir yöne dönmelerini istemiştir.
Neden herkes kendilerine örnek aldıkları bir ideoloji adamlarının yaşadıkları hayatı kendilerine örnek alarak öldükten sonra ona bağlılıklarını ortaya koymak için bir put dikip senenin belirli günlerinde ona bağlılıklarını ifade etmek için önüne geliyorlar? Bu Tapma olayı insanların yaratılışında var ama Allah yaratıklara değil kendine insanların tapmalarını istemektedir. Tapma da ona olan bağlılığı yaşamlarında göstermek ve bunu da sembolleştirerek Allaha tapanlarla Allahlın dışındakilere tapanları hem insanların kendileri arasında hem de kendisine tapılıp tapılmadığını ayırt etmek için sembolleştirerek namaz kılmalarını emretmiştir.
Tamam Namaz Kavramı bu güne kadar iman ettim diyenler arasında ifrat ve terfide vardıysa o kuranın suçu değil o insanların suçudur. Bir takım kelime oyunları ile namazın olmadığını söyleyerek kurandaki iman edenlerle iman etmeyenler arasındaki asıl farkı ortaya koyan namazın olmadığını söylemek bence arkasında iyi bir niyetin olmadığını gösteriyor.
4/100- Allah yolunda hicret eden, yeryüzünde barınacak çok yer de bulur, genişlik (ve bolluk) da. Allah'a ve Resûlü�ne hicret etmek üzere evinden çıkan, sonra kendisine ölüm gelen kişinin ecri şüphesiz Allah'a düşmüştür. Allah, bağışlayıcıdır, esirgeyicidir.
101- Yeryüzünde adım attığınızda (yolculuğa ya da savaşa çıktığınızda), kafirlerin size bir kötülük yapmalarından korkarsanız, namazı kısaltmanızda sizin için bir sakınca yoktur. Şüphesiz kafirler, sizin apaçık düşmanlarınızdır.
102- İçlerinde olup onlara namazı kıldırdığında, onlardan bir grup, seninle birlikte dursun ve silahlarını (yanlarına) alsın; böylece onlar secde ettiklerinde, arkalarınızda olsunlar. Namazlarını kılmayan diğer grup gelip seninle namaz kılsınlar, onlar da 'korunma araçlarını' ve silahlarını alsınlar. Küfredenler, size apansız bir baskın yapabilmek için, sizin silahlarınızdan ve emtianız (erzak ve mühimmatınız)dan ayrılmış olmanızı isterler. Yağmur dolayısıyla bir güçlüğünüz varsa veya hastaysanız, silahlarınızı bırakmanızda size bir sorumluluk yoktur. Korunma tedbirlerinizi alın. Şüphesiz, Allah kafirler için aşağılatıcı bir azap hazırlamıştır.
103- Namazı bitirdiğinizde, Allah'ı ayaktayken, otururken ve yan yatarken zikredin. Artık 'güvenliğe kavuşursanız' namazı dosdoğru kılın. Çünkü namaz, mü'minler üzerinde vakitleri belirlenmiş bir farzdır.
104- (Düşmanınız olan) Topluluğu aramakta gevşeklik göstermeyin. Siz acı çekiyorsanız, şüphesiz onlar da, sizin acı çektiğiniz gibi acı çekiyorlar. Oysa siz, onların umud etmediklerini Allah'tan umuyorsunuz. Allah, bilendir, hüküm ve
Gören gözler için peygamberin önderliğindeki bu namaz tarifi yetmiyor mu ki lafı çarpıtıyorlar. Eğer burada tarif edilen namaz sadece yaşam biçiminin tarif edildiği namaz ise neden hangi namaz için iman edenleri abdest almağa davet ediyor. Veya buradaki abdest temizlik oluyorsa neden su bulunmadığı zaman teyemmüm almaya davet ediliyor? Yüzün toprak tarafından mes edilerek sürülmesi insanın yüzünü temizliyor mu? Burada Kastedilen temizlik kişilerin Allaha bağlılığını emrinin yerine getirilmesini istiyor.
5/6- Ey iman edenler, namaza kalktığınız zaman yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi yıkayın, başlarınızı meshedin ve her iki topuğa kadar ayaklarınızı da (yıkayın.) Eğer cünüpseniz temizlenin (gusül edin); eğer hasta veya yolculukta iseniz ya da biriniz ayak yolundan (hacet yerinden) gelmişse yahut kadınlara dokunmuşsanız da su bulamamışsanız, bu durumda, temiz bir toprakla teyemmüm edin (hafifçe) yüzlerinize ve ellerinize ondan sürün. Allah size güçlük çıkarmak istemez, ama sizi temizlemek ve üzerinizdeki nimeti tamamlamak ister. Umulur ki şükredersiniz.
4/43- Ey iman edenler, sarhoş iken, ne dediğinizi bilinceye ve cünüp iken de -yolculukta olmanız hariç- gusül edinceye kadar namaza yaklaşmayın. Eğer hasta veya yolculukta iseniz ya da biriniz ayakyolundan (hacet yerinden) gelmişseniz yahut kadınlara dokunmuş da su bulamamışsanız, bu durumda, temiz bir toprakla teyemmüm edin, (hafifçe) yüzlerinize ve ellerinize sürün. Şüphesiz, Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.
Hadi manevi bir temizliğin olmadığını söylesinler bu gusülü nasıl anlamak lazım o zaman?
Bu kadar ayrıntılı açıklamadan sonra halen namaz yok oruç yok, haç yok, abdest temizliktir diyerek kuranın iman etmeyenler ve kalbinde maraz olanların hükmüne girilmiş olduğu kanaatine varırım bunun arkasında art niyet olduğu anlaşılır.3/7- Sana Kitab�ı indiren O'dur. Ondan, Kitab�ın anası (temeli) olan bir kısım ayetler muhkem'dir; diğerleri ise müteşabihtir. Kalplerinde bir kayma olanlar, fitne çıkarmak ve olmadık yorumlarını yapmak için ondan müteşabih olanına uyarlar. Oysa onun tevilini Allah'tan başkası bilmez. İlimde derinleşenler ise: "Biz ona inandık, tümü Rabbimiz'in Katındandır" derler. Temiz akıl sahiplerinden başkası öğüt alıp-düşünmez.
Anlayana sivrisinek saz anlamayana davul zurna az.
Selam ve sevgilerimi sunuyorum
NAMAZ HAKKINDA
Korkut kardeş Kuranda namazın olmadığını söylüyor ve nereye dönüleceğinden söz ediyor. Kıbleyi Kuran model alınması gereken bir yaşam biçiminin dönüleceği yön ve insanların yaşamaları gereken bir hayat tarzı olarak anlatmaktadır. Devamlı söylüyorum Kuran her şeyi çift yaratmıştır.51/49- Ve Biz, her şeyi iki çift yarattık. Umulur ki, öğüt alıp-düşünürsünüz. Nereye bakarsan bak yalın halde de Allahtan başka hiçbir şeyi tek olarak düşünemezisin göremezsin. Müslüman olanların arzuladığı ve kendilerine model almaları gereken yaşam tarzı Hazreti İbrahim peygamberin yaşadığı hayatı kuran örnek vermektedir. Bunu Hem de dönülen yön olarak da namazla sembolleştirmiştir.
2/124- Hani Rabbi, İbrahim'i birtakım kelimelerle denemişti. O da (istenenleri) tam olarak yerine getirmişti. (O zaman Allah İbrahim'e): "Seni şüphesiz insanlara imam kılacağım" dedi. (İbrahim) "Ya soyumdan olanlar?" deyince (Allah:) "Zalimler Benim ahdime erişemez" dedi.
Burada imam kelimesi geçiyor diye sadece önde namaz kıldıran anlamında alırsan olur mu? Kuran Burada İmam kelimesini Allahın insanlar içerisinde örnek bir yaşamı sergileyebilen canını ve sevdikleri bütün varlığını Allah uğruna gözünü kırmadan verebilen anlamında insanlara model bir örnek sunmuştur. Her türlü bağımlılıktan uzak şirklerden kendisini arındırmış, tevhit akidesinin doruğa ulaştırmış bir yaşam biçimini sergilemiş olarak örnek bir peygamberi örnek vermiştir.
Bakınız Kıble kelimesini son peygamber için de kullanmıştır.2/143- Böylece Biz sizi, insanlara şahid (ve örnek) olmanız için orta bir ümmet kıldık; Peygamber de üzerinizde bir şahid olsun. Senin üzerinde bulunduğun (yönü, Ka'be'yi) kıble yapmamız, elçiye uyanları, topukları üzerinde gerisin geri dönenlerden ayırt etmek içindir. Doğrusu (bu,) Allah'ın hidayete ilettiklerinin dışında kalanlar için büyük (bir yük)tür. Allah, imanınızı boşa çıkaracak değildir. Şüphesiz, Allah, insanlara şefkat edendir, esirgeyendir.
Burada parantez içindeki mütercimin yorumu. Asıl peygamberin yaşam biçimini insanların örnek alacak ve iman edenlerle iman etmeyenlerin yaşam biçimlerindeki farklılığın ölçüsü mihengi terazisi olarak tanımlamış. O modele uyan insanların o yöne döndüklerini anlatmak istemiştir. Elbette Allaha bir mekân ve şekil tahsis edilemez. Peki, buna itiraz edenlere soruyorum nereye dönelim? Neyi kendimize örnek alalım tevhit akidesine sahip olanlar yönünü kabeye dönmeye kabeye tapmak için değil Allaha tapmak için Allahın arzuladığı yaşam biçimine insanların kavuşmaları anlamında bunlardan söz etmiştir.
2/125- Hani Evi (Ka'be�yi) insanlar için bir toplanma ve güvenlik yeri kılmıştık. "İbrahim'in makamını namaz yeri edinin", İbrahim ve İsmail'e de, "Evimi, tavaf edenler, itikâfa çekilenler ve rüku ve secde edenler için temizleyin" diye ahid verdik.
Yani iman edenler yaşam biçimlerini Hazreti İbrahim’in örneklik teşkil eden hayat namazı anlamında söylemiştir. Ama insanların hangi dinde hangi mezhepte hangi cemaatte olurlarsa olsunlar yaşamak istedikleri doğru olan Allah katında hüsnü kabul görülecek olan hazreti İbrahim’in ortaya koyduğu namaz ve yöneliştir. Tilkinin dönüp dolaşacağı yer kürkçü dükkânı denildiği gibi İnsanların dönüp dolaşacağı yerde Allahın Hazreti İbrahim de örnekliğini verdiği yaşam biçimidir.
2/148- Herkesin (her toplumun) yüzünü çevirdiği bir yön vardır. Öyleyse hayırlarda yarışınız. Her nerede olursanız, Allah sizleri bir araya getirecektir. Şüphesiz Allah, her şeye güç yetirendir.
2/149- Her nereden çıkarsan, yüzünü Mescidi-i Haram yönüne çevir. Şüphesiz bu, Rabbinden olan bir haktır. Allah, yaptıklarınızdan gafil değildir.
2/150- Her nereden çıkarsan, yüzünü Mescid-i Haram yönüne çevir. (Siz de) Her nerede olursanız yüzünüzü onun yönüne çevirin. Öyle ki, onlardan zulmedenlerin dışında insanların, size karşı bir delilleri olmasın. Onlardan korkmayın, Benden korkun, üzerinizdeki nimetimi tamamlayayım. Umulur ki hidayete erersiniz.
Bu ayetlerden Dönme yok deyip de sadece yaşam var demek doğru olmaz. İman etmeyenlerin kendilerine göre taptıkları bir yön bir yaşam biçimi varsa iman edenlerin yaşam biçimlerini bir taraftan Allah bir örnekle belirlemiş ve insanları bir yöne dönmelerini istemiştir.
Neden herkes kendilerine örnek aldıkları bir ideoloji adamlarının yaşadıkları hayatı kendilerine örnek alarak öldükten sonra ona bağlılıklarını ortaya koymak için bir put dikip senenin belirli günlerinde ona bağlılıklarını ifade etmek için önüne geliyorlar? Bu Tapma olayı insanların yaratılışında var ama Allah yaratıklara değil kendine insanların tapmalarını istemektedir. Tapma da ona olan bağlılığı yaşamlarında göstermek ve bunu da sembolleştirerek Allaha tapanlarla Allahlın dışındakilere tapanları hem insanların kendileri arasında hem de kendisine tapılıp tapılmadığını ayırt etmek için sembolleştirerek namaz kılmalarını emretmiştir.
Tamam Namaz Kavramı bu güne kadar iman ettim diyenler arasında ifrat ve terfide vardıysa o kuranın suçu değil o insanların suçudur. Bir takım kelime oyunları ile namazın olmadığını söyleyerek kurandaki iman edenlerle iman etmeyenler arasındaki asıl farkı ortaya koyan namazın olmadığını söylemek bence arkasında iyi bir niyetin olmadığını gösteriyor.
4/100- Allah yolunda hicret eden, yeryüzünde barınacak çok yer de bulur, genişlik (ve bolluk) da. Allah'a ve Resûlü�ne hicret etmek üzere evinden çıkan, sonra kendisine ölüm gelen kişinin ecri şüphesiz Allah'a düşmüştür. Allah, bağışlayıcıdır, esirgeyicidir.
101- Yeryüzünde adım attığınızda (yolculuğa ya da savaşa çıktığınızda), kafirlerin size bir kötülük yapmalarından korkarsanız, namazı kısaltmanızda sizin için bir sakınca yoktur. Şüphesiz kafirler, sizin apaçık düşmanlarınızdır.
102- İçlerinde olup onlara namazı kıldırdığında, onlardan bir grup, seninle birlikte dursun ve silahlarını (yanlarına) alsın; böylece onlar secde ettiklerinde, arkalarınızda olsunlar. Namazlarını kılmayan diğer grup gelip seninle namaz kılsınlar, onlar da 'korunma araçlarını' ve silahlarını alsınlar. Küfredenler, size apansız bir baskın yapabilmek için, sizin silahlarınızdan ve emtianız (erzak ve mühimmatınız)dan ayrılmış olmanızı isterler. Yağmur dolayısıyla bir güçlüğünüz varsa veya hastaysanız, silahlarınızı bırakmanızda size bir sorumluluk yoktur. Korunma tedbirlerinizi alın. Şüphesiz, Allah kafirler için aşağılatıcı bir azap hazırlamıştır.
103- Namazı bitirdiğinizde, Allah'ı ayaktayken, otururken ve yan yatarken zikredin. Artık 'güvenliğe kavuşursanız' namazı dosdoğru kılın. Çünkü namaz, mü'minler üzerinde vakitleri belirlenmiş bir farzdır.
104- (Düşmanınız olan) Topluluğu aramakta gevşeklik göstermeyin. Siz acı çekiyorsanız, şüphesiz onlar da, sizin acı çektiğiniz gibi acı çekiyorlar. Oysa siz, onların umud etmediklerini Allah'tan umuyorsunuz. Allah, bilendir, hüküm ve
Gören gözler için peygamberin önderliğindeki bu namaz tarifi yetmiyor mu ki lafı çarpıtıyorlar. Eğer burada tarif edilen namaz sadece yaşam biçiminin tarif edildiği namaz ise neden hangi namaz için iman edenleri abdest almağa davet ediyor. Veya buradaki abdest temizlik oluyorsa neden su bulunmadığı zaman teyemmüm almaya davet ediliyor? Yüzün toprak tarafından mes edilerek sürülmesi insanın yüzünü temizliyor mu? Burada Kastedilen temizlik kişilerin Allaha bağlılığını emrinin yerine getirilmesini istiyor.
5/6- Ey iman edenler, namaza kalktığınız zaman yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi yıkayın, başlarınızı meshedin ve her iki topuğa kadar ayaklarınızı da (yıkayın.) Eğer cünüpseniz temizlenin (gusül edin); eğer hasta veya yolculukta iseniz ya da biriniz ayak yolundan (hacet yerinden) gelmişse yahut kadınlara dokunmuşsanız da su bulamamışsanız, bu durumda, temiz bir toprakla teyemmüm edin (hafifçe) yüzlerinize ve ellerinize ondan sürün. Allah size güçlük çıkarmak istemez, ama sizi temizlemek ve üzerinizdeki nimeti tamamlamak ister. Umulur ki şükredersiniz.
4/43- Ey iman edenler, sarhoş iken, ne dediğinizi bilinceye ve cünüp iken de -yolculukta olmanız hariç- gusül edinceye kadar namaza yaklaşmayın. Eğer hasta veya yolculukta iseniz ya da biriniz ayakyolundan (hacet yerinden) gelmişseniz yahut kadınlara dokunmuş da su bulamamışsanız, bu durumda, temiz bir toprakla teyemmüm edin, (hafifçe) yüzlerinize ve ellerinize sürün. Şüphesiz, Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.
Hadi manevi bir temizliğin olmadığını söylesinler bu gusülü nasıl anlamak lazım o zaman?
Bu kadar ayrıntılı açıklamadan sonra halen namaz yok oruç yok, haç yok, abdest temizliktir diyerek kuranın iman etmeyenler ve kalbinde maraz olanların hükmüne girilmiş olduğu kanaatine varırım bunun arkasında art niyet olduğu anlaşılır.3/7- Sana Kitab�ı indiren O'dur. Ondan, Kitab�ın anası (temeli) olan bir kısım ayetler muhkem'dir; diğerleri ise müteşabihtir. Kalplerinde bir kayma olanlar, fitne çıkarmak ve olmadık yorumlarını yapmak için ondan müteşabih olanına uyarlar. Oysa onun tevilini Allah'tan başkası bilmez. İlimde derinleşenler ise: "Biz ona inandık, tümü Rabbimiz'in Katındandır" derler. Temiz akıl sahiplerinden başkası öğüt alıp-düşünmez.
Anlayana sivrisinek saz anlamayana davul zurna az.
Selam ve sevgilerimi sunuyorum
NAMAZ HAKKINDA
Korkut kardeş Kuranda namazın olmadığını söylüyor ve nereye dönüleceğinden söz ediyor. Kıbleyi Kuran model alınması gereken bir yaşam biçiminin dönüleceği yön ve insanların yaşamaları gereken bir hayat tarzı olarak anlatmaktadır. Devamlı söylüyorum Kuran her şeyi çift yaratmıştır.51/49- Ve Biz, her şeyi iki çift yarattık. Umulur ki, öğüt alıp-düşünürsünüz. Nereye bakarsan bak yalın halde de Allahtan başka hiçbir şeyi tek olarak düşünemezisin göremezsin. Müslüman olanların arzuladığı ve kendilerine model almaları gereken yaşam tarzı Hazreti İbrahim peygamberin yaşadığı hayatı kuran örnek vermektedir. Bunu Hem de dönülen yön olarak da namazla sembolleştirmiştir.
2/124- Hani Rabbi, İbrahim'i birtakım kelimelerle denemişti. O da (istenenleri) tam olarak yerine getirmişti. (O zaman Allah İbrahim'e): "Seni şüphesiz insanlara imam kılacağım" dedi. (İbrahim) "Ya soyumdan olanlar?" deyince (Allah:) "Zalimler Benim ahdime erişemez" dedi.
Burada imam kelimesi geçiyor diye sadece önde namaz kıldıran anlamında alırsan olur mu? Kuran Burada İmam kelimesini Allahın insanlar içerisinde örnek bir yaşamı sergileyebilen canını ve sevdikleri bütün varlığını Allah uğruna gözünü kırmadan verebilen anlamında insanlara model bir örnek sunmuştur. Her türlü bağımlılıktan uzak şirklerden kendisini arındırmış, tevhit akidesinin doruğa ulaştırmış bir yaşam biçimini sergilemiş olarak örnek bir peygamberi örnek vermiştir.
Bakınız Kıble kelimesini son peygamber için de kullanmıştır.2/143- Böylece Biz sizi, insanlara şahid (ve örnek) olmanız için orta bir ümmet kıldık; Peygamber de üzerinizde bir şahid olsun. Senin üzerinde bulunduğun (yönü, Ka'be'yi) kıble yapmamız, elçiye uyanları, topukları üzerinde gerisin geri dönenlerden ayırt etmek içindir. Doğrusu (bu,) Allah'ın hidayete ilettiklerinin dışında kalanlar için büyük (bir yük)tür. Allah, imanınızı boşa çıkaracak değildir. Şüphesiz, Allah, insanlara şefkat edendir, esirgeyendir.
Burada parantez içindeki mütercimin yorumu. Asıl peygamberin yaşam biçimini insanların örnek alacak ve iman edenlerle iman etmeyenlerin yaşam biçimlerindeki farklılığın ölçüsü mihengi terazisi olarak tanımlamış. O modele uyan insanların o yöne döndüklerini anlatmak istemiştir. Elbette Allaha bir mekân ve şekil tahsis edilemez. Peki, buna itiraz edenlere soruyorum nereye dönelim? Neyi kendimize örnek alalım tevhit akidesine sahip olanlar yönünü kabeye dönmeye kabeye tapmak için değil Allaha tapmak için Allahın arzuladığı yaşam biçimine insanların kavuşmaları anlamında bunlardan söz etmiştir.
2/125- Hani Evi (Ka'be�yi) insanlar için bir toplanma ve güvenlik yeri kılmıştık. "İbrahim'in makamını namaz yeri edinin", İbrahim ve İsmail'e de, "Evimi, tavaf edenler, itikâfa çekilenler ve rüku ve secde edenler için temizleyin" diye ahid verdik.
Yani iman edenler yaşam biçimlerini Hazreti İbrahim’in örneklik teşkil eden hayat namazı anlamında söylemiştir. Ama insanların hangi dinde hangi mezhepte hangi cemaatte olurlarsa olsunlar yaşamak istedikleri doğru olan Allah katında hüsnü kabul görülecek olan hazreti İbrahim’in ortaya koyduğu namaz ve yöneliştir. Tilkinin dönüp dolaşacağı yer kürkçü dükkânı denildiği gibi İnsanların dönüp dolaşacağı yerde Allahın Hazreti İbrahim de örnekliğini verdiği yaşam biçimidir.
2/148- Herkesin (her toplumun) yüzünü çevirdiği bir yön vardır. Öyleyse hayırlarda yarışınız. Her nerede olursanız, Allah sizleri bir araya getirecektir. Şüphesiz Allah, her şeye güç yetirendir.
2/149- Her nereden çıkarsan, yüzünü Mescidi-i Haram yönüne çevir. Şüphesiz bu, Rabbinden olan bir haktır. Allah, yaptıklarınızdan gafil değildir.
2/150- Her nereden çıkarsan, yüzünü Mescid-i Haram yönüne çevir. (Siz de) Her nerede olursanız yüzünüzü onun yönüne çevirin. Öyle ki, onlardan zulmedenlerin dışında insanların, size karşı bir delilleri olmasın. Onlardan korkmayın, Benden korkun, üzerinizdeki nimetimi tamamlayayım. Umulur ki hidayete erersiniz.
Bu ayetlerden Dönme yok deyip de sadece yaşam var demek doğru olmaz. İman etmeyenlerin kendilerine göre taptıkları bir yön bir yaşam biçimi varsa iman edenlerin yaşam biçimlerini bir taraftan Allah bir örnekle belirlemiş ve insanları bir yöne dönmelerini istemiştir.
Neden herkes kendilerine örnek aldıkları bir ideoloji adamlarının yaşadıkları hayatı kendilerine örnek alarak öldükten sonra ona bağlılıklarını ortaya koymak için bir put dikip senenin belirli günlerinde ona bağlılıklarını ifade etmek için önüne geliyorlar? Bu Tapma olayı insanların yaratılışında var ama Allah yaratıklara değil kendine insanların tapmalarını istemektedir. Tapma da ona olan bağlılığı yaşamlarında göstermek ve bunu da sembolleştirerek Allaha tapanlarla Allahlın dışındakilere tapanları hem insanların kendileri arasında hem de kendisine tapılıp tapılmadığını ayırt etmek için sembolleştirerek namaz kılmalarını emretmiştir.
Tamam Namaz Kavramı bu güne kadar iman ettim diyenler arasında ifrat ve terfide vardıysa o kuranın suçu değil o insanların suçudur. Bir takım kelime oyunları ile namazın olmadığını söyleyerek kurandaki iman edenlerle iman etmeyenler arasındaki asıl farkı ortaya koyan namazın olmadığını söylemek bence arkasında iyi bir niyetin olmadığını gösteriyor.
4/100- Allah yolunda hicret eden, yeryüzünde barınacak çok yer de bulur, genişlik (ve bolluk) da. Allah'a ve Resûlü�ne hicret etmek üzere evinden çıkan, sonra kendisine ölüm gelen kişinin ecri şüphesiz Allah'a düşmüştür. Allah, bağışlayıcıdır, esirgeyicidir.
101- Yeryüzünde adım attığınızda (yolculuğa ya da savaşa çıktığınızda), kafirlerin size bir kötülük yapmalarından korkarsanız, namazı kısaltmanızda sizin için bir sakınca yoktur. Şüphesiz kafirler, sizin apaçık düşmanlarınızdır.
102- İçlerinde olup onlara namazı kıldırdığında, onlardan bir grup, seninle birlikte dursun ve silahlarını (yanlarına) alsın; böylece onlar secde ettiklerinde, arkalarınızda olsunlar. Namazlarını kılmayan diğer grup gelip seninle namaz kılsınlar, onlar da 'korunma araçlarını' ve silahlarını alsınlar. Küfredenler, size apansız bir baskın yapabilmek için, sizin silahlarınızdan ve emtianız (erzak ve mühimmatınız)dan ayrılmış olmanızı isterler. Yağmur dolayısıyla bir güçlüğünüz varsa veya hastaysanız, silahlarınızı bırakmanızda size bir sorumluluk yoktur. Korunma tedbirlerinizi alın. Şüphesiz, Allah kafirler için aşağılatıcı bir azap hazırlamıştır.
103- Namazı bitirdiğinizde, Allah'ı ayaktayken, otururken ve yan yatarken zikredin. Artık 'güvenliğe kavuşursanız' namazı dosdoğru kılın. Çünkü namaz, mü'minler üzerinde vakitleri belirlenmiş bir farzdır.
104- (Düşmanınız olan) Topluluğu aramakta gevşeklik göstermeyin. Siz acı çekiyorsanız, şüphesiz onlar da, sizin acı çektiğiniz gibi acı çekiyorlar. Oysa siz, onların umud etmediklerini Allah'tan umuyorsunuz. Allah, bilendir, hüküm ve
Gören gözler için peygamberin önderliğindeki bu namaz tarifi yetmiyor mu ki lafı çarpıtıyorlar. Eğer burada tarif edilen namaz sadece yaşam biçiminin tarif edildiği namaz ise neden hangi namaz için iman edenleri abdest almağa davet ediyor. Veya buradaki abdest temizlik oluyorsa neden su bulunmadığı zaman teyemmüm almaya davet ediliyor? Yüzün toprak tarafından mes edilerek sürülmesi insanın yüzünü temizliyor mu? Burada Kastedilen temizlik kişilerin Allaha bağlılığını emrinin yerine getirilmesini istiyor.
5/6- Ey iman edenler, namaza kalktığınız zaman yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi yıkayın, başlarınızı meshedin ve her iki topuğa kadar ayaklarınızı da (yıkayın.) Eğer cünüpseniz temizlenin (gusül edin); eğer hasta veya yolculukta iseniz ya da biriniz ayak yolundan (hacet yerinden) gelmişse yahut kadınlara dokunmuşsanız da su bulamamışsanız, bu durumda, temiz bir toprakla teyemmüm edin (hafifçe) yüzlerinize ve ellerinize ondan sürün. Allah size güçlük çıkarmak istemez, ama sizi temizlemek ve üzerinizdeki nimeti tamamlamak ister. Umulur ki şükredersiniz.
4/43- Ey iman edenler, sarhoş iken, ne dediğinizi bilinceye ve cünüp iken de -yolculukta olmanız hariç- gusül edinceye kadar namaza yaklaşmayın. Eğer hasta veya yolculukta iseniz ya da biriniz ayakyolundan (hacet yerinden) gelmişseniz yahut kadınlara dokunmuş da su bulamamışsanız, bu durumda, temiz bir toprakla teyemmüm edin, (hafifçe) yüzlerinize ve ellerinize sürün. Şüphesiz, Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.
Hadi manevi bir temizliğin olmadığını söylesinler bu gusülü nasıl anlamak lazım o zaman?
Bu kadar ayrıntılı açıklamadan sonra halen namaz yok oruç yok, haç yok, abdest temizliktir diyerek kuranın iman etmeyenler ve kalbinde maraz olanların hükmüne girilmiş olduğu kanaatine varırım bunun arkasında art niyet olduğu anlaşılır.3/7- Sana Kitab�ı indiren O'dur. Ondan, Kitab�ın anası (temeli) olan bir kısım ayetler muhkem'dir; diğerleri ise müteşabihtir. Kalplerinde bir kayma olanlar, fitne çıkarmak ve olmadık yorumlarını yapmak için ondan müteşabih olanına uyarlar. Oysa onun tevilini Allah'tan başkası bilmez. İlimde derinleşenler ise: "Biz ona inandık, tümü Rabbimiz'in Katındandır" derler. Temiz akıl sahiplerinden başkası öğüt alıp-düşünmez.
Anlayana sivrisinek saz anlamayana davul zurna az.
Selam ve sevgilerimi sunuyorum
NAMAZ HAKKINDA
Korkut kardeş Kuranda namazın olmadığını söylüyor ve nereye dönüleceğinden söz ediyor. Kıbleyi Kuran model alınması gereken bir yaşam biçiminin dönüleceği yön ve insanların yaşamaları gereken bir hayat tarzı olarak anlatmaktadır. Devamlı söylüyorum Kuran her şeyi çift yaratmıştır.51/49- Ve Biz, her şeyi iki çift yarattık. Umulur ki, öğüt alıp-düşünürsünüz. Nereye bakarsan bak yalın halde de Allahtan başka hiçbir şeyi tek olarak düşünemezisin göremezsin. Müslüman olanların arzuladığı ve kendilerine model almaları gereken yaşam tarzı Hazreti İbrahim peygamberin yaşadığı hayatı kuran örnek vermektedir. Bunu Hem de dönülen yön olarak da namazla sembolleştirmiştir.
2/124- Hani Rabbi, İbrahim'i birtakım kelimelerle denemişti. O da (istenenleri) tam olarak yerine getirmişti. (O zaman Allah İbrahim'e): "Seni şüphesiz insanlara imam kılacağım" dedi. (İbrahim) "Ya soyumdan olanlar?" deyince (Allah:) "Zalimler Benim ahdime erişemez" dedi.
Burada imam kelimesi geçiyor diye sadece önde namaz kıldıran anlamında alırsan olur mu? Kuran Burada İmam kelimesini Allahın insanlar içerisinde örnek bir yaşamı sergileyebilen canını ve sevdikleri bütün varlığını Allah uğruna gözünü kırmadan verebilen anlamında insanlara model bir örnek sunmuştur. Her türlü bağımlılıktan uzak şirklerden kendisini arındırmış, tevhit akidesinin doruğa ulaştırmış bir yaşam biçimini sergilemiş olarak örnek bir peygamberi örnek vermiştir.
Bakınız Kıble kelimesini son peygamber için de kullanmıştır.2/143- Böylece Biz sizi, insanlara şahid (ve örnek) olmanız için orta bir ümmet kıldık; Peygamber de üzerinizde bir şahid olsun. Senin üzerinde bulunduğun (yönü, Ka'be'yi) kıble yapmamız, elçiye uyanları, topukları üzerinde gerisin geri dönenlerden ayırt etmek içindir. Doğrusu (bu,) Allah'ın hidayete ilettiklerinin dışında kalanlar için büyük (bir yük)tür. Allah, imanınızı boşa çıkaracak değildir. Şüphesiz, Allah, insanlara şefkat edendir, esirgeyendir.
Burada parantez içindeki mütercimin yorumu. Asıl peygamberin yaşam biçimini insanların örnek alacak ve iman edenlerle iman etmeyenlerin yaşam biçimlerindeki farklılığın ölçüsü mihengi terazisi olarak tanımlamış. O modele uyan insanların o yöne döndüklerini anlatmak istemiştir. Elbette Allaha bir mekân ve şekil tahsis edilemez. Peki, buna itiraz edenlere soruyorum nereye dönelim? Neyi kendimize örnek alalım tevhit akidesine sahip olanlar yönünü kabeye dönmeye kabeye tapmak için değil Allaha tapmak için Allahın arzuladığı yaşam biçimine insanların kavuşmaları anlamında bunlardan söz etmiştir.
2/125- Hani Evi (Ka'be�yi) insanlar için bir toplanma ve güvenlik yeri kılmıştık. "İbrahim'in makamını namaz yeri edinin", İbrahim ve İsmail'e de, "Evimi, tavaf edenler, itikâfa çekilenler ve rüku ve secde edenler için temizleyin" diye ahid verdik.
Yani iman edenler yaşam biçimlerini Hazreti İbrahim’in örneklik teşkil eden hayat namazı anlamında söylemiştir. Ama insanların hangi dinde hangi mezhepte hangi cemaatte olurlarsa olsunlar yaşamak istedikleri doğru olan Allah katında hüsnü kabul görülecek olan hazreti İbrahim’in ortaya koyduğu namaz ve yöneliştir. Tilkinin dönüp dolaşacağı yer kürkçü dükkânı denildiği gibi İnsanların dönüp dolaşacağı yerde Allahın Hazreti İbrahim de örnekliğini verdiği yaşam biçimidir.
2/148- Herkesin (her toplumun) yüzünü çevirdiği bir yön vardır. Öyleyse hayırlarda yarışınız. Her nerede olursanız, Allah sizleri bir araya getirecektir. Şüphesiz Allah, her şeye güç yetirendir.
2/149- Her nereden çıkarsan, yüzünü Mescidi-i Haram yönüne çevir. Şüphesiz bu, Rabbinden olan bir haktır. Allah, yaptıklarınızdan gafil değildir.
2/150- Her nereden çıkarsan, yüzünü Mescid-i Haram yönüne çevir. (Siz de) Her nerede olursanız yüzünüzü onun yönüne çevirin. Öyle ki, onlardan zulmedenlerin dışında insanların, size karşı bir delilleri olmasın. Onlardan korkmayın, Benden korkun, üzerinizdeki nimetimi tamamlayayım. Umulur ki hidayete erersiniz.
Bu ayetlerden Dönme yok deyip de sadece yaşam var demek doğru olmaz. İman etmeyenlerin kendilerine göre taptıkları bir yön bir yaşam biçimi varsa iman edenlerin yaşam biçimlerini bir taraftan Allah bir örnekle belirlemiş ve insanları bir yöne dönmelerini istemiştir.
Neden herkes kendilerine örnek aldıkları bir ideoloji adamlarının yaşadıkları hayatı kendilerine örnek alarak öldükten sonra ona bağlılıklarını ortaya koymak için bir put dikip senenin belirli günlerinde ona bağlılıklarını ifade etmek için önüne geliyorlar? Bu Tapma olayı insanların yaratılışında var ama Allah yaratıklara değil kendine insanların tapmalarını istemektedir. Tapma da ona olan bağlılığı yaşamlarında göstermek ve bunu da sembolleştirerek Allaha tapanlarla Allahlın dışındakilere tapanları hem insanların kendileri arasında hem de kendisine tapılıp tapılmadığını ayırt etmek için sembolleştirerek namaz kılmalarını emretmiştir.
Tamam Namaz Kavramı bu güne kadar iman ettim diyenler arasında ifrat ve terfide vardıysa o kuranın suçu değil o insanların suçudur. Bir takım kelime oyunları ile namazın olmadığını söyleyerek kurandaki iman edenlerle iman etmeyenler arasındaki asıl farkı ortaya koyan namazın olmadığını söylemek bence arkasında iyi bir niyetin olmadığını gösteriyor.
4/100- Allah yolunda hicret eden, yeryüzünde barınacak çok yer de bulur, genişlik (ve bolluk) da. Allah'a ve Resûlü�ne hicret etmek üzere evinden çıkan, sonra kendisine ölüm gelen kişinin ecri şüphesiz Allah'a düşmüştür. Allah, bağışlayıcıdır, esirgeyicidir.
101- Yeryüzünde adım attığınızda (yolculuğa ya da savaşa çıktığınızda), kafirlerin size bir kötülük yapmalarından korkarsanız, namazı kısaltmanızda sizin için bir sakınca yoktur. Şüphesiz kafirler, sizin apaçık düşmanlarınızdır.
102- İçlerinde olup onlara namazı kıldırdığında, onlardan bir grup, seninle birlikte dursun ve silahlarını (yanlarına) alsın; böylece onlar secde ettiklerinde, arkalarınızda olsunlar. Namazlarını kılmayan diğer grup gelip seninle namaz kılsınlar, onlar da 'korunma araçlarını' ve silahlarını alsınlar. Küfredenler, size apansız bir baskın yapabilmek için, sizin silahlarınızdan ve emtianız (erzak ve mühimmatınız)dan ayrılmış olmanızı isterler. Yağmur dolayısıyla bir güçlüğünüz varsa veya hastaysanız, silahlarınızı bırakmanızda size bir sorumluluk yoktur. Korunma tedbirlerinizi alın. Şüphesiz, Allah kafirler için aşağılatıcı bir azap hazırlamıştır.
103- Namazı bitirdiğinizde, Allah'ı ayaktayken, otururken ve yan yatarken zikredin. Artık 'güvenliğe kavuşursanız' namazı dosdoğru kılın. Çünkü namaz, mü'minler üzerinde vakitleri belirlenmiş bir farzdır.
104- (Düşmanınız olan) Topluluğu aramakta gevşeklik göstermeyin. Siz acı çekiyorsanız, şüphesiz onlar da, sizin acı çektiğiniz gibi acı çekiyorlar. Oysa siz, onların umud etmediklerini Allah'tan umuyorsunuz. Allah, bilendir, hüküm ve
Gören gözler için peygamberin önderliğindeki bu namaz tarifi yetmiyor mu ki lafı çarpıtıyorlar. Eğer burada tarif edilen namaz sadece yaşam biçiminin tarif edildiği namaz ise neden hangi namaz için iman edenleri abdest almağa davet ediyor. Veya buradaki abdest temizlik oluyorsa neden su bulunmadığı zaman teyemmüm almaya davet ediliyor? Yüzün toprak tarafından mes edilerek sürülmesi insanın yüzünü temizliyor mu? Burada Kastedilen temizlik kişilerin Allaha bağlılığını emrinin yerine getirilmesini istiyor.
5/6- Ey iman edenler, namaza kalktığınız zaman yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi yıkayın, başlarınızı meshedin ve her iki topuğa kadar ayaklarınızı da (yıkayın.) Eğer cünüpseniz temizlenin (gusül edin); eğer hasta veya yolculukta iseniz ya da biriniz ayak yolundan (hacet yerinden) gelmişse yahut kadınlara dokunmuşsanız da su bulamamışsanız, bu durumda, temiz bir toprakla teyemmüm edin (hafifçe) yüzlerinize ve ellerinize ondan sürün. Allah size güçlük çıkarmak istemez, ama sizi temizlemek ve üzerinizdeki nimeti tamamlamak ister. Umulur ki şükredersiniz.
4/43- Ey iman edenler, sarhoş iken, ne dediğinizi bilinceye ve cünüp iken de -yolculukta olmanız hariç- gusül edinceye kadar namaza yaklaşmayın. Eğer hasta veya yolculukta iseniz ya da biriniz ayakyolundan (hacet yerinden) gelmişseniz yahut kadınlara dokunmuş da su bulamamışsanız, bu durumda, temiz bir toprakla teyemmüm edin, (hafifçe) yüzlerinize ve ellerinize sürün. Şüphesiz, Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.
Hadi manevi bir temizliğin olmadığını söylesinler bu gusülü nasıl anlamak lazım o zaman?
Bu kadar ayrıntılı açıklamadan sonra halen namaz yok oruç yok, haç yok, abdest temizliktir diyerek kuranın iman etmeyenler ve kalbinde maraz olanların hükmüne girilmiş olduğu kanaatine varırım bunun arkasında art niyet olduğu anlaşılır.3/7- Sana Kitab�ı indiren O'dur. Ondan, Kitab�ın anası (temeli) olan bir kısım ayetler muhkem'dir; diğerleri ise müteşabihtir. Kalplerinde bir kayma olanlar, fitne çıkarmak ve olmadık yorumlarını yapmak için ondan müteşabih olanına uyarlar. Oysa onun tevilini Allah'tan başkası bilmez. İlimde derinleşenler ise: "Biz ona inandık, tümü Rabbimiz'in Katındandır" derler. Temiz akıl sahiplerinden başkası öğüt alıp-düşünmez.
Anlayana sivrisinek saz anlamayana davul zurna az.
Selam ve sevgilerimi sunuyorum
NAMAZ HAKKINDA
Korkut kardeş Kuranda namazın olmadığını söylüyor ve nereye dönüleceğinden söz ediyor. Kıbleyi Kuran model alınması gereken bir yaşam biçiminin dönüleceği yön ve insanların yaşamaları gereken bir hayat tarzı olarak anlatmaktadır. Devamlı söylüyorum Kuran her şeyi çift yaratmıştır.51/49- Ve Biz, her şeyi iki çift yarattık. Umulur ki, öğüt alıp-düşünürsünüz. Nereye bakarsan bak yalın halde de Allahtan başka hiçbir şeyi tek olarak düşünemezisin göremezsin. Müslüman olanların arzuladığı ve kendilerine model almaları gereken yaşam tarzı Hazreti İbrahim peygamberin yaşadığı hayatı kuran örnek vermektedir. Bunu Hem de dönülen yön olarak da namazla sembolleştirmiştir.
2/124- Hani Rabbi, İbrahim'i birtakım kelimelerle denemişti. O da (istenenleri) tam olarak yerine getirmişti. (O zaman Allah İbrahim'e): "Seni şüphesiz insanlara imam kılacağım" dedi. (İbrahim) "Ya soyumdan olanlar?" deyince (Allah:) "Zalimler Benim ahdime erişemez" dedi.
Burada imam kelimesi geçiyor diye sadece önde namaz kıldıran anlamında alırsan olur mu? Kuran Burada İmam kelimesini Allahın insanlar içerisinde örnek bir yaşamı sergileyebilen canını ve sevdikleri bütün varlığını Allah uğruna gözünü kırmadan verebilen anlamında insanlara model bir örnek sunmuştur. Her türlü bağımlılıktan uzak şirklerden kendisini arındırmış, tevhit akidesinin doruğa ulaştırmış bir yaşam biçimini sergilemiş olarak örnek bir peygamberi örnek vermiştir.
Bakınız Kıble kelimesini son peygamber için de kullanmıştır.2/143- Böylece Biz sizi, insanlara şahid (ve örnek) olmanız için orta bir ümmet kıldık; Peygamber de üzerinizde bir şahid olsun. Senin üzerinde bulunduğun (yönü, Ka'be'yi) kıble yapmamız, elçiye uyanları, topukları üzerinde gerisin geri dönenlerden ayırt etmek içindir. Doğrusu (bu,) Allah'ın hidayete ilettiklerinin dışında kalanlar için büyük (bir yük)tür. Allah, imanınızı boşa çıkaracak değildir. Şüphesiz, Allah, insanlara şefkat edendir, esirgeyendir.
Burada parantez içindeki mütercimin yorumu. Asıl peygamberin yaşam biçimini insanların örnek alacak ve iman edenlerle iman etmeyenlerin yaşam biçimlerindeki farklılığın ölçüsü mihengi terazisi olarak tanımlamış. O modele uyan insanların o yöne döndüklerini anlatmak istemiştir. Elbette Allaha bir mekân ve şekil tahsis edilemez. Peki, buna itiraz edenlere soruyorum nereye dönelim? Neyi kendimize örnek alalım tevhit akidesine sahip olanlar yönünü kabeye dönmeye kabeye tapmak için değil Allaha tapmak için Allahın arzuladığı yaşam biçimine insanların kavuşmaları anlamında bunlardan söz etmiştir.
2/125- Hani Evi (Ka'be�yi) insanlar için bir toplanma ve güvenlik yeri kılmıştık. "İbrahim'in makamını namaz yeri edinin", İbrahim ve İsmail'e de, "Evimi, tavaf edenler, itikâfa çekilenler ve rüku ve secde edenler için temizleyin" diye ahid verdik.
Yani iman edenler yaşam biçimlerini Hazreti İbrahim’in örneklik teşkil eden hayat namazı anlamında söylemiştir. Ama insanların hangi dinde hangi mezhepte hangi cemaatte olurlarsa olsunlar yaşamak istedikleri doğru olan Allah katında hüsnü kabul görülecek olan hazreti İbrahim’in ortaya koyduğu namaz ve yöneliştir. Tilkinin dönüp dolaşacağı yer kürkçü dükkânı denildiği gibi İnsanların dönüp dolaşacağı yerde Allahın Hazreti İbrahim de örnekliğini verdiği yaşam biçimidir.
2/148- Herkesin (her toplumun) yüzünü çevirdiği bir yön vardır. Öyleyse hayırlarda yarışınız. Her nerede olursanız, Allah sizleri bir araya getirecektir. Şüphesiz Allah, her şeye güç yetirendir.
2/149- Her nereden çıkarsan, yüzünü Mescidi-i Haram yönüne çevir. Şüphesiz bu, Rabbinden olan bir haktır. Allah, yaptıklarınızdan gafil değildir.
2/150- Her nereden çıkarsan, yüzünü Mescid-i Haram yönüne çevir. (Siz de) Her nerede olursanız yüzünüzü onun yönüne çevirin. Öyle ki, onlardan zulmedenlerin dışında insanların, size karşı bir delilleri olmasın. Onlardan korkmayın, Benden korkun, üzerinizdeki nimetimi tamamlayayım. Umulur ki hidayete erersiniz.
Bu ayetlerden Dönme yok deyip de sadece yaşam var demek doğru olmaz. İman etmeyenlerin kendilerine göre taptıkları bir yön bir yaşam biçimi varsa iman edenlerin yaşam biçimlerini bir taraftan Allah bir örnekle belirlemiş ve insanları bir yöne dönmelerini istemiştir.
Neden herkes kendilerine örnek aldıkları bir ideoloji adamlarının yaşadıkları hayatı kendilerine örnek alarak öldükten sonra ona bağlılıklarını ortaya koymak için bir put dikip senenin belirli günlerinde ona bağlılıklarını ifade etmek için önüne geliyorlar? Bu Tapma olayı insanların yaratılışında var ama Allah yaratıklara değil kendine insanların tapmalarını istemektedir. Tapma da ona olan bağlılığı yaşamlarında göstermek ve bunu da sembolleştirerek Allaha tapanlarla Allahlın dışındakilere tapanları hem insanların kendileri arasında hem de kendisine tapılıp tapılmadığını ayırt etmek için sembolleştirerek namaz kılmalarını emretmiştir.
Tamam Namaz Kavramı bu güne kadar iman ettim diyenler arasında ifrat ve terfide vardıysa o kuranın suçu değil o insanların suçudur. Bir takım kelime oyunları ile namazın olmadığını söyleyerek kurandaki iman edenlerle iman etmeyenler arasındaki asıl farkı ortaya koyan namazın olmadığını söylemek bence arkasında iyi bir niyetin olmadığını gösteriyor.
4/100- Allah yolunda hicret eden, yeryüzünde barınacak çok yer de bulur, genişlik (ve bolluk) da. Allah'a ve Resûlü�ne hicret etmek üzere evinden çıkan, sonra kendisine ölüm gelen kişinin ecri şüphesiz Allah'a düşmüştür. Allah, bağışlayıcıdır, esirgeyicidir.
101- Yeryüzünde adım attığınızda (yolculuğa ya da savaşa çıktığınızda), kafirlerin size bir kötülük yapmalarından korkarsanız, namazı kısaltmanızda sizin için bir sakınca yoktur. Şüphesiz kafirler, sizin apaçık düşmanlarınızdır.
102- İçlerinde olup onlara namazı kıldırdığında, onlardan bir grup, seninle birlikte dursun ve silahlarını (yanlarına) alsın; böylece onlar secde ettiklerinde, arkalarınızda olsunlar. Namazlarını kılmayan diğer grup gelip seninle namaz kılsınlar, onlar da 'korunma araçlarını' ve silahlarını alsınlar. Küfredenler, size apansız bir baskın yapabilmek için, sizin silahlarınızdan ve emtianız (erzak ve mühimmatınız)dan ayrılmış olmanızı isterler. Yağmur dolayısıyla bir güçlüğünüz varsa veya hastaysanız, silahlarınızı bırakmanızda size bir sorumluluk yoktur. Korunma tedbirlerinizi alın. Şüphesiz, Allah kafirler için aşağılatıcı bir azap hazırlamıştır.
103- Namazı bitirdiğinizde, Allah'ı ayaktayken, otururken ve yan yatarken zikredin. Artık 'güvenliğe kavuşursanız' namazı dosdoğru kılın. Çünkü namaz, mü'minler üzerinde vakitleri belirlenmiş bir farzdır.
104- (Düşmanınız olan) Topluluğu aramakta gevşeklik göstermeyin. Siz acı çekiyorsanız, şüphesiz onlar da, sizin acı çektiğiniz gibi acı çekiyorlar. Oysa siz, onların umud etmediklerini Allah'tan umuyorsunuz. Allah, bilendir, hüküm ve
Gören gözler için peygamberin önderliğindeki bu namaz tarifi yetmiyor mu ki lafı çarpıtıyorlar. Eğer burada tarif edilen namaz sadece yaşam biçiminin tarif edildiği namaz ise neden hangi namaz için iman edenleri abdest almağa davet ediyor. Veya buradaki abdest temizlik oluyorsa neden su bulunmadığı zaman teyemmüm almaya davet ediliyor? Yüzün toprak tarafından mes edilerek sürülmesi insanın yüzünü temizliyor mu? Burada Kastedilen temizlik kişilerin Allaha bağlılığını emrinin yerine getirilmesini istiyor.
5/6- Ey iman edenler, namaza kalktığınız zaman yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi yıkayın, başlarınızı meshedin ve her iki topuğa kadar ayaklarınızı da (yıkayın.) Eğer cünüpseniz temizlenin (gusül edin); eğer hasta veya yolculukta iseniz ya da biriniz ayak yolundan (hacet yerinden) gelmişse yahut kadınlara dokunmuşsanız da su bulamamışsanız, bu durumda, temiz bir toprakla teyemmüm edin (hafifçe) yüzlerinize ve ellerinize ondan sürün. Allah size güçlük çıkarmak istemez, ama sizi temizlemek ve üzerinizdeki nimeti tamamlamak ister. Umulur ki şükredersiniz.
4/43- Ey iman edenler, sarhoş iken, ne dediğinizi bilinceye ve cünüp iken de -yolculukta olmanız hariç- gusül edinceye kadar namaza yaklaşmayın. Eğer hasta veya yolculukta iseniz ya da biriniz ayakyolundan (hacet yerinden) gelmişseniz yahut kadınlara dokunmuş da su bulamamışsanız, bu durumda, temiz bir toprakla teyemmüm edin, (hafifçe) yüzlerinize ve ellerinize sürün. Şüphesiz, Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.
Hadi manevi bir temizliğin olmadığını söylesinler bu gusülü nasıl anlamak lazım o zaman?
Bu kadar ayrıntılı açıklamadan sonra halen namaz yok oruç yok, haç yok, abdest temizliktir diyerek kuranın iman etmeyenler ve kalbinde maraz olanların hükmüne girilmiş olduğu kanaatine varırım bunun arkasında art niyet olduğu anlaşılır.3/7- Sana Kitab�ı indiren O'dur. Ondan, Kitab�ın anası (temeli) olan bir kısım ayetler muhkem'dir; diğerleri ise müteşabihtir. Kalplerinde bir kayma olanlar, fitne çıkarmak ve olmadık yorumlarını yapmak için ondan müteşabih olanına uyarlar. Oysa onun tevilini Allah'tan başkası bilmez. İlimde derinleşenler ise: "Biz ona inandık, tümü Rabbimiz'in Katındandır" derler. Temiz akıl sahiplerinden başkası öğüt alıp-düşünmez.
Anlayana sivrisinek saz anlamayana davul zurna az.
Selam ve sevgilerimi sunuyorum
NAMAZ HAKKINDA
Korkut kardeş Kuranda namazın olmadığını söylüyor ve nereye dönüleceğinden söz ediyor. Kıbleyi Kuran model alınması gereken bir yaşam biçiminin dönüleceği yön ve insanların yaşamaları gereken bir hayat tarzı olarak anlatmaktadır. Devamlı söylüyorum Kuran her şeyi çift yaratmıştır.51/49- Ve Biz, her şeyi iki çift yarattık. Umulur ki, öğüt alıp-düşünürsünüz. Nereye bakarsan bak yalın halde de Allahtan başka hiçbir şeyi tek olarak düşünemezisin göremezsin. Müslüman olanların arzuladığı ve kendilerine model almaları gereken yaşam tarzı Hazreti İbrahim peygamberin yaşadığı hayatı kuran örnek vermektedir. Bunu Hem de dönülen yön olarak da namazla sembolleştirmiştir.
2/124- Hani Rabbi, İbrahim'i birtakım kelimelerle denemişti. O da (istenenleri) tam olarak yerine getirmişti. (O zaman Allah İbrahim'e): "Seni şüphesiz insanlara imam kılacağım" dedi. (İbrahim) "Ya soyumdan olanlar?" deyince (Allah:) "Zalimler Benim ahdime erişemez" dedi.
Burada imam kelimesi geçiyor diye sadece önde namaz kıldıran anlamında alırsan olur mu? Kuran Burada İmam kelimesini Allahın insanlar içerisinde örnek bir yaşamı sergileyebilen canını ve sevdikleri bütün varlığını Allah uğruna gözünü kırmadan verebilen anlamında insanlara model bir örnek sunmuştur. Her türlü bağımlılıktan uzak şirklerden kendisini arındırmış, tevhit akidesinin doruğa ulaştırmış bir yaşam biçimini sergilemiş olarak örnek bir peygamberi örnek vermiştir.
Bakınız Kıble kelimesini son peygamber için de kullanmıştır.2/143- Böylece Biz sizi, insanlara şahid (ve örnek) olmanız için orta bir ümmet kıldık; Peygamber de üzerinizde bir şahid olsun. Senin üzerinde bulunduğun (yönü, Ka'be'yi) kıble yapmamız, elçiye uyanları, topukları üzerinde gerisin geri dönenlerden ayırt etmek içindir. Doğrusu (bu,) Allah'ın hidayete ilettiklerinin dışında kalanlar için büyük (bir yük)tür. Allah, imanınızı boşa çıkaracak değildir. Şüphesiz, Allah, insanlara şefkat edendir, esirgeyendir.
Burada parantez içindeki mütercimin yorumu. Asıl peygamberin yaşam biçimini insanların örnek alacak ve iman edenlerle iman etmeyenlerin yaşam biçimlerindeki farklılığın ölçüsü mihengi terazisi olarak tanımlamış. O modele uyan insanların o yöne döndüklerini anlatmak istemiştir. Elbette Allaha bir mekân ve şekil tahsis edilemez. Peki, buna itiraz edenlere soruyorum nereye dönelim? Neyi kendimize örnek alalım tevhit akidesine sahip olanlar yönünü kabeye dönmeye kabeye tapmak için değil Allaha tapmak için Allahın arzuladığı yaşam biçimine insanların kavuşmaları anlamında bunlardan söz etmiştir.
2/125- Hani Evi (Ka'be�yi) insanlar için bir toplanma ve güvenlik yeri kılmıştık. "İbrahim'in makamını namaz yeri edinin", İbrahim ve İsmail'e de, "Evimi, tavaf edenler, itikâfa çekilenler ve rüku ve secde edenler için temizleyin" diye ahid verdik.
Yani iman edenler yaşam biçimlerini Hazreti İbrahim’in örneklik teşkil eden hayat namazı anlamında söylemiştir. Ama insanların hangi dinde hangi mezhepte hangi cemaatte olurlarsa olsunlar yaşamak istedikleri doğru olan Allah katında hüsnü kabul görülecek olan hazreti İbrahim’in ortaya koyduğu namaz ve yöneliştir. Tilkinin dönüp dolaşacağı yer kürkçü dükkânı denildiği gibi İnsanların dönüp dolaşacağı yerde Allahın Hazreti İbrahim de örnekliğini verdiği yaşam biçimidir.
2/148- Herkesin (her toplumun) yüzünü çevirdiği bir yön vardır. Öyleyse hayırlarda yarışınız. Her nerede olursanız, Allah sizleri bir araya getirecektir. Şüphesiz Allah, her şeye güç yetirendir.
2/149- Her nereden çıkarsan, yüzünü Mescidi-i Haram yönüne çevir. Şüphesiz bu, Rabbinden olan bir haktır. Allah, yaptıklarınızdan gafil değildir.
2/150- Her nereden çıkarsan, yüzünü Mescid-i Haram yönüne çevir. (Siz de) Her nerede olursanız yüzünüzü onun yönüne çevirin. Öyle ki, onlardan zulmedenlerin dışında insanların, size karşı bir delilleri olmasın. Onlardan korkmayın, Benden korkun, üzerinizdeki nimetimi tamamlayayım. Umulur ki hidayete erersiniz.
Bu ayetlerden Dönme yok deyip de sadece yaşam var demek doğru olmaz. İman etmeyenlerin kendilerine göre taptıkları bir yön bir yaşam biçimi varsa iman edenlerin yaşam biçimlerini bir taraftan Allah bir örnekle belirlemiş ve insanları bir yöne dönmelerini istemiştir.
Neden herkes kendilerine örnek aldıkları bir ideoloji adamlarının yaşadıkları hayatı kendilerine örnek alarak öldükten sonra ona bağlılıklarını ortaya koymak için bir put dikip senenin belirli günlerinde ona bağlılıklarını ifade etmek için önüne geliyorlar? Bu Tapma olayı insanların yaratılışında var ama Allah yaratıklara değil kendine insanların tapmalarını istemektedir. Tapma da ona olan bağlılığı yaşamlarında göstermek ve bunu da sembolleştirerek Allaha tapanlarla Allahlın dışındakilere tapanları hem insanların kendileri arasında hem de kendisine tapılıp tapılmadığını ayırt etmek için sembolleştirerek namaz kılmalarını emretmiştir.
Tamam Namaz Kavramı bu güne kadar iman ettim diyenler arasında ifrat ve terfide vardıysa o kuranın suçu değil o insanların suçudur. Bir takım kelime oyunları ile namazın olmadığını söyleyerek kurandaki iman edenlerle iman etmeyenler arasındaki asıl farkı ortaya koyan namazın olmadığını söylemek bence arkasında iyi bir niyetin olmadığını gösteriyor.
4/100- Allah yolunda hicret eden, yeryüzünde barınacak çok yer de bulur, genişlik (ve bolluk) da. Allah'a ve Resûlü�ne hicret etmek üzere evinden çıkan, sonra kendisine ölüm gelen kişinin ecri şüphesiz Allah'a düşmüştür. Allah, bağışlayıcıdır, esirgeyicidir.
101- Yeryüzünde adım attığınızda (yolculuğa ya da savaşa çıktığınızda), kafirlerin size bir kötülük yapmalarından korkarsanız, namazı kısaltmanızda sizin için bir sakınca yoktur. Şüphesiz kafirler, sizin apaçık düşmanlarınızdır.
102- İçlerinde olup onlara namazı kıldırdığında, onlardan bir grup, seninle birlikte dursun ve silahlarını (yanlarına) alsın; böylece onlar secde ettiklerinde, arkalarınızda olsunlar. Namazlarını kılmayan diğer grup gelip seninle namaz kılsınlar, onlar da 'korunma araçlarını' ve silahlarını alsınlar. Küfredenler, size apansız bir baskın yapabilmek için, sizin silahlarınızdan ve emtianız (erzak ve mühimmatınız)dan ayrılmış olmanızı isterler. Yağmur dolayısıyla bir güçlüğünüz varsa veya hastaysanız, silahlarınızı bırakmanızda size bir sorumluluk yoktur. Korunma tedbirlerinizi alın. Şüphesiz, Allah kafirler için aşağılatıcı bir azap hazırlamıştır.
103- Namazı bitirdiğinizde, Allah'ı ayaktayken, otururken ve yan yatarken zikredin. Artık 'güvenliğe kavuşursanız' namazı dosdoğru kılın. Çünkü namaz, mü'minler üzerinde vakitleri belirlenmiş bir farzdır.
104- (Düşmanınız olan) Topluluğu aramakta gevşeklik göstermeyin. Siz acı çekiyorsanız, şüphesiz onlar da, sizin acı çektiğiniz gibi acı çekiyorlar. Oysa siz, onların umud etmediklerini Allah'tan umuyorsunuz. Allah, bilendir, hüküm ve
Gören gözler için peygamberin önderliğindeki bu namaz tarifi yetmiyor mu ki lafı çarpıtıyorlar. Eğer burada tarif edilen namaz sadece yaşam biçiminin tarif edildiği namaz ise neden hangi namaz için iman edenleri abdest almağa davet ediyor. Veya buradaki abdest temizlik oluyorsa neden su bulunmadığı zaman teyemmüm almaya davet ediliyor? Yüzün toprak tarafından mes edilerek sürülmesi insanın yüzünü temizliyor mu? Burada Kastedilen temizlik kişilerin Allaha bağlılığını emrinin yerine getirilmesini istiyor.
5/6- Ey iman edenler, namaza kalktığınız zaman yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi yıkayın, başlarınızı meshedin ve her iki topuğa kadar ayaklarınızı da (yıkayın.) Eğer cünüpseniz temizlenin (gusül edin); eğer hasta veya yolculukta iseniz ya da biriniz ayak yolundan (hacet yerinden) gelmişse yahut kadınlara dokunmuşsanız da su bulamamışsanız, bu durumda, temiz bir toprakla teyemmüm edin (hafifçe) yüzlerinize ve ellerinize ondan sürün. Allah size güçlük çıkarmak istemez, ama sizi temizlemek ve üzerinizdeki nimeti tamamlamak ister. Umulur ki şükredersiniz.
4/43- Ey iman edenler, sarhoş iken, ne dediğinizi bilinceye ve cünüp iken de -yolculukta olmanız hariç- gusül edinceye kadar namaza yaklaşmayın. Eğer hasta veya yolculukta iseniz ya da biriniz ayakyolundan (hacet yerinden) gelmişseniz yahut kadınlara dokunmuş da su bulamamışsanız, bu durumda, temiz bir toprakla teyemmüm edin, (hafifçe) yüzlerinize ve ellerinize sürün. Şüphesiz, Allah, bağışlayandır, esirgeyendir.
Hadi manevi bir temizliğin olmadığını söylesinler bu gusülü nasıl anlamak lazım o zaman?
Bu kadar ayrıntılı açıklamadan sonra halen namaz yok oruç yok, haç yok, abdest temizliktir diyerek kuranın iman etmeyenler ve kalbinde maraz olanların hükmüne girilmiş olduğu kanaatine varırım bunun arkasında art niyet olduğu anlaşılır.3/7- Sana Kitab�ı indiren O'dur. Ondan, Kitab�ın anası (temeli) olan bir kısım ayetler muhkem'dir; diğerleri ise müteşabihtir. Kalplerinde bir kayma olanlar, fitne çıkarmak ve olmadık yorumlarını yapmak için ondan müteşabih olanına uyarlar. Oysa onun tevilini Allah'tan başkası bilmez. İlimde derinleşenler ise: "Biz ona inandık, tümü Rabbimiz'in Katındandır" derler. Temiz akıl sahiplerinden başkası öğüt alıp-düşünmez.
Anlayana sivrisinek saz anlamayana davul zurna az.
Selam ve sevgilerimi sunuyorum
Ali Rıza Borazan
28. December 2009, 12:56 PM
Namaz Yok Diyenlere
AYETLER
Bakara 238
(Medenî 87) Namazlara ve orta namaza devam edin. Allah'a saygı ve bağlılık içinde namaz kılın.
Bakara 239
(Medenî 87) Eğer (herhangi bir şeyden) korkarsanız (namazlarınızı) yürüyerek yahut binmiş olarak (kılın). Güvene kavuştuğunuz zaman, siz bilmezken Allah'ın size öğrettiği şekilde O'nu anın (namaz kılın).
Bakara 277
(Medenî 87) İman edip iyi işler yapan, namaz kılan ve zekat verenler var ya, onların mükafatları Rableri katındadır. Onlara korku yoktur, onlar üzüntü de çekmezler.
Bakara 282
(Medenî 87) Ey iman edenler! Belirlenmiş bir süre için birbirinize borçlandığınız vakit onu yazın. Bir katip onu aranızda adaletle yazsın. Hiçbir katip Allah'ın kendisine öğrettiği gibi yazmaktan geri durmasın; (her şeyi olduğu gibi) yazsın. Üzerinde hak olan kimse (borçlu) da yazdırsın, Rabbinden korksun ve borcunu asla eksik yazdırmasın. Şayet borçlu sefih veya aklı zayıf veya kendisi söyleyip yazdıramayacak durumda ise, velisi adaletle yazdırsın. Erkeklerinizden iki de şahit bulundurun. Eğer iki erkek bulunamazsa rıza göstereceğiniz şahitlerden bir erkek ile -biri yanılırsa diğerinin ona hatırlatması için- iki kadın (olsun). Çağırıldıkları vakit şahitler gelmemezlik etmesin. Büyük veya küçük, vadesine kadar hiçbir şeyi yazmaktan sakın üşenmeyin. Böyle yapmanız Allah nezdinde daha adaletli, şehadet için daha sağlam, şüpheye düşmemeniz için daha uygundur. Ancak aranızda yapıp bitirdiğiniz peşin bir ticaret olursa, bu durum farklıdır. Bu durumda onu yazmamanızda sizin için bir sakınca yoktur. (Genellikle) alışveriş yaptığınızda şahit tutun. Ne yazan, ne de şahit zarara uğratılsın. Eğer bunu yaparsanız (zarar verirseniz) şüphe yok ki bu, sizin yoldan çıkmanız demektir. Allah'tan korkun. Allah size gerekli olanı öğretiyor. Allah her şeyi bilmektedir.
Âl-i İmrân 39
(Medenî 89) Zekeriyya mabedde durmuş namaz kılarken melekler ona şöyle nida ettiler: Allah sana, kendisi tarafından gelen bir Kelime'yi tasdik edici, efendi, iffetli ve salihlerden bir peygamber olarak Yahya'yı müjdeler.
Nisâ 43
(Medenî 92) Ey iman edenler! Siz sarhoş iken -ne söylediğinizi bilinceye kadar- cünüp iken de -yolcu olan müstesna- gusül edinceye kadar namaza yaklaşmayın. Eğer hasta olur veya bir yolculuk üzerinde bulunursanız, yahut sizden biriniz ayak yolundan gelirse, yahut kadınlara dokunup da (bu durumlarda) su bulamamışsanız o zaman temiz bir toprakla teyemmüm edin: Yüzlerinize ve ellerinize sürün. Şüphesiz Allah çok affedici ve bağışlayıcıdır.
Nisâ 77
(Medenî 92) Kendilerine, ellerinizi savaştan çekin, namazı kılın ve zekatı verin, denilen kimseleri görmedin mi? Sonra onlara savaş farz kılınınca, içlerinden bir gurup hemen Allah'tan korkar gibi, hatta daha fazla bir korku ile insanlardan korkmaya başladılar da "Rabbimiz! Savaşı bize niçin yazdın! Bizi yakın bir süreye kadar ertelesen (daha bir müddet savaşı farz kılmasan) olmaz mıydı?" dediler. Onlara de ki: "Dünya menfaati önemsizdir, Allah'tan korkanlar için ahiret daha hayırlıdır ve size kıl payı kadar haksızlık edilmez."
Nisâ 101
(Medenî 92) Yeryüzünde sefere çıktığınız zaman kafirlerin size kötülük etmelerinden endişe ederseniz, namazı kısaltmanızda size bir günah yoktur. Şüphesiz kafirler, sizin apaçık düşmanınızdır.
Nisâ 102
(Medenî 92) Sen de içlerinde bulunup onlara namaz kıldırdığın zaman, onlardan bir kısmı seninle beraber namaza dursunlar, silahlarını (yanlarına) alsınlar, böylece (namazı kılıp) secde ettiklerinde (diğerleri) arkanızda olsunlar. Sonra henüz namazını kılmamış olan (bu) diğer gurup gelip seninle beraber namazlarını kılsınlar ve onlar da ihtiyat tedbirlerini ve silahlarını alsınlar. O kafirler arzu ederler ki siz silahlarınızdan ve eşyanızdan gafil olsanız da üstünüze birden baskın yapsalar. Eğer size yağmurdan bir eziyet olur yahut hasta bulunursanız silahlarınızı bırakmanızda size günah yoktur. Yine de tedbirinizi alın. Şüphesiz Allah, kafirler için alçaltıcı bir azap hazırlamıştır.
Nisâ 103
(Medenî 92) Namazı bitirince de ayakta, otururken ve yanınız üzerinde yatarken (daima) Allah'ı anın. Huzura kavuşunca da namazı dosdoğru kılın; çünkü namaz müminler üzerine vakitleri belli bir farzdır.
Nisâ 142
(Medenî 92) Şüphesiz münafıklar Allah'a oyun etmeye kalkışıyorlar; halbuki Allah onların oyunlarını başlarına çevirmektedir. Onlar namaza kalktıkları zaman üşenerek kalkarlar, insanlara gösteriş yaparlar, Allah'ı da pek az hatıra getirirler.
Nisâ 162
(Medenî 92) Fakat içlerinden ilimde derinleşmiş olanlar ve müminler, sana indirilene ve senden önce indirilene iman edenler, namazı kılanlar, zekatı verenler; Allah'a ve ahiret gününe inananlar var ya; işte onlara pek yakında büyük mükafat vereceğiz.
Mâide 6
(Medenî 112) Ey iman edenler! Namaz kılmaya kalktığınız zaman yüzlerinizi, dirseklerinize kadar ellerinizi, başlarınızı meshedip, topuklara kadar ayaklarınızı yıkayın. Eğer cünüp oldunuz ise, boy abdesti alın. Hasta, yahut yolculuk halinde bulunursanız, yahut biriniz tuvaletten gelirse, yahut da kadınlara dokunmuşsanız (cinsi birleşme yapmışsanız) ve bu hallerde su bulamamışsanız temiz toprakla teyemmüm edin de yüzünüzü ve (dirseklere kadar) ellerinizi onunla meshedin. Allah size herhangi bir güçlük çıkarmak istemez; fakat sizi tertemiz kılmak ve size (ihsan ettiği) nimetini tamamlamak ister; umulur ki şükredersiniz.
Mâide 12
(Medenî 112) Andolsun ki Allah, İsrailoğullarından söz almıştı. (Kefil olarak) içlerinden on iki de başkan göndermiştik. Allah onlara şöyle demişti: Ben sizinle beraberim. Eğer namazı dosdoğru kılar, zekatı verir, peygamberlerime inanır, onları desteklerseniz ve Allah'a güzel borç verirseniz (ihtiyacı olanlara Allah rızası için faizsiz borç verirseniz) andolsun ki sizin günahlarınızı örterim ve sizi, zemininden ırmaklar akan cennetlere sokarım. Bundan sonra sizden kim inkar yolunu tutarsa doğru yoldan sapmışolur.
Mâide 55
(Medenî 112) Sizin dostunuz (veliniz) ancak Allah'tır, Resulüdür, iman edenlerdir; onlar ki Allah'ın emirlerine boyun eğerek namazı kılar, zekatı verirler.
Mâide 58
(Medenî 112) Namaza çağırdığınız zaman onu alay ve eğlence konusu yaparlar. Bu davranış, onların düşünemeyen bir toplum olmalarındandır.
Mâide 91
(Medenî 112) Şeytan içki ve kumar yoluyla ancak aranıza düşmanlık ve kin sokmak; sizi, Allah'ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık (bunlardan) vazgeçtiniz değil mi?
Mâide 106
(Medenî 112) Ey iman edenler! Birinize ölüm gelip çatınca vasiyet esnasında içinizden iki adalet sahibi kişi aranızda şahitlik etsin. Yahut seferde iken başınıza ölüm musibeti gelmişse sizden olmayan, başka iki kişi (şahit olsun). Eğer şüpheye düşerseniz o iki şahidi namazdan sonra alıkor, "Bu vasiyet karşılığında hiçbir şeyi satın almayacağız, akraba (menfaatine) de olsa; Allah (için yaptığımız) şahitliği gizlemiyeceğiz, (aksini yaparsak) bu takdirde biz elbette günahkarlardan oluruz" diye Allah üzerine yemin ettirirsiniz.
En’âm 72
(Mekkî 55) "Namazı dosdoğru kılın ve Allah'tan korkun" (diye de emredildik). O, huzuruna varıp toplanacağınız Allah'tır.
En’âm 92
(Mekkî 55) Bu (Kur'an), Ümmü'l-kura (Mekke) ve çevresindekileri uyarman için sana indirdiğimiz ve kendinden öncekileri doğrulayıcı mübarek bir kitaptır. Âhirete inananlar buna da inanırlar ve onlar namazlarını hakkıyla kılmaya devam ederler.
En’âm 162
(Mekkî 55) De ki: Şüphesiz benim namazım, kurbanım, hayatım ve ölümüm hepsi alemlerin Rabbi Allah içindir.
A’râf 170
(Mekkî 39) Kitab'a sımsıkı sarılıp namazı dosdoğru kılanlar var ya, işte biz böyle iyiliğe çalışanların ecrini zayi etmeyiz.
Enfâl 3
(Medenî 88) Onlar namazlarını dosdoğru kılan ve kendilerine rızık olarak verdiğimizden (Allah yolunda) harcayan kimselerdir.
Tevbe 5
(Medenî 113) Haram aylar çıkınca müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün; onları yakalayın, onları hapsedin ve onları her gözetleme yerinde oturup bekleyin. Eğer tevbe eder, namazı dosdoğru kılar, zekatı da verirlerse artık yollarını serbest bırakın. Allah yarlığayan, esirgeyendir.
Tevbe 11
(Medenî 113) Fakat tevbe eder, namaz kılar ve zekat verirlerse, artık onlar dinde kardeşlerinizdir. Biz, bilen bir kavme ayetlerimizi böyle açıklıyoruz.
Tevbe 18
(Medenî 113) Allah'ın mescitlerini ancak Allah'a ve ahiret gününe iman eden, namazı dosdoğru kılan, zekatı veren ve Allah'tan başkasından korkmayan kimseler imar eder. İşte doğru yola ermişlerden olmaları umulanlar bunlardır.
Tevbe 54
(Medenî 113) Onların harcamalarının kabul edilmesini engelleyen, onların Allah ve Resulünü inkar etmeleri, namaza ancak üşenerek gelmeleri ve istemeyerek harcamalarından başka bir şey değildir.
Tevbe 71
(Medenî 113) Mümin erkeklerle mümin kadınlar da birbirlerinin velileridir. Onlar iyiliği emreder, kötülükten alıkorlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekatı verirler, Allah ve Resulüne itaat ederler. İşte onlara Allah rahmet edecektir. Şüphesiz Allah azizdir, hikmet sahibidir.
Tevbe 84
(Medenî 113) Onlardan ölmüş olan hiçbirine asla namaz kılma; onun kabri başında da durma! Çünkü onlar, Allah ve Resulünü inkar ettiler ve fasık olarak öldüler.
Tevbe 108
(Medenî 113) Onun içinde asla namaz kılma! İlk günden takva üzerine kurulan mescit (Kuba Mescidi) içinde namaz kılman elbette daha doğrudur. Onda temizlenmeyi seven adamlar vardır. Allah da çok temizlenenleri sever.
Yûnus 87
(Mekkî 51) Biz de Musa ve kardeşine: Kavminiz için Mısır'da evler hazırlayın ve evlerinizi namaz kılınacak yerler yapın, namazlarınızı da dosdoğru kılın. (Ey Musa!) Müminleri müjdele! diye vahyettik.
Yûnus 100
(Mekkî 51) Allah'ın izni olmadan hiç kimse inanamaz. O, akıllarını kullanmayanları murdar (inkarcı) kılar.
Hûd 81
(Mekkî 52) (Melekler) dediler ki: Ey Lut! Biz Rabbinin elçileriyiz. Onlar sana asla dokunamazlar. Sen gecenin bir kısmında ailenle (yola çıkıp) yürü. Karından başka sizden hiçbiri geride kalmasın. Çünkü onlara gelecek olan (azap) şüphesiz ona da isabet edecektir. Onlara vadolunan (helak) zamanı, sabah vaktidir. Sabah yakın değil mi?
Hûd 87
(Mekkî 52) Dediler ki: Ey Şuayb! Babalarımızın taptıklarını (putları), yahut mallarımız hususunda dilediğimizi yapmayı terketmemizi sana namazın mı emrediyor? Oysa sen yumuşak huylu ve çok akıllısın!
Hûd 114
(Mekkî 52) Gündüzün iki ucunda, gecenin de ilk saatlerinde namaz kıl. Çünkü iyilikler kötülükleri (günahları) giderir. Bu, öğüt almak isteyenlere bir hatırlatmadır.
Ra’d 22
(Mekkî 96) Yine onlar, Rablerinin rızasını isteyerek sabreden, namazı dosdoğru kılan, kendilerine verdiğimiz rızıklardan gizli ve açık olarak (Allah yolunda) harcayan ve kötülüğü iyilikle savan kimselerdir. İşte onlar var ya, dünya yurdunun (güzel) sonu sadece onlarındır.
İbrahim 31
(Mekkî 72) İman eden kullarıma söyle: Namazlarını dosdoğru kılsınlar, kendisinde ne alışveriş, ne de dostluk bulunan bir gün gelmeden önce, kendilerine verdiğimiz rızıklardan (Allah için) gizli-açık harcasınlar.
İbrahim 37
(Mekkî 72) "Ey Rabbimiz! Ey sahibimiz! Namazı dosdoğru kılmaları için ben, neslimden bir kısmını senin Beyt-i Harem'inin (Kabe'nin) yanında, ziraat yapılmayan bir vadiye yerleştirdim. Artık sen de insanlardan bir kısmının gönüllerini onlara meyledici kıl ve meyvelerden bunlara rızık ver! Umulur ki bu nimetlere şükrederler."
İbrahim 40
(Mekkî 72) "Ey Rabbim! Beni ve soyumdan gelecekleri namazı devamlı kılanlardan eyle; ey Rabbimiz! Duamı kabul et!"
İsrâ 78
(Mekkî 50) Gündüzün güneş dönüp gecenin karanlığı bastırıncaya kadar (belli vakitlerde) namaz kıl; bir de sabah namazını. Çünkü sabah namazı şahitlidir.
İsrâ 79
(Mekkî 50) Gecenin bir kısmında uyanarak, sana mahsus bir nafile olmak üzere namaz kıl. (Böylece) Rabbinin, seni, övgüye değer bir makama göndereceğini umabilirsin.
İsrâ 110
(Mekkî 50) De ki: "İster Allah deyin, ister Rahman deyin. Hangisini deseniz olur. Çünkü en güzel isimler O'na hastır." Namazında yüksek sesle okuma; onda sesini fazla da kısma; ikisinin arası bir yol tut.
Meryem 31
(Mekkî 44) "Nerede olursam olayım, O beni mübarek kıldı; yaşadığım sürece bana namazı ve zekatı emretti."
Meryem 55
(Mekkî 44) Halkına namazı ve zekatı emrederdi; Rabbi nezdinde de hoşnutluk kazanmış bir kimse idi.
Meryem 59
(Mekkî 44) Nihayet onların peşinden öyle bir nesil geldi ki, bunlar namazı bıraktılar; nefislerinin arzularına uydular. Bu yüzden ileride sapıklıklarının cezasını çekecekler.
Tâ-Hâ 14
(Mekkî 45) Muhakkak ki ben, yalnızca ben Allah'ım. Benden başka ilah yoktur. Bana kulluk et; beni anmak için namaz kıl.
Tâ-Hâ 132
(Mekkî 45) Ailene namazı emret; kendin de ona sabırla devam et. Senden rızık istemiyoruz; (aksine) biz seni rızıklandırıyoruz. Güzel sonuç, takva iledir.
Enbiyâ 73
(Mekkî 73) Onları, emrimiz uyarınca doğru yolu gösteren önderler yaptık ve kendilerine hayırlı işler yapmayı, namaz kılmayı, zekat vermeyi vahyettik. Onlar, daima bize ibadet eden kimselerdi.
Hac 35
(Medenî 103) Onlar öyle kimseler ki, Allah anıldığı zaman kalpleri titrer; başlarına gelene sabrederler, namaz kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden (Allah için) harcarlar.
Hac 41
(Medenî 103) Onlar (o müminler) ki, eğer kendilerine yeryüzünde iktidar verirsek namazı kılar, zekatı verirler, iyiliği emreder ve kötülükten nehyederler. İşlerin sonu Allah'a varır.
Hac 78
(Medenî 103) Allah uğrunda, hakkını vererek cihad edin. O, sizi seçti; din hususunda üzerinize hiçbir zorluk yüklemedi; babanız İbrahim'in dininde (de böyleydi). Peygamberin size şahit olması, sizin de insanlara şahit olmanız için, O, gerek daha önce (gelmiş kitaplarda), gerekse bunda (Kur'an'da) size "müslümanlar" adını verdi. Öyle ise namazı kılın; zekatı verin ve Allah'a sımsıkı sarılın. O, sizin mevlanızdır. Ne güzel mevladır, ne güzel yardımcıdır!
Mü’minûn 2
(Mekkî 74) Onlar ki, namazlarında huşu içindedirler;
Mü’minûn 9
(Mekkî 74) Ve onlar ki, namazlarına devam ederler.
Fâtır 18
(Mekkî 43) Hiçbir günahkar başkasının günahını yüklenmez. Yükü (günahı) ağır gelen kimse onu taşımak için (başkasını) çağırsa, bu çağırdığı akrabası da olsa, onun yükünden bir şey yüklenmez. Sen ancak görmeden Rablerinden korkanları ve namazı kılanları uyarabilirsin. Kim temizlenirse o, kendi menfaatine temizlenmiş olur. Dönüş Allah'adır.
Fâtır 29
(Mekkî 43) Allah'ın kitabını okuyanlar, namazı kılanlar ve kendilerine verdiğimiz rızıktan (Allah için) gizli ve açık sarfedenler, asla zarara uğramayacak bir kazanç umabilirler.
Bakara 83
(Medenî 87) Vaktiyle biz, İsrailoğullarından: Yalnızca Allah'a kulluk edeceksiniz, ana-babaya, yakın akrabaya, yetimlere, yoksullara iyilik edeceksiniz diye söz almış ve "İnsanlara güzel söz söyleyin, namazı kılın, zekatı verin" diye de emretmiştik. Sonunda azınız müstesna, yüz çevirerek dönüp gittiniz.
Bakara 110
(Medenî 87) Namazı kılın, zekatı verin, önceden kendiniz için yaptığınız her iyiliği Allah'ın katında bulacaksınız. Şüphesiz Allah, yapmakta olduklarınızı noksansız görür.
Bakara 125
(Medenî 87) Biz, Beyt'i (Kabe'yi) insanlara toplanma mahalli ve güvenli bir yer kıldık. Siz de İbrahim'in makamından bir namaz yeri edinin (orada namaz kılın). İbrahim ve İsmail'e: Tavaf edenler, ibadete kapananlar, rüku ve secde edenler için Evim'i temiz tutun, diye emretmiştik.
Nûr 37
(Medenî 102) Onlar, ne ticaret ne de alış-verişin kendilerini Allah'ı anmaktan, namaz kılmaktan ve zekat vermekten alıkoyamadığı insanlardır. Onlar, kalplerin ve gözlerin allak bullak olduğu bir günden korkarlar.
Nûr 56
(Medenî 102) Namazı kılın; zekatı verin; Peygamber'e itaat edin ki merhamet göresiniz.
Nûr 58
(Medenî 102) Ey müminler! Ellerinizin altında bulunan (köle ve cariyeleriniz) ve içinizden henüz ergenlik çağına girmemiş olanlar, sabah namazından önce, öğleyin soyunduğunuz vakit ve yatsı namazından sonra (yanınıza gireceklerinde) sizden üç defa izin istesinler. Bunlar, mahrem (kapanmamış) halde bulunabileceğiniz üç vakittir. Bu vakitlerin dışında ne sizin için ne de onlar için bir mahzur yoktur. Birbirinizin yanına girip çıkabilirsiniz. İşte Allah ayetleri size böyle açıklar. Allah, (her şeyi) bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
Şu’arâ 218
(Mekkî 47) O ki, (gece namaza) kalktığın zaman seni görüyor.
Neml 3
(Mekkî 48) Onlar ki, namazı kılarlar, zekatı verirler ve ahirete de kesin olarak inanırlar.
Ankebût 45
(Mekkî 85) (Resulüm!) Sana vahyedilen Kitab'ı oku ve namazı kıl. Muhakkak ki, namaz, hayasızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah'ı anmak elbette (ibadetlerin) en büyüğüdür. Allah yaptıklarınızı bilir.
Rûm 17
(Mekkî 84) 17,18. Haydi siz, akşama ulaştığınızda (akşam ve yatsı vaktinde) sabaha kavuştuğunuzda, gündüzün sonunda ve öğle vaktine eriştiğinizde Allah'ı tesbih edin (namaz kılın), ki göklerde ve yerde hamd O'na mahsustur.
Rûm 18
(Mekkî 84) 17,18. Haydi siz, akşama ulaştığınızda (akşam ve yatsı vaktinde) sabaha kavuştuğunuzda, gündüzün sonunda ve öğle vaktine eriştiğinizde Allah'ı tesbih edin (namaz kılın), ki göklerde ve yerde hamd O'na mahsustur.
Rûm 31
(Mekkî 84) Hepiniz O'na yönelerek O'na karşı gelmekten sakının, namazı kılın; müşriklerden olmayın.
Lokman 4
(Mekkî 57) O kimseler, namazı kılarlar, zekatı verirler; onlar ahirete de kesin olarak iman ederler.
Lokman 17
(Mekkî 57) Yavrucuğum! Namazı kıl, iyiliği emret, kötülükten vazgeçirmeye çalış, başına gelenlere sabret. Doğrusu bunlar, azmedilmeye değer işlerdir.
Ahzâb 33
(Medenî 90) Evlerinizde oturun, eski cahiliye adetinde olduğu gibi açılıp saçılmayın. Namazı kılın, zekatı verin, Allah'a ve Resulüne itaat edin. Ey Ehl-i Beyt! Allah sizden, sadece günahı gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor.
Şûrâ 38
(Mekkî 62) Yine onlar, Rablerinin davetine icabet ederler ve namazı kılarlar. Onların işleri, aralarında danışma iledir. Kendilerine verdiğimiz rızıktan da harcarlar.
Mücâdele 13
(Medenî 105) Gizli bir şey konuşmanızdan önce sadakalar vermekten çekindiniz mi? Bunu yapmadığınıza ve Allah da sizi affettiğine göre artık namazı kılın, zekatı verin Allah'a ve Resulüne itaat edin. Allah yaptıklarınızdan haberdardır.
Cum’a 9
(Medenî 110) Ey iman edenler! Cuma günü namaza çağırıldığı (ezan okunduğu) zaman, hemen Allah'ı anmaya koşun ve alış verişi bırakın. Eğer bilmiş olsanız, elbette bu, sizin için daha hayırlıdır.
Cum’a 10
(Medenî 110) Namaz kılınınca artık yeryüzüne dağılın ve Allah'ın lütfundan isteyin. Allah'ı çok zikredin; umulur ki kurtuluşa erersiniz.
Me’âric 22
(Mekkî 79) Ancak şunlar öyle değildir: Namaz kılanlar,
Me’âric 23
(Mekkî 79) Ki, onlar namazlarında devamlıdırlar (ihmal göstermezler;).
Me’âric 28
(Mekkî 79) Ki Rab'lerinin azabı(na karşı) emin olunamaz;
Me’âric 34
(Mekkî 79) Namazlarını koruyanlar;
Cin 19
(Mekkî 40) Allah'ın kulu, O'na yalvarmaya (namaza) kalkınca, neredeyse onun etrafında keçe gibi birbirlerine geçeceklerdi.
Müzzemmil 2
(Mekkî 3) Birazı hariç, geceleri kalk namaz kıl.
Müzzemmil 20
(Mekkî 3) (Resulüm!) Senin, gecenin üçte ikisine yakın kısmını, (bazen) yarısını, (bazen de) üçte birini yatmadan (ibadetle) geçirdiğini ve beraberinde bulunanlardan bir topluluğun da (böyle yaptığını) Rabbin elbette biliyor. Gece ve gündüzü (içinde olup bitenleri iyiden iyiye) ölçüp biçen ancak Allah'tır. O sizin, bunu sayamayacağınızı bildiği için, sizi bağışladı. Artık, Kur'an'dan kolayınıza geleni okuyun. Allah bilmektedir ki, içinizde hastalar bulunacak, bir kısmınız Allah'ın lütfundan (rızık) aramaküzere yeryüzünde yol tepecekler, diğer bir kısmınız da Allah yolunda çarpışacaklardır. O halde Kur'an'dan kolayınıza geleni okuyun. Namazı kılın, zekatı verin, Allah'a gönül hoşluğuyla ödünç verin. Kendiniz için önden (dünyada iken) ne iyilik hazırlarsanız Allah katında onu bulursunuz; hem de daha üstün ve mükafatça daha büyük olmak üzere. Allah'tan mağfiret dileyin, şüphesiz Allah çok bağışlayıcı, çok esirgeyicidir.
Müddessir 43
(Mekkî 4) Onlar şöyle cevap verirler: Biz namaz kılanlardan değildik,
Kıyâme 31
(Mekkî 31) İşte o, (Peygamber'in getirdiğini) doğru kabul etmemiş, namaz da kılmamıştı.
Alak 10
(Mekkî 1) Namaz kılarken bir kulu (Peygamber'i namazdan)?
Beyyine 5
(Medenî 100) Halbuki onlara ancak, dini yalnız O'na has kılarak ve hanifler olarak Allah'a kulluk etmeleri, namaz kılmaları ve zekat vermeleri emrolunmuştu. Sağlam din de budur.
Mâ’ûn 4
(Mekkî 17) Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki,
Mâ’ûn 5
(Mekkî 17) Onlar namazlarını ciddiye almazlar.
Bakara 3
(Medenî 87) Onlar gayba inanırlar, namaz kılarlar, kendilerine verdiğimiz mallardan Allah yolunda harcarlar.
Bakara 43
(Medenî 87) Namazı tam kılın, zekatı hakkıyla verin, rüku edenlerle beraber rüku edin.
Bakara 45
(Medenî 87) Sabır ve namaz ile Allah'tan yardım isteyin. Şüphesiz o (sabır ve namaz), Allah'a saygıdan kalbi ürperenler dışında herkese zor ve ağır gelen bir görevdir.
Bakara 48
(Medenî 87) Öyle bir günden korkun ki, o günde hiç kimse başkası için herhangi bir ödemede bulunamaz; hiç kimseden (Allah izin vermedikçe) şefaat kabul olunmaz, fidye alınmaz; onlara asla yardım da yapılmaz.
Bakara 144
(Medenî 87) (Ey Muhammed!) Biz senin yüzünün göğe doğru çevrilmekte olduğunu (yücelerden haber beklediğini) görüyoruz. İşte şimdi, seni memnun olacağın bir kıbleye döndürüyoruz. Artık yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir. (Ey müslümanlar!) Siz de nerede olursanız olun, (namazda) yüzlerinizi o tarafa çevirin. Şüphe yok ki, ehl-i kitap, onun Rablerinden gelen gerçek olduğunu çok iyi bilirler. Allah onların yapmakta olduklarından habersiz değildir.
Bakara 149
(Medenî 87) Nereden yola çıkarsan çık (namazda) yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir. Bu emir Rabbinden sana gelen gerçektir. (Biliniz ki) Allah yaptıklarınızdan habersiz değildir.
Bakara 150
(Medenî 87) (Evet Resulüm ! ) Nereden yola çıkarsan çık (namazda) yüzünü Mescid-i Haram'a doğru çevir. Nerede olursanız olunuz, yüzünüzü o yana çevirin ki, aralarından haksızlık edenler (kuru inatçılar) müstesna, insanların aleyhinizde (kullanabilecekleri) bir delili bulunmasın. Sakın onlardan korkmayın! Yalnız benden korkun. Böylece size olan nimetimi tamamlayayım da doğru yolu bulasınız.
Bakara 153
(Medenî 87) Ey iman edenler! Sabır ve namaz ile Allah'tan yardım isteyin. Çünkü Allah muhakkak sabredenlerle beraberdir.
Bakara 177
(Medenî 87) İyilik, yüzlerinizi doğu ve batı tarafına çevirmeniz değildir. Asıl iyilik, o kimsenin yaptığıdır ki, Allah'a, ahiret gününe, meleklere, kitaplara, peygamberlere inanır. (Allah'ın rızasını gözeterek) yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, dilenenlere ve kölelere sevdiği maldan harcar, namaz kılar, zekat verir. Antlaşma yaptığı zaman sözlerini yerine getirir. Sıkıntı, hastalık ve savaş zamanlarında sabreder. İşte doğru olanlar, bu vasıfları taşıyanlardır. Müttakiler ancak onlardır!
Designed by ÖFK
En iyi 1024 x 768 pikselde görüntülenir
Ali Rıza Borazan
28. December 2009, 12:59 PM
Kuranda salat geçen Ayetler
AYETLER
Bakara 157
(Medenî 87) Rablerinden bağışlanma (salat) ve rahmet bunların üzerinedir ve hidayete erenler de bunlardır.
Ahzâb 56
(Medenî 90) Şüphesiz, Allah ve melekleri Peygambere salat ederler. Ey iman edenler, siz de ona salat edin ve tam bir teslimiyetle ona selam verin.
Designed by ÖFK
En iy
Korkut
29. December 2009, 05:37 PM
Selam Ali bey,
bir ayet getirmemissiniz, mekanik namazi anlatan!
bakin bir ayet getirin, sadece bir ayet!
Tamam, Qible kelimesinin iki anlami olsun diyelim! Ama ikinci anlaminin kabeye dönülmesi oldugnu nerden cikariyorsunuz? Mescidi harami Kabe olarak görüyorsaninz, bunun delili nerde. 5:97 ayetini delil olarak geritmeden iyce bir arastirin!
Ve her seyi cift yaratilmis derken, buna kelimelerin de dahil oldugnu neden kabul buluyorsunuz? Ha bir de üc degisik anlama geliyorsa, mesela "Yüz" kelimesi, ne yapacagiz?
Hanni her sey cift di? Allah arada bir kelimeyi cift yarattigni unutup ücüncü bir anlam mi vermis?
Allah askina yapmayin, her seyi cift yaratik derken bunu bir dilin kelimelerine cekmeyin!
Her sey cift de Kalbimiz neden cift degil?
Ha simdi derseniz bir kani pumpalayan kelbimiz var, bir de kirlenen klap var!
O zaman bede sorarim, elimiz cift de, el keliisine neden bir de güc anlami yüklenmis! Buna benzer dah cok örnekler verebiliriz?
"B" harfi neden cift degil?
Ali Rıza Borazan
30. December 2009, 09:10 AM
73/20- Gerçekten Rabbin, senin gecenin üçte ikisinden biraz eksiğinde, yarısında ve üçte birinde (namaz için) kalktığını bilir; seninle birlikte olanlardan bir topluluğun da (böyle yaptığını bilir). Geceyi ve gündüzü Allah takdir eder. Sizin bunu sayamıyacağınızı bildi, böylece tevbenizi (O'na dönüşünüzü) kabul etti. Şu halde Kur'an'dan kolay geleni okuyun. Allah sizden hastalar olduğunu, başkalarının Allah'ın fazlından aramak için yeryüzünde gezip-dolaşacaklarını ve diğerlerinin Allah yolunda çarpışacaklarını bilmiştir. Öyleyse ondan (Kur'an'dan) kolay geleni okuyun. Namazı dosdoğru kılın, zekatı verin ve Allah'a güzel bir borç verin. Hayır olarak kendi nefisleriniz için önceden takdim ettiğiniz şeyleri daha hayırlı ve daha büyük bir ecir (karşılık) olarak Allah Katında bulursunuz. Allah'tan mağfiret dileyin. Şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.
Mavera Kardeşin Namazın rekat sayısı olmadığını söylemesi Nisa suresindeki4/101- Yeryüzünde adım attığınızda (yolculuğa ya da savaşa çıktığınızda), kafirlerin size bir kötülük yapmalarından korkarsanız, namazı kısaltmanızda sizin için bir sakınca yoktur. Şüphesiz kafirler, sizin apaçık düşmanlarınızdır.
102- İçlerinde olup onlara namazı kıldırdığında, onlardan bir grup, seninle birlikte dursun ve silahlarını (yanlarına) alsın; böylece onlar secde ettiklerinde, arkalarınızda olsunlar. Namazlarını kılmayan diğer grup gelip seninle namaz kılsınlar, onlar da 'korunma araçlarını' ve silahlarını alsınlar. Küfredenler, size apansız bir baskın yapabilmek için, sizin silahlarınızdan ve emtianız (erzak ve mühimmatınız)dan ayrılmış olmanızı isterler. Yağmur dolayısıyla bir güçlüğünüz varsa veya hastaysanız, silahlarınızı bırakmanızda size bir sorumluluk yoktur. Korunma tedbirlerinizi alın. Şüphesiz, Allah kafirler için aşağılatıcı bir azap hazırlamıştır.
103- Namazı bitirdiğinizde, Allah'ı ayaktayken, otururken ve yan yatarken zikredin. Artık 'güvenliğe kavuşursanız' namazı dosdoğru kılın. Çünkü namaz, mü'minler üzerinde vakitleri belirlenmiş bir farzdır.
Allah unu yağı şekeri vermiş helva yapmayı insanların kendisine bırakmıştır. Bakınız Burada Burak kardeş Normal şartlarda. Allah kainatta yarattığı bütün şeyleri çift yarattığını bu sebeple de namaz rekatlarının da çift olması gerektiğini söylemiş bence bu isabetli bir yakalayıştır. Bakınız peygamber bir imam olarak orada kafirlerin saldırma tehlikesi ile karşı karşıya kalındığında diğer iki guruba birer reket kıldırıyor. kendisi de farklı farklı guruplara kıldırdığı için de iki rekat kılmış oluyor. ben acizane burada peygamberin de diğer zamanlarda iki reket kıldığını söylüyorum. bu kılış şekli sadece önder olma sıfatıyla sadece savaş ve korku anında kılındığını söylüyorum ama namazın dört rekat anlayanlara da neden dört diye eleştirmiyorum ve taklit değilse de böyle anlamışsa allah onu hesaba çakacak değildir. Ama namazı allahon emrettikleri dışında sünnet ile veya sünnet namazı diye bir şey ortaya koyarsa peygamber ilah konumuna getirilmiş olur bu da şirktir.
Biz Burada Namazın rekatlarını tartışıyoruz asıl olan namazın şekilsel ve mekanik olarak olmadığını söyleyenlere cevap hazırlayın. İnsan var ortada Hani Onun ruhu dersen ruh gözükmüyor Ruhu kaldırıp attın mı ortada yemeyen içmeyen konuşmayan zaman geçtikçe kokuşmaya başlayan bir ceset kalır. Namazı kaldırdın mı islam sadece bir ruhu çıkan bir insan gibidir anlam taşımaz.
Ali Rıza Borazan
10. January 2010, 09:30 AM
Korkut Kardeş Kuranın her şey çift yarattık ayetine B Harfi neden çif değildir diye cevap vermiş. Bak kardeş Be harfi çift gözlüdür.
elmuh
12. January 2010, 06:45 PM
İlgili konu:
Kuran'da Namaz
http://www.hanifler.com/showthread.php?t=510
hiiic
14. March 2010, 06:33 AM
Ben her 2 tarafıda okudum, mekanik namaz olmadığını söyleyenler daha mantıklı daha tutarlı,,
eğer tersi durum söz konusuysa, ben ahirette hesap verirken Allaha söylerim, kuranda açıklasaydın da bizde kılsaydık derim. Çok anlayışlı çok bilgi dolu bir hocam vardı, ona bile sölesem o bile beni affeder haklısın der, onu yaratan Allah mı affetmicek...
dost1
15. March 2010, 01:53 AM
Selamun Aleykum! Değerli Kardeşim!
Ben her 2 tarafıda okudum, mekanik namaz olmadığını söyleyenler daha mantıklı daha tutarlı,,
eğer tersi durum söz konusuysa, ben ahirette hesap verirken Allaha söylerim, kuranda açıklasaydın da bizde kılsaydık derim. Çok anlayışlı çok bilgi dolu bir hocam vardı, ona bile sölesem o bile beni affeder haklısın der, onu yaratan Allah mı affetmicek...
Buraya bakar mısınız? (http://www.hanifler.com/showthread.php?t=1391)
Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.
müslümanlardan
15. March 2010, 11:51 AM
DOST1..ALINTI
NAMAZ KAÇ REKÂTTIR?
Kur’ân'da namazın kaç rekât olduğu yer almaz. Bunu, niyazda bulunan kişiler, psikolojik durumlarına göre yaparlar. Namaz, tekbirden oturuşa hudû ve tazarru ile uzun süreli olabileceği gibi, şekilciliğe düşmemek şartıyla arzu edildiği kadar uzatabilir.
Ayrıca bu niyazda, konu ettiğimiz aşamaların hepsini yapmak da gerekmez. İmkân ölçüsünde ortama göre birkaçı yapıldığı zaman da tazarru yerine gelmiş olur.
Bu açıklamalardan anlaşılacağı üzere dua; hudû [eğilmek, bükülmek, küçülmek ve tam teslim olup itaat etmek, sözü yumuşatmak, kibar, tatlı söylemek; tevazu göstermek] ile namaz da tazarru [sürekli alçalma] ile yapılmalıdır.
Bunlar, en önemli özelliklerdir. Hudû ve tazarru, şekilciliğin bilince ermesidir.
Yukarıda tekrar tekrar açıklamıştık ki namaz, “tazarrulu duâ” demektir. Duâ da, “kulun, ihtiyacını, gönlünden gelen düşünce ve isteği Allah'a arzetmesi”dir. Onun için duâ, kulluk görevlerinin en hasıdır. Hiç şüphesiz Allah, kalplerden geçeni, dertleri, sıkıntıları, istek ve ihtiyaçları bilir. Onun için insan onu, saygı ve edep çerçevesinde Allah'a arz edip O'ndan istekte bulunmalıdır. Bunu yaparken en fazla dikkat edilecek husus, samimiyet ve saygıdır.
Namazın mahiyeti ve nasıl kılınacağı, hudû ve tazarru yönünden bilinmediğinden, namaz kılanların sayısı azalmıştır. Profesyonel namaz kılanlar ve imamlar türemiştir. Ruhsuz kılınması sebebiyle namaz anlamsız hareketlere dönüşmüş, kılanların da namazı niçin kıldıkları tartışılır ve merak edilir olmuştur.
Bu âyet indiği zamanlarda da şimdiki gibi riyakâr, ısmarlama duâ yapan, süslü sözlerle emir verir gibi bağırıp çağırarak duâ yapan duâcılar vardı. Bu âyetle Cenâb-ı Hakk, duânın nasıl yapılması gerektiğini bildirmektedir. Dolayısıyla, bağırarak, çağırarak, emreder gibi, hele hele ne denildiği bilinmeden yapılan duâlar duâ olmadığı gibi Allah'a karşı da saygısızlık, edepsizlik ve haddi aşmaktır. Allah ise haddi aşanları, saygısızları ve edepsizleri sevmez. Burada, Kütüb-i Sitte'de yer alan sahih bir rivâyeti nakletmek istiyorum:
Ebû Mûsa el-Eş‘ari şöyle demiştir: Bizler Rasûlullah'ın maiyyetinde bir gazvede bulunduk. Yolda ilerlerken yüksek bir mevkie çıktıkça, bir yüksek yola yükseldikçe, bir vâdi içine indikçe buralarda tekbir getirerek seslerimizi yükseltmeye başladık. Rasûlullah bizim yanımıza yaklaştı ve dedi ki:
-- Ey insanlar! Nefislerinize yumuşak davranın [seslerinizi çok yükseltmeyin]! Şüphesiz ki, sizler bir sağırı ve bir gâibi çağırmıyorsunuz. Sizler şüphesiz semî‘ ve basîr olan Allah'a duâ ediyorsunuz.
Evet, kulluğun özü ve göstergesi duâdır. Duânın özü ve göstergesi de hudû ve tazarrudur. Namaz, yapılabilecek duâların en üstünü olduğundan [hem gönül hem beden hem de dil ile yapılan komple bir duâ olduğundan], hudû ve tazarrusuz olmamalıdır. Hudû ve tazarru namazın ruhudur. Hudû ve tazarrusuz namazın yararı olmak şöyle dursun, insana yük bile olur.
Gösteriş olarak yapılan hudû ve tazarru hiçbir işe yaramaz.
Kaynak:İşte Kur'an(Hakkı Yılmaz)
[ALİ RIZA]ALINTI
4/103- Namazı bitirdiğinizde, Allah'ı ayaktayken, otururken ve yan yatarken zikredin. Artık 'güvenliğe kavuşursanız' namazı dosdoğru kılın. Çünkü namaz, mü'minler üzerinde vakitleri belirlenmiş bir farzdır.”
Şimdi ben burada ki anladığımı, okuyucularla paylaşmak isterken benim söylediğim doğru deyip dayatmak istemiyorum. Eleştiri mutlaka olacaktır. Onları da saygı ile karşıladığımı belirtmek isterim.
Allah Kuran da Ayette belirtildiği gibi bir korku ve savaş namazından bahsetmektedir. Kuran bir konuyu işlerken bir hikâye bir masal gibi anlatmamıştır. Daha öncede verdiğim örnekteki gibi dağın içerisindeki madenleri nasıl inceleme ve tahlil yaparak, ayrıştırıp, ayrı ayrı ortaya çıkıyorsa, kurandaki ayetlerin kastettikleri manalarda kuran içerisine serpiştirilmiş vaziyettedir. Onun yorumunu kuranın bütününde aramak lazımdır.
Nisa suresinin yüz ikinci ayetinde, Allah resulüne savaş anında kılınan kısaltılmış bir namazın tatbikatını yaptırıyor. Ve nöbetleşe kılınan namazdan bahsediyor. “ Sen içlerinde olup, onlara namazını kıldırdığında, onlardan bir gurup seninle birlikte namaza dursun. Silahlarını (yanlarına) alsın böylece onlar secde ettiklerinde, arkalarınızda olsunlar,” İşte buraya kadar peygamberin önderliğinde bir gurup Müslümanın kılmış oldukları namaz anlatılmıştır. Secde ifadesi de kuranın diğer ayetlerinde söz edilmektedir. Kılınan peygamberin dışındaki Müslümanların namazı bir rekât olmaktadır.
HER İKİ GÖRÜŞE CEVAP
BU AYETTE SAVAŞ ESNASINDA KILINAN NAMAZ BİR REKATTIR VE ÖYLEDE KILINMIŞ DEMEK SADECE AYETE BAKANIN YORUMUDUR.
Çünkü ayette savaş esnasında namazda kısaltma yapıla bilinirden bahsedildiği gibi bunun ilk gelen gurup secdeden sonra,ikinci gurupla yer değiştirmeden bahseder ama bu SECDE BİR SECDEDİR DEMEK YANLIŞ OLDUĞU gibi bu NAMAZ I KILANLARDA BİR KILMIŞTIR DEMEK YANLIŞTIR.Secdeye gidildiğinde bir secde yapılmış ,yoksa ,ikimi, ve ayrıca bir rekatmı ,ikimi ,üçmü,dörtmü vesayire saysal olarak belirtme olmadığı için burda kesinlik yok.
İşte sorun burda,insanlar kendi DÜŞÜNCELERİNE KURANDAN DESTEK BULMAK İÇİN KURANA YÖNELİNCE böyle yanlışlara düşe bilirler, ve bu gün hangi düşünce sistemi olsun kurana baktığında kendine destek bir çok ayet bulur,bu DÜŞÜNCE SİSTEMİ İSTER
SOSYALİZM,İSTER KOMİNİZM,İSTER DEMOKRASİ İSTER HER HANGİ BİR beşeri düşünce sistemi olsun.
Kısacası KURANA NASIL GİDERSENİZ ÖYLE KARŞILIĞINI ALIRSINIZ,ÇÜN KÜ KURANA BAKAN HER KİŞİNİN BAKIŞ AÇSINA GÖRE İMANINIDA ARTIRA BİLİR,KÜFRÜNÜDE, sonuçta her kurana yönelen farklı bir kitaba değil,AYNI OLAN KURANA YÖNELİYOR ama sonuçta KURAN
BİRİNİN İMANINI ARTIRIRKEN ,DİĞERİNİNDE KÜFRÜNÜ ARTIRIYOR.Peki şimdi diye bilir miyiz kuran burda farklı iki kitapta birinin imanını artırırken düğerinin küfrünü artırıyor.
Evet arkadaşlar kuranı anlamak için ilkbaşta AHSAB 21 ANLAMAK VE zihinde temizlenmek lazım.
namazı anlamak için MUHAMMED[SAV] İYİ tanımak lazım yoksa ALİRIZA ABİ KURANDA NAMAZIN REKAT SAYISI VAR DER,DOST ABİDE YOK DER.
Peki nasıl çıkılacak bu işin içinden oda ayrı bir sıkıntı
dost1
16. March 2010, 04:29 AM
Selamun Aleykum! Değerli Müslümanlardan Kardeşim!
...
HER İKİ GÖRÜŞE CEVAP
BU AYETTE SAVAŞ ESNASINDA KILINAN NAMAZ BİR REKATTIR VE ÖYLEDE KILINMIŞ DEMEK SADECE AYETE BAKANIN YORUMUDUR.
Sözü edilen ayetler şunlardır.
Nisa;101: Ve iza darebtüm fiyl Ardı feleyse aleyküm cünahun en taksuru mines Salati, in hıftüm en yeftinekümülleziyne keferu* innel kafiriyne kânu leküm adüvven mübiyna;
Nisa;102: Ve iza künte fiyhim feekamte lehümüs Salate feltekum taifetün minhüm meake vel ye'huzü eslihatehüm* feiza secedu felyekûnu min veraiküm* velte'ti taifetün uhra lem yusallu fel yusallu meake velye'huzü hızrehüm ve eslihatehüm* veddelleziyne keferu lev tağfülune an eslihatiküm ve emtiatiküm feyemiylune aleyküm meyleten vahıdeten, ve la cünaha aleyküm in kâne bi küm ezen min metarin ev küntüm merda en tedau eslihateküm* ve huzu hızraküm* innAllahe eadde lil kafiriyne azaben mühiyna;.
Nisa;103: Feiza kadaytümüs Salate fezkürullahe kıyamen ve kuuden ve alâ cünubiküm* feizatme'nentüm feekıymus Salate, innesSalate kânet alel mu’miniyne kitaben mevkuta;
Ve yeryüzünde sefere çıktığınız zaman, kâfir kimselerin sizi fitnelendirmesinden [size bir kötülük yapacağından] korkarsanız, salâttan kısaltmanızda sizin için bir sakınca yoktur. Şüphesiz kâfirler sizin için apaçık düşmandırlar.
Ve sen onların içinde bulunup da onlar için salât ikâme ettiğin [eğitim-öğretim verdiğin] zaman içlerinden bir kısmı seninle beraber dikilsinler [eğitime katılsınlar], silahlarını da yanlarına alsınlar. Bunlar boyun eğdiklerine [ikna olduklarında] arka tarafınıza geçsinler. Sonra salâta katılmamış [eğitim-öğretim almamış] diğer bir kısmı gelsin seninle beraber salât etsinler [eğitim-öğretim yapsınlar] ve tedbirlerini ve silahlarını alsınlar. Kâfirler, silahlarınızdan ve eşyanızdan gâfil olsanız da size ani bir baskın yapsınlar isterler. Eğer size yağmurdan bir eziyet erişir veya hasta olursanız silahlarınızı bırakmanızda sizin için bir sakınca yoktur. Tedbirinizi de alın. Şüphesiz Allah, kâfirlere alçaltıcı bir azap hazırlamıştır.
Sonra (korku halindeki) salâtı tamamlayınca, artık Allah'ı ayakta, oturarak, yan yatmışken anın. Sükûnet bulduğunuzda/güvene erdiğinizde, salâtı ikâme edin. Hiç şüphesiz ki salât, mü’minler üzerine vakti belirlenmiş bir yazgıdır.
Lütfen ayetlerin orijinalini de okuyun.Savaş esnasında ikame edilen salattır. Farsça “namaz” olarak geçen değildir.
Çünkü ayette savaş esnasında namazda kısaltma yapıla bilinirden bahsedildiği gibi bunun ilk gelen gurup secdeden sonra,ikinci gurupla yer değiştirmeden bahseder ama bu SECDE BİR SECDEDİR DEMEK YANLIŞ OLDUĞU gibi bu NAMAZ I KILANLARDA BİR KILMIŞTIR DEMEK YANLIŞTIR.Secdeye gidildiğinde bir secde yapılmış ,yoksa ,ikimi, ve ayrıca bir rekatmı ,ikimi ,üçmü,dörtmü vesayire saysal olarak belirtme olmadığı için burda kesinlik yok.
SECDE NEDİR? BİRLİKTE BAKALIM.İNŞAALLAH.
Secde sözcüğünün vaz’ı [ilk ortaya çıkışı], “devenin sahibini üstüne çıkarması için boynunu eğmesi” ve “meyve yüklü hurma dallarının, sahibinin rahat uzanıp toplamasına elverişli olarak eğilmesi” anlamındadır. Daha sonra sözcük, “kralların bastırdıkları para üstündeki kabartma resimlere tebaanın baş eğerek bağlılık göstermesi” anlamında kullanılmıştır.
Bu durumda سجدة [secde], “kişinin bilinçli olarak bir başkasına –kendisinden daha güçlü olduğunu kabul ederek– teslim olması, boyun eğmesi, onun otoritesi dışına çıkmaması” demektir. Kur’ân'da zikredilen, “meleklerin Âdem'e secde etmeleri” de bu anlamdadır. Yani, melekler [tabiat güçleri], –kendilerinden daha güçlü olduğu için– Âdem'e [bilgili kimseye] boyun eğip teslim olmuşlardır.
Secde kelimesinde, “yere kapanmak” anlamı yoktur. Bu eylem, خرور [harûr] sözcüğü ile ifade edilir. Nitekim bazı âyetlerde خرّوا سجّداً [harrû sücceden] şeklinde geçer ki bu, “secde ederek [teslim olarak] yere kapandılar” demektir.
“Teslim olarak yere kapanma” ifadesinin yer aldığı âyetler şunlardır:
Ve anasıyla babasını yüksek bir taht üzerine yükseltti. Ve hepsi o'na teslim olarak yere kapandılar. Ve (Yûsuf), “Babacığım! İşte bu durum, o rüyamın tevilidir. Gerçekten Rabbim onu hak kıldı. Şeytan benimle kardeşlerimin arasını bozduktan sonra, beni zindandan çıkarmakla ve sizi çölden getirmekle Rabbim bana hakikaten ihsan buyurdu. Şüphesiz Rabbim dilediği şeye lütfedicidir. Şüphesiz O, en iyi bilen, hüküm koyandır. (Yûsuf/100)
İşte bunlar, Âdem'in soyundan, Nûh ile beraber taşıdıklarımızdan, İbrâhîm ve İsrâîl'in soyundan ve hidâyete erdirdiğimiz ve seçtiğimiz peygamberlerden Allah'ın kendilerine nimetler verdiği kimselerdir. Onlar kendilerine Rahman'ın âyetleri okunduğu zaman ağlayarak ve secde ederek [teslimiyet göstererek] yere kapanırlardı. (Meryem/58)
Gerçekten Bizim âyetlerimize ancak, kendilerine öğüt verildiği zaman secde ederek yerlere kapanan ve Rabb'lerine hamd ile tesbîh edenler ve büyüklük taslamayanlar inanırlar. (Secde/15)
De ki: Siz ona [Kur’ân'a] ister inanın, ister inanmayın; şu daha önce kendilerine ilim verilenler; o [Kur’ân] onlara okunduğunda onlar, secde ederek [teslimiyet göstererek] çeneleri üstü kapanırlar. Ve, “Rabbimizi tenzih ederiz. Rabbimizin vaadi mutlaka gerçekleşecektir” derler. Ve onlar, ağlayarak çeneleri üstü kapanırlar. Ve bu [Kur’ân] onların huşûunu [alçak gönüllüğünü] artırır. (İsrâ/107-109)
Bir de korkudan yere kapanmak vardır ki, bu secde değildir:Ne zaman ki Mûsâ, tayin ettiğimiz vakitte geldi ve Rabbi o'na konuştu. (Mûsâ,) “Ey Rabbim! Göster bana Kendini de bakayım Sana!” dedi. (Rabbi o'na) dedi ki: “Beni sen asla göremezsin, velâkin şu dağa bak, eğer o yerinde durabilirse, sen de Beni göreceksin.” Daha sonra Rabbi dağa tecelli edince onu paramparça ediverdi, Mûsâ da baygın olarak yere kapandı [yığıldı]. Ayılıp kendine gelince de, “Seni tenzih ederim, Sana döndüm [tevbe ettim] ve ben inananların ilkiyim” dedi. (A‘râf/143)
Mü’minlerin namazda yere kapanmaları ise, geçmişte, bağlılık ve teslimiyetin dışa vurulması, yere kapanmak sûretiyle olduğundan, onlar da, Rabbinize alçala alçala ve gizlice/açıkça göstererek dua edin (A‘râf/55) emrini yerine getirmek için Allah'a teslimiyetlerini bu şekilde göstermişlerdir.
Secde kelimesinin anlamı bu şekilde açığa kavuştuktan sonra Kur’ân'daki “secde” sözcüklerinin doğru anlaşılması da kolaylaşmaktadır.
Meselâ, şu âyetlerdeki secde sözcükleri, “bilinçli olarak bir başkasına –güçlü olması sebebiyle– teslim olmak, boyun eğmek” demektir:
Hani bir zaman Yûsuf babasına, “Babacığım! Şüphesiz ben onbir yıldız, güneş ve ay'ı gördüm; onları bana secde ederken [boyun eğerken] gördüm” demişti. (Yûsuf/4)
Ve anasıyla babasını yüksek bir taht üzerine yükseltti. Ve hepsi o'na teslim olarak yere kapandılar. Ve (Yûsuf), “Babacığım! İşte bu durum, o rüyamın te’vîlidir. Gerçekten Rabbim onu hakk kıldı. Şeytan benimle kardeşlerimin arasını bozduktan sonra, beni zindandan çıkarmakla ve sizi çölden getirmekle Rabbim bana hakikaten ihsan buyurdu. Şüphesiz Rabbim dilediği şeye lütfedicidir. Şüphesiz O, en iyi bilen, hüküm koyandır. (Yûsuf/100)
Kardeşlerinin ve ana-babasının Yûsuf'a secde etmeleri/teslim olmaları, “yaşam düzenlerini o'nun kontrolüne verip o'nun otoritesi dışına çıkmamaları” anlamına gelir. Ve bir zaman onlara, “Şu kente yerleşin ve oradan dilediğiniz şeyleri yiyin ve ‘Hıtta’ [günahlarımızı bağışla] deyin ve secde ederek [teslim olmuş olarak] kapıdan girin. Biz suçlarınızı bağışlayacağız, iyilere arttıracağız” denilmişti. (A‘râf/161)
Buradaki secde, şehrin kapısında yere kapanmak değil, “o şehrin otoritesine teslim olmak”tır. Aynı husus, Bakara/58 ve Nisâ/154'de de konu edilmiştir.
Bilinçli olarak yapılan secdeden başka Kur’ân'da bir de teshirî [ister-istemez yapılan] secde vardır ki bu, “insanın dışındaki varlıkların yaratılışları, kaderleri gereği ister-istemez yaptıkları teslimiyet ve boyun eğme”dir:
Ve yerde ve göklerde olan kimseler ve gölgeleri ister-istemez de sabah-akşam yalnızca Allah'a secde ederler. (Ra‘d/15)
Göklerde ve yerde olan dâbbehden/canlılardan ne varsa ve melekler Allah'a secde ederler [boyun eğerler, teslimiyet gösterirler] ve onlar büyüklük taslamazlar. (Nahl/49)
Göklerde ve yerde olanların, güneş, ay, yıldızlar, dağlar, ağaçlar, tüm kıpırdayan canlılar/hayvanlar ve insanların çoğunun Allah'a secde ettiklerini [boyun eğdiklerini, teslimiyet gösterdiklerini] görmüyor musun? (Hacc/18)
LÜTFEN AYETLERİN ORİJİNAL YAZILIMLARINA DA BAKALIM.
İşte sorun burda,insanlar kendi DÜŞÜNCELERİNE KURANDAN DESTEK BULMAK İÇİN KURANA YÖNELİNCE böyle yanlışlara düşe bilirler, ve bu gün hangi düşünce sistemi olsun kurana baktığında kendine destek bir çok ayet bulur,bu DÜŞÜNCE SİSTEMİ İSTER
SOSYALİZM,İSTER KOMİNİZM,İSTER DEMOKRASİ İSTER HER HANGİ BİR beşeri düşünce sistemi olsun.
Bu dediğiniz çok doğru. Ne yazık ki Kur’an’ın metnine sadık kalarak anlamak için Kur’an’ a yönelenler ile sizin deyiminizle “DÜŞÜNCELERİNE DESTEK BULMAK İÇİN YÖNELENLER” arasında dağlar kadar fark vardır. Bu farkı görmek için “ARABİYYEN” gelen Kur’an metnine sadık kalarak bakmak gerekir.
Kısacası KURANA NASIL GİDERSENİZ ÖYLE KARŞILIĞINI ALIRSINIZ,ÇÜN KÜ KURANA BAKAN HER KİŞİNİN BAKIŞ AÇSINA GÖRE İMANINIDA ARTIRA BİLİR,KÜFRÜNÜDE, sonuçta her kurana yönelen farklı bir kitaba değil,AYNI OLAN KURANA YÖNELİYOR ama sonuçta KURAN
BİRİNİN İMANINI ARTIRIRKEN ,DİĞERİNİNDE KÜFRÜNÜ ARTIRIYOR.Peki şimdi diye bilir miyiz kuran burda farklı iki kitapta birinin imanını artırırken düğerinin küfrünü artırıyor.
Kur’an’ın “muhkem” ve “müteşabih” ayetleri vardır. Kur’an’a metne sadık kalınarak gidilirse muhkemler herkese göre aynıdır ve kişiye göre değişmez. Kur’an’a yine metne sadık kalınarak gidilirse “müteşabih” olan ayetlerin tevilinde/önceliklenmesinde farklı önceliklemeler olabilir. Sözkonusu ayetlerde geçen “salat, yusallu,secde” kelimeleri müteşabih değil muhkemdir.
Evet arkadaşlar kuranı anlamak için ilkbaşta AHSAB 21 ANLAMAK VE zihinde temizlenmek lazım.
Evet. Alemlerin Rabbi olan Yüce Allah Kur’an’ı anlamak için birtakım şartlar koymuştur. LÜTFEN BURAYA BAKAR MISINIZ? (http://www.hanifler.com/showthread.php?t=723)
Evet arkadaşlar kuranı anlamak için ilkbaşta AHSAB 21 ANLAMAK VE zihinde temizlenmek lazım.
namazı anlamak için MUHAMMED[SAV] İYİ tanımak lazım yoksa ALİRIZA ABİ KURANDA NAMAZIN REKAT SAYISI VAR DER,DOST ABİDE YOK DER.
Alemlerin Rabbi olan Yüce Allah Resûlune/Nebisine Uymak için neleri vahyetmiş? BURAYA BAKABİLİR MİSİNİZ? (http://www.hanifler.com/showthread.php?t=1037&page=5)
Alemlerin Rabbi olan Allah’ıma hamdolsun Şükrümüzden aciziz. Resulu Nebisi Muhammedi kendimize örnek alanlardan olmasak Allah Resulunun tebliğ ettiği Kur’an’ı anlamak için cehd edenlerden olmazdık.
LÜTFEN BURADAKİ YAZILARA BAKABİLİR MİSİNİZ? (http://www.hanifler.com/forumdisplay.php?f=459)
Peki nasıl çıkılacak bu işin içinden oda ayrı bir sıkıntı
Allah Resulunun tebliğ ettiği KUR’AN’IN METNİNE SADAKAT GÖSTERİLEREK ÇIKILACAK. İnşaAllah.
Ahzab;56: İnnAllahe ve MelaiketeHu yusallune alen Nebîyy* ya eyyühelleziyne amenu sallu aleyhi ve sellimu tesliyma.
“Şüphesiz Allah ve melekleri Peygamberi destekliyorlar/ ona yardım ediyorlar/ onun için gerekeni yapıyorlar. Ey mü’minler! Siz de ona destek olun ona yardım edin/ onun için gerekeni yapın ve onun güvenliğini tam bir güvenlikle sağlayınız!”
Alemlerin Rabbi olan Yüce Allah, Resulu ve Nebisine uymak için bakın neler vahyetmiş?
LÜTFEN BURAYA BAKAR MISINIZ? (http://www.hanifler.com/showthread.php?t=63)
Kusursuzluk sadece Allah’a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah’tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz
müslümanlardan
16. March 2010, 11:02 AM
İnsanlık tarihi boyunca insanlar hep dinlerini bozmak istemişlerdir.Bunu ise BİLEREK VE BİLMEYEREK yapmışlardır.Bilmeyerk yapanlar örflerini dinlerine tercih ednler olarak yapmışlar ve kendilerini atalarının dini üzerinde bulup toplumun etkisinde kalıp TOPLUMUN ZİNDANINDAN çıkamamışlardır.
Bilerek yapanlar ise KURANIN DEYİMİYLE [KAVRAMLAR] ÜZERİNDE yapmışlardır.Bunuda ilk yapanlar israil oğulları RAİNA,UNZURNA gibi kavramlarla dinin bir çok kavramını zamanla kendilerinidesdekler şeklinde yapıp dinlerini bozmuşlar.
Bu iki kısa açıklamadan sonra DOST1 KARDEŞİM VE BU KARDEŞİM SÖYLEMİNİDE GERÇEKTEN CİDDİYETLE SİZE SÖYLÜYORUM VE DÜŞÜNCELERİNİZE SAYGI GÖSTEREREK size sormak istediğim konu şu,NİSA 103 te geçen salat ve secdeyi,peygamberden günümüze kadar gelen tevatüren kuran tefsire [açıklamaya] çalışan ve arapçaya iyi dercede vakıf olan, hiç kimse varmı sizin gibi analayan[NİSA103 TE GEÇEN salat ve secde kavramını] veya peygamber sahabi,tabii ve daha sonra gelen müslümanlar bu ayeti sizin gibi anlayamadıda ne olur siz mi anladınız kardeş.]
örneğin yakın zamanda kuran çalışması yapan ve ayrıca yaşantılarındada güzel yaşayan,SEYYİD KUTUB,MEVDUDİ, Vb çizgide yaşayanlar ve arapçayı çok iyi dercede kullanabilip vakıf olanlar bile bu ayeti böyle anlayamamış kardeş biraz durun ve düşünün saygılarımla dost1 kardeşe....
aşık74
17. March 2010, 01:21 AM
Selamlar dost1 abi...
Abi bu konu hep aklımı kurcalıyordu , iyi oldu açtığınız.
Acaba savaş esnasında yapılan bir eğitim,insanın aklına nasıl girer ? Acaba buradaki salat namaz olabilirmi ?
sevgiler.selamlar.
dost1
17. March 2010, 02:39 AM
Selamun Aleykum! Değerli Müslümanlardan Kardeşim
İnsanlık tarihi boyunca insanlar hep dinlerini bozmak istemişlerdir.Bunu ise BİLEREK VE BİLMEYEREK yapmışlardır.Bilmeyerk yapanlar örflerini dinlerine tercih ednler olarak yapmışlar ve kendilerini atalarının dini üzerinde bulup toplumun etkisinde kalıp TOPLUMUN ZİNDANINDAN çıkamamışlardır.
İnandığı dinin ana kaynağından ayrılanlar dinlerini örflerine tercih edenler hep böyle olmuştur.
Bakara;170: Ve iza kıyle lehümüttebiu ma enzellAllahu kalu bel nettebiu ma elfeyna aleyhi abaena* evelev kâne abaühüm la ya'kılune şey’en ve la yehtedun;
Onlara: “Allah’ın inzal ettiğine tabi olun” denildi zaman onlar: “Hayır, biz atalarımızı üzerinde bulduğumuza/gördüğümüze tabi oluruz”, derler... Ya ataları bir şeye akıl erdirememiş ve doğruyu bulamamış/seçememiş idiyseler?.
A’raf ;70:Kalu eci'tena lina'budAllahe vahdeHu ve nezere ma kâne ya'büdü abaüna* fe'tina bima teıdüna in künte mines sadikıyn
“Dediler ki: “Yalnız Allah’a kulluk etmemiz, babalarımızın taptıklarını bırakmamız için mi bize geldin? Eğer doğru sözlülerden isen, haydi bize tehdit ettiği şeyi getir.!”
Zümer ;45:Ve iza zükirAllahu vahdehüşmeezzet kulubülleziyne la yu'minune bil ahireti, ve iza zükirelleziyne min duniHi izahüm yestebşirun
“Ve Allah, tek olarak anıldığında, öteki dünyaya inanmayanların kalpleri kasılır; ama Allah’ın astlarından olan kimseler anıldığında, bakarsın yüzleri gülüverir.”
Bilerek yapanlar ise KURANIN DEYİMİYLE [KAVRAMLAR] ÜZERİNDE yapmışlardır.Bunuda ilk yapanlar israil oğulları RAİNA,UNZURNA gibi kavramlarla dinin bir çok kavramını zamanla kendilerinidesdekler şeklinde yapıp dinlerini bozmuşlar.
İslamda günümüzde yaşananların ana nedeni budur.
Bütün tefsirleri,mezheplerin koyduklarını okuyun çoğunun KUR’AN’dan çok birbirini yalanlayan birbiri ile çelişen çoğu ahad habere dayalı HADİSLERE bağlı olduğu görülür ki,bunlar da "Kab El Ahbar ve Vehb Bin Münebbih" eli ile sokulan İsrail kaynaklı haberlerle Emevi saltanatının para ve makam ile elde ettiği kişilere dayalı haberlerdir.
Bu iki kısa açıklamadan sonra DOST1 KARDEŞİM VE BU KARDEŞİM SÖYLEMİNİDE GERÇEKTEN CİDDİYETLE SİZE SÖYLÜYORUM VE DÜŞÜNCELERİNİZE SAYGI GÖSTEREREK size sormak istediğim konu şu,NİSA 103 te geçen salat ve secdeyi,peygamberden günümüze kadar gelen tevatüren kuran tefsire [açıklamaya] çalışan ve arapçaya iyi dercede vakıf olan, hiç kimse varmı sizin gibi analayan[NİSA103 TE GEÇEN salat ve secde kavramını] veya peygamber sahabi,tabii ve daha sonra gelen müslümanlar bu ayeti sizin gibi anlayamadıda ne olur siz mi anladınız kardeş.]
örneğin yakın zamanda kuran çalışması yapan ve ayrıca yaşantılarındada güzel yaşayan,SEYYİD KUTUB,MEVDUDİ, Vb çizgide yaşayanlar ve arapçayı çok iyi dercede kullanabilip vakıf olanlar bile bu ayeti böyle anlayamamış kardeş biraz durun ve düşünün saygılarımla dost1 kardeşe....
Kur’an üzerine çalışan tüm alimlerden Allah Razı olsun. Hepsinin de çalışmalarından yararlanıyoruz. Emeklerine saygı duyuyoruz. Ancak ilahımız edinmiyoruz. LA İLAHE İLLA ALLAH diyor ve KUR’AN’IN metnine sadık kalıyoruz.
Zümer;3:“Gözünüzü açıp kendinize gelin! Halis din/arı-duru tertemiz din sadece ve sadece Allah’ındır. O’ndan astları Velîler/Yakınlar kabullenmek suretiyle, “Biz onlara yalnız bizi Allah’a yaklaştırmaları için kulluk ediyoruz” diyenlere gelince, hiç kuşkusuz Allah onlar arasında tartışıp durdukları konuyla ilgili hükmü verecektir. Şu bir gerçek ki, Allah yalancı ve nankör kişiyi iyiye ve güzele kılavuzlamaz.”
Yunus; 18: “Allah’ın astından (yaratılmışlardan) kendilerine zarar veremeyen, yarar sağlayamayan şeylere kulluk ediyorlar ve şöyle diyorlar: “Bunlar bizim Allah katındaki şefâatçılarımızdır.” De onlara: “Allah’a, göklerde ve yerde bilmediği şeyleri mi haber veriyorsunuz?” Şanı yücedir O’nun, ortak koştuklarından münezzehtir O.”
Kur’an ile ilgili çalışma yapan alimlerin Arapçaya iyi derecede vakıf olmadıklarını değil metne sadakat göstermediklerini tefsirlerinde dirayetten çok rivayeti ön planda tuttuklarını söylüyoruz. Bunu görmek için Kur’an’ı orijinalinden okumak ve meallere bakmak gerekir.
“Salat” ve “Secde” ile ilgili yazdıklarımıza verdiğimiz ayetlerden bakınız. Yazılanların “alimlerin yazdıklarıyla” değil Kur’an’da yazılanlar ile çeliştiğini gösteriniz.
Allah rızası için önyargılarınızı yıkınız ve Kur’an’a Allahın belirttiği şartlara uyarak yaklaşınız.
Ahzab; 43: Huvelleziy yusalliy aleyküm ve melaiketüHu li yuhriceküm minez zulümati ilenNur* ve kâne bil mu’miniyne Rahıyma;
O’dur ki, sizi zulumatlardan Nur’a çıkarmak için size salat eder, ve O’nun melekleri de. Mü’minlere Rahıym’dir.
“Salat eder” diye yazdığımız yere “namaz kılar” diye yazın bakalım ne göreceksiniz.
Ahzab;56: İnnAllahe ve MelaiketeHu yusallune alen Nebîyy* ya eyyühelleziyne amenu sallu aleyhi ve sellimu tesliyma;
Muhakkak ki Allah ve O’nun melekleri, O Nebî’ye salat ediyorlar/.destekliyorlar/ ona yardım ediyorlar/ onun için gerekeni yapıyorlar.. Ey iman edenler, siz de O’na salat edin ve onun güvenliğini tam bir güvenlikle sağlayınız.
“Salat ediyorlar” diye yazdığımız yere “namaz kılıyorlar” diye yazın bakalım ne göreceksiniz?
Nur;41: Elem tera ennAllahe yüsebbihu leHu men fiysSemavati vel Ardı vet tayru saffat* küllün kad alime salatehu ve tesbiyhah* vAllahu Aliymun bima yef'alun;
Görmedin mi ki, Semalar’da ve Arz’da kim varsa ve saf saf kuşlar, Allah’ı tesbih eder. Her biri kendi salatını ve kendi tesbihini gerçekten bilmiştir. Allah fiil yaptıklarını Aliym’dir.
“salatını” yerine namazını yazın bakalım ne göreceksiniz?
Değerli Kardeşim!
Hüsnü zannınız için teşekkür ederim. Herkes kendinden sorumludur. Kimse kimsenin yükünü yüklenmez.
Alemlerin Rabbi olan Yüce Allah:
Zariyat; 56: Ve ma halaktül cinne vel inse illâ liya'budun;
Ben cinn’i ve ins’i sadece beni tanıyıp kulluk/ibadet etsinler diye yarattım!.diyor.
Allah’a kul olmaktan şikayetimiz olmuyor.
A’raf ;70:“Dediler ki: “Yalnız Allah’a kulluk etmemiz, babalarımızın taptıklarını bırakmamız için mi bize geldin? Eğer doğru sözlülerden isen, haydi bize tehdit ettiği şeyi getir.!”
Zümer ;45:“Ve Allah, tek olarak anıldığında, öteki dünyaya inanmayanların kalpleri kasılır; ama Allah’ın astlarından olan kimseler anıldığında, bakarsın yüzleri gülüverir.”
LA İLAHE İLLA ALLAH diyoruz.
Rabbimiz olan Yüce Allah’ı tanımaya çalışarak “ sadece O’na kul olmak” için
Zümer;11:Kul inniy ümirtü en a'budAllahe muhlisan lehüd diyn;
De ki: “Muhakkak ki ben, diyni O’na halis kılan olarak Allah’a kulluk yapmakla emrolundum”.
Zümer;12: Ve ümirtü lien ekûne evvelel müslimiyn;
“Ve müslimlerin evveli olmakla da emrolundum”.
Zümer;13: Kul inniy ehafü in asaytü Rabbiy azâbe yevmin azıym;
De ki: “Eğer Rabbime ısyan edersem, muhakkak ki ben aziym bir günün azabından korkarım”.
Zümer;14:Kulillahe a'büdü muhlisan lehu diyniy;
De ki: “Diynimi/yaşamımı, O’na halis kılan olarak Allah’a kulluk ederim!”.
Zümer;15:Fa'budu ma şi'tüm min duniHİ, kul innel hasiriynelleziyne hasiru enfüsehüm ve ehliyhim yevmel kıyameti, ela zâlike hüvel husranulmübiyn;
siz de O’ndan başka dilediğinize kulluk/ibadet edin. De ki: “Muhakkak ki husrana uğrayanlar o kimselerdir ki, kıyamet günü nefslerini ve ehillerini husrana uğratmışlardır. Dikkat edin!. İşte o apaçık bir husranın ta kendisidir”.
Zümer;16: Lehüm min fevkıhim zulelün minennari ve min tahtihim zulel* zâlike yuhavvifullahu bihi ıbadeHu, ya ıbadi fettekun;
Onların, fevklerinden de Nar’dan gölgelikler vardır, altlarından da gölgelikler vardır. İşte bu, Allah onunla kullarını korkutuyor. Ey kullarım, benden ittika edin!.
Zümer;17:Velleziynectenebüt tağute en ya'buduha ve enabu ilellahi lehümül büşra* febeşşir ıbad (iy);
Tağuttan, ona kulluk yapmaktan kaçınıp Allah’a yönelenler var ya, onlar için Büşra/müjde vardır.Kullarımı müjdele!.
Zümer;18: Elleziyne yestemiünel kavle feyettebiune ahseneh* ülaikelleziyne hedahümullahu ve ülaike hüm ulül elbab;
Onlar ki, kavl’i işitirler de onun en güzeline tabi olurlar. İşte onlar kendilerini Allah’ın hidayet ettiği kimselerdir ve işte onlar saf akıl sahiplerinin ta kendileridirler.
emrine uyarak Sözlerin en güzeli olan Vahyine KUR’AN’A uyarak yaşamımızı düzenlemeye çalışıyoruz.
Alemlerin Rabbi olan Yüce Allah’ım beni bu şikayetin muhataplarından eylemesin.
Furkan;30: Ve kaler Rasûlü ya Rabbi inne kavmittehazu hazel Kur’âne mehcura;
Rasûl dedi ki: “Ya Rabb! Muhakkak ki benim kavmim şu Kur’an’ı terkedilmiş edindi”.
Değerli Kardeşim!
Arapçayı bilenlerce meallendirilen Hacc Suresinin 15. Ayetinin meallerine bakar mısınız?
Men kâne yezunnü en len yensûrehullahu fiyd dünya vel ahireti felyemdüd bi sebebin iles Semai sümmelyakta' felyenzur hel yüzhibenne keydühu ma yağıyz
Diyanet Her kim ona (Muhammed’e) Allah’ın dünyada ve ahirette asla yardım etmeyeceğini zannediyorsa hemen tavana bir ip çeksin, sonra kendini assın da bir baksın; başvurduğu (bu yöntem), öfkelendiği şeyi giderecek mi?
Elmalılı Orj. Her kim, ona Allah Dünyada ve Âhırette aslâ yardım etmez zannediyorsa hemen Semâya bir ip uzatsın sonra nefesini kessin de baksın keydi gayzını giderecek mi?
Ö.N. Bilmen Her kim O'na (peygambere) Allah'ın ne dünyada ve ne de ahirette yardım etmeyeceğini zannediyor ise semaya bir ip uzatsın, sonra onunla intihar etsin, artık baksın ki, kendisinin bu hilesi onun nefret ettiği şeyi giderecek mi?
C. Yıldırım Kim Dünya'da da, Âhiret'te de Allah'ın o peygambere asla yardım etmiyeceğini sanıyorsa, hemen bir ip göğe (tavana) uzatsın, sonra da (nefesini) kessin de bir baksın, kin ve öfkesini giderebilecek mi ?
A.F. Yavuz Kim ki, Allah, Peygambere dünyada ve ahirette asla yardım etmez zannediyorsa, hemen yukarıya (evinin tavanına) bir ip uzatsın, sonra intihar etsin (boğulsun) de baksın, yaptığı bu iş, kendini öfkelendirmekte olan Allah’ın (Peygamberine) yardımını giderecek mi? (Çatlasa, patlasa, yine de Allah, Peygamberine, hem dünyada hem ahirette zafer verecektir.)
H.B. Çantay Kim dünyâda da, âhiretde de ona (o peygambere) Allahın asla yardım etmeyeceğini sanıyorsa (evinin) tavan (ın) a bir ip uzatsın, sonra kendini (yerden) kes (ip boğ) sun da bir baksın, (bu) hıylesi onun öfkelenmekde olduğu şey'i behemehal giderecek mi?!
M. Esed Kim ki Allah'ın kendisine bu dünyada da, ahirette de yardım etmeyeceğini düşünüyorsa, göğe başka bir yolla ulaşmayı denesin de yol katetsin; ve böylece görsün, bakalım, bu hilesi onu sıkıntısından kurtaracak mı?
A. Bulaç Kim, Allah'ın ona, dünyada ve ahirette kesin olarak yardım etmeyeceğini sanıyorsa, göğe bir araç uzatsın sonra kesiversin de bir bakıversin, kurduğu düzen, onun öfkesini giderebilecek mi?
Y.N. Öztürk Kim Allah'ın dünyada ve âhirette kendisine yardım etmeyeceğini sanıyorsa; bir sebeple göğe uzansın, sonra öteki ilişkilerini kessin de bakıversin: Oyunu, öfkelendirdiği şeyleri gerçekten giderecek mi?
Diyanet Vakfı Her kim, Allah'ın, dünya ve ahirette ona (Resûlüne) asla yardım etmeyeceğini zannetmekte ise, (Allah ona yardım ettiğine göre) artık o kimse tavana bir ip atsın; (boğazına geçirsin); sonra da (ayağını yerden) kessin! Şimdi bu kimse baksın! Acaba, hilesi (bu yaptığı), öfke duyduğu şeyi (Allah'ın Peygamber'e yardımını) gerçekten engelleyecek mi?
Elmalılı S1 Her kim, Allah'ın ona dünyada ve ahirette asla yardım etmiyeceğini sanıyorsa, hemen yukarıya bir ip uzatsın, sonra (kendini boğup) nefesini kessin de bir baksın, (baş vurduğu) hilesi öfkesini giderecek mi?
Elmalılı S2 Allah'ın ona (peygambere) dünyada ve ahirette yardım etmeyeceğini sanan kimse hemen yukarıya bir ip uzatsın, sonra (kendini intihar edip) boğsun da baksın bu hilesi kendisini öfkelendiren şeyi giderecek mi?
TefhimulKuran Kim, Allah'ın ona, dünyada ve ahirette kesin olarak yardım etmeyeceğini sanıyorsa, göğe bir araç uzatsın sonra kesiversin de bir bakıversin, kurduğu düzen, onun öfkesini giderebilecek mi?
F. Kuran Kim dünyada ve ahirette Allah'ın kendisine yardım etmeyeceği vehmine (sanısına) kapılırsa evinin tavanına bağlayacağı bir ipi boğazına geçirdikten sonra onu kessin ve arkasından baksın bakalım, bu girişimi umutsuzluktan kaynaklanan öfkesini giderebiliyor mu?
A. Gölpınarlı Allah, peygambere dünyâda da, âhirette de yardım etmeyecek sanan bilsin ki yardım edecektir, isterse tavana bir ip takıp assın kendini de ölsün ve baksın da görsün, bu yaptığı düzen, kızdığı şeyi ortadan kaldırır mı?
S. Ateş Kim Allâh'ın, dünyâda ve âhirette kendisine yardım etmeyeceğini sanıyorsa öfkesini gidermek için göğe bir sebep(ip)le uzansın, sonra (ayaklarını yerden) kessin de baksın, bu çaresi, öfkelendiği şeyi giderebilecek mi?
S. Yıldırım Kim Allah’ın, Resulünü dünyada ve âhirette desteklemeyeceğini zannederse, haydi öfkesinden bir ip alıp tavandan uzatsın, boğazından geçirsin. Sonra nefesini kessin de bir baksın, bulduğu bu tedbiri, bu çırpınışları öfke duyduğu şeyi, Allah’ın Resulüne yardımını engelleyecek mi?
A. Uğur Her kim, Allah'ın, dünya ve ahirette ona (Resûlüne) asla yardım etmeyeceğini zannetmekte ise, (Allah ona yardım ettiğine göre) artık o kimse tavana bir ip atsın; (boğazına geçirsin); sonra da (ayağını yerden) kessin! Şimdi bu kimse baksın! Acaba, hilesi (bu yaptığı), öfke duyduğu şeyi (Allah'ın Peygamber'e yardımını) gerçekten engelleyecek mi?
G. Onan Kim, Tanrı'nın ona, dünyada ve ahirette kesin olarak yardım etmeyeceğini sanıyorsa, göğe bir araç uzatsın sonra kesiversin de bir bakıversin, kurduğu düzen, onun öfkesini giderebilecek mi?
Ş. Piriş Kim, Allah’ın dünyada ve ahirette ona yardım edemeyeceğini zannediyorsa, göğe bir ip uzatsın ve sonra kesiversin. Baksın, kurduğu düzen onun öfkesini giderebilecek mi?
Ebü'l-Leys Semerkandi(Tefsirü'l-Kur'an)
«Kim dünyada da, âhirette de ona Allah'ın yardım etmeyeceğini sanıyorsa, yukarı bağladığı bir ipe kendini asıp kessin de bir düşünsün bakalım. Bu hilesi kendisini öfkelendiren şeye engel olabilir mi?»
Mahmut Toptaş(Şifa Tefsiri)
Kim ona (Allah'ın kuluna) dünyada ve ahirette yardım etmeye¬ceğini zann ediyorsa, hemen gökyüzüne bir sebeb uzatsın, sonra kes¬sin. Baksın kurduğu tuzak kinini giderecekmi.
Abdulvahid Metin(Mufassal Tefsir)
Kim dünyada ve ahirette Allah'ın kendisine yardım etmeyeceği vehmine (sanısına) kapılırsa evinin tavanına bağlayacağı bir ipi boğazına geçirdikten sonra onu kessin ve arkasından baksın bakalım, bu girişin umutsuzluktan kaynaklanan öfkesini giderebiliyor mu?
Fahrettin Razi
Kim dünyada da, âhirette de ona Allah'ın asla yardım etmeyeceğini sanıyorsa, göğe bir ip uzatsın, sonra kendini yerden kesip boğsun ve baksın (intihar etsin). Bu hilesi onun öfkelenmekte olduğu şeyi, giderecek mi?
Ebu’l-Hasan Ali b. Ahmet el-Vahidi(El Veciz Fi Tefsir’il kitab’il Aziz
“Allah’ın ona yardım etmeyeceğini zannedenler” “Öfkesini gidermek için göğe bir sebeble uzansın” “Sonra da kessin” “Baksın, bu çaresi öfkelendiği şeyi giderebilecek mi?”
Vehbe Zuhayli(Tefsirul Minur)
Kim dünyada da ahirette de pey¬gambere Allah'ın asla yardım etmeye¬ceğini sanıyorsa yukarıya bağladığı ipe kendini asıp sonra ipi kessin (kendini boğsun). Bir düşünün bakalım, bu hile¬si kendisini öfkelendiren şeye engel olabilir mi?
Ali Küçük Besairul Kur’an
“Allah'ın peygambere dünyada ve âhirette yardım etmeyeceğini sanan kimse, yukarı bağladığı bir ipe kendini asıp, boğsun; bir düşünsün bakalım, bu hilesi kendisini öfkelendiren şeye engel olabilir mi?”
Muhammed Ali Es Sabuni(Savfetüt Tefasir)
Her kim, Allah'ın, dünya ve âhirette Rasûlüne asla yardım etmeyeceğini zannetmekte ise artık o kim¬se tavana bir ip atsın; sonra da kessin! Şimdi bu kimse baksın! Acaba, hilesi, öfkesi duyduğu şeyi gerçekten engelleyecek mi?
İmam Kurtubi(El Camiu li Ahkâmi’l Kur’an)
Allah'ın ona dünyada ve âhirette yardım etmeyeceğini sanan kimse tavana bir ip bağlasın, sonra kessin. Sonra başvurduğu bu yol öfkelendiği şeyi giderir mi bir baksın?
Muhammed Gazali
"Her kim, Allah'ın dünya ve âhirette Resûlü'ne asla yardım etmeyeceğini zan¬nediyorsa, artık o kimse tavana bir ip atsın; sonra da ayağını yerden kessin. Şimdi bu kimse baksın. Acaba hilesi, öfke duyduğu şeyi gerçekten engelleye¬cek mi?"
Furkan TefsiriProf. Dr. Muhammed Mahmud Hicazı
Allah’ın peygamber'e dünyada ve ahirette yardım etmeyeceğini sa¬nan kimse, yukarı bağladığı bir ipe kendisini asıp, boğsun; düşünsün bakalım, bu hilesi kendisini öfkelendiren şeye engel olabilir mi?
İbni Kesir
Kim dünyada ve ahirette Allah'ın ona yardım etmeyeceğini sanıyorsa; yukarı bağladığı bir ipe kendini asıp sonra kessin de bir düşünsün bakalım; bu hilesi kendisini öfkelendiren şeye engel olabilir mi?
Muhammed İzzet Derveze
Kim, Allah’ın ona, dünyada ve ahirette kesin olarak yardım etmeyeceğini sanıyorsa, ğöğe bir sebep uzatzın sonra kesiversin de bir bakıversin, kurduğu düzen, onun öfkesini giderebilecek mi?
Bedrettin Çetiner
Kim dünyada ve âhir ette Allah'ın ona (Hz. Muhammed'e) yardım etmiyeceğini sanıyorsa yukarı bağladığı bir ipe kendini asıp sonra da kessin ve bir düşünsün bakalım; bu hilesi kendisini öfkelendiren şeye engel olabilir mi?
Celal Yıldırım
Kim Dünya'da da, Âhiret'te de Allah'ın o peygambere asla yar¬dım etmiyeceğini sanıyorsa, hemen bir ip göğe (tavana) uzatsın, sonra da (nefesini) kessin de bir baksın, kin ve öfkesini giderebilecek mi?
Bayraktar Bayraklı
Her kim Allah 'in, peygamberine dünya ve âhirette yardım etmeyeceğini sanıyorsa, göğe ulaşacak bir çare arasın, sonra eğer mümkünse o yardımı kessin. Baksın bu hilesi, kızdığı yardımı engelleyecek mi?
Seyyid kutup
Kim dünyada ve ahirette Allah'ın kendisine yardım etmeyeceği vehmine (sanısına) kapılırsa evinin tavanına bağlayacağı bir ipi boğazına geçirdikten sonra onu kessin ve arkasından baksın bakalım, bu girişin umutsuzluktan kaynaklanan öfkesini giderebiliyor mu?
Ali arslan
Kim Allah'ın ona (peygambere) dünyada ve Ahiret'te yardım etmeyeceğini sanıyorsa, hiç durmaksızın göğe (tavana) bir sebeb (ip) uzatsın. Sonra ipi kessin ve baksın. Bakalım kur¬duğu tuzak onun öfkesini giderebilecek mi?
Merak edenler için çarpıcı bir örnek daha vermek istiyorum
Saffat; 180:Subhane Rabbike Rabbil ızzeti amma yasifun
Bu ayette iki kere “Rab” kelimesinin geçtiğini görüyorsunuz. Şimdi elinizde bulunan bütün meallere bakar mısınız?
Metne sadakat gösterilip gösterilmediğine başka bir örnek:
Nebe;33: Ve keva'ıbe etraba
Diyanet (31-34) Şüphesiz Allah’a karşı gelmekten sakınanlara bir kurtuluş, bahçeler, üzümler, kendileriyle bir yaşta, göğüsleri çıkmış genç kızlar ve dolu dolu kadehler vardır.
Elmalılı Orj. Ve turunç sîneli yaşıtlar var
Ö.N. Bilmen Ve nar memeli, hep bir yaşta (cariyeler vardır).
C. Yıldırım (31-32-33-34) (Allah'tan derin bir saygı ile) korkup (fenalıklardan) sakınanlara kurtuluş, başarıya erişme, bahçeler, bağlar, göğüsleri yeni kabarmış yaşıtlar; dolu dolu kadehler vardır.
A.F. Yavuz Aynı yaşta tomurcuk sîneliler,
H.B. Çantay memeleri tomurcuklanmış bir yaşıt kızlar,
M. Esed müthiş uyumlu harika eşler,
A. Bulaç Göğüsleri henüz tomurcuklanmış yaşıt kızlar.
Y.N. Öztürk Göğüsleri turunç gibi yaşıtlar,
Diyanet Vakfı (31-34) Şüphesiz takvâ sahipleri için umulanı buldukları yer, bahçeler, üzüm bağları, göğüsleri tomurcuk gibi kabarmış yaşıt kızlar, içki dolu kâseler vardır.
Elmalılı S1 Turunç göğüslü yaşıt (kızlar) var.
Elmalılı S2 Memeleri tomurcuklanmış yaşıt kızlar var.
TefhimulKuran Göğüsleri henüz tomurcuklanmış yaşıt kızlar.
F. Kuran Göğüsleri tomurcuklanmış yaşıt kızlar ve
A. Gölpınarlı Ve memeleri yeni sertleşmiş yaşıt kızlar.
S. Ateş Göğüsleri tomurcuklanmış yaşıt kızlar.
S. Yıldırım (32-34) Onlara bahçeler, üzüm bağları, turunç göğüslü genç yaşıt dilberler, dolu dolu kadehler var.
A. Uğur Göğüsleri tomurcuk gibi kabarmış yaşıt kızlar,
G. Onan Göğüsleri henüz tomurcuklanmış yaşıt kızlar.
Ş. Piriş Göğüsleri tomurcuklanmış yaşıt kızlar..
Bu ayette olmayanların meallerde nasıl yerleştirildiklerini gördünüz mü?
Metne sadakat olsa ayetin meali “yaşıt/hepsi bir seviye tomurcuklar” olur.
Kusursuzluk sadece Allah’a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah’tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz
dost1
17. March 2010, 04:40 AM
Aleykum selam! Değerli Aşık 74 Kardeşim!
Selamlar dost1 abi...
Abi bu konu hep aklımı kurcalıyordu , iyi oldu açtığınız.
Acaba savaş esnasında yapılan bir eğitim,insanın aklına nasıl girer ? Acaba buradaki salat namaz olabilirmi ?
sevgiler.selamlar.
Ayetlerde sözkonusu edilen savaşın/çarpışmanın yapıldığı an değil, savaşın/çarpışmanın olma olasılığı içindeki bir süreçde gerçekleştirilen sefer ile ilgili bir durumdur.
Sefere çıkan cemaatın başında Allahın Resulu vardır. Sefere çıkan cemaatin yolunun geçtiği yerlerde saldırma olasılığı yüksek kafirler bulunmaktadır.
Cemaat, sözlükte, “insan topluluğu, bir araya gelen insan grubu” demektir. Geniş anlamıyla cemaat, “bir fikir ve inanç etrafında toplanan insan topluluğu”dur.
Fıkıh terimi olarak cemaat, “salâtı bir önder ile birlikte ikâme eden mü’minler topluluğu”dur.
En geniş anlamıyla da, İslâm ümmeti topluluğunu ifade eden bir kavramdır. Dünyadaki bütün müslümanlar bu anlamda bir bütün halinde “cemaat”tirler. Bu cemaatin ana özelliği, aynı dine, aynı inanca sahip olmalarıdır. Dünyanın neresinde yaşarlarsa yaşasınlar, bütün müslümanlar İslâm cemaatinin mensubudurlar.
Cemaat, tesadüfen veya şartların bir araya getirdiği insanlar değildir. Cemaatin üyeleri de yaptıklarını bilmeyen, hangi şartlar altında bir araya geldiklerinden habersiz ve şuursuz kimseler değildir. Cemaat, şuurlu bir birlikteliktir, kuru kalabalık değildir. Kuru kalabalık, şartların bir araya getirdiği kitle olup yolu ve hedefi belli değildir. Belki bir çıkarın, belki etkili bir rüzgârın, belki gözü açık bir propagandacının bir araya topladığı bir sürüdür. Sürüyü, akıllı ve gözü açık çobanlar istediği gibi sürükleyip götürürler.
Bir topluluğun cemaat olabilmesi için, belli bir fikir etrafında, belli bir hedefe ulaşmak üzere bir araya gelmesi, muayyen ilkelere bağlı olması ve başlarında cemaat ile özdeşleşmiş yetkin bir önderin bulunması gerekir.
İnsan, yaratılışı gereği toplum halinde yaşamak zorundadır. İslâm, müslümanları bilinçli bir toplum olarak yetiştirmeyi ve yaşatmayı irade ediyor. Bu arada, yaşama bilincini, fedakârlığı, başkalarını önemsemeyi, hakk ve hukuka uymayı, yardımlaşmayı, acıları paylaşmayı, nimet ve külfetleri bölüşmeyi yerleştirip geliştiriyor. Dinimiz bu ideallerin en güzel şekilde yerine getirilmesini, bunların bir ibadet bilinciyle yapılmasını istiyor.
Bir cemaat dini olan İslâm'ın ilke ve prensipleri, en güzel ve mükemmel şekilde cemaat ile uygulanır. Dinimiz, müslümanların bilinçli bir cemaat olmalarını emretmiştir. Peygamberimiz, bu örnek cemaati bizzat teşkil ederek göstermiştir. Cemaat, bireyler için koruyucu bir zırh ve sağlam bir kale mesabesindedir. Cemaat olan kimseler birbirlerini daha iyi tanır, sever-sayar, birbirlerine destek ve yardımcı olurlar. Böylece birbirlerinin eksik taraflarını tamamlarlar; tıpkı bir vücut gibi birbirlerinin acısını paylaşırlar.
Rabbimiz bu hususta şöyle buyuruyor:
Kuşkusuz Allah, Kendi yolunda kenetlenmiş bir duvar gibi saf halinde savaşan kimseleri sever. (Saff/4)
Bakınız Rasûlullah Efendimiz nasıl açıklıyor:
Ebû Mûsâ el-Eş‘arî haber verdi: Rasûlullah bir hutbesinde, “Mü’minin mü’mine bağlılığı, taşları birbirine kenetleyen duvar gibidir” buyurmuş, sonra iki elinin parmaklarını birbirine geçirmiştir. Peygamber mescidde otururdu, bu sırada kendisine bir kimse gelip birşey ister yahut bir hacet dileğinde bulunan olur ise yüzünü bizlerden yana döndürür ve şöyle derdi:
-- Bana delâlet edin, size bunun ücreti/sevabı verilir. Bununla beraber Allah, Peygamberi'nin isteği üzerine dilediği şeyi muhakkak yerine getirir.
Müslümanlar, Kur’ân anlayışı üzerinde cemaatleşirler. Onların arasında kardeşlik, yardımlaşma, dayanışma, fedakârlık ve saygı vardır. Onların arasında soy, sınıf, kabile, meslek, bölge üstünlüğü gibi şeyler yoktur.
Kur’ân, Müslümanları, Kur’ân etrafında bir araya gelmeye davet ediyor.
Hep birlikte Allah'ın ipine sarılın, ayrılmayın/tefrikaya düşmeyin. (Âl-i İmrân/103)
Allah'ın, Hep birlikte Allah'ın ipine sarılın, ayrılmayın/tefrikaya düşmeyin sözüne ittibâen, “Cemaat rahmettir, tefrika azaptır” diyen Rasûlullah'a, “Ümmetimin ihtilafı rahmettir” rivâyetini isnad edip Müslümanlığı dejenere edenlere Allah müstehaklarını versin!
Allahın Resulu inananlarını sürekli olarak salat ile cemaatleştirmiştir. Salatlarına da toplu halde Allah’a yakarış/namaz ile başlatmıştır. Yapılacak her şey sadece Allah için yapılacaktır ve bunun için de Allah’a yakarılacaktır.
Değerli Kardeşim!
Sözü edilen ayetler şunlardır.
Nisa;101: Ve iza darebtüm fiyl Ardı feleyse aleyküm cünahun en taksuru mines Salati, in hıftüm en yeftinekümülleziyne keferu* innel kafiriyne kânu leküm adüvven mübiyna;
Nisa;102: Ve iza künte fiyhim feekamte lehümüs Salate feltekum taifetün minhüm meake vel ye'huzü eslihatehüm* feiza secedu felyekûnu min veraiküm* velte'ti taifetün uhra lem yusallu fel yusallu meake velye'huzü hızrehüm ve eslihatehüm* veddelleziyne keferu lev tağfülune an eslihatiküm ve emtiatiküm feyemiylune aleyküm meyleten vahıdeten, ve la cünaha aleyküm in kâne bi küm ezen min metarin ev küntüm merda en tedau eslihateküm* ve huzu hızraküm* innAllahe eadde lil kafiriyne azaben mühiyna;.
Nisa;103: Feiza kadaytümüs Salate fezkürullahe kıyamen ve kuuden ve alâ cünubiküm* feizatme'nentüm feekıymus Salate, innesSalate kânet alel mu’miniyne kitaben mevkuta;
“Ve yeryüzünde sefere çıktığınız zaman, kâfir kimselerin sizi fitnelendirmesinden [size bir kötülük yapacağından] korkarsanız, salâttan kısaltmanızda sizin için bir sakınca yoktur. Şüphesiz kâfirler sizin için apaçık düşmandırlar.
Ve sen onların içinde bulunup da onlar için salât ikâme ettiğin [eğitim-öğretim verdiğin] zaman içlerinden bir kısmı seninle beraber dikilsinler [eğitime katılsınlar], silahlarını da yanlarına alsınlar. Bunlar boyun eğdiklerine [ikna olduklarında] arka tarafınıza geçsinler. Sonra salâta katılmamış [eğitim-öğretim almamış] diğer bir kısmı gelsin seninle beraber salât etsinler [eğitim-öğretim yapsınlar] ve tedbirlerini ve silahlarını alsınlar. Kâfirler, silahlarınızdan ve eşyanızdan gâfil olsanız da size ani bir baskın yapsınlar isterler. Eğer size yağmurdan bir eziyet erişir veya hasta olursanız silahlarınızı bırakmanızda sizin için bir sakınca yoktur. Tedbirinizi de alın. Şüphesiz Allah, kâfirlere alçaltıcı bir azap hazırlamıştır.
Sonra (korku halindeki) salâtı tamamlayınca, artık Allah'ı ayakta, oturarak, yan yatmışken anın. Sükûnet bulduğunuzda/güvene erdiğinizde, salâtı ikâme edin. Hiç şüphesiz ki salât, mü’minler üzerine vakti belirlenmiş bir yazgıdır.”
Ayetlerde geçen kelime “salat” ve “ekimus salat”dır
الصّلوة [salât] sözcüğünün yapı olarak, ص ل ى [saly] ve ص ل و [salv] köklerinden türemiş olması mümkün görünmektedir. Dilbilgisi kurallarına göre her iki kökten de türemiş olabilir. Zira hem ص ل ى [saly] hem de ص ل و [salv] sözcükleri, son harflerinin “harf-i illet” olması sebebiyle “nâkıs”tırlar ve bu köklerden bir sözcük türediğinde, köklerin sonundaki harf-i illetler düşerek başka harfe dönüşür. Bu durumda, türeyen yeni sözcüğün, bu köklerin hangisinden türediği konusunda ciddi bir araştırma yapılmadığı takdirde ortaya bazı karışıklıklar çıkabilmektedir. Nitekim ص ل و [salv] kökünden olan kalıpların bir çoğunun çekimlerinde و [vav] harfi, “galb” [değişim] neticesi ى ]ya]ya dönüşmekte ve bu şekilde türeyen sözcükler, ilk bakışta ص ل ى [saly] kökünden türemiş gibi görünmektedir.
Bu gibi durumlarda Kur’ân'ın mesajını doğru anlamak için yapılacak ilk iş, sözcüğün türemiş olabileceği köklerin anlamlarına bakmaktır. Bu sebeple biz de tahlilimize, الصّلوة [salât] sözcüğünün türemiş olabileceği ص ل ى [saly] veص ل و [salv] köklerinin anlamları ile başladık.
صلى [saly, sıla]; “pişirmek, yakmak, ateşe atmak-ateşe girmek, yaslamak” anlamına gelir. Sözcük bu manada Hâkka sûresi'nde geçmektedir:
Sonra cahîme [cehennem] sallayın onu [صلّوه/sallûhû]. (Hâkka/31)
Bundan başka, sözcük Kur’ân'da birçok kez, bu kökten türemiş olan إصلوها [islavhâ], يصلى [yeslâ], وسيصلون [veseyeslavne], ساصليه [seüslîhi], لايصلاها [lâ yeslâhâ] gibi farklı kalıplar hâlinde yine aynı anlamda yer almıştır. Meselâ, صلى [s-l-y] kökünden türemiş olan المصلّين [musallîn] sözcüğü, “destek veren, yardım eden” anlamında değil, “hayvanının sırtına, uyluğuna yaslanan” anlamında kullanılmaktadır.
صلى[saly] sözcüğü, Türkçe'deki “sallamak” ve “yaslamak” sözcüklerinin de kaynağıdır.
Ancak, konumuz olan salât sözcüğünün kökünün saly olduğu varsayılırsa, Kur’ân'da geçen tüm الصّلوة [salât] sözcüklerinin ve türevlerinin “ateşe atmak, yaslamak” anlamında olduğunu kabul etmek gerekecektir ki bu durumda, meselâ Kevser sûresi'ndeki صلّ [salli] emrinden, “onu ateşe at” veya Ahzâb/56'daki صلّواعليه [sallû aleyhi] ifadesinden, “o'nu [Muhammed'i] ateşe sallayın/atın” anlamı çıkarmak gerekecektir. Sonuç olarak, “yardım, destek, çaba, gayret” anlamlarına gelen الصّلوة [salât] sözcüğüyle, “ateşe atmak, ateşe yaslamak, pişirmek, yakmak” anlamındaki صلى [saly] sözcüğü arasında herhangi bir mana ilişkisi kurma imkânı yoktur.
ص ل و[salv]: İsim olarak “uyluk, sırt” demek olan sözcük şöyle açıklanır: صلو [salv], “insanın ve dört ayaklı hayvanların sırtı, kalça ile diz arası” anlamına gelir.
Bu anlam doğrultusunda fiil olarak kullanıldığında sözcük; “uyluklamak, sırtlamak” anlamına gelir ki, uyluğun [bacağın, diz ile kalça arasındaki bölümünün] yatay duruma getirilerek bir yükün altına uzatılması şeklinde bir hareket olan “uyluklamak” da, bir yükü sırta almak demek olan “sırtlamak” da, yük altına girmeyi, yüke destek vermeyi ifade eder.
Bize göre salât sözcüğünün kökü saly değil, salv'dir. Sözcüğün aslı ise صلوة [salvet] olup, kök sözcük nâkıs [son harfi illetli] olduğundan, genel dilbilgisi kuralları gereği صلوة [salvet] sözcüğü,الصّلوة [salât] şekline dönüşmüştür. Nitekim sözcüğün çoğulu olan صلوات [salavât] sözcüğünde, kök sözcüğün asıl harfi olan و [vav] açıkça ortaya çıkmaktadır. Bu durum, başka birçok sözcük için de geçerlidir. Meselâ, ğazâ [savaştı] sözcüğünün mastarı غزوة [ğazve]dir ve ğazve'nin çoğulu غزوات [ğazevât] olarak gelir. Diğer fiil çekimlerinde de ğazâ'nın “vav”ı, ya ى [ya]ya dönüşür yahut da düşer. Zaten salât sözcüğünün, s-l-v kökünden türediği hususunda ittifak olduğu içindir ki, bir anlam karışıklığı olmasın diye mushaflarda salât sözcüğü, الصلاة şeklinde ا [elif] ile değil, الصّلوة şeklindeو [vav] ile yazılır.
Diğer taraftan, صلو [s-l-v] kökünden türemiş olan صلّى [sallâ] (mastarı salât) sözcüğünün anlamı, Kıyâmet/31-32'de, hiçbir yanlış anlamaya meydan vermeyecek şekilde net olarak açıklanmıştır:
فلا صدّق ولا صلّى ولاكن كذّب و تولّى [felâ saddaqa velâ sallâ velâkin kezzebe ve tevellâ=O, ne tasdik etti ne de çaba harcadı/destekledi. Ama yalanladı ve geri durdu].
Görüldüğü gibi yukarıdaki cümlede dört eylem zikredilmiş, bu eylemlerden ikisi diğer ikisinin karşıtı olarak gösterilmiştir. Şöyle ki: صدّق [saddaqa]nın karşıtı olarak كذّب [kezzebe], yani “tasdik etme”nin karşıtı olarak “tekzib etme, yalanlama” fiili kullanılırken, صلّى [sallâ] fiilinin karşıtı olarak da تولّى [tevellâ] fiili kullanılmıştır. Kalıbı itibariyle “süreklilik” anlamı taşıyan tevellâ sözcüğü; “sürekli geri durmak, sürekli yüz dönmek, lakayt kalmak, ilgisizlik, pasiflik ve yapılmakta olan girişimleri kösteklemek” demek olduğuna göre, تولّى [tevellâ]nın karşıtı olan صلّى [sallâ] da; “sürekli olarak destek olmak, seyirci kalmamak” anlamına gelmektedir.
Anlamı Kur’ân'da bu kadar açık olarak belirtilmesine rağmen salât sözcüğü, ünlü bilgin Râgıb el-İsfehânî'nin Müfredât adlı eserinde, “Lügat ehlinin çoğu, salât; ‘dua, tebrik ve temcit’tir demiştir” ifadesiyle âdeta geçiştirilmiştir.
Sonuç olarak الصّلوة [salât] sözcüğünün anlamını; “destek olmak, yardım etmek, sorunları sırtlamak; sorunların çözümünü üzerine almak” şeklinde özetlemek mümkündür. Ancak hemen belirtmek gerekir ki, buradaki sorunlar, sadece bireysel sorunları değil, aynı zamanda toplumsal sorunları da kapsamaktadır. Dolayısıyla الصّلوة [salât] sözcüğünün anlamını, “yakın çevrede bulunan muhtaçlara yardım” boyutuna indirgemek doğru olmayıp, “topluma destek olmak, toplumu aydınlatmak, toplumun sorunlarını sırtlamak, üstlenmek ve gidermek” boyutunu da içine alacak şekilde geniş düşünmek gerekir. Yapılacak yardımın, sağlanacak desteğin gerçekleştirilme şeklinin ise “zihnî” ve “mâlî” olmak üzere iki yönü bulunmaktadır:
• Zihnî yönü ile salât; eğitim ve öğretimle bireyleri, dolayısıyla da toplumu aydınlatmak, rüşde erdirmek; en sağlam yola iletmek;
• Mâlî yönü ile salât; iş imkânları ve güvence sistemleri ile ihtiyaç sahiplerine yardım etmek, onları zor günlerinde sırtlamak, böylece de toplumun sıkıntılarını gidermektir.
Kur’ân'daki, “salât'ın ikâmesi” ile ilgili emir ve haber cümlesi niteliğindeki ifadeler genellikle “namazı doğru kılın, namazlarını dosdoğru kılarlar” şeklinde çevirilegelmiştir. Bizim, sözcüklerin anlamları üzerinden yaptığımız tahlil ise bu çevirilerin, ifadenin anlamını yansıtması bakımından yetersiz kaldığını, hatta yanlış olduğunu göstermektedir.
Görüldüğü gibi ifade إقام[iqâm] ve الصّلوة [es-salât] sözcüklerinden oluşmaktadır. Salât sözcüğünün ne anlama geldiği yukarıda açıklandığı için, burada إقام[iqâm] sözcüğünü tahlil edeceğiz.
ق و م [q-v-m] harflerinden oluşan إقام[iqâm] sözcüğü, “oturmak” fiilinin karşıtı olan qıyâm sözcüğünün if‘âl babından mastarıdır ve lügatlerde bu kalıbın anlamı; “ayağa kaldırmak, dikmek, ayakta tutmak” olarak belirtilmiştir.
Buna göre إقام الصّلوة [iqâmi's-salât] tamlamasının anlamı da; “zihnî ve mâlî yönlerden yapılan yardım ve destekle sorunların üstlenilerek giderilmesi işlerinin gerçekleştirilmesi ve bunun sürdürülmesi, yani ayakta tutulması” demektir. Bunu somutlaştırarak ifade etmek gerekirse “salâtın iqâmesi”;
• Zihnî yönü ile, eğitim ve öğretimin yapılması için okullar, halk evleri, halk eğitim merkezleri açılması ve bunların ayakta tutulması,
• Mâlî yönü ile, iş alanları açılması, Emekli Sandığı, Bağkur, SSK gibi sosyal güvenlik sistemlerinin teşkil edilmesi, yoksul ve yetimlerin desteklenerek -bekâr ve dulların evlendirilmesi de dâhil- sorunlarının sırtlanması, dertlerine deva olunması için kurumlar oluşturulması ve bunların yaşatılarak ayakta tutulması demektir.
Zihnî yönüyle salâtın amacı; ikna etmek sûretiyle insanı aydınlatmak, rüşde erdirmek ve Allah ile kul arasındaki ilişkiyi canlı tutmaktır:
Rüşd sözcüğü, “doğru ve eğriyi ayırt etme bilinci, zihinsel olgunluk, doğru yolu bulup ona girmek, iyi ve doğru olan şeyleri yapabilme olgunluğuna ulaşmak” demektir. Nitekim Rabbimiz, Kur’ân'ın insanları, “rüşd”e (Cinn/2) ve “en doğru ve en sağlam şeye” (İsrâ/9) kılavuzladığını ifade etmek sûretiyle rüşd'ün, “en doğru ve en sağlam şey” olduğunu bildirmiştir. Buna göre rüşd sözcüğünün Kur’ân açısından manasını; “İslâm'ın öngördüğü olgunluğa ulaşmak ve yaşamak” diye tarif etmek mümkündür. Ancak, insanın rüşde kılavuzlanması Kur’ân'da, “beyin yıkama veya büyüleme” şeklinde değil, “aklı kullandırmak sûretiyle bilinçlendirme”, yani “ikna etme” şeklinde gerçekleştirilmektedir. O hâlde, Kur’ân tebyini ile yapılan salâtın [zihnî desteğin] amacı da, insanları ikna ederek rüşde erdirmekten başka birşey değildir. Bu hususu Rabbimiz, Kendisinin ve meleklerinin ettiği salâtın [sağladığı desteğin] amacının, insanları karanlıklardan aydınlığa çıkarmak olduğunu bildirerek teyit etmiştir:
O, sizleri karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için size destek verendir. O'nun melekleri de destek verirler. Ve O, mü’minlere çok merhametlidir. (Ahzâb/43)
Oluşturulmuş eğitim-öğretim kurumlarında, insanlar reşit olurlarken, bir taraftan da kendileri ile Allah arasındaki ilişkileri sorgularlar ve böylece de, toplumun özlemini duyduğu “ideal insan” oluşur.
Hiç şüphesiz ki Ben, Allah'ın ta kendisiyim. İlâh diye bir şey yoktur Benden başka. O hâlde Bana kulluk et ve Beni anmak için salâtı ikâme et. (Tâ-Hâ/14)
Zikrullâh [Allah'ın anılması], “Allah'ın bizler üzerindeki haklarını, bize sunduğu nimetleri düşünmek, kul olarak O'na karşı sorumluluklarımızı yerine getirip getirmediğimizin kontrolünü yapmak ve verdiği görevleri eksiksiz yerine getirmek, nimetlerine karşı şükredip nankörlük etmemektir. Daima bu bilinç içerisinde olmak”tır.
En zor koşullarda bile salatın ihmal edilmemesi gerekir.
Meryem; 59–61: Sonra onların ardından half /kötü bir nesil geldi ki, salatı / sosyal desteği kaybettiler. Ve şehvetlerine uydular. Bundan dolayı tövbe eden ve iman eden ve salihi işleyenler hariç onlar azgınlıklarının cezasıyla karşılaşacaklardır. İşte bunlar (tövbe eden, iman eden ve salihi işleyenler) cennete; Rahman’ın kullarına görmedikleri hâlde vadettiği Adn cennetlerine girecekler ve hiçbir şeyce haksızlığa uğratılmayacaklardır. Şüphesiz O’nun vaadi mutlaka yerini bulacaktır.
Bakara;238-239:Salâtları ve en hayırlı salâtı muhafaza edin. Ve Allah için sürekli saygıda durarak kalkın (işe koyulun; eğitim-öğretim ve sosyal yardım kurumunu işletin). Ama, eğer korktuysanız, o zaman yaya veya binekli olarak giderken işe koyulun. Sonra da güvene erdiğinizde bilmediğiniz şeyleri size öğrettiği gibi Allah'ı hemen zikredin.
Kaynak:İşte Kur'an
Kusursuzluk sadece Allah’a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah’tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz
aşık74
17. March 2010, 11:02 PM
Abi teşekkür ederim verdiğiniz bilgiler için. Peki şimdi bu durumda salat kelimesinin geçdiği hiç bir yer namaz anlamına gelmiyormu ? Bu durumda kuran da namaz'ın olmadığı,salat ın olduğunu mu anlamalıyım ?
selamlar...
dost1
18. March 2010, 01:21 AM
Aleykum Selam Aşık 74 Kardeşim!
Abi teşekkür ederim verdiğiniz bilgiler için. Peki şimdi bu durumda salat kelimesinin geçdiği hiç bir yer namaz anlamına gelmiyormu ? Bu durumda kuran da namaz'ın olmadığı,salat ın olduğunu mu anlamalıyım ?
selamlar...
Kur’an’da salat kelimesinin geçtiği hiçbir yer namaz anlamına gelmiyor.
Kur’an’da namaz vardır. Allah’ın Resulu “Salatları” namaz ile başlatmıştır.
“Namaz” sözcüğü Hindçe'den Farsça'ya, Farsça'dan da Selçuklular döneminde Türkçe'ye geçmiştir. Farsça'daki ilk anlamı, “ateş önünde saygıyla eğilmek” demektir. Sanskritçe, “saygı sunmak” anlamına gelen namaste kelimesinin Farsça'ya geçmiş şekli olması muhtemeldir. Bu kelime de, “selam vermek” anlamına gelen nam kelimesinden türemiş olmalıdır. Hem nam [selam] ve hem de namaste [saygı sunmak] günümüz Hind kültüründe de görülebileceği üzere “eğilerek” yapılan bir fiildir.
Namaz” sözcüğünün Farsça'daki bu “eğilerek saygı ile dua etmek” anlamı, Arapça ve Kur’ân'da بالتّضرّع الدّعاء [ed-du‘au bi't-tezarru‘=alçala alçala/sürekli alçalarak yakarma] şeklinde ifade edilir.
Bunu da Rabbimiz şu âyetiyle emretmiştir.
A’raf;55: Üd'u Rabbeküm tedarruan ve hufyeten, inneHu la yuhıbbul mu'tediyn;
Rabbinize alçala alçala ve gizlice/açıkça göstererek dua edin. Kesinlikle O, haddi aşanları sevmez.
Âyetin orjinalindeki تضرّعاً[tezarru‘an] ifadesi, ض ر ع[d-r-a] kökünden türemiş “tefe‘ul” babından bir sözcüktür. Kök sözcüğün anlamı “zillet ve tevazu göstermek”tir. Tazarru‘an sözcüğü, kalıp ve cümledeki “hal” ögeliği itibariyle “zillet üstüne zillet, zillet üstüne zillet” [alçala, alçala, alçala alçala] demektir.
Âyetin orjinalinde yine و[vav] bağlacıyla cümlede ikinci “hal” konumunda bulunan hufyeten sözcüğü, h-f-v kökünden türemedir ve ezdâd'dandır. Yani, iki zıt anlamı da içeren bir sözcük olup “açıkça göstererek, parıl parıl parlatarak” ve “gizleyerek” demektir.
Bu durumda âyetten her iki mana da anlaşılmalı ve her iki hal ile de bu görev yapılmalıdır.
Dua, “da’vet” ve “da’va” sözcükleri gibi mastar olup “çağırmak, seslenmek” demektir.
İslâmî terim olarak “dua” ise, “yaratıklardan alâkayı keserek Allah'a yönelip O'ndan hayır istemek [hayır istemek için O'na yakarmak]” demektir.
Dinlerdeki duaların; içerik ve biçimleri değişik olsa da, asıl olan dua yalvarıp yakarmaktır. Çünkü insan, kendisinden daha üstün olan bir varlıkla irtibat kurma ihtiyacı duyar. Bu sebeple, dua ederek varlığını kabul ettiği o Yüce Güç karşısında duyduğu saygı ve ümit hislerini açıklar, böylece bu ihtiyacını en üst seviyede karşılayarak gönlü huzura kavuşur. Dolayısıyla dua, Allah ile O'na inanan ve hâlini arz edip O'ndan niyazda bulunan kul arasındaki yakın ilişkinin nişanesi olan bir konuşmadır. Zaten bu sebeple duaya “münâcât” [Allah ile gizliden ve ruhsal konuşma] adı da verilmiştir.
Dua, insan kişiliğindeki zaafların yol açabileceği kaymaları önlemek için olsa gerektir ki, ilâhî dinlerde, insanda yaratılıştan var olan dinî yöneliş duygusunun mümkün olduğu kadar canlı ve etkili bir hâlde bulunmasını sağlayacak bazı davranışlar görev hâline getirilmiştir. Bu davranışlar, yapılması zorunlu kılınan ibadetlerdir ve özellikle de ibadetlerin özü olan duadır. Dua ile insanın bilhassa refahta ve rahat ortamda iken Allah'ı hatırlaması öngörülmüş, böylece bencil isteklerine kapılmasının engellenmesi hedeflenmiştir.
İbadet ve dua sayesinde Allah'a yönelme güdüsünü canlı tutan insan, Allah'a boyun eğmekten [kulluktan] hiç çıkmayacağı gibi, bu şekilde gösterdiği küçülme ve saygı da Allah'ın rahmet ve bereketinin hep onun üzerinde kalmasını sağlayacaktır. Böylece ilk bakışta insanın Allah'a doğru bir yönelişi olarak görünen dua, Allah'ın rahmet ve şefkatini celbetmek sûretiyle Allah ile kul arasında karşılıklı bir ilişkinin başlangıcı hâline dönüşecek, bir başka boyut kazanacaktır.
Bu sebeple dua, kulluğun en ileri mertebesi ve ibadetlerin özü ve en önemlisidir. Rabbimiz kulun ancak duası ile değer kazanacağını bildirerek duanın önemini şöyle vurgulamıştır:
De ki: “Duanız olmasa Rabbim size kıymet verir mi ki de siz kesinkes yalanladınız? Artık size o kaçınılmaz olacaktır.” (Furkân/77)
Allah ile kul arasındaki böyle bir ilişkide bir vasıtanın olamayacağı ortadayken, aracısız yapılacak duaların Allah tarafından kabul edilip edilmeyeceği hakkında Peygamberimize soru sorulmuş olmalı ki, Rabbimiz bu sorulara, dua edenlere çok yakın olduğunu ve onların dualarına karşılık vereceğini bildiren âyetlerle cevap vermiştir:
Ve sizin Rabbiniz, “Bana yalvarın, dua edin ki size karşılık vereyim. Şüphesiz Bana ibadet etmekten büyüklenen kimseler yakında horlanmış olarak cehenneme gireceklerdir” dedi. (Mü’min/60)
Ve kullarım, sana Benden sordukları zaman, biliniz ki şüphesiz Ben çok yakınımdır. Bana dua edince, duacının duasına cevap veririm. O hâlde reşit olmaları için onlar da Bana karşılık versinler ve bana inansınlar. (Bakara/186)
Yüce Allah, kuluna cevap vermek için ondan sadece Kendisine başvurmasını istemektedir. İnsanın Allah'a başvurması için pek çok sebebi olabilir. Bu sebepler hayranlık, hamd, şükür olabileceği gibi, herhangi bir şeye ihtiyaç, korkulandan kurtulma ve yapılan hataların bağışlanması isteği de olabilir.
Kaynak:İşte Kur'an
Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.
aşık74
18. March 2010, 01:03 PM
Dost1 abi teşekkürler emeğiniz için. Abim; o zaman hakkı bey'in yazdığı bu yazıya göre ben şunu anlıyorum.
Dinimizde farz olan namaz değil ! Salat dır ! Doğrumuyum ? Çünkü peygamberimiz ve arkadaşları farz olan ( salat ) bir ibadete başlamadan önce, namaz denen şekilsel dua yı yapıyorlarmış!
Ben bunu anladım...doğrumuyum ?
selamlar..
dost1
19. March 2010, 03:41 AM
Selamun Aleykum! Değerli Aşık74 Kardeşim!
Dost1 abi teşekkürler emeğiniz için. Abim; o zaman hakkı bey'in yazdığı bu yazıya göre ben şunu anlıyorum.
Dinimizde farz olan namaz değil ! Salat dır ! Doğrumuyum ? Çünkü peygamberimiz ve arkadaşları farz olan ( salat ) bir ibadete başlamadan önce, namaz denen şekilsel dua yı yapıyorlarmış!
Ben bunu anladım...doğrumuyum ?
selamlar..
Kur’an meallerinde “namaz” diye çevrilen kelime “salat”tır.
Bugünkü kılınan namaz salat değildir.
Bugünkü “namaz “ diye bilinen kelime Kur’an’daki “tazarrulu dua” dır.
Müslümanlara “farz “ diye nitelenen “yapılması gereken” anlamındadır.
Salat, yapılması gerekendir/farzdır...
İsra;78: Ekımıs Salate lidülukiş Şemsi ila ğasekılleyli ve Kur'ânel fecr* inne Kur'ânel fecri kâne meşhuda
İsra;79: Ve minelleyli fetehecced bihi nafileten leke, asa en yeb'aseke Rabbüke Mekamen Mahmuda
Güneşin dülûkundan [batmasından, kaybolmasından] gecenin kararmasına kadar salâtı ikâme et [zihinsel ve mâlî desteği oluştur ve ayakta tut] ve sabah Kur’ân'ını da. Çünkü sabah Kur’ân'ı görülecek şeydir. Ve geceden de. Ayrıca, sana özgü bir fazlalık olarak sen, onu [gece salâtını] teheccüd et [uyanıp ikâme et]! Rabbinin, seni güzel bir makama ulaştıracağı umulur.
Hud;114: Ve ekımıs Salate tarafeyin nehari ve zülefen minel leyl* innel hasenati yüzhibnes seyyiat* zâlike zikra liz zakiriyn
Ve gündüzün iki tarafında ve gecenin yakın saatlerinde salâtı ikâme et [zihnî ve mâlî desteği oluştur ve ayakta tut]; çünkü iyilikler kötülükleri giderir. Bu, ibret alanlara bir öğüttür.
Bakara;238: Hafizu ales Salevati ves Salatil Vüsta ve kumu Lillahi kanitiyn;
Bakara;239: Fein hıftüm fericalen ev rükbana* feiza emintüm fezkürullahe kema allemeküm ma lem tekünu ta'lemun;
Salâtları ve en hayırlı salâtı muhafaza edin [elbirlik koruyun]. Ve Allah için sürekli saygıda durarak kalkın [işe koyulun; eğitim-öğretim ve sosyal yardım kurumunu işletin]. Ama, eğer korktuysanız, o zaman yaya veya binekli olarak giderken muhafaza edin. Sonra da güvene erdiğinizde bilmediğiniz şeyleri size öğrettiği gibi Allah'ı hemen zikredin.
Bakara;2-4:İşte bu kitap; kendisinde kuşku yoktur, gaybda iman eden, salâtı ikâme eden, kendilerini rızklandırdığımız şeylerden infak eden, sana indirilene ve senden önce indirilene iman eden muttakiler –ki bunlar, âhirete de kesinlikle inanırlar– için bir kılavuzdur.
Mü’minûn;9:Ve onlar [mü’minler], salâtlarını koruyan kimselerdir.
Fâtır;18:Ve yük çeken bir kimse, başkasının yükünü yüklenmez. Eğer ağır yüklü bir kimse, onun yüklenilmesine çağırsa da ondan hiç bir şey yüklenilmeyecek; bir akrabası olsa bile. Şüphesiz sen ancak Rabblerine karşı gaybda haşyet duyan ve salâtı ikâme edenleri uyarırsın. Her kim arınırsa ancak kendisi için arınır. Dönüş de yalnızca Allah'adır.
Fâtır;29-30:Hiç şüphesiz şu, Allah'ın kitabını okuyan, salâtı ikâme eden ve kendilerini rızklandırdığımız şeylerden gizli ve açık olarak veren kimseler, O [Allah], mükâfatlarını kendilerine tastamam versin ve lütfundan kendilerine artırsın diye, kesinlikle batma ihtimali olmayan bir ticareti umarlar. Hiç şüphesiz O, çok bağışlayıcı ve karşılık vericidir.
Nisâ;162:Fakat onlardan ilimde derinleşmiş olanlar ve iman edenler, sana indirilene ve senden önce indirilenlere iman ederler. Onlar, salâtı ikâme eden, zekâtı veren, Allah'a ve âhiret gününe iman edenlerdir. İşte onlar, Bizim büyük bir mükâfât vereceklerimizdir.
Bakara;177:Yüzlerinizi doğu ve batı yönüne çevirmeniz birr değildir. Ama birr, Allah'a, Âhiret Günü'ne/Son Gün'e, meleklere, Kitab'a, peygamberlere inanmak; malını akrabalara, yetimlere, miskinlere, yolcuya ve dilenenlere ve boyunduruktakilere [kölelere], Allah sevgisi için vermek ve salâtı ikâme etmek, zekâtı vermektir. Ve sözleştiklerinde, sözlerini tastamam yerine getirenler, sıkıntı, hastalık ve savaş zamanlarında sabredenler, işte onlar sadık olanlardır. Ve işte onlar takvâlı olanların ta kendileridir.
Nûr;56:Ve rahmet olunmanız için salâtı ikâme edin, zekâtı verin ve o Elçi'ye itaat edin.
Namaz/tazarrulu dua yapılması gerekendir/farzdır.
Dua edilirken önce Allah üstün vasıflarıyla anılıp O'na hamd edilmeli, sonra kişisel istekler dile getirilmelidir. Fâtiha sûresi'nde öğretilen dua buna en güzel örnektir.
Dua, hudû ve huşû içinde, umarak, korkarak ve ürpererek yapılmalıdır. Bu kuralın en iyi uygulanma zamanlarının, günlük gailelerden uzak bulunulan gece ve seher vakitleri olduğu kanaatindeyiz. Toplu olarak dua etmenin de hudû ve huşû duygularını canlandırması bakımından etkili olacağını düşünüyoruz.
Rabbinize alçala alçala ve gizlice/açıkça göstererek dua edin. Kesinlikle O, haddi aşanları sevmez (A‘râf/55) emri, namaz adıyla meşhurlaşan niyaz şeklini ifade etmektedir. Bir kere daha ifade edelim ki, Kur’ân'daki namaz, işte bu âyetle emredilmiştir. Daha önce de defalarca zikrettiğimiz üzere “salât” sözcüklerinin malum namaz ile alakası yoktur.
“namaz” sözcüğünün Farsça'daki “eğilerek saygı ile dua etmek” anlamı Arapça'da ve Kur’ân'da بالتّضرّع الدّعاء [ed-du‘au bi't-tezarru‘=alçala alçala; sürekli alçalarak yakarma] şeklinde ifade edilir. Nitekim bu ritüelin ana hatları, Rasûlullah'tan bize intikal etmiştir. Ne var ki, bunların bazıları, anlam ve kavram olarak mecrasından çıkarılmıştır.
Âyetten anlaşıldığına göre namazda [Rabbimizin huzurunda dua anında] sürekli bir alçalma sergilenmelidir. Şöyle ki:
Kul;
• Saygılı bir şekilde durarak,
• Ta’zim ve tekbir ile [Allah'ı büyükleyerek, Allah'ın her şeyden daha yüce olduğunu ifade ederek],
• Bel bükerek,
• Yere kapanarak,
• Oturup boyun bükerek Allah'a yakaracaktır.
Bu sürekli alçalış şekli, bizzat Rasûlullah'tan bize intikal etmiş bulunmaktadır. Nitekim günümüzde kılınan namazın şekli böyledir.
Nisâ;134:Ve Allah'ın fazlından isteyin. Şüphesiz Allah her şeyi en iyi bilendir. Kim dünya sevabını istiyor idiyse; bilsin ki dünya ve âhiret sevabı yalnızca Allah katındadır. Ve Allah çok iyi işiten ve çok iyi görendir.
A‘râf;29:De ki: “Rabbim adaleti emretti. Her mescidde yüzünüzü O'na doğrultun ve dini yalnız Kendisine has kılarak O'na yalvarın. İlkin sizi yarattığı gibi O'na döneceksiniz.”
A‘râf;55-56:Rabbinize yalvara-yakara ve gizlice dua edin. Kesinlikle O, haddi aşanları sevmez. Ve düzeltildikten sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. O'na, ürpererek ve rahmetini umarak dua edin. Muhakkak ki Allah'ın rahmeti, muhsinlere [iyileştirenlere-güzelleştirenlere] çok yakındır.
A‘râf;180:Ve en güzel isimler Allah'ındır. Öyleyse O'nu onlarla çağırın. O'nun isimlerinde eğriliğe sapanları da terk edin. Onlar yapmakta olduklarının karşılığını yakında görecekler.
A‘râf;205:Ve sabah-akşam [her zaman] kendi içinden, korkarak ve yalvararak, yüksek olmayan bir sesle Rabbini an ve umursamazlardan olma!
Bakara;186:Ve kullarım, sana Benden sordukları zaman; biliniz ki şüphesiz Ben çok yakınımdır. Bana dua edince, duacının duasına cevap veririm. O halde reşit olmaları için onlar da Bana karşılık versinler ve Bana inansınlar.
Mü’min;60:Ve sizin Rabbiniz, “Bana yalvarın, dua edin ki size karşılık vereyim. Şüphesiz Bana ibadet etmekten büyüklenen kimseler yakında horlanmış olarak cehenneme gireceklerdir” dedi.
Allah’a kul olduğunu belirtmek için “LA İLAHE İLLA ALLAH” diyerek kulluğunu yalnız Ona has kılmak isteyenin ALLAHINA YAKARMAMASI özellikle bunu TAZARRUAN YAPMAMASI düşünülebilir mi?
ALLAHA ANCAK MÜSTAĞNİLER/ YAKARMAZLAR.
Alak;6: Kella, innel'İnsane leyatğa;
Alak;:7: En reahüstağna;
Alak;8:İnne ila Rabbikerrüca';
Alak;6,8: Hayır… Hayır… Dönüş Rabbine olmasına rağmen insan, kendini yeterli gördüğünde (zengin olduğuna inandığında), kesinlikle azar (tuğyan eder).
Kaynak:İşte Kur'an
ALLAHA KUL OLDUĞUNU BELİRTEN KİŞİ ACZ İÇERİSİNDE FAKİRLİĞİNİN/İHTİYAÇ SAHİBİ OLMANIN İDRAKİ İÇERİSİNDE AZİZ OLAN ALLAHINA YÖNELİR ONUN KARŞISINDA FAKİRDİR MÜSTAĞNİ DEĞİLDİR.
RABBİ OLAN ALLAH’IN “Üd'u Rabbeküm tedarruan ve hufyeten, inneHu la yuhıbbul mu'tediyn” EMRİNE UYAR VE ed-du‘au bi't-tezarru‘=ALÇALA ALÇALA; SÜREKLİ ALÇALARAK YAKARMASINI SÜRDÜRÜR.
Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.
müslümanlardan
20. March 2010, 10:21 AM
Selamun Aleykum! Değerli Aşık74 Kardeşim!
Kur’an meallerinde “namaz” diye çevrilen kelime “salat”tır.
Bugünkü kılınan namaz salat değildir.
Bugünkü “namaz “ diye bilinen kelime Kur’an’daki “tazarrulu dua” dır.
Müslümanlara “farz “ diye nitelenen “yapılması gereken” anlamındadır.
Salat, yapılması gerekendir/farzdır...
İsra;78: Ekımıs Salate lidülukiş Şemsi ila ğasekılleyli ve Kur'ânel fecr* inne Kur'ânel fecri kâne meşhuda
İsra;79: Ve minelleyli fetehecced bihi nafileten leke, asa en yeb'aseke Rabbüke Mekamen Mahmuda
Güneşin dülûkundan [batmasından, kaybolmasından] gecenin kararmasına kadar salâtı ikâme et [zihinsel ve mâlî desteği oluştur ve ayakta tut] ve sabah Kur’ân'ını da. Çünkü sabah Kur’ân'ı görülecek şeydir. Ve geceden de. Ayrıca, sana özgü bir fazlalık olarak sen, onu [gece salâtını] teheccüd et [uyanıp ikâme et]! Rabbinin, seni güzel bir makama ulaştıracağı umulur.
Hud;114: Ve ekımıs Salate tarafeyin nehari ve zülefen minel leyl* innel hasenati yüzhibnes seyyiat* zâlike zikra liz zakiriyn
Ve gündüzün iki tarafında ve gecenin yakın saatlerinde salâtı ikâme et [zihnî ve mâlî desteği oluştur ve ayakta tut]; çünkü iyilikler kötülükleri giderir. Bu, ibret alanlara bir öğüttür.
Bakara;238: Hafizu ales Salevati ves Salatil Vüsta ve kumu Lillahi kanitiyn;
Bakara;239: Fein hıftüm fericalen ev rükbana* feiza emintüm fezkürullahe kema allemeküm ma lem tekünu ta'lemun;
Salâtları ve en hayırlı salâtı muhafaza edin [elbirlik koruyun]. Ve Allah için sürekli saygıda durarak kalkın [işe koyulun; eğitim-öğretim ve sosyal yardım kurumunu işletin]. Ama, eğer korktuysanız, o zaman yaya veya binekli olarak giderken muhafaza edin. Sonra da güvene erdiğinizde bilmediğiniz şeyleri size öğrettiği gibi Allah'ı hemen zikredin.
Bakara;2-4:İşte bu kitap; kendisinde kuşku yoktur, gaybda iman eden, salâtı ikâme eden, kendilerini rızklandırdığımız şeylerden infak eden, sana indirilene ve senden önce indirilene iman eden muttakiler –ki bunlar, âhirete de kesinlikle inanırlar– için bir kılavuzdur.
Mü’minûn;9:Ve onlar [mü’minler], salâtlarını koruyan kimselerdir.
Fâtır;18:Ve yük çeken bir kimse, başkasının yükünü yüklenmez. Eğer ağır yüklü bir kimse, onun yüklenilmesine çağırsa da ondan hiç bir şey yüklenilmeyecek; bir akrabası olsa bile. Şüphesiz sen ancak Rabblerine karşı gaybda haşyet duyan ve salâtı ikâme edenleri uyarırsın. Her kim arınırsa ancak kendisi için arınır. Dönüş de yalnızca Allah'adır.
Fâtır;29-30:Hiç şüphesiz şu, Allah'ın kitabını okuyan, salâtı ikâme eden ve kendilerini rızklandırdığımız şeylerden gizli ve açık olarak veren kimseler, O [Allah], mükâfatlarını kendilerine tastamam versin ve lütfundan kendilerine artırsın diye, kesinlikle batma ihtimali olmayan bir ticareti umarlar. Hiç şüphesiz O, çok bağışlayıcı ve karşılık vericidir.
Nisâ;162:Fakat onlardan ilimde derinleşmiş olanlar ve iman edenler, sana indirilene ve senden önce indirilenlere iman ederler. Onlar, salâtı ikâme eden, zekâtı veren, Allah'a ve âhiret gününe iman edenlerdir. İşte onlar, Bizim büyük bir mükâfât vereceklerimizdir.
Bakara;177:Yüzlerinizi doğu ve batı yönüne çevirmeniz birr değildir. Ama birr, Allah'a, Âhiret Günü'ne/Son Gün'e, meleklere, Kitab'a, peygamberlere inanmak; malını akrabalara, yetimlere, miskinlere, yolcuya ve dilenenlere ve boyunduruktakilere [kölelere], Allah sevgisi için vermek ve salâtı ikâme etmek, zekâtı vermektir. Ve sözleştiklerinde, sözlerini tastamam yerine getirenler, sıkıntı, hastalık ve savaş zamanlarında sabredenler, işte onlar sadık olanlardır. Ve işte onlar takvâlı olanların ta kendileridir.
Nûr;56:Ve rahmet olunmanız için salâtı ikâme edin, zekâtı verin ve o Elçi'ye itaat edin.
Namaz/tazarrulu dua yapılması gerekendir/farzdır.
Dua edilirken önce Allah üstün vasıflarıyla anılıp O'na hamd edilmeli, sonra kişisel istekler dile getirilmelidir. Fâtiha sûresi'nde öğretilen dua buna en güzel örnektir.
Dua, hudû ve huşû içinde, umarak, korkarak ve ürpererek yapılmalıdır. Bu kuralın en iyi uygulanma zamanlarının, günlük gailelerden uzak bulunulan gece ve seher vakitleri olduğu kanaatindeyiz. Toplu olarak dua etmenin de hudû ve huşû duygularını canlandırması bakımından etkili olacağını düşünüyoruz.
Rabbinize alçala alçala ve gizlice/açıkça göstererek dua edin. Kesinlikle O, haddi aşanları sevmez (A‘râf/55) emri, namaz adıyla meşhurlaşan niyaz şeklini ifade etmektedir. Bir kere daha ifade edelim ki, Kur’ân'daki namaz, işte bu âyetle emredilmiştir. Daha önce de defalarca zikrettiğimiz üzere “salât” sözcüklerinin malum namaz ile alakası yoktur.
“namaz” sözcüğünün Farsça'daki “eğilerek saygı ile dua etmek” anlamı Arapça'da ve Kur’ân'da بالتّضرّع الدّعاء [ed-du‘au bi't-tezarru‘=alçala alçala; sürekli alçalarak yakarma] şeklinde ifade edilir. Nitekim bu ritüelin ana hatları, Rasûlullah'tan bize intikal etmiştir. Ne var ki, bunların bazıları, anlam ve kavram olarak mecrasından çıkarılmıştır.
Âyetten anlaşıldığına göre namazda [Rabbimizin huzurunda dua anında] sürekli bir alçalma sergilenmelidir. Şöyle ki:
Kul;
• Saygılı bir şekilde durarak,
• Ta’zim ve tekbir ile [Allah'ı büyükleyerek, Allah'ın her şeyden daha yüce olduğunu ifade ederek],
• Bel bükerek,
• Yere kapanarak,
• Oturup boyun bükerek Allah'a yakaracaktır.
Bu sürekli alçalış şekli, bizzat Rasûlullah'tan bize intikal etmiş bulunmaktadır. Nitekim günümüzde kılınan namazın şekli böyledir.
Nisâ;134:Ve Allah'ın fazlından isteyin. Şüphesiz Allah her şeyi en iyi bilendir. Kim dünya sevabını istiyor idiyse; bilsin ki dünya ve âhiret sevabı yalnızca Allah katındadır. Ve Allah çok iyi işiten ve çok iyi görendir.
A‘râf;29:De ki: “Rabbim adaleti emretti. Her mescidde yüzünüzü O'na doğrultun ve dini yalnız Kendisine has kılarak O'na yalvarın. İlkin sizi yarattığı gibi O'na döneceksiniz.”
A‘râf;55-56:Rabbinize yalvara-yakara ve gizlice dua edin. Kesinlikle O, haddi aşanları sevmez. Ve düzeltildikten sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. O'na, ürpererek ve rahmetini umarak dua edin. Muhakkak ki Allah'ın rahmeti, muhsinlere [iyileştirenlere-güzelleştirenlere] çok yakındır.
A‘râf;180:Ve en güzel isimler Allah'ındır. Öyleyse O'nu onlarla çağırın. O'nun isimlerinde eğriliğe sapanları da terk edin. Onlar yapmakta olduklarının karşılığını yakında görecekler.
A‘râf;205:Ve sabah-akşam [her zaman] kendi içinden, korkarak ve yalvararak, yüksek olmayan bir sesle Rabbini an ve umursamazlardan olma!
Bakara;186:Ve kullarım, sana Benden sordukları zaman; biliniz ki şüphesiz Ben çok yakınımdır. Bana dua edince, duacının duasına cevap veririm. O halde reşit olmaları için onlar da Bana karşılık versinler ve Bana inansınlar.
Mü’min;60:Ve sizin Rabbiniz, “Bana yalvarın, dua edin ki size karşılık vereyim. Şüphesiz Bana ibadet etmekten büyüklenen kimseler yakında horlanmış olarak cehenneme gireceklerdir” dedi.
Allah’a kul olduğunu belirtmek için “LA İLAHE İLLA ALLAH” diyerek kulluğunu yalnız Ona has kılmak isteyenin ALLAHINA YAKARMAMASI özellikle bunu TAZARRUAN YAPMAMASI düşünülebilir mi?
ALLAHA ANCAK MÜSTAĞNİLER/ YAKARMAZLAR.
Alak;6: Kella, innel'İnsane leyatğa;
Alak;:7: En reahüstağna;
Alak;8:İnne ila Rabbikerrüca';
Alak;6,8: Hayır… Hayır… Dönüş Rabbine olmasına rağmen insan, kendini yeterli gördüğünde (zengin olduğuna inandığında), kesinlikle azar (tuğyan eder).
Kaynak:İşte Kur'an
ALLAHA KUL OLDUĞUNU BELİRTEN KİŞİ ACZ İÇERİSİNDE FAKİRLİĞİNİN/İHTİYAÇ SAHİBİ OLMANIN İDRAKİ İÇERİSİNDE AZİZ OLAN ALLAHINA YÖNELİR ONUN KARŞISINDA FAKİRDİR MÜSTAĞNİ DEĞİLDİR.
RABBİ OLAN ALLAH’IN “Üd'u Rabbeküm tedarruan ve hufyeten, inneHu la yuhıbbul mu'tediyn” EMRİNE UYAR VE ed-du‘au bi't-tezarru‘=ALÇALA ALÇALA; SÜREKLİ ALÇALARAK YAKARMASINI SÜRDÜRÜR.
Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.
DEGERLİ KARDEŞİM DOST1 E SAYGILAR
Yukarda verdiğiniz yazınızda ARAF SÜRESİNDE GEÇEN DUAYI namaz olarak almışsınız ve bakalım ki ayetlede geçen durumda rabbim bizleri nasıl uyarıyor ve özellikle TEVİL OLAYINDAN uzak durmamız gerektiği nasıl çıkıyor.
ARAF .52- Andolsun, Biz onlara bir kitap getirdik; iman edecek bir topluluğa bir hidayet ve bir rahmet olmak üzere BİR BİLGİYE DAYANARAK onu çeşitli biçimlerde AÇIKLADIK.[ not.okutturduk değil ,AÇIKLADIK]
53- Onlar, onun tevilinden başkasına bakmazlar mı? Onun tevilinin geleceği gün, daha önce onu unutanlar, diyecekler ki: "Gerçekten Rabbimiz'in elçileri bize hakkı getirmişlerdi. Şimdi bize şefaat edecek şefaatçiler var mıdır? Veya geri çevrilsek de işlediklerimizden başkasını yapsak." Gerçek şu ki onlar, kendilerini hüsrana uğratmışlardır, uydurmakta oldukları şeyler de kendilerinden uzaklaşıp kaybolmuşlardır.
54- Gerçekten sizin Rabbiniz, altı günde gökleri ve yeri yaratan, sonra arşa istiva eden Allah'tır. Gündüzü, durmaksızın kendisini kovalayan geceyle örten, Güneş’e, Ay’a ve yıldızlara Kendi buyruğuyla baş eğdirendir. Haberiniz olsun, yaratmak da, emir de (yalnızca) O'nundur. Alemlerin Rabbi olan Allah ne Yücedir.
55- Rabbinize yalvara yalvara ve için için dua edin. Şüphesiz O, haddi aşanları sevmez.
56- Düzene konulması (ıslah)ından sonra yeryüzünde bozgunculuk (fesad) çıkarmayın; O'na korkarak ve umut taşıyarak dua edin. Doğrusu Allah'ın rahmeti iyilik yapanlara pek yakındır.
gelelim ARAF 55. VERDİĞİNİZ MANAYA,VE GÜZEL ABİM SİZE SORMAK İSTERİM KURANDA GEÇEN VE BİZİMDE İKAME ETMEKLE EMROLUNDUĞUMUZ NAMAZ MI
KURANDAN KOLAYINA GELENİ OKUMAKLA VE TEKBİR TESBİH VE DUA, KIYAM,RUKU,SECDE, İLE OLMASI GEREKENLE mi ÖRTÜŞÜYOR,YOKSA YUKARDA verdiğiniz ve İKAMETU SALAT LA MI,
İsra;78: EKIMIS SALETE lidülukiş Şemsi ila ğasekılleyli ve Kur'ânel fecr* inne Kur'ânel fecri kâne meşhuda
Hud;114: Ve EKIMIS SALATE tarafeyin nehari ve zülefen minel leyl* innel hasenati yüzhibnes seyyiat* zâlike zikra liz zakiriyn
Ve gündüzün iki tarafında ve gecenin yakın saatlerinde SALATI İKAME ET[zihnî ve mâlî desteği oluştur ve ayakta tut]; çünkü iyilikler kötülükleri giderir. Bu, ibret alanlara bir öğüttür.
VE AYETTETE NET BELLİ OLAN KIYAM İLE BAŞLAYAN İKAME SÖZCÜĞÜ HEM KIYAM ,HEMDE YAPILMASI GEREKEN MANAYI BARINDIRIR.
SİZİN VERDİĞİNİZ ARAF 55 sadece ayettede belirtilen yalvarma manasındaki bir boyutuyla DUA olarak çıkıyor KANAATİNDEYİM.
Lütfen birdaha bakın saygılar...
dost1
21. March 2010, 05:03 AM
Selamun Aleykum! Değerli Müslümanlardan Kardeşim!
Bundan önceki yazınızda da sordunuz ve tek tek cevap verdik. Hatta Arapça bilmiyorlar mıydı diye sorduğunuz soruya oldukça çok sayıda tefsir ve meal yazan alimlerin meallerinden örnekler verdik.
Bu yazınızdaki sorularınızın cevabı da bu başlıkta yazdığım yazıların içinde vardır.
Uyarınız için teşekkür ederim. Hamd alemlerin Rabbi olan Allah'a... Kırk yılı aşkındır sürekli bakıyorum.
Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.
sabaha_dogru
21. March 2010, 05:55 PM
Arkadaşlar Namaz sadece ve sadece iki vakittir. Anlayana Müteşabih olarak Hud 114, İsra 78 ve Muhkem olarak ta Nur 58. yeter. sevgiler, selamlar..
Ayrıca mealler arasına parantez açıp kendi yorumlarını ekleyen yobaz örümceklere de dikkat edelim.
dikkat ediyorum da insanlar ayete bakmıyor yoruma veya nota bakıp aaaa bak namaz beş vakitmiş diyorlar. yazık çok yazık...
dost1
27. March 2010, 03:43 AM
Selamun Aleykum! Değerli Sabaha doğru Kardeşim!
Arkadaşlar Namaz sadece ve sadece iki vakittir. Anlayana Müteşabih olarak Hud 114, İsra 78 ve Muhkem olarak ta Nur 58. yeter. sevgiler, selamlar..
Ayrıca mealler arasına parantez açıp kendi yorumlarını ekleyen yobaz örümceklere de dikkat edelim.
dikkat ediyorum da insanlar ayete bakmıyor yoruma veya nota bakıp aaaa bak namaz beş vakitmiş diyorlar. yazık çok yazık...
Hud; 114: Ve ekımıs Salate tarafeyin nehari ve zülefen minel leyl* innel hasenati yüzhibnes seyyiat* zâlike zikra liz zakiriyn.
İsra;78: Ekımıs Salate lidülukiş Şemsi ila ğasekılleyli ve Kur'ânel fecr* inne Kur'ânel fecri kâne meşhuda;
Bu ayetlerde müteşabih olan nedir? Belirtirseniz sevinirim.
Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabetle.
Allah'a emanet olunuz.
sabaha_dogru
4. April 2010, 09:30 PM
Hud 114 ve isra 78 de detayları, Nur 58 de isimleri var demek istedim.
yoksa gizli anlamlar içeriyor demedim sevgili kardeşim......
sevgilerle
aşık74
6. April 2010, 04:27 PM
Selamlar arkadaşlar...
Hud 114 de sanki birde yatsı ya işaret eden namaz var gibi geldi bana ! Bilmem sizler ne düşünüyorsunuz ?
http://www.kuranmeali.com/ayetkarsilastirma.asp?sure=11&ayet=114
selamlar...
sabaha_dogru
6. April 2010, 09:15 PM
işa bildiğim kadariyle akşam demek. ama bazı mealciler yatsı diye çevirmişler.
Peki bu Kur'an'a ihanet değil mi arkadaşlar..
Güya yatsı namazını haklı çıkarmak için yapmışlar herhalde.
sevgilerle.
aşık74
7. April 2010, 11:38 AM
وَأَقِمِ الصَّلَاةَ طَرَفَيِ النَّهَارِ وَزُلَفًا مِنَ اللَّيْلِ ۚ إِنَّ الْحَسَنَاتِ يُذْهِبْنَ السَّيِّئَاتِ ۚ ذَٰلِكَ ذِكْرَىٰ لِلذَّاكِرِينَ
Veakimi-ssalâte tarafeyi-nnehâri vezulefen mine-lleyl(i)(c) inne-lhasenâti yużhibne-sseyyi-ât(i)(c) żâlike żikrâ liżżâkirîn
Kardeş bu ayet de 'işa' kelimesi geçmiyor sanırım. Çok bilgim yok,bilen varsa yardımcı olursa sevinirim..
selamlar..
sabaha_dogru
7. April 2010, 08:39 PM
selamlar.
Hasan Akçay hocamın bu konudaki makalesini okumanı tavsiye ederim aşık74 kardeşim.
Ben Nur 58'den bahsetmiştim. Kusura bakma.
orada apaçık olan akşam kelimesini yatsı diye çevirmişler...
Hud 114 de o kelime zaten yok....
kanaatimce günün iki tarafı ve geceye yakın saatler sabah ve akşam..
sevgilerle
dost1
8. April 2010, 01:20 AM
Selamun Aleykum! Değerli Sabaha_doğru Kardeşim!
selamlar.
Hasan Akçay hocamın bu konudaki makalesini okumanı tavsiye ederim aşık74 kardeşim.
Ben Nur 58'den bahsetmiştim. Kusura bakma.
orada apaçık olan akşam kelimesini yatsı diye çevirmişler...
Hud 114 de o kelime zaten yok....
kanaatimce günün iki tarafı ve geceye yakın saatler sabah ve akşam..
sevgilerle
Buraya bakar mısınız? (http://www.hanifler.com/showthread.php?t=1362)
Hud 114 de ve bağlacı vardır.
Ve ekımıs Salate tarafeyin nehari ve zülefen minel leyl* innel hasenati yüzhibnes seyyiat* zâlike zikra liz zakiriyn
Ve gündüzün iki tarafında ve gecenin yakın saatlerinde salâtı ikâme et [zihnî ve mâlî desteği oluştur ve ayakta tut]; çünkü iyilikler kötülükleri giderir. Bu, ibret alanlara bir öğüttür.
Ayrıca Bakara 238 de çoğul ifadesi vardır ki Arapçada çoğul en az üç ile başlar.
Bakara 238: Hafizu ales Salevati ves Salatil Vüsta ve kumu Lillahi kanitiyn
Salâtları ve en hayırlı salâtı muhafaza edin [elbirlik koruyun]. Ve Allah için sürekli saygıda durarak kalkın [işe koyulun; eğitim-öğretim ve sosyal yardım kurumunu işletin].
Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi Allah bilir.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.
aşık74
8. April 2010, 10:44 AM
Halil abi teşekkürler.
Abi, acaba bakara 238 deki ' en hayırlı salaat dan ne anlamalıyız ?
selamlar...
sabaha_dogru
8. April 2010, 08:28 PM
Selam Halil kardeş.
Ayet gayet açık, ve ayıracından önce tarafları ve (yani) gecenin yakın saatleri.
yani ikisi de aynı şey, yani bu tarafları gecenin yakın saatleri. Ayrıyetten bu tarafların (geceye yakın saatlerin) Nur 58 de isimleri belirlenmiş. Ben orada yatsı falan göremedim, tıpkı Hud 114 de de göremediğim gibi.
sevgilerle...
dost1
9. April 2010, 02:53 AM
Selamun Aleykum! Değerli Aşık74 Kardeşim!
Halil abi teşekkürler.
Abi, acaba bakara 238 deki ' en hayırlı salaat dan ne anlamalıyız ?
selamlar...
Buraya bakar mısınız? (http://www.hanifler.com/showthread.php?t=1360)
En hayırlı salatın cumua salatı olduğunu düşünüyorum.
Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi Allah bilir.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.
dost1
9. April 2010, 03:01 AM
Aleykum selam! Değerli Sabaha doğru Kardeşim!
Selam Halil kardeş.
Ayet gayet açık, ve ayıracından önce tarafları ve (yani) gecenin yakın saatleri.
yani ikisi de aynı şey, yani bu tarafları gecenin yakın saatleri. Ayrıyetten bu tarafların (geceye yakın saatlerin) Nur 58 de isimleri belirlenmiş. Ben orada yatsı falan göremedim, tıpkı Hud 114 de de göremediğim gibi.
sevgilerle...
Aslında salatın olmadığı bir yerde vaktinden sözetmek çok da fazla bir şey değiştirmiyor.Biz yine de görüşümüzü belirtelim.
Ve ekımıs Salate tarafeyin nehari ve zülefen minel leyl…
Ve Salatı ikame edin gündüzün iki tarafında (Sabah,akşam)ve gecenin bir kısmında…
Zülefen minel leyl (gecenin bir kısmında) ile gündüzün iki tarafından biri olan işa vakti birbirinden farklıdır.
Önceleri “işai ahir“ olarak kullanılan ifade sonraları “yatsı” olarak kullanılmaya başlanmıştır.
Farzlar(vahiyle yapılması istenilenler) açıktan yapılır. Mescidlerde salat öncesi ifa edilen tazarrulu yakarışlara (namaza) baktığımızda imamın sesli olarak okuduğu vakitler fecr,işa ve işai ahirin (sabah,akşam ve yatsının) ilk iki rekatidir. Ayrıca cumua salatı öncesi tazarrulu niyazda da sesli olarak okunur.
Sözünü ettiğim Bakara 238: Hafizu ales Salevati ves Salatil Vüsta ve kumu Lillahi kanitiyn (Salâtları ve en hayırlı salâtı muhafaza edin [elbirlik koruyun]. Ve Allah için sürekli saygıda durarak kalkın [işe koyulun; eğitim-öğretim ve sosyal yardım kurumunu işletin].) ayetindeki “salatları” ifadesi çoğuldur. Arapçada iki tane olanlar “teyn” ile ifade edilir. İkiden fazla olanlar için çoğul ifadesi kullanılır.
Sözünü ettiğiniz Nur suresindeki ayete bakalım.
Ya eyyühelleziyne amenu li yeste'zinkümülleziyne meleket eymanüküm velleziyne lem yeblüğul hulüme minküm selâse merrat* min kabli Salatil Fecri ve hıyne tedaune siyabeküm minez zahıreti ve min ba'di Salatil ışa'* selasü avratin leküm* leyse aleyküm ve la aleyhim cünahun ba'dehünn* tavvafune aleyküm ba'duküm alâ ba'd* kezâlike yübeyyinullahu lekümül ayat* vAllahu Aliymun Hakiym;
Ey iman edenler. Sağ ellerinizin malik olduğu kimseler ve sizden akil-baliğ olmayanlarınız, sizden üç defa izin istesinler. Salat-ı Fecir’den önce, öğlen elbiselerinizi çıkarıp koyduğunuz vakit ve Salat-ı Işa’dan sonra. (Bunlar) sizin için üç avrettir... Bunlardan sonra sizin ve onların üzerine bir günah yoktur. (Onlar) yanınızda dolaşırlar; yani birbirinizin yanında dolaşırsınız... İşte böylece Allah ayetleri size açıklıyor. Allah Aliym’dir, Hakiym’dir.
Burada belirtilen vakitler insanların avret hali diye belirtilen korunmasız (üstleri açılabilir) oldukları vakitlerdir.
Bunlar da salatıl fecr(sabah) , öğlen ve salatıl işadan sonraki vakitlerdir. Salatıl işadan sonraki vakitten kasıt salatıl işa bitip de eve gelip yatılan zamandır.
Allah resulunun zamanında salatlar, tazarrululu dua (namaz) ile başlar ve arkasından da salat devam ederdi.Allah resulunden bu güne kalan İmamların tazarrulu dua(namaz) bittikten sonra yüzlerini cemaate dönmesidir. Allah resulu cemaate döner salata devam ederdi. Günümüzde de imam yüzünü cemaate döner tesbih çekilip dua edilir.
Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi Allah bilir.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.
sabaha_dogru
10. April 2010, 02:46 PM
gecenin bir kısmı mı yoksa gecenin zülefleri mi halil kardeşim.
Bana yatsı namazının açık seçik anlatıldığı(ismiyle) ayeti gösterebilir misiniz?
Sabah ve akşam gibi....
sevgilerle....
dost1
11. April 2010, 03:39 AM
Selamun Aleykum! Değerli Sabaha doğru Kardeşim!
gecenin bir kısmı mı yoksa gecenin zülefleri mi halil kardeşim.
Bana yatsı namazının açık seçik anlatıldığı(ismiyle) ayeti gösterebilir misiniz?
Sabah ve akşam gibi....
sevgilerle....
"Gecenin zülefi" sözünden anlayışımız "gecenin bir kısmında" şeklindedir.
Daha önceki yazılarımda da açıklamış ve bir de link vermiştim. Buraya bakar mısınız? (http://www.hanifler.com/showthread.php?t=1362)
Değerli Kardeşim!
Bugün İslam aleminde uygulanmayan "salat " vakitleri ile ilgili anlayışımız verdiğimiz linkteki anlayışdır ve enaz üç vakittir.
Sizin anlayışınıza göre "salat" iki vakittir.
Mü'min kardeşler olarak biz görüşümüzü , siz de görüşünüzü belirttiniz.
Biz kendimizden, siz de kendinizden sorumlusunuz.
Paylaştıklarınız için Allah razı olsun.
Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.
sabaha_dogru
12. April 2010, 09:04 PM
ama sevgili kardeşim vakitleri belirlenmiş bir namazdan bahsediyoruz.
salatın vakti olur mu. Salat her an, her zaman yapılır. ama namaz belirli vakitlerde.
işte bu vakte bağlanmış namazlar(salat değil) Kur'an'da isimleriye belirtilmiş.
Gecenin bir kısmı dediğiniz vakit sabaha kadar olan bir vakit olabilir ancak.
Ben sadece yatsı namazı ismi geçiyor mu? onu öğrenmek istiyorum.
yani muhkem bir ayet
sevgilerle
dost1
12. April 2010, 11:01 PM
Selamun Aleykum! Değerli Sabaha doğru Kardeşim!
ama sevgili kardeşim vakitleri belirlenmiş bir namazdan bahsediyoruz.
salatın vakti olur mu. Salat her an, her zaman yapılır. ama namaz belirli vakitlerde.
işte bu vakte bağlanmış namazlar(salat değil) Kur'an'da isimleriye belirtilmiş.
Gecenin bir kısmı dediğiniz vakit sabaha kadar olan bir vakit olabilir ancak.
Ben sadece yatsı namazı ismi geçiyor mu? onu öğrenmek istiyorum.
yani muhkem bir ayet
sevgilerle
Siz, "vakitleri belirlenmiş bir namaz"dan söz ediyorsunuz. Biz ise "vakitleri belirlenmiş salat"tan sözediyoruz.
Kur'an'da ismiyle belirtilmiş namaz vakti yoktur. Kur'an'da tazarrulu niyaz,yakarış/namaz dışında bir namaz yoktur.
Aslında yazılarımızda bu çok açık. Özellikle ayetlerin orijinalini yazarak açıklamaya çalıştık. Sizin Nur 58 de sözünü ettiğiniz "sabah namazı, akşam namazı" ayetin orijinalinde Salatı fecr,salatı işa dır. Salat = namaz değildir.
Sorularınızla ilgili cevaplarımız önceki yazdıklarımızdadır.
Katkılarınız için Allah razı olsun.
Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.
aşık74
13. April 2010, 10:25 AM
Ben bu konuşulanlardan anladığımı yazmak istiyorum.
Kısacası ; kitabımızda namaz ile ilgili farz olan bir hüküm yoktur.
Ama salaat vardır. Salaat = namaz değildir.
peygamberimiz salaat için toplandığında , salaat'a başlamadan önce namaz kılarmış !
Kısacası kuran'da namaz yoktur. Ama salaat vardır. Yani namaz farz değildir !
Ama salaat kesinlikle farz dır.
Yanlışım varsa düzeltirseniz sevinirim...
selamlar...
dost1
13. April 2010, 11:33 PM
Selamun Aleykum! Değerli Aşık74 Kardeşim!
Ben bu konuşulanlardan anladığımı yazmak istiyorum.
Kısacası ; kitabımızda namaz ile ilgili farz olan bir hüküm yoktur.
Ama salaat vardır. Salaat = namaz değildir.
peygamberimiz salaat için toplandığında , salaat'a başlamadan önce namaz kılarmış !
Kısacası kuran'da namaz yoktur. Ama salaat vardır. Yani namaz farz değildir !
Ama salaat kesinlikle farz dır.
Yanlışım varsa düzeltirseniz sevinirim...
selamlar...
Kur'an'da namaz/tazarrulu yakarış ile ilgili emir vardır.
Daha önceki yazılarımda namaz ve salatın farz/yapılması gereken olduğunu belirtmiştim.
BURAYA BAKAR MISINIZ? (http://www.hanifler.com/showthread.php?t=1037&page=5)
BURAYA BAKAR MISINIZ? (http://www.hanifler.com/showthread.php?t=1037&page=6)
Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.
hiiic
14. April 2010, 02:53 AM
aşık74 kardesim, ben günde 3 vakit 2 şer rekattan kurandan kesin okuduklarımı tefekkür ede ede, manalarına ve açılımlarına kıt kafamla dala dala namaz kılıyordum. Sonra 3 e 2 katmaya basladım, sonra 5 e 5 katmaya basladım. Döndüm dolaştım her türlüsünü yaptım yine geldim bildiğimiz namazı kılmaya :)
Ancak ne değişti, rukular ve secdelerim çok uzun oluyor, orlarda istediğim gibi dua felan yapıyorum. Bide meslek erbabından bir kaç arkadasın beynini yıkadım, namaz kılmayan kimselerdi, hem namaz kılıyoruz hemde oturup salat yapıyoruz. Bazen farza sünnetleride ekliyorum çok keyifli oluyor bazende sadece farzı yerine getiriyorum o dönemlerde genellikle bunalım hallerimde oluyor.
Kısaca kütür kütür namaz kılıyorum daha altına üstüne bakmam. Sabah namazınıda hiç kaçırmam çok acayip mutluluk veriyor. namazdan sonrada salat niyetine kahvaltı yapıyorum artık Allah kabul etsin :)
Bazen küs olduğum zamanlar oluyor, o zamanlardada ezberden arapça hiç manasına bakmadan secdelerde de geleneksel olaraktan hızlıca namazı kılıp kaçıyorum :) eee ne kadar ekmek o kadar köfte :) bu şakaydı tabi, altında biraz gerçeklik yatanından.
Şunlardan kurtuldum ya, Allah hepinizden razı olsun;
-namazı bozan hallere takılma
-rekat sayma
-ne dediğimi bilmeden odun gibi namaz
-namazım kabul oldumu olmadımı bunalımları
-ne kadar dua okumalıyım ne kadar süre kılmalıyım
-sünneti neydi zuhuru ahiri vaktin son sünneti neydi o mu bu mu
-içimdeki manevi eksiklik v.s.
eeee ne demiş Allah; Beni anmak, unutmamak için namaz kıl, böylece ayetlerimizden ve benden ve öleceğinden ve ahirette hesaba çekileceğinden gafil olma. Böylece ayetlerimizi hatırla, yaşamına hakim kıl. Dünyada da gül ahirette de gül.
Kurban olurum böyle rabbe
Miralay
20. May 2010, 03:09 PM
Selam
Dikkat ediyorum da her yerde namaz tartışılırken aklıma "körlerin fili tarif etmeleri" geliyor.
Hikayeyi hepimiz bildiğimiz için uzun uzadıya yazıp ta sizleri sıkmak istemiyorum.
Bizlere küçük yaştan beri öğretilen ilmihal bilgileri bilinçaltımızda yer etmiş. Onun dışına bir türlü çıkamıyoruz. Namaz (...ki ben de sizler gibi salat diyorum) konusunda çoğumuz belli bir kanıya bile varmış değiliz.
Kimimiz şekilsel namazın varlığından, kimimiz böyle birşeyin olmadığından, kimimiz de her ikisinin de mevcut olduğundan bahsediyoruz.
Tabii ki çok değerli Hakkı abi konuya son noktayı koyma adına "Salat"' ı tanımlamış. Allah kendisinden ve hepimizden razı olsun.
Fakat affınıza sığınarak, belki ben yanlış anlamış ta olabilirim ki;
"Salat" kavramına ulaşmak için, "Slv" kökünden yola çıkılmış.
Benim kafamdaki soru şu;
Arapça bilgisine sahip olmamamla birlikte, "Salat" kelimesi başlı başına acaba farklı bir anlam ifade edebilir mi? Yani "SLT" veya "SLH" kökünden gelebeileceğine dair olarak ta olaya bakabilirmiyiz?
Bu konuda beni aydınlatırsanız çok sevineceğim.
Saygı selam ve muhabbetlerimle
Ali Rıza Borazan
20. May 2010, 05:11 PM
NAMAZ
NAMAZ
Son Zamanlarda namaz konusunda epey değişik anlayışlar gelmektedir. Bazıları namazın salât olduğunu Allahın güzel emirlerinin pratik hayata fiilen yansıtılması, yaşanılması, olduğunu söylerken, şekillenmiş veya mekanik bir namazın olmadığını anlamışlar. ve anlatmaya çalışmışlardır. Bazıları da Kuranda namazın tarifi kılınış şekli yok onu peygamberimiz tarif etmiştir. Deyip, geleneksel olan peygamberin sünneti ile Allahın emrettiği namazı bir arada barındırıp namaz tarifi yapmışlar. Bazıları namazın vakitleri konusunda üç vakitti beş vakitti deyip değişik görüşlerini ortaya koymuşlardır. Âcizane otuz yıl gibi bir zamandır. Kuranı kuranla anlamaya çalışan birisi olarak kuranda tanımlanan namazın kılınışı ve vakitlerini anladığım kadarıyla anlatmaya çalışacağım inşallah.
KUR’ANDA MEKANİK VEYA ŞEKİLSEL NAMAZIN OLMADIĞINI SÖYLEYENLERE CEVAP
Öncelikle kuranın bir masal veya hikâye kitabı olmadığını bilmemiz gerekiyor. Kuran okuyanların da bildiği gibi kuranda hem müteşabih hem de muhkem olan ayetler vardır. Müteşabih kelimesini kuranın anlaşılmasına doğru isimli web sayfasında değişik yerlerde anlatmaya çalışmıştım. Burada sadece konunun anlaşılması açısından tanımlayıp geçeceğim. Müteşabih; karmaşık ve ikişerli anlamına gelmektedir. Anlaşılması inceleme ve tahlil yapıldıktan sonra o konunun uzman olanlarının kararı ve yorumu ile ne anlama geldiği anlaşılan demektir. Aynen Dağdaki madenleri ayrıştırarak insanların önlerine yemek tabaklarının gelişi, araba olarak yorumlanması, tıpkı kuranda müteşabih ayetlerin açıklaması onun gibi ilim gerektirir. Bu sebeple Kuranda ne bazılarının dediği gibi onu sadece peygamber anlar onu da hadislerle açıklamıştır, Anlayışı, ne de kurandaki ayetler kolay anlaşılır açıktır. Deyip de kuranda şu yoktur bu yoktur demeleri kesinlikle doğru değildir.
Kurandan bazı kardeşlerimizin söylediği hayatın pratiğini kuşatan salâtı veya hayat namazı tanımlamalarına kesinlikle yürekten katılıyorum. Asıl olan bu namaz toplumlardan kaldırılmış, yüzeysel şekilsel olan namaz yerini almıştır. Bu da Toplumlarda, aç, fakir, borçlular, köleler, daha nice ihtiyaç sahipleri unutulmuş, kapitalist bir sınıfı doğurarak yığdıkça yığan bir sınıfın doğmasına sebep olarak güç yetiremeyenler toplumda rezil rüsva haline düşmüştür.
16/71- Allah rızıkta kiminizi kiminize üstün kıldı; üstün kılınanlar, rızıklarını ellerinin altında bulunanlara onda eşit olacak şekilde çevirip-verici değildirler. Şimdi Allah'ın nimetini inkâr mı ediyorlar?
Yerleri ve gökleri yaratan Allah tır. İnsanları da yaratan Allah tır. Allah kişilerin bazılarına güç ve yetenek vermişse o gücünden ve yeteneğini verilmeyenlerle paylaşmalarını istemektedir. Ama insanlar azgınlık yapıp Allahın paylaşmak için verdiği malları paylaşmayan topluluğa da hidayet vermiyor.
Kur’an asıl bunları Allah adına yaptıktan sonra güçleri olanlar bu yükü omuzladıklarında kimin adına bu yükleri omuzladığını belirginleştirmesini
İstemektedir. Ve asıl namazın doğuya ve batıya yüzü dönmeden daha çok bunların yapılmasının, yaşanmasının önemine dikkat çekmek istemektedir.
2/177- Yüzlerinizi doğuya ve batıya çevirmeniz iyilik değildir. Ama iyilik, Allah'a, ahiret gününe, meleklere, Kitaba ve peygamberlere iman eden; mala olan sevgisine rağmen, onu yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışa, isteyip-dilenene ve kölelere (özgürlükleri için) veren; namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve ahidleştiklerinde ahidlerine vefa gösterenler ile zorda, hastalıkta ve savaşın kızıştığı zamanlarda sabredenler(in tutum ve davranışlarıdır). İşte bunlar, doğru olanlardır ve muttaki olanlar da bunlardır.
Kuran, burada müslümanım diyenin tam bir fotoğrafını çizmektedir. Bir taraftan çalışarak yeryüzünde kendi üzerine düşen görevi yapmaya eşyanın esrarını çözmeye davet ederken, bir taraftan da ihtiyaç sahiplerine kazanmış olduğu mallardan onu dağıtmayı ifade ederken, bir taraftan da Allahın kuranda tanımladığı inanç esaslarını ortaya koyarak yaşadığı hayatla kıldığı namazın bütünleşmesini istemektedir. Bu ayete göre ne Kazandığından mallarını başkalarına dağıtırken namaz kılmadan vermenin bir anlamı olmadığını, ne de namaz kılıp da başkalarına vermeden yaşayanların asla Allah katında bir önem ve değeri olmayacaktır.
İman etmeyenler yakınlarını yetimlerini Allaha yöneldiğini veya yaptıkları güzel davranışları Allah adına yaptığını belirginleştirmeden yaptıklarının boşa gideceğini söylemektedir.
9/54- İnfak ettiklerinin kendilerinden kabulünü engelleyen şey, Allah'ı ve elçisini tanımamaları, namaza ancak isteksizce gelmeleri ve hoşlarına gitmiyorken infak etmeleridir.
107/1- Dini yalanlayanı gördün mü? 107/2- İşte yetimi itip-kakan;107/3- Yoksulu doyurmayı teşvik etmeyen odur.107/4- İşte (şu) namaz kılanların vay haline,107/5- Ki onlar, namazlarında yanılgıdadırlar,107/6- Onlar gösteriş yapmaktadırlar107/7- Ve �ufacık bir yardımı (veya zekatı) da engellemektedirler.
Maun suresinde bahsedildiği gibi, namaz kılıp da bu yaptıkları eylemlerin hiçbir anlamı olmadığı gibi bunlar ahret âleminde yaptıkları bu davranışlar yürek acısı olacak. Kuran Hem güzel işlerin Allah adına yapılmasını emrederken hem de yapılan eylemin Allah adına yapıldığını namazla göstermesi gerekmektedir.
Diyelim ki, Bir kişi gidiyor. İhtiyar, dünyada kendi yükünü taşıyamayan birinin yükünü omuzlayıp Allahın gönderdiği peygamberlere ve kitaplara iman etmediğini söylüyorsa bunu Allah kabul eder mi? Bu yapmış oldukları davranışlar Allah için değilse kendi putları içindir.
Aynı davranışı Allaha ve ahret gününe iman eden gönderilmiş olan peygamberlere kitaplara inanan bir kişi olursa bunların Allah katında yaptıkları hüsnü kabul görecektir.
Allah insanların yapmış oldukları güzel olan davranışların kimin adına yaptığını bildiği gibi kalplerden geçenleri de bilmektedir. İnsanların yapmış olduğu güzel davranışların kime ait olduklarını Allah inanaları bir arada bulundurmayı onların şekilsel olarak tanımladığı o namaz olmazsa nasıl insanlar birbirlerini tanıyıp düşman olanlara karşı güç ve kuvvet olup savunacaklar. İnsanların kalplerinden geçenleri elbette başka insanlar bilemez. Onların ancak yaşadıkları hayatla kıldıkları namaz uyum sağlamazsa münafık mı? Değil mi? ancak ayırt edilebileceğini anlatmaktadır.
60/10- Ey iman edenler, mü'min kadınlar hicret ederek size geldikleri zaman, onları imtihan edin. Allah, onların imanlarını daha iyi bilendir. Şayet (gerçekten) mü'min kadınlar olduklarını bilip-öğrenirseniz, artık sakın onları kafirlere geri çevirmeyin. (Çünkü) Ne bunlar onlara helaldir, ne onlar bunlara helaldir. Onlara (kafir kocalarına kendileri için) harcadıklarını verin. Onlara (hicret eden mü'min kadınlara) ücretlerini (mehirlerini) verdiğiniz takdirde onları nikahlamanızda size bir güçlük yoktur. Kafir (kadın)ların ismetlerini (nikahlarını) tutmayın ve (onlar için) harcadıklarınızı isteyin. Onlar da (mü'min kadınlara) harcadıklarını istesinler. Bu, Allah'ın hükmüdür; sizin aranızda hükmeder. Allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
Allah kuranda değişik yerlerde kimin münafık kimin müslüman kimin kâfir veya müşrik olduklarını yaşam biçimlerinden bize bilgiler vermektedir. Biz o verilmiş olan bilgilere göre o gelen kadınları test edip imanlı olup olmadığına karar vermemizi istemektedir.
Bu Kısa açıklamalardan sonra, iman edenlerin, kurana iman ettiğini söyleyen ve tek kuran diyen kardeşlerimin. Yaşanan hayatın salât olduğunu, hayat namazı olduğunu söylediklerini ve bu hayatın bütün yaşamlarında kendilerine boyunları çözmeğe, aklına gelen ne varsa güzel olan davranışların hepsine namaz veya salât dediklerine istisnasız katılıyorum. bunu kabullendik. Ancak bu salâtlardan Allah hangisi için namaza kalktığınız zaman abdest almağa çağırmaktadır.
5/6- Ey iman edenler, namaza kalktığınız zaman yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi yıkayın, başlarınızı meshedin ve her iki topuğa kadar ayaklarınızı da (yıkayın.) Eğer cünüpseniz temizlenin (gusül edin); eğer hasta veya yolculukta iseniz ya da biriniz ayakyolundan (hacet yerinden) gelmişse yahut kadınlara dokunmuşsanız da su bulamamışsanız, bu durumda, temiz bir toprakla teyemmüm edin (hafifçe) yüzlerinize ve ellerinize ondan sürün. Allah size güçlük çıkarmak istemez, ama sizi temizlemek ve üzerinizdeki nimeti tamamlamak ister. Umulur ki şükredersiniz.
Köleyi Özgürlüğe kavuşturmak namaz veya salât, bahçe çapalamak salat, okumak salat birilerine yardım yapmak salat, evlenmek salat savaşa çıkmak salat, zekat oruç salat vs. bunların hangisi için abdest alınacak?
Eğer abdesti temizlik olarak kabul edenlere sesleniyorum. Su bulunmadığı zaman teyemmüm etmeğe çağırıyor. Toprağa elleri sürüp onu yüze sürmek insanın nesini temizler.
Kuran İnsanlar için yaşamlarında her örnekten bir örnek vermiş hiçbir eksik de bırakmamıştır.
17/89- Andolsun, bu Kur'an'da her örnekten insanlar için çeşitli açıklamalarda bulunduk. İnsanların çoğu ise ancak inkârda ayak direttiler. Kurana uygun olmayan bir söz söylediklerinde hemen o sözün yanlışlığını ortaya koyan mutlaka bir ayet vardır.
72/9- "Oysa gerçekte biz, dinlemek için onun oturma yerlerinde otururduk. Ama şimdi kim dinleyecek olsa, (hemen) kendisini izleyen bir şihab bulur."
Şimdi Kuranda şekillenmiş olan namaz yok diyen kardeşlerimin, bu görüşleri eğer doğru olmuş olsaydı. Şu arazlar ortaya çıkmazdı.
1- Eğer namaz olmasaydı İman eden ve Salih amel işleyenlerle, iman etmediği halde aynı ameli işleyenler arasında kimin müslüman kimin müslüman olmadığı ayırt edilmezdi.
1- Namaz Kılanları Allah Bir disipline sokmaktadır. Eğer o yürekten namaz kılıyorsa onun veliliğini Allah kendisi üslenmekte ve o namaza ihlâsla devam ettiği sürece onu fahşalardan korumaktadır.29/45- Sana Kitap'tan vah yedileni oku ve namazı dosdoğru kıl. Gerçekten namaz, çirkin utanmazlıklar (fahşa)dan ve kötülüklerden alıkoyar. Allah'ı zikretmek ise muhakkak en büyük (ibadet)tür. Allah, yaptıklarınızı bilir.
2- Namaz Vücutta iki kalpten birini işgal eder. İnsan ya müslümandır Allah yolunda ölümü dirimi Allaha aittir. Ya da şeytan yolundadır ölümü dirimi tağutlar içindir 33/4- Allah, bir adamın kendi (göğüs) boşluğu içinde iki kalp kılmadı ve kendilerini annelerinize benzeterek yemin konusu yaptığınız (zıharda bulunduğunuz) eşlerinizi sizin anneleriniz yapmadı, evlatlıklarınızı da sizin (öz) çocuklarınız saymadı. Bu, sizin (yalnızca) ağzınızla söylemenizdir. Allah ise, hakkı söyler ve (doğru olan) yola yöneltip-iletir. Namaz kılanlar kendilerine şeytandan bir kışkırtma geldiğinde hemen Allaha sığınır Allah adına kılmış olduğu namaz onu diğer kötülüklerin gelmesini engeller kişi ya namazı Allaha olan yönelişini kaldırır ya da tağuta olan yönelişini kaldırır kişi aynı anda hem tağuta hem de Allaha kulluk edemez. Bu insanın yaratılışına terstir.
3- Allah Kâinatta yarattığı bütün varlıkları çift yaratmıştır Namaz da çifttir bir hayat namazı bir de şekilsel namaz.13/3- Ve O, yeri yayıp uzatan, onda sarsılmaz-dağlar ve ırmaklar kılandır. Orada ürünlerin her birinden ikişer çift yaratmıştır; geceyi gündüze bürümektedir. Şüphesiz bunlarda düşünen bir topluluk için gerçekten ayetler vardır.
Öyleyse Namaz gerçekten müminin Allaha olan bağlılığının, bir göstergesi bir terazisidir. Kötülük yapmamayı Allah müslümana böyle bir silah vererek koruma altına almıştır. İmanın fanusudur. Şimdi Kuranda geçen namaz ile ilgili ayetlerden bir kaçını nakletmeye çalışalım.
2/3- Onlar, gaybe inanırlar, namazı dosdoğru kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler.
2/43- Namazı dosdoğru kılın, zekatı verin ve rüku edenlerle birlikte siz de rüku edin.
2/110- Namazı dosdoğru kılın, zekatı verin; önceden kendiniz için hayır olarak neyi takdim ederseniz, onu Allah Katında bulacaksınız. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızı görendir.
2/125- Hani Evi (Ka'be�yi) insanlar için bir toplanma ve güvenlik yeri kılmıştık. "İbrahim'in makamını namaz yeri edinin", İbrahim ve İsmail'e de, "Evimi, tavaf edenler, itikafa çekilenler ve rüku ve secde edenler için temizleyin" diye ahid verdik.
4/77- Kendilerine; "Elinizi (savaştan) çekin, namazı kılın, zekatı verin" denenleri görmedin mi? Oysa savaş üzerlerine yazıldığında, onlardan bir grup, insanlardan Allah'tan korkar gibi- hatta daha da şiddetli bir korkuyla- korkuya kapılıyorlar ve: "Rabbimiz, ne diye savaşı üzerimize yazdın, bizi yakın bir zamana ertelemeli değil miydin?" dediler. De ki: "Dünyanın metaı azdır, ahiret, ise muttakiler için daha hayırlıdır ve siz 'bir hurma çekirdeğindeki ip-ince bir iplik kadar' bile haksızlığa uğratılmayacaksınız."
Şimdi de namazın kuranda beş vakit olduğunu ispat etmeye çalışalım.
KURANDA TARİF EDİLEN NAMAZ BEŞ VAKİTTİR
Bazı Kardeşlerimiz namazı kabullendikleri halde namazın üç vakit olduğunu söylemektedirler. Namaz kuranda beş vakit olarak anlatılmaktadır. Sadece Peygambere ait olan namaz da ekenince altı vakittir. Şimdi bunları tek tek anlatmaya çalışalım.
4/103- Namazı bitirdiğinizde, Allah'ı ayaktayken, otururken ve yan yatarken zikredin. Artık 'güvenliğe kavuşursanız' namazı dosdoğru kılın. Çünkü namaz, mü'minler üzerinde vakitleri belirlenmiş bir farzdır.
Bu ayet hem kuranda mekanik olarak günün belirli vakitlerde kılınması gereken bir namaz olduğu gibi, hem de belirli vakitlere hasredilmesi olduğunu da göstermektedir.
SABAH NAMAZI:50/39- Öyleyse sen, onların dediklerine karşılık sabret ve Rabbini güneşin doğuşundan önce ve batışından önce hamd ile tesbih et.
Güneşin doğuşundan önceki namaz sabah namazıdır. Buna sanmıyorum itiraz edecek olanı. Sabah bilindiği gibi Kuranda tarif edilirken2/187- Oruç gecesinde kadınlarınıza yaklaşmak size helal kılındı. Onlar, sizin örtüleriniz, siz de onlara örtüsünüz. Allah, gerçekten sizin, nefislerinize ihanet etmekte olduğunuzu bildi, tevbenizi kabul etti ve sizi bağışladı. Artık onlara yaklaşın ve Allah'ın sizin için yazdıklarını dileyin. Fecir vakti, sizce beyaz iplik siyah iplikten ayırt edilinceye kadar yiyin, için, sonra geceye kadar orucu tamamlayın. Mescidlerde itikafta olduğunuz zamanlarda onlara (kadınlarınıza) yaklaşmayın. Bunlar, Allah'ın sınırlarıdır, (sakın) onlara yanaşmayın. İşte Allah, insanlara ayetlerini böylece açıklar; umulur ki sakınırlar.
Bakara yüz seksen yedinci ayete baktığımız zaman gören gözler için burada üç vakti tarif ediyor., Gece kelimesini güneşin batışı ile doğuşu arasındaki karanlık bölgeyi tanımlamaktadır. Karanlık bölgenin gündüze yakın olan iki vakitten söz etmek mümkündür. Birisi güneşin batışından sonra gelen akşam diğeri güneşin doğuşundan önce gelen sabah kelimesidir. İşte sabah namazını tanımlarken , “Rabbini güneşin doğuşundan önce” ifadesini kullanmaktadır. Dikkat edilirse namaz vakitleri, ardı arkası kesilmeden bir namazın bitişi ile diğer namazın başlaması söz konusudur. Eğer güneş doğmadan önce sabah namazı kılınamamışsa o namaz ertelenmesi veya kılamaması gerekmez. Ne zaman fırsat bulunmuşsa o namaz güneş doğduktan veya öğleye erdikten sonra kılamadığın sabah namazını kılıp daha sonra öğleyi kılman gerekir. İşte namazın kazası yoktur anlayışı da burada çözülmüş oluyor.
Öyleyse Allahın sınırladığı sabah namazının vakti sizce beyaz iplik siyah iplikten ayırt edilinceye kadar yiyin, İşte kuranda gecenin tanımı beyaz iplik siyah iplikten ayırt edilinceye kadar. Sabah namazı da bu zamandan güneşin doğuşuna kadar olan bölümdür. Sizce beyaz iplik siyah iplikten ayırt edilinceye kadar yiyin, için, sonra geceye kadar orucu tamamlayın ne zamana kadar? Sonra geceye kadar orucu tamamlayın. İşte orucun tutuluş sınırları. Gece kelimesi eğer güneşin batışından sonra başlayıp beyaz iplikle siyah ipliğe kadar kalan bölge ise gündüz de diğer kalan zaman dilimidir. Şimdi onları tanımlayalım.
ÖĞLE NAMAZI: 18- Hamd O'nundur; göklerde ve yerde, günün sonunda ve öğleye erdiğiniz vakit de.
Kuran okuyucuların kuranda yok dediği vakitlerden birisi de öğle namazıdır.30/ 17- Öyleyse akşama girdiğiniz vakit de, sabaha erdiğiniz vakit de Allah'ı tesbih edip (yüceltin).
Kuran gördüğünüz gibi namaz vakitlerini tanımlarken sabah ve akşamdan bahsediyor daha sonra gelen ayette de öğleye erdiğiniz vakit de ifadesini kullanıyor bu tabii ki namazı kabullenip üç vakit diyenler içindir. Namaz yoktur diyen kardeşlerimize diyeceğim bir şey yoktur. Öğle namazının oluşunu destekleyen bir ayet daha.20/ 130- Şu halde onların söylediklerine karşı sabırlı ol, güneşin doğuşundan ve batışından önce Rabbini hamd ile tesbih et (yücelt). Gecenin bir bölümünde ve gündüzün uçlarında da tesbihte bulun ki hoşnut olabilesin.
Bu Ayet anlaya bilenler için dört vakit namazı tanımlamaktadır. Sabah, öğle ikindi, yatsı, namazlarıdır. Buradaki,” gündüzün uçlarında “ ifadesi zeval vaktini işaret ediyor. Yani her yokuşun son anını ve daha sonra inişe başladığı yeri gösterdiği gibi güneş de gündüzün zirve yaptığı yer demektir bu namazın süresi de ikindi vaktine kadardır. Bunu da bu konuyla ilgilenen uzmanlara bırakıyorum.
Öğle namazını destekleyen bir ayet daha nakledelim.
24/ 58- Ey iman edenler, sağ ellerinizin malik olduğu ile sizden olup da henüz erginlik çağına ermemiş olan (çocuk)lar, (odalarınıza girmek için şu) üç vakitte izin istesinler: Sabah namazından önce, öğleyin üstünüzü çıkardığınız vakit ve yatsı namazından sonra. (Bu) Üçü sizin için mahrem (vakitleri)dir. Bunların dışında size de, onlara da bir sakınca yoktur; onlar yanınızda dolaşabilirler, birbirinizin yanında olabilirsiniz. İşte Allah, size ayetleri böyle açıklamaktadır. Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
İKİNDİ NAMAZI: Yine burada dört namaz vaktini de içine alan bir ayeti vereceğim.20/ 130- Şu halde onların söylediklerine karşı sabırlı ol, güneşin doğuşundan ve batışından önce Rabbini hamd ile tesbih et (yücelt). Gecenin bir bölümünde ve gündüzün uçlarında da tespihte bulun ki hoşnut olabilesin.” batışından önce Rabbini hamd ile tesbih et (yücelt bu ayette batışından önce diye bahsedilen namaz ikindi denilen namazdır.
Bu Namaz diğer namazlarla beraber devamlı anıldığı için uzun uzadıya bahsetmeye gerek yok.
AKŞAM NAMAZI: 17- Öyleyse akşama girdiğiniz vakit de, sabaha erdiğiniz vakit de Allah'ı teşbih edip (yüceltin).
Akşam namazının da nasıl gecenin bitişi ile güneşin doğdu arasındaki kalan bölüm ise akşam namazının vakti de güneşin batışı ile gecenin başlangıcına kadar geçen zamandır. Yine bu zamanını sınırlarını dakikasını koyan ilim adamlarına bırakıyorum. Ama şu gerçek var ki sabah namazı vakti kadar da akşam namazı olduğu kesindir.
YATSI NAMAZI:20/130- Şu halde onların söylediklerine karşı sabırlı ol, güneşin doğuşundan ve batışından önce Rabbini hamd ile tesbih et (yücelt). Gecenin bir bölümünde ve gündüzün uçlarında da tesbihte bulun ki hoşnut olabilesin.
Burada bahsedilen” Gecenin bir bölümünde” dediği namaz yatsı namazıdır. Bu namazın vakti de. Akşam namazının bitişi ile başlar. Sabah namazının başlangıcına kadar devam eder.
SADECE PEYGAMBERE HAS NAFİLE NAMAZI: 79- Gecenin bir kısmında kalk, sana ait nafile olarak onunla (Kur'an'la) namaz kıl. Umulur ki Rabbin seni övülmüş bir makama ulaştırır. Bu namaz da peygamberlere emredilen diğer müslümanlar üzerinde sorumluluk olamayan bir namazdır ama diğer peygambere ait olan namazı kılanları da Allah övgü ile bahsetmiştir.
Bazıları ayetlerde geçen teşbih edin zikredin kelimelerini namaz olarak görmeyebilirler ama namazın müslümanım diyenler üzerindeki vakitleri belirlenmiş farzdır ayeti başka türlü nasıl açıklanabilirdi?
kuranianlamametodu.blogspot.com
Miralay
24. May 2010, 11:37 AM
Selam
Ali Rıza üstadım öncelikle ellerine sağlık çok güzel bir açıklama yapmışsın
ben sorumu değiştirerek ve başka bir açıdan sorayım o zaman
Geçenlerde ezan okunurken "HAYYE ALESSALEH" lafzı üzerinde yoğunlaştım. Daha doğrusu buna aşırı derecede kulak kabarttım.
Evet evet! "SALEH" diyordu. Yani "SALAT" 'ın sonu "H" ile biteni.
Yarım yamalak Arapça bilgimden yola çıkarak şöyle bir çıkarımda bulundum. Eğer yanlışım varsa bilen arkadaşlarımın düzeltmesini rica ediyorum.
"ISLAH" kelimesinin "SALAH" tan türediğini az çok anlıyorum.
Halk arasında eğri yolda olana , kötülük üzerinde bulunana genelde "ALLAH ISLAH ETSİN" derler.
Yani "ALLAH EĞRİLİĞİNİ DÜZELTSİN, TESVİYE ETSİN, DOĞRU YOLA ERDİRSİN" anlamlarına gelir.
Başka bir açıdan bakarsak; cemaatle namaz kılmak 27 derece daha sevap derler.
Ben evimde ferdi olarak namazımı kılıyorum. Camiye gidiyorum, orda da namaz kılıyorum. Aradaki fark nedir?
Sadece fazlalık olarak imamın arkasında saf tutuyorum, bir de çarşıda sokakta birisini gördüğümde, "BU ADAMI BİR YERDE GÖRDÜM AMA NERDE? HA! TAMAM TAMAM! CAMİDE SAFTA BENİM YANIMDA NAMAZ KILMIŞTI" diyorum.
Başka?
Hiiiç
İslama, müslümanlara bir faydam oldu mu?
Yok
Demek ki, evde de namazımı kılsam, camide de kılsam farkeden birşey yok.
Bir de şöyle düşünüyorum; Cenab-ı Allah Kuran'da namazlarda rekat sayısından veya bir namazı nasıl kılacağımızdan neden bahsetmedi acaba?
Acaba kılınan namazla Kuran'daki namaz ayrı şeyler mi?
Acaba Cenab-ı Allah'ın nazarında eğilip doğrulma hareketlerinin ve rekatlerin hiçbir önemi yok muydu?
Acaba şöyle mi olmalıydı?
Camiye (veya mescide) gideceğiz. Camide en yaşlı, ya da en itibarlı bir kişinin etrafında halka biçiminde durarak (saf değil. sadece o kişiyi daha rahat görebilmek ve de duyabilmek için) onu dinleyeceğiz. Şimdilik bu kişiye imam diyelim.
İmam seslenecek; "Arkadaşlar aranızda derdi sorunu olan var mı? Var olanların derdine derman olacak kimse var mı öyleyse?" Sorun çözülecek.
Yine diyecek,"Arkadaşlar cemaatten bir arkadaşımızın evi harap bir şekilde. Aranızda boyadan tamirden anlayan var mı?" Sorun çözülecek.
Yine,"Arkadaşlar mahallede çöpler ortalığa dökülmüş. Gelin hep beraber mıntıka temizliği yapalım." diyecek.
Yine,"Aramızda şirke götürecek bir takım davranışlarda bulunanlarımız var. (Şeyhe,türbeye,vs.. istimdat edenler) Gelin tevhidi çalışmalarda bulunalım."
Ve böylece "ISLAH" (Eğrilikleri düzeltme,sorunlara çare bulma) çalışmaları yapılacak.
Bilmiyorum yanlış mı düşünüyorum? :)
Ali Rıza Borazan
25. May 2010, 10:17 AM
Selam
Ali Rıza üstadım öncelikle ellerine sağlık çok güzel bir açıklama yapmışsın
ben sorumu değiştirerek ve başka bir açıdan sorayım o zaman
Geçenlerde ezan okunurken "HAYYE ALESSALEH" lafzı üzerinde yoğunlaştım. Daha doğrusu buna aşırı derecede kulak kabarttım.
Evet evet! "SALEH" diyordu. Yani "SALAT" 'ın sonu "H" ile biteni.
Yarım yamalak Arapça bilgimden yola çıkarak şöyle bir çıkarımda bulundum. Eğer yanlışım varsa bilen arkadaşlarımın düzeltmesini rica ediyorum.
"ISLAH" kelimesinin "SALAH" tan türediğini az çok anlıyorum.
Halk arasında eğri yolda olana , kötülük üzerinde bulunana genelde "ALLAH ISLAH ETSİN" derler.
Yani "ALLAH EĞRİLİĞİNİ DÜZELTSİN, TESVİYE ETSİN, DOĞRU YOLA ERDİRSİN" anlamlarına gelir.
Başka bir açıdan bakarsak; cemaatle namaz kılmak 27 derece daha sevap derler.
Ben evimde ferdi olarak namazımı kılıyorum. Camiye gidiyorum, orda da namaz kılıyorum. Aradaki fark nedir?
Sadece fazlalık olarak imamın arkasında saf tutuyorum, bir de çarşıda sokakta birisini gördüğümde, "BU ADAMI BİR YERDE GÖRDÜM AMA NERDE? HA! TAMAM TAMAM! CAMİDE SAFTA BENİM YANIMDA NAMAZ KILMIŞTI" diyorum.
Başka?
Hiiiç
İslama, müslümanlara bir faydam oldu mu?
Yok
Demek ki, evde de namazımı kılsam, camide de kılsam farkeden birşey yok.
Bir de şöyle düşünüyorum; Cenab-ı Allah Kuran'da namazlarda rekat sayısından veya bir namazı nasıl kılacağımızdan neden bahsetmedi acaba?
Acaba kılınan namazla Kuran'daki namaz ayrı şeyler mi?
Acaba Cenab-ı Allah'ın nazarında eğilip doğrulma hareketlerinin ve rekatlerin hiçbir önemi yok muydu?
Acaba şöyle mi olmalıydı?
Camiye (veya mescide) gideceğiz. Camide en yaşlı, ya da en itibarlı bir kişinin etrafında halka biçiminde durarak (saf değil. sadece o kişiyi daha rahat görebilmek ve de duyabilmek için) onu dinleyeceğiz. Şimdilik bu kişiye imam diyelim.
İmam seslenecek; "Arkadaşlar aranızda derdi sorunu olan var mı? Var olanların derdine derman olacak kimse var mı öyleyse?" Sorun çözülecek.
Yine diyecek,"Arkadaşlar cemaatten bir arkadaşımızın evi harap bir şekilde. Aranızda boyadan tamirden anlayan var mı?" Sorun çözülecek.
Yine,"Arkadaşlar mahallede çöpler ortalığa dökülmüş. Gelin hep beraber mıntıka temizliği yapalım." diyecek.
Yine,"Aramızda şirke götürecek bir takım davranışlarda bulunanlarımız var. (Şeyhe,türbeye,vs.. istimdat edenler) Gelin tevhidi çalışmalarda bulunalım."
Ve böylece "ISLAH" (Eğrilikleri düzeltme,sorunlara çare bulma) çalışmaları yapılacak.
Bilmiyorum yanlış mı düşünüyorum?
________________________________________
Konu Miralay tarafından (Dün Saat 01:14 PM ) değiştirilmiştir.
MİRALAR KARDEŞE NAMAZ KONUSUNDA SORDUĞU SORUYA CEVAP
Ve Aleyküm selam miralay kardeşim.
Kuranda namaz kavramı geçmez. Salât kavramı geçer. Salât bir müslüman için, doğru yolda gidenlere peygamberlere fiili olarak güç olarak destek verme onların yanında olduğunu gösterme bir yoksulu bir yetimi yolda kalmışı isteyip dileneni destekleme onlara yardımda bulunma anlamında olduğu gibi. Salât aynı samanda bu yapmış olduğun eylemi kimin adına yaptığını belirginleştiren günün belirlenmiş vakitlerinde bir ritüel eylemdir.
Bilindiği gibi İnsan yaratılış olarak iki yöne de gidebilme eğiliminde olan nötür bir varlıktır. Bir insan bir taraftan Rabbim Allah’tır deyip de Allahın elçiler aracılığı ile göndermiş olduğu ilahi mesajın yolunda yürüyüp ibadet ve kulluğu Allaha yaparlarken. Aynı insandan Allahın dışında yaratıklardan kendisine rab kabul edip onların adına ibadet ve kulluk yaptıkları görülmektedir.
Allaha ait ibadet ve kulluk görevini yerine getirenlerin dini İslam, teslim olanların da adı müslümandır. Bu dine tabi olanların duruşları yaşam tarzları hayata bakışları aynı olması gerekir. Bu sebeple müslüman olanlar gerçek anlamda tek bir ümmet ve tek bir şeriat içerisindedirler. Allah müslüman olanların insanlık tarihinin başlangıcından bu tarafa tevhit akidesini peygamberler aracılığı ile gündemde tutmuştur. Yani yaşadıkları hayatı Allah için yaşamışlar ölümü dirimi her şeyi Allah adına yapmışlardır. İşte müslümanım diyenleri yaşadıkları hayatı kimin adına olduğunu göstermeleri için her müslümanın ayinle ilgili olarak günde gerek fert halinde gerekse cemaat halinde belirlenmiş vakitlerde yaşadıkları hayatın Allah adına olduğunu göstermektedirler.
İman etmeyenler de kendilerine göre Allahın dışında kendilerine bir takım ilahlar edinerek onun adına hayatlarını yaşamaktadırlar. İbadet kurallarını onlardan almaktadırlar. Dikkat ederseniz. Her ilahı olan yaşamını ibadetini onun adına yaptığını belirli zamanlarda onlara bağlılıklarını göstermektedirler. Bu tapınış insanların yaratılışında Allahın denemek için koyduğu bir olgudur. Ama Allah yarattığı kullarını putlara tapsın diye yaratmadı. Kendisine ibadet ve kulluk yapsınlar diye yarattı. İşte dünya hayatının imtihan oluşu bunun içindir. İnsanları meleklerden ayıran özellik budur.
Bazı kuran okuyucu kardeşlerimizin Kuranda namaz yok. Deyip Allaha günün belirli vakitlerinde ayinle ilgili olarak namazın olmadığını söylemelerini ben gerçekten yadırgıyorum,ve üzülüyorum.
Kuranda peygamber de geçmez. Kuranda mucize de geçmez. Bu kelimeler bizim dilimize bir anlam olarak girmiştir. Namaz deyince Allaha ait günün belirlenmiş vakitlerinde belirli kurallar içerisinde gerek fert halinde gerekse cemaat halinde yönelerek kurandan okunup da Allah ile konuşmanın bir sohbet etmenin anlamını taşımaktadır.
Bu Hal hem insan kurandan ayetler okumakla kişilere bir mesaj vermekte hem de o ilahi sohbetle Allah’ı vekil kılıp arkasında yardımcı kıldığını anımsamaktadır. Elbette kılınışı insanlar tarafından anlamlandırılamamış bir namaz insana fayda vermemiştir vermez de. insan hangi işi şuursuz ve bilinçsizce yaptığı zaman o işten verim alabilir ki.
İman edenlerin Hayatından namazı çıkarıp atarsan içi boş bir teneke halini alır insan. İmanı koruyan namazdır. Kadınların örtüsü namusumuzun fanusudur diyen ikbal bence çok isabetli söylemiş. Ondaki örtünme duruş kimlik ve Allahın gösterdiği yolda yürümenin bir sembolüdür. Evet, o bir bez parçası ama o insanda yerleri ve gökleri barındıran bir Allaha bağlılığını sembolize etmektedir.
Bayraklar da bir bez parçasıdır. Ama bir devletin varlığını ve özgürlüğünü sembolize etmektedir. Onu ellerinden almaya kalkarsan o ülkeye karşı savaş açmış olursun kan gövdeyi götürür. Müslüman olanı müslüman yapan ağzından çıkan anlamsız müslümanım sözcüğü değil, onun hayata bakışı ve yaşam biçimini şekillendiren müslüman sözcüğüne anlam kazandırmaktadır.
İşte iman etmeyenlerle iman edenlerin arasını temel bir çizgiyle ayıran onlardaki yaşam farklılığıdır. Ve bu yaşam farklılığını her fert Allahın tanımladığı hayat tarzının örneğini verdiği İbrahim dininin yaşadığı ve döndüğü yönü örnek olsun diye bizler o yöne yönlendirmektedir. Yoksa Doğuya da batıya da kuzeye de güneye de dönsek bir anlam ifade etmez.
Sonuç olarak uzun lafın kısası Müslümanın namazı Müslümanların kendileri içindir. Namaz hem fertleri pisliklerden fahşadan temizler arındırır hem de müslüman olanlar arasında bir parola ve tanınma anlamındadır. Kötülüklere karşı çıkanlar zulme karşı direnenler kimin adına yaptıklarını bir araya gelerek saflar belirginleşir. İman etmeyenlerin zaten namaza karşı düşmanlıkları bundan kaynaklanmaktadır. Değilse senin eğilip kalkman onları neden ilgilendirsin. Elam ve sevgiler.
Kuranianlamametodu.blogspot.com
aşık74
25. May 2010, 11:53 AM
Selamlar alirıza abi :) Yazdıklarınız için teşekkürler,rabbim razı olsun hepimizden...
Alirıza abi; belki özel olacak,ama genede yazma ihtiyacı hissettim. Seninle msn üzerinden konuşmalarımızdan birinde , bana şunu dediğini hatırlıyorum,eğer yanlış hatırlamıyorsam !
Ben namazlarımı sadece 2 rekat ve 5 vakit kılıyorum demiştin.Sünnet namazları kılmadığını belirtmiştin,eğer yanılmıyorsam.
O zaman bu pozisyona göre sizin cemaat ile namaz kılmanız söz konusu olamaz.
Acaba bu pozisyonda bir çelişki yokmu abi ?
Çıkamıyorum işin içinden,heleki hanifdostlar diye bir site de ' KURAN’DA SALAT NAMAZ MIDIR??? ' adlı konuyu okumaya başladığımdan beri,namaz hususunda ciddi soru işaretleri doğmaya başladı içimde !! :(
Rabbim yardımcımız olsun...
Miralay
25. May 2010, 12:00 PM
Üstadım Allah razı olsun
yazdıkların ve fikirlerin şahsımı fazlasıyla memnun etmekte, doğru olduğundan kıl kadar şüphe duymamaktayım.
Şunu yanlış anlamamanızı rica ederim ki; "Kuran'da şekilsel namaz yoktur" deyip te, işi tembelliğe vurma sevdasında değilim.
Amacım doğruyu tam manasıyla bulabilmek, Cenab-ı Allah'ın bizden istediği muradı ne ise onu tamamıyla kavrayabilmek ve onunla salih amel etmektir.
Tabii ki, bir müslümanı diğer insanlardan ayıran en belirgin özelliklerden birisi de salat (biz yine de namaz diyelim :) ) yani bahsettiğimiz eğilip, doğrulma hareketlerinin bütünüdür.
Namaz kılan, camiye cemaate devam eden bir kişinin imanından şüphe olmaz.
Kim, sabahın erken saatinde ya da akşam herkesin yatacağı zamanda rahatını, tatlı uykusunu bozup ta camiye gider ki? İmanı olan dışında.
Değil mi üstadım :)
Ancak imanı olanlar bu salih ameli hayatına yerleştirir ve özenle korur.
Klasik anlamda kılınan namazların Sayın Hakkı Yılmaz üstadımın da bahsettiği gibi tazarrulu niyaz (tazarrunun anlamını bir türlü bulamadım :)), salat ise ISLAH etme, yola getirme çalışmaları olarak anlamamız mümkündür gibi geliyor bana.
Üstadım bahsettiğiniz üzere bir müslüman olarak, hem şekilsel olarak namaz adındaki salat çalışmalarını yapacağız, diğer yandan da SALAH (ISLAH) çalışmalarına devam edeceğiz.
Sağ ve selametle kalınız.
Saygılarımla
Ali Rıza Borazan
25. May 2010, 04:21 PM
Selamlar alirıza abi Yazdıklarınız için teşekkürler,rabbim razı olsun hepimizden...
Alirıza abi; belki özel olacak,ama genede yazma ihtiyacı hissettim. Seninle msn üzerinden konuşmalarımızdan birinde , bana şunu dediğini hatırlıyorum,eğer yanlış hatırlamıyorsam !
Ben namazlarımı sadece 2 rekat ve 5 vakit kılıyorum demiştin.Sünnet namazları kılmadığını belirtmiştin,eğer yanılmıyorsam.
O zaman bu pozisyona göre sizin cemaat ile namaz kılmanız söz konusu olamaz.
Acaba bu pozisyonda bir çelişki yokmu abi ?
Çıkamıyorum işin içinden,heleki hanifdostlar diye bir site de ' KURAN’DA SALAT NAMAZ MIDIR??? ' adlı konuyu okumaya başladığımdan beri,namaz hususunda ciddi soru işaretleri doğmaya başladı içimde !!
Rabbim yardımcımız olsun...
Aşık-74 Kardesim Bana islam ülkelerinde Kılınan namaz rekat ve şekilleri hangisi hangişsi ile uyum sağlıyor ki? Cemaat tek bir ümmet ve tek bir ilah tek bir şeriat oluşan yerde aynı yaşam biçimlerine denir. Namazın sünneti farzı olmaz elbette. bütün namazlar allaha kılınır peygamber de onu yapmıştır. nisa 101,102,103. ayetlerde bunu peygamberin önderliğinde kısaltılmış bir tatbikatını allah resulü yapıyor normal şartlar altında da kısaltılmamış şekilde namaz kılınır yani korku anında bir rekat diğer normal zamanlarda da iki rekat diye anlıyorm. Alaha kılınan namaz budur. diğer fazladan kılınan namazlkar nafile olan namazlardır. bu insanlar diledikleri kadar diledikler zaman kılabilirler. bir tane kardeşimizde demiş ki abdeste kolaylık olsa abdest de eller dirseklerle beraber yüz ve baş mesh edilir ayaklar da çorap olsun çıplak olsun meshedilr. ayak yıkama değil mesh vardır bu bir temizlik değil bu bir ibadettir. allahı gereği gibi anmaktır selam ve saygılar sunarım aşık 74 kardesim.
Ali Rıza Borazan
25. May 2010, 04:26 PM
Aynen miralay kardeşim dediğiniz gibi Oluklar hep çifttir birinden kir akar birinden nur nur akan oluklardan bize içmeyi nasip etsin rabbim inşallah.
Miralay
26. May 2010, 10:03 AM
Allah razı olsun Ali Rıza abicim
Değerli üstadım özelden size mesaj yazmıştım ama sanırım okumamışsınız.
Sanırım Mersin'de ikamet ediyorsunuz.
Ben de Hatay Dörtyol'da ikamet ediyorum.
Birgün sizinle ve diğer hanif müslüman kardeşlerimle şahsen tanışmak ve görüşmek dilerim.
Sizlerle yazılara sığmayan, sohbet tadında bilgi alışı (verişi değil :) zira ben daha kendmi bilgi vermeye yeterli göremiyorum) yapmak dilerim.
Saygı, muhabbet ve selamlarımla
Ali Rıza Borazan
26. May 2010, 10:25 AM
teşekkür ederim Miralay kardeşim eğer görüşmek istersen karsılıklı micle konuşalım inş. emesn adresi
[email protected] adresimi kaydedersen konusuruz inşallah. meyilini almadım tşk.
aşık74
26. May 2010, 10:48 AM
Aşık-74 Kardesim Bana islam ülkelerinde Kılınan namaz rekat ve şekilleri hangisi hangişsi ile uyum sağlıyor ki?
Doğru diyorsun ali abi hakkatende hiçbiri uyum sağlamıyor malesef :(
Ama alttaki ayet leride gördüğüm zaman,diyorumki,bu kadar açık bir kitap ise
neden bu uyumsuzluklar var ? Neden bu sıkıntıları yaşıyoruz ?
Rabbimiz bize , bunun açık anlaşılır olduğunu söylediği halde,neden namaz hususunda bu açık anlamları yakalaymıyor hiç kimse ?
İşte namaz hususundaki sıkıntılarımı bu ayet ler tetikliyor :(
11:01 Elif, Lam, Ra. Bu, hikmet sahibi ve herşeyden haberdar olan Allah tarafından ayetleri sağlamlaştırılmış, sonra da AYRINTILI OLARAK AÇIKLANMIŞ bir Kitaptır.
Düşünesiniz diye Allah size ayetlerini böyle açıklamaktadır. (Bakara-242)
Biz öğüt alanlara ayetleri ayrıntılı bir biçimde açıkladık.. (Enam-126)
Biz sana Kur’an’ı ve en güzel açıklamayı- yorumu(ahsena tefsir) getirdik. (Furkan-33)
Kur’an ayetleri Allah tarafından eksiksiz ve açık-anlaşılır kılınmıştır. Sonra da Allah’tan başkasına kulluk etmeyesiniz diye ayrı ayrı açıklanmıştır.. (Hud-2)
Bilgiden nasipli olanlar için, ayetleri gerçekten ayrıntılı kılmışızdır.. (Enam- 97)
Şu bir gerçek ki, size Allah’tan bir ışık ve apaçık bir kitap gelmiştir.. (Maide-15)
Nûr 46
And olsun ki, açıklayıcı ayetler indirmişizdir. Allah dilediğini doğru yola eriştirir.
Yâsîn 69
Ve biz, ona şiir belletmedik ve bu, ona yakışmaz da; bu, ancak bir öğüttür ve her şeyi açıklayan Kur'an.
Zuhruf 2
Andolsun her şeyi açıklayan kitaba.
Duhân 2
Andolsun her şeyi açıklayan Kur'an'a.
Zümer 23
Allah sözün en güzelini, birbiriyle uyumlu ve bıkılmadan tekrar tekrar okunan bir kitap olarak indirdi. Rablerinden korkanların, bu Kitab'ın etkisinden tüyleri ürperir, derken hem bedenleri ve hem de gönülleri Allah'ın zikrine ısınıp yumuşar. İşte bu Kitap, Allah'ın, dilediğini kendisiyle doğru yola ilettiği hidayet rehberidir. Allah kimi de saptırırsa artık ona yol gösteren olmaz.
En’âm 114
Allah'tan başka bir hakem mi arayayım ki size, her muhtaç olduğunuz şeyi bildirip açıklayan kitabı, o indirmiştir. Kendilerine kitap verilenler de bilirler ki o, senin Rabbin tarafından gerçek olarak indirilmiş bir kitaptır; artık şüphe edenlerden olma.
Selamlar sevgiler...
Miralay
26. May 2010, 11:26 AM
üstadım msn adresinizi inşaAllah eve gidince kaydedeceğim
zira işyerinde msn banlanmış vaziyette ve yasak
ancak akşamları bilgisayar başına oturup siz değerli dostlarımla halleşebiliyorum
bob
27. May 2010, 11:29 AM
Sevgili Aşık74,
Mubinun, açıklayan,izah eden demek. Kuran,kendini bilgi sahiplerine ve ulul elbab'a ( öze vakıf olanlar) açacağını birçok yerde belirtiyor. Sorunun yanıtı 3/7'de.
İlgili soru:
Nahl 103'de diyorlar ki "Bu Kuran'ı görüştüğü o yabancı öğretiyor. Allah'ın sözü değil."
Kuran'ın bu kişilere verdiği yanıt:
"Kastettikleri kimsenin dili yabancıdır. Kur’an ise apaçık Arapça'dır."
Mantıklı mı?
Varsayalım ki ben peygamber olduğumu iddia ediyorum. Ben, Kuran'ı bir ingilizden öğrensem, bunu Türkçe'ye çevirip aktarsam, bu Kuran'ın Allah sözü olduğunu kanıtlar mı?
Kanıt şu mu olacak:
"Kastettikleri kimsenin dili ingilizcedir. Kur’an ise apaçık Türkçe'dir.
aşık74
27. May 2010, 11:37 AM
Cevabınıza teşekkür ederim.
ali imran 7 ;
Sana Kitab'i indiren O'dur. Onun (Kur'an'in) bazi âyetleri muhkemdir ki, bunlar Kitab'in esasidir. Digerleri de mütesâbihtir. Kalplerinde egrilik olanlar, fitne çikarmak ve onu tevil etmek için ondaki mütesâbih âyetlerin pesine düserler. Halbuki Onun tevilini ancak Allah bilir. Ilimde yüksek pâyeye erisenler ise: Ona inandik; hepsi Rabbimiz tarafindandir, derler. (Bu inceligi) ancak akliselim sahipleri düsünüp anlar.
Peki sizce , kuran'da namaz ile ilgili olan ayet ler muhkem midir ?
sevgiler...
bob
27. May 2010, 11:53 AM
Bana göre, Kuran'da namaz ile ilgili ayet yok. Bazı değerli ağabeylerimin ilgili olarak belirttikleri Araf 55 'de namaz ile ilgili değil.
Ali Rıza Borazan
27. May 2010, 11:55 AM
Aşık-74 Kardeşim Müteşabih inceleme ve tahlil neticesinde ne anlama geldiği anlaşılan demektir. o inceleme sonucunda bulunan bulgular şu dört şarta uyumlu olması gerekmektedir.1- kuran 2- ilim,3- akıl,4- pratik hayat bu dör şıkka bulunan bulgular ters olmuyorsa demek ki o netice doğrudur demektir. mesela müteşabih ayetlerden ve çözüm doğru olmadığından yanlış anlaşılan konulardan birisi Hazreti isa peygamberin babasız doğması ile ilgilidir. Kurana göre Hazreti isa peygamberin babasız doğduğu ile ilgili bir ayet yok. kurana terstir. iki babasız çocuk doğarmı. bunu tıp ilmi ve biyoloji ilmi kabul etmiyor babasız çocuk olmaz diyor. üçüncüsü çevreye ve kainata baktığımız zaman
babasız çocuk doğduğu görülmez. devamlı bütün yaratıklar. çift yaratılmışlardır. pratik hayatta da babasız bir çocuğun olmadığı görülmektedir. işte müteşabih ayet böyle anlaşılır..
aşık74
27. May 2010, 07:43 PM
Bana göre, Kuran'da namaz ile ilgili ayet yok. Bazı değerli ağabeylerimin ilgili olarak belirttikleri Araf 55 'de namaz ile ilgili değil.
Teşekkürler cevabın için bob kardeşim :)
Bende yaklaşık 2-3 aydır okuyor okuyor ve araştırıyorum. Varda diyemiyorum, yok da diyemiyorum :(
Ama hala araştırıyor ve okuyorum. Var veya yok demek için kalbimin tatmin olması lazım,daha hala kalbim tatmin değil.
Şu an sanki açık denizde ,yolunu arayan , bir gemi gibiyim.Bir sağa bir sola sürükleniyorum...
Rabbim benim ve hepimizin sürüklenmelerini kendi doğru yoluna çıkarır inşaallah..
Selamlar ....
aşık74
27. May 2010, 07:47 PM
Bana göre, Kuran'da namaz ile ilgili ayet yok.
Kur'an da namaz ile ilgili ayet yok ise,şu an namaz kılan kardeşlerimiz,kur'an dışı bir hareket yapmış olmuyormu peki ?
Sevgili bob, yukarıdaki yazından , şu çıkarımı yapabilirim !
Kuranda namaz ile ilgili ayet yok ise, demekki şu an yapılan şekilsel namaz ritüeli de yok !!!
Doğrumuyum ?
Rabbim rızası için beni yanlış anlamayın,bu yazdıklarımı kinayeliğine yazmıyorum.
Birileri çıkar,benim gibi bir cahili aydınlatır diye yazıyorum.
Selamlar sevgiler...
myro
28. May 2010, 12:21 AM
Allah Resulü (S.A.V.) Kurandan ayrı olarak değerlendirildiğinde işte böyle enteresan noktalara çıkabilirsiniz. Şimdilik namaz gitti. Mübarek resulün kuranı en iyi şekilde anlayıp uyguladığından bir müslümanın şüphesi olamaz herhalde. O mübarek nebi (S.A.V.) rabbü aleminin koruması altında, en güzel bir ahlak üzere olarak ve en güzel bir örnek olarak islamı yaşamış ve bize örnek olmuştur. Namaz o nasıl kılıyorsa öyle kılınır. Oruç o nasıl tutuyorsa öyle tutulur. Zekat o nasıl veriyorsa öyle verilir. Hac o nasıl yapmışsa öyle yapılır.
Bir an için kendimizi sahabe yerine koyalım. O kutlu devirde o mübarek resulün(S.A.V.) dizi dibinde olduğumuzu hayal edelim. Namaz ayetleri geliyor. Rekat yok nasıl kılınır yok. Rabbul alemin diyorki kılın. Mübarek resul(S.A.V.) o emri üzerine kalkıyor namaz kılıyor. Siz nasıl kılardınız? Mübarek resul diyor ki namazı böyle kılacaksın. Siz ne derdiniz?
Bir müslümanın Allah resulünün(S.A.V.) emrine uymaması düşünülebilir mi? O mübarek nebinin emri (kavli olanları) direkt olarak farz olur. Allah resulünün(S.A.V.), Allah'ın(C.C) rızası dışında bir emri hiç olur mu? Olabilir mi?
Ayet meali:
Allah ve Resulü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah ve Resulüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur. (Ahzab Suresi 36. ayet)
(Benim yaptığım) ancak Allah katından olanı, O'nun gönderdiklerini tebliğdir. Artık kim Allah ve Resulüne karşı gelirse, bilsin ki ona, (kendi gibilerle birlikte) içinde ebedi kalacakları cehennem ateşi vardır. (Cin suresi 23. ayet)
Eğer seninle tartışmaya girerlerse de ki: "Bana uyanlarla birlikte ben kendimi Allah'a teslim ettim." Ehl-i kitaba ve ümmilere de: "Siz de Allah'a teslim oldunuz mu?" de. Eğer teslim oldularsa doğru yolu buldular demektir. Yok eğer yüz çevirdilerse sana düşen, yalnızca duyurmaktır. Allah kullarını çok iyi görmektedir. (Ali İmran Suresi 20. ayet)
(Resulüm! ) De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir. (Ali İmran Suresi 31. ayet)
(Resulüm!) De ki: "İşte bu, benim yolumdur. Ben Allah'a çağırıyorum, ben ve bana uyanlar aydınlık bir yol üzerindeyiz. Allah'ı (ortaklardan) tenzih ederim! Ve ben ortak koşanlardan değilim." (Yusuf Suresi 108. ayet)
Hülasa:
Din Allah Resulünün(S.A.V.) yaşadığı dindir. Onun yaşadığı şekilde yaşanır. İbadetler onun yaptığı şekilde yapılır. Namaz o nasıl kıldıysa öyle kılınır. Kullukta Allah Resulünü(S.A.V.) geçmeye çalışmak abesle iştigaldir. O müminler için en güzel örnektir.
En iyisini Allah(C.C.) bilir.
hiiic
28. May 2010, 02:25 AM
YAzdığınız ayetlerden anlaşılacağı üzere Allah Resulu ayetin bize gelmesindeki aracı olduğu için ondan gelen ayetlere uymamız üzerinde duruluyor. Allah resulu Kuranın dışında bir şeyi helal yada haram yapamaz. Nasılki Hz İsadan sonra hristiyanlığı bir takım iftiralarla karaladılarsa, Hz Muhammetten sonrada dine pekçok iftiralar ve yalan hadisler sokmuşlardır. Eğer kuranda namazın rekatları yazmıyorsa ALlah resulu bunu kendi kafasından uydurma yetkisine sahip değildir. Eğer sahipse bütün hadisleri doğru kabul etmek zorundasınız... Halbuki 4 halife hadisler yasaklamıştır sonrakiler sizce daha mı çok bildikleri için hadis uydurmuşlar pardon yazmışlar...
Kurana uymak Allah resulune uymaktır, çünkü Kuran Allah resulu vasıtasıyla gelmiştir... Onun dışında başka uyulacak ne bir din nede başka bir kaynak vardır. Eğer kuranın dışında başka bir kaynak arıyorsanız, zaten Allah resulunun sünnetine ters bir iş yapmış olursunuz. Siz hadislerin uydurma olduğunu kabul edip sadece kurana sarılın, Allah resulu böyle yapmamızı emretti, Allahta böyle emretti, müslümanlarda böyle söylüyor... fitnecilerin tarih boyu siyaset amacıyla türettiği dinin islamla alakası yoktur. Bunu tarafsızca düşünen herkes rahatlıkla görebilir.
----
namaz konusunda forumdaki ilgili yeri okumanızı tavsiye ederim, Allah resulu namaz hakkında şöyle dedi gibilerinden hadisler içinde ya 1 ya 2 tanesine güveniyorum...çünkü o hadislerin içinde, hadislerin kendi zamanında uydurulduğu muaviyenin acımadan şehit ettiği Hasan ile Hüseyinden gelme hiç bir hadis acaba neden yok? onlar peygamberimizin öz kanı, torunları namazda resulullaha en yakın kimseler değillermiydi, omuzlarına çıkmıyorlarmıydı? neden öldürüldüler neden hadis gelmedi....
Namaz hadşisleri konusunda biraz tefekkür etmenizi tavsiye ederi. Kuranda namaz gayet iyi bir şekilde açıklanıyor hemde tamamen eksizksiz bir şekilde nasıl kılınacağı apaçık yazıyor... Amon tapınağı rahiplerininki gibi günümüzde kıldığımızdan mana ve oluş bakımından çok farklı...
Barış
28. May 2010, 09:11 AM
Selam Myro,
Yazdıklarınıza katılıyorum. Elbette ki Hz.Muhammed ne yapmışsa yapmak, o nasıl kulluk ettiyse öyle etmek her müslümanın görevidir,sorumluluğudur. Bir müslüman bunun aksini zaten söylemez ki.
Evet,sahabeler görmüş,dinlemiş,teslim olmuş. Allah Resulü ne derse ona itaat etmiş.
Soru şu:
Biz bugün Allah Resulünün nasıl ibadet ettiğini, Hacta ne yaptığını, nasıl oruç tuttuğunu, topluma nasıl bir yön tayin ettiğini nereden bileceğiz, nereden öğrenip de resule uyacağız?
Düğüm noktası burası...
Ben, bütün dünyanın, tüm dünya nüfusunun bir ağızdan ''Hz.Muhammed zorbadır''dediğini duysam,herkes böyle söylese ve inansa, inanmam. Neden? Çünkü o rahmettir ve güzel ahlak üzerindedir. Nereden biliyorum bunu? Kuran ayetlerinden,yani Allah öyle söylüyor.
Resule uymak demek, ona vahyolunana,Kurana uymak demektir.
Kurana uymak demek, onu tebliğ eden Resule uymak demektir.
Kurana uymak demek, vahyeden Allah'a teslim olmak demektir.
Allah'ın vahyine uymak=Kurana uymak=Allah Resulü Hz.Muhammede uymak.
Bunun tersi bir düşünce bizi nereye götürür?
''Hz.Muhammed vahyedilen ve tebliğ ettiği Kurana uymuştur. Bir de kendi hevasına uyup eklemeler yapmıştır. Kurana uyunca Allaha itaat ederiz, hadislere uyunca da Hz.Muhammede itaat ederiz. ''.....Bakın nasıl da ayırdık Allah ile resulünü birbirinden? Nasıl iki ayrı yol çizdik?
Böyle bir düşünceden Rabbime sığınırım.
Hristiyanları düşünelim. Üçleme var, Hz.İsaya Tanrı diyen var,Tanrının oğlu diyen var, daha da kimbilir neler var...Herhalde bir tek Allahın kulu ve elçisidir diyen bizleriz. Çoğunluğa göre olsaydı, İsa (haşa) Tanrıdır diye inananlar haklı olurdu. Tüm Allah resullerini bize en güzel ve doğru tanıtan şey nedir? Kuran'dır. Hepsini oradan tanıyıp, oradan bileceğiz. Elbette Hz.Muhammed'i de. Yoksa kınadığımız hristiyanların benzeri bir duruma bizim de düşmemiz zor değil.
Bütün dünya veya bütün müslüman dünyası aksini söylese de, Kuranda yazmayan birşeyi Hz.Muhammedin din diye uyguladığını,tebliğ ettiğini düşünmem, böyle hususlarda ''atalarımdan duymadım böyle şey'' fikrine sığınmam-çünkü yanlış olduğunu ayetler söylüyor bize.
''Sadece bana vahyolunana uyarım ben'' diyen adı güzel kendi güzel Allah resulü Muhammed'e uyanlardan, onun izinden yolundan gidenlerden eylesin Rabbimiz bizleri.
Selam ve sevgi ile.
aşık74
28. May 2010, 12:25 PM
Bir an için kendimizi sahabe yerine koyalım. O kutlu devirde o mübarek resulün(S.A.V.) dizi dibinde olduğumuzu hayal edelim. Namaz ayetleri geliyor. Rekat yok nasıl kılınır yok. Rabbul alemin diyorki kılın. Mübarek resul(S.A.V.) o emri üzerine kalkıyor namaz kılıyor. Siz nasıl kılardınız? Mübarek resul diyor ki namazı böyle kılacaksın. Siz ne derdiniz?
Selamlar kardeşim,cevabınıza teşekkür ederim.
Üstteki gibi yazmışsınız ! Bilindiği üzere ilk gelen ayet ler alak suresi ile başlıyor !
Acaba ilk inen sure olan , alak suresi indiğinde , peygamberimiz nereden biliyordu namazın kılınışını da , engelleniyordu ?
Sizce gerçekden , peygamberimizin engellendiği davranış namazmıydı ?
Benim anladığıma göre , engellendiği davranış namaz değil!!
Çünkü ortada namaz ile ilgili ayet ler yokki , peygamberimiz namaz kılsında,sonra engellensin !!
ayet leri vereyim :
Rahmân ve Rahîm (olan) Allah'in adiyla.
1. Yaratan Rabbinin adiyla oku!
2. O, insani bir asilanmis yumurtadan yaratti.
3. Oku! Rabbin, en büyük kerem sahibidir.
4. O Rab ki kalemle (yazmayi) ögretti.
5. Insana bilmedikleri seyi ögretti.
6. Gerçek su ki, insan azar.
7. Kendini kendine yeterli gördügü için.
8. Kuskusuz dönüs Rabbinedir.
9. Gördün mü su men edeni,
10. Namaz kilarken bir kulu (Peygamber'i namazdan)?
11. Gördün mü, ya o (Peygamber) dogru yolda olur,
12. Yahut takvâyi emrediyorsa?
13. Ne dersin o (meneden, Peygamber'i) yalanliyor ve dogru yoldan yüz çeviriyorsa!
14. (Bu adam) Allah'in, (yaptiklarini) gördügünü bilmez mi!
15. Hayir, hayir! Eger vazgeçmezse, derhal onu alnindan (perçeminden), yakalariz (cehenneme atariz).
16.O yalanci, günahkâr alindan (perçemden),
17.O, hemen gidip meclisini (kendi taraftarlarini) çagirsin.
18.Biz de zebânîleri çagiracagiz.
19.Hayir! Ona uyma! Allah'a secde et ve (yalnizca O'na) yaklas!
Selamlar... sevgiler...
bob
28. May 2010, 12:38 PM
Kur'an da namaz ile ilgili ayet yok ise,şu an namaz kılan kardeşlerimiz,kur'an dışı bir hareket yapmış olmuyormu peki ?
Sevgili bob, yukarıdaki yazından , şu çıkarımı yapabilirim !
Kuranda namaz ile ilgili ayet yok ise, demekki şu an yapılan şekilsel namaz ritüeli de yok !!!
Doğrumuyum ?
Rabbim rızası için beni yanlış anlamayın,bu yazdıklarımı kinayeliğine yazmıyorum.
Birileri çıkar,benim gibi bir cahili aydınlatır diye yazıyorum.
Selamlar sevgiler...
Sevgili Aşık74,
Yanılma hakkım saklı olmakla birlikte; Evet. Kuran'da şekilsel namaz ritüeli yok. Namaz kılanlar Kuran'da "mutlaka yapın" denmeyen bir ritüeli uyguluyorlar. Ama, bu onların yaptığını haram, günah ya da kötü yapmıyor. Arayışta olan bizler, bir yolculuk içerisindeyiz. Amaç, mutlak hakikate ulaşmak değil, yolda olmaktır.
Önceki iletimde sorduğum sorular hakkında düşündünüz mü? Belki faydası olur.
dost1
28. May 2010, 02:14 PM
Selamun Aleykum! Değerli myro Kardeşim!
Allah razı olsun. Doğru olduğuna inandığınız bilgilerininizi bizlerle paylaşıyorsunuz.
İnsanlar duygularını ve düşüncelerini yazılı olarak aktarırlar. Bunun için de sözcükleri kullanırlar. Nedense konuşma dilinde olmayan sembolleri yazı dilinde kullanırlar.
Allah(C.C) demektense Allah Celle Celaluhu demek daha güzel değil mi?
Allah Resulunun (S.A.V) demek yerine Sallallahu Aleyhi ve Sellem demek daha doğru değil mi? Ya da Bütün desteğimiz Onun için olsun denilemez mi?
Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.
dost1
28. May 2010, 02:29 PM
Selamun Aleykum! Değerli Bob Kardeşim!
Sevgili Aşık74,
Yanılma hakkım saklı olmakla birlikte; Evet. Kuran'da şekilsel namaz ritüeli yok. Namaz kılanlar Kuran'da "mutlaka yapın" denmeyen bir ritüeli uyguluyorlar. Ama, bu onların yaptığını haram, günah ya da kötü yapmıyor. Arayışta olan bizler, bir yolculuk içerisindeyiz. Amaç, mutlak hakikate ulaşmak değil, yolda olmaktır.
Önceki iletimde sorduğum sorular hakkında düşündünüz mü? Belki faydası olur.
Allah razı olsun. Düşüncelerinizi içtenlikle paylaşıyorsunuz. Olması gereken de bu. Aksi davranışın dindeki adı riya olur ki, Cenabı Allah'ın sevmediği bir davranış şekli.
İnsanların kullandıkları sözcüklere yükledikleri anlam vardır. O sözcük duyulunca zihinde onunla ilgili yüklenen kavram anlaşılır.
Çok okuduğunu araştırdığını biliyorum. Bu yazıları okuyanlar için pekiştireç olabilir düşüncesiyle de yine yazıyorum.
"Namaz" diyoruz. Aslı Türkçe bir sözcük değil. Farsça dilinden geçmiş.
Farsçadaki anlamı “Namaz” sözcüğü Hindçe'den Farsça'ya, Farsça'dan da Selçuklular döneminde Türkçe'ye geçmiştir. Farsça'daki ilk anlamı, “ateş önünde saygıyla eğilmek” demektir. Sanskritçe, “saygı sunmak” anlamına gelen namaste kelimesinin Farsça'ya geçmiş şekli olması muhtemeldir. Bu kelime de, “selam vermek” anlamına gelen nam kelimesinden türemiş olmalıdır. Hem nam [selam] ve hem de namaste [saygı sunmak] günümüz Hind kültüründe de görülebileceği üzere “eğilerek” yapılan bir fiildir.
"Namaz” sözcüğünün Farsça'daki bu “eğilerek saygı ile dua etmek” anlamı, Arapça ve Kur’ân'da بالتّضرّع الدّعاء [ed-du‘au bi't-tezarru‘=alçala alçala/sürekli alçalarak yakarma] şeklinde ifade edilir.
Bunu da Rabbimiz şu âyetiyle emretmiştir.
Rabbinize alçala alçala ve gizlice/açıkça göstererek dua edin. Kesinlikle O, haddi aşanları sevmez. (A‘râf/55)
Âyetin orjinalindeki تضرّعاً[tezarru‘an] ifadesi, ض ر ع[d-r-a] kökünden türemiş “tefe‘ul” babından bir sözcüktür. Kök sözcüğün anlamı “zillet ve tevazu göstermek”tir. Tazarru‘an sözcüğü, kalıp ve cümledeki “hal” ögeliği itibariyle “zillet üstüne zillet, zillet üstüne zillet” [alçala, alçala, alçala alçala] demektir.
Âyetin orjinalinde yine و[vav] bağlacıyla cümlede ikinci “hal” konumunda bulunan hufyeten sözcüğü, h-f-v kökünden türemedir ve ezdâd'dandır. Yani, iki zıt anlamı da içeren bir sözcük olup “açıkça göstererek, parıl parıl parlatarak” ve “gizleyerek” demektir.
Bu durumda âyetten her iki mana da anlaşılmalı ve her iki hal ile de bu görev yapılmalıdır. Biz de önce dua hakkında bilgi verdikten sonra tazarru ile yapılan duaya [namaza] geçeceğiz.
DUA: İnsan kişiliğindeki zaafların yol açabileceği kaymaları önlemek için olsa gerektir ki, ilâhî dinlerde, insanda yaratılıştan var olan dinî yöneliş duygusunun mümkün olduğu kadar canlı ve etkili bir hâlde bulunmasını sağlayacak bazı davranışlar görev hâline getirilmiştir. Bu davranışlar, yapılması zorunlu kılınan ibadetlerdir ve özellikle de ibadetlerin özü olan duadır. Dua ile insanın bilhassa refahta ve rahat ortamda iken Allah'ı hatırlaması öngörülmüş, böylece bencil isteklerine kapılmasının engellenmesi hedeflenmiştir.
İbadet ve dua sayesinde Allah'a yönelme güdüsünü canlı tutan insan, Allah'a boyun eğmekten [kulluktan] hiç çıkmayacağı gibi, bu şekilde gösterdiği küçülme ve saygı da Allah'ın rahmet ve bereketinin hep onun üzerinde kalmasını sağlayacaktır. Böylece ilk bakışta insanın Allah'a doğru bir yönelişi olarak görünen dua, Allah'ın rahmet ve şefkatini celbetmek sûretiyle Allah ile kul arasında karşılıklı bir ilişkinin başlangıcı hâline dönüşecek, bir başka boyut kazanacaktır.
Bu sebeple dua, kulluğun en ileri mertebesi ve ibadetlerin özü ve en önemlisidir. Rabbimiz kulun ancak duası ile değer kazanacağını bildirerek duanın önemini şöyle vurgulamıştır:
De ki: “Duanız olmasa Rabbim size kıymet verir mi ki de siz kesinkes yalanladınız? Artık size o kaçınılmaz olacaktır.” (Furkân/77)
Allah ile kul arasındaki böyle bir ilişkide bir vasıtanın olamayacağı ortadayken, aracısız yapılacak duaların Allah tarafından kabul edilip edilmeyeceği hakkında Peygamberimize soru sorulmuş olmalı ki, Rabbimiz bu sorulara, dua edenlere çok yakın olduğunu ve onların dualarına karşılık vereceğini bildiren âyetlerle cevap vermiştir:
Ve sizin Rabbiniz, “Bana yalvarın, dua edin ki size karşılık vereyim. Şüphesiz Bana ibadet etmekten büyüklenen kimseler yakında horlanmış olarak cehenneme gireceklerdir” dedi. (Mü’min/60)
Ve kullarım, sana Benden sordukları zaman, biliniz ki şüphesiz Ben çok yakınımdır. Bana dua edince, duacının duasına cevap veririm. O hâlde reşit olmaları için onlar da Bana karşılık versinler ve bana inansınlar. (Bakara/186)
Yüce Allah, kuluna cevap vermek için ondan sadece Kendisine başvurmasını istemektedir. İnsanın Allah'a başvurması için pek çok sebebi olabilir. Bu sebepler hayranlık, hamd, şükür olabileceği gibi, herhangi bir şeye ihtiyaç, korkulandan kurtulma ve yapılan hataların bağışlanması isteği de olabilir.
SÖZCÜK ANLAMI:
Dua, “da’vet” ve “da’va” sözcükleri gibi mastar olup “çağırmak, seslenmek” demektir.
İslâmî terim olarak “dua” ise, “yaratıklardan alâkayı keserek Allah'a yönelip O'ndan hayır istemek [hayır istemek için O'na yakarmak]” demektir.
Dinlerdeki duaların; içerik ve biçimleri değişik olsa da, asıl olan dua yalvarıp yakarmaktır. Çünkü insan, kendisinden daha üstün olan bir varlıkla irtibat kurma ihtiyacı duyar. Bu sebeple, dua ederek varlığını kabul ettiği o Yüce Güç karşısında duyduğu saygı ve ümit hislerini açıklar, böylece bu ihtiyacını en üst seviyede karşılayarak gönlü huzura kavuşur. Dolayısıyla dua, Allah ile O'na inanan ve hâlini arz edip O'ndan niyazda bulunan kul arasındaki yakın ilişkinin nişanesi olan bir konuşmadır. Zaten bu sebeple duaya “münâcât” [Allah ile gizliden ve ruhsal konuşma] adı da verilmiştir.
Kaynak:İşte Kur'an (Hakkı Yılmaz)
Hakk'a giden yolda HAkk'ın vahyiyle olabilmek dileğiyle.
Kusursuzluk sadece AllaH'A mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen AllaH'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.
Ali Rıza Borazan
28. May 2010, 02:51 PM
bop ve Dost1 Kardeşlerim Unutulmaması gereken bir şey daha var. Örtünmeyi Allah ne için emretmiş kendisine karşı mı? hayır Asla namahrem olanlara karşı örtünün demiştir. buradaki maksat örtünen kişilerin insanlara vermek istedikleri bir mesaj var. onları verdikleri mesaj takva elbisesiyle dış elbiselerinin bütünleşerek kendi kimliklerini ortaya koymalarıdır. kötülüklerden ve fuhşiyattan uzak oldukları mesajını vermektedirler. bu örtünmeyi insnların biribirleri için emretmiştir. Tanınmaları için bir anlamıda. Namaz Kavramı da öyledir. kuran orjinal olan metninde namaz yok ama salatın bu anlamı vardır. aynı ümmet içerisinde olan insanların biribirlerini tanımaları için namaz kılarlar. allaha namazın bir faydası yok elbette namaz kişilerin yolunu belirler kimin netarafta olduğunun sinyalini verir. şekilsel namazı kaldırsan iaman edenlerle iman etmeyenleri nasıl ayıracaksın? Salat bizim dilimizde namazı kaldırırsan içi boş bir kovan gibi olur insan. salat namaz insanın kendisini korur. onun fanusudur.
dost1
28. May 2010, 03:34 PM
Selamun Aleykum! Değerli Ali Rıza Borazan Kardeşim!
bop ve Dost1 Kardeşlerim Unutulmaması gereken bir şey daha var. Örtünmeyi Allah ne için emretmiş kendisine karşı mı? hayır Asla namahrem olanlara karşı örtünün demiştir. buradaki maksat örtünen kişilerin insanlara vermek istedikleri bir mesaj var. onları verdikleri mesaj takva elbisesiyle dış elbiselerinin bütünleşerek kendi kimliklerini ortaya koymalarıdır. kötülüklerden ve fuhşiyattan uzak oldukları mesajını vermektedirler. bu örtünmeyi insnların biribirleri için emretmiştir. Tanınmaları için bir anlamıda. Namaz Kavramı da öyledir. kuran orjinal olan metninde namaz yok ama salatın bu anlamı vardır. aynı ümmet içerisinde olan insanların biribirlerini tanımaları için namaz kılarlar. allaha namazın bir faydası yok elbette namaz kişilerin yolunu belirler kimin netarafta olduğunun sinyalini verir. şekilsel namazı kaldırsan iaman edenlerle iman etmeyenleri nasıl ayıracaksın? Salat bizim dilimizde namazı kaldırırsan içi boş bir kovan gibi olur insan. salat namaz insanın kendisini korur. onun fanusudur.
Kur'an'da emredilen salat namaz değildir ancak Kur'an'da namaz/tazarrulu yakarış vardır diye bu yazıları yazıyoruz. Allahın Resulu (Allah'ın selamı üzerine olsun tüm desteklerimiz Ona olsun) salat emrine tazarrulu dua/niyaz/namaz ile başlamıştır. Bizlere düşen de bunu yapmaktır.
Kul olmanın olmazsa olmazlarındandır bu adına namaz denilen tazarrulu dua/ niyaz,yakarış.
Acziyetin,Allah'a Fakirliğin/Allah'a muhtaç olmanın gereğidir bu tazarrulu yakarış.
Allah'ın Kulu olduğunu belirten insana Alemlerin Rabbi olan Yüce Allah önünde haşyet ile tazarruan yakarmak/namaz yaraşır.
Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.
myro
28. May 2010, 03:46 PM
Sayın aşık74 ...
Bildiğiniz gibi Kuran sureleri yakpare olarak inmemiştir. Yani bir seferde Bakara suresi inmemiştir. Onun gibi Alak suresi de yekpare inmemiştir. Alak suresinin ilk beş ayeti meşhur hadise ile inen ayatlerdir. Kuran da ilk inen sure Fatiha suresidir. Bu durumda sizin sorunuz zaten cevaplanmış olur.
Şimdi derseniz ki nerden bilecez hangi sure nasıl inmiş kaç parça inmiş. Ne üzerine inmiş(nüzul sebebi).
Eğer sahabiye ve rivayete inanmıyorsanız bu soruların cevabı zor olur herhalde. Ayrıca Kuran daki surelerin isimleri ve diziliş sıraları da rivayet yoluyla ulaşmıştır. Vahiy katiplerinin yazıdğı metinlerde bu başlıklar ve sıralama yoktur. Allah resulünün yazdırmış olduğu ve mushaf haline getirdiği hali yoktur. Daha sonra kitap vahiy katiplerinin ve ashabın önde gelenleri tarafından toplanmıştır. Bunu nerden bilecez. Onu da bilemeyiz.
Bakın; bu nokta bence çok önemli; Allah Resulünden bugüne gelene kadar herhangi bir noktada herhangi bir islam ümmetini(o devreyi) aradan çıkarırsanız din ortada kalmaz. Kitapdan da emin olamazsınız.
Din güven üzerine kurulmuştur. Hazreti Ebubekir'e miraç hadisesinde "o demişse doğrudur" dedirten güven budur. Ashab din ilk geldiğinde Allah Rasulüne güvendiler. Onu tasdik ettiler. Eğer bizden önceki müslümanlara itimat etmeyeceksek nasıl dinin bize sağlıklı ulaştığından emin olacağız. Kitabın bize sağlam ulaştığından nasıl emin olacağız.
bob
28. May 2010, 06:20 PM
Değerli Dost1 ağabeyim,
Önceki iletimlerimde bazı değerli ağabeylerimin Araf 55 için yorumunu bildiğimi,ancak buna katılmadığımı belirtmiştim. Bu ağabeylerimden birisiniz. Sizin yazdıklarınızın hem bu hem de önceki sitelerde büyük çoğunluğunu okudum,okuyorum. Fikirlerinizden faydalanıyorum.Tekrar bu bahane ile teşekkür ederim.
Araf 55'deki tazarrulu duanın bildiğimiz namaz olma zorunluluğu olmadığını, hiçbir şekli zorunluluk taşımadığını, insanın her istediği zamanda, istediği şekilde, içinden geldiği gibi yakarabileceğini, tevazulu, içten asıl duanın kalben yapıldığını kabul ettiğinizi düşünüyorum. Yanılıyor muyum?
Ali Rıza Borazan
29. May 2010, 08:01 AM
selamün aleyküm myro kardeşim.İşte bizi çıkmaza götüren anlayış bu anlayıştır. Allah bizi bizden öncekilerden değil kurandan hesaba çekecek bizden öncekileri inceleyecek olursak binlerce yola gitmişler bunlardan hangisine güveneceğiz? Allahın dini tektir. O din de kuranda anlatılmıştır. mesele olan kuranın anlatım dilini çözmek.iş gelip kuranın anlaşılmasında düğümlenip kalıyor. biz kuranı anlamanın yoluna bakalım o bize mutlaka doğruyu gösterecektir. selam ve sevgiler.
myro
29. May 2010, 02:22 PM
Allah'ın dininin temeli Kuran'ı kerimdir. Müslüman bir konu hakkında önce kitaptan yardım alır, bulamazsa sünnetten referans alır bulamazsa kendi reyi(vicdanı) ile hareket eder. Sünnette şükürler olsun ki dinin temelleri konusunda hemen herşey bize sağlam gelmiştir. Binlerce yolu oluşturna rivayetlerden bahs etmiyorum. Dinin temelini oluşturan ibadet esasları tam olarak gelmiştir. Namaz nasıl kılınır, oruç nasıl tutulur, hac nasıl yapılır, zekat nasıl verilir hepsi sabittir. Diğer noktalar pek çok yoruma sebep olmuş ve farklı anlayışlar oluşmuştur. Yukarıda bahs ettiğim konularda ihtilaf yoktur.
Şimdi biri çıksa Kuran'da namaz yok dese, kim itibar eder ki ona? Ben böyle anladım dese "anlayışı epey zayıf" olmuş olur. Bir fikrin değer ifade etmesi için sağlam delillere dayanması gerekir. Yoksa fikirden çok ne var. Çevirsen yoldan bin kişi "hayat nedir" desen bin farklı fikir gelir. Kuran'da namaz kelimesi yokmuş(!). Ne kadar enteresan abdest de yok buna göre(!). Namaz bizim ifademiz. Kuran da arapça karşılığı "salat". Herkes Allah Resulü başta olmak üzere salat'ı namaz algılıyor, Allah Resulü kesin ilmiyle biliyor, birisi değil diyor. Ak'a kara demek gibi birşey bu.
Allah Resuülün davranışları çeşitli kanallarla(sahabiler başta) bize aktarılmıştır. Bizler bu haberleri değerlendiririz, çeşitli kıstaslara vururuz ve bir sonuca varırız. Tüm haberler elbette başta Kuran'a göre kontrol edilir. Emin olunca uygulama yaparız.
Velhasıl, görünen o ki durum "güven bunalımı" olarak ortaya . Bu durumda çok söylenecek bir şey kalmıyor. Gerçi yüz binlerce kitap yazmış. Yüzbinlerce rivayet gelmiş ama güvenmeyen güvenmez yapacak da bir şey yok.
Ali Rıza Borazan
29. May 2010, 02:48 PM
inşallah aşık74 kardeşim
hiiic
29. May 2010, 09:16 PM
Peygamber efendimizin hadis yazımını yasaklayan ve diğer dinlerin yoldan çıkma sebeplerine kitapları dışında başka kaynaklara dyanmak olduğunu söyleyen hadisleri mevcuttur. Aynen diğer dinler gibi bizim dinimizde malesef aynı hataya düşmüş, 4 halife zamanında bile yasaklanan hadisler ilerleyen dönemlerde muaviye zamanında toplanmıştır. Ama hadisler nedense hep muaviyenin siyasi üstünlüğüne dayandırılan hadislerdir.
Bununla ilgili pekçok çalışma internette ve bu sitede mevcut. Arama moturuna yazılması gereken doğru kelimeler ve tarafısz bir bakış açısı yeterli olacaktır.
Ayrıca heğşey bize sağlam gelmiş diyorsunuz, yani atalarınızı ne üzere bulduysanız aynı yola devam ediyorsunuz, Ya atalarınızı şeytan yoldan çıkarmışsa ve çılgın ateşe giden yola sokmuşsa?
Unutmayın kardeşim, ahirette atalarınızın yoluna uyup uymadığınızdan sorguya çekilmeyeceksiniz! Kurana uyup uymadığınızdan sorguya çekileceksiniz ve o kitabın sonsuza dek korunacağı nasıl ayetle sabit ise, o kitabın eksik bilgi içermediği (buna namaz da dahil) ayetle sabittir. Onun dışında birşey eklemek yada çıkarmak dine nifak fitne sokmaktır keza şeytan bunu başarmıştır.
aradan çıkarırsanız din ortada kalmaz demişsiniz. Bu geçerli bir değerlendirme değil, Eğer avrupa ve amerikada insanlar müslüman oluyorlarsa bunu sadece kuran okumalarına borçlular, pek çoğu müslümanları tanımadan iman ettiği için kendisini şanslı hissediyor çinkü müslümanların hareketlerinin kuranla nasıl ters düştüğünü iyi biliyor.
Sizin böyle düşünmenizin altında yatan gerçek şudur; kuranı anlamadan okumanız.. Evet namazda ve boş zamanlarınızda ezberden değil mealinden okumayı dernerseniz, kitabın anası olarak değerlendirilen aslı olan asıl önemli yerleri olan muhkem ayetler sizlere cennete gitmek için yeterlidir. Ama kalbinde fitne olanların dini bozmak adına manaları bozma yarışı (örneğin salat namazdır ve oda kuranda yazmaz, ama ebu hanifenin kitabında yazar demek gibi) malesef işe yaramıştır.
Peki neden???
Nedeni apaçık, her din bozulmuştur ancak onun temelini yaşayan azınlıktaki bir gurup herzaman gerek ezilerek gerekse dışlanarak yaşamda yer edinmeye çalışmıştır. İnsanların pek çoğuna uyarsanız onlar elbette sizi yoldan çıkaracaktırlar. Buradaki yol kelimesini bile farklı manalara çekenler var, :) güya burdaki yol tarikata ve mürşide delilmiş :) nede apaçık bir delil, Allahın kesin delil indirmediği şeyin peşinden gitmememiz gerekirken, onca ayetlerde dini yalnızca Allaha has kılarak ibadet etmemiz gerektiği söylenirken tezat iş yapıyoruz, bazen farkjında olmadan dine aykırı yaşıyoruz. Bunun sebebide işte bu bozulmadır, bunun için dini bozan herşeye karşı durmalı ve tefrika etmeyin çığırtkanlığına rağmen gerçeklerin dışında fitnecilere karşı durmalıyız.
İnanmıyorsan bilmiyorsan bize saldırma diye söylentiler var, tarikat sohbetlerindeki şirk kelimelerini insanların yüzlerine söyleyince gözleri dönüyor, bilmiyorsan bilme inanmıyorsan inanma diyorlar ama bize karışma... hayır karışacağım... Aynısını peygamberimize de yaptılar.
myro
30. May 2010, 02:28 AM
Siz konu konu yazdığınız için izninizle alıntılyarak cevap yazmak istedim.
"Peygamber efendimizin hadis yazımını yasaklayan ve diğer dinlerin yoldan çıkma sebeplerine kitapları dışında başka kaynaklara dyanmak olduğunu söyleyen hadisleri mevcuttur. Aynen diğer dinler gibi bizim dinimizde malesef aynı hataya düşmüş, 4 halife zamanında bile yasaklanan hadisler ilerleyen dönemlerde muaviye zamanında toplanmıştır. Ama hadisler nedense hep muaviyenin siyasi üstünlüğüne dayandırılan hadislerdir."
Peygamberimizin hadis yazımın yasakladığı bilgisi size nasıl ulaştı acaba? Hz. Muaviya taraftarları ulaştırmış olmasın? Daha önce yazdıklarınızı düşündüğümüzde hadislere referans yapmamanız tutarlılık açısından önemlidir.
"Bununla ilgili pekçok çalışma internette ve bu sitede mevcut. Arama moturuna yazılması gereken doğru kelimeler ve tarafısz bir bakış açısı yeterli olacaktır."
Internet bilgiye hızlı ulaşmak için ne kadar kısa bir yol olsa da sağlıklı bilgiye ulaşmak için de o kadar kötü bir yoldur. Daha çok okumayı tercih ederim. Bakış açısı olarak bu yaştan sonra ancak islami bir bakış açısını kullanıyor olmalıyım.
"Ayrıca heğşey bize sağlam gelmiş diyorsunuz, yani atalarınızı ne üzere bulduysanız aynı yola devam ediyorsunuz, Ya atalarınızı şeytan yoldan çıkarmışsa ve çılgın ateşe giden yola sokmuşsa?
Unutmayın kardeşim, ahirette atalarınızın yoluna uyup uymadığınızdan sorguya çekilmeyeceksiniz! Kurana uyup uymadığınızdan sorguya çekileceksiniz ve o kitabın sonsuza dek korunacağı nasıl ayetle sabit ise, o kitabın eksik bilgi içermediği (buna namaz da dahil) ayetle sabittir. Onun dışında birşey eklemek yada çıkarmak dine nifak fitne sokmaktır keza şeytan bunu başarmıştır."
Herşey bize sağlam gelmiş demedim. Gelen herşey sağlam değildir elbette. Dinin nasları kesinlikle doğru gelmiştir inancıydayım(daha çok biliyorum). O şekilde uyguluyorum. Siz beni ateşe sokmakta epey azimlisiniz. Refere ettiğiniz ayeti kerime müşrikler hakkında inmiştir. Bu şekilde ayeti kerimeyi sloganlaştırıp müslüman birine karşı kullanmanız çok ayıp. Bunu bana yapmayın ve müslümanım diyen kimseye de yapmayın. İslamın kantarı sizin elinizde değil. Kimin müslüman kimin olmadığan siz karar veremezsiniz. Bu şekilde bir göreve soyunmak insanı şirke götürür maazallah. Allah Resulü bildiği halde bunu münafıklara karşı bile yapmamıştır. Ahirette hepimiz Kurana ve Allah Resulüne uyup uymadığımızdan hesaba çekileceğiz. Kuranı kerimde pek çok yerde Allah'a ve resulüne uyun emri vardır. Hem de tevil edilemeycek şekilde vardır.(Resül kelimesini farklı manalandırıyorsanız o başka)
"aradan çıkarırsanız din ortada kalmaz demişsiniz. Bu geçerli bir değerlendirme değil, Eğer avrupa ve amerikada insanlar müslüman oluyorlarsa bunu sadece kuran okumalarına borçlular, pek çoğu müslümanları tanımadan iman ettiği için kendisini şanslı hissediyor çinkü müslümanların hareketlerinin kuranla nasıl ters düştüğünü iyi biliyor."
Günümüzde çok büyük çoğunluk müslümanın inancı Kuran la ters düşmez. Bunu da nereden çıkarıyorsunuz. Amelleri ters düşer. Sonuçda insandır günah işler. Herhalde hiçbirimiz günahsız değiliz. Yeni müslüman olan batılılar namaz kılmıyorlar mı? Kılıyorlarsa nasıl kılıyorlar? Kuran'ı kerimi kimlerin kendilerine ulaştırdığını biliyorlar mı?
Bakın size acizane ufak bir tavsiyede bulunayım. Şunu oturup düşünelim. Allah Kuran'ı kerimi neden yavaş yavaş indirmiştir. Niye birden bire indirmemiştir. Niye vahiy yolu ile ümmi bir kulunun kalbine indirmiştir de direkt kitap halinde indirmemiştir. O ümmi resul ki(canım kurban olsun yoluna) inen vahyi kendisi yazamamış vahiy katiplerine yazdırmıştır. Yani ashabın arasından olan mübarek insanlar. Niye? O kuran ashab tarafından Allah resulünden dinlenerek yazılmış ezberlenmiş ve gelecek nesle aktarılmıştır. Şimdi oturun düşünün; o insanların yazdığı kitaba inanıyorsun ama onların Allah resulünde aktardığına inanmıyorsun. O insanlar yalan söyler mi? Nasıl Kuranı yazsrken elleri tireyerek haşyet içinde yazmışlarsa, Allah resulünden de o şekilde olayları aktarmışlardır. O günden bugüne bunları benzer haşyet ve titizlikle aktaran bir nesil hep olmuştur.( Âl-i İmrân 104 .Sizden, hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü meneden bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.) Siz kendiniz için düşününüz. Size Allah resulünden bir haber ulaşsa onu değiştirir misiniz? Kalbiniz korku ile titremez mi? Pek çok sahabi bu korkudan çok az hadis nakle etmiştir. Bunları düşünmek lazım. Fikri alt yapıyı sağlam kurmak için bu çok önemlidir.
"Sizin böyle düşünmenizin altında yatan gerçek şudur; kuranı anlamadan okumanız.. Evet namazda ve boş zamanlarınızda ezberden değil mealinden okumayı dernerseniz, kitabın anası olarak değerlendirilen aslı olan asıl önemli yerleri olan muhkem ayetler sizlere cennete gitmek için yeterlidir. Ama kalbinde fitne olanların dini bozmak adına manaları bozma yarışı (örneğin salat namazdır ve oda kuranda yazmaz, ama ebu hanifenin kitabında yazar demek gibi) malesef işe yaramıştır."
Tanımadığınız halde suizan etmenizi af ediyorum. Hakkımı da helal ediyorum. Bildiklerimin bilmediklerim yanında denizde damla gibi olduğununu farkındayım. Kuran meali özel ilgi alanımdır. İnandığım ve uyguladığım herşeyi ama herşeyi sorgulamak gibi bir adetim hamdolsun var. Namazlarımda okuduğum hemen hemen tüm surelerin meallerini bilirim. Bilmediğim çok çok azdır. Salat'ın türkçe karşılığı namazdır. Boşverin türkçesini, gidin bir arap'a sorun bakalım ne diyecek. Yok yok girin google trasnlate'e yazın bakalım salat neymiş. Arabın anladığından daha farklı nasıl anlayabilirsiniz? Bir de insanların hangisinin kalbinde fitne olduğunu siz nereden bileceksiniz?
"Nedeni apaçık, her din bozulmuştur ancak onun temelini yaşayan azınlıktaki bir gurup herzaman gerek ezilerek gerekse dışlanarak yaşamda yer edinmeye çalışmıştır. İnsanların pek çoğuna uyarsanız onlar elbette sizi yoldan çıkaracaktırlar. Buradaki yol kelimesini bile farklı manalara çekenler var, güya burdaki yol tarikata ve mürşide delilmiş nede apaçık bir delil, Allahın kesin delil indirmediği şeyin peşinden gitmememiz gerekirken, onca ayetlerde dini yalnızca Allaha has kılarak ibadet etmemiz gerektiği söylenirken tezat iş yapıyoruz, bazen farkjında olmadan dine aykırı yaşıyoruz. Bunun sebebide işte bu bozulmadır, bunun için dini bozan herşeye karşı durmalı ve tefrika etmeyin çığırtkanlığına rağmen gerçeklerin dışında fitnecilere karşı durmalıyız."
Hamdolsun İslam bozulmamıştır. İlk günkü gibi dipdiridir ve her geçen gün farklı kalplerde tekrar dirilmektedir. İnsanların pek çoğuna uymayın canım. Müslümanları konuşuyoruz. Tüm müslümanlar dini yanlız Allah'a has kılarak ibadet ederler. Ben şirk koşanını hiç görmedim.
"İnanmıyorsan bilmiyorsan bize saldırma diye söylentiler var, tarikat sohbetlerindeki şirk kelimelerini insanların yüzlerine söyleyince gözleri dönüyor, bilmiyorsan bilme inanmıyorsan inanma diyorlar ama bize karışma... hayır karışacağım... Aynısını peygamberimize de yaptılar. "
Aynısını peygamberimize yaptıklarını nereden biliyorsunuz? Muaviye yandaşları aktarmış olmasın o haberi de? Yine aktarma bilgiye referans yapmışsınız. Doğru olduğunu nereden biliyorsunuz?
Bakın; işin sağlıklı bir mecrada tartışılabilmesi için sağlam referanslar gerekir. Yazdıklarınızın içindeki çelişkilerle bu müzakere daha fazla yürümez. Lütfen referanalarınızı açık olarak yazıp onlara bağlı kalın. Kuran'ı mealinden okudum ben böyle anladım derseniz, ben de şöyle anladım derim. Sizin sözünüze karşı benim sözüm olmuş olur.
Son olarak. Dünyadaki neredeyse tüm Araplar "salat" denince namazı anlarken bir Türkün çıkıp ben farklı anlıyorum demesi gülünç olur. Bu ak'a kara demek gibi olur.
Hamd en iyisini bilen büyük güç ve azamet sahibi olan Allaha dır. O herşeyi ilmi ile kuşatmıştır. Kullarına karşı çok merhametlidir. Kullarına asla zulm etmez. Tüm kulları ona asi olsa onu hazinesinden bir şey eksilmez. Tüm kulları ona muti olsa onunun hazinesinde bir artış olmaz. Kalplerde olanı ancak o bilir. O sultanlar sultanı padişahlar padişahıdır. Tüm mülkünde söz sahibidir. Alemleri yaratmak ona zor gelmediği gibi çekip çevirmek de ona çok kolaydır. O Ademin rabbidir. Nuhun, İbrahimin, Musanın, İsanın, Muhammedin(canım kurban olsun) rabbidir. Tüm alemlerin rabbidir. Salat ve Selam Alemlere rahmet olarak gönderilmiş yaratılmışların en şereflisi olan o mübarek Resül Muhammed Mustafa ya olsun. Rabim ou makamı mahmuda yükseltsin.
hiiic
30. May 2010, 04:24 AM
Allah razı olsun...
Hadisleri kaynak göstererek söz söylemem, kurandan okuduklarım temeldir, mesela peygamberi korkuttukları konusu kuranda geçer. Putlara karşı geldiği için peygamberi bişeyler biliyorlarmış gibi korkutuyorlarmış, ayettir bu. Sanırım bu ayeti siz de bilmiyorsunuz, bilseydiniz hatırlardınız. Onlar seni korkutmaya çalışıyorlar gibi bir ayet.
ama hadislerdeki çelişkilerin mahiyetini anlamışsınız, eğer hadis yazımını yasaklayan hadis muaviye kaynaklıysa diğerleride aynı kaynaklı olabilir. Eğer değilse sünnete göre hadise uymayı bırakıp kuranın yolunu tutmak gerek. Yani her 2 ihtimaldede hadisler dinen sakıncalıdır. Tebrik ederim.
Ayrıca kuranı peygamberden ayırmama konusunu siz söylemiştiniz, gerçekten çok doğru bir bakış açınız var. bazı insanlar "peygambere itaat ediniz" emrini farklı algılayıp, peygamberin sözünü kurandan ayırmışlar, hadislere itaat etmektir demişler. hayır tam aksine sizin de önceki konularda söylediğiniz gibi, peygambere itaat sadece kurana itaattir. Peygamber kuran dışında birşeye itaat etmemizi istese onu katiplere bildirirdi.... Ayrıca hadisler zaten sıkıntılı bir kaynaktan geldiği için dinen kabul edilemez.
-------------------------------
Son olarak. Dünyadaki neredeyse tüm Araplar "salat" denince namazı anlarken bir Türkün çıkıp ben farklı anlıyorum demesi gülünç olur. Bu ak'a kara demek gibi olur.
Bu gün kılınan namazın aslında o dönemde yapılan put perest ibadetlerini (kabe etrafındaki ıslık çalmakdan ve elçırpmaktan farksız) içeridiğini biliyormusunuz? Bu konuya fazla girmiyeceğim eğer isterseniz yine beğenmediğiniz internette çok fazla kaynak var.
Peki neden Salat ı namaz olarak algılayan tüm araplar farklı namaz kılıyorlar???? kimisi 3 vakit kılıyor kimisi 5 kimisi kabede olduğu gibi sünnet kılmıyor, el bağlamalar farklı, kimisinde selam vererek kimisinde dizlere vurarak iş bitiyor.
Peygamberimiz kavminin kuranı büsbütün terketiiğini söylüyor? Acaba bu Kuranı terkeden kavim o bahsettiğiniz araplar olmasın?
Tüm arapların ırkçı emevi geleneklerinden kalma kültürlerinin, kuranda yazmadığı halde gerçek olduğunu nasıl kabul edebilirsiniz.?
Ayrıca benim kimseyle müzakere yada tartışma yapacak durumum yok, fikrimi söylüyorum. Sizin dininiz size benimkide banadır. Hangimizin amellerinin boş olduğuna karar verecek olan Allahtır, Tavsiyem şudur; bir konuyu öğrenmek istiyorsanız, kullara değil Allaha sorun, o size çok yakın ve duanızı duyacaktır. Burda tarışmak yada haklı çıkma amacından çok, biz bilmediklerimizi öğrenmek için konular açıyoruz. kafanıza takılanların cevabı bu sitede farklı konu başlıkları altında mevcuttur. Özellikle dikkat çekmesi ve aynı sıkıntıyı vicdanında yaşayanlara yardımcı olması için pek çok ağır soruyu sormuşumdur. yardımcı olabilirler.
Yorumlarınız için teşekkürler.
Ali Rıza Borazan
30. May 2010, 09:23 AM
bir konudaki bazılarının yaptğı yanlış davranışlar yüzünden onun yapılmamasını gerektirmez. siz onun doğrusunu kurandan bulun ve doğru olanı yapın.
Barış
30. May 2010, 06:00 PM
Refere ettiğiniz ayeti kerime müşrikler hakkında inmiştir.
Kurandaki ayetler hususunda böyle bir düşünce vardır. Şu ayetler müşrikler için,şunlar kafirler için, vs.diye.
İnsan müşriklerle ilgili öğüt veren ayetleri çok dikkatli okumalı. Çünkü orada yazılan ve anlatılan kişilere benzer hal ve hareketlerde bulunuyorsa,müslümanım dediği halde müşrikliğe yaklaşmış olabilir.
Kuranın her bir ayeti aynı titizlik ve özenle okunmalıdır.Müşrik,münafık,ehli kitap vs.için neler denmiş, ne uyarılarda bulunulmuş. Eğer ayetlerde kınanan bir durum varsa ve onun aynını ben de yapıyorsam, bu ayet direkt beni de ilgilendiriyor demektir. Ayetleri üstüme alacağım ki, öğüdümü alıp hayatıma tatbik edebileyim.
Miralay
31. May 2010, 08:58 AM
Selam
Allah hepinizden razı olsun. Böylelikle tartışarak doğruyu bulabileceğimize inanıyorum.
Ben acizane hadisler ve namaz hususunda şunu diyeceğim:
Kuran Allah kelamıdır ve kıyamete kadar Cenab-ı Allah'ın koruması altındadır.
Hadisler veya diğer sözler ve yazılanlar ise hepsinin doğru olduğunu kabul etsek bile kul kelamıdır.
Allah kelamının yanında kul kealmının yeri olur mu? En doğrusunu her halukarda Cenab-ı Allah bilir. Demek ki bizim alacağımız tek referans Kuran-ı Kerim'dir; yani Allah kelamıdır. Resulullah Aleyhisselam veya sahabe-i kiram (Allah onlardan razı olsun) zamanından günümüze gelmiş bir hadis kitabının var olduğuna dair bir veriye rastlamadım. Hiçbir hadis kitabında da (kütüb-i sitte'nin tamamını okudum) açıkça yapılmış bir namaz tarifi bulamadım. Kuran'da öyle yorum farkları olur,herkes anladığı gibi yourmlar, vs. gibi düşüncelere katılmıyorum. Kuran tam,noksansız ve her akıl sahibine indirilmiştir. Aklın yolu da birdir. Kuran'ı bir bütün olarak algılarsak, eğer ard niyetimiz yoksa her ayetini doğru olarak algılar ve hayatımıza tatbik ederiz.
Namaz konusuna gelince...
Evet Kuran'da namaz "Salat" olarak geçer heryerde. Ve çok çeşitli anlamları vardır. Nasıl ki "YÜZ" kelimesinin sesteşleri ne kadar çoksa salat'ın da öyledir. Yüz deyince, "insanın vechi, denizde yüzmek, hayvan derisi yüzmek,sayı olarak 100 sayısı" anlamlarını o anki kullanılış biçimine göre yükleriz.
"Şekilsel namaz yoktur" fikrine şimdiye kadar ben de katılıyordum. Fakat değerli Ali Rıza Borazan abimizin yazdıkları ve söylediklerinden kendime bir uyarı mesajı algıladım ve fikrim değişti.
Nasıl ki askerde ictima varsa, namazın ritüel (şekilsel) biçiminin de öyle bir anlamı vardır.
Günde üç (veya beş) vakit Allah'ın huzurunda ictimaya çıkarız,tekmil verir; "Ben burdayım" deriz.
Bu bir nevi disipline sokulmadır. Yoksa haşa Cenab-ı Allah'ın namazımıza da ihtiyacı yoktur. "Ben burdayım" demesek te "burda" olduğumuzu külli ilmi ve iradesiyle bilir.
"Kuran'da rekat sayısı yoktur" derseniz eğer; Cenab-ı Allah savaş durumunda 2 rekatlik bir namaz (salat) tarif buyurmuştur. Lakin ben acizane Cenab-ı Allah'ın bizden rekat sayısı gözetmemizi istediğini hiç saymıyorum. Bence ister 1 rekat, isterse bin rekat kılalım. Yeter ki huzurda olalım ve "ben burdayım Allah'ım" diyelim.
Pekala namazı (salatı) Türkçe mi yoksa Arapça mı kılacağız. Benim acizane fikrim; nasıl ki tıbbi terimler Latincedir. Dünyanın neresine gidersek gidelim Latince bir tıbbi terim söylediğimizde o yörenin tüm doktorları o hastalığın, ve ilacın ne olduğunu anlar. Namazı da herkes kendi dilinde kılarsa (evde kılınana sözüm yok) memlekete gelen yabancı birisi ne yaptığımızı,ne dediğimizi anlamaz. Tabii ki tüm dilleri ve ırkları yaratan Cenab-ı Allah'tır. Yalnız başımıza istediğiniz dilde okuyun (yeter ki gönülden niyaz eyleyin), ama cemaat olduğunda, hele de yabancı bir memleketteyseniz tüm müslümanların birlik ve beraberliği adına orjinal terimleri kullanmamız daha sağlıklı olur kanaatindeyim.
Selam,saygı ve muhabbetlerimle
Ali Rıza Borazan
31. May 2010, 09:43 AM
Teşekkür Ediyorum Miralay kardeşim. Hislerime söylediklerime ve söyleyeceklerime tercüman oldunuz.
dost1
31. May 2010, 05:16 PM
Selamun Aleykum! Değerli Miralay Kardeşim!
Selam
Allah hepinizden razı olsun. Böylelikle tartışarak doğruyu bulabileceğimize inanıyorum.
Allah sizlerden de razı olsun. Bizler Allah'ın kulları olarak kendisinden razı olursak Allah da bizlerden razı olur.
Ben acizane hadisler ve namaz hususunda şunu diyeceğim:
Kuran Allah kelamıdır ve kıyamete kadar Cenab-ı Allah'ın koruması altındadır.
Hadisler veya diğer sözler ve yazılanlar ise hepsinin doğru olduğunu kabul etsek bile kul kelamıdır.
Allah kelamının yanında kul kealmının yeri olur mu? En doğrusunu her halukarda Cenab-ı Allah bilir. Demek ki bizim alacağımız tek referans Kuran-ı Kerim'dir; yani Allah kelamıdır. Resulullah Aleyhisselam veya sahabe-i kiram (Allah onlardan razı olsun) zamanından günümüze gelmiş bir hadis kitabının var olduğuna dair bir veriye rastlamadım. Hiçbir hadis kitabında da (kütüb-i sitte'nin tamamını okudum) açıkça yapılmış bir namaz tarifi bulamadım. Kuran'da öyle yorum farkları olur,herkes anladığı gibi yourmlar, vs. gibi düşüncelere katılmıyorum. Kuran tam,noksansız ve her akıl sahibine indirilmiştir. Aklın yolu da birdir. Kuran'ı bir bütün olarak algılarsak, eğer ard niyetimiz yoksa her ayetini doğru olarak algılar ve hayatımıza tatbik ederiz.
Kur'an'da yorum olmaz. Cenabı Allah Kur'an'ı kendisi tefsir etmiştir. Kur'an'da sadece tevil olur. Tevil ise yorum değil birbirine benzer olanların önceliklemesidir. Yapılan tevil, Kur'an'ın bütünlüü içerisinde çelişki ve tutarsızlık örneği oluşturmamalıdır. Tevil,Ali İmran Suresinin 7 ayeti ve Zümer Suresinin 23. ayetinde belirtilen müteşabih ayetler için sözkonusu olur.
Namaz konusuna gelince...
Evet Kuran'da namaz "Salat" olarak geçer heryerde. Ve çok çeşitli anlamları vardır. Nasıl ki "YÜZ" kelimesinin sesteşleri ne kadar çoksa salat'ın da öyledir. Yüz deyince, "insanın vechi, denizde yüzmek, hayvan derisi yüzmek,sayı olarak 100 sayısı" anlamlarını o anki kullanılış biçimine göre yükleriz.
Kur'an'da namaz, "salat" olarak geçmez, tazarrulu/ zillet üzerine zillet/alçala alçala niyaz olarak geçer. (A'raf;55)
"Salatı" ise “destek olmak, yardım etmek, sorunları sırtlamak; sorunların çözümünü üzerine almak” şeklinde özetlemek mümkündür. Ancak hemen belirtmek gerekir ki, buradaki sorunlar, sadece bireysel sorunları değil, aynı zamanda toplumsal sorunları da kapsamaktadır. Dolayısıyla الصّلوة [salât] sözcüğünün anlamını, “yakın çevrede bulunan muhtaçlara yardım” boyutuna indirgemek doğru olmayıp, “topluma destek olmak, toplumu aydınlatmak, toplumun sorunlarını sırtlamak, üstlenmek ve gidermek” boyutunu da içine alacak şekilde geniş düşünmek gerekir. Yapılacak yardımın, sağlanacak desteğin gerçekleştirilme şeklinin ise “zihnî” ve “mâlî” olmak üzere iki yönü bulunmaktadır.
Salat namazlaşmıştır.
Yukarıda, namazın [tazarrulu niyazın] da Allah'ın emri olduğunu ifade etmiştik. Rabbinize alçala alçala ve gizlice/açıkça göstererek dua edin (A‘râf/55) âyetindeki ifadelerin çoğul olmasından, namazın; samimiyeti, heyecanı, galeyanı artırması açısından topluca uyum içerisinde icra edilmesi gerektiğini de anlıyoruz.
Bununla birlikte yukarıda salât konusunu işlerken, salâtın da huşû ile icra edilmesi gerektiğini, riya bulaşmış salâtın işe yaramayacağını detaylı olarak izah etmiştik. Anlaşılıyor ki Kur’ân'da huşû ile icra edilecek bir salât ile hudû ve tazarru ile icra edilecek bir niyaz vardır ki makul ve makbul olan, bu iki ödevi birlikte icra etmektir. Böylece salât, riyadan arındırılıp kişiye de yararlı hale gelecektir. Nitekim Rasûlullah da böyle yapmış ve yaptırmıştır. Eldeki nakillere göre Rasûlullah her toplantıda topluca “tazarrulu niyaz” icra etmiş [namaz kıldırmış], sonra da “salât”ı [zihnî ve mâlî destek programını] icra etmiştir.
Ne var ki yukarıda “Musalla” bölümünde açıkladığımız gibi Mervan ve benzerlerinin baskısı sayesinde Rasûlullah'ın uygulamaları değişmiş, “salât” kavramının içini boşaltmış, musallâ ve mescidlerde salât yok olmuş, sadece “namaz” icra edilmiştir. Böylece salât sözcüğü, literatüre “namaz” diye geçmiştir.
Bilindiği gibi musallâ ve mescidler, “beytullâh” [Allah'ın evi] kabul edilir. Yukarıda Cum‘a konusunda açıkladığımız gibi, beytullâh'da toplananlar, özgürce, kovuşturmaya maruz kalmadan orada İslâmî sınırlar dâhilinde her türlü siyâsî ve idarî eleştiri ve öneride bulunabilirler. İslâm'dan sapıp da eleştiriden rahatsız olan zorba iktidar sahipleri mescid ve musallâlarda salâtın icrasını yasakladılar, sadece tazarrulu namaza izin verdiler. Gündüz kılınan namazlarda kıraatin gizli okunması da, o baskı dönemlerinden intikal eden bir uygulamadır.
Sonraları “salât” denildiğinde sadece “namaz” [tazarrulu dua/niyaz] anlaşılır olmuştur. Saray beslemeleri de kitaplarına, “Salât, duadır, namazdır” diye yazmışlar, Râgıb gibi nisbeten dürüst olanlar ise, “Ehl-i lugat, ‘salât, duadır, tebriktir, temcidddir’ demiştir” diyerek vebali başkasına atmıştır.
Şurası hiç unutulmamalı ki, İslâmî kuralların yeryüzüne hâkim olmasıyla pek çok kesimin [Ümeyyeoğulları ve Hâşimoğulları'ndan bir çoğunun, inkârcıların, münâfıkların] menfaatleri baltalanmıştı. Bunlar, doğrudan İslâm'a karşı çıkmak yerine, İslâm'ı yozlaştırarak çıkarları doğrultusunda yeniden yapılandırma cihetine gittiler. Saray ulemasının marifeti [Din'in kaynağının çoğaltılması ve hadis uydurmacılığı] ile Din'in temel kavramları saptırıldı, “salât” örneğinde olduğu gibi kavramlara yeni anlamlar yüklendi, böylece İslâm dini tersyüz edildi. Kurdukları baskıcı yönetimlerle de, oluşturulan bu “sahte din” toplumlara dayatıldı. Daha sonra da Emevî anlayışını sürdüren yönetimler [Abbâsîler, Memlukîler ve Yavuz Selim'den sonra Osmanlılar] bu yanlış anlayış ve uygulamayı sürdürdüler. İslâm'a ve Kur’ân'a sarılmak isteyenlere (ki bir çoğu Rasûlullah'ın akrabası ve arkadaşlarıdır) her türlü zulmü reva gördüler. Öyle ki, Mekke'yi kuşatarak Ka‘be'yi yıkıp binlerce müslümanı katlettiler. Bu sebebledir ki, dönemin vâlileri târihe, “zalim” olarak geçtiler. Böylece, sahte din sistemleşti, bugün hâlâ çok geniş bir coğrafyada varlığını sürdürmektedir.
Kaynak:İşte Kur'an(Hakkı Yılmaz)
"Şekilsel namaz yoktur" fikrine şimdiye kadar ben de katılıyordum. Fakat değerli Ali Rıza Borazan abimizin yazdıkları ve söylediklerinden kendime bir uyarı mesajı algıladım ve fikrim değişti.
Nasıl ki askerde ictima varsa, namazın ritüel (şekilsel) biçiminin de öyle bir anlamı vardır.
Günde üç (veya beş) vakit Allah'ın huzurunda ictimaya çıkarız,tekmil verir; "Ben burdayım" deriz.
Bu bir nevi disipline sokulmadır. Yoksa haşa Cenab-ı Allah'ın namazımıza da ihtiyacı yoktur. "Ben burdayım" demesek te "burda" olduğumuzu külli ilmi ve iradesiyle bilir.
Kulun, Efendisi,Rabbisi olan Yüce Allah karşısında, haşyet halinde tam bir acziyet içerisinde zillete düşmesinin, alçalmasının , alçaldıkça alçalmasının bedene yansıması sırasında açığa çıkan beden dili tazarrulu yakarışın/namazın şeklini oluşturur. Bu anlamda şekilsel namaz vardır. Tam olarak şeklini kişinin Allah'tan haşyeti belirler.
Toplu yakarışlarda/namazlarda ise topluluğun başında bulunduğu liderin haşyeti sonucu oluşan beden diline ona uyanların beden dili de aynen yansır/yansımalıdır.
Okuduğunuzu belirttiğiniz kütübi sitte adıyla meşhurlaşmış hadis kitaplarında namazın /tazarrulu yakarışın tam bir örneğini göremeyişinizin nedeni de budur.
Allah Resulunun içerisinde bulunduğu ruh haline haşyetine bağlı olarak farklı beden dili ortaya çıkmış ve arkasında bulunanlar da buna aynen uymuştur.
Eldeki nakillere göre Rasûlullah her toplantıda topluca “tazarrulu niyaz” icra etmiş [namaz kıldırmış], sonra da “salât”ı [zihnî ve mâlî destek programını] icra etmiştir.
Müslümanların cemaat olmalarının en güzel örneklerinden biri topluca namaz kılmalarıdır. Cemaatle namaz, İslâm cemaati olmanın temelini atar, cemaat olma bilincini kazandırır. Seferberlik halindeki uygulama, hudû ve tazarruyu da artırır. Toplu uygulamalarda, insanlar, düşüncelerini Allah'a doğru yükselterek adale ve uzuvlarını dinlendirme, zihinlerinin gerginliğini giderme, fikirlerini billurlaştırma ve medeniyetin ezici bir yük haline getirdiği çetin hayata tahammül kuvvetini kazanma imkânını bulabilmektedir.
Cemaat düzeni, bir eşitlik ve kardeşlik düzenidir. İslâm toplumunda soylular, seçkinler sınıfı yoktur; hiç kimse diğerinden üstün değildir.
Mescidde toplanan müslümanlar, Kur’ân'ı en iyi okuma, dini en iyi şekilde yaşama, takvâ, yaş gibi özellikleri göz önüne alarak aralarında, en uygun olan kişiyi “namaz imamı” olarak seçer ve onun arkasında saf tutarlar. İmamın işaretleriyle (bir nevi komut ki tekbir ile yapılır) tazarru aşamalarını gerçekleştirirler.
Cemaatle namazdaki imaj, müslümanların oluşturması gereken toplum düzenine bir işarettir. Seçtikleri imam bile onlardan biridir. Sadece görevi gereği diğerlerinden bir adım önde durmaktadır.
""Kuran'da rekat sayısı yoktur" derseniz eğer; Cenab-ı Allah savaş durumunda 2 rekatlik bir namaz (salat) tarif buyurmuştur. Lakin ben acizane Cenab-ı Allah'ın bizden rekat sayısı gözetmemizi istediğini hiç saymıyorum. Bence ister 1 rekat, isterse bin rekat kılalım. Yeter ki huzurda olalım ve "ben burdayım Allah'ım" diyelim..
Kur’ân'da namazın kaç rekât olduğu yer almaz. Bunu, niyazda bulunan kişiler, psikolojik durumlarına göre yaparlar. Namaz, tekbirden oturuşa hudû ve tazarru ile uzun süreli olabileceği gibi, şekilciliğe düşmemek şartıyla arzu edildiği kadar uzatabilir.
Ayrıca bu niyazda, konu ettiğimiz aşamaların hepsini yapmak da gerekmez. İmkân ölçüsünde ortama göre birkaçı yapıldığı zaman da tazarru yerine gelmiş olur.
Bu açıklamalardan anlaşılacağı üzere dua; hudû [eğilmek, bükülmek, küçülmek ve tam teslim olup itaat etmek, sözü yumuşatmak, kibar, tatlı söylemek; tevazu göstermek] ile namaz da tazarru [sürekli alçalma] ile yapılmalıdır.
Bunlar, en önemli özelliklerdir. Hudû ve tazarru, şekilciliğin bilince ermesidir.
Yukarıda tekrar tekrar açıklamıştık ki namaz, “tazarrulu duâ” demektir. Duâ da, “kulun, ihtiyacını, gönlünden gelen düşünce ve isteği Allah'a arzetmesi”dir. Onun için duâ, kulluk görevlerinin en hasıdır. Hiç şüphesiz Allah, kalplerden geçeni, dertleri, sıkıntıları, istek ve ihtiyaçları bilir. Onun için insan onu, saygı ve edep çerçevesinde Allah'a arz edip O'ndan istekte bulunmalıdır. Bunu yaparken en fazla dikkat edilecek husus, samimiyet ve saygıdır.
Namazın mahiyeti ve nasıl kılınacağı, hudû ve tazarru yönünden bilinmediğinden, namaz kılanların sayısı azalmıştır. Profesyonel namaz kılanlar ve imamlar türemiştir. Ruhsuz kılınması sebebiyle namaz anlamsız hareketlere dönüşmüş, kılanların da namazı niçin kıldıkları tartışılır ve merak edilir olmuştur.
Bu âyet indiği zamanlarda da şimdiki gibi riyakâr, ısmarlama duâ yapan, süslü sözlerle emir verir gibi bağırıp çağırarak duâ yapan duâcılar vardı. Bu âyetle Cenâb-ı Hakk, duânın nasıl yapılması gerektiğini bildirmektedir. Dolayısıyla, bağırarak, çağırarak, emreder gibi, hele hele ne denildiği bilinmeden yapılan duâlar duâ olmadığı gibi Allah'a karşı da saygısızlık, edepsizlik ve haddi aşmaktır. Allah ise haddi aşanları, saygısızları ve edepsizleri sevmez. Burada, Kütüb-i Sitte'de yer alan sahih bir rivâyeti nakletmek istiyorum:
Ebû Mûsa el-Eş‘ari şöyle demiştir: Bizler Rasûlullah'ın maiyyetinde bir gazvede bulunduk. Yolda ilerlerken yüksek bir mevkie çıktıkça, bir yüksek yola yükseldikçe, bir vâdi içine indikçe buralarda tekbir getirerek seslerimizi yükseltmeye başladık. Rasûlullah bizim yanımıza yaklaştı ve dedi ki:
-- Ey insanlar! Nefislerinize yumuşak davranın [seslerinizi çok yükseltmeyin]! Şüphesiz ki, sizler bir sağırı ve bir gâibi çağırmıyorsunuz. Sizler şüphesiz semî‘ ve basîr olan Allah'a duâ ediyorsunuz.
Evet, kulluğun özü ve göstergesi duâdır. Duânın özü ve göstergesi de hudû ve tazarrudur. Namaz, yapılabilecek duâların en üstünü olduğundan [hem gönül hem beden hem de dil ile yapılan komple bir duâ olduğundan], hudû ve tazarrusuz olmamalıdır. Hudû ve tazarru namazın ruhudur. Hudû ve tazarrusuz namazın yararı olmak şöyle dursun, insana yük bile olur.
Gösteriş olarak yapılan hudû ve tazarru hiçbir işe yaramaz.
Cenabı Allah savaş durumunda iki rekatlik bir namaz tarifi buyurmamıştır. Sözkonusu seferde salatın nasıl yapılması gerektiği ile ilgilidir.
SALÂT, EN ZOR KOŞULLARDA BİLE İHMAL EDİLMEZ
Salâtları ve en hayırlı salâtı muhafaza edin. Ve Allah için sürekli saygıda durarak kalkın (işe koyulun; eğitim-öğretim ve sosyal yardım kurumunu işletin). Ama, eğer korktuysanız, o zaman yaya veya binekli olarak giderken işe koyulun. Sonra da güvene erdiğinizde bilmediğiniz şeyleri size öğrettiği gibi Allah'ı hemen zikredin []. (Bakara/238-239)
Ve yeryüzünde sefere çıktığınız zaman, kâfir kimselerin sizi fitnelendirmesinden [size bir kötülük yapacağından] korkarsanız, salâttan kısaltmanızda sizin için bir sakınca yoktur. Şüphesiz kâfirler sizin için apaçık düşmandırlar. Ve sen onların içinde bulunup da onlar için salât ikâme ettiğin [eğitim-öğretim verdiğin] zaman içlerinden bir kısmı seninle beraber dikilsinler [eğitime katılsınlar], silahlarını da yanlarına alsınlar. Bunlar boyun eğdiklerine [ikna olduklarında] arka tarafınıza geçsinler. Sonra salâta katılmamış [eğitim-öğretim almamış] diğer bir kısmı gelsin seninle beraber salât etsinler [eğitim-öğretim yapsınlar] ve tedbirlerini ve silahlarını alsınlar. Kâfirler, silahlarınızdan ve eşyanızdan gâfil olsanız da size ani bir baskın yapsınlar isterler. Eğer size yağmurdan bir eziyet erişir veya hasta olursanız silahlarınızı bırakmanızda sizin için bir sakınca yoktur. Tedbirinizi de alın. Şüphesiz Allah, kâfirlere alçaltıcı bir azap hazırlamıştır. Sonra (korku halindeki) salâtı tamamlayınca, artık Allah'ı ayakta, oturarak, yan yatmışken anın. Sükûnet bulduğunuzda/güvene erdiğinizde, salâtı ikâme edin. Hiç şüphesiz ki salât, mü’minler üzerine vakti belirlenmiş bir yazgıdır. (Nisâ/101-103)
Kaynak:İşte Kur'an(Hakkı Yılmaz)
Pekala namazı (salatı) Türkçe mi yoksa Arapça mı kılacağız. Benim acizane fikrim; nasıl ki tıbbi terimler Latincedir. Dünyanın neresine gidersek gidelim Latince bir tıbbi terim söylediğimizde o yörenin tüm doktorları o hastalığın, ve ilacın ne olduğunu anlar. Namazı da herkes kendi dilinde kılarsa (evde kılınana sözüm yok) memlekete gelen yabancı birisi ne yaptığımızı,ne dediğimizi anlamaz. Tabii ki tüm dilleri ve ırkları yaratan Cenab-ı Allah'tır. Yalnız başımıza istediğiniz dilde okuyun (yeter ki gönülden niyaz eyleyin), ama cemaat olduğunda, hele de yabancı bir memleketteyseniz tüm müslümanların birlik ve beraberliği adına orjinal terimleri kullanmamız daha sağlıklı olur kanaatindeyim.
Selam,saygı ve muhabbetlerimle
Salat ve namaz aynı şey değildir. "Salat", “destek olmak, yardım etmek, sorunları sırtlamak; sorunların çözümünü üzerine almak” şeklinde özetlemek mümkündür. Ancak hemen belirtmek gerekir ki, buradaki sorunlar, sadece bireysel sorunları değil, aynı zamanda toplumsal sorunları da kapsamaktadır. İnsanlar bulunduğu vatandaşı olduğu ülkede salat için çağrıldığında koşarlar ve devletininin kendisine verdiği salat görevini eksiksiz yerine getirmeye çalışırlar. Bunun olabilmesi için kendisine yöneltilen salat görevinin kendi dilinde olması gerekir.
Sözkonusu namaz/tazarrlu yakarış ise ,insanlar içten yakarışlarını haşyet halinde ancak kendi dilleri ile yapabilirler.
NAMAZDA NELER OKUNMALIDIR?
Bu sorunun cevabı, yapacağımız ibadetin adında, yani namaz/niyaz sözcüğünün içinde mevcuttur. Namaz'ın anlamı, “sürekli alçalarak Allah'a yakarış” olduğuna göre, namazda Rabbimize hitabımız, yakarışımız, kulluğumuzu arz edişimiz duâ ve niyaz ölçüleri içerisinde olmak durumundadır.
Namazda duâ içerikli âyetleri okumalıyız (bu âyetleri ‘Dua’ başlığında ve ‘Örnek Dualar’ bölümünde naklettik); çünkü duâ ve niyazda, tüm gönlümüz, dilimiz ve bedenimiz ile yakarıştayız. O zaman kıssa anlatan veya hukuki hükümlerden ya da hayız-nifas ve cinsel ilişkiden bahseden âyetler, bulunduğumuz konuma uygun düşmez. Bu durumda namaz, dua ve niyaz olma esprisini kaybeder, târih, hukuk ve sosyoloji dersine dönüşür, dikkat dağılır, hudû ve huşû kalmaz. Onların okunacağı ortamlar ve zamanlar başkadır. Rasûlullah'ın mescid ve musallâlarda okuduğu Kur’ân âyetleri, namaz kapsamında olmayıp salât kapsamındadır ve toplumu eğitip aydınlatmaya yöneliktir.
RÜKÛ [EĞİLMEK]
Bu şart, “rükû, eğilmek demektir. Namazların her rekâtında en az eller dizlere ulaşacak kadar eğilmek farzdır. Rükû, mükemmel şekliyle baş ile göğüs yere paralel oluncaya kadar eğilmekle olur. Yalnız bu, erkek içindir. Kadın ise sadece elleri dizlerine ulaşacak kadar eğilir” diye açıklanır.
Aslında Kur’ânda geçen “rükû”, sözcüğünün namazdaki eğilmek ile alakası yoktur. Namazdaki eğilme, normal duayı, namaz şekline sokan tazarru ifadesinin bir başka aşamasıdır. İnsanoğlu zaman zaman sapıtmış, putlara, ceberrut yöneticilere, tağutlara ya da çıkar sağlamak için birilerine boyun eğmiş, bel bükmüştür. Kısacası Allah'ın astlarının önünde eğilmiştir. Halbuki akıllı insan, sadece Allah'ın karşısında bunu yapar, ki bu, Allah'ı büyük tanımanın bir göstergesidir.
Namazda eğilmek, saygı ve alçak gönüllülüğü yansıtır. Mü’min kulun Rabbine hürmetinin, O'nun karşısında küçülüşünün bir ifadesidir. Saygısından dolayı Rabbinin önünde eğilerek iki büklüm olur, böylece O'nun büyüklüğünü kabul eder. Allah'tan başka hiç kimsenin, hiçbir makam ve çıkarın önünde eğilmek mü’mine yakışmaz. Çünkü böylesine bir hürmet, ancak Allah'a yapılır. İnsanın böylesine küçülmesi, acizleşmesi ancak Allah'a karşı olabilir. Rükû yapmak, şüphesiz ki mü’minler için son derece önemli bir iman borcu olup mü’min olmanın nişanesidir.
Namaz kılan mü’min, kıyamda Allah'a hamd ettikten sonra, Allah'tan dilediği şeyleri ister, niyazda bulunur. Sonra, Allah sanki kendisine, “Hep istek olmaz. Biraz da içini-dışına vur. Geçen namaz vaktinden bu ana kadarki sürede yaptıklarını göz önüne getir hesap ver” der. Kul, olan-biteni, yaptıklarını bir bir düşünür. Bunca nimet ve lütfa karşı yaptığı nankörlükler gelir aklına. Mahcup olur, utanır. Huzurda durmaya bunca nimetleri verenin yüzüne bakmaya yüzü olmaz ve beli bükülür.
Hemen, tekbir: Allahu Ekber [Allahım! Sen her şeyden... daha büyüksün]
Beli bükükken de niyazını sürdürür. Terkedilmemeyi, yardım edilmeyi diler, Sübhane rabbiye'l-azîm [her türlü noksanlıktan münezzeh Rabbim Sen çok büyüksün] der.
Peygamber Efendimizin rükûda çeşitli tesbîh duaları okuduğu nakledilir. Bunların hemen tamamı Allah'ı büyüklemek, O'nun azametini dile getirmeye yönelik ifadelerdir ki biz bunu bugün, Sübhane rabbiye'l-azîm [her türlü noksanlıktan münezzeh Rabbim Sen çok büyüksün] diyerek ifade ediyoruz. Bu tesbîhi kaç kez söyleyeceğimize gelince, içinde bulunduğumuz halet-i ruhiyeye göre bu değişebilir; 3, 5, 500, 5.000... Bu, sevdiğimiz, hayran olduğumuz bir kimseyle ne kadar süreyle kalmak istediğimize bağlıdır.
Kul rükûda bu halet-i ruhiye içerisinde iken sanki, Allah, “Kalk, başını kaldır, karşımda dik dur!” der.
Kul başını kaldırır ve şöyle der: Semiallahu limen hamideh [Allah, Kendine hamd eden kuluna kulak verir/dikkate alır/onun isteklerini kabul eder].
Fakat kul, Allah'ın istediği gibi yaşamadığından, öyle bir Rabb'e yaraşır bir kul olamadığından daha da çok utanır. Ayakta duramaz. Bu defa yüz üstü düşer, yere kapanır: Allahu Ekber!
SECDE (!) YERE KAPANMA
Bu şart şöyle açıklanmıştır: “Namazın ana bölümlerinden biri de secdedir. Secde, Allah'ı ululayarak alnı yere koymaktır. Bu kadarı farzdır. Alınla beraber burnun da yere değmesi, ellerin de yere konması vâcibdir, yani secdenin tam ve mükemmel olması için gereklidır. Secde edilen yerin temiz ve katı olması gerekir; pamuk, kar, saman gibi yumuşak olup yerin sertliğini duyurmayan şeyler üzerine secde yapılmaz. Ayrıca secde yeri, ayakların basıldığı yerden yarım zira'dan [20- 30 cm.'den] yüksek olmamalıdır.”
Halbuki secde, “kişinin bilinçli olarak bir başkasına –kendisinden daha güçlü olduğunu kabul ederek– teslim olması, boyun eğmesi, onun otoritesi dışına çıkmaması” demektir. Namazda yere kapanılması, tazarrunun bir başka aşamasıdır. Allah'ı tazim ve O'na itaat etmenin en iyi göstergesidir. Allah'tan başkasının önünde kesinlikle yere kapanılmaz. Allah'tan başkasının huzurunda yere kapananlar, önünde yere kapandıkları varlığı tanrı edinmiş olurlar. Birinin karşısında yere kapanan kişi, ona karşı sınırsız bir saygı duyuyor, onu en yüce olarak tanıyor ve ona derin sevgi duyuyor demektir. Çünkü yere kapanma, insanın kendisini en aşağı, en küçük, en güçsüz gördüğü bir hiçlik halidir.
Tarihte birçok zorba, insanları kendlerine ya da makamlarına karşı yere kapanmaya zorlamış; onların kendilerine teslimiyetlerinden ve boyun büküşlerinden zevk almışlardır.
Allah'a samimiyetle inananlar, Allah'ın dışında hiçbir varlığın, makamın, çıkarın, gücün önünde boyun eğmez ve yere kapanmazlar. Başlarını dik tutarlar, haysiyet ve şereflerini koruyup, zorbalar karşısında onurlarını rencide etmezler. Allah'ın karşısında yere kapanmayanlar ise kibirli, burnu havada olan kimselerdir. Onlar Allah'a karşı yere kapanmayı gururlarına yediremezler, ama çıkarın, makamın ve zorba yönetimin önünde eğilirler; küçücük bir menfeat için süklüm-püklüm olurlar.
Secdenin toprağa yapılması daha anlamlıdır. Çünkü toprakla insanın birleşmesi tazarru ve tevazuun, hiçliğin en güzel göstergesidir. İnsan, toprak misali kendini Rabbinin karşısında küçültürse, en büyük makama: Allah'a yakınlaşır.
Yere kapanmış halde iken kul, Sübhane Rabbiye'l-a‘lâ [Ey, her türlü noksanlıktan münezzeh Rabbim! Sen yüceler yücesisin, Sen, en yüce olansın] der.
Secdenin süresi ve bu tesbîhin kaç defa söyleneceği kişinin takdirine kalmıştır.
SON OTURUŞ
Bu şart da İlmihal kitaplarında, “Kıldığı namaza göre son rekâtın bitiminde tahiyyât okuyacak kadar oturmak da farzdır. Tahiyyâtı okumak ise vâcibdir” şeklinde zikredilir.
Halbuki Kur’ân'da, namazda oturmayı ve tahiyyât okumayı emreden bir âyet yoktur.
Kul yere kapanıştan sonra oturur, bir müddet de oturarak, boynunu bükerek Rabbine niyazda bulunur. Bu da Allah'ın huzurunda sürekli alçalmanın bir başka şeklidir. Bu niyazında da arzu ettiği yakarışı yapar, Allah'tan dilediğini ister.
Son oturuş ile ilgili olarak konulan kuralların tahlili:
TEŞEHHÜD/TAHİYYAT
Teşehhüd, sözlükte “şehadet getirmek” demektir. Bundan maksat, Kelime-i Şehadet denilen, Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne muhammeden abduhu ve rasûluhu cümlesini söylemektir.
Terim olarak ise, namaz kılarken ‘ka’de’ denilen oturmada, içerisinde Kelime-i Şehadet'in de bulunduğu et-Tahıyyatu lillahi ve's-salâvâtu ve't-tayyibatu... cümlelerini okumaktır.
Biz, içerisinde Kelime-i Şehâdet bulunan, et-Tahiyyâtu lillahi ve's-salâvâtu... diye devam eden sözcüklerin tahlili üzerinde duracağız.
Önce tahiyyât'ın metnini aktaralım:
et-Tahıyyâtu lillahi ve's-salevâtu ve't-tayyibâtu es-selâmu aleyke eyyühe'n-nebiyyü ve rahmetullâhi ve berakâtuhu es-selâmu aleynâ ve alâ ibâdillâhi's-sâlihîn. Eşhedü en lâ ilâhe illallâh ve eşhedü enne muhammeden abduhu ve rasuluh.
Tahiyyâtın anlamı:
Tahiyyât [dil ile yapılan karşılama övgüleri], salâvât [yapılan maddî ve manevî destekler] ve tayyibât [temiz mallar ile yapılan kulluklar] Allah içindir. Ey Peygamber! Selâm, Allah'ın rahmeti ve bereketleri senin üzerine olsun. Selâm, bizim ve Allah'ın sâlih kulları üzerine olsun. Şehadet ederim ki Allah'tan başka ilâh/tanrı yoktur. Yine şehadet ederim ki Muhammed Allah'ın rasûlüdür.
Şâfii mezhebine göre bu tahiyyâtın giriş bölümü farklıdır. Onlar şöyle okurlar:
et-Tahıyyâtü'l-mübârekâtü's-salavâtü't-tayyibâtü lillâh [tüm mübarek dil ile yapılan karşılama övgüleri, tüm temiz hoş destekler, Allah içindir].
Yukarıda, genel olarak dua'nın ne olup olmadığını, Allah'tan başkasına dua edilemeyeceğini, namazın da Allah'ın huzurunda sürekli alçalarak niyazda bulunmak olduğunu ve namazda iken muhatabın sadece Allah olduğunu ve olması gerektiğini açıklamıştık.
İşin gerçeği ve olması lazım geleni bu olmasına rağmen, tahiyyât metninde de görüldüğü üzere müslümanlar, es-selâmü aleyke eyyühe'n-nebiyyü [sana selâm olsun ey Peygamber] diye namazda Peygamber'i de muhatap almakta ve o'na da seslenmektedirler.
Arapça bilenimiz de bilmeyenimiz de namaz kılarken ağzından çıkanı kulağı duymuyor; ne dediğini ne okuduğunu bilmiyor.
Bugünkü kitaplarda yer alan Tahiyyât metni, İbn Mes‘ûd kanalıyla rivâyet edilenidir. Daha başka rivâyetler de vardır. Ama hepsinde de, es-Selâmü aleyke... [Selâm sana ey peygamber...] ibaresi mevcuttur.
Bu ravilerin, konuya tevhid ve namazın esprisi açısından bakmadıkları anlaşılıyor.
Bir de ‘et-Tahiyyatü’ metnine daha bir kutsallık verenler var. Onlara göre güya bu, Mirac'ta Allah ile Muhammed arasında geçen diyalogmuş. Şöyle ki:
Hz. Muhammed Allah'ın karşısına varınca selâm verir:
-- et-Tahıyyâtü lillahi vesalâvâtü ve't-tayyibâtü.
Allah da Hz. Muhammed'e karşılık verir:
-- es-Selâmü aleyke eyyühe'n-nebiyyü ve rahmetüllahi ve berekâtuhu.
Hz. Muhammed sadece kendisinin esenlikte olmasına pek râzı olmayarak şöyle der:
-- es-Selâmü aleynâ ve alâ ibâdillahi's-sâlihîn.
Bu manzarayı izleyen Cebrâîl ve melekler de şöyle derler:
Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne muhammeden abduhu ve rasûluhu.
İlk dönemde hiçbir kaynakta ciddi bir nakil olmamasına rağmen daha sonraları, –başta tarikatlar tarafından olmak üzere– malumat adı altında dilden dile dolaşan yakıştırmalar üretilmiş, bu yakıştırmalar son dönemdeki belirli eserlerde de yer almıştır. Örneğin: Said Nursî, Şualar, 6. Şua; Muhammed Hamidullah, İslâm Peygamberi; İsmâîl Hakkı Bursevî, Ruhu'l-Beyan, c. 5, s. 121.
Teşehhüd/tahiyyât konusunda en doğru yaklaşımı İmam Mâlik göstermiştir. Meşhur hadis kitabı Muvatta'da İbn Ömer'den şu rivâyeti görüyoruz:
Nafi der ki: İbn Ömer (r.a) şöyle teşehhüt okurdu:
Bismillahi, et-tahıyyâtu lillahi ve's-salâvâtu lillahi. ez-Zakiyatü lillahi es-selâmü ale'n-nebiyyi ve rahmetullahi ve berekâtuhu es-selâmü aleynâ ve alâ ibadillahi's-sâlihîn. Şehidtü enlâ ilâhe illallahu ve şehidtü enne muhammeden rasûlillahi.
Bunu ilk iki rekâtın ka’desinde okur ve teşehhüdünü tamamlayınca duâ ederdi. Namazın sonunda oturunca da yine böyle teşehhüd de bulunur ve teşehhüdü öne alırdı. Sonra dilediği duâyı yapardı. Teşehhüdü tamamlayıp selâm vermek isteyince şöyle derdi:
es-Selâmü ale'n-nebiyyi ve rahmetullahi ve berekâtuhu. es-Selâmü aleynâ ve alâ ıbâdillahi's-sâlihîn.
Sonra sağına, ‘es-selâmü aleyküm’ derdi. Sonra karşılık olarak imama selâm verirdi. Solundan biri kendisine selâm verirse karşılık olarak ona da selâm verirdi.
Rezin şunu ilave etti. “Ve dedi ki: “Rasûlullah (s.a) böyle yapılmasını emretti.”
Bazı sözcük farklılıkları da olsa, (duâ olduğu için hiçbir şey fark etmez) es-selâmü ale'n-nebiyyi [Peygamber'e selâm olsun] diye gramerde muhatap/ikinci şahıs olarak değil, ğaib/üçüncü şahıs ibaresiyle aktarılır. Yine muteber hadis kitaplarından Sünen-i Ebû Dâvûd'da da böyle yer alır.
Ayrıca hadis kitaplarını şerh edenler de kitaplarında İbn Mes‘ûd'un rivâyetindeki hitabın Peygamber öldükten sonra değiştirildiğini, artık ‘Selâm sana’ diye Peygamber'e yönelmediklerini, ‘Allah Peygamber'e selâmet versin’ tarzında okuduklarını yazarlar. Ama bu da özrün kabahatten büyük olmasından başka bir şey değildir.
Namaz, Peygamber'e de farzdı. O da namaz kılardı. Peki o nasıl okurdu?
Kaynaklardaki bilgilere göre, Rasûlullah teşehhüdü gizli okurmuş, hiç kimse Peygamber'in namazda teşehhüdü nasıl okuduğunu duymamış. Bugün okunan teşehhüd, rivâyet edenlerin namaz dışında öğrendikleri teşehhüdmüş.
Yapılan hatalar, sadece namazdaki tahiyyâtla sınırlı değildir. Cum‘a günleri öğleyin, kandil gecelerinde yatsı vakitleri ve cenazelerde minarelerden okunan salâda da aynı hatalar yapılmakta; es-Salâtü ve's-selâmü aleyke yâ rasûlallah [salât ve selâm senin üzerine olun ey Allah'ın Elçisi] diye seslenilmektedir. Asırlar evvel dünyadan irtihal etmiş olan Peygamber'e, sağmış ve yanımızda hazırmış gibi seslenilmektedir. Böylece Peygamber Efendimize, beşer üstü bir sıfat yakıştırılmaktadır ki bu da şirke sürükler. Salâda da salât ve selâmı, tahiyyâttaki gibi gaybî olarak ifade etmek gerekir. Meselâ, es-Salâtü ves-selâmü alâ rasûlillah veya Allahümme salli ve sellim alâ muhahammed veya Eyyühe'l-mü’minûn sallû ve sellimû alâ Muhammed gibi.
Bugünkü kitaplarda yer aldığı gibi teşehhüd/tahiyyât okumak, yanlış ve günahtır. O nedenle, es-Selâmü aleyke eyyühe'n-nebiyyü bölümünü, es-Selâmü ale'n-nebiyyi diye değiştirerek okunmalı veya herkes gönlünden geldiği gibi Allah'a niyazda bulunmalıdır.
Kaynak:İşte Kur'an(Hakkı Yılmaz)
Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz
myro
5. June 2010, 12:07 AM
Kuran'da salat tam olarak bizim bildiğimiz namazdır. Her yerde bu manasıyla geçer. Zorlama tevile gerek yoktur.
" "Salatı" ise “destek olmak, yardım etmek, sorunları sırtlamak; sorunların çözümünü üzerine almak” diyorsunuz. "
Ali İmran 39 : "Mihrapta durmuş, namaz kılıyordu ki melekler, gerçekten de Allah, sana Yahya'yı müjdelemededir. O, Tanrıdan gelen sözü tasdik eden bir erdir, uludur, kötülüklerden tamamıyla çekinmiştir, iyilerden ve doğrulardan bir peygamberdir o diye nida etmişti." (Fenâdet-hu-lmelâ-iketu vehuve kâ-imun yusallî fî-lmihrâbi enna(A)llâhe yubeşşiruke biyahyâ musaddikan bikelimetin mina(A)llâhi veseyyiden vehasûran venebiyyen mine-ssâlihîn(e))
Ayetini; lütfen arapça metnini okuyarak düşünür müsünüz. Mihrapta Hz. Zekeriyya kime destek oluyordu? Kime yardım ediyordu?
Nisa 43 : Ey iman edenler! Sarhoş iken ne söylediğinizi bilinceye kadar, bir de -yolcu olmanız durumu müstesna- cünüp iken yıkanıncaya kadar namaza yaklaşmayın. Eğer hasta olur veya yolculukta bulunursanız, veyahut biriniz abdest bozmaktan gelince ya da eşlerinizle cinsel ilişkide bulunup, su da bulamazsanız o zaman temiz bir toprağa yönelip, (niyet ederek onunla) yüzlerinizi ve ellerinizi meshedin. Şüphesiz Allah, çok affedicidir, çok bağışlayıcıdır. (Yâ eyyuhâ-lleżîne âmenû lâ takrabû-ssalâte veentum sukârâ hattâ ta’lemû mâ tekûlûne velâ cunuben illâ ‘âbirî sebîlin hattâ taġtesilû(c) ve-in kuntum merdâ ev ‘alâ seferin ev câe ehadun minkum mine-lġâ-iti ev lâmestumu-nnisâe felem tecidû mâen feteyemmemû sa’îden tayyiben femsehû bivucûhikum veeydîkum(k) inna(A)llâhe kâne ‘afuvven ġafûrâ(n))
Niye cünüpken yardım etmeye yaklaşmayalım? Niye tuvaletten çıkınca yıkanmadan yardıma yaklaşmayalım.
İsra 110 : De ki: “(Rabbinizi) ister Allah diye çağırın, ister Rahman diye çağırın. Hangisiyle çağırırsanız çağırın, nihayet en güzel isimler O’nundur.” Namazında sesini pek yükseltme, çok da kısma. İkisi ortası bir yol tut.
Yardım ederken sesini kıs mı diyor? Bu aynı zamanda gündüz namazında sesi kısmananın sonradan çıkarılmış bir adet olduğuna cevaptır. Nerden biliyorsunuz sonradan çıkarıldığını.
Ümeyyeoğulları ile Haşimoğullarına yaptığınız iftiranın vebalini siz bilirsiniz. Ama benim söyleyeceğim bunun apaçık bir iftira olduğudur. Kaldı ki namaz bu haliyle bize sadece ümeyyeoğullarından ve haşimoğullarından değil, pek çok farklı kabile ve insandan gelmiştir. Hepsinin yanlış yaptığını söylemeyin lütfen.
Namazı Allah Resulünün kılıdığını söylüyorsunuz. Onun nasıl kıldığı kaç rekat kıldığı sabittir ve kesin olarak bilinmektedir. Hal böyle iken hangi dayanakla rekat sayısının keyfe keder olduğunu söyleyebiliyorsunuz?
myro
5. June 2010, 12:13 AM
Kran'ı kerimde müşrikleri ve kafirleri muhatap alan ayetler pek çoktur. Müslüman bunları okuyarak ders alır ne yapmamsı gerektiğini anlar.
Bu forumda bazı arkadaşların yaptığı ise Müslüman'ı dayanaksız olarak tekfir ederken bu ayetleri kalkan olarak kullanmaktır. Bunu şiddetle red ediyorum. Müslümanım diyen adamı tekfir edemezsiniz. Ayetlerle; sanki kesin bir bilginiz varmış gibi tehdit edemezsiniz.
"Yiğit yarın hak divanında belli olur". Unutmayın! Tüm tartışlan konularda kıyamette Allah hükmünü bildirecektir. Bu açık iken sanki mutlak bilgi sizin katınızdaymış gibi çok kesin konuşmanız ve müminleri tekfir etmeniz anlayışla karşılanacak bir durum değildir.
Allah tabii en iyisini bilir..
hiiic
5. June 2010, 02:19 AM
EDİT; Hep sildim, kendi gurumu mu savunuyorum islamı mı, kuranı mı anlamadım rahatsız oldum hep editledim yazdıklarımı :)
Dediğiniz gibi önemli olan gerçekleri referans ve dayanaklı konuşmaktır, benimkiler hep kendi fikirlerim ama doğru olduklarına adım gibi eminim.
Halil Bey gereği gibi hakikatleri çok güzel yazmış aşağıda, eline yüreğine sağlık, daha ne söylenebilir ki. İnsan okurken yüreği ferahlıyor, Allaha ve kurana olan sevgisi artıyor. Değil üzerine laf söylemek ilave bile eklemekten utanırım. Paylaşımlarınız Allah'ın hoşlandığı amel olsun inşallah.
------------------------------------------------------------------------------------
Ama şunu söylemek istiyorum;
Bu cümle devrik kendi içerisinde tutarsızlık var, ayetleri kalkan olarak kullanan kişi dayanaksız konuşmamıştır, demekki dayanağı ayetmiş;
myro
Bu forumda bazı arkadaşların yaptığı ise Müslüman'ı dayanaksız olarak tekfir ederken bu ayetleri kalkan olarak kullanmaktır.
dost1
5. June 2010, 03:01 AM
Selamun Aleykum! Değerli Myro Kardeşim!
Cevaplarım biraz uzun olabilir. Zann altında kalmamak ve zanna dayalı yargılanmamak adına bunu yapıyorum.
Kuran'da salat tam olarak bizim bildiğimiz namazdır. Her yerde bu manasıyla geçer. Zorlama tevile gerek yoktur.
Bunu söyleyebilmek için Kur’an’daki bütün salat ve türevlerinin geçtiği ayetleri orijinali ile yazarsınız ya da incelersiniz sonra da kararınızı verirsiniz. Yapılan tevil/öncelikleme değil metne sadakattır. Açarsınız Arap lügatlarını “salat” sözcüğünün ne olduğunu görürsünüz.
Salat sözcüğünün kökü olan sa-le-ve nedir görürsünüz.
" "Salatı" ise “destek olmak, yardım etmek, sorunları sırtlamak; sorunların çözümünü üzerine almak” diyorsunuz. "
Ali İmran 39 : "Mihrapta durmuş, namaz kılıyordu ki melekler, gerçekten de Allah, sana Yahya'yı müjdelemededir. O, Tanrıdan gelen sözü tasdik eden bir erdir, uludur, kötülüklerden tamamıyla çekinmiştir, iyilerden ve doğrulardan bir peygamberdir o diye nida etmişti." (Fenâdet-hu-lmelâ-iketu vehuve kâ-imun yusallî fî-lmihrâbi enna(A)llâhe yubeşşiruke biyahyâ musaddikan bikelimetin mina(A)llâhi veseyyiden vehasûran venebiyyen mine-ssâlihîn(e))
Ayetini; lütfen arapça metnini okuyarak düşünür müsünüz. Mihrapta Hz. Zekeriyya kime destek oluyordu? Kime yardım ediyordu?
Kime olacak? Gönderildiği topluma eğitim öğretim yaptırıyordu.
Buyrun birlikte görelim.
Ali İmran;39: FenadethülMelaiketü ve huve kaimun yusalliy fiyl mıhrabi, ennAllahe yübeşşiruke Bi Yahya musaddikan bi Kelimetin minAllahi ve seyyiden ve hasuran ve Nebîyyen minas salihıyn;
Sonra o [Zekeriyyâ] mihrabda dikilmiş destek verirken [eğitim, öğretim yaptırırken] melekler o'na, “Şüphesiz Allah sana, Allah'tan bir kelimeyi doğrulayıcı, efendi [bir önder], iffetli bir peygamber olarak, sâlihlerden Yahya’yı müjdeliyor” diye seslendiler. (Âl-i İmrân/39)
Zihnî yönüyle salâtın amacı; ikna etmek sûretiyle insanı aydınlatmak, rüşde erdirmek ve Allah ile kul arasındaki ilişkiyi canlı tutmaktır:
Rüşd sözcüğü, “doğru ve eğriyi ayırt etme bilinci, zihinsel olgunluk, doğru yolu bulup ona girmek, iyi ve doğru olan şeyleri yapabilme olgunluğuna ulaşmak” demektir. Nitekim Rabbimiz, Kur’ân'ın insanları, “rüşd”e (Cinn/2) ve “en doğru ve en sağlam şeye” (İsrâ/9) kılavuzladığını ifade etmek sûretiyle rüşd'ün, “en doğru ve en sağlam şey” olduğunu bildirmiştir. Buna göre rüşd sözcüğünün Kur’ân açısından manasını; “İslâm'ın öngördüğü olgunluğa ulaşmak ve yaşamak” diye tarif etmek mümkündür. Ancak, insanın rüşde kılavuzlanması Kur’ân'da, “beyin yıkama veya büyüleme” şeklinde değil, “aklı kullandırmak sûretiyle bilinçlendirme”, yani “ikna etme” şeklinde gerçekleştirilmektedir. O hâlde, Kur’ân tebyini ile yapılan salâtın [zihnî desteğin] amacı da, insanları ikna ederek rüşde erdirmekten başka birşey değildir. Bu hususu Rabbimiz, Kendisinin ve meleklerinin ettiği salâtın [sağladığı desteğin] amacının, insanları karanlıklardan aydınlığa çıkarmak olduğunu bildirerek teyit etmiştir:
Ahzab;41: Ya eyyühelleziyne amenüzkürullahe zikran kesiyra;
Ey iman edenler! Allah’ı çok zikredin!.
Ahzab;42: Ve sebbihuHU bükraten ve asıyla;
Sabah-akşam O’nu tesbih edin!.
Ahzab;43: HUvelleziy yusalliy aleyküm ve melaiketüHU li yuhriceküm minez zulümati ilenNur ve kâne Bil mu’miniyne Rahıyma;
O, sizleri karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için size destek verendir. O'nun melekleri de destek verirler. Ve O, mü’minlere çok merhametlidir.
Görülmesi için sizin sorduğunuz ayeti tekrar veriyorum.
Ali İmran;39: FenadethülMelaiketü ve huve kaimun yusalliy fiyl mıhrabi, ennAllahe yübeşşiruke bi Yahya musaddikan bi Kelimetin minAllahi ve seyyiden ve hasuran ve Nebîyyen minas salihıyn;
Sonra o [Zekeriyyâ] mihrabda dikilmiş destek verirken [eğitim, öğretim yaptırırken] melekler o'na, “Şüphesiz Allah sana, Allah'tan bir kelimeyi doğrulayıcı, efendi [bir önder], iffetli bir peygamber olarak, sâlihlerden Yahya’yı müjdeliyor” diye seslendiler.
Lütfen Arapça metne dikkat edin ” yusalliy” her iki ayette de aynı kelime Haşa Cenabı Allah ve melekleri bizleri aydınlığa çıkarmak için “namaz “ mı kılıyorlar?
Ahzab;56: İnnAllahe ve MelaiketeHU yusallune alen Nebîyy* ya eyyühelleziyne amenu sallu aleyhi ve sellimu tesliyma
Şüphesiz Allah ve melekleri Peygamber'i destekliyorlar. Ey iman etmiş kişiler! Siz de o'na destek olun ve o'nun güvenliğini tam bir güvenlikle sağlayın!
Lütfen kelimeye dikkat edin. Allah ve melekleri haşa Peygamber için “namaz” mı kılıyorlar?
Oluşturulmuş eğitim-öğretim kurumlarında, insanlar reşit olurlarken, bir taraftan da kendileri ile Allah arasındaki ilişkileri sorgularlar ve böylece de, toplumun özlemini duyduğu “ideal insan” oluşur.
Hiç şüphesiz ki Ben, Allah'ın ta kendisiyim. İlâh diye bir şey yoktur Benden başka. O hâlde Bana kulluk et ve Beni anmak için salâtı ikâme et. (Tâ-Hâ/14)
Zikrullâh [Allah'ın anılması], “Allah'ın bizler üzerindeki haklarını, bize sunduğu nimetleri düşünmek, kul olarak O'na karşı sorumluluklarımızı yerine getirip getirmediğimizin kontrolünü yapmak ve verdiği görevleri eksiksiz yerine getirmek, nimetlerine karşı şükredip nankörlük etmemektir. Daima bu bilinç içerisinde olmak”tır.
Değerli Kardeşim!
Kur’ân'daki, “salât'ın ikâmesi” ile ilgili emir ve haber cümlesi niteliğindeki ifadeler genellikle “namazı doğru kılın, namazlarını dosdoğru kılarlar” şeklinde çevirilegelmiştir. Bizim, sözcüklerin anlamları üzerinden yaptığımız tahlil ise bu çevirilerin, ifadenin anlamını yansıtması bakımından yetersiz kaldığını, hatta yanlış olduğunu göstermektedir.
Görüldüğü gibi ifade إقام ve الصّلوة [es-salât] sözcüklerinden oluşmaktadır. Salât sözcüğünün ne anlama geldiği yukarıda açıklandığı için, burada إقام sözcüğünü tahlil edeceğiz.
ق و م [q-v-m] harflerinden oluşan إقام[iqâm] sözcüğü, “oturmak” fiilinin karşıtı olan qıyâm sözcüğünün if‘âl babından mastarıdır ve lügatlerde bu kalıbın anlamı; “ayağa kaldırmak, dikmek, ayakta tutmak” olarak belirtilmiştir.
Buna göre إقام الصّلوة [iqâmi's-salât] tamlamasının anlamı da; “zihnî ve mâlî yönlerden yapılan yardım ve destekle sorunların üstlenilerek giderilmesi işlerinin gerçekleştirilmesi ve bunun sürdürülmesi, yani ayakta tutulması” demektir. Bunu somutlaştırarak ifade etmek gerekirse “salâtın iqâmesi”;
• Zihnî yönü ile, eğitim ve öğretimin yapılması için okullar, halk evleri, halk eğitim merkezleri açılması ve bunların ayakta tutulması,
• Mâlî yönü ile, iş alanları açılması, Emekli Sandığı, Bağkur, SSK gibi sosyal güvenlik sistemlerinin teşkil edilmesi, yoksul ve yetimlerin desteklenerek -bekâr ve dulların evlendirilmesi de dâhil- sorunlarının sırtlanması, dertlerine deva olunması için kurumlar oluşturulması ve bunların yaşatılarak ayakta tutulması demektir.
Nisa 43 : Ey iman edenler! Sarhoş iken ne söylediğinizi bilinceye kadar, bir de -yolcu olmanız durumu müstesna- cünüp iken yıkanıncaya kadar namaza yaklaşmayın. Eğer hasta olur veya yolculukta bulunursanız, veyahut biriniz abdest bozmaktan gelince ya da eşlerinizle cinsel ilişkide bulunup, su da bulamazsanız o zaman temiz bir toprağa yönelip, (niyet ederek onunla) yüzlerinizi ve ellerinizi meshedin. Şüphesiz Allah, çok affedicidir, çok bağışlayıcıdır. (Yâ eyyuhâ-lleżîne âmenû lâ takrabû-ssalâte veentum sukârâ hattâ ta’lemû mâ tekûlûne velâ cunuben illâ ‘âbirî sebîlin hattâ taġtesilû(c) ve-in kuntum merdâ ev ‘alâ seferin ev câe ehadun minkum mine-lġâ-iti ev lâmestumu-nnisâe felem tecidû mâen feteyemmemû sa’îden tayyiben femsehû bivucûhikum veeydîkum(k) inna(A)llâhe kâne ‘afuvven ġafûrâ(n))
Niye cünüpken yardım etmeye yaklaşmayalım? Niye tuvaletten çıkınca yıkanmadan yardıma yaklaşmayalım.
Salât'ı, “namaz” olarak kabul eden anlayış sahipleri, Mâide/6'daki yıkanmayı, namazın olmazsa olmazı görmüş ve Mâide/6 âyetini de “abdest âyeti” ilan etmişlerdir:
Ey iman etmiş kişiler! Salâta [eğitime-öğretime, sosyal yardım çalışmasına] doğru kalktığınız zaman, hemen yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi yıkayın. Başlarınızı ve iki topuğa kadar ayaklarınızı el ile silin. Ve eğer cünüb [kopuk; şehveti kabarık] iseniz temizlik üstüne temizlik yapın [cinsel ilişkiye girin, sükûnete erin ve yıkanın]. Ve eğer hasta iseniz yahut yolculukta iseniz, yahut sizden birisi çukurdan [tuvaletten] gelmişse yahut kadınlarla temaslaştıysanız [cinsel ilişkiye girdiyseniz], sonra da su bulamamışsanız, hemen temiz bir toprağa yönelin. Sonra da ondan [temiz topraktan] yüzlerinizi ve ellerinizi el ile silin. Allah size herhangi bir güçlük çıkarmak istemez, fakat sizi temizlemek ve şükredesiniz diye üzerinizdeki nimetini tamamlamak ister. (Mâide/6)
Oysa, Kur’ân'daki Hucurât, Mücâdele ve Nûr sûreleri ile târih kitaplarının verdiği bilgilere göre, Kur’ân'ın indiği dönemdeki Arap toplumu; kapı çalmasını ve başkasının evine nasıl girileceğini bilmeyen, konuşup görüşme saygısından bihaber, topluca yemek yeme adabından yoksun, toplum içi ilişkileri yok denecek kadar zayıf ve en kötüsü de temizlik kültürü olmayan bir kitledir. Nitekim bu, üstü-başı kirli, ayağı çamurlu, eli hamurlu, ağzı soğan-sarımsak kokan insanların mescide de bu hâlleriyle geldikleri, hatta hacetlerini bile mescidin ortasına yaptıkları hakkında birçok belge mevcuttur. İşte “abdest âyeti” denen Mâide/6 âyeti, aslında o günkü Araplara, toplum içine temiz olarak çıkmalarını öğretmeye yönelik bir âyettir. Bu durum ayrıca şu âyetle de vurgulanmıştır:
Ey Âdemoğulları! Her mescidin yanında süslerinizi alın, yiyin-için fakat savurganlık etmeyin; kesinlikle Allah savurganları sevmez. De ki: “Allah'ın kulları için çıkardığı ziynetleri ve tertemiz rızkları kim haram etmiş?” De ki: “Bunlar, iğreti hayatta inananlar içindir, –kıyâmet gününde yalnız onlar için olmak üzere–.” İşte böylece Biz, âyetleri bilen bir topluluğa ayrıntılı olarak açıklıyoruz. (A‘râf/31-32)
Bu âyetlerden açıkça anlaşıldığına göre, insanların temizlenmeleri, temiz elbise giymeleri ve ziynetlerini takınmaları kendi aralarındaki ilişkilere yöneliktir. Birbirlerini sevip sayabilmeleri için bunlar da gereklidir.
Bazılarının, Allah'ı da vâliye, kaymakama kıyas ederek bunların huzuruna çıkıldığı sıradaki giyim, kuşam ve temizlik olgusunu Allah'a da uyarlamaları, Allah'ı hakkıyla takdir edememekten kaynaklanmaktadır. Hâlbuki Allah insanların dış görünümünü dikkate almaz, aksine kalplere nazar eder. Ve insan, her an, her yerde ve her durumda O'nun huzurundadır. Allah, huzuruna kabul için herhangi bir işlem talep etmez.
Diğer taraftan, yine aynı anlayış sahipleri, gerek Mâide/6 ve Nisâ/43'de geçen “cünüblük”, gerekse Nisâ/43'de geçen “sarhoşluk” hâlleri ile ilgili olarak yanlış tanımlar vermek sûretiyle müslümanları yanlış yönlendirmişlerdir. İşin doğrusu ise aşağıdaki tahlililerimizde yer almaktadır:
Ey iman etmiş kişiler! Sarhoş iken ne söylediğinizi bilinceye kadar, cünüb [kopuk; şehveti kabarık] iken de –yolcu olanlar müstesna– yıkandırılıncaya kadar salâta yaklaşmayın. Eğer hasta iseniz veya yolculukta bulunursanız veyahut biriniz çukurdan [tuvaletten[ geldiyse veya kadınlarla dokunuştuysa, su da bulamamışsanız o zaman, hemen tertemiz bir toprağa yönelin. Sonra da yüzlerinizi ve ellerinizi el ile silin. Şüphesiz Allah çok affedicidir, çok bağışlayıcıdır. (Nisâ/43)
CÜNÜBLÜK ve CENÂBET
Fıkıh ve İlmihal kitaplarında cünüblük “boy abdesti almayı gerektiren durum; büyük abdestsizlik hâli”; cenâbet de, “bu durumda olup da henüz gusletmemiş olan kimse” olarak tanımlanmış ve “Cinsel ilişkide bulunmuş yahut rüyada ihtilâm olmuş veya birine bakmakla ya da dokunmakla kendisinden şehvetle inzal vaki olmuş kimseye cünüb, bu durumuna da cenâbet denir” şeklinde açıklamalar getirilmiştir.
Bu tanım ve açıklamalardan hareketle; meni gelmese bile cinsel ilişkiye giren erkek ve kadının cünüb olacakları, erkeğin menisinin gelmesiyle, kadının da oynaşma, bakma, düşünme veya benzeri sebeplerle iğtilâm/ihtilâm olmasıyla cünüb sayılacakları, rüya veya başka bir yolla tatmin sonucu meydana gelen boşalmanın cünüblüğe yol açacağı hükme bağlanmıştır.
Bu hükümlerden yola çıkarak da cünübün; mescide girmesi, namaz kılması, namaz kıldırması, oruç tutması, Kur’ân okuması, Kur’ân'a el sürmesi, kendisine Kur’ân okunması, Ka‘be'yi tavaf etmesi haram sayılmıştır.
Bu yasaklamaların yanısıra, cünüblüğün kötülüğü hakkında da; “Cünübün bulunduğu yere melek girmez”, “Cünübün bastığı toprakta ot bitmez”, “Yıkanıncaya kadar bastığı toprak, yattığı yatak cünübe lânet eder” gibi tehditler –hem de Peygamberimize isnad edilerek– savrulmuştur.
Hâlbuki Kur’ân'da zikredilen cünüblük, yukarıda tanımlanan cünüblük-cenâbetlik değildir. Bize göre bunlar, insanları dinden ve eğitimden uzak tutabilmek için uydurulmuştur ve ne acıdır ki Peygamberimizin adı buna alet edilmiştir.
Bu yanlışlık öyle yaygın bir hâle gelmiştir ki, cünüb sözcüğüne, sözlüklerde de –sanki İslâm'dan evvel bu sözcük Arap dilinde yokmuş gibi– yukarıda naklettiğimiz terimsel anlam çerçevesinde karşılıklar verilmiş, dolayısıyla klasik kaynaklarda da aynı minvalde bilgiler yer almıştır:
Cünüb lafzının müennesi de yoktur, tesniye ve çoğulu da yoktur. Çünkü bu kelime, buud ve kurb [uzaklık ve yakınlık] kelimesi gibi mastar veznindedir. Bazan bu kelimeyi hafifleterek, cenb derler. Kelimeyi bu şekilde okuyanlar da olmuştur.
el-Ferrâ der ki: Kişi cünüb oldu ifadesi, cenâbet'ten gelmektedir. Bir şivede cünüb kelimesinin, tıpkı unk ve a’nâk, tunub ve etnab [boyun, boyunlar, çadır kazığı ve kazıklar] gibi çoğul yapıldığı da söylenmiştir. Tekili kasdederek cânib diye bu kelimeyi kullanmak halinde, çoğul için cünnab tabiri kullanılır. Binici ve biniciler için râkib ve rukkâb demek gibi. Kelime asıl itibariyle “uzaklık” demektir. Âdeta cünüb, şehvetle çıkardığı su dolayısıyla namaz halinden uzaklaşmış gibi olduğundan bu ismi alır. Şair der ki:
Beni (yanında esir bulunan) kardeşimden uzak tutarak mahrum etme!
Çünkü ben, çadırlar ortasında garip kalmış bir kimseyim.
Cünüb adam, “yabancı adam” anlamına da kullanılır. Aynı şekilde cenâbet [mücânebet], “erkeğin kadın ile içli-dışlı olması” demektir.
SÖZCÜĞÜN ESAS ANLAMI
جنب[cenb] sözcüğünün türevlerinden olan جُنُبْ [cünüb] sözcüğü ile ilgili olarak klasik eserlerde şu bilgiler görülmektedir:
Cenb sözcüğü ise, “bir şeyin parçası, küçük-büyük bir şeyden koparılan parça” demektir. Canib ve cünüb sözcükleri, “ğarîb” [çok uzak olan] demektir. Cenebe'r-raculü ifadesi, “kişi onu defetti, uzaklaştırdı” demektir. Ezherî şöyle demiştir: “Salât mevzilerine yaklaşması yasaklandığı için ‘cünüb’ denmiştir.” İbn Esîr dedi ki: “Cünüb, ‘cima ve meninin çıkışı ile üzerine yıkanmak vacib olan kişi’; cenâbet, ‘meni’ demektir.”
Ancak, Lisân'da zikredilen Ezherî ve İbn Esîr'e ait görüşleri kabul etmek mümkün değildir; zira bu sözcük, Kur’ân'dan evvel de Arap dilinde mevcuttu. Cünüb olarak salât mevzilerine [musallâya; eğitim-öğretim ve sosyal yardım, destek yerlerine] yaklaşılması, Kur’ân ile yasaklanmıştır.
CÜNÜBLÜK ve KUR’ÂN
Cünüb sözcüğü Kur’ân'da 2 âyette aynen olmak üzere, farklı türevleriyle toplam 33 kez yer alır. Sözcüğün türevlerinin hepsi de “ana maddeden uzak parça” anlamı ekseninde olup, bunların Nisâ/36, 43; Kasas/11 ve Mâide/6 âyetlerindekileri cünüb kalıbında, diğerleri farklı kalıplardadır. Meselâ, farklı kalıplarda olanlardan Zümer/17, Nisâ/31, Şûrâ/37, Necm/53, Nahl/36, Hacc/30, Hucurât/12, Mâide/90 ve İbrâhîm/35 âyetlerindeki sözcükler, Türkçe'ye de aynen Arapça'daki anlamıyla girmiş olan, “uzak durma, kaçınma” anlamındaki “ictinab” formuyla yer almıştır:
Ve hani bir zaman İbrâhîm, “Rabbim! Bu şehri güvenli kıl! Beni ve oğullarımı putlara tapmaktan uzak tut!” (İbrâhîm/35)
Bu sözcüğün türevlerinden, cânib, ecnebi, cenâb formaları da aynı anlamda Türkçeleşmiş olup, cânib; “yan, kenar”, ecnebi; “yurdundan kopmuş; yabancı” demektir. Cenâb sözcüğü ise “eksikliklerden uzaklaşmış” anlamındadır ki bu sözcük başta Allah için “Cenâb-ı Hakk, Cenâb-ı Allah” diye kullanılmakta, bazen saygın kimselere, “… cenâbları” denmektedir.
Özetlersek cünüb sözcüğü kısaca; “uzak olan, kopuk olan” anlamına gelir. Nisâ/43 ve Mâide/6 âyetleri ışığında değerlendirilecek olursa bu sözcüğün; “şehvetin kabarması, nefsin uyanması sebebiyle hayattan kopuk olan, dengesini yitirmiş, sağduyulu davranamayan” demek olduğu anlaşılır. Zira herkesin bildiği gibi, bu hâldeki insan hayattan, dünyadan kopuk olur, sağduyusunu yitirir. Nitekim böyle kişilere halk arasında, “Aklı bilmem neyinde” denir ve insanın bu duruma gelmesine sebep olan fizikî hazların tatmin aracı olan organlar için de “dini-imanı olmaz” tabiri kullanılır.
Buradan anlaşılan odur ki cünüblük, “meninin gelmesi ile yıkanma arasındaki hâl” değil, “şehvetin kabarması ile meninin inmesi arasındaki gergin hâl”dir.
İşte Rabbimiz, hem Nisâ/43 hem de Mâide/6 âyetlerinde, kişilerin bu gergin hâlde iken salâta çıkmamalarını, yani eğitim-öğretim ve sosyal destek mahallerine gelmemelerini öngörmüştür. Bir başka ifade ile, şehvet kabarması sebebiyle hayattan kopuk olan ve sağduyulu davranamayan insanların bu gibi sosyal faaliyetlere katılmalarını yasaklamış, gergin olanların önce nefislerini söndürmelerini, sonra da yıkanıp toplum huzuruna çıkmalarını emretmiştir. Çünkü sükûnete eren insanın zihninde cünüblük hâlinin yol açtığı dikkat toplama sorunu olmayacak; aksine sakin ve anlayışlı olarak salâtın gereğini yerine getirebilecektir. Zaten sükûnete ererek dinginleşmiş insanın kimseye zararı dokunmayacağından, onun toplumdan uzak tutulmasının da bir anlamı yoktur, lanetlenmeleri anlamsızdır.
SARHOŞLUK
Âyette geçen سكارى [sükârâ] sözcüğü, سكر [sekr] sözcüğünün türevlerindendir ve sekr sözcüğü Lisânu'l-Arab'da sahv'ın karşıtı olarak gösterilmiştir. Bu durumda sekr sözcüğünü daha iyi anlamak için, sahv sözcüğünün de ne anlama geldiğini bilmek gerekmektedir.
Allâme İbn Manzur صحو [sahv] sözcüğünü şöyle açıklamıştır:
Sahv; “bulutun gitmesi, gökyüzünün berraklığı, sarhoşluğun gitmesi, bâtılın, kontrolsüzlüğün bırakılması” demektir.
Buradan anlaşıldığına göre, sözcüğün ilk vazı, doğadaki olaylar ile olmuş; günün aydınlığı, yani gökyüzünün buluttan, sisten, tozdan, dumandan arınıklığı sahv olarak, bunun tersi, yani gökyüzünün bulutlu, sisli, tozlu, dumanlı olması da sekr olarak isimlendirilmiştir.
Görüldüğü gibi, sükârâ sözcüğü, sadece alkol türü nesnelerin etkisiyle meydana gelen sarhoşluğu, kafanın dumanlı oluşunu kapsamaz. Sukr terimi geniş anlamıyla, insanın zihinsel melekelerini tam olarak kullanmasını engelleyen bütün zihinsel bulanıklığı, kirliliği ifade eder. Çünkü akıl bulanıklığı, herhangi bir uyuşturucu etkisiyle meydana gelebileceği gibi; uyku, şehvet, korku, acı, panik, stres gibi şeylerle de meydana gelebilir. Nitekim Kur’ân'da, alkol türü nesnelerin etkisi dışında oluşan sarhoşlukla ilgili birçok âyet mevcuttur:
Ölümün sarhoşluğu gerçekten hakk ile gelmiştir de, –“(Ey insan!) İşte bu, senin kaçıp durduğun şeydir.”– (Kaf/19)
Ve Biz onların üzerlerine gökyüzünden bir kapı açsak da onlar oradan yukarı yükselseler bile, mutlaka “Gözlerimiz döndürüldü/bulandırıldı. Aslında biz büyülenmiş bir topluluğuz” diyeceklerdir. (Hicr/14-15)
–Ömrüne kasem olsun ki, gerçekten onlar, sarhoşlukları içinde bocalayıp duruyorlardı [Sen ömründe bunlar gibi şehvet çılgınlığı içinde bocalayıp duran rezilleri hiç görmedin].– (Hicr/72)
Ey insanlar! Rabbinizden sakının; şüphesiz o Saat'ın sarsıntısı çok büyük bir şeydir. Onu göreceğiniz gün, her emzikli kadın emzirdiğinden vazgeçer. Ve her hamile kadın taşıdığını düşürür. Ve sen insanları sarhoş olmadıkları halde hep sarhoş görürsün. Ama Allah'ın azabı çok şiddetlidir. (Hacc/1-2)
Sonuç olarak insanlar; içki veya uyuşturucunun etkisindeyken, uykulu, korkulu, acılı, ağrılı ve stresli iken salâta katılmamalıdırlar.
Nisâ/43 ve Mâide/6 âyetlerinden başka Kur’ân'da, salâta katılma şartı niteliğinde (salâtın; sadece Allah için, Allah'a yönelen bir kalp ve huşû ile gösterişten uzak, ne açık ne gizli olarak, bilinçli ve vakitli olarak, eğlence edinmeden, üşenmeden ve devamlı yapılmasını bildiren) pek çok âyet vardır:
De ki: “Benim salâtım [sosyal desteğim], ibadetim, hayatım ve ölümüm sadece Kendisinin ortağı olmayan âlemlerin Rabbi Allah içindir. Ve ben böyle emrolundum ve ben müslümanların ilkiyim.” (En‘âm/162-163)
Kalben O'na yönelenler olarak, O'na takvâlı davranın, salâtı ikâme edin, müşriklerden; dinlerini parça parça bölmüş, fırka fırka olmuş kimselerden de olmayın. –Her fırka kendi yanlarındaki şeylerle böbürlenmektedir.– (Rûm/31-32)
Onlar, salâtlarında huşûlu olan kimselerdir. (Mü’minûn/2)
Şüphesiz ki münâfıklar, Allah'ı aldatmaya çalışırlar. Hâlbuki O, onların aldatıcısıdır. Ve onlar, salâta kalktıkları zaman tembel tembel kalkarlar, insanlara gösteriş yaparlar. Ve Allah'ı ancak, pek az olarak anarlar. (Nisâ/142)
Dini yalanlayan şu kimseyi gördün mü? İşte odur, yetimi itip kakan ve yoksulun yiyeceği üzerine teşvik etmeyen kimse. Bu nedenle, şu salâtı ikâme edenlerin [destekçilerin] vay haline! Onlar salâtlarından [destek verişlerinden] gâfildirler, onlar, gösteriş yaparlar ve mâûnu vermezler. (Mâûn/1-7)
Ve siz onları salâta çağırdığınız zaman, onu alay ve eğlence edinirler. Bu, onların, akıllarını kullanmayan bir kavim olmalarındandır. (Mâide/58)
Ve onların Beyt'in [Ka‘be'nin] yanındaki salâtları, sadece, ıslık çalmak ve el çırpmaktır. –Öyleyse küfretmiş olduğunuzdan dolayı bu azabı tadınız!– (Enfâl/35)
Ve onların infaklarının kendilerinden kabul olunmasına, sadece, onların Allah'a ve O'nun Elçisi'ne küfretmeleri ve salâta sadece tembel tembel gitmeleri, bağışlarını da ancak istemeyerek yapmaları engel oldu. (Tevbe/54)
De ki: “Allah diye çağırın veyahut Rahmân diye çağırın. Hangi şeyle çağırırsanız çağırın en güzel isimler O'nundur. Salâtını açıkça yapma, gizli de yapma. Ve bu ikisi arasında bir yol ara.” (İsrâ/110)
İşte bu da Bizim kentlerin anasını [Anakent'i] ve yanı başındaki kişileri uyarman için indirdiğimiz, kendinden öncekini doğrulayıcı, mübarek [bolluk dolu] bir Kitaptır. Âhirete inananlar ona da inanırlar ve onlar salâtlarında da koruyucudurlar [desteklerini de sürdürürler]. (En‘âm/92)
Ve onlar, salâtlarını koruyan kimselerdir. (Mü’minûn/9)
Ancak destekçiler bunun dışındadır. Onlar [destekçiler] ki salâtlarını sürdürenlerdir. Ve onlar [o musalliler, yani destekçiler], kendi mallarında, isteyen ve mahrumlar (istemekten utanan yoksullar) için belli bir hak olan kimselerdir. Ve onlar ceza gününü tasdik ederler. Ve onlar Rabb'lerinin azabından korkanlardır. –Şüphesiz Rabb'lerinin azabından emîn olunmaz.– Ve onlar ırzlarını koruyanlardır, –ancak eşleri ve sözleşmelerinin sahip oldukları hariçtir. Çünkü onlara yaklaştıklarında kınanmazlar. Artık ötesini isteyenler; işte onlar haddi aşanların ta kendileridir.– Ve onlar, emanetlerine ve ahitlerine riayet ederler. Ve onlar, şâhidliklerini yerine getirirler. Ve onlar, salâtları üzerine korumacıdırlar. İşte bunlar, cennetlerde ağırlanırlar. (Me‘âric/22-35)
Salâta katılmanın şartlarını böyle belirten Rabbimiz, salâtın vakitli olduğunu ve alış-verişin salâta tercih edilmemesi gerektiğini de şu âyetlerle bildirmiştir:
Sonra (korku hâlindeki) salâtı tamamlayınca, artık Allah'ı ayakta, oturarak, yan yatmışken anın. Sükûnet bulduğunuzda/güvene erdiğinizde, salâtı ikâme edin. Hiç şüphesiz ki salât, mü’minler üzerine vakti belirlenmiş bir yazgıdır. (Nisâ/103)
Güneşin dülûkundan [batmasından, kaybolmasından] gecenin kararmasına kadar salâtı ikâme et ve sabah Kur’ân'ını da. Çünkü sabah Kur’ân'ı görülecek şeydir. Ve geceden de. Ayrıca, sana özgü bir fazlalık olarak sen, onu [gece salâtını] teheccüd et [uyanıp ikâme et]! Rabbinin, seni güzel bir makama ulaştıracağı umulur. (İsrâ/78-79)
Ve gündüzün iki tarafında ve gecenin yakın saatlerinde salâtı ikâme et; çünkü iyilikler kötülükleri giderir. Bu, öğüt alanlara/Allah'ı unutmayanlara bir öğüttür. (Hûd/114)
Öyle kimseler ki, ticaret ve alış-veriş Allah'ı anmaktan, salâtı ikâme etmekten ve zekât vermekten onları alıkoymaz. Onlar, kalplerin ve gözlerin ters döndüğü bir günden korkarlar. (Nûr/37)
Ey iman etmiş kişiler! Toplantı günü salât için seslenildiği zaman, Allah'ın anılmasına hemen koşun, alış-verişi bırakın. Eğer bilirseniz, işte bu, sizin için en hayırlıdır. Sonra da salât gerçekleştirildiğinde yeryüzünde dağılın ve Allah'ın lütfundan arayın. Ve felah bulmanız [zafer kazanmanız, durumunuzu korumanız] için Allah'ı çok anın. (Cum‘a/9-10)
Kaynak:İşte Kur'an(Hakkı Yılmaz)
[I]İsra 110 : De ki: “(Rabbinizi) ister Allah diye çağırın, ister Rahman diye çağırın. Hangisiyle çağırırsanız çağırın, nihayet en güzel isimler O’nundur.” Namazında sesini pek yükseltme, çok da kısma. İkisi ortası bir yol tut.
Yardım ederken sesini kıs mı diyor? Bu aynı zamanda gündüz namazında sesi kısmananın sonradan çıkarılmış bir adet olduğuna cevaptır. Nerden biliyorsunuz sonradan çıkarıldığını.
Sözünü ettiğiniz ayeti daha iyi anlayabilmek için öncesine de bakalım.
İsra;105: Ve bil Hakkı enzelnahu ve bil Hakkı nezel* ve ma erselnake illâ mübeşşiran ve neziyra;
Biz O’nu Hakk olarak inzal ettik, O da Hakk olarak nüzül etti... Seni de ancak mübeşşir/ müjdeleyici ve neziyr/uyarıcı olarak irsal ettik.
İsra;106: Ve Kur’ânen feraknahu li takraehu alen Nasi alâ müksin ve nezzelnahu tenziyla;
Ve bir Kur’an O’nu biz farkettik /birbirinin tamamlayıcısı bölümlere ayırdık, farkları açıklayarak farkettiren bir okuma metni kıldık ki, insanlara O’nu acele etmeden/ağır ağır/hazmetmelerine imkan tanıyarak/kabiliyyetlerini dikkate alarak kıraat edesin... Biz O’nu tenziyl ettik.
İsra;107: Kul aminu bihi ev la tu'minu* innelleziyne utül ılme min kablihi iza yütla aleyhim yehırrune lil ezkani sücceda;
De ki: “İster iman edin Ona (Kur’an’a), ister inanmayın... Ondan önce kendilerine ilim verilmiş olanlara gelince, (Kur’an) onlara tilavet edildiği vakit, secde halinde çeneleri üzere düşerler ”.
İsra;108: Ve yekulune subhane Rabbina in kâne va'dü Rabbina le mef'ula;
Ve derler ki: “Subhan’dır Rabbimiz!.. Muhakkak ki Rabbimizin va’di elbette mef’ul’dur”.
İsra;109: Ve yehırrune lil ezkani yebkûne ve yeziyduhüm huşua;
Ve ağlayarak çeneleri üzere düşerler... Ve onların huşu’unu artırır.
İsra;110: Kulid'ullahe evid'ur Rahman* eyyen ma ted'u feleHUl Esmaül Hüsna* ve la techer bi Salatike ve la tühafit biha vebteğı beyne zâlike sebiyla;
De ki: "Allah" diye çağırın veyahut "Rahmân" diye çağırın. Hangi şeyle çağırırsanız çağırın en güzel isimler O'nundur. Salâtını açıkça yapma, gizli de yapma. Ve bu ikisi arasında bir yol ara.
Âyetin son cümlesinde –her konuda olduğu gibi– "sosyal destek" konusunda da orta yolun tutulması emredilmekte; salâtın riyakârca yapılması da, korku sebebiyle terk edilmesi de istenmemektedir.
Ümeyyeoğulları ile Haşimoğullarına yaptığınız iftiranın vebalini siz bilirsiniz. Ama benim söyleyeceğim bunun apaçık bir iftira olduğudur. Kaldı ki namaz bu haliyle bize sadece ümeyyeoğullarından ve haşimoğullarından değil, pek çok farklı kabile ve insandan gelmiştir. Hepsinin yanlış yaptığını söylemeyin lütfen. ?
Târihî belgelere bakıldığında Mekke döneminde serbest bir musallâ edinilemediği, muhasara döneminde değişik yerlerin; evlerin, bahçelerin, ağılların musallâ, mescid olarak kullanıldığı, mü’minlerin buluşma ve toplantılarını, eğitim ve öğretimlerini buralarda yaptıkları, sosyal sorunlarını buralarda çözdükleri görülür. Medîne'de ise mescide yaklaşık 650 metre uzaklıkta, mescidin batısında, bugünkü مسجد الغمامة [Mescid-i Ğamâme/Bulut Mescidi] denilen câminin olduğu alan “musallâ” olarak tayin edilmiş ve salât [tüm sosyal destek faaliyetleri] burada icra edilmiştir.
Bu konuya, dinin yozlaştırılmasına ve kavramların içinin boşaltılmasına kanıt olarak Buhârî'den şu bilgiyi naklediyoruz:
Ebû Sa‘îd Hudrî (r.a) şöyle demiştir: “Rasûlullah (s.a) Ramazân bayramı günü ile Kurbân bayramı gününde musallâya çıkardı. İlk başladığı şey salât olurdu. Sonra salâttan döner, cemâat saflarında otururlarken ayağa kalkar, onlara yönelerek kendilerine va‘zeder, tavsiyelerde bulunur ve emirler verirdi. Hattâ o esnada bir askerî birlik göndermek isterse gönderir, yahud başka bir şeyin yapılmasını emredecek olursa emreder ve ondan sonra musallâdan Medîne'ye dönerdi.”
Ebû Sa‘îd şöyle dedi: “İnsanlar (sünnete uygun olarak) hep böyle yapıp dururlarken, nihayet ya bir Kurbân bayramında veya bir Ramazân bayramı gününde Mervân ibn Hakem ile birlikte musallâya çıktım. O zaman Mervân, Medîne Emîri idi. Musallâya geldiğimizde bir de baktım ki, orada Kesîr ibnu's-Salt'ın yaptığı bir minber var. Bir de gördüm ki, Mervân salât etmeden evvel o minberin üzerine yükselmeye davranıyor! Ben hemen (engel olmak için) elbisesinden yakalayıp çektim. O da beni çekti. Nihâyet o minbere çıktı ve salâttan evvel hutbe îrâd etti. Ben ona dedim ki:
• Vallahi siz (Rasûl'ün sünnetini) değiştirmiş oldunuz.
O da şöyle karşılık verdi:
— Yâ Ebâ Sa‘îd! Senin o bildiğin şey gitmiştir (yani, onun hükmü kalmamıştır).
Ben de dedim ki:
• Benim bildiğim şey, (dediğine göre) bilmediğim şeyden vallâhi daha hayırlıdır.
Bunun üzerine Mervân şöyle dedi:
— Salâttan sonra insanlar bizim için oturmayacakları için, ben onu [hutbeyi] salâttan önceye aldım.
Ümeyye oğulları/emevilerin bu dine yaptıklarını öğrenmek istiyorsanız İslam tarihini iyi okuyun lütfen. Önyargısız okuduğunuzda dinin nasıl biçimlendirildiğini görürsünüz.
Bir canım var bin canım da olsa Allah ve resulunun yolunda feda olsun. Allah ve Resulunun getirdiklerini yıkanları emanetine ihanet edenleri saygı ile anacak halim yok. Emevi yöneticilerinden bir tek Ömer Abdülaziz var Allah ondan razı olsun.
Namazı Allah Resulünün kılıdığını söylüyorsunuz. Onun nasıl kıldığı kaç rekat kıldığı sabittir ve kesin olarak bilinmektedir. Hal böyle iken hangi dayanakla rekat sayısının keyfe keder olduğunu söyleyebiliyorsunuz?
Allah Resulunun mescidlerde ne yaptığı tabi ki bellidir. Salat öncesinde tazarrulu niyaz/namazı gerçekleştirmiştir.Bunu görmek için camilerde kılınan namazlarda imamın sesli olarak okuduğu vakit ve rekatlara baktığınızda anlarsınız. Bugüne kalan,Allah Resulunun namazdan sonra salata başlamak için yüzünü cemaate dönmesidir.
Günümüzde imamlar da yüzlerini cemaate dönerler -bunda bile dönüşleri mezheblerinin görüşüne göredir- salatı başlatacaklarına doksandokuzluk tesbih çektirir dua eder dağılırlar. Kaynaklarda Allah resulunun böyle yaptığı ile ilgili rivayetler var mıdır?
Bizim yazımızda sözünü ettiğimiz bireysel olarak cemaat halinde olmayanlar içindir.
Lütfen yazımızı dikkatle okukuyunuz. Hamdolsun Rabbimize şükrümüzden aciziz. Dinde takliden yaptıklarımızı yakın çevremizden öğrendiklerimizi kırkbeşyılı aşkın bir süredir Kur'an'dan orijinal Arapçasından öğrenmeye çabalıyoruz.
Kusursuzluk sadece Allah'a mahsusdur.
Doğrusunu en bilen Allah'tır.
Sevgi,saygı ve muhabbetle.
Allah'a emanet olunuz.
RemotE
19. July 2010, 06:37 PM
Namaz 3 vakittir hocam YATSI NAMAZI:50/40- Gecenin bir bölümünde ve secdelerin arkasından da O'nu tesbih et.
Tesbih ile namazı karıştırmayalım Rum süresindeki 17 ve 18 ayetindede salat yoktur. tesbih vardır allahı anmak.
Ve Öğle Orta namaz Akşam namazından başka bir isimde kuran-ı kerimin hiç bi yerinde bulunmaz.
Salat yoksa emir yoktur hocam. mehsepcilerin yaptığı gibi yine içtihatlarına göre kuranı yorumlamaya kalkışıyor gibi bir düşünce sezdim ben hanifler arasındada. Namaz vakitleri ap açık bildirilmiştir. Nur süresi 31.. Hud 114
Salat-el Fecr-SABAH NAMAZI
Salat-el Vusta- ORTA NAMAZ
Salat-el İşa-AKŞAM NAMAZI
Bu isimler dışında kuran-ı kerimin hiç bir yerinde namaz vakit isimleri verilmez.
tesbih ayetlerinde kiminin ikindi diye cevirdiği meallerdede arapçasında ikindi diye bir kelime yoktur.
Tesbih farklı şey salat farklı şey. Eğer Allah salat emretseydi o ayetlerindede aynen salat derdi tesbih demezdi.
Rabbimizin kelime oyunlarına ihtiyaçı yok neyse onu söyler
Selam selam
aşık74
6. August 2010, 12:46 PM
Selamlar remote kardeşim. Acaba orta namaz hususundaki bu yoruma ne dersiniz ?
http://www.hanifler.com/showthread.php?t=1360
Altimuray
7. August 2010, 06:20 PM
Selam. Acaba namaz rekatları hakkında konuşadurmamızın nedeni geleneksel İslam'dan bilinçaltımıza işlemiş olması olabilir mi? Savaştaki kısaltma süre olarak da olabilir mi?
ÖmerFurkan
1. September 2010, 07:02 PM
selamlar,
kuranda namazın 5 vakti 3 vakti vs si yoktur,kuranda bu konuda vakitli ve farz olan salattır..
salat ise namaz değildir..namaz diye bir kelime açılımda yoktur Ali kardeşim.
Doğru söze ne denir.?
ugur1972
5. September 2010, 09:20 PM
yeni konu acmadan,bu konunun altında buradaki arkaşlara ,üstadlara kendimce bir soru sorayım keza uzun zamandır kafamı kurcalıyor,şöyleki efendim , inkara gerek yok tembelmiyim yoksa ciddi günahkarmıyım (pekde dindar bir kişi oldugumu düşünmüyorum ama asla Allahı ve yüce Kuranı inkara gitmiyorum,günahlarımı kesin olarak kendi günahım olarak kabul ediyorum, aslında yazılacak çok şey ,içimde bir cok fırtınalar var ama bu uzun konu ) yoksa her ikisimiyim kendi kendime hep bunu sorarım keza kıldıgım namazları ,yahut kendimi namaz konusunda disipline etmeye calısırken, genelde farz namazlarını kılıp sünnetleri terk ediyorum ,bunu ancak kendimce yapıyorum,yani ne bir kimsenin tavsiyesi nede kimseye bu konuda bir görüs belirtiyorum ama ancak kendi içimde ve kendimce böyle bir sey yapıyorum ,sizin bu konudaki görüşleriniz nelerdir bunu ögrenmek istiyorum..
ÖmerFurkan
5. September 2010, 10:39 PM
yeni konu acmadan,bu konunun altında buradaki arkaşlara ,üstadlara kendimce bir soru sorayım keza uzun zamandır kafamı kurcalıyor,şöyleki efendim , inkara gerek yok tembelmiyim yoksa ciddi günahkarmıyım (pekde dindar bir kişi oldugumu düşünmüyorum ama asla Allahı ve yüce Kuranı inkara gitmiyorum,günahlarımı kesin olarak kendi günahım olarak kabul ediyorum, aslında yazılacak çok şey ,içimde bir cok fırtınalar var ama bu uzun konu ) yoksa her ikisimiyim kendi kendime hep bunu sorarım keza kıldıgım namazları ,yahut kendimi namaz konusunda disipline etmeye calısırken, genelde farz namazlarını kılıp sünnetleri terk ediyorum ,bunu ancak kendimce yapıyorum,yani ne bir kimsenin tavsiyesi nede kimseye bu konuda bir görüs belirtiyorum ama ancak kendi içimde ve kendimce böyle bir sey yapıyorum ,sizin bu konudaki görüşleriniz nelerdir bunu ögrenmek istiyorum..
ARAF
55. Rabbinize yalvara yakara ve gizlice dua edin. Kesinlikle O, haddi aşanları sevmez.
56. Ve düzeltildikten sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. O’na, ürpererek ve rahmetini umarak dua edin. Muhakkak ki Allah’ın rahmeti, muhsinlere [iyileştirenlere-güzelleştirenlere] çok yakındır.
Kardeşim Allaha durmaksızın yakarmak zorundayız.Yakarışın zamanı olurmu diye kendine bir sor.Devlet dairesimi yakardığın makam.Belli saatlerde kapalı olsun.
Barış
6. September 2010, 01:39 PM
Uğur1972 Kardeşim,
Öncelikle hoşgeldiniz. İnşallah güzel paylaşımlarda bulunuruz.
Sitemizdeki Namaz başlığı altındaki yazıları okumanızı tavsiye ederim.
Namaz Rabbimize yakarıştır. Farzı,sünneti, katı şekil şartları olmaz. Yakarmak, kulun en tabi özelliği ve olmazsa olmazıdır zaten. ÖmerFurkan kardeşimizin de dikkat çektiği gibi, Rabbimiz bizi herzaman duyar,görür,içimizi dışımızı,sakladığımızı açığa vurduğumuzu bilir.Onun huzuruna girip çıkmak diye birşey olmadığı gibi, bizi duymadığı bir zaman ve hal de yoktur. Bu sebeple, yakarışımızda önemli olan içtenliğimizdir. Kafamızı şekilsel sorularla doldurdukça, bu içtenliğimiz zedelenir ve namaz kıldık derken,Rabbimize içten yakaramadan bir de huzurdan çıkarız.(!)
Selam ile.
hiiic
21. September 2010, 05:13 PM
Uğurcuğum farzlarla yetinebilirsin. Allah neyi emrettiyse onu yap, diğerlerine kulak asma... eğer asarsan sana 4bin4 salaten tefriciyede çektirirler, tespik namazıda kıldırırlar, leblebi tozuyla 1001 tekbir de çektirirler, muskada yazdırırlar, büyüde yaptırırlar, kabede tavaf ettirirler, defalarca yattırıp kaldırırlar, döverler, keserler, öldürürler, öldürttürürler.
Eğer kafana takılırsa Allaha sor, soru sorup cevap alamayacağın birşeyin peşinden mi gideceksin? Cevaplar gelir ama yeterki gelecek cevabı kabul et, bildiğim bildik çaldığım düdük misaline girme. Zaten eğer samimi bir kulsan Allah seni (zorla da olsa) doğru yola iletecektir. Sıkma kendini sen samimiyetle Allaha yönel.
FEDAKARADAM
7. February 2011, 03:47 PM
Uğurcuğum farzlarla yetinebilirsin. Allah neyi emrettiyse onu yap, diğerlerine kulak asma... eğer asarsan sana 4bin4 salaten tefriciyede çektirirler, tespik namazıda kıldırırlar, leblebi tozuyla 1001 tekbir de çektirirler, muskada yazdırırlar, büyüde yaptırırlar, kabede tavaf ettirirler, defalarca yattırıp kaldırırlar, döverler, keserler, öldürürler, öldürttürürler.
Eğer kafana takılırsa Allaha sor, soru sorup cevap alamayacağın birşeyin peşinden mi gideceksin? Cevaplar gelir ama yeterki gelecek cevabı kabul et, bildiğim bildik çaldığım düdük misaline girme. Zaten eğer samimi bir kulsan Allah seni (zorla da olsa) doğru yola iletecektir. Sıkma kendini sen samimiyetle Allaha yönel.
Sünnetler kapı dışarı edildi değil mi?Hani peygamberin yolundaydık, ne oldu, peygmber öldü de sünnetler onunla beraber mi gittiler?.
Yahu Allah aşkına şu İslam'ı adam gibi öğrenin hep sizinle mi uğraşacağız.
Resûlüne imân ve itâat olmadan Allah'a imân ve itâat olmaz. Çünkü Allahü teâlâ, kendine itâ'ati, bir çok âyette, Resûlü ile birlikte zikretmistir. Meselâ buyuruyor ki:
(Resûle itâ'at eden, Allah'a itâ'at etmis olur.) [Nisâ 80]
(Resûl, size ne verdiyse onu alin, size neyi yasakladiysa ondan sakinin!) [Haşr- 7]
(De ki "Eger Allah'i seviyorsaniz bana uyun ki Allah da sizi sevsin!") [Aliİmrân 31]
Allahü Teala, Peygamber efendimize itâati emrettigi gibi, ona muhâlefeti, isyâni da yasaklamistir:
(Kim Allah'a ve Resûlüne isyân eder ve hududullahi asarsa Allah onu, temelli kalacagi Cehenneme sokar.) [Nisâ 14]
(Dogru yol belli olduktan sonra, Peygambere karsi geleni ve mü'minlerin yolundan baska bir yola uyani, o yolda birakir ve cehenneme sokariz.) [Nisâ 115]
Allah'a, Resûlüne isyan hakkında
(Allah ve Resûlüne karsi gelen, bilsin ki Allah'in azâbi çetindir.) [Enfal 13]
Sünnet-i seniyyeye uymanin farz oldugunu yukarida âyet-i kerîmelerle bildirmistik. Bu konudaki hadîs-i serîflerden birkaçi da söyle:
(Bana uyan Cennete girer, isyân eden giremez.)
(Resûlün harâm kilmasi, Allah'in harâm kilmasi gibidir.) [Tirmizî]
(Allah'in kitabina, Peygamberin sünnetine sarilan sapitmaz.) [Hâkim]
(Sünnetimden yüz çeviren benden degildir.) [Müslim]
(Benden sonra ihtilâflar çikar. O zaman sünnetime ve hülefa-i râsidînin sünnetine uyun!) [Tirmizî]
Kur'ân-i kerîm, Peygamber efendimize inmistir. Muhatabi odur. Eshâb-i kirâm, Peygamber efendimize, Kur'ân-i kerîmin açiklamasini suâl ederlerdi. Açiklamayi gerektirmiyen âyetler hariç, her âyetin açiklamasini bilen yalniz odur. Resûlullah efendimizin bildirdiginden baska türlü açiklamak yanlis olmakla kalmaz, Allah'a ve Resûlüne iftirâ olur. Hiç bir kimse, Peygamber efendimizden daha iyi bildigini söyleyemez. Çünkü Allahü teâlâ buyuruyor ki:
(Size kitabi, hikmeti getiren ve bilmediklerinizi ögreten bir Peygamber gönderdik.) [Bakara 151]
Demek ki, Peygamber efendimiz, Kitabin [Kur'ân-i kerîmin] disinda, bir de hikmet getirmistir.
Ayrica, Kurân-i kerîme ragmen, insanlarin bilmedigi seyleri de ögretmistir. Allahü teâlâ, hikme ehlini de övmüstür:
[B](Allah, hikmeti kime dilerse ona verir. Kime de hikmet verilmisse, muhakkak ona çok hayr verilmistir.) [Bakara- 269]
Hikmet, fen ma'nâsina geldigi gibi, fikih ilmi ma'nâsina da gelir. (Dürr-ül muhtâr)
Peygamber efendimiz, 0bin Abbâs hazretleri için, (Yâ Rabbî, bunu fakîh kil, hikmet sâhibi eyle ve buna Kur'ân-i kerîmin bilgilerini ihsân eyle) buyurdu. (Buhârî)
FEDAKARADAM
7. February 2011, 03:50 PM
Kur’ân-ı Kerim’de namaz vakitleri, genelden özele doğru gidilerek açıklanmıştır. Namazların belli vakitlerde olduğunu bildiren genel bir âyetten sonra, Mekke döneminde beş vakit namaz emredilmezden önce sabah, akşam ve gece namazı olmak üzere üç vakit kılınan namaza, daha sonra da beş vakit namazın vakitlerine sarahat derecesinde işaret edilmiştir. Böylece Kur’ân’da namaz vakitlerinde bir ikmâlin olduğu, yani tedrîcî olarak tamamlanmaya gidildiği söylenebilir.
Beş vakit namaza işâret eden âyetlerden bazıları şunlardır: ‘Gündüzün güneş dönüp gecenin karanlığı bastırıncaya kadar belli vakitlerde namaz kıl ve özellikle sabah namazını kıl…’ (İsrâ, 17/78), ‘…Güneşin doğmasından ve batmasından önce Rabbinin yüceliğini ilan et, O’na hamdet. Gecenin bazı vakitlerinde, gündüzün bazı tarafında da O’na ibâdet et ki, Allah’ın rızâsına eresin.’ (Tâ-Hâ, 20/130); ‘Haydi siz akşama girerken, sabaha çıkarken Allah’ı takdis ve tenzih edin, namaz kılın. Göklerde ve yerde hamd, güzel övgü O’na mahsustur. Günün sonunda (ikindi) ve öğleye girerken de O’nu takdis ve tenzih edin, namaz kılın.’ (Rûm, 30/17-18).
Kur’ân’ı tefsir eden âlimler, söz konusu âyetlerin işâreten de olsa beş vakit namaza delâlet ettiğini belirtirler. Meselâ Allâme Elmalılı’ya göre: ‘Bu ve benzeri âyetlerle sabah, öğle, ikindi, akşam ve yatsı olmak üzere beş vakit namazın vakitleri tayin edilmiştir.’ (Elmalılı, ts, 3/71). Sadece Tâ-Hâ Sûresi’ndeki yukarıda geçen âyet, tek başına beş vakit namaza işâret etmektedir: Güneşin doğmasından önce sabah namazı, batmasından önceki ikindi namazı, gecenin bir kısım saatleri akşam ile yatsı, gündüzün bazı taraflarındaki namaz ise öğle namazıdır.
Âyetlerde işâret edilen bu vakitlerin sınırlarının tam bir şekilde tespiti ve namazların nasıl kılınacağı bizzat Hz. Peygamber (S.A.V.) tarafından yapılıp izah edilmiş ve o zamandan beri de Müslümanlar tarafından ihtilâfsız uygulanmıştır. Bilindiği gibi Peygamber Efendimizin (s.a.s.) görevlerinden birisi Kur’ân’ı tebliğ etmek, diğeri de onu açıklamak, hayata tatbikini bizzat temsille, yani yaşayarak ortaya koymaktır.
Beş vakit namaz kılanın hâli, evinin önünden akan suda beş defa yıkanan kimse gibidir. Nasıl böyle bir kimse kirden temizlenirse namaz kılan da küçük günahlardan öyle temizlenir.) [Buhari, Müslim, İ.Ahmed, Beyheki, Darimi, Taberani]
FEDAKARADAM
7. February 2011, 03:51 PM
Sual: Namaz beş vakit değil mi? Niye üç veya altı vakit diyenler çıkıyor?
CEVAP
Namaz beş vakittir (http://www.dinimizislam.com/detay.asp?Aid=2780)
hiiic
7. February 2011, 03:56 PM
Fedakar yazdığın zırvalıklar çok uzun olduğu ve gerçekten zırvalık olduğu için okumayacağım, ama şunu tekrar hatırlatıyorum.
Sana sünnet hadis diye söylenenlerin pek çoğu yalan ve iftiradır. Sen bu hadis kitapları ve yahudi bozması alimlerinle beraber değil peygamber yoluna Kurnanın bile dışına çıkıyorsunuz haberiniz yok.
Peygamber hadis yazdırmadı, sadece allahın vahyini yazıdrdı, hatta benden sonra hadis yazmayın uydurmayın diyede uyardı. Ondan sonraki halifeler de uyardı ama bunlara rağmen sen oturmuş hala iki yahudinin senin gibi akılsızları kandırarak dine soktuğu uydurmaları din diye satıyorsun.. yazıktır yaa 100 kere anlattık anlamadın, bizede yazık boşuna yazıyroruz demekki. hep aynı şeyleri dönüp dolaşıp aynı şeyleri tekrarlıyorsun.
önce otur adam gibi ne yazıyor sana ne denmiş oku. ADAM GİBİ OKU ADAM.
hiiic
7. February 2011, 04:00 PM
CEVAP
Peygamber efendimiz bize namazın beş vakit olduğunu bildirdi. Senelerce beş vakit kıldı. Artık başka delil aramak gerekmez. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki
al verdiğin linkdeki yazının başı böyle...
yani diyorki,, senelerce insanlar savaşmış kan dökmüş, savaş güzelir bizde savaşalım mı yani?
Tartışmaya gerek yok peygamber savaşın dedi, senelerce insanlar savaştı hadi tüfenkleri alın hadi hemen gidiyoruz savaşmaya...
arkadaşım sizin sorununuzu söylim ben,, sizin sıkıntınızın adı "RAHAT BATMASI". bu rahatsızlık çok kötü bir hastalık ne dokturu var ne tabibi.. rahat battımı insan çok sıkıntılı oluyor anlıyorum sizi ama sıkın dişinizi, göreceğiz ahirette peygamber buhariyi mi yazmış müslimimi yazmış yoksa sadece Kuran vahyini mi getirmiş.. az daha sıkın biliyorum çok kötü batıyor ama dayanın..
-----------------------
bu arada mutlaka fedakarın verdiği linki okuyun.. ayetler nasıl çarpıtılır din nasıl dışardan ikame ile bozulur güzel bir örnek,,,
FEDAKARADAM
7. February 2011, 04:18 PM
Fedakar yazdığın zırvalıklar çok uzun olduğu ve gerçekten zırvalık olduğu için okumayacağım, ama şunu tekrar hatırlatıyorum.
Sana sünnet hadis diye söylenenlerin pek çoğu yalan ve iftiradır. Sen bu hadis kitapları ve yahudi bozması alimlerinle beraber değil peygamber yoluna Kurnanın bile dışına çıkıyorsunuz haberiniz yok.
Peygamber hadis yazdırmadı, sadece allahın vahyini yazıdrdı, hatta benden sonra hadis yazmayın uydurmayın diyede uyardı. Ondan sonraki halifeler de uyardı ama bunlara rağmen sen oturmuş hala iki yahudinin senin gibi akılsızları kandırarak dine soktuğu uydurmaları din diye satıyorsun.. yazıktır yaa 100 kere anlattık anlamadın, bizede yazık boşuna yazıyroruz demekki. hep aynı şeyleri dönüp dolaşıp aynı şeyleri tekrarlıyorsun.
önce otur adam gibi ne yazıyor sana ne denmiş oku. ADAM GİBİ OKU ADAM.
Tarikat ve hadis düşmanlarının diliyle konuşmasan iyi olur.Kimseye de yahudiden dönmedir diye iftira etme!.Tartışmasını bile beceremiyorsun.Her bir sözünün cılkı çıkık...Bu kafayla 100 yıl daha yaşasan İslam'da bir arpa boyu yol katedemezsin.Herşeye muhalif olma ve bilmediğin konularda da ahkam kesilme... Yazdıklarımı iyice okumadan da sazan balığı gibi atlama konulara...
KUR'AN'IN DAHA ELİFBA'SINDAN BİLE HABERİN YOK!.
Sadece meallerle yola çıksaydım Allah muhafaza yolumu şaşırırdım.
Bak arkadaş!.tarikat, mezhep, tasavvuf şeriat, hadis;bunların içine dal öğren yoğrul ve ondan sonra burada tartış benimle...Bunları incelemeye tenezzül etmezsin kuru bir akılla bana akıl satarsın.Çocuk mu sandın beni!.
Yahu siz bu siteden herkesi uzaklaştırmışsınız.Demek ki çekici değil, itici olmuşsunuz.Utanmadan bir de değerli mukaddes davalara yan gözle bakanlardansınız.
Site bayağı yalnızlaşmış.Bunun vebali de sen ve senin gibilerdir.Hayatınıza, nefsinize uygun ne varsa bu Kur'an'dandır diye algılamışsınız.Allah'tan korkun yahu!...
Ayetler, hadisler veriyoruz hiç anladığınız, düşündüğünüz de yok.Ne biçim akıl bu, ne biçim müslümansınız?
En iyisi bu siteye hiç uğramamak lazımmış... :mad:
SON SÖZÜM:KİM HADİSLERE UYDURUK DİYORSA ASIL KENDİSİ UYDURUK İNSAN DEMEKTİR.
CAHİLE LAF ANLATMAK NE KADAR ZORMUŞ ALLAHIM.AF ET BİZİ BUNLARIN SAYESİNDE EPEY GÜNAHLAR İŞLEDİM.BU ARKADAŞLARA DA GERÇEK MANA DA HİDAYET NASİP EYLE!
ALLAH'IN SELAMI ÜZERİNİZE OLSUN, RABBİME EMANET OLUN...
hiiic
7. February 2011, 04:50 PM
Ben buharnin hadislerini ayetlerden daha çok biliyorum, çünkü senin gibi pek çok kişiyle karşılaştım bana emrettiler ki Kuran okuma! hadis oku, bende okudum yıllarca, yıllarca tarikat köşelerinde evliya mürşit peşlerinde gezdim. rabıtalar yaptım, yıllarca alim evliya kitapları okudum..
Ama gün geldiki sadece 1 tane... 1 tane ayet meali okdum,, bak ne diyorum 4 değil 5 değil 10 değil,,, sana yazdığımız gibi onlarca değil sadece 1 tane....
sen gelmiş bana bunları yap diyorsun,, e be güzel kardeşim. sen kendini gerçekten bişiler biliyor mu sanıyorsun yoksa öyle mi göstermeye çalışıyorsun?
Kuran anlaşılmaz dersiniz ama peygamberin hadisleri nasıl oluyorsa hiç sapmadan anlaşılıyor..
Kuran anlaşılmaz dersiniz ama ne kadar arap alim varsa hepsinin yazısı anlaşılıyor.
oturmuş çokda iş yapmış marifet yapmış gibi içinden çıktığımız pisliği bize övüyor aklınca git bunlarla yoğrul diyor,,
Gerçekten Allahın saptırdığına çıkış yok,, hidayet vermediğine çıkış yok..
hiiic
7. February 2011, 05:11 PM
Adama yüz kere diyoruz ki Kuran düşünülüp öğüt alınsın diye indi,,,
100 kere sayarım yazdım bunu,,, ayetlerden örnekler ve apaçık açıklamalar getirdik..
buna rağmen yine diyorki elif badan haberin yok :)
Bu ne anlamaz bir kavim bu ne inatçı şeytanlar... Daha ne açıklayacaksın ki,,, yada açıklasan ne olacak?? :)
Laf konuşmasından haberi yok, aynısıyla karşılık verincede acıtasyon yapıyor,, "ben giderim aaa, herkes gitmiş bende giderim"" sgit.
sanki kaldında 2 bişi öğrendin.. ayetle açıkladık Kuran anlaşılmalı anlaşılmaz ise önemi yok diye hala elif ba diyor.. ne diyim ben daha sanaç çokda lüzumlu hin kumaşı gibi gierim giderim..
koçum aldınız cevabınızı gidersiniz.. Bütün bu yazdıklarımıza şahit olarak Allah yeter.. O bilgisayarı ders olsun diye bir kere eline verdi,, en acil durumda ikinci kere vermeyede gücü yeter. o zaman anlarsın kaç bucakmış uydurmanın hali.
***
sitenin yanlız hali içinde Tebyin sana daha önce söylemedi mi?
Biz, bu hak yollar yalnız başladı yalnız başlayacak kimsesiz başladı kimsesiz devam ediyor demedi mi?
İsanın yanında havari kalmadıysa, İbrahimin ümmeti yoksa bunun suçu peygambere mi?
Sitede user yoksa bunun suçu Kuranın mı hakikatın mı? İnsanlar gaflette pek çoğuda senin gibi sapık yola düşmüş..
bi lafı 10 kere söletme bize, bir kez olsun şaşırt benide aaa bunu bana daha önce demişlerdi de,,, her defasında farklı kişimi kullanıyor aynı nick i anlamadım gitti. ne laf anlamaz ne akıllanmaz bir kavim.. işte yecüc mecüc bunlar yaaa. bunlara kızgın demirle bakırı dökeceksin,, bazen hizbullaha imrenmiyor değilim.
***
EDİT
Al sayende o ayetinde manasına vardım,,,
yecüc mecüc gibi laf anlamaz toplumları hemen izole edeceksin anında banı vuracaksın başlarına bi daha gün yüzüne çıkamasınlar..
Bak ayetin manası bu işte.. madem laf anlamaz madem akıllanmaz.. gömeceksin anında dğın arasına.. bidaha da çıkamasın..
:) her işte hayır vardır derler, sayende bir manaya daha vakıf oldum, yoksa kafama takılan bir ayetti kendiler. Allah razı olsun. bir işe yaradın yani..
aşık74
8. February 2011, 12:55 PM
Sünnetler kapı dışarı edildi değil mi?Hani peygamberin yolundaydık, ne oldu, peygmber öldü de sünnetler onunla beraber mi gittiler?.
Yahu Allah aşkına şu İslam'ı adam gibi öğrenin hep sizinle mi uğraşacağız.
Resûlüne imân ve itâat olmadan Allah'a imân ve itâat olmaz. Çünkü Allahü teâlâ, kendine itâ'ati, bir çok âyette, Resûlü ile birlikte zikretmistir. Meselâ buyuruyor ki:
(Resûle itâ'at eden, Allah'a itâ'at etmis olur.) [Nisâ 80]
(Resûl, size ne verdiyse onu alin, size neyi yasakladiysa ondan sakinin!) [Haşr- 7]
(De ki "Eger Allah'i seviyorsaniz bana uyun ki Allah da sizi sevsin!") [Aliİmrân 31]
Allahü Teala, Peygamber efendimize itâati emrettigi gibi, ona muhâlefeti, isyâni da yasaklamistir:
(Kim Allah'a ve Resûlüne isyân eder ve hududullahi asarsa Allah onu, temelli kalacagi Cehenneme sokar.) [Nisâ 14]
(Dogru yol belli olduktan sonra, Peygambere karsi geleni ve mü'minlerin yolundan baska bir yola uyani, o yolda birakir ve cehenneme sokariz.) [Nisâ 115]
Allah'a, Resûlüne isyan hakkında
(Allah ve Resûlüne karsi gelen, bilsin ki Allah'in azâbi çetindir.) [Enfal 13]
Sünnet-i seniyyeye uymanin farz oldugunu yukarida âyet-i kerîmelerle bildirmistik. Bu konudaki hadîs-i serîflerden birkaçi da söyle:
(Bana uyan Cennete girer, isyân eden giremez.)
(Resûlün harâm kilmasi, Allah'in harâm kilmasi gibidir.) [Tirmizî]
(Allah'in kitabina, Peygamberin sünnetine sarilan sapitmaz.) [Hâkim]
(Sünnetimden yüz çeviren benden degildir.) [Müslim]
(Benden sonra ihtilâflar çikar. O zaman sünnetime ve hülefa-i râsidînin sünnetine uyun!) [Tirmizî]
Kur'ân-i kerîm, Peygamber efendimize inmistir. Muhatabi odur. Eshâb-i kirâm, Peygamber efendimize, Kur'ân-i kerîmin açiklamasini suâl ederlerdi. Açiklamayi gerektirmiyen âyetler hariç, her âyetin açiklamasini bilen yalniz odur. Resûlullah efendimizin bildirdiginden baska türlü açiklamak yanlis olmakla kalmaz, Allah'a ve Resûlüne iftirâ olur. Hiç bir kimse, Peygamber efendimizden daha iyi bildigini söyleyemez. Çünkü Allahü teâlâ buyuruyor ki:
(Size kitabi, hikmeti getiren ve bilmediklerinizi ögreten bir Peygamber gönderdik.) [Bakara 151]
Demek ki, Peygamber efendimiz, Kitabin [Kur'ân-i kerîmin] disinda, bir de hikmet getirmistir.
Ayrica, Kurân-i kerîme ragmen, insanlarin bilmedigi seyleri de ögretmistir. Allahü teâlâ, hikme ehlini de övmüstür:
[B](Allah, hikmeti kime dilerse ona verir. Kime de hikmet verilmisse, muhakkak ona çok hayr verilmistir.) [Bakara- 269]
Hikmet, fen ma'nâsina geldigi gibi, fikih ilmi ma'nâsina da gelir. (Dürr-ül muhtâr)
Peygamber efendimiz, 0bin Abbâs hazretleri için, (Yâ Rabbî, bunu fakîh kil, hikmet sâhibi eyle ve buna Kur'ân-i kerîmin bilgilerini ihsân eyle) buyurdu. (Buhârî)
Selamlar ...
De ki “ Ben sizi ancak vahiy ile uyarıyorum.”
21-Enbiya Suresi 45
Böylece biz seni, kendilerinden önce nice ümmetlerin gelip geçtiği bir ümmete sana vahyettiklerimizi okuman için gönderdik.
13-Rad Suresi 30
Bu Kuran, bana, sizi ve ulaştığı kimseleri uyarmam için vahyolundu.
6-Enam Suresi 19
Onlara ayetlerimiz açık açık okununca, bizimle karşılaşmayı ummayanlar “Bize bundan başka bir Kuran getir veya bunu değiştir.” dediler. De ki “Onu kendiliğimden değiştirmem benim için söz konusu olamaz. Ben sadece vahyolunana uyuyorum.” 10-Yunus Suresi 15
Ayetlerde görüldüğü gibi, Peygamber’in açıkladığı ve uyduğu vahiy Kuran’dır.
İnanmayanların reddettiği, değiştirilmesini istedikleri de Kuran’dır.
Peygamber’in vazifesi kendisine vahiy olarak gelen Kuran’ı okumaktır.
Peygamber’e uymak; Kuran’a uymak, Kuran’ın sistemine göre inanmak, hareket etmek ve yaşamaktır.
Peygamber’imiz Kuran’da en çok “Resul” kelimesiyle tanıtılır. Resul Türkçe’de “elçi” kelimesinin karşılığıdır ki Allah bu kelimeyle, Peygamberimiz’in vazifesi olan Allah’tan aldığı mesajı insanlara iletmeyi vurgular.
Ayetlerden gördüğümüz gibi bu mesaj Kuran’dır. Başka hiçbir kaynağa, hiçbir kitaba gönderme yoktur. Allah, Kuran dışında başka uyulması gereken vahiyler, kaynaklar olsaydı, onları da belirtir, onlara da uymamızı isterdi.
Oysa bugünkü manzaraya baktığımızda yüzlerce cilt hadis ve fıkıh kitabının dinin kaynağı sayılarak Kuran’a eş koşulduğunu görüyoruz. Böylece Kuran’ın din konusundaki otoritesi ve kaynaklığı %100 iken, Kuran birçok kaynağın arasındaki bir kaynağa indirgeniyor.
Öyle ki Kuran’ın oluşturulan bu yeni yapıda hacim olarak payı %1’in bile çok altındadır. Gördüğümüz tüm bu ayetler, Kuran’ın değerini düşüren, Peygamber’e yalan sözler(hadisler) atfeden, Peygamber’e iftira eden bu mantığa karşı çıkar.
Bu yazı üzerine biraz düşünün fedakar kardeşim !!! Rica ediyorum ...
Selamlar..
aşık74
8. February 2011, 12:59 PM
Kur’ân-ı Kerim’de namaz vakitleri, genelden özele doğru gidilerek açıklanmıştır. Namazların belli vakitlerde olduğunu bildiren genel bir âyetten sonra, Mekke döneminde beş vakit namaz emredilmezden önce sabah, akşam ve gece namazı olmak üzere üç vakit kılınan namaza, daha sonra da beş vakit namazın vakitlerine sarahat derecesinde işaret edilmiştir. Böylece Kur’ân’da namaz vakitlerinde bir ikmâlin olduğu, yani tedrîcî olarak tamamlanmaya gidildiği söylenebilir.
Beş vakit namaza işâret eden âyetlerden bazıları şunlardır: ‘Gündüzün güneş dönüp gecenin karanlığı bastırıncaya kadar belli vakitlerde namaz kıl ve özellikle sabah namazını kıl…’ (İsrâ, 17/78), ‘…Güneşin doğmasından ve batmasından önce Rabbinin yüceliğini ilan et, O’na hamdet. Gecenin bazı vakitlerinde, gündüzün bazı tarafında da O’na ibâdet et ki, Allah’ın rızâsına eresin.’ (Tâ-Hâ, 20/130); ‘Haydi siz akşama girerken, sabaha çıkarken Allah’ı takdis ve tenzih edin, namaz kılın. Göklerde ve yerde hamd, güzel övgü O’na mahsustur. Günün sonunda (ikindi) ve öğleye girerken de O’nu takdis ve tenzih edin, namaz kılın.’ (Rûm, 30/17-18).
Kur’ân’ı tefsir eden âlimler, söz konusu âyetlerin işâreten de olsa beş vakit namaza delâlet ettiğini belirtirler. Meselâ Allâme Elmalılı’ya göre: ‘Bu ve benzeri âyetlerle sabah, öğle, ikindi, akşam ve yatsı olmak üzere beş vakit namazın vakitleri tayin edilmiştir.’ (Elmalılı, ts, 3/71). Sadece Tâ-Hâ Sûresi’ndeki yukarıda geçen âyet, tek başına beş vakit namaza işâret etmektedir: Güneşin doğmasından önce sabah namazı, batmasından önceki ikindi namazı, gecenin bir kısım saatleri akşam ile yatsı, gündüzün bazı taraflarındaki namaz ise öğle namazıdır.
Âyetlerde işâret edilen bu vakitlerin sınırlarının tam bir şekilde tespiti ve namazların nasıl kılınacağı bizzat Hz. Peygamber (S.A.V.) tarafından yapılıp izah edilmiş ve o zamandan beri de Müslümanlar tarafından ihtilâfsız uygulanmıştır. Bilindiği gibi Peygamber Efendimizin (s.a.s.) görevlerinden birisi Kur’ân’ı tebliğ etmek, diğeri de onu açıklamak, hayata tatbikini bizzat temsille, yani yaşayarak ortaya koymaktır.
Beş vakit namaz kılanın hâli, evinin önünden akan suda beş defa yıkanan kimse gibidir. Nasıl böyle bir kimse kirden temizlenirse namaz kılan da küçük günahlardan öyle temizlenir.) [Buhari, Müslim, İ.Ahmed, Beyheki, Darimi, Taberani]
Selamlar...
Namaz, Urduca ve Farsça'da "dua" anlamına gelir. Kuran inmeden önce "namaz" Pers'teki Zerdüştler (ateşe tapanlar) tarafından da uygulanıyor ve uygulanan bu "namaz" günümüz Müslümanlarının uyguladığı "namaz" ile çok büyük benzerlikler gösteriyordu.
Aşağıdaki alıntı bir zerdüşt sitesinden namazın nasıl kılınacağını anlatıyor.
Dikkat ederseniz bu ritüele başlamadan önce aynı şu an Arap dinini izleyenlerin uyguladığı gibi bir çeşit abdest alındığını görürsünüz.
"Zerdüşt namazına başlamadan önce kişi; ellerini, ayaklarını ve yüzünü yıkar, başa takke veya başörtüsü giyip, güneşe doğru dönerek Ashem, Yatha, Kemna Mazda için dua eder.
Bu namaz da ne tesadüftür ki günde tam 5 vakittir! Güneşin doğuşundan öğlen 12:40 'a kadar olan namaza Havan Geh, öğlen 12:40 ile 15:40 arasındakine Rapithavan Geh, 15:40 ile günbatımına kadarki namaza Ujiren Geh, günbatımından 24:40'a kadar süresi olan namaza Aiwisuthrem Geh denirken 24:40'dan güneşin doğuşuna kadar kılınması gereken namaza ise Ushahin Geh denir61. "
Önemli bir nokta daha; İmam Buhari ve diğer hadis toplayanların hepsi o zamanlar zerdüştlüğün yaygın olduğu Pers asıllıdır.!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!
Bu bilgide size bir fikir ve düşünme vesilesi olabilir sanırım !!!
selamlar...
aşık74
8. February 2011, 01:09 PM
Sual: Namaz beş vakit değil mi? Niye üç veya altı vakit diyenler çıkıyor?
CEVAP
Namaz beş vakittir (http://www.dinimizislam.com/detay.asp?Aid=2780)
Salat'ın kökü olan S-L-v'ın klasik Arapça lügatlarında birçok anlamı var, bu anlamları incelemeden önce geleneksel çevirilerdeki salat'ın Kuran baz alındığında tutarlı olup olmadığını araştıracağız.
Bazı ayetlerde salat kelimesini "namaz" olarak tercüme etmek uygun düşmüyor. Çevirmenler bunu fark ederek bazı cümlelerin anlam bütünlüğünü koruyabilmek amacıyla ya her zaman namaz olarak çevirdikleri kelimenin anlamını değiştirmişler ya da değiştirmeyerek ayetleri sağduyuya aykırı bir biçimde bırakmışlar. İşte bu tür ayetlere birkaç örnek:
02:157 İşte böyleleri üzerine Rablerinden salavat ( *salavat; salat kelimesinin çoğuludur. ) vardır, bir rahmet var. İşte bunlardır iyiye ve güzele ermiş olanlar.
Allah insanlar için namaz mı kılıyor? Dua mı ediyor?
09:05 O haram aylar çıktığında artık müşrikleri, kendilerini bulduğunuz yerde öldürün. Onları yakalayın, onları hapsedin, onları her gözetleme yerinde oturup bekleyin. Eğer tövbe eder, namazı kılar ( EKAMUS SALATE ), zekâtı da verirlerse, artık yollarını serbest bırakın. Allah Gafurdur, Rahimdir.
Allah inanmayanların bağışlanması için namaz kılması gerektiğini mi söylüyor? Namaz kılmazlarsa öldürülecekler mi? Peki ya "namaz" kılıp da şirk koşmaya, putlara tapmaya devam ederlerse? Bu mantıklı geliyor mu size? Kuran dinde zorlama yok (02:256) demiyor mu?
24:41 Göklerde ve yerde bulunanlarla dizi dizi kuşların Allah'ı tespih ettiklerini görmez misin? Her biri kendi duasını
( SALATE-HU ), kendine özgü tespihini bilmiştir. Allah, onların yapmakta olduklarını çok iyi bilmektedir.
Kuşlar da namaz mı kılıyor?
09:103 Onların mallarından sadaka al, bununla onları (günahlarından) temizlersin. Onlar için dua et ( SALLİ ALEYHİM ), çünkü senin duan ( SALATEKE ) onlar için bir sükunettir. Allah işitendir, bilendir.
Bir kimsenin namazı / duası diğer kişilere nasıl sükûnet verebilir?
08:35 Onların Beytullah yakınındaki namazları ( SALATUHUM ) da ıslık çalmak ve el çırpmaktan başka bir şey değildir. (Ey kâfirler!) İnkar etmekte olduğunuz şeylerden ötürü şimdi azabı tadın!
Kâfirler dahi ıslık çalarak ve el çırparak "namaz" kılabilmektedir!
02:239 Eğer (herhangi bir şeyden) korkarsanız namazlarınızı yürüyerek yahut binmiş olarak kılın. Güvene kavuştuğunuz zaman, siz bilmezken Allah' ın öğrettiği şekilde O'nu anın.
Yeryüzünde yürüyerek veya (deveye, vs.) binmiş olarak "namaz" kılabilen bir Müslüman var mı? Yürüyerek kılınabilen bir namaz neden ayakta da kılınmasın?
70:19-35 Gerçek şu ki İNSAN PEK HIRSLI YARATILMIŞTIR. Kendisine fenalık dokununca basar bağırır. Ona imkan verildiğinde ise pinti kesilir. ANCAK ŞUNLAR ÖYLE DEĞİLDİR: NAMAZ KILANLAR, Kİ ONLAR NAMAZLARINDA DEVAMLIDIRLAR. Bunların mallarında belirli bir hak vardır: Yoksul ve yoksun için. Bunlar, ceza gününe içtenlikle inanırlar. Bunlar, yalnız Rablerinin azabından ürperirler.
Gerçekten de Rablerinin azabı emin olunmayacak bir azaptır. Bunlar, cinsiyet organlarını titizlikle korurlar. Ancak onlar, eşleriyle, imkânlarının sahip olduğu şeyler konusunda kınanamazlar. Kim bunun ötesini isterse, işte böyleleri sınırı aşanların ta kendileridir. Bunlar, kendilerindeki emanetlere ve ahitlerine sadık kalırlar. Bunlar, tanıklıklarını tam yaparlar. Ve bunlar, namazlarını-dualarını korurlar. İşte bunlar cennetlerde ikram göreceklerdir.
Dikkat edilirse Allah ayette insanların karakteristik özelliklerinden bahsediyor, inananların değil. Bütün insanoğlu Müslümanlar gibi "namaz" kılıyor mu?
96:09-12 Gördün mü şu men edeni (engelleyeni), namaz kılarken bir kulu (namazdan)? Gördün mü, ya o doğru yolda olur, yahut tâkvayı emrediyorsa?
Bu sûre "oku" emri ile başlayan ve çoğu kaynağa göre Peygamberimize vahyedilen ilk sûre olan ALAK süresidir ve birinin namaz kılarken engellendiğinden bahsetmektedir. Bu mümkün müdür? Bir kimse evinde namaz kılsa onu kim engelleyebilir? Hani "namaz" Peygamberimiz miraca yükselirken emrolunmuştu?
29:45 (Resulüm!) Sana vahyedilen kitabı oku ve namazını kıl. Muhakkak ki, namaz, hayasızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah' ı anmak elbette (ibadetlerin) en büyüğüdür. Allah yaptıklarınızı bilir.
Kılınan namaz insanları kötülüklerden uzaklaştırıyor mu? KESİNLİKLE HAYIR! Dünyada "namaz" kılıp masum insan öldüren, zina yapan, tecavüz eden, katil olan, hırsızlık yapan, kumar oynayan, adam dolandıran, mezardaki ölüden medet umup Allah'a şirk koşan kaç kişi vardır?
Kuran'ı Kerim'in indirildiği 23 yıl boyunca inananlar Peygamberimize bir çok konuda soru sormuşlar (Yasak aylarda savaşma, şarap ve kumar, kıyamet, ruh, dağlar, vb.).
Fakat nedense kimse salat'ın ne olduğunu, eğer şuan ki çevrildiği gibi "namaz" demek ise hangi sûrelerin okunacağını, hangi namazın kaç rekât kılınacağı, neyin namazı bozup bozmayacağını, kılınmayan "namaz"ların kaza yapılıp yapılmayacağını sormamıştır.
Örneğin Allah orucun kaza yapılabileceğini söylediği halde salat'ın kazasından hiç bahsetmemiştir.
Ayetlerden anlaşıldığı üzere Kuran'ın indiği zaman müminler salat'ın ne olduğunu çok iyi biliyorlardı.
Lütfen üstteki yazının hepsini okuyun ve iyice düşünün ,mantık yürütün !!!
Selamlar ....
aşık74
8. February 2011, 01:12 PM
Tarikat ve hadis düşmanlarının diliyle konuşmasan iyi olur.Kimseye de yahudiden dönmedir diye iftira etme!.Tartışmasını bile beceremiyorsun.Her bir sözünün cılkı çıkık...Bu kafayla 100 yıl daha yaşasan İslam'da bir arpa boyu yol katedemezsin.Herşeye muhalif olma ve bilmediğin konularda da ahkam kesilme... Yazdıklarımı iyice okumadan da sazan balığı gibi atlama konulara...
KUR'AN'IN DAHA ELİFBA'SINDAN BİLE HABERİN YOK!.
Sadece meallerle yola çıksaydım Allah muhafaza yolumu şaşırırdım.
Bak arkadaş!.tarikat, mezhep, tasavvuf şeriat, hadis;bunların içine dal öğren yoğrul ve ondan sonra burada tartış benimle...Bunları incelemeye tenezzül etmezsin kuru bir akılla bana akıl satarsın.Çocuk mu sandın beni!.
Yahu siz bu siteden herkesi uzaklaştırmışsınız.Demek ki çekici değil, itici olmuşsunuz.Utanmadan bir de değerli mukaddes davalara yan gözle bakanlardansınız.
Site bayağı yalnızlaşmış.Bunun vebali de sen ve senin gibilerdir.Hayatınıza, nefsinize uygun ne varsa bu Kur'an'dandır diye algılamışsınız.Allah'tan korkun yahu!...
Ayetler, hadisler veriyoruz hiç anladığınız, düşündüğünüz de yok.Ne biçim akıl bu, ne biçim müslümansınız?
En iyisi bu siteye hiç uğramamak lazımmış... :mad:
SON SÖZÜM:KİM HADİSLERE UYDURUK DİYORSA ASIL KENDİSİ UYDURUK İNSAN DEMEKTİR.
CAHİLE LAF ANLATMAK NE KADAR ZORMUŞ ALLAHIM.AF ET BİZİ BUNLARIN SAYESİNDE EPEY GÜNAHLAR İŞLEDİM.BU ARKADAŞLARA DA GERÇEK MANA DA HİDAYET NASİP EYLE!
ALLAH'IN SELAMI ÜZERİNİZE OLSUN, RABBİME EMANET OLUN...
Mademki beşerin şüpheli sözlerine bu kadar önem veriyorsunuz,buyrun okuyun alttaki hadisleri !!!
Allah’ın elçisinden sözlerini yazmak için izin istedik, bize izin vermedi.
Tirmizi, Es Sunan, K. İlm 11
Biz hadis yazarken Hz. Peygamber yanımıza geldi ve “Yazdığınız şey nedir?” dedi. “Senden işittiğimiz hadisler” dedik. Hz. Peygamber: “Allah’ın kitabından başka kitap mı istiyorsunuz? Sizden evvelki milletler Allah’ın kitabı yanında başka kitaplar yazdıkları için yoldan çıktılar.”
El Hatib, Takyid 33
Ey insanlar ateş tutuşturuldu ve karanlık gecenin parçaları gibi fitneler yakınlaştı. Allah’a yemin ederim ki aleyhimde tutunacak bir şeyiniz yoktur; Kuran’ın helal kıldıkları dışında bir şeyi helal kılmadım. Kuran’ın haram kıldıkları dışındakileri de haram kılmadım.
İbni Hişam Siret 4 sayfa 332
Allah bazı farizalar vazetmiştir, onları aşmayın. Bazı hadler koymuştur, onlara yaklaşmayın. Bazı şeyleri haram kılmıştır, onları yapmayın. Bazı şeyleri de unutmaksızın size rahmet olması için hatırlatmamıştır, onları da araştırmayın.
Mahmud Ebu Reyye,
Muhammedi Sünnetin Aydınlatılması, sayfa 403
Allah’ın kitabında helal kıldığı helal, haram kıldığı haramdır. Hakkında sustuğu ise serbesttir. Allah’ın serbest bıraktıklarını kabul edin ve bilin ki Allah hiçbir şeyi unutucu değildir.
Ebu Davud K. Etime 39/Tırmizi K. Libas 6
İbni Mace K. Etime 60/El-Müracaat sayfa 20
Peygamber’imiz Medine’ye geldiğinde Medineliler hurmayı aşılıyorlardı. Peygamber’imiz “Ne yapıyorsunuz?” diye sordu. Onlar “Biz bunu yapardık.” dediler. Peygamber’imiz “Belki yapmazsanız daha iyi olur.” dedi. Onun sözüne uyarak bu işlemi terk ettiler de hurma ürün vermez oldu. Bu durumu Peygamberimiz’e hatırlattıklarında kendilerine şöyle buyurdu: “Ben ancak bir insanım. Size dininizle ilgili bir şeyi emrettiğimde onu alın. Kendi görüşümden bir şeyi emrettiğimde ise ben ancak bir insanım.”
Müslim, K. Fazail 140 / İbni Hanbel 3/152
Peygamber’imiz Bedir’de suyun yakın olduğu bir yeri ordugah olarak seçmişti. Sahabeden el Habbab b. el Munzir O’na şöyle dedi: “Ey Allah’ın elçisi, burası bize laf düşmeyecek şekilde Rabbinin senin için seçip yerleştirdiği bir yer midir? Yoksa o bir görüş, öneri ve harp hilesi midir?” Allah’ın elçisi cevaben “ Aksine o bir görüş ve harp hilesidir.” dedi. Bunun üzerine el Habbab: “Burası hiç de iyi bir konak yeri değildir. Kalkıp karşımızdaki topluluğa en yakın suyun başına karargah kuralım. Sonra orada bir kuyu kazıp suyu depolayalım da biz içelim, onlar içmesinler.” dedi. Peygamber’imiz: “Doğru söyledin.” dedi ve onun söylediğini yaptı.
İbni Hişam, es Sireh c.1 sf.620/ Taberi-et Tarih c.2 sf.144
Ben ancak bir insanım. Sizler aranızdaki davaları bana getiriyorsunuz, umulur ki bazılarınız delillerini diğerlerinden daha iyi dile getirirler de ben duyduğum üzere onlar lehinde bir hükme varırım. Kime (haksız yere) kardeşinin hakkından hüküm verirsem, o kardeşinin hakkı olan bu şeyi kesinlikle almasın. Haksız yere alan için ancak ateşten bir parça ayırırım.
El Kadı Iyaz, Eş Şifa, c.2 sf.179
“Bilin ki; Kuran’dan başka bir şey eken, ektiğini biçerken belalara uğrar. Artık siz de O’nu ekin, O’na uyun. Rabbinize O’nu delil edin, nefislerinize O’nu öğütçü yapın. Kendi reyleriniz O’na uymazsa reylerinizi (yorumlarınızı, seçiminizi) töhmetleyin, dilekleriniz O’na aykırıysa dileklerinize hıyanette bulunun.”
Nehcül Belağa sayfa 55
Miralay
9. February 2011, 09:05 AM
Allah razı olsun aşık74 kardeşim.
Özellikle bu sayfadaki (S:14) ilk iletin çok hoşuma gitti. Daha bunun üzerine söz olur mu bilmem. Herşeyi çok güzel ifade etmişsin. Örneklerin de harikaydı.
İçinde çelişkiler barındıran,kul kelamı olan (elçinin bunların tamamını söylediği şüpheli) hadisleri dinde nass olarak kabul etmeyip; Yüce Allah'ın kelamı olan Kur'an'la dinini bina edenleri Allah ve elçisine itaatsizlikle suçlamak ne kadar feci bir durum.
Zaten elçinin sözleri ve yaşantısı da Kur'andan ibaret değil miydi?
Kur'ana uyan,elçiye de uymuş,itaat etmiş olur.
O mübarek te,vahye uymamış mıydı? Kur'ana uyan herkes, yemin ederim ki, hem Allah'a hem de resulüne itaat etmiş olur.
Bunları iyi düşünelim.
Allah'ın rahmeti,bereketi tüm mü'minlerin ve güzel dinimizi en doğru şekilde öğrenip, yaşamak isteyenlere olsun.
Allah'a emanet ol.
Selam,saygı,dua ve muhabbetlerimle.
hiiic
9. February 2011, 06:49 PM
A’râf
157
Yanlarındaki Tevrat ve İncil'de yazılı buldukları o elçiye, o ümmi Peygamber'e uyanlar (var ya), işte o Peygamber onlara iyiliği emreder, onları kötülükten meneder, onlara temiz şeyleri helal, pis şeyleri haram kılar. Ağırlıklarını ve üzerlerindeki zincirleri indirir. O Peygamber'e inanıp ona saygı gösteren, ona yardım eden ve onunla birlikte gönderilen nur'a (Kur'an'a) uyanlar var ya, işte kurtuluşa erenler onlardır.
158
De ki: Ey insanlar! Gerçekten ben sizin hepinize, göklerin ve yerin sahibi olan Allah'ın elçisiyim. Ondan başka tanrı yoktur, O diriltir ve öldürür. Öyle ise Allah`a ve ümmi Peygamber olan Resulüne -ki o, Allah'a ve onun sözlerine inanır iman edin ve O'na uyun ki doğru yolu bulasınız.
Âl-i İmrân
31
(Resulüm! ) De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir.
32
De ki: Allah'a ve Resulü'ne itaat edin. Eğer yüz çevirirlerse bilsinler ki Allah kafirleri sevmez.
132
Allah'a ve Resul'üne itaat edin ki rahmete kavuşturulasınız.
Nisâ
59
Ey iman edenler! Allah'a itaat edin. Peygamber'e ve sizden olan ülülemre (idarecilere) de itaat edin. Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz Allah'a ve ahirete gerçekten inanıyorsanız onu Allah'a ve Resul'e götürün (onların talimatına göre halledin); bu hem hayırlı, hem de netice bakımından daha güzeldir.
61
Onlara: Allah'ın indirdiğine (Kitab'a) ve Resul'e gelin (onlara başvuralım), denildiği zaman, münafıkların senden iyice uzaklaştıklarını görürsün.
64
Biz her peygamberi -Allah'ın izniyle- ancak kendisine itaat edilmesi için gönderdik. Eğer onlar kendilerine zulmettikleri zaman sana gelseler de Allah'tan bağışlanmayı dileseler, Resul de onlar için istiğfar etseydi Allah'ı ziyadesiyle affedici, esirgeyici bulurlardı.
69
Kim Allah'a ve Resul'e itaat ederse işte onlar, Allah'ın kendilerine lütuflarda bulunduğu peygamberler, sıddikler, şehidler ve salih kişilerle beraberdir. Bunlar ne güzel arkadaştır!
80
Kim Resul'e itaat ederse Allah'a itaat etmiş olur. Yüz çevirene gelince, seni onların başına bekçi göndermedik!
83
Onlara güven veya korkuya dair bir haber gelince hemen onu yayarlar; halbuki onu, Resul'e veya aralarında yetki sahibi kimselere götürselerdi, onların arasından işin içyüzünü anlayanlar, onun ne olduğunu bilirlerdi. Allah'ın size lütuf ve rahmeti olmasaydı, pek azınız müstesna, şeytana uyup giderdiniz.
Mâide 104
Onlara, "Allah'ın indirdiğine ve Resul'e gelin" denildiği vakit, "Babalarımızı üzerinde bulduğumuz (yol) bize yeter" derler. Ataları hiçbir şey bilmiyor ve doğru yol üzerinde bulunmuyor iseler de mi?
Enfâl
13
Bu söylenenler, onların Allah'a ve Resulüne karşı gelmelerinden ötürüdür. Kim Allah ve Resulüne karşı gelirse, bilsin ki Allah, azabı şiddetli olandır.
20
Ey iman edenler! Allah'a ve Resulüne itaat edin, işittiğiniz halde O'ndan yüz çevirmeyin.
Ahzâb
21
(Medenî 90) Andolsun ki, Resulullah, sizin için, Allah'a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah'ı çok zikredenler için güzel bir örnektir.
31
Sizden kim, Allah'a ve Resulüne itaat eder ve yararlı iş yaparsa ona mükafatını iki kat veririz. Ve ona (cennette) bol rızık hazırlamışızdır.
36
Allah ve Resulü bir işe hüküm verdiği zaman, inanmış bir erkek ve kadına o işi kendi isteklerine göre seçme hakkı yoktur. Her kim Allah ve Resulüne karşı gelirse, apaçık bir sapıklığa düşmüş olur.
37
(Resulüm!) Hani Allah'ın nimet verdiği, senin de kendisine iyilik ettiğin kimseye: Eşini yanında tut, Allah'tan kork! diyordun. Allah'ın açığa vuracağı şeyi, insanlardan çekinerek içinde gizliyordun. Oysa asıl korkmana layık olan Allah'tır. Zeyd, o kadından ilişiğini kesince biz onu sana nikahladık ki evlatlıkları, karılarıyla ilişkilerini kestiklerinde (o kadınlarla evlenmek isterlerse) müminlere bir güçlük olmasın. Allah'ın emri yerine getirilmiştir.
53
Ey iman edenler! Siz zamanını gözetlemeksizin, bir yemeğe davet edilmedikçe, Peygamber'in evlerine girmeyin. Ancak davet edildiğiniz vakit girin. Yemeği yediğinizde hemen dağılın, sohbete dalmayın. Çünkü bu hareketiniz Peygamber'i üzmekte, fakat o (size bunu söylemekten) utanmaktadır. Ama Allah, hakkı söylemekten çekinmez. Peygamber'in hanımlarından bir şey istediğiniz zaman perde arkasından isteyin. Bu, hem sizin kalpleriniz, hem de onların kalpleri için daha temiz bir davranıştır. Sizin Allah'ın Resulünü üzmeniz ve kendisinden sonra onun hanımlarını nikahlamanız asla caiz olamaz. Çünkü bu, Allah katında büyük (bir günah) tır.
57
Allah ve Resulünü incitenlere Allah, dünyada ve ahirette lanet etmiş ve onlar için horlayıcı bir azap hazırlamıştır.
FEDAKARADAM
12. February 2011, 12:52 PM
Mademki beşerin şüpheli sözlerine bu kadar önem veriyorsunuz,buyrun okuyun alttaki hadisleri !!!
Allah’ın elçisinden sözlerini yazmak için izin istedik, bize izin vermedi.
Tirmizi, Es Sunan, K. İlm 11
Biz hadis yazarken Hz. Peygamber yanımıza geldi ve “Yazdığınız şey nedir?” dedi. “Senden işittiğimiz hadisler” dedik. Hz. Peygamber: “Allah’ın kitabından başka kitap mı istiyorsunuz? Sizden evvelki milletler Allah’ın kitabı yanında başka kitaplar yazdıkları için yoldan çıktılar.”
El Hatib, Takyid 33
Ey insanlar ateş tutuşturuldu ve karanlık gecenin parçaları gibi fitneler yakınlaştı. Allah’a yemin ederim ki aleyhimde tutunacak bir şeyiniz yoktur; Kuran’ın helal kıldıkları dışında bir şeyi helal kılmadım. Kuran’ın haram kıldıkları dışındakileri de haram kılmadım.
İbni Hişam Siret 4 sayfa 332
Allah bazı farizalar vazetmiştir, onları aşmayın. Bazı hadler koymuştur, onlara yaklaşmayın. Bazı şeyleri haram kılmıştır, onları yapmayın. Bazı şeyleri de unutmaksızın size rahmet olması için hatırlatmamıştır, onları da araştırmayın.
Mahmud Ebu Reyye,
Muhammedi Sünnetin Aydınlatılması, sayfa 403
Allah’ın kitabında helal kıldığı helal, haram kıldığı haramdır. Hakkında sustuğu ise serbesttir. Allah’ın serbest bıraktıklarını kabul edin ve bilin ki Allah hiçbir şeyi unutucu değildir.
Ebu Davud K. Etime 39/Tırmizi K. Libas 6
İbni Mace K. Etime 60/El-Müracaat sayfa 20
Peygamber’imiz Medine’ye geldiğinde Medineliler hurmayı aşılıyorlardı. Peygamber’imiz “Ne yapıyorsunuz?” diye sordu. Onlar “Biz bunu yapardık.” dediler. Peygamber’imiz “Belki yapmazsanız daha iyi olur.” dedi. Onun sözüne uyarak bu işlemi terk ettiler de hurma ürün vermez oldu. Bu durumu Peygamberimiz’e hatırlattıklarında kendilerine şöyle buyurdu: “Ben ancak bir insanım. Size dininizle ilgili bir şeyi emrettiğimde onu alın. Kendi görüşümden bir şeyi emrettiğimde ise ben ancak bir insanım.”
Müslim, K. Fazail 140 / İbni Hanbel 3/152
Peygamber’imiz Bedir’de suyun yakın olduğu bir yeri ordugah olarak seçmişti. Sahabeden el Habbab b. el Munzir O’na şöyle dedi: “Ey Allah’ın elçisi, burası bize laf düşmeyecek şekilde Rabbinin senin için seçip yerleştirdiği bir yer midir? Yoksa o bir görüş, öneri ve harp hilesi midir?” Allah’ın elçisi cevaben “ Aksine o bir görüş ve harp hilesidir.” dedi. Bunun üzerine el Habbab: “Burası hiç de iyi bir konak yeri değildir. Kalkıp karşımızdaki topluluğa en yakın suyun başına karargah kuralım. Sonra orada bir kuyu kazıp suyu depolayalım da biz içelim, onlar içmesinler.” dedi. Peygamber’imiz: “Doğru söyledin.” dedi ve onun söylediğini yaptı.
İbni Hişam, es Sireh c.1 sf.620/ Taberi-et Tarih c.2 sf.144
Ben ancak bir insanım. Sizler aranızdaki davaları bana getiriyorsunuz, umulur ki bazılarınız delillerini diğerlerinden daha iyi dile getirirler de ben duyduğum üzere onlar lehinde bir hükme varırım. Kime (haksız yere) kardeşinin hakkından hüküm verirsem, o kardeşinin hakkı olan bu şeyi kesinlikle almasın. Haksız yere alan için ancak ateşten bir parça ayırırım.
El Kadı Iyaz, Eş Şifa, c.2 sf.179
“Bilin ki; Kuran’dan başka bir şey eken, ektiğini biçerken belalara uğrar. Artık siz de O’nu ekin, O’na uyun. Rabbinize O’nu delil edin, nefislerinize O’nu öğütçü yapın. Kendi reyleriniz O’na uymazsa reylerinizi (yorumlarınızı, seçiminizi) töhmetleyin, dilekleriniz O’na aykırıysa dileklerinize hıyanette bulunun.”
Nehcül Belağa sayfa 55
Şu anlattıklarınızı hangi kitaptan alıntılar yaptınız.Onu önce öğrenelim bakalım ne çıkacak önümüze...Bu alıntıların temel kaynağını verin bana...Yalanla dolanı bir ayıralım şimdi?
FEDAKARADAM
12. February 2011, 12:58 PM
Sanki peygamberimiz onun kendi yılnda geldi gitti, bize ışık tutmadı.Bütün hadisleri yalan sayarsak bu peygamberin ne dediğini nasıl öğreneceğiz nasıl amel edeceğiz?.
Peygamber ve hadis düşmalığını bırakın bu millet enayi değil sizin yanınızda.Mezhepsizler zaten sanal alemden öte gidecek cesaretini toplayamazlar.Çıksınlar televizyona açıkça anlatsınlar derdini.Ne mal olduklarını da görsünler.Ha, bu arada panelli, olursa çok daha iyi olur.Ben sorayım sen konuş kabilinden olursa millet birşey anlamaz..
Hadi sıkıysa muhaddis alimlerin karşısına çıkın!...
aşık74
12. February 2011, 01:58 PM
Şu anlattıklarınızı hangi kitaptan alıntılar yaptınız.Onu önce öğrenelim bakalım ne çıkacak önümüze...Bu alıntıların temel kaynağını verin bana...Yalanla dolanı bir ayıralım şimdi?
İyi de güzel kardeşim, bu yazdıklarım, benim sözlerim değilki !!
Alıntı yapıp yapmamam önemlimi ? Bunlar çok güvendiğiniz ve güvenilir olarak halk'a anlatılan hadis yazarlarının aktarımları !!!
Temel kaynak istemişsiniz,buyrun temel kaynak... :
Kaynak : buhari,tirmizi,müslim,ebu davud,ibni mace vs vs vs
Not: Bende bu kişilerin bazılarının e-kitap olarak yayınları mevcut,isterseniz size mail olarak yollayabilirim bu dosyaları.Ayrıca google'a bu kişilerin isimlerini yazıp,yanınada e-kitap diye yzarsanız,size download dosyaları olarak gelecektir.
Bakın bunlara yalanla dolanı ayırmanıza yardımcı olacaktır!!!
Selamlar..
aşık74
12. February 2011, 02:08 PM
Sanki peygamberimiz onun kendi yılnda geldi gitti, bize ışık tutmadı.Bütün hadisleri yalan sayarsak bu peygamberin ne dediğini nasıl öğreneceğiz nasıl amel edeceğiz?.
Güzel abicim nasıl amel edeceğini kuran söylüyor zaten sana,illaki birilerinin öğretmesimi lazım ?
Amel lerimizi nasıl yapacağımızı rabbimiz kuran da,değişik örneklerle anlatmış zaten.
Peygamber ve hadis düşmalığını bırakın bu millet enayi değil sizin yanınızda.
Hiç bir zaman peygamberimize ve diğer peygamberlere düşmanlık yapmadım!
Yapmaktanda allah'a sığınırım.
Mezhepsizler zaten sanal alemden öte gidecek cesaretini toplayamazlar.
Mezhepli olmaktan allah'a sığınırım,rabbim bir daha mezhe li günler yaşatmasın bana :(
Çıksınlar televizyona açıkça anlatsınlar derdini.Ne mal olduklarını da görsünler.Ha, bu arada panelli, olursa çok daha iyi olur.Ben sorayım sen konuş kabilinden olursa millet birşey anlamaz..
Hadi sıkıysa muhaddis alimlerin karşısına çıkın!...
Oda oluyor kardeşim,hepsi olacak zamanla,ben inanıyorum buna..
Rabbimiz nurunu elbette tamamlayacak bir gün.
Selamlar...
FEDAKARADAM
12. February 2011, 02:48 PM
İyi de güzel kardeşim, bu yazdıklarım, benim sözlerim değilki !!
Alıntı yapıp yapmamam önemlimi ? Bunlar çok güvendiğiniz ve güvenilir olarak halk'a anlatılan hadis yazarlarının aktarımları !!!
Temel kaynak istemişsiniz,buyrun temel kaynak... :
Kaynak : buhari,tirmizi,müslim,ebu davud,ibni mace vs vs vs
Not: Bende bu kişilerin bazılarının e-kitap olarak yayınları mevcut,isterseniz size mail olarak yollayabilirim bu dosyaları.Ayrıca google'a bu kişilerin isimlerini yazıp,yanınada e-kitap diye yzarsanız,size download dosyaları olarak gelecektir.
Bakın bunlara yalanla dolanı ayırmanıza yardımcı olacaktır!!!
Selamlar..
Özel mesajıma gönderebilirsin onları.Bakalım hangi zındıkların yalanları çıkacak ortaya merak ediyorum...
BEN DE ONLARLA İRTİBAT KURUP KAMUOYUNA ONLARIN NE MAL OLDUKLARINI DEŞİFRE ETMEZSEM EN ADİ İNSAN OLAYIM...
aşık74
12. February 2011, 11:42 PM
Özel mesaja gerek yok abicim. Burada yazalım hep beraber bir kaç tane,hem siz hemde forum kardeşlerimiz görsünler bu zındıkların aktardıklarını....
Ebû Hûreyre (R) şöyle demiştir: Ölüm meleği Mûsâ Peygamber’e gönderildi. Melek Mûsâ’ya gelince, Mûsâ, meleğe bir tokat vurdu. Melek Rabb’ına döndü ve:
- Sen beni ölmek istemeyen bir kula gönderdin, dedi.
Allah, meleğe gözünü iâde etti ve tekrar Mûsâ’ya dön (dedi)..........
(Buhâri, Kitâbu’l-Cenâiz 95 C.3 S.1261 Ötüken 1987. )
Mûsa peygamber madem ki ölüp, ölmemekte serbestti, niçin ruhunu almaya gelen ölüm meleğinin gözünü çıkarsın? Biz Mûsa Peygamberi ve Ölüm meleğini böyle bir olaydan tenzih ederiz, böyle bir olay olmamıştır. Ölüm meleğinin gözünü çıkarmak, bu rivayeti uyduranların içinde ki bir hasrettir, buna da asla güçleri yetmez.
Buharinin yazdığı hadis kitabından bakabilirsiniz eğer bana güvenmezseniz,ben baktım :)
aşık74
12. February 2011, 11:48 PM
Simd Buhari once Gumus kaptan su iceni CEHNENEME YOLLUYOR.
375-Peygamber’in zevcesi Ümmü Seleme’den (o şöyle demiştir): Rasûlullah (S) şöyle buyurdu: “Gümüş kaptan bir şey içen kişi var ya, muhakkak o kişi karnına ancak cehennem ateşini göndermektedir”.
(Buhâri, Kitâbu’l-Eşribe H.57 C.12 S.5678 Bâb 27 Ötüken 1988. )
Utanmadan once gümüş kaptan su iceni cehennme gonderen Buhari, şu hadisdede Peygamberimizin gumus kaptan su ictigini soyluyor.
376- Enes ibn Mâlik(R)’ten: Peygamber (S)’in su bardağı kırıldı, akabinde kırık yerine gümüşten bir bardak edindi dediğini tahdis etti.
Râvi Âsım el-Ahvel: Ben bu kadehi gördüm ve (teberruken içine su koyup) ondan su içtim, demiştir.
(Buhâri, Kitâbu’l-Humus H.18 C.6 S.2895 Bâb 5 Ötüken 1987.)
İki rivayet çelişkili olduğu gibi, gümüş bardaktan bir şey için cehenneme gider deyip, Peygamber gümüş bardaktan içerdi demekle peygambere saldırıda bulundukları açıktır.
aşık74
12. February 2011, 11:49 PM
"Allah, ahirette peygamberlere kimliğini kanıtlamak için bacağını açıp baldırını gösterir" (Buhari 97/24, 10/129 ve 68. surenin tefsiri).
"Uğursuzluk üç şeydedir, at, ev ve kadın" (Buhari 76/53).
"Peygamber, savaşta kadınların va çocukların öldürülmesinin bir sakıncası olmadığını söyledi" (Buhari, Cihad/146; Ebu Davud 113).
aşık74
12. February 2011, 11:54 PM
377- Ebi Katâde oda babasından naklen: “Peygamber kabın içine solumaktan nehiy buyurmuştur.” (Müslim C.9 121/ 329 Sönmez Neşriyat A.Ş. )
378- Enes’den naklen: “Rasûlullah, kabın içine üç defa solurmuş.” (Müslim, C.9 122/330 Sönmez Neşriyat. )
379- Enes şöyle demiş: Resûlullah içtiği şeyin içine üç defa solar ve: “Bu daha kandırıcı, daha sâlim ve afiyetlidir.” buyururdu.
Enes: “İşte bende içilen şeyin içine üç defa soluyorum.” demiş. (Müslim, C.9 123/330 Sönmez Neşriyat )
Birinci rivayetle, diğer iki rivayetin çelişkili oldukları açıktır. Birincisinde kabın içine solunmaz derken, diğerlerinde solunabileceği rivayet edilmiştir.
aşık74
13. February 2011, 12:00 AM
Başını imamdan önce kaldırıp indiren kimsenin alnı şeytanın elindedir.
Muvatta, Salat 57,(1,92)
aşık74
13. February 2011, 12:00 AM
Resulullah (sav) buyurdular ki: "Sizden birinizin (yemek) kabına sinek düşecek olursa, onu iyice batırın. Zira onun bir kanadında hastalık, diğerinde şifa vardır. O, içerisinde hastalık olan kanadıyla korunur."
Ebu Davud, Et'ime 49, (3844); Buhari, Tıbb 58, Bed'ül-Halk 14; İbnu Mace, Tıb 31, (3504, 3505); Nesai, Fera' 11 (7, 178)
aşık74
13. February 2011, 12:03 AM
Ebû Zerr (R) şöyle demiştir: Peygamber (S) güneş battığı zamân bana:
“Güneş nereye gider, bilir misin?” diye sordu.
Ben: Allah ve Resûlü en bilendir, dedim.,
Resûlullah şöyle buyurdu:
“Güneş gider, tâ Arş’ın altında secde eder (âdetince doğudan doğmak üzere) izin ister de ona izin verilir (ve doğu tarafından doğar. Bununla berâber insanların günahları üzerine doğmayı fenâ görür).
Ve bu hâlde secde etmeye yaklaşır. Fakat secdesi kabûl olunmaz. (Doğacağı yerine gitmeye) izin ister; izin verilmez.
Ona: Artık nereden geldinse oraya dön! denilir. O da battığı taraftan doğar.
(Buhari, Kitâbu Bed’i’l-Halk H.9 C.7 S.3017 Ötüken 1987. )
Buhari hazretleri 600.000 hadisi kafasinda tutarken özur dilerim ama beyni uyuşmus olmali ki , bu sacmaliklari peygamber efendimiz mal etmis. :(
aşık74
13. February 2011, 12:06 AM
17/41 Biz, and olsun ki öğüt almaları için bu Kuran'da bunları türlü türlü açıkladık. Fakat bu açıklamalar ancak onların nefretini artırmıştır.
17/89 And olsun ki, biz Kuran'da insanlara türlü türlü misal gösterip açıkladık. Öyleyken insanların çoğu nankör olmakta direndiler.
18/54 And olsun ki, Biz bu Kuran'da insanlara türlü türlü misali gösterip açıkladık. İnsanın en çok yaptığı iş tartışmadır.
54/22 And olsun ki, Kuran'ı öğüt olsun diye kolaylaştırdık; öğüt alan yok mudur?
39/27Yemin ederim ki bu Kur'anda insanlar için her türlüsünden temsil getirdik, gerek ki iyi düşünsünler
54/17 And olsun ki Kuran'ı, öğüt olsun diye kolaylaştırdık; öğüt alan yok mudur?
17/41 Biz, and olsun ki öğüt almaları için bu Kuran'da bunları türlü türlü açıkladık. Fakat bu açıklamalar ancak onların nefretini artırmıştır.
Ne dersin fedakar kardeşim ? demekki allah kuranda herseyi aciklamis. Buhariye, muslime, şeyhe gerek olmadan,sadece(kurandan) ondan sorumluyuz.
aşık74
13. February 2011, 12:18 AM
BEN DE ONLARLA İRTİBAT KURUP KAMUOYUNA ONLARIN NE MAL OLDUKLARINI DEŞİFRE ETMEZSEM EN ADİ İNSAN OLAYIM...
Haydi bakalım sözünüzü tutun ve yapın deşifrelerinizi. :) (şakaydı)
Gördüğümüz gibi fadakar kardeşim , durumlar böyle. Ama zannetmeyinki bende sizden farklıydım.
36 yaşımdayım , bu yaşıma kadar 4 tarikat ve 1 cemaat gördüm. Şimdi ise hiiiç biri yok hayatımda,çoook mutlu ve huzurluyum.
Harıl harıl rabbimizin kitabına çalışıyorum,öğreniyorum,duyuruyorum ve yaşamaya çalışıyorum....
aşık74
13. February 2011, 12:20 AM
Ebubekir, Peygamberimiz’in vefatından sonra halkı toplamış ve onlara şöyle demiştir: “Sizler Allah’ın elçisinden farklı hadisler naklediyorsunuz. Bu durumda sizden sonrakiler daha büyük anlaşmazlıklara düşecektir. Allah’ın elçisinden hiçbir hadis nakletmeyin. Sizden hadis nakletmenizi isteyenlere deyiniz ki: İşte Allah’ın Kitabı, aranızda onun helalini helal kılın, haramını haram görün.”
Zehebi, Tezkiratul Huffaz 1/3, Buhari 1.cilt
aşık74
13. February 2011, 12:22 AM
Biz hadis yazarken Hz. Peygamber yanımıza geldi ve “Yazdığınız şey nedir?” dedi. “Senden işittiğimiz hadisler” dedik. Hz. Peygamber: “Allah’ın kitabından başka kitap mı istiyorsunuz? Sizden evvelki milletler Allah’ın kitabı yanında başka kitaplar yazdıkları için yoldan çıktılar.
” El Hatib, Takyid 33
aşık74
13. February 2011, 12:25 AM
“ O’nun benzeri gibi hiçbir şey yoktur.” 42- Şura Suresi 11
Hadis: “Allah ahirette Peygamberlere kimliğini kanıtlamak için bacağını açıp baldırını gösterir.”
Müslim - İman 302, Buhari 97/24,10/29, Hanbel 3/1
aşık74
13. February 2011, 12:26 AM
“Dinde zorlama yoktur.” 2-Bakara Suresi 256
Hadis: “Dinini değiştireni öldürün.” Nesei 7-8/14,Buhari 12/1883
aşık74
13. February 2011, 12:27 AM
“De ki; ‘Allah’ın kulları için çıkardığı süsü ve temiz rızıkları kim haram etmiş? De ki: ‘ Bunlar dünya hayatında iman edenler için, kıyamet gününde ise yalnızca onlarındır. Bilen bir topluluk için biz ayetleri böyle detaylı anlatırız’” 7- Araf Suresi 32
Hadis: “Altın ve ipek ümmetimin kadınlarına helal, erkeklerine ise haramdır.”
Müslim 2/16
aşık74
13. February 2011, 12:33 AM
Kadınların dinleri ve akılları eksiktir.
Kadınlar arasında iyi kadın, yüz tane karga arasında alaca bir karga gibidir.
Cehennem halkının çoğunun kadınlardan olduğunu gördüm.
Bir kadın, kocası kendisinden razı olduğu halde ölürse cennete girer.
Kadınların hayırlısı, erkeklerin yaramazlıklarına, kötü huylarına sabredendir, bu sabır onların cennete girmesine sebeptir.
Uğursuzluk üç şeyde vardır: Kadında, evde ve atta.
Dövme yapan ve yaptırana, yüzdeki tüyleri aldıran ve estetik için dişlerini seyrelttiren kadınlara Allah lanet etsin.
Hadislerde Anlatılan O Yüce Ahlak sahibini bu şekilde karalamaya kimin hakkı var fekadar kardeşim,söyleyin allah aşkına ????????????
Siz bizemi diyorsunuz peygamber düşmanı diye ??????
Kim sizce peygamber düşmanı ? Yanlız allah kelamı diyen , yani vahy'e uyan bizlermi ???
Yoksa kim ler ?????
aşık74
13. February 2011, 12:38 AM
Bu Kuran uydurulacak bir hadis (söz) değildir. Aksine o önündekini tasdikleyici, her şeyi detaylandırıcıdır. İnanan bir topluluk için kılavuz ve rahmettir.
12- Yusuf Suresi 111
Şimdi sen bu hadise (söze) inanmazlarsa, belki de arkalarından kendini eritircesine üzüleceksin.
18- Kehf Suresi 6
İşte bunlar, Allah’ın ayetleridir ki, onları sana gerçek olarak okuyoruz. Hal böyleyken Allah’tan ve ayetlerinden sonra hangi hadise inanıyorlar?
45- Casiye Suresi 6
Kimin hadisi (sözü) Allah’tan daha doğru olabilir?
4- Nisa Suresi 87
Eğer doğru sözlüler iseler onun benzeri bir hadis getirsinler.
52- Tur Suresi 34
İnsanlardan öyleleri vardır ki, Allah yolundan bilgisizce saptırmak ve o yolu oyalanma aracı yapmak için hadis eğlencesi satın alırlar. İşte böylelerine rezil edici bir azap vardır.
31- Lokman Suresi 6
aşık74
13. February 2011, 12:41 AM
Fedakar kardeşim üstteki yazılarada , bunlar kimin yazıları demiyeceksin değilmi ? Kaynak neresi bu yazılarda demiyeceksin değilmi ?
Benden bu kadar yardımcı olduysam ne mutlu bana.
Vahy sarsın bedenini.... selamlar...
hiiic
14. February 2011, 10:05 AM
Namazın şartları eksik, imamı azamın kitabının bi sayfasını keçi yemiş...
bi sayfa eksik geçende rüyamda gördüm, imamı azam geldi, bana dediki, sen dedi bana dedi beni benden bana bensiz anlat dedi,, islamın alimlerine dedi, laf söleyenler felah bulmaz dedi. O eksik sayfayı anlat dedi.. sizler gökteki incilersinz, sizin sözlerinizi dinlemeyen dine sokmayan zındıkul ekberdir dedi. Allaha ve resulune inanan banada inansın dedi, benim cennetteki adım "doğrucu isiin" dir dedi.
sahifeye göre namaz tarım alanlarında kılınamaz!
2 rekat ilk sünnet kılınan namazlarda sağda solda dikili ağaç meyve ağacı olamaz.
farzlarda sadece 2 başak boyu 3 tas has hoşaf bulunabilir.
Tarlada namaz kılmak mekruhdur namazı sakıt eder.
Dikili arazilerden en az 2 km karayollarında 3 km, ağır sanayi bölgelerinden 5 km uzakta namaz kılınabilir.
İnanmayanlara işte ayetten DELİLLLLL!;
İbrahim 37.
"Ey Rabbimiz! Ey sahibimiz! Namazı dosdoğru kılmaları için ben, neslimden bir kısmını senin Beyt-i Harem'inin (Kabe'nin) yanında, ziraat yapılmayan bir vadiye yerleştirdim. Artık sen de insanlardan bir kısmının gönüllerini onlara meyledici kıl ve meyvelerden bunlara rızık ver! Umulur ki bu nimetlere şükrederler."
Zındıklık etmeyin, ayette de yazıyor, hadiste alakalı mutlaka vardır, imam azam yazmış keçi yemiş, alimlerimiz rüyada görmüş.. zındıklık etmeyinnnn!...
_______________________________
bazıları ayetten delile inanmaya bilir;onlar için bir ek olsun
bir ayette ribat görüp rabıtaya delil bulan
bana hayır yollarıyla vesileler arayını tarikata yontan
alakasız yerlerden kelime seçip din kuranlara akıl erdiremeyenler bakalım bana ne erdirecekler :)
Miralay
14. February 2011, 11:45 AM
Selamünaleyküm can dostlar,güzel insanlar.
Her ne kadar sitemizde yeterince doyurucu bilgiler olmasına karşın; sizlere namazla ilgili,başka bir siteden alıntılar yaparak;namaz hakkında kafalardaki soru işaretlerini gidermeye çalışacağım inşaAllahü Teala.(Not yazının hepsi tek bir iletiye sığmayacağından,bölümler halinde asacağım.)
1. Namaz kılmak, Allah’ın bir emri midir?
Birçok kişi bu söylediğimizi tuhaf karşılayacaktır. Bu algılama zemini, İslam inanışlarına bilinçli olarak inanılmadığını gösterir. Zira bizi bu soruyu sormaya iten temel neden, gelenekte bize aktarılan namazın Kuran’da sözü edilen salâtla pek uyuşmaması olmuştur.
Yadsınamayacak gerçek şu ki, Kuran’da hangi namazın hangi biçimde kılınacağı bildirilmediği gibi, namazların kılınma biçiminin kimden veya nereden öğrenilmesi gerektiği noktasında da başvurulacak bir kişi/yer bildirilmemiştir.
Öte yandan biz, Din’in temel kitabından genel geçer bir namaz biçimini niçin öğrenemeyelim? Niçin Yüce Allah müminlerden bunu saklasın?
Miralay
14. February 2011, 11:46 AM
2. Allah’ın Müslümanlardan murat ettiği ilk yükümlülük, namaz mıdır?
Müslümanların çoğunluğu bu soruya büyük olasılıkla “Elbette öyledir” biçiminde bir yanıt vereceklerdir. Ne var ki, yanlış cevap! Çünkü Müslüman kişi, “Allah’ın buyruklarına teslim olmuş, kendi ve doğayla ilişkisinde barışa ermiş kişi” anlamına gelmektedir. Bu nedenle Şeytan, onun baş düşmanıdır. Şeytan’ın temel hedefi ise, tek olan Allah’a inanan Müslüman kişiyi bu inancından uzaklaştırmak ve Allah’ın yanında (“Allah’tan başka” değil) soyut ya da somut birtakım putlara taptırmaktır. İnsanlar ahırette “Ben Allah’ın olmadığına inandım.” diye hayıflanmayacak; zira insanlar istemeseler bile Allah’ın kulu olmaktan öteye geçemezler. Ne var ki, kurtuluşa erenler, O’nun vahyine kulak verip ilmiyle amel edenlerdir. Öte yandan insanlar ahırette şöyle hayıflanır: “Rabbimiz Allah’a yemin ederiz ki, vallahi bizler şirk koşanlar değildik!” (6/23). Çünkü Şeytan, onlara dünya hayatında fark ettirmeden Allah’ın yanında başka tanrılara da taptırmıştır. Bu kural, görünüşte Müslümanlığa mensup olan kimseler için de geçerlidir. Öyleyse buradan yola çıkarak diyebiliriz ki, Müslümanlara buyrulan ilk yükümlülüğün, vahye ve onun bildirdiği Tek Allah’a bağlılığı ayakta tutarak Allah’ın yanında tanrılar edinmemekte diretmek olması gerekmez mi? Nitekim Cennet’e girmeyi engelleyen kesin durum, “kişinin yüreğinde şirk pisliğinin bulunması”dır (4/48). Peki ne oluyor da Müslümanların genel zihniyeti, ilk yükümlülüğü, namaz kılmak şeklinde bir farziyetle sınırlandırıyor? Kanımızca bunun nedeni, namaz tapınışı İslam’a sokulduğu sırada, yaygınlaştırılması amacıyla namazın önem derecesini Kuran’a inanıp inanmama derecesinde kabul ettirme çabasıdır. O nedenle aslında “Salâtı ikâme etmeyen kâfirdir” tümcesinde sahih olan bir anlam, “Namaz kılmayan kâfirdir” tümcesinde mevzu duruma düşmektedir. Zira salât, bundan böyle tam anlamıyla “vahiydeki Tek (ehad olan) Allah’a bağlılığı ayakta tutma” değil de sözde “Din’in en önemli bireysel yükümlülüğü olan namaz” anlamına evirilmiştir.
Miralay
14. February 2011, 11:48 AM
3. Namaz her şeyden önce kime farz kılınan bir ibadet biçimidir?
[074.043]
[074.043] [DI] Onlar derler ki: «Namaz kılanlardan değildik.»
[074.043] [DV] Onlar şöyle cevap verirler: Biz namaz kılanlardan değildik,
[074.043] [E0] Derler: biz namaz kılanlardan değildik
[074.043] [E1] (Onlar) derler: «Biz namaz kılanlardan değildik,
[074.043] [E2] Suçlular der ki: «Biz namaz kılanlardan değildik.»
[074.043] [FK] Cehennemlikler derler ki; «Biz namaz kılanlardan değildik.
[074.043] [IK] Derler ki: Biz, namaz kılanlardan değildik,
[074.043] [SY] Onlar şöyle cevap verecekler: «Biz namaz kılanlardan değildik.»
[074.043] [TK] Onlar: «Biz namaz kılanlardan değildik» dediler.
[074.043-4] [ON] Dediler ki: «Biz namaz kılanlardan olmadık. Ve yoksullara taam verir de olmadık.»
“Biz namaz kılanlardan değildik” hayıflanmasını yapanlar kimdir? Müminler mi? Hayır, tam tersine mücrimler... “Mücrim” kelimesinin anlamı Son Nebi’den sonraki siyasi kargaşalar döneminde bulandırılmış ve “günahkâr Müslüman” anlamında kullanılmaya başlanmıştır. Bunun koşutu bir gelişme olarak da, Kuran’da Cehennem’e girenlerin oradan çıkamayacaklarına ilişkin kesin ifadeler bulunmasına karşın, günahkâr Müslümanların Cehennem’de günahlarının cezasını çektikten sonra Cennet’e kabul edileceği inanışı yayılmıştır. Bu kadar malumatı verdikten sonra sormak gerekir,
Ø bu hayıflanmayı neden namazları tam olarak eda etmeyen müminler değil de mücrimler, yani kâfirler, inkârcılar, müşrikler yapmaktadır?
Aynı mücrimler, 74/46 ayetinde “Din gününü yalanlardık” diyor. Yine Allah 74/48’de “Artık onlara şefaatçilerin şefaati de yarar vermez” diye buyurmuştur. Yani bu kimselerin müminlerin bir kesimi olması, olanaksız bir durumdur. Öyleyse bu mücrimlerin ilk hayıflanmasının, Allah’ın tekliğine ve vahyi ulaştıran elçilere bağlanmamaları olması daha mantıklı olmaz mı? Ayrıca bu ayette “mukıymüssalâte” ifadesi değil, “musalliyn” kelimesi kullanılır. Peki niye “namaz kılanlar” olarak çevrilmek zorunda hissedilmiştir? “Dua edenler” olarak çevrilse daha anlamlı olmaz mı? Zira sık sık dua edenler Allah karşısında kibirlerini yenmiş insanlardır ve dolayısıyla Zikr’e kulak verirler.
Öte yandan eğer gerçekten 74/43’e göre namaz kılmayanlar cehenneme girecekse aşağıdaki ayetlerde niye hiç namaz geçmiyor? Bu tutarsızlığın nedeni nedir?
O tevbe edenler, o ibadet edenler, o hamdedenler, o oruç tutanlar, o rukua varanlar, o secdeye kapananlar, o iyiliği emredip kötülükten alıkoyanlar ve Allah'ın koyduğu sınırı koruyanlar... Müjdele o mü'minleri! (9/112)
Bütün müslüman (teslim olan) erkekler, müslüman (teslim olan) kadınlar, mümin erkekler, mümin kadınlar, itaat eden erkekler (kânitiyn), itaat eden kadınlar (kânitât), doğruluk yapan erkekler, doğruluk yapan kadınlar, sabreden erkekler sabreden kadınlar, mütevazı erkekler (hâşi’ıyn), mütevazı kadınlar (hâşi’ât), benliğini arındıran erkekler (mütesaddikıyn), benliğini arındıran kadınlar (mütesaddikât), oruç tutan erkekler, oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve kadınlar, Allah'ı Çok anan erkekler ve kadınlar yok mu, işte bunlara Allah bir bağışlama ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır. (33/35)
Acaba 9/112’de niçin secde ve rükû edenler ayrı ayrı anılmış da toptan mukıymussalât ya da musalliyn denip geçilmemiş?
Eğer gerçekten bu ayetin anlamına vâkıfsanız, yani gerçekten secde ve rükû bir genelleme yoluyla “namaz” anlamına geliyorsa bu ayrıcalığın nedenini de açıklayabilmelisiniz?
Aynı ikili 22/77, 48/29, 22/26, 2/125’te de var. Fakat nasıl oluyorsa secde ve rükû kavramları ayrı ayrı olarak da (tek başına rükû: 38/24, 77/48) sözde “namaz” anlamında birçok ayette anılıyor. Öte yandan râkı’ûn kelimesini kimi çevirilerde görüldüğü gibi Allah’la kul arasındaki ahlâk ilişkisinde “tevazu göstererek Allah'ın emirlerine boyun eğenler”, secde edenler kelimesini ise yine Allah’la kul arasındaki ahlâk ilişkisinde “içten bir saygıyla boyun eğenler” anlamına yormak çok mu zor? Nitekim 77/48 ayetinde Allah tarafından rükû etme emrinin ilginç bir bağlamda verilmesi rükûdan anladığımız yeni anlamı da haklı çıkarabilecek niteliktedir. Secde içinse hiç kafa yormaya gerek yok. Çünkü zaten geleneğin uleması birçok ayette (özellikle meleklerin Âdem’e secde etmesi olayı anlatılırken) farkında olmadan secdenin Kuran’daki tek anlamını mecaz anlam gibi düşünüp “boyun eğmek” anlamında çevirmektedir. Ne var ki, geleneğin mealcileri bu temel kelimeler arasındaki anlam inceliklerini genelde gözden kaçırıp çevirilerine yansıtamadığından dolayı Kuran, açlıktan bayılacak duruma gelmiş birisi yese bile tat vermeyecek, içindeki malzemenin ne idüğü belirsiz olduğu bir çorba durumuna düşürülmüştür.
Önerdiğimiz çeviri:
Derler ki: “Biz (Allah’ın birliğini vurgulayan vahyine ve Elçisine) bağlı kişiler değildik.” (Müddesir, 74.43)
Miralay
14. February 2011, 11:49 AM
4. Allah, niçin yeryuvarın tümünde doğa koşullarına uymayan bireysel bir tapınış biçimi buyursun?
Bilindiği gibi yeryüzünün her yerinde namazın beş vakti gerçekleşmemektedir. Kutuplara yakın yerlerde 5 vakit gerçekleşmediğinden dolayı, buralarda yaşayan Müslümanların beş vaktin gerçekleştiği en yakın yerin saatine göre namazını kılabileceği fetvasını vermişlerdir.
Hz. Allah dünyanın yuvarlak olduğunu bildiğine göre niçin kendi yarattığı dünyanın şekline uyan bir bireysel tapınış biçimiyle Müslümanları yükümlü kılmamıştır? Yoksa o bölgelerde yaşamak İslam’a uygun değil midir? Bu durum, bu anlama mı geliyor?
Yoksa İslam tüm insanların girmesi şart olan bir din değil de, yalnızca Arapların sorumlu tutulduğu bir din midir? Yoksa bu anlama mı geliyor?
Gerçi abdesti tarif eden ayette “Namaz vakti geldiğinde abdest alın!” biçiminde değil de “Namaza duracak olduğunuzda abdest alın!” biçiminde bir buyruk vardır. Öyleyse sizce bu durum yukarıdaki fetvayı verebilmek için bir işaret midir?
(Arapların hayrete düşeceğini umursamadan) Dünyanın yuvarlak olduğundan, demirin gökten indiğinden vb. şeylerden açıkça söz eden Yüce Allah, niçin Araplara “Bu beş vakit sizinkine benzer topraklar içindir, sizinkine benzemeyenler de namazlarını şöyle kılsınlar…” dememiş olabilir?
Öte yandan her ne kadar hadis kitaplarını Allah’ın Kitabı’na eş kabul eden ulema kabul etmese bile Elçi’ye Kuran dışında vahiy göndermediği Kur’an’da apaçık olan Rab, Son Kitap’ında niçin namazın kılınış biçimini tarif etmemiştir?
Miralay
14. February 2011, 11:51 AM
5. Salât’ın öz anlamı “dua” mıdır?
Geleneksel din anlayışına göre “Namaz, duadır”. Oysa “dua” kelimesi Kuran’da salât kelimesinden ayrı olarak birçok yerde anılmıştır. Peki
hangi ayette belirli vakitlerde dua edilmesi buyrulmuştur?
Kuran’da günün beş vakti Allah’ın tesbih edilmesinden söz edilir (20/130) de, niçin dua edilmesinden söz edilmez? Buna göre “Namaz, dua değil, tesbihtir” önermesini mi doğru kabul etmeliyiz? Öyleyse geleneğin Hz. Muhammet’i niçin “Namaz, duadır” anlamında bir hadis ihdas etmiştir?
6. Namazda niçin farz rekâtlar ve sünnet rekâtlar olmak üzere iki ayrı bölüm var?
Evet… Nur-ı Muhammedî efsanesi gerçek olmadığına göre bunun Allah’ın yanında Hz. Muhammet’i memnun etmek için farz kılındığını savunabilir miyiz?
Hz. Allah bize “Peygamberler arasında ayrım yapmayın!” biçiminde buyururken niçin bizden örneğin Hz. İsa veya Musa için istemediği bir yükümlülüğü beklesin?
Din’de bir Allah’ı bir de Resulullah’ı hoşnut etmek için iki ayrı iş yapılabilir mi?
Hz. Peygamber’in kıldığı sünnet rekâtlar yalnızca sünnet ise, yani farz değilse Cuma namazına gelip de farzı kılıp sünneti kılmadan camiden ayrılanlara niçin kötü gözle bakılıyor?
Eğer namazın sünnetleri gerçekten de farz derecesinde değerliyse Allah’ın Kitabı olan Kur’an’da sözü edilmemeye değer bulunmamasının nedeni nedir? Söyleyin, “salâtü’s-sünnet” kavramı niçin yoktur Kur’an’da? Üstelik “farz namaz” kavramı bile yoktur Kur’an’da. Bütün bunlar bir açıklamaya gerek duymuyor mu? Evrensel İslam düşüncemiz bu açıklamayı gerektirmez mi? Eğer gerektirmez ise, İslam’da farz+sünnet şeklinde bir namazın olmadığı namazın rekât sayısı belirsiz, inanan kişinin öncelemesine bırakılmış bir şekilde olduğunu düşünmemiz gerekmez mi? Bu durum da geçmişte otorite kabul edilen İslam âlimlerinin değerlendirmelerini boşa çıkarmaz mı?
Miralay
14. February 2011, 11:52 AM
7. Hz. İsa’ya emredilen namaz ve zekât, Kitab-ı Mukaddes’in hangi sayfalarında?
Diyanet Vakfı
19.31. "Nerede olursam olayım, O beni mübarek kıldı; yaşadığım sürece bana namazı ve zekâtı emretti."
Diyanet Vakfı
6.162. De ki: Şüphesiz benim namazım, kurbanım/kulluğum/bağışım, hayatım ve ölümüm hepsi âlemlerin Rabbi Allah içindir.
Müslüman ulemadan kimisi Hıristiyan rahiplerin de namaz kıldıklarından söz etmiştir. Hz. İsa’ya inen emirler, İncil’de bulunduğuna göre orada Hz. İsa ve havarilerinin namaz kılma biçimleriyle ilgili bir açıklama da bulunmalı değil mi?[4] “Namaz, Kur’an’dan önce de müminlere emredilmişti” tezinin haklı çıkması biraz buna bağlıdır. Eğer Hz. Musa ve çevresindekilere verilen “Evlerinizi kıble edinin!” (10.87) emrini hatırlarsak bu açıklamayı Tevrat’ta da bulma hakkımızın olduğunu düşünebiliriz.
8. Namaz ya da dua, emreder mi?
Diyanet Vakfı
11.87. Dediler ki: Ey Şuayb! Babalarımızın taptıklarını (putları), yahut mallarımız hususunda dilediğimizi yapmayı terk etmemizi sana namazın mı emrediyor? Oysa sen yumuşak huylu ve çok akıllısın!
Ayetin çevirisindeki abuk sabukluğu fark etmediyseniz lütfen yeniden okuyunuz efendiler! Türkiye’de karşılaştığım hiçbir çeviride farklı bir ifadeye rastlamadım. Bu tuhaflık, açıklanmaya veya düzeltilmeye muhtaç değil mi? Bu tuhaflığı göre göre bu çeviriyi yapanların ayetten bir b.k anlamadığı seziliyor. Oysa ufacık bir akıl yürütmesi buradaki salât kelimesinin hangi anlama geleceği hususunda bir fikir verebilirdi. Şuayb’ın Allah’ın elçisi olması dolayısıyla Allah’la olan irtibatı, onun salâtı olarak anlaşılabiliyor.
Önerilen çeviri:
11.87. Dediler ki: Ey Şuayp! Babalarımızın taptıklarını veya mallarımız hususunda dilediğimizi yapmayı terk etmemizi sana Allah’tan gelen vahiy mi emrediyor? Oysa sen yumuşak huylu ve çok akıllısın!
Buraya yakıştırdığım “irtibat” anlamı, 9.103 ayetindeki salât için de düşünülebiliyor:
Diyanet Vakfı
9.103. Onların mallarından sadaka al; bununla onları (günahlardan) temizlersin, onları arıtıp yüceltirsin. Ve onlar için dua et. Çünkü senin duan onlar için sükûnettir (onları yatıştırır). Allah işitendir, bilendir.
Önerilen çeviri:
9.103. Onların mallarından sadaka al; bununla onları (günahlardan) temizlersin, onları arıtıp yüceltirsin. Ve onlarla irtibatta ol. Çünkü senin irtibatın onları yatıştırır. Allah işitendir, bilendir.
Miralay
14. February 2011, 11:53 AM
9. Namazı alay ve eğlence konusu yapan kim?
Diyanet Vakfı
5.58. Namaza çağırdığınız zaman onu alay ve eğlence konusu yaparlar. Bu davranış, onların düşünemeyen bir toplum olmalarındandır.
Kim bunlar? Kimler kimleri namaza çağırıyor?
Diyanet çevirisi “müminler inkârcıları namaza çağırıyor” anlamını verirken, Elmalılı “namaz için okunan ezanın” inkârcılarca alaya alındığı anlamını veriyor. Ali Bulaç ise tüm çevirilerin tersine “müminler birbirini namaza çağırdığında” anlamını vermiş çeviriye.
Arapça bilmediğimize göre hangi çevirinin doğru olduğunu nasıl belirleyeceğiz?
FEDAKARADAM
14. February 2011, 01:07 PM
Hakiki hadisleri başka bir uyduruk hadisle çelişkileştiren ve bunu da hadismiş gibi gösteren zihniyetler çıksınlar medyaya haydi durmayın çıkın piyasaya.Gerçekten yüreğinize güveniyorsanız.
TÜRKİYEMİZDE ÖYLE MUHADDİSLER VE MÜFESSİRLER VAR Kİ, BUNLARIN ELLERİNE ABDEST SUYU BİLE DÖKEMEZSİNİZ.
SİZLER ÇOK BÜYÜK BİR GAFLET İÇİNDESİNİZ.
BİRİLERİ TARİKATA GİRMİŞ, KEŞİF VE KERAMAT GÖREMEYİNCE TERKETMİŞ.ULA UÇMAK KAÇMAK KERAMET MİDİR?BUNLARIN CÜMLESİNİ HAYVANLAR YAPIYOR.
Yunus Emre'de sizin gibi acele etmişti.Dergahı terkederken hocası Tabduk Emre ona şu tarihi nasihatı etmişti.
Ey Yunus! "İncir ağacına çıkıp da üzüm yemeğe kalkarsan adamı aşağıya atarlar!" demişti.Bu sözlerden bir şey anlamayan Yunus Emre hz.leri yıllar sonra ilahi aşka erince, Tabduk Emre'nin yanına tekrar geri gelip ,hocası bu sözü ona hatırlattı.
-"Ey Oğul, işte şimdi incir ağacından üzüm yiyorsun" demiştir...Bizim sabırsız sofiler softalar Yunus Gibi acele ettikleri için avucunu yalayacaklardır.Çok da fırsatını kaçırmışlardır.
Riyazet ve mücahede etmeden aşka erilmez, çileye katlanmak gerek.Çileye katlanmayan yolda kalır yerinde saymaya devam eder durur vesselam...
Miralay
14. February 2011, 01:39 PM
Selam fedakar kardeşim
"BİRİLERİ TARİKATA GİRMİŞ, KEŞİF VE KERAMAT GÖREMEYİNCE TERKETMİŞ.ULA UÇMAK KAÇMAK KERAMET MİDİR?BUNLARIN CÜMLESİNİ HAYVANLAR YAPIYOR."
Buyurmuşsunuz.
Şahsım adına ömrümün 20 yılımdan fazlasını binlerce sofisi olan bir tarikatte geçirdim. Ne keramete,ne keşife, ne de cezbeye meyletmedim. Evradü ezkarda letaifleri geçtim.
Ne zaman ki birgün namaz kılarken fatiha suresinin anlamını düşüne düşüne,içime sindirerek okuyunca kendime geldim ve her türlü mezhep,tarikat ve cemaati reddettim. Kul ile Allah'ın arasına girilmeyeceğini,bize şahdamarımızdan daha yakın olduğunu işte o zaman hissettim. Her bir namazımın bir rekati en az yarım saat sürmeye başladı.
Daha sonra bu alemde yalnız mıyım,benim gibi düşünen var mıdır derken, hanif kardeşlerimle tanıştım. O gün bugündür elhamdülillah hanif müslümanım.
Selametle inşaAllah
FEDAKARADAM
14. February 2011, 02:54 PM
Selam fedakar kardeşim
"BİRİLERİ TARİKATA GİRMİŞ, KEŞİF VE KERAMAT GÖREMEYİNCE TERKETMİŞ.ULA UÇMAK KAÇMAK KERAMET MİDİR?BUNLARIN CÜMLESİNİ HAYVANLAR YAPIYOR."
Buyurmuşsunuz.
Şahsım adına ömrümün 20 yılımdan fazlasını binlerce sofisi olan bir tarikatte geçirdim. Ne keramete,ne keşife, ne de cezbeye meyletmedim. Evradü ezkarda letaifleri geçtim.
Ne zaman ki birgün namaz kılarken fatiha suresinin anlamını düşüne düşüne,içime sindirerek okuyunca kendime geldim ve her türlü mezhep,tarikat ve cemaati reddettim. Kul ile Allah'ın arasına girilmeyeceğini,bize şahdamarımızdan daha yakın olduğunu işte o zaman hissettim. Her bir namazımın bir rekati en az yarım saat sürmeye başladı.
Daha sonra bu alemde yalnız mıyım,benim gibi düşünen var mıdır derken, hanif kardeşlerimle tanıştım. O gün bugündür elhamdülillah hanif müslümanım.
Selametle inşaAllah
Ve aleyküm selam kardeşim...Her bir rekat kıldığın namaz yarım saat kadar sürüyorsa, bu nefsine ağır geleceği için inanıyorum ki sen namazı terketmişsindir.Fatiha Suresi'ni düşünürken de şeytan seni tefrikaya düşürmüş.Unutmak ki cemaatten ayrılmak azaptır yalnız kalmaktadır...Sen hanif dini değil mezhepsizlerin anlayışıyla anlatılan din üzerindesin...
KUL İLE ALLAH'IN ARASINA CEBRAİL GİRMEDİ Mİ?DUA EDERKEN TELEFONUN ÇALSA CEVAP VERİR MİSİN VERMEZ MİSİN?.VERİRSEN BİLKİ SÖZÜNDE SADIK DEĞİLSİN.DUALARIN ARASINA BAŞKASININ SOKULMASI DÜŞÜNÜLEMEZ.
Miralay
14. February 2011, 03:43 PM
Tam aksine fedakaradam kardeşim.
O yarım saat süren namazlarımdan aldığım zevki hiç birşeyden almadım. Özellikle uzun süren secdelerimden aldığım hazzı anlatmaya acizim.
Benim Allah'la kul arasına girmekten maksadım "istiane" açısındandır. Mutlaka bir insan eşinden,evladından bir bardak su ister. Bu da aracıdır. Lakin bir kuldan insanüstü birşeyler istersen o işte Allah'la kul arasına girmektir. Benim ve herkesin tevbesi,duası aracısız cenabı Allah'a ulaşır ve her dua edene,tevbe edene rabbim karşılığını mutlaka verir. Çünkü isteyin ki vereyim diyen rabbimdir.
Rabbulaminin ayetleri olan,özellikle fatiha suresinde şeytan asla rabbimle arama giremez. Huşu içerisinde yapılan bir namazda şeytanın işi olamaz. Ancak gafillerde sudur eder.
Selametle
pramid
15. February 2011, 09:37 PM
salat 3 vakit, tesbih 5 zaman dilimindedir. isteyen
[email protected] mail atsın döküman göndereyim.
pramid
20. February 2011, 06:18 PM
kıl beşi bitir işi......
salat bu kadar basit değil. salat yitirilen bir kavram.
işin aslı kavramlar anlamını yitirmiş.
konfiçyus: dünyayı değiştirmek istiyorsan önce kelimelerden başla......
Anonymous
19. March 2011, 05:00 AM
“Namaz” sözcüğü Hindçe'den Farsça'ya, Farsça'dan da Selçuklular döneminde Türkçe'ye geçmiştir. Farsça'daki ilk anlamı, “ateş önünde saygıyla eğilmek” demektir. Sanskritçe, “saygı sunmak” anlamına gelen namaste kelimesinin Farsça'ya geçmiş şekli olması muhtemeldir. Bu kelime de, “selam vermek” anlamına gelen nam kelimesinden türemiş olmalıdır. Hem nam [selam] ve hem de namaste [saygı sunmak] günümüz Hind kültüründe de görülebileceği üzere “eğilerek” yapılan bir fiildir.
Namaz” sözcüğünün Farsça'daki bu “eğilerek saygı ile dua etmek” anlamı, Arapça ve Kur’ân'da بالتّضرّع الدّعاء [ed-du‘au bi't-tezarru‘=alçala alçala/sürekli alçalarak yakarma] şeklinde ifade edilir.
Selam;
Dediğiniz gibi namaz kelimesi uzun yıllar önce Hintçeden diğer dillere geçmiş olabilir.
Bu konuda ufak bir araştırma yaptım. Hindu dini mensuplarının güneşe yönelerek güneş tanrısına doğru yaptıkları "SURYA NAMASKAR" adında bir ibadeti mevcut. Türkçe karşılığı "GÜNEŞİ SELAMLAMA".
Fakat İngilizcesi ise bana daha ilginç geldi. "SUN SALUTATION"
Bir kaç çeşidi olmakla birlikte aşağıdaki videodan bir varyasyonunu izleyerek nasıl bir ibadet olduğu hakkında fikir edinebilirsiniz.
b4T-yZ0hy1I
Video açılmazsa: http://www.youtube.com/watch?v=b4T-yZ0hy1I adresinden bakabilirsiniz veya youtube gibi video sitelerinde surya namaskar diye aratabilirsiniz.
Bu arada bu hareket sadece Hinduların bir ibadet biçimi değil, bir "Yoga hareketi" olarak doğu felsefelerine meraklı batı dünyasına da nüfuzetmiştir.
Vakit darlığından dolayı kısa ve hızlı bir araştırma yaptığım için yanlış bilgilendiğim kısımlar olabilir. Lütfen teyid ediniz, yanlış bir şey yazmışsam uyararak doğrusunu gösteriniz ki vebal altında kalmayalım.
Selamlar.
hiiic
21. March 2011, 09:05 PM
2 rekat kıldı.
sabah namaskarası sanırım..
na maskara... ettiler milleti
Allah kabul etsin,,
aşık74
22. March 2011, 12:37 AM
salat 3 vakit, tesbih 5 zaman dilimindedir. isteyen
[email protected] mail atsın döküman göndereyim.
Selamlar...
3 vakit lik salaat ın vakitleri geldiğinde, ne yapmamız gerekiyor ?
5 zaman dilimindeki tesbih in vakitleri geldiğinde ne yapmamız gerekiyor ?
FEDAKARADAM
23. March 2011, 10:47 AM
Arkadaşlar,videoda onun yaptığı bir nevi kültürfizik hareketleridir ibadetle benzer asla bir tarafı da yoktur.Yanlış videoyu buraya yüklemişsiniz.
FEDAKARADAM
23. March 2011, 10:55 AM
Selamlar...
3 vakit lik salaat ın vakitleri geldiğinde, ne yapmamız gerekiyor ?
5 zaman dilimindeki tesbih in vakitleri geldiğinde ne yapmamız gerekiyor ?
3 vakit namaz yoktur, bu Caferilerde vardır.5 vakit namaz hadislerde vardır ayetlerde çeşitli yerlerde beş vakite nisbeten zamanları anlatan ayetler bulunmaktadır.Hepsi bir arada zikredilmemektedir.Caferiler, ikindi ile öğle namazını aynı vakitte kılarlar Akşam ve yatsı namazını akşam vaktinde kılarlar.Bunların hiçbirisi Kur'an ve sünnete uymamaktadır.Ancak hac farizatında yatsı ile akşamın aynı vakitlerde kılındığını biliyoruz bunda belki yanılmış olabilirim.
Tesbih çekme vakitleri yoktur.İstenilen zamanda çekilebilir.Normal olarak, her vakit namazın akabinde tesbih çekilir ve bu da sünnettir.
FEDAKARADAM
23. March 2011, 11:03 AM
Sakın olasınız ki namazı bu şekilde algılayıpda namazı terketmeniz sizin için büyük bir felaket olur,Kur'an dışına çıkmış olursunuz.Hindular zaten kafirdirler.Dinimizde, zaten namaz kılınmayan vakitlere kerahat vakti denir.Bunlar; güneşin tam doğduğu vakit, güneş tam tepedeyken, bir de akşam güneş batarken asla namaz kılınmaz.Ancak bir meşguliyetten veya geçerli mazeretten dolayı o vaktin namazının sadece farz olanı kılınır sünnet terkedilir.Bunlar çok acele edilen özel hususlardır.
Derin Düşünce
25. April 2011, 03:22 PM
Bakalım mı Yunus emre nasıl yorumlamıs namazı kıbleyi...? Bence bir goz atalım.
Ask bize imam, gonulde cemeattir.
Kıblemiz dostyuzu, namazımız daimidir
Yunus kıblesinin Allahın vechi oldugunu ve o makamda bulunurken Sürekli namaz halini yasadıgını ifsa ediyor. Hakkın vechini gormek yada sürekli namaz halinde olmak nedir sanırın bunu ancak yasayanlar bilir. Allahın vechini seyredince sirkin ortadan kalktıgını ve hatta o makamda dünyada dinin sartlarının yerine getirilmesi demek olan seriatin bile dısrıda kaldıgını dile getiriyor Yunus.
Dost yuzunu görünce sirk yagmalanıp yok oldu
İşte bu sebebten seriat kapıda kaldı.
Buradaki cok ciddi inceligi atlamayalım. Yunus seriati hafife almamıstır. Bu cok sıg olur. Hatta iftira olur. Bu mana denizine daldıgında sekiller ve kuralların basit kalısının izahatıdır. Tıpkı mukemmel dalgıclık bilgisine sahip bir dalgıcın mercan avlamak icin kayalıklarda can simidine ihtiyacı kalmaması gibidir.
Gonul, dostun mihrabında secde eder
Yuzunu yere serip dua eder.
Gonul, dostun mihrabında secde edip dua ettiginde ayrı bir zevk yasanır. Secde kulun Allaha en yakın oldugu andır. Duaların en makbul oldugu andır. Bu secde bir sekil hali degil, bilakis bir boyuttur. Secde ahiretin madde otesi gozlendigi bir haldir.
Bes vaktimiz derlendi tek vakit oldu
Besi bir eyleyip itaati yerine getirmek icin
Bes vakit namazı Yunus gonlunde tek vakit gibi derleyip tek vakitte taat kıldıgını soyluyor. Burada soylenen vakitleri boslayip namazı azaltmak olmayıp, zamanda tekligi ve anı yasamak olsa gerek. Sanırım anı yasamak, yasandıkca anlasılacak bir olgudur.
Biz kimsenin tuttugu yola kotu aykırı demeyiz
Din tamam olunca muhabbet dogar.
Yunusa gore; insanların tuttukları yolları ve yasam tarzlarını kınamak, Allah dostu olmaya talip kişilere gore degildir. Yunus kimsenin yolunu kotu ve aykırı gormedigini vurguluyor. Hayata vahdet yolundan bakanların, kişilerin mezhep, din, gorus ayrımı nedeniyle sevmemesi ve asagılaması dusunulemez. Yunus din adına yargıclıga karsı cıkıyor. Kimseyi yetkili gormuyor.
Yunus o kapıda en asagı, en zayıf kuldur
Bu seref ezelden ebede kadar tektir.
Ah yunus! Bu yolda senin gibi onemsiz olmayı kim istemez ki? Kendini kullar arasında onemsiz gorenler asılardır gonullerde yasıyor. Nice zenginler, nice krallar, tarih sahnesinden silindi gitti amma Yunuslar her daim ayakta.
gerçek hanif
25. April 2011, 05:28 PM
sevgili Piiir,
Gelin inandığımız islamı Muhiddin arabi-Rum Celal-Yunus emre-Said-i Nursi- ile tanımlamayalım.Kur'an ve sünnet dışında olanları kaynak almayalım.ABD nin küresel ılımlı islam projelerine farkında olmadan alet olmayalım.Bugün bu zatların aramızda olduğunu bir düşün hele.İslama ne katkısı olurdu ?Bugün kü dünya farklı bir dünya.Peki bu zat-ı muhteremleri bir kenaramı atalım.Hayır onların bilgeliklerinden Ahlak getirilerinden istifade edelim.Bu bağlamda yararlanalım.Putlaştırmayalım.Fokrolik bir din yerine siyasal bir dinin mücadelesini verelim piirr.selam ve saygı ile.piir.
Derin Düşünce
25. April 2011, 05:57 PM
Pirim sen beni anladın. Zorlama :)
Elbet ölcü degil velakin güzel bakanların gozleriyle de bakmayalım mı piir :)
gerçek hanif
25. April 2011, 06:03 PM
Pirim sen beni anladın. Zorlama :)
Elbet ölcü degil velakin güzel bakanların gozleriyle de bakmayalım mı piir :)
Nasıl görmek istiyorsak öyle görürüz elbette piiir.Güzel gören güzel düşünür, güzel düşünen de hayatından lezzet alır der said-i nursi eyvallah.Bu sözlere diyeceğimiz, Güzel olanı kim söylemiş olursa olsun elbet alırız. pirr.Lakin benim ne demek istediğimi anladın sen onu.:)selam .
hiiic
25. April 2011, 08:58 PM
Şu’arâ 224
Şairler(e gelince), onlara da sapıklar uyarlar.
Şu’arâ 225
Baksana onlar her vadide şaşkın şaşkın dolaşırlar.
Cin 6
Şu da gerçek ki, insanlardan bazı kimseler, cinlerden (tanımadık insanlardan) bazı kimselere sığınırlardı da, onların taşkınlıklarını arttırırlardı.
gerçek hanif
26. April 2011, 08:05 AM
NİSA 143--İki taraf arasında yalpalarlar.Ne bu tarafa ve nede o tarafa Yar olurlar.Allah'ın şaşırttığı kimseye sen çıkış yolu bulamazsın.
yeşil
1. November 2011, 10:59 PM
Arkadaşlar, Hakkı Yılmaz'ın Tebyinu'l Kur'an'da detayıyla ele aldığı salat ve namaz konusu gerçekten hem İslam'ın temel prensiplerine hem de akla yatkın.. Başından beri geleneksel uygulamaları hiçbir şekilde mükemmel dinimiz islama yakıştıramıyordum daha doğrusu içimden de böyle robot gibi olmak da acayip geliyordu, sarhoşlar gibi ne dediğimi anlamadan kıldığımız namazlar yaptığımız ibadetler.. ve bize asırlar boyunca en önemli farz unutturulmuş ve geleneksel kalıplar içinde süregelmiş.. Bize bugüne kadar salat ve salat-ı ikame farzını unutturan ve daha nicelerini unutturan zihniyete yazıklar olsun diye haykırdım içimden..
galipyetkin
3. November 2011, 02:07 AM
Af ola.Şuna bir bakar mısınız?
............ sitesinden Doğanay isimli bir arkadaş'tan.
''KURAN'DA NAMAZ VAR MIDIR, peygamber namaz kılmış mıdır, müslümanlar peygamber zamanında namaz kılıyor muydu?
Namazın olduğuna ilişkin kuran'dan çıkarsamalar ikna edici olmadığı gibi hadislere dayandırlarak yapılmak istenen kanıtlama da çok basit ve dayanaksız gözüküyor.
kuran'da namaz olduğunu söyleyen ve bunu da hadislerle destekleyenlere çok basit bir soru soracağım...
Bir insanın namaz öğrenmesi için ne kadar zamana gereksinimi vardır?
Bir saat...
Bir gün....
Bir ay...
Yoksa bir sene...
Yetmez diyen olur mu?
Ya da herkes kendisi açısından bakarak söylesin, kaç saat veya günde namaz kılmayı öğrendiniz?
Birkaç günü geçti diyen kaç kişi çıkar?
Bugünün insanı namazı birkaç saatte veya günde öğreniyor, yıllar içinde o kadar da zorlaştırlmış olmasına karşın, uyguluyor... Çok zor ve olanaksız değil yani.
Şimdi soralım: bu nasıl namaz ki yirmiüç yıl insanlar arasında peygamberlik yapan peygamber kimseye doğru, tam, kusursuz bir namazı öğretememiş, nasıl olmuş?
Bugün namaz konusunda tam olarak birbiriyle anlaşan iki müslüman bulabilir misiniz?
Birbiriyle tam olarak uygunluk içinde olan iki mezhep bulabilir misiniz?
Hepimiz de biliyoruz ki namaz konusunda tarihten bu yana kimse mutabık kalmamış, bu durum neden böyle?
Yani senin birkaç saatte veya günde öğrendiğini nasıl oluyor da ne peygamber zamanında yaşayanlar ne de ondan sora gelenler tam olarak öğrenememiş?
Böyle bir durum akla ziyan değil mi?
Hangi akıl sahibi bunu kabul edebillir?
Dinin peygamberi yirmiüç yılda kimseye tam bir namazı öğretemeyecek ama sen birkaç saate öğreneceksin? Mantığın alıyor mu?
kuran ayetlerinin sıkca vurgulayarak düşünün öğütünü yineleyip duruyorsunuz ama iş kendinizi eleştirmeye gelince düşünmeyi unutuyorsunuz?
Eğer kuran'da namaz varsa ve peygamber de namaz kılıyorduysa onu kabul eden müslüman halkın da namaz kılması gerekir. Basit bir çıkarsama değil mi?
Peki madem öyle neden hadislerle kanıtlamaya çalışıyorsunuz ki peygamber namaz kılmıştır? eğer peygamber namaz kılmışsa bütün halk buna tanık olmaz mı? Olur. Bütün halk buna tanık oldu ise hadis geçersiz olur. Hadis bütün halkın gördüğü ve bildiği bir konuda sözkonusu olmaz. Uhud savaşı oldu mu? Bunda kimsenin kuşkusu var mı? Bunun için hadis arar mısın? Eğer hadis ararsan bu olayın genel bir olay olduğunu ve çok insanın bu savaşa katılmadığını göstermiş olursun, inanmıyorsundur. Müslümanlar o zaman mamaz kılıyorduysa buna herkes tanık olmuştur demek ki... Herkesin tanık olduğu bir olayda hadis aramanın anlamı ne? Birileri ben gördüm ki peygamber şu saatte, şurada namaz kıldı, demesi ne anlama gelir? Yalancılık anlamına gelir.
Demek hakkımız değil mi, binlerce müslüman içinde senden başka kimse görmedi mi? peygamber namazı gizli saklı mı yapıyordu? Peygamber namazı özel kişilerle mi kılıyordu ki, kalkıp, işte ben şu ve bu bir gün falan yerde şöyle bir namaz kıldık, bu ikindi namazıydı diyebiliyorsun?
Sorarım namazla ilgili kaç hadis var? Diyelim ki yüz.. çok mu..
Namazla ilgili hadislerin ilk ileteni kaç kişi?Diyelim ki yüz..
O dönemde ne kadar müslüman ve aynı zamanda müslüman olmayıp da onlar içinde birlikte yaşayan kaç kişi vardı? Yüzbinlerce..
Peki soralım:yüzbinlerce insan kendi ailelerine, yani sonraki kuşaklara hiçbir şey aktarmadı da sadece bu yüz kişi mi tanık olarak aktardı?
Yüzbinlerce insan sonraki kuşak içinde hiç namaz kılmadı mı ?Onlar kendilerinden sonraya hiçbir şey bırakmadı, öğretmedim mi? Yüzbinler yeni yetişen nesil içinde hiç namaz kılmadı mı, onlara bir şey aktarmadı mı?Yüzbinleri bir kenara atıyorsunuz, birkaç kişinin bilmem kaç nesil sonraya aktararak getirilen sözlerini dayanak alıyorsunuz?
Bu peygambere ve onun toplumuna hakaret değil mi?Yüzbinlerce insanın hergün beş vakit yaptığı fiili sadece birkaç kişinin ikiyüz yıl sonra duydum dediği sözlerle mi kanıtlamaya çalışıyorsunuz?
Hani müslümanlık bilime ve akla dayanıyordu? Hani kuran düşünmez misiniz diyordu?
Siz insanı ahmak mı sanıyorsunuz? Kim olduğu bilinmeyen , öyle kişilerin gerçek yaşamda varolup olmadığı hiçbir şekilde kanıtlanamayacak olan kişilerin ikiyüz sene sonra ben duydum dediği sözleri senet sayacaksın?
Bunları insanlara gerçek diye yutturmaya çalışanlara soruyorum, eğer sizin bir tarlanız olsa ve biri çıkıp bu tarlanın kendi dedesinin dedesinin kendisine mirası olduğunu söylese, ben dedemden o da bilmem kaç kuşak öte dedesinden işitti dese bu tarlAYI ONA VERİR MİSİN? Zırnık bile vermezsin. Mal olunca , bırak adama tarlayı vermeyi adama yapmayacağın hakaret bile kalmaz, defedersin. Mal mülk olunca hadis vız gelir tırıs gider ama dini konulara gelince hiç öyle davranmazsın, düşünmezsin, çünkü orada elinden mal gitmiyor tersine sütatikoyu sürdürüyorsun çok şükür..
Madem ki beş vakit namaz vardı ve peygamber ve müslümanlar bunu yerine getiriyorduysa burada hadise gerek kalmaz, bu kendiliğinden tarihsel bir gerçeklik olarak aktarılır. hergün beş vakit yapılan bir fiil nasıl olur da gizli saklı yapılan bir iş haline dönüşür ve sadece birileri ikiyüz yıl sonra çıkıp der ki ben falancadan o da falancadan o da falancadan duymuş ki peygamber ikindi namazını üç kişi beş kişiyle bir yerde kılmış. Pes.. Nere gitti peygaberin diğer topluluğu? Onlar kimseye bir şey aktarmadı mı, göstermedi mi, anlatmadı mı? Hadisçilere göre yapmamış, yani peygamber peygamberliğini doğru dürüst yapmamış, sadece gizli saklı özel kişilerle yapmış...gel de inan..
Günde beş vakit yıllarca binlerce insanın kıldığı namaz nasıl olur da peygamberden hemen sonra tartışma konusu olur? peygamber hangi namazı nasıl kıldı? Gördünüz mü görmediniz mi? he, görmedik bizden saklı yapıyordu, çok özel kişiler ancak onunla kılıyordu o yüzden kimse bilmiyor sadece biz biliyoruz işte hadis olarak bildiriyoruz... Vay be...
Eğer peygamber namaz kılmış olsaydı ve bunu da günde beş vakit yapıyor olsaydı bunun bugün tartışma konusu olması ne tarihsel bir olgu olarak ne de mantık olarak sözkonusu olması olanaksız olurdu. hergün beş vakit binlerce müslüman tarafından yerine getirilen bir fiil birkaç kişinin tanıklığına gerek kalmaksızın anlaşılır ve süregelirdi. Tarih bize böyle bir olayı, olguyu birkaç kişinin insafına mı bıraktı?
Bir olayın veya olgunun doğruluğu neyle test edilir? Birkaç kişinin lafıyla mı? Bağımsız kaynaklara dayandırılır herşeyden önce. Yani o dönemde başka toplumların, bilim insanlarının veya tarihçilerin, ticaret gruplarının belgelerine bakılır. O dönemde müslüman olmayan başka toplumların tanıklığı ve belgeleri aranır. Gösterebiliyor musunuz? Diyebiliyor musunuz peygamber zamanında müslümanların beş vakit namaz kıldığını gösteren başka toplumların tanıklığı veya belgeleri var? Bizanstan, İrandan bir belge, tanıklık var mı? Bellemişsiniz hadis diye uyduruk lafları dayatmayı. Bununla aklı ve bilimi kahretmeye çalışıyorsunuz ama akıl ve bilim ona düşman olanı kahreder.
Hadislerle namazın olduğunu ve peygamberin namaz kıldığını kanıtlamaya çalışmak bilimdışı, akıl dışı, din dışı bir çabadır, boştur, yalandır...''
Ne dersiniz?
Saygılarımla
Galip Yetkin.
hiiic
3. November 2011, 03:25 AM
Ben şekilsel namazın varlığını ve bir kalıba sokulmasına şiddetle karşı olan birisi olarak. Gün içinde belli vakitlerde (ki buna ezan ve sonrası da dahil) dua etmeyi aynen farzmış gibi devam etmeye gayret gösteriyorum. Çünkü insan gün içinde tazarru ve niyazı unutabiliyor, özellikle bu devirde aklı karıştıran pek çok dış etki var, bir anda gaflete düşebiliyoruz.
Ancak tabiki duanın şartlarından birisi olduğu için cemaat ile namaz kılmıyorum, tek başıma dua ediyorum. ve böyle tavsiye ediyorum çünkü insan gerçekten gaflete dalıyor...
Zaten gözlemlediğim kadarıyla sistemli duayı bırakan herkes bir süre sonra Dinin emirlerini hatırlamayı da unutuyor... Böyle anlayışsızlığa böyle körlüğe böyle sistem geliştirmişler demekki...
galipyetkin
2. December 2011, 11:17 PM
MÜNAFIKIN CENAZE NAMAZI--HAKTANSAPMAZ
20/3/2008 ·
MÜNAFIKIN CENAZE NAMAZI
9 / TEVBE: 84. AYET :
Diyanet Vakfı Meali
Onlardan ölmüş olan hiçbirine asla namaz kılma; onun kabri başında da durma! Çünkü onlar, Allah ve Resulünü inkar ettiler ve fasık olarak öldüler.
Edip Yüksel Meali
Onlardan ölen birisi için namaz kılma, mezarı başında da durma. Çünkü onlar ALLAH 'a ve elçisine karşı geldiler ve yoldan çıkmışlar olarak öldüler.
Elmalılı Hamdi Yazır
Ve onlardan biri ölürse asla namazını kılma ve kabrinin başına gidip durma. Çünkü onlar Allah'ı ve Resulünü tanımadılar. Ve fasık olarak can verdiler.
Yaşar Nuri Öztürk
84 Onlardan ölen biri üzerine asla dua etme; böyle birinin mezarı başında da durma. Bunlar Allah'a ve resulüne nankörlük ettiler ve yoldan sapmış olarak ölüp gittiler.
Yukarıdaki ayeti bütün mal sahipleri hemen hemen aynı çevirmişlerdir.
Bu meallere göre Allah’ın Rasul’ünün mü’min - münafık gözetmeden ölü üzerine namaz kıldığı anlaşılıyor. Ancak diğer namazda olduğu gibi cenaze namazını da nasıl kıldığına dair Kur’an’da hiçbir detay göremiyoruz her ne hikmetse.
Birkaç soru sorarsak :
1. Cenaze namazı / duası nedir?
2. Cenaze namazı / duası, nasıl kılınır / yapılır?
3. Kur’an’da niçin detaylandırılmamıştır?
4. Mü’min’in cenaze namazından niçin söz edilmemiştir?
5. Gerçekten Allah’ın Rasul’u ölüler için namaz kılıyor muydu?
6. Kabirlerinin üstünde durup onlara ne diyordu?
7. Ölülere Kur’an mı okuyordu?
Sorular uzayıp gider…
Aslında birçok ayeti anlamadıkları gibi bu ayeti de anlamamışlardır meal sahipleri, ayeti bağlamından koparmışlardır.
Bu ayetten önce, 35 / Fatır 15-24 ayetlerine bir göz atalım:
15 : Ey insanlar! Sizler Allah’a muhtaçsınız. Allah zengindir ve Hamiidtir = teşekkür eder / karşılık verir.
16 : Dilerse sizi yok eder, yeniden başkalarını yaratır.
17: Bu da Allah’a zor gelmez.
18: Hiçbir hamal diğer bir hamalın yükünü taşımaz. Yükünün altında inleyen (musqale) taşınması için yalvarsa, onun yükünden en ufak bir şey taşınmayacaktır, velev en yakınları dahi olsalar. Sen yalnız Rablerinden içtenlikle (bilğayb) çekinip İman’ı canlı tutanı uyarırsın. Böylece kim arınırsa ancak kendi yararına arınmış olur. Dönüş de Allah’adır.
19: Ve körle gören ( inananla inanmayan ) eşit değildir.
20: Kopkoyu karanlıkla, aydınlık (küfürle İslam) da…
21: Cennet ile cehennem de…
22: Ölülerle diriler de eş değer değildir. Allah ancak dilediğine işittirir. Sen kabirdekilere duyuramazsın. Sen ancak bir uyarıcısın.
Ayetteki “diriler”, inanan inanmayan her yaşayan insanı; “ölüler ve kabirdekiler” de gerçek ölüleri kastetmesi halinde, bu ayetlerin bize verdiği mesaj ne olur?
Elçi, Allah’ın mesajını kabirdekilere okuyor, Allah da Elçi’yi uyarıyor: “Ölüler duymazlar, boşuna nefesini tüketme, sen kabirdekilerin duyuramazsın” mı diyor?
Halbuki ayette geçen “ölüler” in gerçek ölüler olmadığı, yaşayan inkarcılar / münafıklar olduğu açıktır.
Şimdi de Tevbe Suresi’nin 83-85 ayetlerine bakalım:
“83: Allah seni onların bir grubuna geri gönderdiğinde (seninle savaşa) çıkmak için izin isteyecekler. De ki: Benimle asla çıkmayacaksınız, benimle birlikte bir düşmanla savaşmayacaksınız. Çünkü sizler ilk defasında geride kalanlarla oturmayı yeğlediniz. Şimdi de geride kalanlar ile birlikte oturun artık.
84: Onlardan ölmüş biri ile asla irtibat kurma, kabri üzerinde durma! Çünkü onlar Allah’a, Rasul’üne inanmamış, İman’dan çıkmakla ölmüşlerdir.
85: Onların ne mal varlığı ne de evlat çokluğu seni imrendirmesin. Allah bunlar sebebiyle, onlara dünyada azap (işkence) edip, kafirler olarak can vermelerini istiyor.”
Bu ayetler gerçekte ölmüş, kabre konmuş münafıklar değil de küfürleri nedeniyle ölüler yerine konmuşlardır.
Konuyu Tevbe 73’ten itibaren 87’ye kadar kesintisiz olarak okuduğumuzda Allah’ın muradını daha iyi anlayacağız. Allah bu ayetlerde münafıkları tehdit ediyor. Onlara, yaşarken adeta ölüm korkusu yaşatıyor. Allah Rasul’üne “ latusalli ala…” ile, münafıklarla irtibatını ebediyen kes, onlarla ilişkiyi kopar, onlar tamamen ölmüşlerdir!.. diyor.
Saygılarımla.
Galip Yetkin.
Toslunba
29. March 2012, 06:31 AM
Şiir yazdı diye Yunus Emreyi şair sanmayalım. Bende balık tutarım ama balıkçı değil Mühenidisim. Yunustan öğrenilecek çok şey var.
bartsimpson
23. December 2012, 12:18 AM
Af ola.Şuna bir bakar mısınız?
............ sitesinden Doğanay isimli bir arkadaş'tan.
''KURAN'DA NAMAZ VAR MIDIR, peygamber namaz kılmış mıdır, müslümanlar peygamber zamanında namaz kılıyor muydu?
Namazın olduğuna ilişkin kuran'dan çıkarsamalar ikna edici olmadığı gibi hadislere dayandırlarak yapılmak istenen kanıtlama da çok basit ve dayanaksız gözüküyor.
kuran'da namaz olduğunu söyleyen ve bunu da hadislerle destekleyenlere çok basit bir soru soracağım...
Bir insanın namaz öğrenmesi için ne kadar zamana gereksinimi vardır?
Bir saat...
Bir gün....
Bir ay...
Yoksa bir sene...
Yetmez diyen olur mu?
Ya da herkes kendisi açısından bakarak söylesin, kaç saat veya günde namaz kılmayı öğrendiniz?
Birkaç günü geçti diyen kaç kişi çıkar?
Bugünün insanı namazı birkaç saatte veya günde öğreniyor, yıllar içinde o kadar da zorlaştırlmış olmasına karşın, uyguluyor... Çok zor ve olanaksız değil yani.
Şimdi soralım: bu nasıl namaz ki yirmiüç yıl insanlar arasında peygamberlik yapan peygamber kimseye doğru, tam, kusursuz bir namazı öğretememiş, nasıl olmuş?
Bugün namaz konusunda tam olarak birbiriyle anlaşan iki müslüman bulabilir misiniz?
Birbiriyle tam olarak uygunluk içinde olan iki mezhep bulabilir misiniz?
Hepimiz de biliyoruz ki namaz konusunda tarihten bu yana kimse mutabık kalmamış, bu durum neden böyle?
Yani senin birkaç saatte veya günde öğrendiğini nasıl oluyor da ne peygamber zamanında yaşayanlar ne de ondan sora gelenler tam olarak öğrenememiş?
Böyle bir durum akla ziyan değil mi?
Hangi akıl sahibi bunu kabul edebillir?
Dinin peygamberi yirmiüç yılda kimseye tam bir namazı öğretemeyecek ama sen birkaç saate öğreneceksin? Mantığın alıyor mu?
kuran ayetlerinin sıkca vurgulayarak düşünün öğütünü yineleyip duruyorsunuz ama iş kendinizi eleştirmeye gelince düşünmeyi unutuyorsunuz?
Eğer kuran'da namaz varsa ve peygamber de namz kılıyorduysa onu kabul eden müslüman halkın da namaz kılması gerekir. Basit bir çıkarsama değil mi?
Peki madem öyle neden hadislerle kanıtlamaya çalışıyorsunuz ki peygamber namaz kılmıştır? eğer peygamber namaz kılmışsa bütün halk buna tanık olmaz mı? Olur. Bütün halk buna tanık oldu ise hadis geçersiz olur. Hadis bütün halkın gördüğü ve bildiği bir konuda sözkonusu olmaz. Uhud savaşı oldu mu? Bunda kimsenin kuşkusu var mı? Bunun için hadis arar mısın? Eğer hadis ararsan bu olayın genel bir olay olduğunu ve çok insanın bu savaşa katılmadığını göstermiş olursun, inanmıyorsundur. Müslümanlar o zaman mamaz kılıyorduysa buna herkes tanık olmuştur demek ki... Herkesin tanık olduğu bir olayda hadis aramanın anlamı ne? Birileri ben gördüm ki peygamber şu saatte, şurada namaz kıldı, demesi ne anlama gelir? Yalancılık anlamına gelir.
Demek hakkımız değil mi, binlerce müslüman içinde senden başka kimse görmedi mi? peygamber namazı gizli saklı mı yapıyordu? Peygamber namazı özel kişilerle mi kılıyordu ki, kalkıp, işte ben şu ve bu bir gün falan yerde şöyle bir namaz kıldık, bu ikindi namazıydı diyebiliyorsun?
Sorarım namazla ilgili kaç hadis var? Diyelim ki yüz.. çok mu..
Namazla ilgili hadislerin ilk ileteni kaç kişi?Diyelim ki yüz..
O dönemde ne kadar müslüman ve aynı zamanda müslüman olmayıp da onlar içinde birlikte yaşayan kaç kişi vardı? Yüzbinlerce..
Peki soralım:yüzbinlerce insan kendi ailelerine, yani sonraki kuşaklara hiçbir şey aktarmadı da sadece bu yüz kişi mi tanık olarak aktardı?
Yüzbinlerce insan sonraki kuşak içinde hiç namaz kılmadı mı ?Onlar kendilerinden sonraya hiçbir şey bırakmadı, öğretmedim mi? Yüzbinler yeni yetişen nesil içinde hiç namaz kılmadı mı, onlara bir şey aktarmadı mı?Yüzbinleri bir kenara atıyorsunuz, birkaç kişinin bilmem kaç nesil sonraya aktararak getirilen sözlerini dayanak alıyorsunuz?
Bu peygambere ve onun toplumuna hakaret değil mi?Yüzbinlerce insanın hergün beş vakit yaptığı fiili sadece birkaç kişinin ikiyüz yıl sonra duydum dediği sözlerle mi kanıtlamaya çalışıyorsunuz?
Hani müslümanlık bilime ve akla dayanıyordu? Hani kuran düşünmez misiniz diyordu?
Siz insanı ahmak mı sanıyorsunuz? Kim olduğu bilinmeyen , öyle kişilerin gerçek yaşamda varolup olmadığı hiçbir şekilde kanıtlanamayacak olan kişilerin ikiyüz sene sonra ben duydum dediği sözleri senet sayacaksın?
Bunları insanlara gerçek diye yutturmaya çalışanlara soruyorum, eğer sizin bir tarlanız olsa ve biri çıkıp bu tarlanın kendi dedesinin dedesinin kendisine mirası olduğunu söylese, ben dedemden o da bilmem kaç kuşak öte dedesinden işitti dese bu tarlAYI ONA VERİR MİSİN? Zırnık bile vermezsin. Mal olunca , bırak adama tarlayı vermeyi adama yapmayacağın hakaret bile kalmaz, defedersin. Mal mülk olunca hadis vız gelir tırıs gider ama dini konulara gelince hiç öyle davranmazsın, düşünmezsin, çünkü orada elinden mal gitmiyor tersine sütatikoyu sürdürüyorsun çok şükür..
Madem ki beş vakit namaz vardı ve peygamber ve müslümanlar bunu yerine getiriyorduysa burada hadise gerek kalmaz, bu kendiliğinden tarihsel bir gerçeklik olarak aktarılır. hergün beş vakit yapılan bir fiil nasıl olur da gizli saklı yapılan bir iş haline dönüşür ve sadece birileri ikiyüz yıl sonra çıkıp der ki ben falancadan o da falancadan o da falancadan duymuş ki peygamber ikindi namazını üç kişi beş kişiyle bir yerde kılmış. Pes.. Nere gitti peygaberin diğer topluluğu? Onlar kimseye bir şey aktarmadı mı, göstermedi mi, anlatmadı mı? Hadisçilere göre yapmamış, yani peygamber peygamberliğini doğru dürüst yapmamış, sadece gizli saklı özel kişilerle yapmış...gel de inan..
Günde beş vakit yıllarca binlerce insanın kıldığı namaz nasıl olur da peygamberden hemen sonra tartışma konusu olur? peygamber hangi namazı nasıl kıldı? Gördünüz mü görmediniz mi? he, görmedik bizden saklı yapıyordu, çok özel kişiler ancak onunla kılıyordu o yüzden kimse bilmiyor sadece biz biliyoruz işte hadis olarak bildiriyoruz... Vay be...
Eğer peygamber namaz kılmış olsaydı ve bunu da günde beş vakit yapıyor olsaydı bunun bugün tartışma konusu olması ne tarihsel bir olgu olarak ne de mantık olarak sözkonusu olması olanaksız olurdu. hergün beş vakit binlerce müslüman tarafından yerine getirilen bir fiil birkaç kişinin tanıklığına gerek kalmaksızın anlaşılır ve süregelirdi. Tarih bize böyle bir olayı, olguyu birkaç kişinin insafına mı bıraktı?
Bir olayın veya olgunun doğruluğu neyle test edilir? Birkaç kişinin lafıyla mı? Bağımsız kaynaklara dayandırılır herşeyden önce. Yani o dönemde başka toplumların, bilim insanlarının veya tarihçilerin, ticaret gruplarının belgelerine bakılır. O dönemde müslüman olmayan başka toplumların tanıklığı ve belgeleri aranır. Gösterebiliyor musunuz? Diyebiliyor musunuz peygamber zamanında müslümanların beş vakit namaz kıldığını gösteren başka toplumların tanıklığı veya belgeleri var? Bizanstan, İrandan bir belge, tanıklık var mı? Bellemişsiniz hadis diye uyduruk lafları dayatmayı. Bununla aklı ve bilimi kahretmeye çalışıyorsunuz ama akıl ve bilim ona düşman olanı kahreder.
Hadislerle namazın olduğunu ve peygamberin namaz kıldığını kanıtlamaya çalışmak bilimdışı, akıl dışı, din dışı bir çabadır, boştur, yalandır...''
Ne dersiniz?
Saygılarımla
Galip Yetkin.
Mantıklı...
Peki sizce bunun -sadece namaz konusunda- (o dönemdeki) nedeni ne olabilir?
aorskaya
23. December 2012, 03:40 AM
Mantıklı...
Peki sizce bunun -sadece namaz konusunda- (o dönemdeki) nedeni ne olabilir?
Kuran dışındaki tüm kaynaklar hiç bir şekilde %100 kesinlikte doğru olduğu ispatlanabilecek kaynaklardan değildir. Dolayısıyla, zaten rivayetlere göre konuşmanın her türlüsü tam doğru olmayacaktır.
Kuranda namaz varmıdır, vakitleri varmıdır? Vardır, o halde bize inen bu kitap bizlere yetmiyormu da başka kaynak arıyoruz?
Peygamber yaşayan kuran idiyse, kurandan bulunan namaz ve vakitleri peygamberin de uyguladığı namazlardır.
Ayrıca, peygamber zamanında olan ve olmayan bazı şeyler, ondan sonraki siyasal unsurlar nedeniyle sekteye uğrayarak gelmesi son derece normaldir.
Bu dikkate alınmadan ve kuranla yetinilmeden, ille de kuran dışı başka kaynak (üstelik inanılır olması için başka ülke kaynakları) aranırsa, o zaman kurandaki namazı da yok kabul etmekle karşı karşıya kalınır.
Bu düşüncede iken bir de başka ülkelerde özellikle yanlış bilgi içeren belgeler bulunursa, o zaman o belgelere göremi namaz belirlenecektir.
Görüldüğü üzere, hangi amaçla olursa olsun kuran dışına çıkıldığında, kesinlikle doğru bulunamamaktadır. Belge olması da olmaması da bizi doğruya götürmemektedir, bu nedenle din kurandan öğrenilmelidir.
Selamlarımla,
aorskaya
bartsimpson
23. December 2012, 03:49 AM
Kuran dışındaki tüm kaynaklar hiç bir şekilde %100 kesinlikte doğru olduğu ispatlanabilecek kaynaklardan değildir. Dolayısıyla, zaten rivayetlere göre konuşmanın her türlüsü tam doğru olmayacaktır.
Kuranda namaz varmıdır, vakitleri varmıdır? Vardır, o halde bize inen bu kitap bizlere yetmiyormu da başka kaynak arıyoruz?
Peygamber yaşayan kuran idiyse, kurandan bulunan namaz ve vakitleri peygamberin de uyguladığı namazlardır.
Ayrıca, peygamber zamanında olan ve olmayan bazı şeyler, ondan sonraki siyasal unsurlar nedeniyle sekteye uğrayarak gelmesi son derece normaldir.
Bu dikkate alınmadan ve kuranla yetinilmeden, ille de kuran dışı başka kaynak (üstelik inanılır olması için başka ülke kaynakları) aranırsa, o zaman kurandaki namazı da yok kabul etmekle karşı karşıya kalınır.
Bu düşüncede iken bir de başka ülkelerde özellikle yanlış bilgi içeren belgeler bulunursa, o zaman o belgelere göremi namaz belirlenecektir.
Görüldüğü üzere, hangi amaçla olursa olsun kuran dışına çıkıldığında, kesinlikle doğru bulunamamaktadır. Belge olması da olmaması da bizi doğruya götürmemektedir, bu nedenle din kurandan öğrenilmelidir.
Selamlarımla,
aorskaya
sen namaz vardır diyorsun, o namaz yoktur (tazarrulu niyaz - dua- vardır) diyor ikinizde kuranı referans gösteriyorsunuz.
sonuç????
aorskaya
23. December 2012, 03:59 AM
sen namaz vardır diyorsun, o namaz yoktur (tazarrulu niyaz - dua- vardır) diyor ikinizde kuranı referans gösteriyorsunuz.
sonuç????
Namazla ilgili yazılarımda bu konular sanırım namazın olduğu şeklinde ortak kabulle bırakılmıştı.
Adına tazarrulu dua da dense, namazda dense, salatın her durumda ve sadece eğitim-destek anlamında olmadığı, bazı yerlerde de namazı ifade ettiğinde hem fikir olduğumuzu hatırlıyorum.
Ancak, sayın dost1 in ve özellikle de sayın Hakkı Yılmaz'ın salatın her durumda eğitim-destek anlaşılması/anlatılması üzerine sanırım yeni bir çalışma yapmam gerekecek diye düşünüyorum.
Abdestin kendisinin bile, her durumda salatın, eğitim-destek olmadığını, namazı işaret ettiğini söyleyerek bu kısmı şimdilik burada kapatıyorum.
Rabbim izin verirse ve ben de uygun olursa, sayın H. Yılmazın mealerinden alıntılayarak namaz konusunu ele almaya çalışacağım.
selamlarımla,
aorskaya
galipyetkin
23. December 2012, 04:26 PM
Sayın Bartsimpson.
Sonuç???? demişsiniz. Bakalım tatmin olacak mısınız.
-Müslüman kişi, ilimden başka bir yol gösteren edinmez. O, ilimden beslenir ve ilmin en gerçeğinin de orijinal vahiyde olduğunu bilir. Bu nedenle de ''O dedi, Bu dedi'' masallarına itibar etmez.
Yaşamı Nebi'nin yaşamına rastlamışsa, O'nun vahiy yorumuna katılır ve O'nun yaşamını benimser. Resul ölmüş veya kendisi O'nun zamanından sonra dünyaya gelmişse, artık kimseye uymaz. Şahsen sorumlu olacağından, suç ve ceza ile mükâfat şahsidir; yorumlarını kendisi yapar, imama mimama uymaz. İmam da Resul olmadiğindan söylediği de vahiy değildir.
Bireyler ümmet toplumunu oluşturduklarında, işler aralarında ''şura'' iledir. Şura ise işlerin kimseye havale edilmediği, asaleten yapıldığı için namaz kıldırma iddiası ile ortaya çıkmış imam da müteahhit konumundadır. Şura, ortaklaşa yönetimdir; katılımcı demokrasinin en ileri derecesidir. Herkes asil olduğundan katılım da denemez; ancak elbirliği ile yönetim denilir. O halde böyle bir sistemde imamın namaz-mamaz kıldırma haddi olamaz. Esasen imam islamda din işlerinin müteahhiti durumunda olduğundan islam bu nedenle Ruhban diye bir olguyu da tanımaz. İmamın peşinde saf tutulması abestir, sürü olmak pramit oluşturmak, Bakara-104. ayete aykırı olarak iradesini teslim etmektir. Toplu namaz kılma, yani imamın namaz kıldırması metot olarak da islama aykırıdır; çünkü işler havale edilemez: herkes işi kendisi yapmak durumunda olduğu için buna ''asalet-asaleten'' denilir.
Son vahiy gelmişken, bu vahiy-Kur'an- kendisini tatmin etmediğinden ve toplum içinde bu vahiyden daha imtiyazlı bir duruma geçmek için namazla toplumu etki altına almaya çalışmış bir takım kişiler başarılı olmuşlar toplumda imtiyaz sahibi olmuşlar, ve böylece hükmetmişlerdir. Bu toplumlar her alanda bireyciliği ve gemisini kurtaran kaptan mizacı taşırlar. Bu yüzden Bu toplumlarda ''şura-müşavere- yoktur. Allah'ın huzuruna çıkma gibi bir mistisizmin hakim olduğu bu toplumların tümü de liberalist, yani hak dinde ''sıla-i rahim'' denilen sosyalizmi (toplumculuğu) terk etmişlerdir. Hem uslamlamada hem de çalışma hayatında tembelleştiği ve bunu tercih ettikleri için her açıdan geride ve gaflet içindedirler ve toplumu da geri bıraktırmışlardır.
Allah aşkı ve O'nunla buluşma diye yeni ve ayinsel bir din icat etmişlerdir. Sanki ''salat'' yetmiyormuş, şah damarından daha yakın olmak kafi gelmiyormuş gibi, uyduruk bir huzura çıkma zannı ile bir ''serap'' yolu olan namazı icat ederek Allah'a düşünemezmiş gibi dinini ve O'na vuslatı öğretmeye kalkışmışlardır. Oysa bu ''panteist'' bir görüş olup cahiliye zamanından kalma felsefe bilmezlerin zannıdır. Allah ile birleşmek mümkün değildir. "Dağ"a çıkmış (vahiy alma transına geçmiş) Musa'nın Allah'ı görme isteğinin çarpılma tehdidi ile sonuçlandığı durumunu bile düşünmezler.
Allah ile randevulaşıp buluşmak sözü, öğreti ve iddiası Yahudiler'in Yakup Peygamberi Allah'la güreştirmeleri kadar fahiş bir hatadır.
Hiç bir resul ''Allah aşkı''ndan bahsetmemiştir. Çünkü aşk nefsidir ve akıl dışıdır. Sevgi ise hoşnut olmadır ve aklidir. Diğer aykırılıklar ile de aklı örten bir hal içinde bulunmayı marifetmiş gibi öne çıkartmak ve batıl dinlerin metafizik alemle ilişkide kullandıkları yöntem de palavradır; Kur'an'dan değildir. Peygamberler bile vahyi alırken asla Allah'ın huzuruna çıkamazlar ve bilinçlerini kaybetmezler. Aksi hezeyanları gerçek sanmaktır.
Daha önce belirttiğim gibi ''namaz'' ''na-maz''dır. Maz bireyciliktir. Na-maz liberalist olmayan, ''kollektivist'' demektir. ''Na'' olumsuzluk eki ile ''maz''ın ifade ettiği liberal sosyo-ekonomik politik reddedilir.
Saygılarımla.
Galip Yetkin.
bartsimpson
23. December 2012, 05:29 PM
Sayın Bartsimpson.
Sonuç???? demişsiniz. Bakalım tatmin olacak mısınız.
-Müslüman kişi, ilimden başka bir yol gösteren edinmez. O, ilimden beslenir ve ilmin en gerçeğinin de orijinal vahiyde olduğunu bilir. Bu nedenle de ''O dedi, Bu dedi'' masallarına itibar etmez.
Yaşamı Nebi'nin yaşamına rastlamışsa, O'nun vahiy yorumuna katılır ve O'nun yaşamını benimser. Resul ölmüş veya kendisi O'nun zamanından sonra dünyaya gelmişse, artık kimseye uymaz. Şahsen sorumlu olacağından, suç ve ceza ile mükâfat şahsidir; yorumlarını kendisi yapar, imama mimama uymaz. İmam da Resul olmadiğindan söylediği de vahiy değildir.
Bireyler ümmet toplumunu oluşturduklarında, işler aralarında ''şura'' iledir. Şura ise işlerin kimseye havale edilmediği, asaleten yapıldığı için namaz kıldırma iddiası ile ortaya çıkmış imam da müteahhit konumundadır. Şura, ortaklaşa yönetimdir; katılımcı demokrasinin en ileri derecesidir. Herkes asil olduğundan katılım da denemez; ancak elbirliği ile yönetim denilir. O halde böyle bir sistemde imamın namaz-mamaz kıldırma haddi olamaz. Esasen imam islamda din işlerinin müteahhiti durumunda olduğundan islam bu nedenle Ruhban diye bir olguyu da tanımaz. İmamın peşinde saf tutulması abestir, sürü olmak pramit oluşturmak, Bakara-14. ayete aykırı olarak iradesini teslim etmektir. Toplu namaz kılma, yani imamın namaz kıldırması metot olarak da islama aykırıdır; çünkü işler havale edilemez: herkes işi kendisi yapmak durumunda olduğu için buna ''asalet-asaleten'' denilir.
Son vahiy gelmişken, bu vahiy-Kur'an- kendisini tatmin etmediğinden ve toplum içinde bu vahiyden daha imtiyazlı bir duruma geçmek için namazla toplumu etki altına almaya çalışmış ve başarılı olmuşlar toplumda imtiyaz sahibi olmuşlar, ve böylece hükmetmişlerdir. Bu toplumlar her alanda bireyciliği ve gemisini kurtaran kaptan mizacı taşırlar. Bu yüzden Bu toplumlarda ''şura-müşavere- yoktur. Allah'ın huzuruna çıkma gibi bir mistisizmin hakim olduğubu toplumların tümü de liberalist, yani hak dinde ''sıla-i rahim'' denilen sosyalizmi (toplumculuğu) terk etmişlerdir. Hem uslamlamada hem de çalışma hayatında tembelleştiği ve bunu tercih ettikleri için her açıdan geride ve gaflet içinde dedirler ve toplumu da geri bıraktırmışlardır.
Allah aşkı ve O'nunla buluşma diye yeni ve ayinsel bir din icat etmişlerdir. Sanki ''salat'' yetmiyormuş, şah damarından daha yakın olmak kafi gelmiyormuş gibi, uyduruk bir huzura çıkma zannı ile bir ''serap'' yolu olan namazı icat ederek Allah'a düşünemezmiş gibi dinini ve O'na vuslatı öğretmeye kalkışmışlardır. Oysa bu ''panteist'' bir görüş olup cahiliye zamanından kalma felsefe bilmezlerin zannıdır. Allah ile birleşmek mümkün değildir. Dağa çıkmış Musa'nın durumunu bile düşünmezler.
Allah ile randevulaşıp buluşmak sözü, öğreti ve iddiası Yahudiler'in Yakup Peygamberi Allah'la güreştirmeleri kadar fahiş bir hatadır.
Hiç bir resul ''Allah aşkı''ndan bahsetmemiştir. Çünkü aşk nefsidir ve akıl dışıdır. Sevgi ise hoşnut olmadır ve aklidir. Diğer aykırılıklar ile de aklı örten bir hal içinde bulunmayı marifetmiş gibi öne çıkartmak ve batıl dinlerin metafizik alemle ilişkide kullandıkları yöntem de palavradır; Kur'an'dan değildir. Peygamberler bile vahyi alırken asla Allah'ın huzuruna çıkamazlar ve bilinçlerini kaybetmezler. Aksi hezeyanları gerçek sanmaktır.
Daha önce belirttiğim gibi ''namaz'' ''na-maz''dır. Maz bireyciliktir. Na-maz liberalist olmayan, ''kollektivist'' demektir. ''Na'' olumsuzluk eki ile ''maz''ın ifade ettiği liberal sosya-ekonomik politik reddedilir.
Saygılarımla.
Galip Yetkin.
Sevgii Galip, ben yazımda o dedi bu dedi masallarına itibar etmiyorum.
bak aynen kopyalayıp yapıştırdım.
"sen namaz vardır diyorsun, o namaz yoktur (tazarrulu niyaz - dua- vardır) diyor ikinizde kuranı referans gösteriyorsunuz."
Kuranı referans gösterdiğinizi söylemek masal mı?????
eğer bunu masal olarak nitelendiriyorsan aynısını;
'Derli toplu bir bigiye ulaşmak için isterseniz, bilgisayarınızdan ''İşte Kur'an'' sitesine girerseniz oradan ''makaleler'' kısmında ''Salât'' kelimesine ve bu kelimenin bilgi yönünden çevresinin bereketine erişebilirsiniz.
Saygılarımla.
Galip Yetkin.
masalı ile başkasının "dediğini" referans göstererek sende yapma...
http://www.hanifler.com/showthread.php?t=2082&page=16
konusunda sorduğun bakara 125'teki "tavaf edenler" ile ilgili soruna aldığın cevabın karşılığını hala bekliyorum....
Ayrıca "namaz" kelimesinin anlamı ile ilgili referans verdiğin siteden okuduklarım senin söylediklerinle hiç örtüşmüyor. (Bakınız ekteki resim dosyası)
sen "namaz" kelimesinin anlamı ile ilgili "hangi ilimden beslendin" söyle de beyhude aramayalım...
Tatmin olmak : Bir canlının fiziksel ve/ya duygusal anlamda gereksinimlerinin yerine gelmesi ya da getirilmesi sonucunda içinde bulunduğu durum.
Amacın beni tatmin etmek ise, önce beslendiğin ilmin çelişkisine kendin düşme, sonra bana tatmin olabileceğim cevap verme endişesini yaşa... emi kardeş :)
sevginur
23. December 2012, 07:20 PM
Sevgili kardeşlerim..!
Hayret ve endişe ile sizleri takip ediyorum..endişe deyince yanlış anlamayasınız,
bunca zamandır ;kuranla ne kadar az haşır neşir olduğuma dair biraz mahcup biraz üzgün olduğumdandır endişem geç kaldık galiba ..farklı görüşler olmasına rağmen yazdıklarınızda kendimi ayetlere vermeye çalışıyorum..Farkında vardığım şey hep birilerini dinleyerek dinimi anlamaya çalıştım.mezhepler,alimler, derken ne kadar yanlış yol izlediğimin farkına vardım.Kuran her şeyi bu kadar apaçık verirken başka kitaplardan öğrenme gafında bulundum sanırım..
neyse hatanın neresinden dönülürse kardır diyorum kuranı okuyarak anlamaya çalışıp takıldığım yada tespitlerimi ilerleyen zamanlarda Allah izin verirse hazır olduğumda sorularım ve yorumlarımlarımla iştişare etmeyi çok isterim
Allah hepinizden razı olsun ilminizi artırsın
sevginur
23. December 2012, 08:06 PM
selamun aleykum kardeşlerim
sorumdan vazgeçtim :)
galipyetkin
23. December 2012, 08:24 PM
Sayın dost Bartsimpson.
*************************
"sen namaz vardır diyorsun, o namaz yoktur (tazarrulu niyaz - dua- vardır) diyor ikinizde kuranı referans gösteriyorsunuz."
Kuranı referans gösterdiğinizi söylemek masal mı?????
eğer bunu masal olarak nitelendiriyorsan aynısını;
Alıntı:
galipyetkin Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
'Derli toplu bir bigiye ulaşmak için isterseniz, bilgisayarınızdan ''İşte Kur'an'' sitesine girerseniz oradan ''makaleler'' kısmında ''Salât'' kelimesine ve bu kelimenin bilgi yönünden çevresinin bereketine erişebilirsiniz.
Saygılarımla.
Galip Yetkin.
masalı ile başkasının "dediğini" referans göstererek sende yapma...
***************************
diye yazmışsın.
Ey güzel arkadaşım.
Benim ''namaz vardır'' dediğimi nereden çıkarıyorsun. Aynısını alımtıladığın yazımda, veya evvelkilerin hangisinde benim namazın var olduğuna dair bir ifadem var ki?
Sayın Hakkı Yılmaz da namazdan değil ''tazarrulu niyaz-dua''dan bahsediyor. Bu da namaz değil ki.
Nameste diye Hindistan'da var olan ''namaz''la benzerik gösteren bir olgu var. Bunun İran üzerinden Arabistana geldiği yönünde iddialar var. Var da benim yazdıklarım ve Hakkı Yılmaz'ın tazarrulu niyazı, duası ile bunu nasıl bağdaştırdın ki? Yoksa başkasıyla mı karıştırdın beni?
Saygılarımla.
Galip Yetkin.
bartsimpson
23. December 2012, 08:38 PM
Sayın dost Bartsimpson.
*************************
"sen namaz vardır diyorsun, o namaz yoktur (tazarrulu niyaz - dua- vardır) diyor ikinizde kuranı referans gösteriyorsunuz."
Kuranı referans gösterdiğinizi söylemek masal mı?????
eğer bunu masal olarak nitelendiriyorsan aynısını;
Alıntı:
galipyetkin Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
'Derli toplu bir bigiye ulaşmak için isterseniz, bilgisayarınızdan ''İşte Kur'an'' sitesine girerseniz oradan ''makaleler'' kısmında ''Salât'' kelimesine ve bu kelimenin bilgi yönünden çevresinin bereketine erişebilirsiniz.
Saygılarımla.
Galip Yetkin.
masalı ile başkasının "dediğini" referans göstererek sende yapma...
***************************
diye yazmışsın.
Ey güzel arkadaşım.
Benim ''namaz vardır'' dediğimi nereden çıkarıyorsun. Aynısını alımtıladığın yazımda, veya evvelkilerin hangisinde benim namazın var olduğuna dair bir ifadem var ki?
Sayın Hakkı Yılmaz da namazdan değil ''tazarrulu niyaz-dua''dan bahsediyor. Bu da namaz değil ki.
Nameste diye Hindistan'da var olan ''namaz''la benzerik gösteren bir olgu var. Bunun İran üzerinden Arabistana geldiği yönünde iddialar var. Var da benim yazdıklarım ve Hakkı Yılmaz'ın tazarrulu niyazı, duası ile bunu nasıl bağdaştırdın ki? Yoksa başkasıyla mı karıştırdın beni?
Saygılarımla.
Galip Yetkin.
Abi aorskaya ile yaptığım konuşmayı niye üzerine alıyorsunda böyle konuşup ikimizide üzüyosun.
Sen bu forumda sana sorduğuma cevap versene, bak dost1 ağabeyde sağolsun sorumu beğenmiş.
Sen sorumu bıraktın nelerle uğraşıyorsun.
Yani tuhaftır ki yazıyı yazdığım kişi aorskaya doğru anlamış ve bencede muteber ve beklediğim bir cevap vermiştir.
Ben sana mı diyorum "namaz vardır" dedin diye.
Yazdıklarımın hepsini yanlış anlamışsın.
Hey Allahım aklımı koru!!!
raven
24. December 2012, 06:40 AM
başka bir açıdan bakalım
devrim yaptınız eskiye dair herşeyi yok ettiniz. Yeni bir doktrin ortaya koydunuz ve bunu insanlara kabul ettirdiniz.Kabul ettirmeklede kalmadınız çevrenizdeki insanları bu doktrin, devrim için savaşıp can verecek kadar militarize ettiniz.Sistem bir zaman sonra o kadar mükemmelleşti ki artık siz olsanızda olmasanızda çarklarını çevirmek için kendi iç dinamiklerini kullanması yeterli oldu.
Burada atlanmaması gereken konu devrimcilerin devrimin getirdiklerini korumak için her şeyi göze alabilecek olmaları.Devrimin getirdiği doktrinin üzerine yeni bir şeyler koyabilirsiniz ama doktrinin temel dayanaklarından birini yok edemezsiniz.Eğer doktrinin saç ayaklarından birini koparmak isterseniz sistemin kendi iç dinamikleri ve militarize olmuş yoldaşlarınız buna izin vermez.Eğer bir devrimi yok etmek istiyorsanız yeni bir devrim yapmalı eski devrimin tüm doktrinini zerre bırakmayacak şekilde yok etmeli ve yerine ondan çok farklı yeni bir ideoloji koymalısınız.
gelelim sadede
Peygamberin tebliğ görevi ve hayatı sonlandıktan sonra İslam dininin içine namazında,zekatında,abdestinde,kurbanında,orucunda sonradan girdiğine inanmıyorum.Tıpkı devrimcilerin devrimin her zerresine sahip çıkacakları gibi müslümanlarda peygamberlerinden duyduklarına ve gördüklerine o kadar hatta daha fazla sahip çıkmışlardır.Sistem var olanı korur.
Ben peygamberin bildiğimiz manada namaz(salat) kıldığına inanıyorum.Aksini düşünmek tarihin akışına ve insan doğasına aykırıdır.Ama sabah namazı 2 rekattı 4 e çıktı.Cuma namazı 2 rekattı 16 ya çıktı kısmına bir şey diyemem.
Dünyadaki her inanç sisteminin kendine göre uyguladığı ritüeller var.İnsan bunu ister.Tanrısına ulaşmak için beden diliyle mekanik hareketler yapmak zorunda hisseder kendisini.Kuşkusuz insan fıtratını en iyi bilende Yüce Allah tır.O da insanın istediğini verir ona.Yoksa Yüce Allah ın bizim yatıp kalkmamıza ,aç kalmamıza,paramızı başkalarıyla paylaşmamıza ihtiyacı yoktur.(son kısım müslümanlar için söylenmiştir)
Efendim namaz hindistan dan, oruç etyopya dan, kurban mayalar dan, hac tavaf apaçilerden, zekat hobbitlerden mi geldi?
Şunuda unutmayalım uygulanan ritüellerin birbirine benzemesi gayet doğal.Allah ın insanlık tarihinin başından beri elçilerini gönderdiğini düşünürsek...
Namaste, hindistanda yerel bir dil olan sanskritçe namas(eğilmek) tan türemiştir.Önünde saygı ile eğilirim demektir.Namaz, Farsça “ibadet” manasındaki nemaz’dan Türkçe’ye geçmiştir.ilk Müslüman olan Türkler’in İslAmi kavramları öğrendikleri ortam, Fars dilinin etkin olduğu bölgelerdedir.Hindistan ve Pers ülkesinin coğrafi olarak birbirine yakın olduğunu düşünürsek benzer hareketlerin bulunduğu ritüellere yakın isimler koymaları muhtemeldir.
Salat ise arapçadır.Kelime Kur’an’da da farklı vurgular ve farklı anlamlarda kullanılmıştır. En çok kullanıldığı anlam hiç şüphesiz ''namaz'' manasıdır. Bunun dışında, Kur’an’da dua ve istiğfar, ibadet,destek,din ve dindarlık,davet,kulluk, yaratılış amacına uygun hareket anlamlarında kullanılır.
aorskaya
24. December 2012, 12:36 PM
Sayın dost Bartsimpson.
*************************
"sen namaz vardır diyorsun, o namaz yoktur (tazarrulu niyaz - dua- vardır) diyor ikinizde kuranı referans gösteriyorsunuz."
Kuranı referans gösterdiğinizi söylemek masal mı?????
eğer bunu masal olarak nitelendiriyorsan aynısını;
Alıntı:
galipyetkin Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
'Derli toplu bir bigiye ulaşmak için isterseniz, bilgisayarınızdan ''İşte Kur'an'' sitesine girerseniz oradan ''makaleler'' kısmında ''Salât'' kelimesine ve bu kelimenin bilgi yönünden çevresinin bereketine erişebilirsiniz.
Saygılarımla.
Galip Yetkin.
masalı ile başkasının "dediğini" referans göstererek sende yapma...
***************************
diye yazmışsın.
Ey güzel arkadaşım.
Benim ''namaz vardır'' dediğimi nereden çıkarıyorsun. Aynısını alımtıladığın yazımda, veya evvelkilerin hangisinde benim namazın var olduğuna dair bir ifadem var ki?
Sayın Hakkı Yılmaz da namazdan değil ''tazarrulu niyaz-dua''dan bahsediyor. Bu da namaz değil ki.
Nameste diye Hindistan'da var olan ''namaz''la benzerik gösteren bir olgu var. Bunun İran üzerinden Arabistana geldiği yönünde iddialar var. Var da benim yazdıklarım ve Hakkı Yılmaz'ın tazarrulu niyazı, duası ile bunu nasıl bağdaştırdın ki? Yoksa başkasıyla mı karıştırdın beni?
Saygılarımla.
Galip Yetkin.
Gelenekçilerin buhari vb. ile mezhepçilerin mezheplerine göre kabullerinin benzerini siz de sayın Hakkı Yılmaz üzerinden sergilemekte sakınca görmeyenlerdensiniz.
Ama, ya sayın yılmaz yanılıyorsa! Ya namaz konusunda yanlış yoldaysa!
Sayın Yılmaz'da bir beşerdir.(değilmi?)
Modern yorumculuk adına, namazı yok sayabilmek, bireysel suçların cezalandırılmasında ölçü olan kısası, insanlar yerine eşyalar yada hayvanlara uygulanabilir kabul edebilmek, insan ölürken, kıyamate kadar doğru yoldan çevirme izni alan iblisi insanın bir unsuru sayabilmek, açıkça peygambere ayetleri indiren Cebrail için düşmanlar bize gösterilirken, melekler ayrı varlık değildir, insanın (bazıları içinde Allah'ın) gücü/yetileri diyebilmek, ölçü verilmeden beyni örten madde tüketimi yasağını, çakırkeyf diye delmeye çalışmak çağımızda akıllılık olarak görülmektedir.
Ancak, bunlar gerçekten akıl ürünü olsalar dahi, bu düşünceler kurandan desteklenmeyen bir aklın ürünleri olduğu görülmelidir.
Söylenecek fazla bir şey kalmıyor...
selamlar,
aorskaya
Miralay
24. December 2012, 06:23 PM
Selam Raven kardeşim
Açıklamalarını mantıklı buluyorum.
Diğer kardeşleriminkini de tabii ki.
Eğer Kur'anda namaz var bile olsa, bunun salat la değil başka şekilde anlatıldığına kanaat getiriyorum. Öyle gelenekçilerin kıldığı gibi olmadığına da...
Zira Kur'anda en asgari bir namaz tarifine rastlamadım. Rastlayan varsa açıklarsa memnun olurum.
Resulun uygulamalarının bozulmadan günümüze geldiğine inanmıyorum. Çünkü, malumunuz 4 ayrı sünni mezheb ve diğer şii mezheblerin namaz uygulamaları farklı.
Ortak noktaları,kıyam,rüku ve secde. Onlar bile bazı yerlerde farklılık arzetmekte.
Özellikle hacca giden kardeşlerimiz bu farklılıkları net bir şekilde görebiliyorlar.
Kanaatimce namaz var ise, Cenab-ı Allah şekil ve rekat şartı gözetmeksizin bizi serbest bırakmıştır. (Kur'anda bahsedilmediğinden yola çıkarak bunu diyorum.)
Kısacası rabbimiz,"Kulum bana yakar da nasıl yakarırsan öyle yap; yeter ki beni bul." dilediğini varsayıyorum.
Saygılarımla
aorskaya
24. December 2012, 06:56 PM
Eğer Kur'anda namaz var bile olsa, bunun salat la değil başka şekilde anlatıldığına kanaat getiriyorum. Öyle gelenekçilerin kıldığı gibi olmadığına da...
Zira Kur'anda en asgari bir namaz tarifine rastlamadım. Rastlayan varsa açıklarsa memnun olurum.
Sevgili miralay,
Namazın salat dışındaki kelamlarla anlatıldığına neye göre kanaat ettiniz? "Salat" kelamının namaz içinde kullanılmadığına sizi inandıran nedir?
Kurana göre namazı, "kurandan delillerle doğru namaz" başlıklı bir yazımda açıklamıştım.
Burada da söyleyebileceğim, bizzat abdest-salat ilişkisinden, abdestin eğitim-destek-yardımla ilgisi olmaması yüzünden en az abdest geçen ayette salattan namazı görebilmeniz gerekir diye düşünüyorum.
Resulun uygulamalarının bozulmadan günümüze geldiğine inanmıyorum. Çünkü, malumunuz 4 ayrı sünni mezheb ve diğer şii mezheblerin namaz uygulamaları farklı.
Ortak noktaları,kıyam,rüku ve secde. Onlar bile bazı yerlerde farklılık arzetmekte.
Özellikle hacca giden kardeşlerimiz bu farklılıkları net bir şekilde görebiliyorlar.
Resulün çoğu uygulaması dört halifeden sonraki dönemlerde, emevi/abbasi siyasi ve idari otoritelerince bozulmuştur.
Ama, namaz konusunda kuranda istenen olmazsa olmaz şartlar olan kıyam-rüku-secde durumlarına uyulması halinde diğer şekilsel hareketlerin değişmesinin önemi yoktur.
Namazda okunacaklar için ise, siyasiler yerine, imansızlar tarafından islam alimi sanılanlara kabul ettirilen kurandışı/insan kaynaklı sözlerle yine namazın değiştirildiğini söyleyebilirim.
Ancak, bunların değişik yada yanlış olması kuranda olan namazı yok saymayı gerektirmez. Çünkü, pratiklerdeki yanlışlar yada pratize edilmeyen şeyler onun kuranda olmadığı anlamına gelmez.
Kanaatimce namaz var ise, Cenab-ı Allah şekil ve rekat şartı gözetmeksizin bizi serbest bırakmıştır. (Kur'anda bahsedilmediğinden yola çıkarak bunu diyorum.)
Kısacası rabbimiz,"Kulum bana yakar da nasıl yakarırsan öyle yap; yeter ki beni bul." dilediğini varsayıyorum.
Saygılarımla
kuranla, namazda asgari rekatlar savaş ayetlerinde kısaltmalar örneğiyle belirlenmiştir. Bu her vakit namazı için böyledir ve sayısı 2 dir.
Ama, namazda azami rekat belirlenmeyip, kişi ne kadar fazla yapabilirse o kadar karşılığını fazladan alacaktır.
Elbette, kulun rabbine yönelmesi sadece namazla olmamakta, onunla sınırlandırılmamaktadır. Kul, her yer ve zamanda kendi belirlediği biçimde rabbini hamd edip, ondan isteklerde bulunabilir.
Ama, belirli vakitlerde de özel bir zikir olan namazı rabbimiz istemektedir.
selamlarımla,
aorskaya
bartsimpson
24. December 2012, 08:55 PM
Selam Raven kardeşim
Açıklamalarını mantıklı buluyorum.
Diğer kardeşleriminkini de tabii ki.
Eğer Kur'anda namaz var bile olsa, bunun salat la değil başka şekilde anlatıldığına kanaat getiriyorum. Öyle gelenekçilerin kıldığı gibi olmadığına da...
Zira Kur'anda en asgari bir namaz tarifine rastlamadım. Rastlayan varsa açıklarsa memnun olurum.
Resulun uygulamalarının bozulmadan günümüze geldiğine inanmıyorum. Çünkü, malumunuz 4 ayrı sünni mezheb ve diğer şii mezheblerin namaz uygulamaları farklı.
Ortak noktaları,kıyam,rüku ve secde. Onlar bile bazı yerlerde farklılık arzetmekte.
Özellikle hacca giden kardeşlerimiz bu farklılıkları net bir şekilde görebiliyorlar.
Kanaatimce namaz var ise, Cenab-ı Allah şekil ve rekat şartı gözetmeksizin bizi serbest bırakmıştır. (Kur'anda bahsedilmediğinden yola çıkarak bunu diyorum.)
Kısacası rabbimiz,"Kulum bana yakar da nasıl yakarırsan öyle yap; yeter ki beni bul." dilediğini varsayıyorum.
Saygılarımla
Katılıyorum...
Kulun Allah'a vuslatı için, vakit, pusula, sakal, takke, yağmurluk, rekat, adet, sünnet gibi kavramlara ihtiyacı olmadığı kanaatindeyim.
Tek şartı onunla onun lisanı ile konuşmak. (Kuran okumak)
Kaldıki bu forumda Halil Ağabey vasıtası ile bilgi edindiğim "tazarrulu niyaz" gibi muhteşem bir ruh hali ile Allah'a yakarabiliyor ve istekte bulunabiliyorsan, Kuran okumanın dahi gerekli olmadığına inanıyorum.
Zaten kişi Kuranı kendisi için okur Allah için değil.
Allah kendisine ortak koşanları (şirk en büyük günah diye biliyorum) dahi affedebiliyor ve muhatap alabiliyorsa gerisi teferruattır.
Örnek veriyorum;
Mülk 6 : Rablerini inkar edenler için cehennem azabı vardır. Ne kötü varılacak yerdir orası!
Ayetini namazında okurken korkudan tirtir titreyip "ne yapıyorum ben ALLAHIM" diye kendine gelen veya bunu başarabilen kaç kişiyiz....
Kendimize dürüst olalım...
raven
24. December 2012, 10:49 PM
Kanaatimce namaz var ise, Cenab-ı Allah şekil ve rekat şartı gözetmeksizin bizi serbest bırakmıştır. (Kur'anda bahsedilmediğinden yola çıkarak bunu diyorum.)
Kısacası rabbimiz,"Kulum bana yakar da nasıl yakarırsan öyle yap; yeter ki beni bul." dilediğini varsayıyorum.
Sevgili Miralay kardeşim,
seni anlıyorum.rekat kısmında sana katılıyorum özellikle emeviler döneminde müdahaleler olduğunu hepimiz biliyoruz.Ama bu var olana bir müdahale.Ayrıca resulun uygulamalarının bozulmadan günümüze kadar geldiğine inanmıyorum diyorsunuz.Bir kısmı için sizi haklı buluyorum.İslam dinine bağlı mezheplerin hristiyanların iznik konsiline benzer bir toplantıları yok.Yani İslam çerçevesini çizen her ne olursa olsun yine kur anı kerimdir mezhepler değil.Ha tarihte veya günümüzde ki abzürd bazı uygulamaların önümüze geldiği doğrudur.Ama bizim kur anımız var.yani inancımızı genel hatlarıyla belirleyen bir rehber.
Sevgili bart kardeşim,
Sizin
Mülk 6 : Rablerini inkar edenler için cehennem azabı vardır. Ne kötü varılacak yerdir orası!
Ayetini namazında okurken korkudan tirtir titreyip "ne yapıyorum ben ALLAHIM" diye kendine gelen veya bunu başarabilen kaç kişiyiz....
yorumunuza bayıldım.
tartışmanın böyle seviyeli, aydınlatıcı ve bir yerlere varabilecek emareler göstermesi beni çok sevindirdi.Allah hepimizin ilmini artırsın.
Miralay
25. December 2012, 06:50 PM
Allah hepinizden razı olsun
Çok güzel açıklamalar bunlar.
Namazı salata bağlamamamın nedeni; namaz dediğimiz Arapça olmayan (Kur'ani olmayan yabancı kelime) olguda Allah'ın tam olarak neyi kastettiğinin cevabını verememesidir.
Çok düşünmüştüm bu konuda; ama bir türlü bir yerlere varamamıştım.
Tamam namaz diye bildiğimiz ve amel ettiğimiz şeye karşı değilim. "Namaz yok" ta demiyorum.
Ama namazı bana ençok çağrıştıran;"sebbih,yusebbihu" türevi kelimelerdir.
Kur'anda "rüku,secde,kıyam..." geçiyor. Lakin İslam'a yeni girmiş ve elinde sadece Kur'an olan birisine yabancı gelir bu kelimeler.
Ben İslam'a yeni girmiş birisi olsam. Elime Kur'anı aldığımda; Salat,secde,rüku,kıyam... kelimelerini ayetlerdeki siyak sibakına; paragraf bütünlüğüne göre anlarım.
Cümle içinde nasıl geçmiş, o şekilde idrak ederim.
Namazın uygulamasını Allah Kur'anda bildirmeyip,resule bırakmıştır tezine katılmıyorum.
Zira her konuda ayrıntılı beyan olunan Kur'anda nedense namaz ayrıntısı yoktur.
Bu kadar önemli olan bir olguyu cenab-ı Allah neden Kur'anda detaylı anlatmaz. Aklım havsalam almıyor bir türlü.
Hala iddia ediyorum ki, namaz; bütün bu yazılan çizilen şeylerden çok farklı bir olgudur.
Amenna; Allah'ın emridir. Ama o emir nedir? Bence bir bilgi kirliliğiyle karşı karşıyayız.
Detaylı bir araştırma şarttır. Bu iş ne lügat bilgileriyle çözülür; ne de ısrarlı iddialarla...
En doğrusu sanırım; Kur'andaki cümle,paragraf bütünlüğü ile çözebiliriz.
Bu arada namaz konusuyla ilgili fikrini,ilmini beyan eden tüm kardeşlerime minnettarım.
Az çok cahilliğimi gideriyorsunuz. Allah gani gani razı olsun hepinizden.
Sonsuz saygı,selam,dua ve muhabbetlerimle.
sahin
26. December 2012, 03:32 AM
Allahin rahmeti üzerinize olsun,
bir cok ayetlerde rükü edenler le rükü edin, bazilarinda kiyam dan sonra secde, yada tek kiyam, tek rükü tek secde, yada ücü bir arada gibi ayetler var bunu yani sira otururken yan yatarken yürürken binek üzeri olan salat lar ise dua algiliyorum zor durumda kalirsam. bazen oluyor tek rükü seklinde salat ediyorum bazen kiyam secde bazen tek secde bazen ücü bir arada bazen arabada giderken yürüken is yerinde monitorlarin basinda otururken salat ediyorum allahi aniyorum.
allahin rahmeti üzerinize olsun
seckin
26. December 2012, 09:20 AM
Salat, İbrahim nebiden itibaren, ekin bitmeyen arazilere kurulu şehirleşmenin; bu şehirleşme ile ortaya çıkan sorunların çözüldüğü bir kavramdır.
Bu şehirde, savaş, kıtlık, adalet tesisi, eğitim vb.bir çok kollektif dayanışmalara ihtiyaç olacaktır. Allaha öğrettiğini geri ona okumadan ziyade namaz, Allahın ne söylediğinin işitilmesidir.
Kuranda mesanili yapılar mevcuttur. Bu sebepledir ki iki rekatli bir yapıdan bahsedilebilir. Ama bu öğrenim süreci zaman ile ilgilidir. Zıra kısaltmalar zaman sorunu nedeni iledir.
Kuran bu konuda detay vermediğine göre rabbimiz affetmiştir.
Maide 101 Ey inananlar, size açıklanınca hoşunuza gitmeyecek şeyleri sormayın Kur'an indirilirken bunlara ait bir şey sorarsanız hükmü açıklanır size, halbuki Allah geçmişti ondan, ona ait hükmü bildirmemişti ve Allah, suçları örter, rahimdir.
Kuran indirilirken böyle bir soru sorulmadığına göre;
Allah'ın affetmesi ile çıkan rahmeti görüyor musunuz ?
merdem
20. May 2013, 04:56 PM
başka bir açıdan bakalım
devrim yaptınız eskiye dair herşeyi yok ettiniz. Yeni bir doktrin ortaya koydunuz ve bunu insanlara kabul ettirdiniz.Kabul ettirmeklede kalmadınız çevrenizdeki insanları bu doktrin, devrim için savaşıp can verecek kadar militarize ettiniz.Sistem bir zaman sonra o kadar mükemmelleşti ki artık siz olsanızda olmasanızda çarklarını çevirmek için kendi iç dinamiklerini kullanması yeterli oldu.
Burada atlanmaması gereken konu devrimcilerin devrimin getirdiklerini korumak için her şeyi göze alabilecek olmaları.Devrimin getirdiği doktrinin üzerine yeni bir şeyler koyabilirsiniz ama doktrinin temel dayanaklarından birini yok edemezsiniz.Eğer doktrinin saç ayaklarından birini koparmak isterseniz sistemin kendi iç dinamikleri ve militarize olmuş yoldaşlarınız buna izin vermez.Eğer bir devrimi yok etmek istiyorsanız yeni bir devrim yapmalı eski devrimin tüm doktrinini zerre bırakmayacak şekilde yok etmeli ve yerine ondan çok farklı yeni bir ideoloji koymalısınız.
gelelim sadede
Peygamberin tebliğ görevi ve hayatı sonlandıktan sonra İslam dininin içine namazında,zekatında,abdestinde,kurbanında,orucunda sonradan girdiğine inanmıyorum.Tıpkı devrimcilerin devrimin her zerresine sahip çıkacakları gibi müslümanlarda peygamberlerinden duyduklarına ve gördüklerine o kadar hatta daha fazla sahip çıkmışlardır.Sistem var olanı korur.
Ben peygamberin bildiğimiz manada namaz(salat) kıldığına inanıyorum.Aksini düşünmek tarihin akışına ve insan doğasına aykırıdır.Ama sabah namazı 2 rekattı 4 e çıktı.Cuma namazı 2 rekattı 16 ya çıktı kısmına bir şey diyemem.
Dünyadaki her inanç sisteminin kendine göre uyguladığı ritüeller var.İnsan bunu ister.Tanrısına ulaşmak için beden diliyle mekanik hareketler yapmak zorunda hisseder kendisini.Kuşkusuz insan fıtratını en iyi bilende Yüce Allah tır.O da insanın istediğini verir ona.Yoksa Yüce Allah ın bizim yatıp kalkmamıza ,aç kalmamıza,paramızı başkalarıyla paylaşmamıza ihtiyacı yoktur.(son kısım müslümanlar için söylenmiştir)
Efendim namaz hindistan dan, oruç etyopya dan, kurban mayalar dan, hac tavaf apaçilerden, zekat hobbitlerden mi geldi?
Şunuda unutmayalım uygulanan ritüellerin birbirine benzemesi gayet doğal.Allah ın insanlık tarihinin başından beri elçilerini gönderdiğini düşünürsek...
Namaste, hindistanda yerel bir dil olan sanskritçe namas(eğilmek) tan türemiştir.Önünde saygı ile eğilirim demektir.Namaz, Farsça “ibadet” manasındaki nemaz’dan Türkçe’ye geçmiştir.ilk Müslüman olan Türkler’in İslAmi kavramları öğrendikleri ortam, Fars dilinin etkin olduğu bölgelerdedir.Hindistan ve Pers ülkesinin coğrafi olarak birbirine yakın olduğunu düşünürsek benzer hareketlerin bulunduğu ritüellere yakın isimler koymaları muhtemeldir.
Salat ise arapçadır.Kelime Kur’an’da da farklı vurgular ve farklı anlamlarda kullanılmıştır. En çok kullanıldığı anlam hiç şüphesiz ''namaz'' manasıdır. Bunun dışında, Kur’an’da dua ve istiğfar, ibadet,destek,din ve dindarlık,davet,kulluk, yaratılış amacına uygun hareket anlamlarında kullanılır.
Raven Kardesim cok dogru bir noktaya deginmis.
Iste Emeviler devrinde aynisi yapilmis, tümden yok edilmis bir takim inanclar ve kendi arzularina uyan kendi saltanatlarina uyan bir düzen getirilmistir.
Asirlardir süren bu düzen öylesine benimsenmistirki, bir sigara tiryakisi gibi, namazi orucu elinden alinan müslüman namazla orucla gecirdigi zamani ne ile gecirecegini bilemez. Sigara tiryakisi gibi eksikligini hisseder, hele de kendi arzusuyla terketmezse aliskanligini cok daha büyük problemler ortaya cikar.
Bir takim hurafeler Islamin kanseri olmustur, ya kanserli hücreleri kökünden kazimak lazim yahutta ölüme terketmek lazimdir.
Kanser ancak kanserli olanin azmi ile yenilir!
Selam ve dua ile.
Araştıran
20. May 2013, 10:38 PM
Sevgili miralay,
Namazın salat dışındaki kelamlarla anlatıldığına neye göre kanaat ettiniz? "Salat" kelamının namaz içinde kullanılmadığına sizi inandıran nedir?
Kurana göre namazı, "kurandan delillerle doğru namaz" başlıklı bir yazımda açıklamıştım.
Burada da söyleyebileceğim, bizzat abdest-salat ilişkisinden, abdestin eğitim-destek-yardımla ilgisi olmaması yüzünden en az abdest geçen ayette salattan namazı görebilmeniz gerekir diye düşünüyorum.
Resulün çoğu uygulaması dört halifeden sonraki dönemlerde, emevi/abbasi siyasi ve idari otoritelerince bozulmuştur.
Ama, namaz konusunda kuranda istenen olmazsa olmaz şartlar olan kıyam-rüku-secde durumlarına uyulması halinde diğer şekilsel hareketlerin değişmesinin önemi yoktur.
Namazda okunacaklar için ise, siyasiler yerine, imansızlar tarafından islam alimi sanılanlara kabul ettirilen kurandışı/insan kaynaklı sözlerle yine namazın değiştirildiğini söyleyebilirim.
Ancak, bunların değişik yada yanlış olması kuranda olan namazı yok saymayı gerektirmez. Çünkü, pratiklerdeki yanlışlar yada pratize edilmeyen şeyler onun kuranda olmadığı anlamına gelmez.
kuranla, namazda asgari rekatlar savaş ayetlerinde kısaltmalar örneğiyle belirlenmiştir. Bu her vakit namazı için böyledir ve sayısı 2 dir.
Ama, namazda azami rekat belirlenmeyip, kişi ne kadar fazla yapabilirse o kadar karşılığını fazladan alacaktır.
Elbette, kulun rabbine yönelmesi sadece namazla olmamakta, onunla sınırlandırılmamaktadır. Kul, her yer ve zamanda kendi belirlediği biçimde rabbini hamd edip, ondan isteklerde bulunabilir.
Ama, belirli vakitlerde de özel bir zikir olan namazı rabbimiz istemektedir.
selamlarımla,
aorskaya
Kırmızı ile çizdiğim yerlerde büyük ihtimalle kast ettiğiniz kıyam-ayakda durma rüku-eğilme,secde-yere kapanma şeklinde namazın şekilsel ifadelerini belirtmişsiniz.Dün Hakkı yılmazın islam dininin temel direkleri adlı kitabını okuyordum.Secde nin anlamını teslim olma,boyun eğme şeklinde lisanül araba dayandırdığı anlamını vermiş.Yere kapanmak ise kuranda geçen harur sözcüğü ile belirtmiş.Kuran bağlamında baktığımız zaman bu iki sözcüğün anlamı aynı olsa niye rabbim aynı cümle içinde bunları yanyana koymuş?.
Örnek YUSUF 100 de "Ve refea ebeveyhi alel arşı ve harrû lehu succedâ(succeden)"..............
Meali M.esed şöyle vermiş:Ve ana babasını en yüksek onur katına çıkardı; ve onlar(ın hepsi) O'nun önünde hürmet ve tazimle yere kapandılar.hürmet ve tazim(secde),yere kapandılar(harru).Aynı şekilde Meryem58,secde15,isra 107-109.araf143.
Secde nin anlamı bu şekilde bilinçli olarak bir başkasına teslim olmak,boyun eğmek.
Devam ettiğimizde bir de şu ayete bakalım
Ve lillâhi yescudu men fis semâvâti vel ardı tav’an ve kerhen ve zilâluhum bil guduvvi vel âsâl(âsâli).(RAD 15)
Halbuki Göklerde ve Yerde kim varsa ister istemez Allaha secde eder kendileri de gölgeleri de sabah akşam(ELMALILI HAMDİ YAZIR)
İster-istemez secde etmek ne demek?Boyun eğmek,teslimiyet göstermek.Onun koyduğu ayeti,yasasının dışına çıkamamak.Atıyorum insan yemek yememek isteyebilirmi?Yaşaması için yemesi lazım yada Nefes almamak,suyun içinde nefes alabilmek.
Her ne kadar insanlar aman canım o kelimeyide biz öyle anlamıyoruz şöyle anlıyoruz deselerde(her insan kelimeye farklı manalar yüklesede).Kuran ı anlamada kelimelerin aslının bilinmesinin daha iyi anlaşılması,hatta ayetlerin anlaşılması bakımından gereklilik olduğuna inanıyorum.
Rüku kelimesinde ve kıyam kelimesindede şu an genel tarafından anlaşılanın aksinde bir açıklaması var H.yılmazın.Sitede varmı yokmu bilmiyorum ama Dost1 kardeşim bir ilgilensin.
Fakat benim burda dikkatimi asıl çeken konu harur(yere kapanmak),secde(boyun eğmek teslim olmak) kelimesi aynı ayette kullanılmış.Eğer secde yere kapanmak olsaydı niye aynı ayette iki aynı anlama gelen iki farklı kelime birarada kullanılırdı?
Selam ve dua ile...
vBulletin v3.8.1, Copyright ©2000-2024, Jelsoft Enterprises Ltd.