PDA

Orijinalini görmek için tıklayınız : Kuranın Anlamını Öğrenin


Barış
9. June 2009, 12:25 PM
Doç.Dr.Ruhi Özcan

KUR’AN-I Kerim’in bize getirdiğini anlayabildiğimiz kadar bilmek her müslümanın mükellefiyetinde olduğu bir vecibedir. Hanginiz ne kadar pay sahibisiniz? Kur’an-ı Kerim bugün ses sporu gibi birşey, yalnızca telaffuz ediliyor. Getirdiği mana ve muhteva nerede? Size birşey söyleyeyim. Allah’ın bir kanunu var. Ikişerlik kanunu. Buna Kur’an-ı Kerim’de işaret ediyor. Herşey bir kalıb ve cevherden meydana geliyor. Bu Allah (c.c.)’ın kanunudur.

Siz bir insansınız kalbiniz var, şekliniz var. Bu fiziktir, fakat bir de mananız var. Bu mana yapısı, kalıp olmadan teşekkül etmez. Fakat mana olmadan da kalıbın hiç kıymeti yoktur. Birbirinden ayrılmaları mümkün değildir. Canlı organizmalarda olduğu gibi diğerlerinde de böyledir. Hiçbirinizin bir karpuzun kabuğunu yemek sureti ile karpuz yedik diyeceğine ben inanmıyorum. Karpuzun kabuğunu yer de içini şöyle bir tarafa bırakarak daha sonra bu lafı söyleyeniniz olur mu? Karpuz kabuğun içidir. Hiç kimse portakalın kabuğunu soyup ta içini bir tarafa bırakarak kabuğu yedikten sonra ‘ben portakal yedim’ demez. Çünkü portakal içtir, dış ise onun kabuğudur.

Her şeyde Allah (c.c.)’ın kanunu böyledir. Bu kanunun karşısına çıkarsanız heba olursunuz. Bugün Kur’an-ı Kerim’in kabuğunu sürekli telaffuz ediyorsunuz. Fakat gerisi nerede? manası nerede? Manası terkedilmiş, sanki onunla alakamız yok gibi. Sürekli portakalın kabuğunu yiyorsunuz, fakat içini sürekli terkediyorsunuz. Bundan dolayı da portakal size çeşitli vitaminler verecekse veremiyor. Çünkü kabukta C vitamini yok ki. Meselâ; nezle olduğunuz zaman hekime gidiyorsunuz, hekim size C vitamini almanızı tavsiye ediyor.

Dolayısıyla portakal yemenizi tavsiye ediyor. Hekimin tavsiyesinden sonra gidip beş-on kilo portakal alıyorsunuz, kabuklarını soyup yiyorsunuz, gerisini bırakıyorsunuz. Sonra hekime gidiyorsunuz ‘böyle tavsiye ettiniz ama ben hiç faydasını görmedim’ diyorsunuz...

Hekim ise ‘benim söylediğim ile bunun alakası yok’ diyor. Işte, ibadetlerdeki yapımız bugün budur. Kabuk ve dış yapılıyor, iç yok. Allah (c.c.)’ın yarattığı ‘yaratılış kanunları’na aykırıdır, gönderdiği dinin kanunlarına aykırıdır..

Diyeceksiniz ki, ‘Kur’an-ı Kerim arabça, bizim ana dilimiz türkçedir, bu imkana sahip değiliz’. Bir kaide var. Bu uygulaması geniş olan bir tatbikattır. Bu kaide; ‘birseyin hepsi yasanmiyorsa tamamen terkedilemez.’ Siz, yapabildiğinizi yapacaksınız, fakat kusurlu olan sınırda durmayacaksınız. Kemale ve olgunluğa doğru yürüme mecburiyetinde olduğunuzu hissedeceksiniz. ‘Allah size tasiyamayacaginiz bir yükü yükletmez.’(2/246)
Kur’an-ı Kerim sihir ve tılsım kitabı değildir. Ibret alınacak, ders çıkarılacak, bize yön ve istikamet tayin edecek bir kitabdır. Kur’an-ı Kerim bunun için okunur, telaffuz edilsin diye okunmaz. Dinimizde böyle birşey yoktur. Çünkü Kur’an-ı Kerim lafzı için inmemiştir. Mana ve lafzı bir arada kitap olarak inmiştir. Bugün bizimle telaffuz ettiğimiz Kur’an-ı Kerim’le , onun kabuğudur manalarının kalıbıdır.

Bu kalıb içindeki mana ile bize geldi. Biz bu manayı anlayıp, bunu uygulayacağız. Siz istediğinizi düşünemezsiniz, Allah’ın istediğini düşüneceksiniz. Allah’ın istediğini düşünmek için gönderdiği kitabın hissi ile bütünleşeceksiniz. Şayet böyle olursa, belki Kur’an hatiminin ibadetle alakalı mana yönüne biraz yaklaşmış, Hz. Peygamberin getirdiği bu ibadet tarzına kısmen bir yakınlık tesbit etmiş olabilirsiniz. Aksi halde bugünkü hatimcilik, bugünkü telaffuzculuk, bugünkü sescilik devam ederse hiç biriniz hiçbir derdinize çare bulup hiçbir zaman az evvel bir kadında örneğini verdiğim ideal bir yapıya kavuşma imkanına sahip olamazsınız.

Okuyor, duyuyor fakat anlıyamıyorsunuz. Ne yapmanız gerekir? Birkaç formül olabilir. Bir iki tanesinden bahsedelim.

Önce güvenilir kalemden çıkmış BIR KUR’AN-I KERIM MEALINDEN BAŞLIYABILIRSINIZ. Zihninizde hasıl olacak istifhamlar(sorular) için bir takım yetkililerden sorarak yardım isteyebilir, onlara danışabilirsiniz. Daha sonra ikinci kademe bunların biraz daha genişletilmiş tefsiri mahiyetindeki anlamlarına yönelebilirsiniz.

Böylece kademe kademe Kur’an’ın bize getirmiş olduğu ilâhi mesajı almaya yatkın, onu kabul edecek bir duruma gelebilirsiniz. diyeceksiniz ki ‘okuduğumuzda yanlış bir şey anlamaktan endişe ederiz. Acaba anlatılanların dışında birşey anlayabiliriz diye korkmayalım mı?’ Bugün arabça bilenler Kur’an-ı Kerim’i duyduklarında zihinlerinde bir mana meydana gelir. O mana meal dediğimiz o kitabtan daha sağlıklı değildir.
Arabça bilen Kur’an ayetini duyduğu zaman anladığı şeyin adı mealdir. Disiplinli ve itinalı bir şekilde yazılmış meal ise ondan çok daha itinalı olduğu için çok daha gerçekçidir. Bu itibarla günde en az onüç ayetin size anlattığı mana ve mesaj neyse onu disiplinli olarak her gün takip edin. Bunu gittikçe çoğaltın.

Bugün dünyada 24 saat devamlı olarak Kur’an tilaveti yapan radyo vericileri vardır. Tabi Hz. Peygamber zamanında böyle birşey yoktu. Gece vakti uyuyanlar uyuyordu. Şüphesiz bugün çok fazla Kur’an tilavet ediliyor. Şekil olarak var ama manası nerede?.. Getirdiği mefhum nerede?.. Gırtlaktan kalbe geçenler nerede?
Bugünkü yapı, şekillerden medet umulduğu bir yapıdır. Manaları olmayan şekiller kimseyi bir yere götürmedi. KIMSE KIMSEYI ALDATMASIN. Manaları olan şekillere sahip ibadetlerin yalnız şekilleri olup, manaları olmazsa o ibadet kamburunuzdur.
Allah (c.c.) kullarına, manası ile kendisine kul olup, başka hiçbir ilaha kulluk etmeyen basiretli insan topluluğunu lütfeylesin. (Amin)

Bugün müslümanların zihinlerinde çok canlı tutacakları bir husus, kendi öz kültürleri olan Kur’an-ı Kerim bilgisini kapasiteleri nisbetinde edinebilme gayreti olmalıdır. Bu ve benzer çeşitli problemlerimizin bir liste halinde sıralaması yapılıp hal çareleri geliştirilebilir. Hepsini toplayacak olursak, bir dert, bir çare söyle bana derseniz, hepsini toparlayacak bir çare takdim edebilirim.

Dertlerimizin başı KITAPSIZLIĞIMIZ, çaremiz KITABIMIZI EDINMEMIZDIR. Diyeceksiniz ki bizim kitabımız var, bu nasıl kitapsızlıktır? Ben, size misafir odalarınızdaki biblo gibi ciltli Kur’an’dan bahsetmiyorum. O zînet eşyası. Ben, vicdan ve kalplerinizde Kur’an’ın getirdiği mesajdaki hissenin ne olduğundan bahsediyorum. Kur’an’ın getirdiğinden kalbinizde ne taşıyorsunuz?

Yakinen inanıyorum ki hepinizin evinde bir Kur’an-ı Kerim nüshası vardır. Fakat zînet eşyası gibi güzel işlemeli bir kılıf içerisinde ya bir tarafa asılmış ya da bir camekânın içerisindedir. Ben bunu sormuyorum. O kitabın kalbinizde bıraktığı şeyi soruyorum. O kitabın getirdiğinden sizde ne var? Kitaplığınızın nisbeti işte buradadır. Bu soruya vereceğiniz cevap, sizin şahsiyetinizi tescil edecektir. Bugün müslümanlarda olan nedir? Bir kuru gürültüdür. Allah ne böyle bir kula razı, Peygamber ne böyle bir ümmete razıdır. Bizden kuru gürültü istenmiyor, kitapta yazılan mesajların yaşanması isteniyor. Siz, kitabın getirdiği mesajın ne kadarını yaşıyorsunuz? Sizden bu isteniyor.. Siz sadece dudakla bıbıbı diye okuyorsunuz, gerisi nerede? Sizin ağzınızdan çıkan benim kulağımda ölüyorsa, sabah, rast, nihavent gibi bir makam icrası olup ilahî mesajdan birşey kalmıyorsa bu ne biçim iştir? Kıldığınız namazlar sizi münkerden ve fahşadan(aşırılıklardan) , irili ufaklı kusur ve günahlardan ıraklaştırıp uzaklaştırmıyorsa, bu ne biçim namazdır?

Size birşey söyleyeyim. Şurada bir bardak var. Içinde su var. Bu bardak nedir? Camdır. Içindeki sıvıyı kullanılır hale getirsin diye yapılmıştır. Içindeki sıvıyı şuraya döksem, bardağı tekrar yerine koysam -su içtim- desem, hepiniz bana delirmiş diye gülerseniz. Bu bardağın içinde su varsa, su içmek demek; suyu ağzımdan mideme iletmem demektir. Böyle hareket etmiş olursam su içmiş olurum. Şuraya bir karpuz getirsem, kessem, iç kısmını yani kırmızı kısmını bir tarafa koysam, kabukları da bir tarafa ayırsam, sonra da kırmızı kısmını çöpe atsam, kabuklarını kemirsem ve -karpuz yedim- desem bana hepiniz gülersiniz. Böyle şey olmaz dersiniz. (Dikkat ederseniz Allah, herşeyi iki şeyli yaratmıştır.) Her mefhumun iki unsuru vardır. Birisi cevher, diğeri de kabuktur. Kur’an-ı Kerim’in kelimeleri kabuktur, karpuzun kabuğu gibidir. Kur’an’ın cevheri ise bu kelimelerin bize getirdiği mesaj ve manadır. Kelimeler, kelimeler için var değildir. Bunu çok iyi anlayın!

Telaffuz etttiğiniz sesler, sadece telaffuz ettirilsin diye indirilmedi. Bu sözlerin anlattığı manalar vicdanımıza yerleşsin diye indirildi. Bizim bugün toplum olarak yaptığımız ve az evvel kitapsızlık dediğim şey, işte budur. Yaptığımız şey sadece bıbıbı diye telaffuzdan ibarettir. Mana nerde? Siz karpuzun kabuğunu sürekli kemiriyorsunuz, karpuzun cevheri nerde? Cevherle alakamız yok. Bardağın içindeki suyu döküyor -su içtim- diyorsunuz. Böyle şey olmaz.

Şöyle bir laf var. ‘ Bir oyun oynanıyorsa, oyunun kurallarına uyacaksınız (!).’ Nasıl bir oyun. Mesela cirit oynuyorsunuz. Atın üstünde değnekle iş yapmanız ve birbirinize değnek atmanız gerekiyor. Fakat siz ‘ben kılıç atacağım’ diyorsunuz. Yok, oyunun kuralı bu değil. bu oyunun kuralında kılıç atmak yok, değnek atmak var. Yaptığınız iş ne ise kuralına uyacaksınız.

Eğer ‘KUL’ iseniz, kabukta kalmayacaksınız, cevhere ineceksiniz!... ( Bunun için -yaşım bu kadar ilerlemiş, ben köylüyüm, imkanım yok, mesleğim şudur- diye sakın bahaneler bulmayın!

Kitabınızı öğrenmeden hiçbir probleminize hâl çaresi bulmak mümkün değildir. Bilgisizliğin ve cehaletin hiçbir zaman çözüm ve anahtar olmadığını bilin! Imkanınız ve kapasiteniz nisbetinde hissenizi alın! Bu kitap hepimizin kitabı, yalnızca ilim adamlarının kitabı değil. Alabildiğinizi alacaksınız, kudretinizin dışında olanını da ehlinden sorup öğreneceksiniz.

Sahabe böyle yapıyordu. Peygamberin terbiye ettiği neslin kimisi çoban, kimisi ziraatçı, kimisi ticaretçiydi. Kimisinin de malı mülkü yoktu. Onların çoğu okuma-yazma bilmiyordu. Fakat onlar duyduklarını zihinlerinde bilgi olarak sakladılar ve onları tatbik ettiler.

Sizin çoğunuz elhamdülillah okuma-yazma biliyorsunuz. Dilimize birtakım ilm î eserler kazandırılmış-tır. Ehline sorun, size yardımcı olsunlar, yol göstersinler, kendinizi yenileyin ve KITABINIZIN SAHIBI OLUN! Sahabe-i kiram’dan bir çoban herşeyi bilmiyordu.

Fakat bildiğini doğru yolda sabit tutabiliyordu. Bugünün insanının yapısı ne? Bugünün insanı Kur’an-ı Kerim’le diyalog halinde bulunmadığı [anlamadığı] için Kur’an-ı Kerim’den uzak bir hayat yaşıyor. Anlatmak istediğim odur ki hayatınızda Kur’an-ı Kerim’in damgası olsun!... Kur’an-ı Kerim hayatınızda kendisini hissettirsin!... Çocuğunuza birşey söylerken Kur’an-ı Kerim’in verdiği mesajın ışığı altında birşeyler söyleyin!.. Aranızda münakaşa olunca size gelen ilahi mesajdan kalbinizde kalan kalıntılarla hareket edin! Ashab-ı Kiram’ın yaptığı buydu. Herşeyi istiab etmiş değillerdi fakat alabilecekleri hisse neyse o hisseyi alıyorlardı.

Allah bir ayet-i kerimede ‘ Biz Kur’an-ı Kerim’i öğüt için KOLAYLAŞTIRDIK. Hani ibret ve ders alanlar?’ (54/17) buyuruyor ve bunu kitabında üç defa söylüyor. Hani nerde ibret alanlar?!! Allah’ın ne yemine, ne te’kide ihtiyacı var. Niçin bunu söylüyor? Milyonlarca insanlar nerede? Tek kelimeyle derdimiz budur, siz bu derdi görmemezlikten gelirseniz, bu hal çaresine kayıtsız kalırsanız, çıkacağınız ne bir mahreç ne de sizi kurtaracak bir kurtarıcı bulamazsınız. KITABINIZI TANIYACAKSINIZ ! Kapasiteniz nisbetinde anlayacak, açıklayacak ve anlatacaksınız. Ancak ondan sonra Allah’tan kullukla alakalı bir takım taleplerde bulunma hakkınız olabilir...

Kaynak: Vahiy Kültürü; Doç. Dr. Ruhi Özcan.

bu yazı www.turkceibadet.net sitesinden alınmıştır.

kamer
3. September 2009, 12:03 AM
Paylaşım için teşekkürler barış kardeş.
Allah, emeği geçenlerden razı olsun.
Mutlu ve esen kalın.